ENGLISH
  Güncelleme: 19/11/2008

2008-10-07 AB Bülteni

2008-10-07 AB Bülteni

 

Bülten No : 118 07 Ekim 2008

DIŞ BASINDA

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

 

ALMANYA BASINI:
Frankfurter Allgemeine Zeitung:
"Steinmeier'in Türkiye'nin AB Üyeliği Üzerine Söyledikleri": "Federal Dışişleri Bakanı Steinmeier cumartesi günü Hannover'de, Türkiye'nin modernleşme yolunda ‘çok şey başardığını', ancak AB'ye üyelik konusunda nihai kararların verilebilmesi için elde edilen başarıların henüz yetersiz olduğunu söyledi. Başbakan Yardımcısı Steinmeier, Hannah Arendt Günleri vesilesiyle yaptığı konuşmada, kaydedilen ilerlemelerin öncelikle düşünce özgürlüğü ile kadın ve çocuk hakları konusunda olması gerektiğini ifade etti. Türkiye Başbakanının danışmanı Cüneyt Zapsu ise, ‘AB, Türkiye için her zaman en önemli yol gösterici olacaktır' ifadesini kullandı." (Robert von Lucius, 06/10)

 

İTALYA BASINI:
Il Sole 24 Ore:
"AB'ye 'Evet' Ama Başörtüsüz" : "Türkiye Avrupa'ya girmeli mi? Eğer ‘Evet' ise, hangi şartlarda? Gottingen Üniversitesinde uluslararası ilişkiler dalında çalışmalar yapan, Almanya'da eğitim görmüş, Suriye asıllı ılımlı İslamcı Bassam Tibi'nin kitabı, tartışma konusu olan bir meseleye açıklık getirmek gibi bir öneme sahip.Yazar, en azından iki Türkiye'nin olduğu göz önüne alınırsa, hangi Türkiye'nin AB'ye dahil olması gerektiğini sorguluyor: Kemal Atatürk'ün miras bıraktığı laik Türkiye mi yoksa Tayyip Erdoğan'ın ‘başörtüsü partisi'nin temsil ettiği Türkiye mi? Avrupa'da yaşayan bir Müslüman olarak Bassam Tibi, tereddütsüz cevap veriyor: Avrupalılaşmış ve laik bir Türkiye AB'ye girebilir; Ankara Hükümetinin başındaki İslami bir parti olan AKP'nin yönettiği bir Türkiye giremez. ‘Eğer Avrupa kendi kimliğini muhafaza etmek istiyorsa, doğru ve Avrupalı bir İslam talep etmek ve desteklemek için, şeriat ve cihatçı İslam'ı geri çevirmelidir.' Bassam Tibi, AKP'yi İslamcı bir parti olarak niteliyor ve bu tanımlamayla da, ‘kökten dinciliğin farklı bir çeşidi; yeni bir totalitarizmi' kastediyor. Tibi'ye göre iki çeşit İslamcılık var: Şiddet yoluyla şeriatı uygulama yanlısı cihatçılar ve geçici bir süre için de olsa demokrasi ‘oyunu oynamayı' seçen kurumlar. ‘AKP, kurumsal İslamcılığı izliyor.' Dolayısıyla, inandırmak istediği gibi, muhafazakâr bir parti değil, kökten dinci bir parti. Siyasi yönden kurala uygun (politically correct) tarzının garipliklerine alışık çok sayıda Avrupalı için, zımpara kağıdı gibi sert sözler. İslamcıyı, muhafazakâr İslam'dan ayıran nedir? Bassam Tibi, ‘Çok basit' diye cevaplıyor: Bu iki kavramı birbirinden ayırmak için başörtüsü, turnusol kağıdı işlevi görüyor. Yazar, bir bez parçasıyla toleransın ilişkilendirilmesinin insanı gülümsetebileceğini, ancak başörtüsünün Avrupa'da şeriatı kabul ettirmek için bir bahane olduğunu açıklıyor. Meselenin özü burada: Avrupalılaşmak mı, İslamlaşmak mı. Türk İslamcılar, kendi sembolleri olan başörtüsünü ön plana çıkarmak için Avrupa'nın toleransını araç olarak kullanıyorlar (ki aslında başörtüsü, ‘Avrupa'ya ait olamayacak bir cinsel ayırım sembolüdür'). Kanıt mı istiyorsunuz? Bassam Tibi, iki Müslüman kralın -Peygamber'in soyundan gelen, Ürdün Kralı Abdullah ve Fas Kralı IV Muhammed- eşlerinin kamu faaliyetleri sırasında neden başörtüsü kullanmadıklarını soruyor. Bu tutumlarının, İslami kimliklerini lekelediğini düşünmüyorlar. Diğer yandan, Başbakan Erdoğan ile Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eşlerinin başörtüsü kullanmasını istiyor. Dolayısıyla, Türkiye Avrupa'ya girebilmek için, AB'nin kültürel parametrelerini kabul etmelidir. Ama bunlar, Hıristiyan değerleri anlamına gelmiyor; Rönesans'tan başlayıp Aydınlanma Çağı boyunca gelişerek laik-Batılı ifadesiyle tanımına ulaşan değerler kastediliyor. Avrupa, nihilist görecelikle karıştırılmaması gereken, ‘açık toplum' öğretilerine göre laiklik, demokrasi ve çoğulculuk değerlerini kabul etmek şartıyla, kapsamlıdır. O nedenle, eğer Avrupa'nın Rönesans'tan bu yana ‘Kudüs-Atina' mihverini benimsediği düşünülürse, en büyük güçlük, İslam'ın Helenizasyonunda yaşandı. Ancak bu, İslam'ın AB'ye dâhil olma sürecini tamamlaması için Avrupa'nın İslam'dan istemesi gereken yoldur. Aksi takdirde, Ankara'nın Brüksel ile ‘ayrıcalıklı ilişkiler' seviyesinde kalması daha uygun olacaktır." (Vittorio Da Rold, 06/10)

 

KIBRIS RUM BASINI:
Fileleftheros: "AB, Türkiye'den Anayasal Değişiklikler İstiyor": "AB Komisyonu Türkiye'ye, anayasayı tekrar incelemesi konusunda çağrıda bulundu. Avrupa Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn'in sözcüsü Khristina Nagy, Türkiye'nin, hakları ve özgürlükleri güçlendirecek şekilde anayasasını yenilemesi gerektiğini söyledi. Hükümetin reformlara odaklanması gerektiğini ifade eden Nagy, şunları vurguladı: ‘Türkiye'nin yeni, geniş kapsamlı reform ve istikrar programını uygulamaya koyması gerekir. Aynı zamanda, hukuk alanında yeniliklerin yapılması ve sendikal hakların genişletilmesi gerekmektedir.' Katılıma giden yolun zorluğunu bildiğinden bahseden Nagy, reformların da aynı ölçüde önemli olduğunu ve bunun AB ile yakınlaşma noktası olduğunu vurguladı. Nagy, Türkiye'nin katılım konusunda net bir kararlılığının olduğunu ve nihayet tüm koşullarını ve sorumluluklarını yerine getirmesi durumunda AB üyesi olabileceğini açıkladı. AB, bugüne kadar Türkiye ile sekiz müzakere başlığı açtı. AB Komisyonu bu takvimin, Türkiye'nin yapmakta olduğu düzenlemelere ayak uydurduğunu hatırlattı." (06/10)

 

NOT: Bu bülten, 06 Ekim 2008 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.


Güncelleme: 19/11/2008 / Hit: 2,881

Copyrights © 2024 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2024 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı