ENGLISH
  Güncelleme: 19/02/2009

2009-01-22 Haftalık AB - Türkiye Haberleri Bülteni

2009-01-22 Haftalık AB - Türkiye Haberleri Bülteni

ALMANYA BASINI

FRANKFURTER ALLGEMEİNE ZEİTUNG: "SIRDAŞ"

BERLİN, 15/01(BYE)--- Tirajı günde 366.478 olan muhafazakâr eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung'un 15 Ocak 2009 tarihli sayısında, Wolfgang Günter Lerch imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir:

Egemen Bağış, 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül tarafından henüz yeni kurulmuş olan AK Partiden İstanbul milletvekili olarak seçildiğinde 32 yaşında idi. Çok yönlü bir siyasetçi olan Egemen Bağış kariyerinin basamaklarını hızla tırmanmış ve ülkesinde herkes tarafından tanınan bir isimdir. İstanbul'un 2010 yılında Avrupa'nın kültür başkenti ilan edilmesinde kendisinin de büyük payı vardır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tercümanlığını da yapan 38 yaşındaki Egemen Bağış "Avrupa Birliği işlerinden sorumlu Devlet Bakanı ve Başmüzakereci" olarak atandı. Başbakan bu atamayla Ankara'nın AB entegrasyon sürecine yeniden bir ivme kazandırmayı hedefliyor. Türk gazetelerinde Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın yoğun mesaisinden ötürü AB müzakerelerine yeterince zaman ayıramadığına dikkat çekiliyor. Bu nedenle iktidar partisi AK Partinin önde gelen bir siyasetçisi olan Bağış bu işle görevlendirildi.
Egemen Bağış Avrupa yanlısı olmakla birlikte Amerika'ya yakınlığıyla biliniyor. Kendisi bu zamana kadar Başbakanın dış politika konularında danışmanlığını yapıyordu. Bağış'ın Amerikan meclisindeki siyasetçileri ve NATO temsilcileri ile yakın ilişkileri olduğu herkesin malumudur. 90'lı yıllarda Bağış New York'taki Türk-Amerikan Dostluk Federasyonunun Başkanlığını yapmıştı.
Egemen Bağış Bingöllü ve babası da bir zamanlar Siirt'te Belediye Başkanlığı yapmıştı. ABD'de yüksek eğitim gören Bağış'ın AB yolunda yapılan reformları canlandırması bekleniyor. Yeni Bakan Egemen Bağış, "birlikten güç doğar" ve "tolerans içinde birlik" şiarında olan bir şahsiyettir.

FRANKFURTER ALLGEMEİNE ZEİTUNG: "BARİZ"

BERLİN, 15/01(BYE)--- Tirajı günde 366.478 olan muhafazakâr eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung'un 15 Ocak 2009 tarihli sayısında, Horst Bacia imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

CSU Grubu Wildbad Kreuth'da Avrupa politikası gibi büyük meselelerde -örneğin AB'nin genişlemesi ya da AB anlaşmalarıyla ilgili esaslı değişiklikler söz konusu olduğunda- Almanya genelinde halk oylamasına gidilmesinin talep edilmesini kararlaştırdı. Almanya'daki temsili demokrasinin referanduma gitmek suretiyle tamamlanıp tamamlanmaması gerektiği ya da çoğu zaman komplike olan Avrupa politikasıyla ilgili kararların daha fazla demokratik cesareti göstermeye uygun olup olmadıkları tartışılır. Anayasa, Bonn'un Weimar olmaması için (bir istisna dışında) halk oylamasına gidilmesini öngörmüyor. Birlik Partileri, diğer partilerin anayasanın değiştirilmesi taleplerine şimdiye dek karşı çıktı. Bavyera'da halk oylamasına gidiliyor ancak sadece Bavyera Eyaletini ilgilendiren yasalarda. Bavyera halkına ulusal politikalar hakkında karar verdirtmek de zaten çok saçma olurdu. CSU şimdi AB politikalarında referanduma gidilmesini talep ediyorsa bununla (yalnızca) Türkiye'yi kastediyor. CSU, Türkiye'nin AB üyeliğini engellemek için halkın eline bir imkân veriyormuş gibi davranıyor. Bu çok bariz ve Avrupa seçimleri için patlatılan bir bombadan başka bir şey değil.

DİE TAGESZEİTUNG: "ERDOĞAN TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ İÇİN TANITIM SEYAHATİNE ÇIKTI"

BERLİN, 19/01(BYE)--- Tirajı günde 55.988 olan sol eğilimli Die Tageszeitung'un 19 Ocak 2009 tarihli sayısında, Jürgen Gottschlich imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan İstanbul çıkışlı haberin özet çevirisi şöyledir:

--Türkiye'nin İktidar Partisi Liderinin Brüksel Seyahatinin Aksayan AB Müzakere Sürecini Yeniden Canlandırması Bekleniyor--

Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan dört yıllık bir aradan sonra bugün aksayan müzakere sürecini yeniden canlandırmak için Brüksel'e gitti. Son iki yıldan beri Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde herhangi bir ilerleme kaydedilemiyor. Uluslararası Kriz Grubu -İnternational Crisis Group- son olarak yayımladığı bir raporunda, 2009 yılının Türkiye-AB ilişkilerinde belirleyici tarihi bir yıl olacağının beklendiğini ve bu yıl içinde reform sürecinin ya yeniden canlanacağını ya da müzakere sürecinin başarısızlıkla sonuçlandırılacağını belirtti.
Söz konusu rapor Türkiye'de büyük bir ilgiyle karşılanırken, Erdoğan Hükümetinin kısa bir süre önce Egemen Bağış'ı AB Başmüzakerecisi olarak atamasına neden oldu. Devlet Bakanı olarak atanan Egemen Bağış ülkenin AB üyelik sürecinden sorumlu olacak.
Gerçekten de bu yıl içinde Brüksel'de yaşanacak olan gelişmeler Türkiye için hiç de iyi olmayacak gibi gözüküyor. Bu sadece ekonomik krizden değil, aynı zamanda Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyenlerin görevlerinden ayrılacak olmalarından da kaynaklanıyor.
Haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimleri neticesinde yeni görev dağılımı yapılacak. Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen AB'nin genişlemeden sorumlusu üyesi Olli Rehn'in yerini muhtemelen Türkiye'nin AB üyeliğine eleştirel yaklaşan bir genişleme sorumlusunun alması bekleniyor. Avrupa Parlamentosunda ve Türkiye-Avrupa Parlamenter grubunda, Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen Yeşiller Partisinden Claudia Roth, Daniel Cohn Bendit ve Hollandalı Joost Lagendijk gibi isimlerin de artık görev süreleri sona eriyor. Avrupa Parlamentosuna aday olan ve Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyecek isimlerden Yeşiller Partisinden Ali Yurttagül partisi içinde pek tanınmayan birisi. Bu nedenle kendisi uzun yıllardır Yeşiller fraksiyonunda çalışmasına ve tecrübeli olmasına rağmen, parti yönetimin desteğini alamaz ise seçilme ihtimali zayıf gözüküyor.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin AB üyeliğine eleştirel yaklaşan ülkelerin de artık Türkiye'nin stratejik öneminin arttığının farkına varmasını bekleyecek. Bu bağlamda, ülkenin Nabucco nakil hattındaki önemi yeniden en üst sıralarda gündeme geliyor. Önümüzdeki dönemlerde, Gazze Şeridi'ndeki Filistin-Mısır sınırında sınır güvenliğinin sağlanmasında Türkiye'ye verilecek muhtemel bir görev ülkenin Orta Doğu'daki istikrar unsuru olduğunun yeniden vurgulanmasına neden olacaktır.

HAMBURGER ABENDBLATT: "TÜRKİYE GÜNÜN BİRİNDE AB ÜYESİ OLACAK MI?"

BERLİN, 19/01(BYE)--- Tirajı günde 250 bin 763 olan Hamburger Abendblatt gazetesinin 19 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Thomas Frankenfeld/Jochen Gaugele imzalarıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan, AB Parlamentosu Başkanı Hans-Gert Pöttering (CDU) ile yapılan mülakatın Türkiye ile ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

FRANKENFELD/GAUGELE: Obama'nın tıpkı Bush gibi Türkiye'nin AB üyeliğinden yana girişimde bulunmasını bekliyor musunuz?

PÖTTERİNG: Şayet Barack Obama bu yönde özellikle girişimde bulunacak olursa, Avrupa'da direnişle karşılaşacağını hesaba katmak durumundadır. Bugün Türkiye Başbakanı Erdoğan ile Brüksel'de katılım müzakerelerinin nasıl devam edeceğini görüşeceğim.

FRANKENFELD/GAUGELE: Türkiye günün birinde AB üyesi olacak mı?

PÖTTERİNG: Müzakereler sürüyor ve ucu açık. Eğer Türkiye günün birinde bizim değerler sistemimizi üstlenmeye hazır olursa, bu devasa bir adım olurdu. Müzakerelerin sonuçlanması halinde, -Avrupa Parlamentosu da dahil- Avrupa'daki siyasi sorumluların Türkiye'nin üyeliği hakkında serbestçe karar vermeleri gerekir. Ben şahsen ayrıcalıklı ortaklığın tam üyelikten daha uygun olduğu görüşündeyim.

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: "ERDOĞAN'IN GECİKEN ZİYARETİ"

BERLİN, 19/01 (BYE)--- Tirajı günde 448.411 olan liberal sol eğilimli Süddeutsche Zeitung'un 19 Ocak 2009 tarihli sayısında, Kai Strittmatter imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan İstanbul çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Türkiye'nin Başbakanı Dört Yıl Aradan Sonra İlk Defa Brüksel'e Gidiyor--

Hem Avrupa Birliğinde hem de Türkiye'de, ülkenin muhtemel bir AB üyeliğinin şanssızlık olacağını düşünenlerin olduğu söylenir. Bu düşüncede olanlar son yıllarda bayram ettiler. Zira, 3 Ekim 2005 tarihinden bu yana Türkiye'nin AB üyeliğinden yana olanların sevinmelerini gerektiren bir gelişme yaşanmadı. Türkiye'nin AB adayı ülke olarak ilan edilmesinden bu yana ilişkilerde sadece hayal kırıklıkları yaşandı. Bu durumdan kısmen gittikçe Türkiye'nin AB üyeliğine kuşkuyla yaklaşanların çoğaldığı AB sorumludur. Ancak bu durumdan daha fazla Türkiye sorumludur, zira ülkede, 2005 yılından beri reformlar konusunda bir uyuklama devri yaşanıyor. Bu uyuklama devrinden ise günümüzde hâlâ çıkılmış değil.
Türkiye'nin Avrupa'ya olan ilgisinin azalmış olması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Brüksel'e dört yıldır ayak basmamış olmasından da anlaşılıyor. Başbakan Erdoğan, bu duruma son vermek istediğini pazar günü Brüksel'e yaptığı ziyaret ve Egemen Bağış'ı Başmüzakereci olarak atamasıyla gösterdi. Bu gelişmelerin sadece bir jest olarak kalıp kalmayacağı ise henüz bilinmiyor.
"İnternatioanal Crisis Group" adlı araştırma ve danışma enstitüsünün yaptığı bir araştırmaya göre, 2009 yılı, Türkiye-AB ilişkilerinde "önemli kararların alınacağı" belirleyici bir yıl olacak. Gerçekten de özellikle Kıbrıs konusunda bu yıl önemli gelişmelerin yaşanması bekleniyor. Türkiye, Rum bandıralı gemilere limanlarını açmamaya devam ederse müzakerelerin dondurulması gündeme gelebilir.
Gerçi, Başbakan Erdoğan, Kıbrıs konusunda AB tarafından haksızlığa uğratıldığını düşünmekle haklı. Türkiye'nin Başbakanı, yeni diplomatik girişimler başlatmak suretiyle aynı zamanda yeni hamlelerde bulunabileceğine inanıyor. Türkiye, Orta Doğu ve Kafkaslar'da arabuluculuk girişimlerinde bulunurken, Ermenistan ve Iraklı Kürtler gibi eski düşmanlarıyla dikkatli bir şekilde temasa geçiyor. Buna rağmen Brüksel'deki muhatapları kendisine -Avrupalı hükümet ve halkların- icraat beklentisinde olduklarını hatırlatacaktır. Türkiye'nin jeostratejik önemi, ülkeye kapıların açılması için tek başına yeterli olmayacaktır. Avrupalılar öncelikle demokrasi ve hukuk devletinin yerleşmesini ve reform hızının 2004 yılı düzeyinde artmasını talep ediyor. Başbakanın özellikle sivil anayasa konusunda başlattığı ataktan vazgeçmesi büyük bir hayal kırıklığı yarattı.
Türkiye'nin işi kolay gözükmemektedir. Bu nedenle Başbakan Erdoğan'ın yoğun çaba harcaması gerekecektir. Almanya'daki genel seçimler ve Avrupa Parlamentosu seçimleri yoğun bir Türkiye karşıtı ortamın oluşmasına neden olabilir. Ekonomik kriz ülkenin AB çapasına ne kadar ihtiyaç duyduğunu ayrıca gösteriyor. Ülkede son yıllarda yaşanan ekonomik gelişmeler AB perspektifi sayesinde de olmuştur. Türkiye'nin AB üyeliği perspektifi ülkedeki Türk-Kürt, dini kesim ve laik eğilimli gibi karşıt grupları bir arada tutabilmiştir. Türklerin çoğu bu kenetlenmenin sona erebileceğinden endişe duyuyor.

DEUTSCHLANDRADIO: "TÜRKİYE VE AVRUPA GAYRETLERİ"

ANKARA, 20/01(BYE)--- Almanya'da ulusal yayın yapan Deutschlandradio'nun 19 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Gunnar Köhne imzalı ve yukarıdaki başlık altında yer alan İstanbul çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Türkiye Başbakanı Erdoğan, Brüksel Ziyaretinde--

Dört yıllık perhizin ardından Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün iki günlük bir ziyaret için Brüksel'deydi. Erdoğan'ın ziyaret programında Komisyon Başkanı Barroso, AB Yüksek Temsilcisi Solana ve Alman Avrupa Parlamentosu Başkanı Pöttering ile görüşmelerde bulunması yer alıyor. Görüşmelerin ana gündemini, önümüzdeki 10-15 yılda -sonuç itibarıyla fazla ilerleme göstermemiş olsa da- AB üyeliğini hedefleyen Türkiye'nin AB katılım süreci oluşturuyor.
Avrupa'nın en hırslı projelerinden birine işaret eden tek şey, Boğaz'ın ortasında yer alan bir platform oluşturulması. Denizin 56 metre derinliğinde bulunan bir tüp geçitle Avrupa ile Asya yakalarının bağlanması amaçlanıyor. Birkaç yıl sonra bu tüp geçitten geçecek hızlı tren ile banliyö trenlerinin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlaması bekleniyor. 60 kilometre uzunluğundaki demir yolu ağının modernizasyonunu da kapsayan projenin adı Marmaray. Proje finansmanının yarısını -AB'nin finans kurumu- Avrupa Yatırım Bankası (EIB) üstleniyor. EIB Türkiye Özel Sektör Kredi Direktörü Alain Terraillon, bir milyar avroluk kredinin iyi bir yere bağlandığı görüşünde: "Baştan itibaren Boğaz'ı iki hatla birbirine bağlayacak bir tüp geçit projesinin iyi fikir olduğunu düşündük. Tüp geçit, deprem potansiyeli taşıyan bir bölgede olması ve Boğaz'ın uluslararası gemi trafiği yoğunluğu göz önüne alındığında iki yakayı denizin altından birbirine bağlama fikri oldukça karmaşık bir iş olsa da çevresel bakımdan bir üçüncü Boğaz köprüsünden çok daha iyi bir çözüm olarak kendini sunuyor."
13 milyonluk İstanbul, araç trafiği altında eziliyor ve Avrupa bundan bir çıkış yolu bulmaya yardımcı oluyor. Bu, Brüksel'in katılım üyesi Türkiye'ye ne denli destek sağladığının sadece bir örneği. 2004 yılındaki katılım sürecinin başlangıcından bu yana AB'nin Türkiye'ye doğrudan sağladığı finansman yardımı sadece geçen yıl ikiye katlayarak 560 milyon avroya yükseldi. AB'ye yakınlaştıran her şey destek görüyor: Orta Anadolu'da organik tarımsal faaliyetlerin yaşama geçirilmesi, hukukçuların yetiştirilmesi, üniversite öğrencilerine değişim programları sağlanması veya engellilere iş olanakları oluşturulması gibi...
Bizzat Avrupa Yatırım Bankası da günden güne kredi için daha fazla parayı tahsis ediyor; önceki yıl tutar 2,7 milyar avroydu. Bu değer, Polonya'nın AB'ye katılımının kısa bir süre öncesine denk geliyor. Fakat Alain Terraillon bu paranın AB katılım sürecinin devamına bağlı olduğunu ifade ediyor: "Türkiye için kredi hacmi artırımımız katılım süreciyle bağlantılı. Her ne sebepten olursa olsun süreç duracak olursa biz de kredi hacmini kısmak zorunda kalırız. Bu durumda Türkiye, hâlâ AB'nin Akdeniz ülkeleriyle ortaklık programının bir parçası olur ancak faaliyetlerimize kısıtlama gelirdi."
Görünen o ki Başbakan Erdoğan yönetimindeki Türkiye bundan kaçınmak istiyor. Zira yeni yıla kısa bir süre kala Ankara'dan, Türkiye'nin AB gayretlerini unutmadığına dair işaretler yeniden gelmeye başladı. O süreçte aylardan beri dondurulmuş olan ve bir tür katılım ehliyeti rüştünü sağlayan katılım sürecindeki ev ödevi niteliğindeki Ulusal Programa Cumhurbaşkanı Abdullah Gül sonunda imzayı atmıştı. Ayrıca açık kalan AB ile müzakereleri sağlayacak Başmüzakereci pozisyonu da dolduruldu, hatta Bakanlık mertebesine yükseltildi. İktidardaki AK Parti milletvekillerinden Egemen Bağış bu göreve getirildi. Bundan başka bir de devlet televizyonu TRT, sonunda tam günlük Kürtçe yayına bile geçti. Bu, ülkenin en büyük azınlığına yönelik bir zamanlar hayali bile mümkün olmayan devasa bir adımı teşkil etti. İstanbullu siyaset bilimci Cengiz Çandar, 2009 yılının Türkiye için AB üye adaylığı bakımından sonuncusu olmayacağı ümidi ile şöyle konuştu: "Birden hükümet yeniden AB katılım süreciyle ilgili adımlar atmaya başladı. Başbakan, dört yıldır gitmediği Brüksel'e yeniden gidiyor ve AB Komisyonu ile AB Parlamentosunu ziyaret ediyor. Arzumuz, hükümetin nihayet şunu anlamasıdır: AB süreci, AB limanı olmaksızın bu ülke, hem siyasi hem de ekonomik açıdan çok büyük sıkıntılara girer."
Avrupa Yatırım Bankasına tam da şu küresel kriz ortamında Türkiye tarafından ihtiyaç duyulması Alain Terraillon'ca hiç şüphe götürmüyor. Boğaz'daki tüp geçit projesinden sonra EIB şimdi de bu yıl içinde nispeten küçük ve orta ölçekli işletmelere ağırlık vermeye hazırlanıyor. Ağırlık merkezi ise alternatif enerji kaynaklarının geliştirilmesi.

FRANKFURTER RUNDSCHAU: "TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ KONUSUNDA HAREKETLİLİK"

BERLİN, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 153 bin 247 olan sosyal demokrat eğilimli Frankfurter Rundschau gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Thorsten Knuf imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yazının özet çevirisi şöyledir:

--Gaz Krizi, Ankara ile Avrupa Birliği Arasında Aksayan Üyelik Müzakerelerine Hareketlilik Getirdi--

Rusya ile Ukrayna arasındaki gaz anlaşmazlığı nedeniyle Avrupa Birliği Türkiye'nin Birliğe yakınlaşmasını hızlandırmak istiyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuell Barroso Türkiye'nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile dün Brüksel'de yaptığı bir görüşme sonrasında, Türkiye'nin enerji nakli konusunda Avrupa için çok büyük bir stratejik öneme sahip olduğunu hatırlattı. Komisyon Başkanı, bunun Avrupa'daki geniş kitlelere anlatılması gerektiğini ve Türkiye'nin AB üyeliği için kamuoyu desteğinin lazım olduğunu belirtti. Barrosso, AB Komisyonunun Ankara ile yürütülen müzakerelerin kesintisiz bir şekilde sürdürülmesinden yana olduğunu vurguladı.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuell Barosso, Nabucco enerji nakil hattı projesiyle ilgili olarak pek yakında somut adımların atılacağını beklediğini söyledi. Söz konusu hattın, Hazar Denizi havzasındaki doğal gazı Türkiye'den geçerek Balkanlara ve Avusturya'ya önümüzdeki yıllarda ulaştırması bekleniyor. Bu durumda Avrupa ülkelerinin enerji konusunda Rusya'ya karşı daha az bağımlı hâle gelmeleri bekleniyor. Başbakan Erdoğan da Nabucco projesini tam anlamıyla desteklediklerini ifade etti.
AB Komisyonu Başkanı Barosso, reform hızının düşük olmasına rağmen, Türkiye ile yürütülen müzakerelerde bu yılın ilk yarısında iki başlığın daha görüşülmeye açılmasından yana olduğunu söyledi. Kıbrıs Cumhuriyeti, petrol konusunda çıkan bir anlaşmazlık nedeniyle enerji alanındaki müzakere başlığının açılmasını bloke ediyor. Buna rağmen Komisyon Başkanı Barrosso dün yaptığı açıklamada, enerji alanında Türkiye ile ilişkilerin derinleştirilmesini talep etti.
Türkiye'nin muhtemel bir AB üyeliği hususu Avrupa'nın birçok ülkesinde tartışmalı bir konudur. Türkiye'nin Başbakanı Erdoğan buna rağmen ülkesini ısrarla AB'ye üye yapmayı hedeflediklerini söylüyor. Başbakan bu konuda reform siyasetinin devam ettirileceğini ve daha da yoğunlaştırılacağını belirtiyor. Başbakan, bu konuda geçen haftalarda Egemen Bağış'ı Başmüzakereciliğe atayarak yeni bir girişimde bulunmuştu.

DİE TAGESZEİTUNG: "ERDOĞAN AB ÜYELİĞİ KONUSUNA 'ÖNCELİKLE ÖNEM' VERİLDİĞİNİ AÇIKLADI

BERLİN, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 55 bin 988 olan sol eğilimli Die Tageszeitung'un 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Daniela Weingaertner imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yazının özet çevirisi şöyledir:

--Türkiye'nin Başbakanı Beş Yıl Aradan Sonra İlk Defa Avrupa Komisyonuna Bir Ziyaret Gerçekleştirirken, Ülkesinin Üyeliği Konusunda Sempati Toplamaya Çalışıyor--

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Brüksel'e gerçekleştirdiği ziyarette, ülkesi için AB üyeliği konusunun öncelikli bir öneme sahip olduğunu belirtti. Bu nedenle Başbakan Erdoğan, danışmanı Egemen Bağış'ı Avrupa işlerinden sorumlu Bakan olarak atadı.
"European Policy Center" adlı kuruluşun bir davet toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, müzakerelerin temposunu eleştirirken, ülkesinde son yıllarda birçok alanda reformlar gerçekleştirildiğini hatırlattı. Türkiye'de medyaya sansür uygulanmadığını belirten Başbakan, gazetecilerin sadece yalan haber yapmaları durumunda cezalandırıldıklarını belirtti.
Türkiye'nin Başbakanı, Fransa'nın AB Dönem Başkanlığı döneminde sadece iki müzakere başlığının açılmış olmasından rahatsızlık duyduğunu ve bunu da Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'e ilettiğini söyledi. AB ile yürütülen üyelik müzakerelerinde Türkiye ile ilgili 10 müzakere başlığı açılırken, Hırvatistan ile 21 müzakere başlığının açılmış olması dikkat çekiyor.
Ülkesi ile yürütülen müzakerelerde enerji alanındaki başlığın bloke edilmesinin, kendilerinin, Nabucco projesini gözden geçirmelerine neden olduğu uyarısında bulunan Başbakan Erdoğan, kinayeli bir şekilde, "Avrupalılar Nabucco'yu oluşturmadan önce büyük Kıbrıs'a mı danışmak zorundalar" ifadesinde bulundu. Türkiye 79 milyon nüfusa, Kıbrıs Cumhuriyeti ise 700 bin nüfusa sahip bir ülke. Başbakan, Türkiye'nin Avrupa'ya ait olup olmadığının sorgulanmasını hakaret olarak değerlendirdiğini ifade etti.
AB Komisyon Başkanı Barroso, ülkede son yıllarda gerçekleştirilen reformları överken, Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu vurguladı ve özellikle enerji konusunda Türkiye'nin önemli katkılar sağlayabileceğini belirtti.

FRANKFURTER ALLGEMEİNE ZEİTUNG: "ERDOĞAN, AB MÜZAKERE SÜRECİNİ HIZLANDIRMAK İSTİYOR"

BERLİN, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 366 bin 478 olan muhafazakâr eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung'un 20 Ocak 2009 tarihinde, Nikolas Busse imzasıyla ve yukardaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haberin geniş özet çevirisi şöyledir:

--Türkiye, Enerji Alanı İle İlgili Müzakere Başlığının Görüşülmeye Açılmasını Talep Ederken, Başbakan Erdoğan, Nabucco Projesini Yeniden Gözden Geçirmek Durumunda Kalabilecekleri Uyarısında Bulundu--

Türkiye'nin Başbakanı Erdoğan Brüksel'deki temasları sonrasında yaptığı açıklamada, ülkesinin AB üyeliği hedefinin "stratejik bir hedef" olmaya devam ettiğini vurguladı. Türkiye'nin AB ülkeleri ile aynı değerlere sahip olduğunu vurgulayan Başbakan, ülkesinin AB'ye herhangi bir külfet getirmeyeceğini, bilakis AB'nin yükünü hafifleteceğini belirtti.
Brüksel son yıllarda ülkedeki reform hızının düşmesinden şikâyetçi. Başbakan'ın kendisi 2005 yılından beri Brüksel'e ayak basmamıştı. AB, müzakere başlıklarından büyük bir çoğunluğunu henüz başlatmış değil. Bu bağlamda Başbakan Erdoğan, ülkesinin planlanan Nabucco projesiyle ilgili tutumunu gözden geçirmek durumunda kalabileceği uyarısında bulundu. Kıbrıs Cumhuriyeti, Akdeniz'de petrol arama konusundaki bir anlaşmazlık nedeniyle enerji alanındaki müzakere başlığının açılmasını bloke ediyor. AB Komisyon Başkanı Barroso, enerji konusunun üyelik konusundan bağımsız olarak görüşülmesinden yana olduğunu belirtirken, özellikle bu alanda Türkiye'nin öneminin Avrupa kamuoyuna anlatılması gerektiğini hatırlattı. Başbakan Erdoğan, Nabucco projesinin çok önemli olduğunu ve ülkesinin doğal gazı hiçbir zaman "bir silah" olarak kullanmayacağını söyledi.

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: "TÜRKİYE ENERJİ KRİZİNİ BASKI ARACI OLARAK KULLANIYOR"

BERLİN, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 448 bin 411 olan liberal sol eğilimli Süddeutsche Zeitung'un 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Martin Winter imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Erdoğan Ülkesinden Geçecek Boru Hattı Planını Üyelik Meselesi ile Bağlantılandırıyor--

Anlaşılan Türkiye, Rusya ile Ukrayna arasındaki gaz krizini, ülkesinin AB'ye katılımını hızlandırmak için bir fırsat olarak kullanmak istiyor. Başbakan Recep Erdoğan dört yıl aradan sonra pazartesi günü Brüksel'e gerçekleştirdiği ilk ziyarette, planlanan Nabucco boru hattının, katılım müzakerelerinde ilerleme sağlanıp sağlanmayacağına da bağlı olacağına şüphe bırakmadı. Erdoğan gerçi daha sonra düzenlenen basın konferansında, katılım müzakerelerinin bir kısmının önünün açılmasını doğrudan Nabucco koşuluna bağlamadı. Ancak bu bağlamda AB'nin üyelik meselesindeki tutumunun ülkesindeki "kamuoyunun düşüncesini önemli ölçüde etkilediğine" işaret etti.
Nabucco, Avrupalıların Rus gaz kaynakları ile Ukrayna boru hattından bağımsızlaşma çabasında önemli bir etken oluşturuyor. Bu boru hattı üzerinden, Kafkas gazının Rusya'ya uğramadan Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınması öngörülüyor. Avrupa için tedariki güvence etmesi açısından Türkiye'nin Nabucco ile stratejik önemi artacak.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, konuğuna, enerji güvenliğiyle ilgili meseleler ile katılım sürecinin bazı kesimleri arasında "bağlantı kurmaması" yönünde baskı yaptı. Ancak, Ankara'nın son iki yıldır azalan reform şevki nedeniyle AB tarafından gitgide daha şiddetli bir şekilde eleştirilmesinden ve katılıma karşı olan seslerin giderek daha da yükselmesinin ardından Ankara, anlaşıldığı kadarıyla şimdi yeni bir hamle başlatmak istiyor. Ancak, katılım müzakerelerinin önünde, Türkiye'nin AB üyesi Kıbrıs karşısındaki Gümrük Birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediği için siyasi açıdan bloke edilmiş önemli fasıllar engel teşkil ediyor. Kıbrıs ve Türklerin hakimiyetindeki Kuzey Kıbrıs bir yıldan uzun bir süredir, Türklerin üyelik çabalarının bloke edilmesinin esas nedeni olan bölünmüşlüğü aşmak için çözüm arıyorlar. Erdoğan'a yakında katılım müzakerelerinin tüm kesimlerinde müzakerelerin başlatılabilmesi için Komisyon'un elinden geleni yapacağına söz veren Barroso, "Avrupalıların, Türkiye'nin bir yük değil bir kazanım olduğunu anlamaları gerekir" diye konuştu.

FİNANCİAL TİMES DEUTSCHLAND: "TÜRKİYE BRÜKSEL'E GAZ NAKİL HATTI VASITASIYLA ŞANTAJDA BULUNUYOR

BERLİN, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 100 bin 919 olan liberal eğilimli Financial Times Deutschland gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Nicolas Schöneich/Marina Zapf imzalarıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel/Berlin çıkışlı haberin özet çevirisi şöyledir:

--Ankara Nabucco Projesini AB Üyeliğiyle İlişkilendiriyor--

Türkiye, Avrupa'nın gaz nakli konusundaki hassasiyetini AB üyelik süreci için kendi lehinde kullanmaya çalışıyor. Türkiye Başbakanı Erdoğan dün Brüksel'de yaptığı açıklamada, ülkesi ile yürütülen müzakere sürecinin uzatılması durumunda Nabucco projesi ile ilgili tutumlarını gözden geçirmek durumunda kalabileceklerinden söz etti. Başbakan Erdoğan, "enerji alanındaki müzakere başlığı bloke edilmeye devam ederse, bizde Nabucco ile ilgili tavrımızı gözden geçirmek zorunda kalabiliriz" şeklinde bir ifadede bulundu.
Başbakan Erdoğan bu tür bir tehditte bulunarak, Brüksel'in Kıbrıs Cumhuriyeti'ne baskı uygulamasını istiyor olabilir. Lefkoşa, Ankara ile olan bir kullanım anlaşmazlığı nedeniyle enerji siyaseti alanındaki müzakere başlığının açılmasına karşı çıkıyor. Zaten Kıbrıs sorunu nedeniyle 8 müzakere başlığının görüşülmeye açılması askıya alınmış durumda. Bu durum, Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ni dolaylı bile tanımayarak liman ve havalimanlarını açmamasından kaynaklanıyor.
AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso, Türkiye'nin enerji konusunu üyelik konuları ile ilişkilendirmesini eleştirirken, bu konuda sorun çıkartılmaması gerektiğini hatırlattı. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan da, ülkesinin Nabucco projesini "her zaman tam anlamıyla" desteklediğini belirtti.
Başbakan Erdoğan'ın, Nabucco projesine dahil ülkelerin şubat ayında Budapeşte'de bir araya gelecekleri toplantıya katılıp katılmayacağı henüz bilinmiyor. Çek Cumhuriyeti AB Dönem Başkanlığında Nabucco projesini hızlandırmayı hedefliyor. Nabucco enerji nakil hattının yaklaşık iki bin kilometrelik bir uzunluğu Türkiye'den geçecek. Ankara, ülkeden geçecek doğalgazın büyük bir miktarını kendisi kullanmak isterken, çok yüksek geçiş ücretleri talep etmek istiyor. Bu nedenle Türkiye Nabucco projesinin ilerlemesine engel oluyordu.
Barroso, 2009 yılının Türkiye ilişkilerinde "belirleyici bir yıl" olacağını ve iyi başladığını belirtti. Kürtçe televizyonun yayın hayatına başladığını hatırlatan Barroso, reformlara devam edilmesi gerektiğinden söz etti. Bu arada Başbakan Erdoğan'ın Brüksel'e gelmesi beklenmiyordu, zira son zamanlarda ülkenin reform temposu düşmüş ve Başbakanın AB ilgisi azalmıştı.
AB'li üst düzey bir memur, asıl sorunun, tam üyelik perspektifinin inandırıcılığının yeterince devam ettirilip ettirilememesinden kaynaklandığını belirtirken, Türkiye konusunda bu dinamiğin sağlanabileceğinden emin olmadığını ifade etti.

DER TAGESSPİEGEL: "ERDOĞAN YENİDEN AVRUPA'YI KAZANMAYA ÇALIŞIYOR"

BERLİN, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 149.431 olan liberal eğilimli Der Tagesspiegel gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Thomas Gack imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel/İstanbul çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Türkiye Başbakanı Brüksel'de, Gerçekleştirdiği Reformlarını Sayıyor. Barroso, Müzakerelere Yeni Bir Canlılık Geleceği Görüşünde--

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, duraksayan katılım müzakerelerini yeniden canlandırmak istiyor. Dört yıl aradan sonra ilk kez görüşmelerde bulunmak üzere Brüksel'e gelen Erdoğan, "Stratejik hedefimiz Avrupa Birliği'ne tam üyeliktir" diye konuştu.
Gerçekten de Türkiye ile katılım müzakereleri aylardan beri çıkmazda. Türkiye, AB üyesi Kıbrıs'ı tanımadığı ve Ankara ile Brüksel arasındaki mevcut anlaşmaları tüm yeni AB ülkelerine uygulamadığı için, önemli fasıllar AB tarafından dondurulmuş durumda. Daha az önemdeki teknik fasıllarla ilgili müzakereler gerçi devam ediyor, ancak aylardan beri bu alanlarda da ilerleme kaydedilmiyor.
Türkiye'de, AB'ye yakınlaşmanın önkoşulu olan ülke içindeki reformlarda bile, iki yıldan beri bir duraksama gözleniyor. AB, geçen yılın kasım ayında açıkladığı ilerleme raporunda kritik bir bilanço çıkarmış, ülkede düşünce, din özgürlüğü ve hukuk devleti alanlarında yeterince çaba harcanmadığı belirtmişti. Gerçekten de, Türk ulusuna hakareti cezalandıran ve pratikte eleştiren gazeteci ve yazarların susturulmalarına hizmet eden TCK'nın tartışmalı 301. maddesi hâlâ yürürlükte.
Başbakan Erdoğan ise pazartesi günü Brüksel'de, ülkesinde kaydedilen ilerlemelere işaret etti. Birkaç haftadan bu yana radyo ve televizyonlar Kürtçe yayın yapabiliyor. Bu, şimdiye dek kesinlikle yasaktı. Erdoğan ve Barroso Brüksel'deki görüşmenin ardından, müzakerelerin yeniden enerjik bir şekilde başlatılmasından yana olduklarını açıkladılar. AB Komisyonu Başkanı "Bizler bloke istemiyoruz" diye güvence verdi ve "Rusya'nın gaz göndermeyi durdurmasıyla AB'de yaşanan güncel enerji krizi, Türkiye'nin petrol ve gazın naklinde transit ülke olarak ne denli önemli olduğunu gösterdi" diye konuştu. AB uzun süreden beri Kafkas gazı ve petrolünü Türkiye üzerinden Balkanlar ve Avrupa'ya taşımak için bir gaz boru hattı inşa etmeyi planlıyor.

HANDELSBLATT: "TÜRKİYE NABUCCO BORU HATTINI ŞÜPHEYE DÜŞÜRÜYOR"

BERLİN, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 145 bin 103 olan liberal eğilimli, ekonomi finans ağırlıklı Handelsblatt gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Eric Bonse imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının çevirisi şöyledir:

--Türkiye Kesintiye Uğrayan AB Üyelik Müzakerelerine Tehditler Savurarak Geri Döndü. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Planlanan Nabucco Doğalgaz Boru Hattına İlişkin Tutumunu Yeniden Gözden Geçireceği Tehdidinde Bulunarak, AB'nin Kendisini Rusya'dan Tedarik Ettiği Doğalgazdan Bağımsız Kılma Yönündeki En Önemli Projesini Şüpheye Düşürdü--

Erdoğan'ın AB ile görüşmelerinde enerji kartını oynaması ilk kez yaşanıyor. Şimdiye kadar sürekli olarak, Türkiye'nin Avrupa için sahip olduğu stratejik önemi ve Kafkasya veya Orta Doğu ihtilafında elde ettiği diplomatik başarıları ön plana çıkarırdı. Ancak Rusya ile Ukrayna arasındaki doğalgaz sorunu, Türkiye Başbakanının eline yeni bir koz verdi.
Öyle görünüyor ki Erdoğan bu kozu, AB üyelik müzakerelerinin tartışmalı enerji faslını açtırmak için kullanmak istiyor. Kıbrıs şimdilik bunu bloke ediyor. Erdoğan, 12 milyar dolarlık Nabucco projesine atıfla, "Enerji faslının müzakerelere açılmaması durumunda, tutumumuzu yeniden gözden geçireceğiz" diye konuştu. Bu boru hattı üzerinden birkaç yıl içinde yılda 31 kubikmetre gazın Orta Asya'dan Avusturya'ya kadar nakli öngörülüyor. Türkiye, Nabucco boru hattı bağlamında kilit bir role sahip, zira bir örümcek misali Hazar Denizi ile İran arasındaki boru hattı ağının tam ortasında bulunuyor.
AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso, her iki tarafın da stratejik açıdan çıkarına olduğuna işaretle Erdoğan'ı, Nabucco'ya vereceği onay ile üyelik müzakerelerinde elde edilecek ilerlemeler arasında bağlantı kurmasına karşı uyardı. Erdoğan da, Barroso ile akşam yemeğinde gerçekleşen bu görüşmenin ardından, bu projeyi asla bir silah olarak kullanmayacağını kaydetti.
Ancak Türkiye geçmişte de AB'ye baskı uygulamaktan çekinmedi. 2005 yılında üyelik müzakerelerinin başlatılmasını zorlamak için ABD'nin desteğini aldı. Ayrıca Kıbrıs'a baskı uygulamak için yıllardır AB ile NATO arasında güvenlik alanında işbirliği yapılabilmesini engelliyor ve limanlarla havaalanlarını Kıbrıs'a açması yönündeki talepleri yerine getirmiyor.
Bu anlaşmazlıklar nedeniyle 35 fasıldan sekizi dondurulmuş durumda. Tartışmasız konularda bile, Türkiye gerekli reformları gerçekleştirmediği için müzakerelerde ilerleme kaydedilemiyor. Türk hükümetinden reform programını yeniden canlandırmasını ve rekabet, devlet desteği, vergi ve sosyal politika alanlarında AB'nin taleplerini yerine getirmesini isteyen Barroso, AB Komisyonunun bunun karşılığında, tartışmalı enerji faslının müzakerelere açılması için girişimde bulunacağını söyledi.

FRANKFURTER ALLGEMEİNE ZEİTUNG: "LİMONİ"

BERLİN, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 366 bin 478 olan muhafazakâr eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung'un 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Horst Bacia imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Avrupalı devlet ve hükümet başkanları Aralık 2004'te Türkiye'ye katılım müzakereleri teklifinde bulunduklarından beri Başbakan Erdoğan Brüksel'de gözükmedi. Şimdi ise, hükümetinin reformlara hazır olduğunu vurgulamak ve yavaş ilerleyen müzakerelerin hızlandırılması için baskı yapmak amacıyla birkaç günlüğüne Brüksel'e geldi.
Ankara'da Erdoğan'ın Başbakanlığının ilk döneminde reformlar konusunda gösterdiği şevk uçtu gitti. Bunda, mütemadiyen devam eden -hükümet partisi AK Parti hakkındaki kapatma davası gibi- iç siyasi krizler mutlaka etkili olmuştur. Fakat halk nezdinde de Türkiye'nin daha fazla reform gerçekleştirmesi halinde bile günün birinde AB üyesi olabileceğine dair şüpheler giderek artıyor. AB ülkeleri ile bu sevilmeyen AB adayı arasındaki daha ziyade limoni denilebilecek ilişkiler kolay kolay değişmeyecektir. Şayet Erdoğan -örneğin, Türkiye'den geçecek olan Nabucco doğalgaz boru hattıyla- tehditler savurarak bir şeyler elde edebileceğine inanıyorsa yanılıyor.

DEUTSCHE WELLLE: "ERDOĞAN TAM GAZ AB'YE ÜYE OLMAK İSTİYOR"

ANKARA, 20/01(BYE)--- Almanya'da yayımlanan Deutsche Wellle radyosunun 20 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Christoph Hasselbach imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan haberin çevirisi şöyledir:

--Brüksel'i Ziyaret Eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ülkesinin Tam Üyelik Taleplerini Yineledi. Nabucco Boru Hattı Projesinden Vazgeçme Tehdidinden İse Daha Sonra Vazgeçti--

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son Brüksel ziyaretinin üzerinden birkaç yıl geçti. Erdoğan Avrupa Birliğine gerçekleştirdiği ziyaretiyle Avrupa'ya sırtını döndüğü yönündeki dedikodulara noktayı koymuş oldu.
Erdoğan, AB'nin, hükümeti için öncelikli konular arasında yer aldığını belirtti. Ancak ikinci sınıf muameleye maruz kalma niyetlerinin de olmadığını vurguladı. Türkiye Başbakanı ülkesi için üye olmak dışında başka bir alternatifin söz konusu olmadığının da altını çizdi.

--Türkiye Avrupa'nın Yükünü Hafifletmek İstiyor--

Erdoğan bu açıklamasıyla, Alman Şansölyesi Angela Merkel'in, Türkiye için öngördüğü imtiyazlı ortaklık önerisini de kesin bir dille reddetmiş oldu. Erdoğan, Avrupalı siyasetçilerin Türkiye'nin katılım müzakereleri konusunda sergiledikleri çekimser tavrın, halka olumsuz yansıdığını ve bunun ülkesini reformlar konusundaki çabalarını zora soktuğunu belirtti.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye katılımını, kuşkucu çevrelerin aksine zenginlik olarak görüyor. Erdoğan, "Türkiye, AB'ye yük olmak yerine onun yükünü daha da hafifletecek" açıklamasında bulundu. Erdoğan, ülkesinin genç ve dinamik nüfusuyla, Avrupa'ya artılar katacağını belirtti.

--Türkiye "Nabucco'yu" Silah Olarak Kullanmayacak--

Erdoğan ülkesinin önemine vurgu yaptı: Türkiye'nin, gerek İsrail gerek Filistin ve diğer Arap ülkeleri ile iyi ilişkiler içerisinde olduğunu ve bu nedenle önemli arabulucu konumuna dikkati çekti. Türkiye, Rusya ve Ukrayna arasında son yaşanan doğalgaz krizinde kendini alternatif transit ülke konumunda görüyor.
AB, Nabucco boru hattı projesiyle Hazar denizinden getirmeyi planladığı doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşımayı düşünüyor. Ancak, Erdoğan Brüksel'deki "Europaen Policy Center" düşünce kuruluşunda yaptığı konuşmasında, AB'nin en kısa sürede Ankara ile gerçekleştireceği katılım müzakerelerinde enerji başlığını gündemine almaması durumunda "Nabucco Projesinden" vazgeçebilecekleri tehdidinde bulundu. Erdoğan daha sonra yaptığı açıklamasında bu düşüncesinden vazgeçerek, Türkiye'nin, Rusya'yı ve Ukrayna'yı baypas ederek Kafkasya'dan getirilmesi planlanan gaz projesini destekleyeceklerini ve bunu hiçbir zaman silah olarak kullanmayacaklarını belirtti.
AB üyesi Kıbrıs, Türkiye'nin, gemi ve uçaklarına hava ve deniz limanlarını kapalı tuttuğu gerekçesiyle, bu ve diğer alanlardaki müzakereleri engellemeye devam ediyor.

--AB Kamuoyu Türkiye'nin Tam Üyeliğine Karşı--

Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Erdoğan'ın açıklamalarına karşı çıkarak, enerji güvenliği ile belli müzakere başlıkları arasında bağlantı kuramadığını belirtti. Barroso, komisyonun, Türkiye'nin katılım sürecini bütünüyle desteklediğini ancak sonuçta önemli olanın sadece kaç başlığın görüşüldüğünün olmadığını belirtti.
Barroso, asıl önemli olanın sadece Türk hükümetinin değil aynı zamanda Türk halkının desteğini almak olduğuna vurgu yaptı. Barroso bir diğer önemli konunun, Avrupa kamuoyunu, Türkiye'nin üyeliği yönünde kazanmak olduğunu belirtti. Barroso bu açıklamasıyla kanayan bir yaraya da parmak basmış oldu. Çünkü gerek Barroso gerek Erdoğan, çok sayıda AB üyesi ülkenin yanı sıra AB halkının büyük bölümünün Türkiye'nin tam üyeliğine karşı olduğunun farkında.

DER WESTEN: "TÜRKİYE ENERJİ KARTINI OYNUYOR"

ANKARA, 20/01(BYE)--- Almanya'da yayımlanan Der Westen haber portalının 19 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Knut Pries imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Hükümet lideri Erdoğan, Brüksel'de AB'ye üyelik müzakerelerini hızlandırmak istiyor. Recep Tayyip Erdoğan fırsatı değerlendirmek istiyor: Avrupalılar soğuktan titreyerek Rusya'dan gelen gaza bir alternatif ararken, Türkiye Başbakanı böyle bir arayışın başarılı olabilmesinin ülkesine bağlı olduğunu ima ediyor. AB, Türkiye'ye AB'ye üyelik sürecinde bir kolaylık göstermedikçe, Nabucco projesinde Ankara'nın bir adım atması beklenemez.
Üyelik müzakerelerini hızlandırmak için Enerji politikası: Hükümet lideri işte bu stratejiyle Avrupa'nın başkenti Brüksel'e ziyaret etti. Orada, AB'ye bir an önce üyelikle ilgili Türkiye'nin başvurusunda bir ilerleme kaydedilemedi. AB, Türkiye'nin Kıbrıs politikası yüzünden, 35 müzakere başlığından sekizini dondurdu. Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy ile birlikte, Türkiye'nin AB'ye üyeliğine karşı olan kesim geçen yarı yılda bu sürecin ilerlememesini sağladı.
Erdoğan, "Böyle olmaz" diyerek uyarıda bulunuyor ve "Eğer enerji başlığı bloke edilmeye devam edilirse, bizde Nabucco konusundaki pozisyonumuzu yeniden gözden geçiririz" diyor. Burada bahsedilmek istenen, Hazar havzasındaki Orta Asya gazının Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Avusturya'ya pompalayacak 3300 kilometre uzunluğundaki boru hattı. Gerçi ümit edilen senede 30 miyar metre küp gazı kimin gönderebileceği tam olarak kesin değil. Bu kış Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan gaz krizi, Rusya'dan bağımsızlığı ve Nabucco'yu yeniden politikanın gündemine getiriyor.
Türkiye Başbakanı, ülkesinin Orta Doğu'ya ve Arap dünyasına giden bir köprü olarak önemine vurgu yapıyor. Ayrıca Türkiye reform konusunda oldukça büyük ilerleme kaydetti.

SÜDWEST PRESSE: "TÜRKİYE TANITIM TURUNDA"

ANKARA, 20/01(BYE)--- Almanya'da yayımlanan Südwest Presse gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Hanna Roth imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

--Bazı Avrupa Parlamentosu Milletvekilleri, Türkiye'nin Reformlar Konusunda Çok Ağır İlerlediği Kanısında. Tartışmalı Konuların Başını Özellikle Kıbrıs Konusu Çekerken, Başbakan Erdoğan Ülkesinin Reformları Sürdürdüğü Düşüncesinde--

Erdoğan'ın son Brüksel ziyaretinin üzerinde dört yıl geçti. Türkiye'nin gerekli reformlar konusunda fazlasıyla zaman kaybına uğradığı eleştiriliyor. Bu durumun artık değişmesi gerekiyor. Türkiye Başbakanı ülkesini tanıtmak amacıyla dün itibariyle üç günlük AB turuna çıktı.
Diplomatik çevrelerden edinilen bilgilere göre Türkiye ile AB arasında yürütülen müzakereler çerçevesinde açılması planlanan enerji başlığının, Kıbrıs engeline takılma olasılığına karşı, Erdoğan'ın Brüksel tarafından hiç de hoş karşılanmayacak bir yönteme başvurduğu belirtildi. AB üyesi adanın engelleme tavrından vazgeçmemesi durumunda, Ankara, Nabucco boru hattı projesine yönelik desteğini yeniden gözden geçireceği tehdidinde bulundu. Daha sonra geri adım atan Erdoğan, Türkiye'nin projeyi "hiçbir zaman silah olarak kullanmayacağını" belirtti.
Yine de Erdoğan bu açıklamasıyla bir yaraya parmak bastı. Çünkü Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gaz krizinin, çok sayıda ülkeyi gazsız bırakmasının ardından Brüksel alternatif doğalgaz boru hattı konusundaki ısrarını sürdürüyor. Bu düşünceye göre gazın Moskova ve Kiev'i baypas etmek suretiyle Türkiye üzerinde Avrupa'ya getirilmesi düşünülüyor. Türkiye'nin, Kıbrıs'ın bağımsızlığını kabul etmemekteki tutumu ise Ankara ile Brüksel arasındaki katılım müzakerelerini ayrıca çıkmaza sokuyor. Oysa bu konu Türkiye'nin AB üyesi olmasının başlıca koşulları arasında yer alıyor.
"Amacımız tam üyelik" diyen Erdoğan, aynı zamanda ülkesinin ne denli reform yanlısı olduğunun altını çizmeyi de ihmal etmedi. Buna örnek olarak ta Kürt azınlık için kurulan televizyon kanalını örnek gösterdi. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuell Barosso, "iyi arkadaşı" olan Türkiye Başbakanı Erdoğan'a müzakerelerde tam destek sözü verdi.
Türkiye, AB müzakerelerin Haziran 2005 tarihinden itibaren resmi olarak başlamasıyla birlikte reformlara hız vermemekle eleştiriliyor. Ankara, gerek Kıbrıs gerek Türklüğü hakarete cezai müeyide uygulayan Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi gibi konularda fazla bir ilerleme kaydetmiş değil. Bu zamana değin 35 müzakere başlığından sadece 10'u açılmış ancak biri sonuçlanmış durumda. Bu nedenle olsa gerek Türkiye'ye yönelik eleştiriler de bu denli büyük. CSU Avrupa Milletvekili Markus Ferber, "Erdoğan eli boş ve yalan sözlerle geldi. Kendi başarısızlığını da Ankara karşısında ört bas etmeye çalışıyor" dedi. Görüşme öncesi açıklamada bulunan Avrupa Parlamentosu Başkanı Hans-Gert Pöttering de Türkiye'nin katılımına karşı olduğunu belirtti. Pöttering, Şansölye Angela Merkel'in önerdiği imtiyazlı ortaklığın Türkiye için daha uygun olacağını sözlerine ekledi.

BERLİNER ZEİTUNG: "ANKARA'NIN BORU HATTI POLİTİKASI"

BERLİN, 21/01(BYE)--- Tirajı günde 165.900 olan liberal eğilimli Berliner Zeitung'un 21 Ocak 2009 tarihli sayısında, Thorsten Knuf imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Ruh halleri siyasette de çok çabuk değişim gösterebilir. Avrupa'nın devlet başkanları ve liderleri aralık ayında yaptıkları toplantıda, Türkiye'ye reformların yavaşlamış olması nedeniyle sert bir şekilde çıkışmışlardı. Ankara'dan vaatlerini yerine getirip AB standartlarına uygun bir hukuk devleti oluşturması talep ediliyordu. Varılan noktadan AB devletleri hiç de memnuniyet duymadıklarını belirtiyorlardı.
Bu hafta başında Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dört yıllık bir aradan sonra Brüksel'deki AB'nin kurumlarını ziyaret etti. Brüksel'de Başbakana bir kez daha ülkesindeki reformların tıkanıklığı hatırlatıldı. Bunun yanı sıra AB'nin şef diplomatlarından Javier Solana ve AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Türkiye hakkında ılımlı ve uyumlu bir dille, AB'nin ve Türkiye'nin özellikle Orta Doğu'da ve enerji meselelerindeki ortak çıkarlarından söz ettiler.
AB Komisyon Başkanı Barroso, Türkiye'nin Avrupa için stratejik bir ortak olduğunu vurgularken, bu nedenle tam üyelik müzakerelerinin yürütülmesinden yana olduğunu belirtti. Barroso, ısrarla Nabucco enerji nakil hattı projesinin tamamlanmasından yana olduğunu dile getiriyor. Avrupa kamuoyu bu proje sayesinde Türkiye'nin AB üyeliğinin Avrupa'nın da yararına olacağının bilincine varabilir. Bu boru hattı sayesinde gerek Türkiye gerekse AB, doğalgaz konusunda Rusya'dan daha az bağımlı hale gelebilecektir.
Şüphesiz, Rusya ile Ukrayna arasındaki gaz yüzünden çıkan ve üç hafta süren anlaşmazlık Avrupa'da Türkiye'ye yeniden ilgi duyulmasına neden olmuştur; tüm hayal kırıklıklarına ve reformların aksaklığına rağmen. Avrupa kıtası, gaz naklinin güvenliği konusunda endişe duymakla birlikte, bir an önce yeni kaynaklara ve transit güzergahlarına kavuşmak istiyor. Bu bağlamda NATO üyesi Türkiye coğrafi konumu ve Orta Asya'daki enerji zengini ülkelere yakınlığı nedeniyle anahtar bir konumdadır.
Türkiye bu konumunun bilincindedir ve kendinden emin bir şekilde enerji kartını kullanmaktadır. Başbakan Erdoğan, Brüksel'de, Türk hükümetinin Nabucco projesini -müzakere sürecinde arzu edildiği gibi bir ilerleme kaydedilemez ise- yeniden "gözden geçirebileceğinden" söz etti. Bu ifade bir tehdit olarak algılanabilir. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra Başbakan Erdoğan çark etti ve Türkiye'nin Nabucco projesiyle ilgili olarak herhangi bir engellemede bulunmayacağına dair garanti verdi.
Avrupalıların gözleri enerji nakli konularında sadece yaşanan son gaz krizi nedeniyle açılmamıştır. Aynen Ankara'nın da AB karşısında elinin güçlenmesi birden bire ve beklenmedik bir şekilde olmamıştır.
Türkiye belli bir zamandır hedefe yönelik ve Avrupalıların desteğiyle enerji nakli konusundaki konumunu uluslararası alanda güçlendiriyor. Ülke bu suretle hem para kazanmak, hem de AB üyeliği şansını artırmak istiyor. İki yıl önce Hazar denizinden Akdeniz'e petrol ulaştıran boru hattının açılışı yapılmıştı. Bu şekilde Rusya ve İran'dan geçmeksizin Hazar Denizi'nin petrolü Batı'ya ulaşabiliyor. Nabucco projesinin benzer imkânı doğal gaz naklinde sağlaması bekleniyor.
Bahsedilen her iki nakil hattı tüketicilere sadece enerji temin etmiş olmuyor. Bu projeler aynı zamanda Türkiye ile Avrupa arasındaki bağlantıyı güçlendirmeyi hedefleyen siyasi projelerdir. Bunu hem Türkler hem de Avrupalılar bu şekilde arzu ediyorlar.

FRANKFURTER RUNDSCHAU: "ERDOĞAN'IN ENERJİ OYUNU"

BERLİN, 21/01(BYE)--- Tirajı günde 153 bin 247 olan sosyal demokrat eğilimli Frankfurter Rundschau gazetesinin 21 Ocak 2009 tarihli sayısında, Gerd Höhler imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan analizin özet çevirisi şöyledir:

Ukrayna'dan geçen boru hatları henüz kapalıyken, Türkiye Başbakanı Erdoğan doğalgazla baskı yapılabileceğini fark etti ve AB'nin Türkiye'yle üyelik müzakerelerini daha da geciktirmeye devam etmesi halinde, hükümetinin, 2013'ten itibaren Batı Avrupa'yı Rus tekeli Gazprom'dan bağımsız kılması planlanan Nabucco gaz boru hattıyla ilgili tutumunu yeniden gözden geçireceği uyarısında bulundu.
Erdoğan, Brüksel'de AB adaylığına yeni hız kazandırmak istiyordu. Ancak dört yıl sonra gerçekleştirdiği ilk ziyaretinde güven oluşturmak yerine tehditleriyle herkesi ürküttü. Kaldı ki, Erdoğan hükümeti Nabucco boru hattı konusunda zaten uzun süredir bir frenleyici işlevi görüyor. Zira Türkiye yalnızca bir enerji koridoru olmak ve transit ücreti almakla yetinmek istemiyor. Doğalgazı uygun fiyata alıp -tıpkı Ukrayna gibi- kendisi pazarlamak istiyor.
Erdoğan Brüksel'de bundan daha beceriksizce davranamazdı. AB üyeliğine karşı çıkanlar bile Türkiye'nin gelecekte enerji terminali olarak Avrupa için ne denli önemli olduğunu biliyorlar. Üyeliği destekleyenlerin çoğu tam da bu hususu Türkiye'nin entegre edilmesi için iyi bir argüman olarak görüyorlar. Erdoğan, dostlarını ve eleştirmenlerini aynı anda püskürtmeyi başardı. Bundan da, Türkiye'nin AB'yle ilişkileri bağlamında esaslı bir yanılgı içinde olduğu anlaşılıyor: Erdoğan, Brüksel'de talep eden taraf olarak ortaya çıkabileceğini düşünüyor. Halbuki önce talepleri yerine getirmek durumunda olan kendi ülkesidir. Nitekim AB Türkiye'ye değil, Türkiye AB'ye üye olmak istiyor. Bunun öncelikli ön koşulu da Kıbrıs politikasında rota değişikliğine gitmektir.
Erdoğan, AB'nin enerji faslını müzakereye açması koşuluyla Nabucco projesinde işbirliğine gitmek istiyor. Kıbrıs ise buna karşı çıkıyor. Çünkü Ankara, Ada Cumhuriyetinin güney sahilinde petrol ve gaz arama hakkını sorguluyor.
Kıbrıs'taki iki halk grubu bölünmüşlüğü aşabilirse, bu tartışma zaten ortadan kalkacak. Ancak görüşmelerin nasıl sonuçlanacağı bilinmiyor. Türkiye'nin Kıbrıs karşısındaki tutumunda da bir düşünce değişikliği gözlenmiyor. Sanki gaz tehdidiyle yeterince zarar vermemiş gibi Erdoğan bir de AB'ye ders verircesine, "Kıbrıs'ın 2004'te alınması "doğru değildi", Türkiye bunu "yutamaz" diye konuştu.
Başbakanla birlikte Brüksel'e gelen Türkiye'nin yeni AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış ise, ülkesinin AB yolunda engeller olduğunu söyledi. Engeller var, en başta da iki yıldan beri reformlarda duraksama hakim olduğu için. Türkiye'de vatandaşlık ve azınlık hakları, fikir ve din özgürlüğü konusunda hâlâ büyük eksiklikler söz konusu. Erdoğan Türkiye'yi gerçekten AB'ye üye yapmak istiyorsa, düşüncesizce tehditler savurarak ülkesinin önüne yeni engeller çıkarmak yerine eksikliklerini gidersin.

BERLİNER UMSCHAU: "ERDOĞAN AB'Yİ TEHDİT EDİYOR: NABUCCO BORU HATTI KONUSUNDA YENİDEN DÜŞÜNÜLEBİLİR"

ANKARA, 21/01(BYE)--- Almanya'da yayımlanan Berliner Umschau gazetesinin 19 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Falk Hornuss imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir.

Türkiye çok ağır ilerleyen AB'ye üyelik müzakerelerinde planlanan Nabucco boru hattını koz olarak devreye soktu. Reuters, Türkiye'nin Başbakanı Erdoğan'ın pazartesi günü Brüksel'de, ülkesinin projeye verdiği desteği belki de yeniden gözden geçirebileceğini söylediğini duyurdu. AB, enerji ihtiyacı konusunda Rusya'ya olan bağımlılığını Nabucco ile azaltmak istiyor.
Türkiye ve AB Komisyonu, Rusya ile Ukrayna arasında gaz konusunda yaşanan anlaşmazlık karşısında, Gürcistan ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya gidecek boru hattı konusunda ortak çıkarları doğrultusunda görüş birliğine vardı. Erdoğan fırsatı kullanarak ülkesini AB'nin stratejik ortağı olarak sergiledi. Erdoğan, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile yaptığı ortak basın toplantısında, "Biz planlanan Nabucco boru hattını tam olarak destekliyoruz" dedi. Türk medyasında çıkan haberlerde, Erdoğan'ın Türkiye'nin reform ve üyelik sürecinde daha fazla ilerleme kaydetmekte kararlı olduğunu söylediği belirtiliyor.
Erdoğan, gelecekteki yarım senelik bir dönem başkanlığında, AB ile ilgili üç veya dört yeni müzakere başlığının açılmasını ümit ettiğini söyledi. Bugüne kadar her dönem başkanlığı sırasında sadece ikişer başlık açılabilmişti. Nabucco projesinin tekrar gözden geçirilebileceğiyle ilgili tehdidin ne kadar ciddi olup olmadığı tam olarak belli değil. Fakat Ankara'da sinirler oldukça gergin. AB tarafından geçtiğimiz senelerde Erdoğan hükümeti, reform temposunun düşmesi nedeniyle eleştirildi. Fakat Erdoğan yakın bir süre önce, AB'ye üyelik sürecinde daha fazla adım atmak istediği yönünde sinyal verdi. Avrupa Parlamentosu Başkanı Hans Gert Pöttering (CDU), buna rağmen Türkiye'nin AB'ye üyeliğine karşı olduğunu yeniden söyledi. Pöttering, Hamburger Abendblatt gazetesine verdiği demeçte, imtiyazlı ortaklığın tam üyelikten daha uygun olacağını söylüyor.
Avrupa Parlamentosunun Avusturyalı milletvekili Andreas Mölzer(FPÖ), üyelik müzakerelerinin durdurulması talebine yeniden vurgu yaptı. Mölzer yaptığı bir basın açıklamasında, Erdoğan'ın Brüksel'e yaptığı ziyaretin Ankara ile yürütülen üyelik müzakerelerini kesmek için kullanılması gerektiğini söyledi. Mölzer, "Türkiye dindar bir ülkedir ve kültürel olarak da Avrupalılardan daha çok doğu ülkelerinin geleneklerine bağlıdır" diyor. Avrupa Parlamentosundaki Türkiye delegasyonu üyesi de olan Mölzer, AB tarafından talep edilen reformların çoğu kez lafta kaldığı, etnik ve dini azınlığın ayrımcılığa uğradığına vurgu yapıyor. Ancak Mölzer taleplerinde oldukça yalnız kalıyor. Bunun nedeni, özellikle şimdiden tehlike de olan Nabucco projesinin daha fazla tehlikeye girmemesidir.

 

AVUSTURYA BASINI

WIENER ZEITUNG: "ERDOĞAN BRÜKSEL'E GİDİYOR... TÜRKİYE'NİN PLANLARI BAŞARILARINDAN DAHA FAZLA"

VİYANA, 15/01(BYE)--- Tirajı günde 27.500 olan ve devlet tarafından çıkarılan Wiener Zeitung'un 15 Ocak 2009 tarihli sasyısında, Martyna Czarnowska imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Konuşulanlar pek değişmiyor. Önce bezginliği ifade eden bir jest, bu genelde "Yine AB lafını açma, bu konuda konuşmak bile istemiyorum" anlamına geliyor. Ardından uzun bir açıklama geliyor.
Gerçi Türklerin Avrupa Birliğine duydukları ilgi ve yakında AB üyesi olma olasılığına olumlu bakanların sayısı giderek azalıyor, ama istenmemenin verdiği acı hâlâ hissediliyor. "Avrupa bizi istemiyor" sözü sık sık söyleniyor.
Buna karşın Türkiye'nin bu konuda taşıdığı sorumluluktan pek bahsedilmiyor. Türkiye özellikle de geçtiğimiz yıl, kendisine karşı gösterilen argümanları çürütme konusunda fazla çaba harcamadı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kabinesinin 2002 sonrasında ülkenin demokratikleşmesi konusunda kendisinden önce gelen hükümetlerin hepsinden daha fazla reform gerçekleştirmiş olmasına karşın, AK Partinin 2007 Temmuzu'ndaki seçimlerden sonra yeniden iktidara gelmesinin ardından, hemen hemen hiçbir ilerleme kaydedilmedi. AK Parti o zamandan bu yana iç politikadaki sorunlarla daha çok ilgilendi.
Başbakan Erdoğan hafta sonunda dört yıldan beri ilk kez yine Brüksel'e gittiğinde, gerçekleştirdiklerinden çok yapmayı planladığı şeylerden bahsedebilecek. Hükümet bundan bir yıl önce "2008 AB yılı olacak" şeklinde bir vaatte bulunmuştu. Bu sözde kaldı. Türkiye ne hava ve deniz limanlarını Kıbrıs Rum uçak ve gemilerine açtı, ne de zaruri yeni Anayasa'yı kararlaştırdı. Nüfuz sahibi ordunun siviller tarafından kontrolü gibi Ceza Yasası'ndaki değişiklikler de çok yavaş ilerliyor. Brüksel'deki düşünce kuruluşu "İnternational Crisis Group"un da işaret ettiği gibi, Ankara Türkiye'nin Nisan 2007'de vaadettiği 119 yasal önlemden yalnızca altıda birini yerine getirdi.
Neyse ki bundan birkaç gün önce AB'den sorumlu bir devlet bakanlığı kuruldu ve Erdoğan'ın dış politika danışmanı 38 yaşındaki Egemen Bağış AB ile görüşmeleri yürütmekle görevlendirildi. Dışişleri bakanı ve AB Başmüzakerecisi olmanın Ali Babacan'ın gücünü aştığı sık sık söyleniyordu. Öte yandan Cumhurbaşkanı Gül, hükümetin ülkenin AB yönünde izleyeceği çizgiyi belirlediği, Üçüncü Ulusal Programı onayladı.
Reform planları, Ticaret Yasası'nda yapılacak değişikliklerden ve yolsuzlukla mücadeleden tutun da özel sınır koruma birliklerinin oluşturulması ve ülkenin ekonomik kalkınması için yeni bir stratejinin geliştirilmesine kadar varıyor. Ancak Mart'ta yerel seçimler yapılacak, yani hükümet yine başka sorunlara eğilebilir. 2009'un AB yılı olup olmayacağı henüz belli değil.

WIENER ZEITUNG: "AB GENİŞLEMESİNDE DURAKSAMA"

VİYANA, 15/01(BYE)--- Tirajı günde 27.500 olan ve devlet tarafından çıkarılan Wiener Zeitung'un 15 Ocak 2009 tarihli sayısında, Wolfgang Tucek imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yazının ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

--Hırvatistan ve Türkiye ile Müzakereler, Bu Ülkelerin AB Üyeleri ile Aralarındaki İhtilaflardan Dolayı Felce Uğruyor. Zagrep, Slovenya ile Arasındaki Sınır Anlaşmazlığı Yüzünden Bloke Oluyor. Kıbrıs ise Ankara'ya Sorun Çıkarıyor--

Türkiye'nin açılmaya hazır 12 başlığı var. Ancak Ankara tüm vaatlerinin aksine hava ve deniz limanlarını Kıbrıs gemi ve uçaklarına kapalı tutuyor, Lefkoşa'daki hükümeti tanımamakta ve 30 bin askeriyle uluslararası alanda tanınmayan "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"ni desteklemekte ısrar ediyor. AB bu yüzden önemli sekiz başlığı dondurdu. Diğer başlıklar ise, Türkiye'nin katılımına prensip olarak karşı çıkan Kıbrıs ve Fransa tarafından bloke edildi. Zaten katılımın 2015 yılından önce gerçekleşmesi beklenmiyor, bazıları bundan bile şüphe ediyor.
Müzakerelerde ilerleme kaydedilmesi Kıbrıs'taki yeniden birleşme görüşmelerine ve Ankara'nın tutumuna bağlı. Yaklaşık 30 yıldan beri bölünmüş olan Kıbrıs'taki görüşmelerin bu yıl içinde sonuçlanması bekleniyor.

WIENER ZEITUNG: "ERDOĞAN NABUCCO'YU DESTEKLİYOR"

VİYANA, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 27.500 olan ve devlet tarafından çıkarılan Wiener Zeitung'un 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Wolfgang Tucek imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Türkiye Müzakerelerin Hız Kazanmasından Yana--

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dört yıldan beri Brüksel'e yaptığı ilk ziyarette, "Türkiye'nin enerji transit ülkesi konumunu silah olarak kullanmayacağı" vaadinde bulundu. Erdoğan ayrıca AB'ye boru hattı projesi Nabucco'yu destekleyeceğini söyleyerek, ülkesinin AB yolunda yapması gereken reformları sürdüreceğini vurguladı.
Erdoğan böylece Kıbrıs'ın Türkiye ile müzakerelerde "enerji" konusundaki başlığı bloke etmesi yüzünden, Ankara'nın Orta Asya'dan gelecek doğalgaz boru hattının yapımını frenleyebileceği yolundaki söylentileri yalanlamış oldu. Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso müzakerelerde münferit bazı sorunlara enerji güvencesinden bağımsız olarak yaklaşılması gerektiğini ve Komisyonun mümkünse bütün başlıkların serbest bırakılması yolunda çaba harcayacağını söyledi. Ankara AB ülkesi Kıbrıs'ı tanımamakta direndiği için, başlıklardan sekizi dondurulmuş durumda.
Başbakan Erdoğan müzakerelere yeniden hız kazandırılmasını arzu ediyor. Hedefin ülkesinin Birliğe "tam üye" olması olduğunu yineliyor. Erdoğan'ın dış politika danışmanı olan Egemen Bağış'ın, bundan böyle Türkiye'nin ilk Avrupa Bakanı olarak müzakerelere ivme kazandırması bekleniyor. Bağış, müzakerelere başkanlık etme görevini daha geçen hafta Dışişleri Bakanı Ali Babacan'dan devraldı. Erdoğan Türkiye'de kaydedilen son ilerlemeler arasında, Kürtçe bir TV kanalının kurulmasını ve bundan 50 yıl kadar önce vatandaşlıktan çıkarılan şair Nazım Hikmet'in itibarının iade edilmesini saydı.

DER STANDARD: "ROTADA BİR DEĞİŞİKLİK YAPILMAYACAK"

VİYANA, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 74 bin olan sol eğilimli Der Standard gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Andrea Heigl'ın AB seçimlerinde Yeşillerin adayı olacak, Yeşillerin Parlamento sözcüsü Ulrike Lunacek ile yaptığı ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan mülakatın ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

Yeşillerin adayı Lunacek, Birliğin Türkiye'nin katılımından önce "daha fazla demokratikleşmesi" gerektiğini söyledi.

HEİGL: Türkiye'nin AB'ye katılımı hakkındaki görüşleriniz?

LUNACEK: Türkiye'nin adaylığı 1999'da, bir dizi şarta bağlı olarak tanındı. O zamandan beri ülkede birçok reform gerçekleştirildi. Katılım opsiyonu Türkiye için, insan, azınlık ve kadın hakları konularında bir reform motoru niteliğinde. Bu yüzden katılım opsiyonunun açık kalması ve hedef olarak tutulması gerektiği kanısındayım. Bunun başarılı olup olmayacağını şimdiden bilemiyorum. Ancak AB'nin de Türkiye'yi Birliğe katmadan önce, daha fazla demokratikleşme konusunda bazı adımlar atması gerekiyor. Bu, ucu açık bir süreç, ancak katılım opsiyonunun kalması gerektiğini düşünüyorum...

 

BELÇİKA BASINI

DE TİJD: "TÜRKİYE, NABUCCO'YA DESTEĞİNİ ÇEKMEKLE TEHDİT ETTİ"

BRÜKSEL, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 75 bin olan De Tijd gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, KV rumuzuyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Erdoğan, Avrupalılara Türkiye'nin de doğalgazı silah olarak kullanabileceğini ima etti. Erdoğan, alternatif boru hattı Nabucco'nun geleceğini, ülkesinin AB ile üyelik müzakerelerine bağlamakla tehdit etti. Nabucco, Orta Asya doğalgazını Rusya'dan geçmeden Avrupa'ya taşımayı hedefliyor. Türkiye, Nabucco için önemli bir transit ülkesi.
Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso ile yapılan görüşmeden sonra bu tehditkar ton ortadan kalktı. Erdoğan yaptığı açıklamada, "Yılda 30 milyar metreküp doğalgaz taşımak için gereken yatırımı yapacağız" dedi. Başbakan, Türkiye'nin enerji kaynaklarını çeşitlendirmek istediğini ve ayrıca ülkesinin gaz taşımacılığındaki önemli sorumluluğunun farkında olduğunu söyledi.
Erdoğan dört yıl sonra yaptığı ilk ziyarette, Türkiye'nin AB üyeliği müzakerelerini canlandırmak istiyor. Barroso, Erdoğan ile görüşmesinde, "Nabucco projesi Avrupa kamuoyuna, Türkiye'nin bir rahatsızlık değil, bir koz olduğunu gösterecektir" dedi.
Türkiye, Ekim 2005'ten bu yana çok başarılı olmayan üyelik müzakereleri yürütüyor. Türkiye, Kıbrıs gemilerine giriş izni vermediği için sekiz başlık bloke edilmiş durumda.

DE STANDAARD: "TÜRKİYE DE NABUCCO'YU İSTİYOR"

BRÜKSEL, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 76 bin olan De Standaard gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Bernard Bulcke imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan haberin çevirisi şöyledir:

--2009 Yılında Türkiye, AB'nin Taleplerini Karşılamak İçin Daha Fazla Çaba Harcayacak. Sürüncemedeki Görüşmeler Yeniden Başlayabilecek. Görüşmelerin Hedefi Tam Üyelik. Doğalgaz Nedeniyle AB'nin Türkiye'ye İhtiyacı Var--

Önemli yerel seçimler öncesinde bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, seçmenlerine, Komisyon Başkanı Barroso'nun, Türkiye'nin tam üyelik için müzakereleri sürdüreceği güvencesini verdiğini açıklayabilecek. Ancak her şeye rağmen, buna üye ülkelerin oybirliği ile karar vermesi gerekiyor. Şimdi, Fransa Dönem Başkanlığının bittiği sırada, -Sarkozy Türkiye'nin AB üyeliğine kesinlikle karşı-, üyelik müzakerelerinin bu yıl ivme kazanması bekleniyor.
Dün Erdoğan AB Komisyonundan sadece vaat ve övgüler almadı (Kürtlere yönelik yayın yapan televizyon gibi). "İyi dostu" Jose Manuel Barroso aynı zamanda, Kasım 2008 değerlendirme raporu, sendikal haklara saygı, vergi reformun güçlendirilmesi konularında kendisini uyardı.
Türk Başbakan dün yaptığı açıklamada, parlamentonun geçen hafta reformların hızlandırılması yönünde karar aldığını açıklayarak bu konuya yanıt verdi.
Ancak, üyelik müzakereleri dışında, AB-Türkiye ilişkilerinin çok stratejik öneme sahip olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Doğalgaz krizi bunu kanıtladı. Ayrıca Orta Doğu diplomasisi de var. Barroso, Erdoğan'dan, Türkiye'nin Hazar Denizi havzasından doğalgaz taşıyacak Nabucco boru hattı projesine katılacağı güvencesini aldı. Bu boru hattı, Avrupa'yı Rusya ya da Ukrayna'ya bağımlı olmaktan kurtaracak. Zaten Türkiye de, Rusya-Ukrayna boru hattının kapatılmasından etkilendi. Türk yetkililer yakın zaman içinde Brüksel'e gelerek Nabucco projesini görüşecekler.
Dört yıldır ilk kez Brüksel'e gelen Türk Başbakan Erdoğan, tüm AB kurumları ve bazı düşünce kuruluşları ile görüştü. Bu çerçevede Erdoğan, PPE Başkanı Wilfried Martens ile Conrad otelinde basına kapalı bir görüşme yaptı. Erdoğan 2003 yılından beri partisini PPE üyesi yapmaya çalışıyor. Buna en çok Alman CSU karşı çıkıyor.

LA LIBRE BELGIQUE: "TÜRKİYE UMUTLARINI 2009'A TAŞIYOR"

BRÜKSEL, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 59 bin olan La Libre Belgique gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Christophe Lamfalussy imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

--Türkiye Başbakanı Brüksel'de Üyelik Müzakerelerini Canlandırmaya Çalışıyor. Recep Tayyip Erdoğan, Coğrafya Konusunun Bir "Hakaret" Olduğunu Belirtti. Erdoğan, Gaz Sevkiyatı da Olmak Üzere Türkiye'nin Oynadığı Önemli Rol Konusunda Israr Ediyor--

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Belçika'ya yaptığı ender ziyaretlerden birinde pazartesi günü yaptığı açıklamada, AB ile üyelik müzakerelerinde Türkiye'nin "2009 yılında bir sıçrama yapmak için" Çek ve İsveç dönem başkanlıklarına güvendiğini belirtti.
Bazı AB üyelerinin 35 başlıktan 18'ini bloke etmesine, açılan 10 başlıktan sadece birinin müzakere edilerek kapatılmış olmasına karşın, Başbakan, "Bir imtiyaz istemiyoruz, eşit muamele istiyoruz" dedi. Türkiye, üyelik görüşmelerine Ekim 2005'te başladı.
Başbakan EPC toplantısı sırasında, "Türkiye'nin Batı'ya ait olup olmadığı sorusu sorulmamalıdır. Bu bir hakarettir. AB'nin coğrafi kriterleri yoktur. Kıbrıs'ın güneyine bakın; coğrafi açıdan Avrupa'ya bağlı değil" dedi.
2007 Temmuz ayında Türk seçmenler tarafından büyük bir çoğunlukla yeniden seçilen Erdoğan, dört yıldır Brüksel'e gelmemişti. Bu ziyaret şüphesiz, 2005 yılında Hollandalıların ve Fransızların Avrupa Anayasasına hayır demelerinden sonra tökezleyen müzakereleri canlandırmaya yönelik. Avrupa Komisyonu, Türkiye'yi reformları yavaşlatmakla eleştiriyor.
Her zaman olduğu gibi, Türkiye bir güvence veriyor, bir tehdit ediyor. Başbakan Erdoğan Brüksel'de Türkiye'yi, Orta Doğu'nun ve Kafkasya'nın kaçınılmaz aktörü, İsrail ile Müslüman dünyası arasında aracı, Asya ile Avrupa arasında köprü ve şu anda yaşanan krizden "en az etkilenecek" ekonomik bir güç olarak tanıttı. Erdoğan, "AB'ye yük olmak için değil, AB ile yükü paylaşmak için buradayız" dedi.
İstanbul'un eski Belediye Başkanı ayrıca, Türkiye'nin AB standartlarına gelmesi için çıkarılan 30'dan fazla yasayı ısrarla hatırlattı. Gazeteci Baskın Oran, Elif Şafak ve Orhan Pamuk gibi yazarların mağduru oldukları ceza yasasının tartışmalı 301. maddesinde temizlik yapıldı. Erdoğan, Mart 2009'da yapılacak yerel seçimlerden sonra parlamentonun, sendikal özgürlükler konusundaki yasayı çıkaracağını belirtti. Ayrıca, devlet televizyon kanalı TRT-6 şimdi günde 24 saat Kürtçe yayın yapıyor.
Türk Başbakan ayrıca, enerji konusundaki başlık 2004'de AB üyesi olan Kıbrıs'ın itirazı nedeniyle açılmayacak olursa, Avrupalıları Nabucco projesini yeniden gözden geçirmekle tehdit etti.
Türkiye üzerinden Orta Avrupa'ya doğalgaz taşıyacak boru hattının çalışmalarının 2010 yılında başlaması bekleniyor. Bu boru hattı, Rusya'yı şebeke dışında bırakmayı amaçlıyor. Ancak, bu boru hattının kazançlı olup olmayacağı konusunda Erdoğan ve birçok doğalgaz operatörü tereddütlerini dile getiriyorlar. Ankara'nın onayı olmazsa bu proje hiçbir zaman hayata geçmeyecek.
Avrupalılar, Türkiye'nin, Gümrük Birliği Anlaşmasını bu yılın sonundan önce Kıbrıs'a da uygulamasını ve böylece Rum gemi ve uçaklarına limanlarını açmasını istiyorlar.
Nabucco konusunda bu sabah saatlerinde gelen tehdit büyük olasılıkla Komisyon Başkanının dikkatini çekti. Zira Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso, gün içinde Erdoğan ile görüşmesinin ardından, "bu doğalgaz boru hattının gerekliliği konusunda" fikir birliğine vardıklarını açıkladı.

EUOBSERVER: "AB GÖRÜŞMELERİ AKSAYACAK OLURSA TÜRKİYE NABUCCO'YU BİR KEZ DAHA DÜŞÜNEBİLİR"

ANKARA, 20/01(BYE)--- Brüksel merkezli bağımsız internet haber sitesi Euobserver'ın 19 Ocak 2009 tarihli sayfasında, Elitsa Vucheva imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün yaptığı bir açıklamada, ülkesinin AB'ye katılım müzakerelerinin enerji başlığında herhangi bir ilerleme kaydedilmemesi durumunda, Rusya ve Ukrayna'yı devre dışı bırakarak Hazar Denizi havzasından Avrupa'ya gaz ikmal etmesi amaçlanan AB destekli Nabucco boru hattına vereceği desteği tekrar değerlendirebileceğini söyledi.
Brüksel merkezli Avrupa Politika Merkezince düzenlenen bir konferansta konuşan Erdoğan, "Müzakerelerin enerji başlığında bir tıkanmayla karşılaşırsak, elbette tavrımızı (Nabucco konusunda) tekrar gözden geçireceğiz. Karşı taraf (AB) da tutumunda adil olmalıdır" dedi.
Erdoğan'a göre, AB üyesi Kıbrıs, "enerji gibi bazı müzakere başlıklarının açılmaması için" diğer 26 üyeye "baskı uyguluyor"
AB Dönem Başkanı Çek Cumhuriyeti'nden bir yetkili, AB gözlemcisine verdiği demeçte, birlik üyeleri arasında bu "karmaşık başlık" ile ilgili bir görüş birliğinin halen oluşmadığını, ancak dönem başkanlığının bir uzlaşma sağlamak için çalıştığını söyledi.
AB Komisyonu, enerji başlığının açılmaya hazır olduğunu ve ancak üye devletlerin yeşil ışığı yakmasıyla açılabileceğini duyurdu.
Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerinin diğer sekiz başlığıysa, AB ile 2005'te, gümrük birliğini, önceki yıl birliğe katılan 10 yeni üyeyi de kapsayacak şekilde genişletmeyi öngören bir protokol imzalamış olmasına rağmen limanlarını Kıbrıs gemilerine açmayı reddetmesi üzerine 2006'dan beri resmen durdurulmuş bulunuyor.
Türkiye, bölünmüş adanın güney kesimindeki Kıbrıs Rum hükümetini tanımazken kuzeydeki Kıbrıs Türk kesimini tanıyan tek ülke.
Ankara, bu "siyasi mesele" yüzünden Kıbrıs'ın diğer müzakere başlıklarının açılmasını da engellediği savında.

--Enerji: AB Kamuoyunun Desteğini Kazanmak İçin Bir Araç--

Aynı gün Erdoğan ile ortak basın konferansında konuşan AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, "Boru hattının (Nabucco) gerekliliği ve karşı karşıya olduğumuz büyük güçlükleri hızla çözmemiz gerektiği konusunda anlaştık" dedi.
Enerji tedarikini, "kritik önemde" bir konu olarak nitelendiren Barroso, "Enerji konularındaki ilişkilerimizi sadece AB'ye katılım görüşmeleri çerçevesinde görmemeliyiz" dedi.
Komisyon Başkanı, enerji güvenliğini, Türkiye'ye, AB üyeliğine büyük oranda kuşkuyla bakan AB kamuoyunun desteğini kazandırabilecek bir alan olduğunu söyledi ve "Bu, Türkiye'nin AB için ne kadar önemli olduğunu AB kamuoyuna gösterebileceğimiz örneklerden biridir. (...) Türkiye bir yük gibi değil, değerli bir varlık olarak görülmelidir" dedi.
Erdoğan bu noktada önceki söylemini yumuşatarak, "Biz -Nabucco'ya- her zaman tam destek veriyoruz" dediyse de, yine "siyasi engellerin" kaldırılıp katılım görüşmelerinin hızlandırılması gerektiğinden dem vurdu.

--2009'da Bir "Sıçrama" Bekleniyor--

Erdoğan, müzakereler yavaş ilerlemesine rağmen AB üyeliğinin halen ülkesi için "önceliklerin en başında" geldiğini belirtti ve bu yılın müzakere sürecinde olumlu gelişmelere sahne olacağına dair ümitlerini dile getirdi. Türkiye Başbakanı, "2009'da bir sıçrama olacağını umuyorum" dedi.
"Avrupa'dan Türkiye ile ilgili birçok olumsuzluk ortaya çıktı ve bu durum, ülkemizin kamuoyu desteğini etkiledi" diye konuşan Başbakan, Türkiye'de, Birliğe katılımla ilgili kamuoyu desteğinin yüzde 75'ten yüzde 40-50 düzeyine düştüğünü belirtti.
Türkiye 2005'te AB ile katılım müzakerelerine başladı. Şimdiye kadar ise, katılımla ilgili 35 başlıktan, sadece biri başarıyla kapatılan on başlık açılmış bulunuyor.

 

FRANSA BASINI

AFP: "ANKARA, NABUCCO PROJESİ HAKKINDAKİ TAVRINI YENİDEN GÖZDEN GEÇİRMEKLE TEHDİT ETTİ"

BRÜKSEL, 19/01(AFP)(BYE)--- Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, AB'ye üyelik müzakerelerinin bloke edilmesi halinde Türkiye'nin Nabucco doğalgaz boru hattı projesi konusundaki tavrını yeniden gözden geçirebileceği tehdidinde bulundu.
Şimdiye kadar, Türkiye'nin AB'ye üyelik müzakerelerinin 35 başlığından 10'u açıldı.
Açılmamış başlıklar arasında, 2004 yılında AB'ye üye olan Kıbrıslı Rumların büyük çekinceleri nedeniyle açılamayan enerji konulu başlıklar da bulunuyor.
Brüksel'de bir konferansta konuşma yapan Erdoğan, "Şayet enerji konulu başlığın bloke olacağı bir durumla karşılaşırsak, Nabucco konusundaki tavrımızı yeniden gözden geçiririz" dedi.
Erdoğan, "AB, Türkiye'ye karşı muamelesinde adil olmalı ve Avrupa'dan uzakta bulunan ve birkaç yüz bin vatandaşı olan Kıbrıs'ın güney kesimini 70 milyon vatandaşı olan Türkiye'ye tercih etmemeli" şeklinde konuştu.
Nabucco projesi, Rusya'nın etrafından dolaşarak Hazar denizinden Avrupa'ya doğalgaz sevk edecek 3.300 kilometrelik bir boru hattı olarak öngörüldü. Boru hattının Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan'dan geçip Avusturya'da son bulması öngörülüyor.
Söz konusu proje, Avrupa'ya Ukrayna üzerinden gelen doğalgazın son zamanlarda kesintiye uğraması ile önem kazandı. AB'nin Dönem Başkanlığını yürüten Çek Cumhuriyeti, dosya konusundaki çabalarını arttırmak istediğinin altını çizdi.
Erdoğan, Türkiye için öncelik taşıyan AB'ye üyelik müzakerelerinde 2009 yılında büyük bir ilerleme olacağını umduğunu belirtti.
Başbakan Erdoğan, "İmtiyaz istemiyoruz. İstediğimiz adil bir muamele" dedi ve müzakerenin birçok başlığının siyasi nedenlerle bloke edildiğini düşündüğünü belirtti.

AFP: "BARROSO ANKARA'YA NABUCCO'YU AB ÜYELİĞİ İLE KARIŞTIRMAMASI ÇAĞRISI YAPTI"

BRÜKSEL, 19/01(AFP)(BYE)--- Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso bugün Ankara yönetimine, Nabucco doğal gaz hattı projesinin geleceğiyle Türkiye'nin AB üyeliği müzakerelerindeki gelişmeleri birbirine karıştırmaması çağrısında bulundu.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından düzenlenen basın toplantısında Barroso, "Enerji güvenliği çerçevesindeki bir konu ile Türkiye-AB üyelik müzakerelerini birbirine karıştırmamalıyız." dedi.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, AB'ye üyelik müzakerelerinin bloke edilmesi hâlinde Türkiye'nin Nabucco doğal gaz boru hattı projesi konusundaki tavrını yeniden gözden geçirebileceği tehdidinde bulunmuştu.
Şimdiye kadar, Türkiye'nin AB'ye üyelik müzakerelerinin 35 başlığından 10'u açıldı.

RFI: "2009, TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ İÇİN KARAR YILI"

ANKARA, 20/01(BYE)--- Fransa'dan yayın yapan Radio France Internationale'ın 20 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Beatrice Leveille imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan yorum-haberin çevirisi şöyledir:

--Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye Üyelik Müzakerelerinin Başlamasından Bu Yana İlk Kez Brüksel'de. Türk Başbakan, Ankara'nın AB'ye Entegre Olma Arzusunu Yineledi, Ancak Hâlâ Çok Sayıda Dosya Mevcut--

Recep Tayyip Erdoğan Brüksel'de, "AB'ye üyeliğin Türkiye'nin bir numaralı önceliği olduğunu" söyledi. Ancak, Türk Başbakanın istediği gibi üyelik müzakerelerinin "2009'da bir sıçrama yaşaması" için 2005'de üyelik müzakerelerinin başlamasından bu yana hiç ilerlemeyen çok sayıda dosya üzerinde gelişme kaydedilmesi gerekecek.
Bu üç günlük ziyaret, Türkiye'nin üyeliğinin Ankara'daki gibi Brüksel'de de gittikçe az öncelik taşıyor gibi göründüğü sırada gerçekleşiyor. Bu, dört yıldan bu yana Avrupa başkentine Türk Başbakanın ilk ziyareti oluyor. Avrupalılar sabırsızlanıyor ve reform politikalarına devam etmeleri için Türkleri sıkıştırıyorlar. Üyelik, 2009'da reform politikasında kayda değer ilerlemeler olmazsa tehlikeye girebilir.
Türk Hükümeti, ifade özgürlüğünün artırılması ve azınlıklara daha fazla haklar verilmesi için Türk Anayasası'nın reformu hakkındaki Avrupa taleplerini tartışma konusu yapmıyor, ancak Brüksel hiçbir şey yapılmadığını görüyor ve sabırsızlanmaya başlıyor. Türk Hükümeti, mart ayındaki belediye seçimleriyle dolu iç politika ajandası ile Avrupa ajandasındaki talepler arasında bocalıyor. Erdoğan, AB'ye üyeliğin önemi konusunda Türk halkını ikna etmeyi başaracağına inanıyor.

--Gelecekteki Reformlar Neler?--

Kıbrıs'ın kuzey kesiminde Türk ordusunun mevcudiyeti ve Türkiye'de insan haklarındaki durum. İşte kızdıran konular!
Birlik, Türkiye'nin liman ve havaalanlarını Kıbrıs'a açmayı kabul etmesini beklerken çok sayıda müzakere başlığını dondurdu. Kıbrıs meselesinin çözümü Türkiye'nin üyeliği için bir öncelik, ancak Türkler müzakerelerin başlamasını talep ediyorlar. Şimdilik, 35 müzakere başlığından sadece biri açılıp kapandı. Görüşmelerin çetin olduğu bildiriliyor. Türkiye misilleme imkânlarına sahip, stratejik gaz boru hattı projesi Nabucco'ya verdiği desteği yeniden gözden geçirmekle tehdit ediyor.
Kısa süre önce Egemen Bağış'ın yeni başmüzakereci olarak atanması, Türkiye'nin reformları hızlandırma ve müzakerelere devam etme arzusunun güçlü bir işareti. Taahhütlerinin somutlaşmaması halinde 2009 yılı bir kavşak yılı olacak. Türkiye, AB'ye üyelik fırsatından kesinlikle uzaklaşma riskiyle karşı karşıya.

AFP: "NABUCCO... ALMANYA ENERJİ BAKANI, TÜRK 'ŞANTAJINI' ELEŞTİRDİ"

BERLİN, 20/01(AFP)(BYE)--- Almanya Enerji Bakanı Michael Glos bugün, büyük Nabucco gaz boru hattı projesi konusunda Türkiye'nin yaptığı "şantajı" eleştirdi.
Glos, Berlin'de enerji konusunda yaptığı açıklamada, Türkiye tarafından yapılanın "siyasi bir şantaj olduğunu" ileri sürdü.
Türkiye dün, Nabucco gaz boru hattı projesine stratejik desteğini gözden geçirme tehdidinde bulunarak Avrupalılara, AB üyelik müzakerelerini hızlandırmaları için baskı yaptı.
Glos, gemiyle taşınabilir sıvılaştırılmış doğalgaz tekniğini geliştirerek "şantaja son verme" çağrısında bulundu. Şimdilik Almanya'nın sıvılaştırılmış gazı alabilmesi için uygun hiçbir liman terminali bulunmuyor.
Öte yandan Alman Bakan, Ukrayna üzerinden Rus gazı sevkiyatının yeniden başlatılmasını memnuniyetle karşıladı.

LE FIGARO: "ANKARA BRÜKSEL SEFERİNE YENİDEN BAŞLIYOR"

PARİS, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 322 bin olan Le Figaro gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Pierre Avril imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yorum haberin çevirisi şöyledir:

--Başbakan Erdoğan Dün Avrupa Komisyonu'nda Ülkesinin Üyelik Müzakerelerini Yeniden Canlandırmaya Çalıştı--

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2004 yılından bu yana yaptığı ilk Brüksel ziyaretinde ülkesinin, çıkmaza giren üyelik müzakere sürecini yeniden canlandırmaya çalıştı. "Daha aktif ve daha canlı bir müzakere süreci" vaat eden Başbakan, "AB'ye üyeliğin ülkesi için stratejik bir hedef" olduğunu hatırlattı. Türkiye'nin 2009 yılında harekete geçmesini ümit eden Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ise, "Türkiye'nin müzakerelerine ilişkin ilerleme kaydedilmesi için elimizden geleni yapacağız" açıklamasında bulundu.
Katılım müzakerelerinin başlatıldığı Ekim 2005'ten bu yana, zaman içerisinde taraflar arasındaki ilişkiler bozuldu. Ankara, Brüksel'e çelişkili sinyaller yollayarak en sonunda Avrupalı partnerlerini pes ettirdi. Konseyde uzlaşma sağlanamaması nedeniyle Avrupa Birliği, Ankara'nın Avrupa'ya daha sıkı tutunmasını sağlayacak kararları aşırı bir tutumluluk içerisinde veriyor.
Erdoğan Hükümeti, kısa süre önce yeni bir başmüzakereci atadı ve Kürtçe yayın yapan bir devlet kanalı açarak doğru bir demokratik yönetim yolunda olduğu konusunda güvence verdi. Ancak yine de müzakere sürecinin içerdiği otuz beş başlıktan sadece daha az önemde olan on başlık açılabildi.
Özellikle sekiz başlık, Türkiye'nin AB ile gümrük birliği anlaşmasını Kıbrıs Cumhuriyeti'ne uygulamayı reddetmesi üzerine, Lefkoşa'nın talebiyle 2006 yılından bu yana dondurulmuş vaziyette. Kıbrıs adası, güney kesimi ile uluslararası birliğin tanımadığı Ankara'nın kontrolü altındaki kuzey kesimi arasında ikiye bölünmüş durumda.

--Türkiye'nin Müzakerelerdeki Kozu--

Özetle Kıbrıs Rum Kesimi'ne ait gemi ve uçaklar, Türk topraklarındaki liman ve havalimanlarına ulaşamıyor. Ayrıca enerji başlığının açılması, Lefkoşa ile Ankara arasındaki bir başka anlaşmazlık konusu olan petrol işletmesinin çözümlenmesine bağlı.
Jeopolitik istikrar düşüncesiyle Türkiye'nin üyeliğini destekleyen Avrupa Komisyonu bu tartışma meselelerinin çözümlenmesini diliyor ancak elinde çok az sayıda kart bulunuyor. Brüksel, 2009 yılı sonuna kadar ilerleme kaydedilmemesi halinde Kıbrıs'ın müzakereleri tamamen bozmasından kaygılı. Jose Manuel Barroso ayrıca, Türkiye üzerinden geçerek Avrupa için doğalgaz sevkıyatında Rus gazına bir alternatif oluşturacak Nabucco boru hattını engelleme teşebbüsü konusunda Erdoğan'ı uyardı. Zira Brüksel, Türkiye'nin müzakerelerde bu projeyi koz olarak kullanmak isteyebileceğinden şüpheleniyor.
Üyelik müzakerelerinde Ankara ile Lefkoşa'dan yumuşama sinyali alamayan Komisyon, buna paralel olarak 2008 sonbaharından bu yana Kıbrıslı Rum ve Türk liderler arasında yürütülen ve adanın birleşmesinin amaçlandığı müzakerelere güveniyor. Komisyonda, "Türkiye'nin AB'ye üyelik şansının bu son müzakerelerin başarısına bağlı olduğu" kabul ediliyor. İki kesim arasındaki müzakereler 2004 yılında başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Brüksel, tarihin tekerrür etmemesini diliyor.

AFP: "TÜRKİYE, AB'Yİ ETKİLEMEK İÇİN YAKIN DOĞU'DAKİ KRİZLERDE İTFAİYECİ GÖRÜNÜMÜNE BÜRÜNÜYOR"

İSTANBUL, 20/01(AFP)(BYE)--- Nicolas Cheviron bildiriyor:

Uzmanlara göre Türkiye, üyeliğinin faydalı olacağını AB'ye kanıtlamak umuduyla, Yakın Doğu'daki krizlerin çözümünde kendini yavaş yavaş nüfuzlu bir aktör olarak ortaya koyuyor.
Müslüman dünyasında İsrail'in en önemli müttefiki olan Ankara, İsrail ordusunun 27 Aralık'ta Gazze'deki İslami Hareket Hamas'a karşı operasyon başlatmasından bu yana temaslarını artırdı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 1300 Filistinlinin hayatına mal olan saldırının şiddetini sert bir biçimde kınarken, bir Türk heyeti krize bir çözüm aramak için Tel Aviv'e gönderildi ve bir başka heyet de Şam ve Kahire arasında mekik dokudu.
Başbakanın dış politika danışmanı Ahmet Davutoğlu, "Biz, pazar günü bir ateşkesin yürürlüğe girmesini kolaylaştıran Mısır planında Suriye ve Hamas'ın kaygılarının dikkate alınmasına ve bir uzlaşı sağlamaya çalıştık" dedi.
Davutoğlu'na göre Türkiye'nin çabaları özellikle Hamas'ın bir heyetinin Kahire'ye gelmesine olanak verdi.
NATO üyesi ve AB üyeliğine aday Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002 yılında iktidara gelmesinden bu yana Müslüman dünyasıyla bağlarını güçlendirdi ve bölgesel anlaşmazlıkları yatıştırma politikası sergiledi.
Davutoğlu'na göre Türk diplomasisi partnerlerinin Ankara'ya güvenmesini sağlayan üç temele dayanıyor: krizin tüm taraflarının müzakerelere dahil edilmesini sağlama, herkesle iyi ilişkiler sürdürme ve gönüllülük.
Böylece Türkiye, ABD ve AB tarafından terör örgütü olarak tanınan, Hamas ile ilişkilerini geliştirdi, İran ve büyük güçler arasında İran nükleeri konusundaki müzakerelerde bir tür arabulucu rolü oynuyor ve hatta İsrail ve Suriye arasında dolaylı barış müzakerelerinde arabulucu görevi yaptı.
Ankara aynı zamanda Kafkaslar'da da bu prensipleri uygulamaya çalıştı: Ermenistan ile Azerbaycan'ı karşı karşıya getiren Dağlık Karabağ konusu ve Ermeni soykırımı konusundaki anlaşmazlıklara rağmen Ermenistan'a yaklaşmaya çalışarak veya geçen yaz Rusya-Gürcistan krizi sırasında olduğu gibi.
Merkezi Ankara'da olan SETAV'ın Direktörü İbrahim Kalın, Türkiye'nin yine de Avrupa heveslerinden sapmadığını düşünüyor.
Kalın, "Bunun tamamı AB'nin dış politikasına uygun. Türkiye, AB'yi ilgilendiren Yakın Doğu'nun tüm meselelerine müdahil oldu" dedi.
İstanbul Galatasaray Üniversitesinde Yakın Doğu uzmanı Beril Dedeoğlu'na göre, Türkiye, "Doğu'ya döndüğü zaman aslında Batı'ya doğru bakıyor."
Erdoğan'ın, AB'ye üyelik müzakerelerine ivme kazandırmak için Brüksel'de olduğu sırada Davutoğlu, "Türkiye'nin Yakın Doğu'da gittikçe artan nüfuzu Türkiye-Avrupa ilişkilerine yardım ediyor, zira Avrupalılar Türkiye'nin bu meselelere müdahil olmasının Avrupa için yararlı olduğunu anlıyorlar" dedi.
Üst düzey diplomat Feridun Sinirlioğlu ise, Erdoğan'ın Gazze'deki "masum çocukların katledilmesini" kınayan ağır sözlerine rağmen Türkiye'nin, 1996 yılında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasıyla somut hale gelen, İsrail ile müttefikliğinden vazgeçmediğini belirtiyor.
Sinirlioğlu, "Bir Türk atasözü vardır: Dost acı söyler" dedi.

İNGİLTERE BASINI

REUTERS: "TÜRKİYE BAŞBAKANI, AB GİRİŞİMİNİ DESTEKLEMEK ÜZERE BRÜKSEL'E GİTTİ"

ANKARA, 18/01(REUTERS)(BYE)--- Ibon Villelabeitia bildiriyor:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bugün, Müslüman ülkenin sorunlu AB katılım sürecini hızlandırmak için Brüksel'e gitti.
Erdoğan AB'nin Ankara'ya reformlarını hızlandırması yönünde yaptığı baskılar ve bulunduğu taahhüt hakkındaki sorular arasında dört yıl aradan sonra Brüksel'e ziyarette bulunuyor.
AB yetkilileri, 2005 yılında katılım müzakerelerine başlayan Türkiye'nin bu yıl ilerleme kaydedememesi durumunda durgunlukla karşılaşabileceğini gizli olarak belirtti. Analistler de güvenin azalmakta olduğunu söylüyor ve her iki tarafın da yeniden hızlanması gerektiği yönünde uyarıyor.
Uluslararası Kriz Grubundan Hugh Pope konu hakkında şöyle dedi: "2009 belirleyici bir yıl. Bu yıl, siyasi taahhütler çok net olmalı."

--Çifte Standart--

Türkler Avrupalıları çifte standart uygulamakla suçluyor ve yapılan anketler milliyetçiliğin artmasıyla AB'ye verilen desteğin azalmakta olduğunu gösteriyor.
AB ülkeleri de benzer şekilde Türkiye'yi kabul etme konusunda fikir ayrılığı yaşıyor.
Fransa ve Almanya gibi güçlü ülkeler 70 milyonluk fakir ve Müslüman Türkiye'nin Avrupa kimliğini sorguluyor ve bu ülkenin Birliğe katılması konusunda çok da hevesli değiller.
Üç günlük ziyareti sırasında Erdoğan'a Türkiye'nin AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış eşlik edecek.
Avrupa sahnesinde bulunmadığı için eleştirilen Erdoğan Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso ve diğer AB liderleriyle bir araya geldiğinde Ankara'nın taahhüdü konusunda oldukça şüpheci bir Avrupa ile karşılaşacak.
AB Ankara'dan Anayasa'sını reforme etmesini, ifade özgürlüğünü geliştirmesini, azınlıklara daha fazla hak sağlamasını ve ordunun gücünü frenlemesini istiyor. Türkiye defalarca müzakereleri tamamlayacağı yönünde taahhütte bulundu, ancak Brüksel sözler yerine eylemleri görmek istiyor.
Bir devlet televizyon kanalının Kürtçe yayın yapmaya başlaması gibi yapılan son girişimler Ankara'daki yeni reformcu ruha yönelik umutları yeniden canlandırdı. Ancak, yorucu ve rağbet görmeyen reformlar gecikti.
Gözlemciler, İslami kökenli iktidar partisi AK Parti ile laik kuruluşlar arasında yaşanan gerginliğin artmasının ve Martta yapılacak olan yerel seçimlerin ülke gündemine hâkim olduğunu belirtiyor.

FINANCIAL TIMES: "TÜRKİYE BAŞBAKANI AB ÜYELİĞİ İÇİN YENİ BİR HAMLE YAPTI"

ANKARA, 19/01(BYE)--- İngiltere'de yayımlanan Financial Times gazetesinin 18 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Delphine Strauss imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan metnin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı ülkesinin hız kaybeden Avrupa Birliği üyelik girişimini yeniden canlandırma amacıyla dün Brüksel'e gitti. Türkiye'nin AB girişimi, Kıbrıs gerilimi, ülkenin siyasi çaba göstermemesi ve AB'nin genişleme konusunda gittikçe daha isteksiz olması nedeniyle tehlike altında.
Bu, Recep Tayyip Erdoğan'ın gergin görüşmelerin ardından katılım müzakerelerinin başlamasını güvenceye aldığı Aralık 2004'ten bu yana AB merkezine yaptığı ilk ziyaret. Ziyaretin hemen ardından bir takım siyasi krizler Türkiye'yi katılım için gereken reformları uygulamaktan alıkoydu. AB düşmanca bir tavır sergilemeye başladı ve karşılıklı hayal kırıklığı başgösterdi.
Önümüzdeki sene kritik bir dönem olacak. Uluslararası Kriz Grubu aralık ayında yayınladığı raporla, her iki tarafı da "taraflardan biri müzakereleri sona erdirmeden önce bu kötü gidişi durdurmaya çağırdı". Aksi takdirde görüşmeleri "yeniden başlatmak imkânsız" olabilirdi.
Kıbrıslı Rumlar ve Türkler arasındaki barış görüşmelerinin geleceği şu anki en büyük belirsizlik. Sorunun çözümü Türkiye'nin üyeliğinin önündeki en büyük engellerden birini kaldıracak. Ancak eğer müzakereler başarısızlıkla sonuçlanır, Türkiye limanlarını bu yılın sonuna kadar Kıbrıslı Rumlara açmazsa, üyelik görüşmeleri tamamen askıya alınabilir.
Müzakereler teknik olarak da duraksayabilir. Türkiye reformlara hız vermez, AB, Kıbrıs ve diğer ülkelerin engellediği müzakere başlıklarını açmaya razı olmazsa, ortada görüşülecek başlık da kalmayacak.
Bu ay eski danışmanı Egemen Bağış'ı AB Başmüzakerecisi yapan Erdoğan, mücadeleye yeniden başlamış görünüyor. Önceleri bu görevi, diğer çalışmalarından pek vakit bulamayan şu anki Dışişleri Bakanı Ali Babacan yürütüyordu.
Son günlerde devlet televizyonunda Kürtçe yayına başlanması, Alevi azınlıkla ilişkileri düzeltme çabaları ve Meclisin uzun süredir ertelenen ulusal reform planını ele alma girişimi hükümetin AB'nin talep ettiği reformlara yeniden hayat verme isteğini gösteriyor.
Asıl önemli olan şu: Erdoğan'ın AB üyeliğine bu bağlılığı onu tartışmalı konuları halletmeye sevkedecek mi yoksa Erdoğan sadece aranın açılmasını engellemeye mi çalışıyor?
Türkiye'ye itibar kazandıran ve üyelik müzakerelerinin başlamasını sağlayan reform patlaması, girişimin şu anki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından yürütüldüğü döneme rastlıyor.
İstanbul merkezli bir düşünce kuruluşunun başkanı olan Sinan Ülgen, AB liderlerinin Erdoğan'la görüşerek "onda bir aciliyet hissi uyandırmaya" çalışacaklarını söylüyor. Ancak nihai üyelik verileceğine emin olmadan Erdoğan'ın bu konuyu "öncelikli programına" almayacağını da ekliyor.
Diğer yorumcular ise daha iyimser. Köşe yazarı Mehmet Ali Birand, Bağış'ın görevlendirilmesinin AB üyeliği için yeni bir çabanın göstergesi olabileceğini, ancak yeni müzakerecinin en önemli vasfının Erdoğan'a yakınlığı olduğu göz önüne alınırsa asıl sorunun "Başbakanın gerçekten bir karar verip vermediği" olduğunu söylüyor.
Eğer kararlıysa Erdoğan'ın yine partilerin tepkileriyle uğraşması gerekiyor. Bu tepkiler son derece sorunsuz bir yasanın bile onaylanmasını zor hale getiriyor. AB'ye katılımın Türkiye'nin üyelik için gösterdiği çabaya değip değmeyeceğine yönelik şüphelere karşı da mücadele vermesi gerekecek.
Yine de Türk halkının çoğu AB'ye katılmayı arzuluyor ve üyeliğin iç değişimi sağlamanın en iyi yolu olduğunu düşünüyor. EFG İstanbul Genel Müdürü Elif Bilgi Zapporoli, "Çaba göstermemiz gerekiyor" diyor.
TAV Havalimanları Holding İcra Kurulu Başkanı Sani Şener ise şöyle konuşuyor: "Türkiye'nin AB üyesi olmasını demokrasi ve demokratik değerler gibi sosyal meselelerden ötürü istiyorum. Türkiye artık Avrupa'nın bir parçası olmak zorunda."

REUTERS: "TÜRKİYE'NİN BAŞBAKANI 2009'DA AB GİRİŞİMİ KONUSUNDA BÜYÜK AŞAMA KAYDETMEK İSTİYOR"

BRÜKSEL, 19/01(REUTERS)(BYE)--- Ingrid Melander bildiriyor:

Türkiye'nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bugün bir basın toplantısında, Avrupa Birliği'ne üyeliğin, ülkesi için en önemli öncelik olduğunu ve 2009'da bu hedefe daha da yakınlaşmasını umduğunu söyledi.
Erdoğan, "AB'ye üyelik Türkiye'nin en önemli önceliğidir. 2009'da bir sıçrama olacağından umutluyum" dedi.
Erdoğan'ın dört yılın ardından Brüksel'e düzenlediği bu ilk gezi, AB'nin Ankara'ya yavaş ilerlemekte olan üyelik süreci açısından reformlara hız vermesi yönünde baskıda bulunduğu şu günlere denk gelmiş bulunuyor.
Bazı AB üyesi ülkeler Türkiye'nin 27 üyeli birliğe katılma yönündeki taahhüdünü sorguluyor.
AB, Ankara'nın; anayasasında reform yapması, ifade özgürlüğünü iyileştirmesi, azınlıklara daha çok hak tanıması ve ordunun etkisini dizginlemesini istiyor. Türkiye birçok defa, görüşmelere tamamlamaya kararlı olduğu hususunda güvence verdi, ancak Brüksel laf değil faaliyet görmek istiyor.
Erdoğan Türkiye'nin, AB'nin talep ettiği -sendikalarla ilgili yasalar da dahil- reformların çoğunda çalışmakta olduğunu söyledi.
Erdoğan, "İmtiyaz talep etmiyoruz, istediğimiz şey eşit ve adil muamele" dedi ve müzakere başlıklarının siyasi nedenlerden ötürü açılmadığından şikâyet etti.
Erdoğan, Türklerin AB'ye üyelik konusundaki kuşkularına atıfta bulunarak, hükümetin Türk halkını ikna etmeye çalıştığını söyledi ve şöyle dedi: "Çabalarımız sonucunda, halkımız bunun önemli olduğuna inanacak, bize destek verecektir."

--Nabucco Boru Hattı--

Türkiye 35 konu başlığının 10'nunda görüşmeleri başlattı, ancak sadece bir tanesinde müzakereler tamamlandı. AB, Ankara'nın Kıbrıslı Rumlara limanlarını ve havaalanlarını açmayı reddetmesinden dolayı sekiz bölümdeki müzakereleri durdurdu.
Kıbrıs'tan geçen ay yapılan açıklamada, petrol araştırmalarına ilişkin anlaşmazlık çözülene kadar katılım sürecinin enerji ile ilgili bölümünde görüşmeler izin verilmeyeceği bildirildi. Kıbrıs Türkiye'yi 13 Kasım'dan bu yana dört kez Hidrokarbon araştırma gemilerini taciz etmekle suçladı.
Erdoğan bugün, AB katılım görüşmelerinin enerji bölümüne ilişkin görüşmelerin blokesinin devam etmesi durumunda ülkesinin Avrupa'ya uzanacak olan Nabucco gaz boru hattına desteğini yeniden gözden geçirmekle tehdit etti.
Erdoğan, "Enerji başlığının blokesi durumunda durumumuzu yeniden değerlendiririz" dedi.
Başbakan, Avrupa'ya Türkiye'den girecek olan Nabucco'yu makul kılmaya yetecek gaz olup olmadığını da sorguladı ve "Bilgi, bu proje için yeterli gazı sağlayacaklarını söyleyen ülkelerin tedarik edecekleri yeterli gazları olmadığı yönünde" dedi.
Erdoğan, "Nabucco projesinde 30 milyar metreküp gaz akışına ihtiyaç var, ancak bu gaz sağlanmış değil" diye konuştu.

THE GUARDIAN: "TÜRKİYE'NİN AB HEDEFİ AÇISINDAN BELİRLEYİCİ OLAN BİR YILDA ERDOĞAN BRÜKSEL'DE"

ANKARA, 19/01(BYE)--- İngiltere'de yayımlanan The Guardian gazetesinin 19 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Ian Traynor ve Robert Tait ortak imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan Brüksel-İstanbul çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ülkesinin Avrupa Birliğine girmeye yönelik zayıflayan çabalarını canlandırmak amacıyla dört yıldan bu yana ilk kez dün Brüksel'e geldi.
Brüksel'deki diplomatlar ile üst düzey yetkililer bu yılın Ankara'nın AB hedefi açısından belirleyici bir yıl olabileceğine inanıyorlar.
Erdoğan'ın 2005 yılında üyelik müzakerelerinin başlamasından bu yana AB merkezine yaptığı ilk ziyaret, hükümetinin -yurt içinde iki yıl boyunca süren iktidar mücadelelerinin ve AB ile yavaşlayan ilişkilerin ardından- AB politikasında bir değişikliğe gittiğinin sinyalini veriyor. Erdoğan, Başbakanlık Başdanışmanı Egemen Bağış'ı, AB müzakerelerinin sorumluluğunu almak ve AB görüşmeleri konusunda bir birim kurmak üzere atadı.
İstanbul'da bulunan bir üniversitede analist olan Cengiz Aktar "Geç olsun da güç olmasın" diyor ve devam ediyor: "Müzakerelerde dört yılın ardından Başbakan bu ülkedeki AB konusuyla ilgilenmesi için tek başına bir Bakan atamakla doğru bir şey yaptı."
AB, Türkiye'yi kabul etmeye değip değmeyeceği konusunda bölünmüş durumda. Fransa ve Almanya karşı olanların arasında yer alıyor ve Erdoğan'ın ehliyetini içeride yapacağı belirleyici reformlarla ortaya koyması gerekiyor. 2000'lerin başındaki radikal reformların ardından Erdoğan, bu gidişi durdurmuş ya da tersine döndürmüş gibi görünüyor ve askeri darbe tehditleri, suikastlar, liberallerin, yazarların ve gazetecilerin kovuşturulması ve Kürt azınlığın maruz kaldığı zulüm istikrarı sarstı. Erdoğan ayrıca AB üyesi olan Kıbrıs'taki bölünmeyi sona erdirmeye yönelik vaatleri engellemiş gibi görünüyor. Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve Uluslararası Kriz Grubu, Türkiye'nin AB konusundaki ilerlemesine dair yakın tarihli raporlarında oldukça eleştireldi.
Ancak, genişleme ve Türkiye yanlısı olan AB komisyonundaki güç dengelerinin kendisine yardımı dokunabilir. Halihazırda Çeklerin yürüttüğü AB Dönem Başkanlığı ciddi şekilde AB'yi genişletmekten ve Ankara ile müzakerelerin ilerletilmesinden yana. Türkiye'nin yeni AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış geçtiğimiz hafta "Türkiye, Avrupa'nın hasta adamı olmaktan çıkıp Avrupa Birliğinin onurlu bir üyesi olacaktır " dedi.
AB dönem başkanlığını temmuz ayında devralacak olan İsveçliler ile Çekleri oldukça zorlu bir mücadele bekliyor zira hem Türkiye hem de Avrupa'da Türkiye'nin AB üyeliği konusuna kamuoyu olumsuz yaklaşıyor.
Erdoğan'ın ziyareti ile müzakerelerde yeniden ivme kazanılması denenirken, Rusya'nın kıtaya gaz tedarikinin çökmesinin ardından ortaya çıkan enerji krizi müzakerelerde olukça belirleyici olacak. AB'nin, Hazar havzasından gelecek güvenli ve çeşitli enerji kaynağına umutlarını bağlamasıyla Türkiye, petrol ve gaz transiti konusunda kilit bir öneme sahip oluyor. Avrupa'nın önerdiği ve Hazar gazını Rusya'yı devre dışı bırakarak Avusturya'ya getirecek olan Nabucco boru hattı büyük ölçüde Türkiye'de bulunuyor.

REUTERS: "TÜRKİYE SIKINTILI AB YOLCULUĞU İÇİN BASTIRIYOR"

BRÜKSEL, 19/01(REUTERS)(BYE)--- Ingrid Melander bildiriyor:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bugün, AB'ye katılım müzakerelerini yeniden canlandırmayı amaçlayan Brüksel ziyaretinde Birliğe üyelik davasına bağlılığını tazeledi.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso da Erdoğan'a, "Türkiye, AB tarafından öngörülen reform yasalarını çıkararak yıla iyi başladı." diyerek destek verdi.
Analistler, Türkiye'nin AB reformlarını askıya aldığı kanısındalar ve 2009'u, müzakerelerde kaybedilen ivmeyi yeniden yakalamak için önemli bir fırsat olarak görüyorlar.
Dört yıldır ilk kez çıktığı bu AB gezisinde Barroso ile görüşmesinin ardından basına konuşan Erdoğan, "AB'ye katılım önceliklerimizin başındadır. (...) 2009'da bir sıçrama olacağı umudundayım." diyerek Türkiye'nin katılım hazırlıklarını hızlandırma kararlılığını ve tam üyeliği elde etme isteğini vurguladı.
İstanbul merkezli Ekonomi ve Dış Politika Çalışmaları Merkezi Başkanı Sinan Ülgen bu noktada, "Başbakanın Kıbrıs hükümetinden kaynaklı sorunlarla ilgili farkındalığı artırmak istediğini düşünüyorum." dedi.
Ülgen ayrıca, Türkiye'nin son yıllarda AB reformlarını hızlandırma taahhüdünü yerine getiremediğini, ancak bu kez bir farklılık olup olmayacağının zaman içinde görüleceğini söyledi.
AB, Ankara'nın Anayasa'sında reforma gitmesini, ifade özgürlüğünü genişletmesini, azınlıklara daha fazla hak tanıyıp ordunun gücünü dizginlemesini istiyor. Erdoğan, Türkiye'nin, sendika yasaları da dahil pek çok reform üzerinde çalıştığını belirtti.
Barroso, AB Komisyonunun, Türkiye'nin katılım hazırlıklarına tam destek verdiğini söylemekle birlikte Ankara'dan reformları hızlandırmasını istedi.
Barroso, devlet televizyonunda bir Kürtçe kanalın açılması ve Türkiye'nin ilk tam zamanlı AB müzakerecisinin atanmasının olumlu adımlar olduğuna işaret ederek "Bu anlamda 2009 iyi başlamıştır." dedi.

FINANCIAL TIMES: "TÜRKİYE GAZ BORUHATTINI AB GÖRÜŞMELERİYLE BAĞLANTILANDIRDI"

ANKARA, 20/01(BYE)--- İngiltere'de yayımlanan Financial Times gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Tony Barber imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye dün, Avrupa Birliği Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinin enerji bölümündeki blokajı kaldırmazsa Avrupa'nın enerji güvenliği için merkezî bir proje olarak görülen Nabucco gaz boru hattındaki desteğini kesebileceğinin işaretini verdi.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bu uyarıyı, Rusya-Ukrayna anlaşmazlığının Avrupa'yı bu kış neredeyse iki hafta boyunca Rus gazından mahrum bırakmasıyla Avrupa'nın enerjiyle ilgili endişelerinin her zamankinden çok olduğu bir zamanda yaptı.
Türkiye'nin AB üyelik girişimini canlandırma girişimiyle 2004'ten beri AB merkezine ilk ziyaretini yaptığı Brüksel'de bir düşünce kuruluşunda konuşan Erdoğan "Enerji başlığının bloke edilmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalırsak tabii konumumuzu yeniden değerlendiririz." dedi.
Ekim 2005'te AB üyelik müzakerelerine başladığından beri Türkiye ülkenin bloka katılmasından önce tamamlanması gereken 35 başlıktan 10'unu açtı. Ne var ki AB 2006'da, Türkiye'nin deniz ve hava limanlarını Kıbrıs Rum hükûmetine açmayı reddetmesi üzerine sekiz başlığı dondurdu.
Buna ek olarak Türkiye'ye sempatiyle bakan AB üye devletlerinin korktuğu gibi Kıbrıs Türkiye'nin üyelik müzakerelerindeki enerji bölümünün açılmasını bloke ediyor.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso Erdoğan ile görüşmesinin ardından dün Avrupa ve Türkiye'nin enerji güvenliğinin Türkiye'nin üyelik girişimiyle tuzağa düşürülemeyecek kadar önemli olduğunu söyledi.
Barroso, "Enerji güvenliği sorununu katılım müzakereleriyle ilişkilendirmemeliyiz." dedi.
Barroso'nun yanında konuşan Erdoğan Nabucco konusundaki uyarısını yumuşatarak "Nabucco projesi çok önemlidir. Sorumluluklarımızın farkındayız." dedi.
Nabucco konusunda soru işaretleri devam ediyor zira 2014 yılında bitirilmesi planlanan boru hattının inşası henüz başlamadı ve maliyetinin ilk önerilen 5 milyar dolardan 8 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor.

REUTERS: "AB TÜRKİYE'NİN TAZELEDİĞİ BAĞLILIĞIN KANITINI GÖRMEK İSTİYOR"

BRÜKSEL, 20/01(REUTERS)(BYE)--- Ingrid Melander bildiriyor:

Tayyip Erdoğan bu hafta Avrupa Birliği huzuruna çıkarak Türkiye'nin Avrupa davasına bağlılığını tazeledi. Yoğun geçen görüşmelerde Erdoğan, liberal reformlarda ilerleme sözü verdiyse de sözlerini eyleme dökebileceğine dair şüpheleri silemedi.
Brüksel merkezli Avrupa Politika Merkezinden siyaset analisti Amanda Akçakoca, Reuters'e bu ziyareti şöyle değerlendirdi: "Başbakan Erdoğan'ın buraya gelişi umutlanacak sebepler yaratmıştır. (...) Ancak insanların zihninde şu soru işareti kalacaktır, (...) geçmişte tanık olduğumuz salt lafta kalan sözler yüzünden şüpheci bir bakış söz konusu. (...) Biz bunları pekçok kez duyduk." Akçakoca, burada Türk liderlerin geçmişte AB'ye katılım davasına bağlılıkları konusunda verdikleri beyanlara gönderme yapıyordu.
Erdoğan'ın burada bulunuşu, Aralık 2004'ten bu yana AB başkentine ilk ziyareti olması dolayısıyla, önemlidir. Türkiye'de AB'ye karşı şüpheci bir yaklaşım, Birliğin, hiç de adil olmayan bir tavırla Ankara'nın katılım müzakerelerini engellediği kanaati gelişmiş durumda ve üstelik güçlü muhafazakâr muhalifler, Erdoğan'ın AB bağlantılı liberal reformlarda tökezlediğini görmekten memnun olacaklardır.
Milliyetçiler ve dini muhafazakârlar kadar merkez sağ unsurlara da kucak açan bir hükümete başkanlık eden Erdoğan, birkaç yıldır kâh seçimler kâh ülke içi sorunlar derken sekteye uğrayan AB destekli reformları yeniden canlandırmaya kararlı olduğunu beyan etti.
AB yetkilileri, bu ayın başlarında devlet televizyonunda bir Kürtçe kanalın yayına sokulması ve ülkenin ilk tam zamanlı AB müzakerecisinin atanması gibi gelişmelerin Brüksel'de memnuniyetle karşılandığını ifade ettiler.
Ne var ki, Birlik, Ankara'nın önüne, Brüksel yolunda ilerlemek için, aralarında, anayasal reformlar, ordunun nüfuzunun sınırlandırılması, ifade özgürlüğünün genişletilmesi ve azınlıklara daha fazla hak tanınması gibi çok gecikmiş, ama hayli zorlayıcı taleplerin de bulunduğu uzun bir reformlar listesi koymuş durumda.
İstanbul merkezli Ekonomi ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi Başkanı Sinan Ülgen de bu noktada, "İki üç yıl önceki biraz boş bir söylemdi. (...) Şimdi Erdoğan'ın açıklamalarını eyleme dökmesi gerekiyor" yorumunu yapıyor.
AB yetkililerine göre, açıklamaların peşinden artık, o ertelenip duran reformların geleceği konusunda umutlanmak için nedenleri var. Sözgelimi, AB Komisyonundan bir kaynak, hem Kürtçe televizyon kanalının açılışı hem de Erdoğan'a yakın isimlerden Egemen Bağış'ın ülkenin yeni AB müzakerecisi atanmasına göndermeyle, "Türk tarafında süreci yeniden başlatmak, olumlu sinyaller vermek için bariz istek var, (...) Açık çek vermiyoruz, ama laftan daha fazlası var" diye konuştu.
JP Morgan'ın Türkiye'deki başekonomisti Yarkın Cebeci, Erdoğan'ın bağlılığını tazelediği bu çıkışın peşinden bazı reformların geleceğinden kendisinin de umutlu olduğunu belirtti. Reuters'e konuşan Cebeci, "Her türlü ilerleme Türkiye için hayırlı olacaktır" dedi.
Öte yandan analistlerce, müzakerelerde ilerleme kaydedilmesinin yalnızca Türkiye'ye değil, aynı zamanda AB'nin, daha fazla müzakere başlığı açmaya yanaşarak Türkiye'ye el uzatmasına da bağlı olduğuna dikkat çekiliyor. Birlik üyeleri, Türkiye'nin kulübe katılıp katılmaması konusunda bölünmüş durumda.
Erdoğan, Kıbrıs'ın Türkiye ile müzakerelerde enerji başlığının açılmasını engellemesine tepki olarak AB için enerji kaynaklarını çeşitlendirmede kilit önem taşıyan Nabucco doğalgaz boru hattı projesine verilecek desteği tekrar gözden geçirmekle tehdit ettiğinde yarattığı gerilimli havada bocaladı ve iyi niyet mesajını layıkıyla veremedi.
Ancak, Başbakan bu konuşmasından birkaç saat sonra başka bir yerde Nabucco'yu asla bir silah olarak kullanmayacağını açıkladı.
Yetkililer ve analistler, mart ayında yapılacak belediye seçimlerinin ülke gündemine hakim olacağı ve Türkiye'nin reformlar konusundaki ciddiyetini sergileyebilmesi için birkaç ay daha beklemek gerekeceği görüşündeler.
Bir Fransız diplomat ise, Erdoğan'ın Brüksel ziyaretini değerlendirirken, "Bir ziyaretle hiçbir şey değişmez, (...) Orada (Türkiye'de) nasıl değişiklikler olduğunu görmemiz gerekiyor" diye konuştu.

THE GUARDIAN: "RUS GAZI AVRUPA'NIN BİRÇOK ÜLKESİNE AKMAYA BAŞLADI"

ANKARA, 21/01(BYE)--- İngiltere'de yayımlanan The Guardian gazetesinin 21 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Ian Traynor imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Rusya ve Ukrayna'nın gaz tedarikçileri olarak itibarlarını gölgeleyen ve Avrupa'yı, Rusya'nın tekelinden uzak bir enerji politikası arayışına iten, iki ülke arasındaki anlaşmazlığın çözülmesi ile birlikte Sibirya gazı dün Avrupa'ya akmaya başladı.
Her iki ülkenin firmaları arasında 10 yıllık yeni bir gaz anlaşması imzalandı.
AB liderleri, Rus lider Vladimir Putin ve Ukraynalı lider Yuliya Timoşenko'nun arabuluculuk çabalarını tebrik ettiler, ancak gaz konusunda üç hafta süren anlaşmazlığın hayal kırıklığı yarattığını bildirdiler.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, "Bu, bir takım çalışması ve tek ses halini aldı. Başlangıçta olamaması gereken şeyleri hoş karşılamak güç. Bu, AB'li tüketicileri esir alan tamamen kabul edilemez bir durumdu" dedi.
20 Avrupa ülkesi kışın ortasında iki hafta boyunca Rus gazından mahrum kaldı. Bu, Moskova yanlısı ülkeleri ittifaklarını yeniden düşünmeye, Avrupa'yı ise enerji güvenliği konusu üzerine tekrar eğilmeye itti.
Söz konusu planların merkezinde Rusya'yı devre dışı bırakarak Hazar gazını Avrupa'ya getirmek yer alıyor. Ne var ki bu proje de Türkiye'nin pazartesi günü planı aksatma tehdidi ile zora girdi.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Brüksel'de yaptığı konuşmada, Türkiye'nin AB müzakerelerinin askıda kalmaya devam etmesi halinde, Ankara'nın Nabucco boru hattına vereceği desteği gözden geçireceğini söyledi.
Türkiye, Azerbaycan'dan Avusturya'ya kadar uzanacak 2.000 millik boru hattının büyük bir kısmına ev sahipliği yapacağı için çok önemli bir konumda.
Erdoğan ayrıca projenin mantıklı ve uygulanabilir olması için yeteri kadar gaz bulunmadığını söyleyerek Nabucco'nun dayanağını da sorgulamış oldu. Boru hattının inşaasına gelecek yıl başlanması öngörülüyor.
Barroso, "Avrupa'nın enerji güvenliği hakkında konuşmayı bir kenara bırakıp bir şeyler yapmaya başlamalıyız" dedi.
Barroso konuyu mart ayındaki AB zirvesine taşıma sözü verdi. AB dönem başkanlığını yürüten Çek Cumhuriyeti, mayıs ayında boru hattı projesi ile ilgili özel bir zirve düzenlemek istiyor.

 

İTALYA BASINI

IL SOLE 24 ORE: "ANKARA'DAN AB'YE: KATILIM OLMADAN NABUCCO OLMAZ"

ROMA, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 500 bin olan ekonomi ağırlıklı il Sole 24 Ore gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında yukarıdaki başlık altında ve Vittorio Da Rold imzasıyla yayımlanan haber-yorumun çevirisi şöyledir:

Avrupa Birliği'ne katılım müzakerelerini yeniden başlatmak üzere dün Brüksel'e giden Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, enerji cephesinde ülkesinin jeo-politik önemini savundu. Erdoğan, eğer enerjiye ilişkin müzakere başlığının açılışı üzerindeki Kıbrıs vetosu AB tarafından aşılamazsa, Nabucco boru hattı üzerinden bir geçiş (Azeri, Türkmen ve Kazak gazını Rusya'dan geçmeden doğrudan Avrupa'ya getirecek) anlaşmasını imzalamamakla tehdit etti. Bu kadar da değil. Başbakan Erdoğan, Orta Doğu konusunu da gündeme getirdi; 2002'de iktidara geldiğinde ülkesinin laik kurumları tarafından "cahil" dolu olarak kabul edilen ılımlı İslam partisi AK Parti ile arasında cesur bir karşılaştırma yaparak, "demokratik yoldan seçilmiş bir hareket" olan Hamas'a karşı uygulanan diplomatik uzaklaştırmayı eleştirmek suretiyle Brüksel ve Washington'un tutumlarıyla arasına mesafe koydu. Reformlar konusuna gelince; Başbakan Erdoğan, laikler ile ılımlı İslami hükümeti arasında son iki yılda yaşanan çekişmeler nedeniyle kaydedilen gecikmelerden dolayı pişmanlık duymadığını ve AB tarafından uzun süredir talep edilen sendika haklarına ilişkin kanunu çıkarma sözü verdi (ama 29 Mart yerel seçimlerinin ardından). Mali krizin iş kaybına neden olmasına ve özellikle, iki rakamlı büyüme oranının görüldüğü altın çağın Türkiye için sona erdiğinin ve bu yıl resesyona gidileceğinin anlaşılmasına neden olmasına rağmen Başbakan bu seçimleri kazanmayı ümit ediyor.

 

KIBRIS RUM BASINI

KIBRIS HABER AJANSI: "BARROSO: TÜRKİYE'NİN TEKNİK KOŞULLARI YERİNE GETİRMESİ GEREKİYOR"

ANKARA, 20/01(BYE)--- Kıbrıs Haber Ajansı'nın (KİPE) 20 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Yunanca haberin çevirisi şöyledir:

AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Türkiye'nin daha fazla üyelik müzakere başlığının açılmasını mümkün hale getirmek için teknik koşulları yerine getirmesinin gerekli olduğunu ve Kıbrıs sorununa muhtemel bir çözüm bulunmasının gerek Kıbrıs ve Avrupa'nın gerekse Türkiye'nin kendi yararına önemli bir tarihi adım olacağını belirtti.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Brüksel'de düzenledikleri ortak basın toplantısında Barroso, bu açıdan bakıldığında, Türkiye'nin müzakereleri desteklemesinin önemli olduğunu belirtti ve Nabucco enerji hattının inşasında AB-Türkiye arasında yakın işbirliğinin gerekli olduğunu vurgulayarak, AB'nin enerji kaynaklarını çeşitlendirmesiyle ilgili çabalarında Türkiye'nin katalizör rolünün altını çizdi.
Öte yandan, Erdoğan Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin, ülkesinin stratejik hedefi olduğunu ve bunun gerçekleşmesi için reform programını uygulamaya kararlı bir şekilde devam ettiğini tekrarladı. Erdoğan, Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak, hükümetinin, görüşmelerin bir çözüm bulunmasıyla sonuçlanması için her türlü çabayı göstermede kararlı olduğu konusunda Barroso'ya güvence verdi. Erdoğan, hükümetinin Kıbrıs Türk lideri Mehmet Ali Talat'a "tam destek" verdiğini yineledi ve ülkesinin sadece "adil ve kalıcı" bir çözümle ilgilendiğini kaydetti.

POLİTİS: "ERDOĞAN MUHALEFETİ SUÇLADI"

LEFKOŞA, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 4.500 olan bağımsız liberal eğilimli Politis gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Anna Andreu imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Türk basını, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın reformların yavaşlaması sorumluluğunu muhalefete yüklediği değerlendirmesinde bulunarak, Brüksel'deki açıklamalarını sert olarak nitelendirdi.
Dört yıldan sonra Brüksel'i ziyaret eden Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin temel önceliğinin AB'ye katılmak olduğunu söyleyerek 2009'un farklı bir yıl olacağının garantisini verdi. Erdoğan, "AB'nin istediği bazı reformlar aşıldı" diyerek, reformların yavaşlamasına yönelik eleştirileri kabul etmedi. Tayyip Erdoğan'a göre 2007-2008 Yasama Dönemi'nde Meclis tarafından en az 30 yasa kabul edildi.
24 saat Kürtçe yayın yapmaya başlayan Türk devlet televizyon kanalının gelecek yıllarda gerçekleştirilecek reformlar için yol haritası niteliğinde olacağını iddia etti.
Diğer taraftan, reformlarda yavaşlama olduğunu söyledi ve bunun sorumlusu olarak da muhalefeti gösterdi. Türkiye Başbakanı, "Zor durumdayız, çünkü muhalefet reformlara karşı ve bizim de faaliyetlerimizi engelliyor" dedi.
Türkiye Başbakanına göre, katılım sürecine yönelik tüm bu çalışmalar olurken, Avrupalı siyasetçilerden gelen bazı olumsuz açıklamalar, Türkiye'deki AB üyeliğine verilen kamuoyu desteğinin yüzde 75'den yüzde 50'ye düşmesine neden oldu.

SİMERİNİ: "ERDOĞAN'IN AÇIKLAMALARINA RUM SİYASİLERDEN TEPKİ"

LEFKOŞA, 21/01(BYE)--- Fanatik sağ eğilimli, EOKA-B çizgisinde Simerini gazetesinin 21 Ocak 2009 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan'ın, Türkiye'nin AB ile olan katılım müzakerelerindeki enerji başlığının açılmasına Kıbrıs'ın rıza göstermemesi durumunda, AB'nin Nabucco projesinin hayata geçemeyeceği yönünde Brüksel'de yaptığı açıklamasına Rum siyasilerden tepki geldi.
DİSİ Basın Sözcüsü Tasos Mitsopulos, "Erdoğan tarafından yapılan her tehdit türünü" reddettiklerini söyledi.
"Başbakan Erdoğan'ın AB'nin merkezinde bulunduğu zaman daha kışkırtıcı olduğunu" ileri süren Mitsopulos, Erdoğan'ın Brüksel'de AB üyesi ülkeler aleyhine tehditler savurduğunu iddia etti.
DİKO Basın Sözcüsü Fotis Fotiu ise Erdoğan'ın tehdidini, "kaba ve küstah bir tehdit" olarak nitelendirdi.
Fotiu açıklamasının devamında, "Türkiye'nin, Başbakanının bu davranışıyla, AB devletleri ailesine girme hakkından yoksun kalması gerektiğini kanıtladığını" savundu.
Fotis Fotiu, "Atilla ülkesinin şantajcı davranışlarının kabul edilmemesi gerekir, ayrıca Kıbrıs Cumhuriyeti ve AB kurumları tarafından reddedilmesi gerekir" iddiasında bulundu.
Fotiu, Türkiye'nin "bu tür zihniyetler ve davranışlarla", önünde AB'ye yönelik açık "caddelerin" bulunduğunu hissetmesinin mümkün olmadığı görüşünü de kaydetti.
KS EDEK Başkanı Yannakis Omiru da, Erdoğan'ın "tehdidinin", bütün AB üyesi ülkelere yönelik bir "tehdit" olduğunu ileri sürdü.
Yannakis Omiru, AB üyelerinin, "küçük bir ülke aleyhine korsanca davranan bir ülke tarafından yapılan bu tehdidi" kabul etmemesi gerektiği görüşünü de savundu.
EVRO.KO Başkan Yardımcısı Nikos Kutsu ile Rum Çevreciler ve Ekologlar Hareketi ise yaptıkları açıklamalarda, Erdoğan'ın açıklamasını "kışkırtıcı ve şantaj içerikli" olarak nitelendirdiler.
Kutsu, Erdoğan'ın açıklamasına tepkisiz kalan Cumhurbaşkanına ve hükümete, ellerinde hangi yanıt planının bulunduğunu kendilerine açıklamaları çağrısında bulundu.
Çevreciler ise Türkiye'nin, "Kıbrıs"ın egemenlik haklarından şüphe duyduğu sürece enerji başlığının açılmaması gerektiği görüşünü savundu.

FİLELEFTHEROS: "MESAJLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ"

LEFKOŞA, 21/01(BYE)--- Bağımsız, liberal eğilimli Fileleftheros gazetesinin 21 Ocak 2009 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel'de Avrupa Birliği kürsüsünde, sinik, şantajcı ve kışkırtıcıydı. Ankara'nın AB'ye katılım sürecine ilişkin kendi kostümünü diktiğini teyit ederek, AB yetkililerine karşı şantajcı mesajlar göndermekten çekinmedi. Eğer Brüksel, "enerji" başlığının açılması için Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ihtiyatlarından ödün vermezse, AB'yi, doğalgazın iletilmesi ve "Nabucco" projesinden mahrum bırakacağı konusunda direk olarak tehdit etti. Türk Başbakanının konuşmasının devamında daha yumuşak bir ifade kullanmasına rağmen, tehdidi havada kaldı.
Hiçbir durumda görüşme başlıklarının, enerji güvenliği konusuyla bir ilişkisinin olmadığı açıktır. Katılım sürecinin, üye devlet olmaya aday olanlar için yürürlükte olan bazı kuralları ve kriterleri vardır. Türkiye bunlarda hafifletmeler sağlayamaz. Bunun tam tersi, işgal gücü olarak, ciddi demokratik eksiklikleri olan ve komşularına karşı saldırgan tavrı olan bir devlet olarak daha sert bir şekilde gözetlenmelidir.
Enerji konusunun bu dönemde hüküm süreceği açıktır. Bu konu, Avrupa'yı ilgilendirdiği kadar, BM'yi de ilgilendiren ve ayrıca daha geniş çevredeki ülkeleri de ilgilendiren bir konudur. Türkiye'nin, bu konularda oynayabileceği rolden dolayı Kıbrıs'ın mağdur kalamayacağının ve Türkiye'nin Kıbrıs'ın aleyhinde bir şeyler kazanamayacağının vurgulanması gerekir.
Eğer bu konuyu gündeme getirirsek, bu başarılmayacak. Bizim de silahlarımız var; AB içindeki baskılara meydan vermeyelim, Türkiye'nin katılım müzakerelerinin enerji konusuyla ilişkisinden kaçınalım.
Türkiye'nin beklenmeyen ve eyleme geçilmesi mümkün olmayan bu şantajlarının bir bedeli olmalıdır. Buna paralel olarak Lefkoşa ve Atina'nın taktik ve planlamaları tekrar belirlemesi ve AB-Türkiye meselelerinde ve çok önemli enerji konusunda yeni koşulların şekillenmesi gerekir.

 

YUNANİSTAN BASINI

İN.GR: "TÜRKİYE, NABUCCO KONUSUNDA TEHDİT EDEREK, AB'DE ENERJİ KAVŞAĞI KOZUNU KULLANIYOR"

ANKARA, 20/01(BYE)--- Yunanistan'ın elektronik haber sitesi İn.Gr'nin 20 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye'nin AB'ye üyeliğini canlandırma girişimleri, Türkiye'nin Nabucco doğalgaz boru hattı inşasına desteğini gözden geçirme konusunda uyarılar içeriyor. Bununla birlikte Erdoğan, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile resmi görüşmesinde buna "tam olarak destek verdiklerini" belirtti.
Üyelik müzakere sürecinin resmi olarak başladığı 2004 yılından beri gerçekleşen ilk ziyareti için Brüksel'e gelen Erdoğan, AB'nin Rusya ile Ukrayna arasındaki doğalgaz anlaşmazlığının ağır sonuçlarına katlandığı bir dönemde enerji kavşağı kozunu oynadı.
Erdoğan, Ankara'nın Kıbrıs ile çekişmeleri nedeniyle engellenen enerji başlığının açılmaması durumunda, Türkiye'nin Nabucco inşasına verdiği desteği gözden geçirebileceği uyarısında bulundu.
Bununla birlikte, Erdoğan, Barroso ile görüşmesinden sonra, ülkesinin doğalgaz boru hattı inşasına "tam ve aralıksız destek" verdiğini ifade etti. Barroso ise "bu boru hattı için gerekli olan konularda anlaştıklarını" belirtti.
Öte yandan, Barroso Ankara'dan, AB ile üyelik sürecinde kaydedilen ilerlemede boru hattını koşul olarak ileri sürmemesini istedi.
Barroso, "Güvenlik konusunu, bu konuda üyeliği içeren müzakerelerimiz çerçevesinde görüşmeler yapsak da, enerji alanına bağlamamamız gerekir. Enerji, karşılıklı çıkar alanı olduğu için, ikili enerji ilişkilerimize sadece üyelik müzakereleri çerçevesinde yaklaşmamamız gerekir" dedi.

--Erdoğan'ın Uyarıları--

Erdoğan, Brüksel'deki Avrupa Siyaset Merkezinde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar'da barış ve istikrar faktörü olarak ve hammaddelerin Avrupa'ya akışıyla ilgili kritik bir enerji kavşağı olarak önemli bir rol oynadığının altını çizdi.
Erdoğan, Kıbrıs'ın engellediği enerji konusunun üyelik müzakerelerinin sekiz başlığından biri olduğunu ve Türkiye'den geçen Nabucco Avrupa doğalgaz boru hattının inşasıyla çeliştiğini söyledi.
Erdoğan, enerji başlığı konusunda, Türkiye'nin ne yapmayı planladığıyla ilgili bir soruya cevaben, "AB, söz konusu başlığı açmazsa, Türkiye, boru hattının inşasıyla ilgili görüşünü gözden geçirmekten çekinmeyecek" diye tehdit etti.
Erdoğan, "Avrupa Birliği'nin, 700 bin nüfusu olan bir ülke yerine, 70 milyon nüfusu bulunan bir ülkeye karşı tavır almayı neden tercih ettiğini anlamıyorum" dedi.
Barroso, AB Komisyonunun Kıbrıs'ın engellediği enerji başlığının serbest kalmasını isteyip istemediğiyle ilgili bir soruya cevaben, "AB Komisyonu, Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin devam etmesi ve enerji gibi başlıkların engellenmesinin sona ermesi için elinden gelen her şeyi yapacaktır" dedi.

KATHİMERİNİ: "ERDOĞAN'DAN VAAT VE TEHDİTLER"

ATİNA, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 56.978 olan Kathimerini gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, Konstantinos Kalergis ve Kostas Karkayanis imzalarıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Brüksel'de Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesine engel olan "tahriklerin" durdurulmasını istedi ve ayrıca Avrupa'nın ülkesiyle üyelik müzakerelerine ivme kazandırmasını talep ederek, aksi halde Ankara'nın Avrupa Birliği için önemli "Nabucco" doğal gaz boru hattına ilişkin işbirliğinin yeniden gözden geçirileceğine dair tehditte bulundu.
Erdoğan Brüksel'de bir enstitüde yaptığı konuşmada, "dürüst ve iyi niyetli" ikili temaslar temelinde, geçmişte Kostas Simitis'le de olduğu gibi şimdi Başbakan Karamanlis'le de ilişkilerinin "çok iyi" olduğunu vurguladı. Yunanistan-Türkiye arasındaki ortamın giderek düzelmesine rağmen "henüz istenen düzeye gelmediğini" ve küçük konulara "yapışıp kalmanın" doğru olmadığını daha hızlı adımlarla başka konulara geçmemizin gerekli olduğunu" söyledi. Aynı zamanda Erdoğan Türk tarafının "görüşmelerin devamı ve ilişkilerin düzelmesi yönünde son derece iyi niyetler beslediğini" vurgulayarak, "yeter ki tahrikler olmasın" dedi.
Avrupa konularına gelince Türk Başbakan, özellikle Ankara'nın liman ve havaalanlarını Kıbrıs'ın ticari araçlarına açmayı reddetmesi nedeniyle, Avrupa'nın "dondurduğu" müzakere başlıklarının "buzdolabından çıkarılmasını" talep etti. Bu konuda Erdoğan, Hristofyas-Talat arasındaki görüşmelere tam destek verdiğini ve Kıbrıs konusu için "hakkaniyete uygun, kalıcı bir çözümden başka bir şey istemediğini" açıklamasına rağmen, Ankara'nın sabit reddedici tutumundan bir adım geri atmadı.

--Birçok bölüm "dondurulmuş" halde--

Türkiye'nin üyelik müzakereleri konulara göre ayrılmış 35 başlıktan oluşmaktadır. Ancak müzakerelerin resmen başlamasından bu yana sadece 10 başlık açıldı, bir o kadar da, bunların arasında "enerji" konusuyla ilgili başlık da, Kıbrıs, Yunanistan ve Fransa'nın da talebi üzerine "donduruldu."
Erdoğan dün sabahki konuşmasında "enerji bölümünün dondurulmaya devam edilirse", "Nabucco" boru hattına ilişkin "tutumumuzu yeniden gözden geçireceğiz" dedi. Bilindiği gibi Avrupa'nın Ukrayna üzerinden Rusya'dan sağladığı doğal gazla ilgili kısa bir süre önce yaşadığı sorun, AB açısından "Nabucco" doğal gaz boru hattına büyük ve kritik bir önem kazandırdı.
Birkaç saat sonra Başbakan Erdoğan, AB Komisyonu Başkanı Josep Manuel Barroso'yla görüşmesinden sonra, "Türkiye'nin Nabucco'ya tam destek verdiğini" söyledi. Barroso da, Türkiye'nin üyelik müzakerelerini Nabucco konusuna bağlamaması gerektiğini defalarca tekrarladı ve bunu Erdoğan'da talep etti. Başbakan Erdoğan ayrıca, 2009 yılında üyelik müzakerelerinde genel bir ilerleme kaydedilmesini istedi ve Türk kamuoyunun AB'nin tutumundan dolayı hayal kırıklığı yaşadığını belirtti. Erdoğan, Avrupa'nın talep ettiği reformların ilerletileceği yönünde güvence verdi, ancak AB Komisyonu'nun çağrılarına rağmen söz konusu reformların çok az ya da hiç ilerletilmediği Brüksel'de herkes tarafından biliniyor.

 

İSVİÇRE BASINI

NEUE ZÜRCHER ZEITUNG: "KRİZİ ATLATMA SENARYOSU YOK"

BERN, 16/01(BYE)--- Tirajı günde 143.800 olan Neue Zürcher Zeitung'un 16 Ocak 2009 tarihli sayısında, Bruno Lezzi imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haber-yorumun ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

--Eski Başbakan Wolfgang Schüssel Zürih'te--

Vontobel bankasının davetlisi olarak perşembe günü Zürih'e gelen eski Başbakan Wolfgang Schüssel, Avusturya'nın AB'deki tecrübeleri konusunda konuşma yaptı.
Schüssel, AB'nin Türkiye ve Ukrayna ile diğer Balkan ülkelerinin dahil edilerek genişlemesini uygun görmüyor. Bununla sadece jeostratejik sorunlar çıkmakla kalmayıp teknik sürecin de zorlaşacağını belirten Schüssel, öte yandan bu devletlerle AB bünyesi dışında güvenlik politikası da dahil sıkı bağlar kurmanın önemli olduğunu ifade etti.

TAGES-ANZEIGER: "BİR AVRUPA BAKANI TÜRK REFORM POLİTİKASINA YENİ BİR İVME KAZANDIRACAK"

BERN, 20/01(BYE)--- Tirajı günde 216.400 olan Tages-Anzeiger gazetesinin 20 Ocak 2009 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan İstanbul çıkışlı ve Kai Strittmatter imzalı haber-yorumun çevirisi şöyledir:

Türkiye'nin ilk kez bir Avrupa Bakanı var. Bilgili ve akıllı biri olarak görülen Egemen Bağış'ın AB'yle duran ilişkilere yeni bir hayat vermesi planlanıyor.
Egemen Bağış doğru adamı doğru zamanda göreve getirme sanatından haberdar: ABD'de bir zamanlar "Human Resources" (İnsan Kaynakları-İşletme) okudu. Yeni göreve getirilen Başmüzakereci Egemen Bağış, AB ile üyelik müzakerelerini durgunluktan kurtaracak Türkiye'nin ihtiyacı olan kişi mi? 38 yaşındaki Bağış akıllı ve bilgili bir kişi olarak görülüyor. İyi bir dinleyici ve daha da iyi bir satıcı. Satış becerisi burada artık yeterli olmayacak- Avrupalılar güzel sözlerin arkasında Türkiye'den sonunda yeniden somut eylemler bekliyorlar. Daha önce başmüzakereci olan Dışişleri Bakanı Ali Babacan, sonunda hayal kırıklığı yarattı. Kimse Babacan'ın 2008 yılının başındaki sözlerini hatırlıyor mu? Babacan "2008 yılı AB yılı olacak" demişti ve Türkiye'nin yeni reform atılımıyla herkesi şaşırtacağını ifade etmişti.
Şaşıran sonunda Ali Babacan'ın kendisi oldu: Başbakanı ve kabine arkadaşları tarafından AB çabalarında frenlendi. Haklı olarak Babacan'ın işinin fazla yoğun olduğunu vurgulamak gerekir. Aynı anda Dışişleri Bakanı ve AB başmüzakerecisi olmak krizin egemen olduğu bu tür zamanlarda başarılabilecek bir görev değil. Başbakan Tayyip Erdoğan bunu şimdi anladı: Dışişleri danışmanı Egemen Bağış'ı bu göreve getirmekle kalmadı, ona yeni bir görev de verdi. Türkiye'nin ilk kez kendi Avrupa Bakanı oldu. Bu, dört yıldır Erdoğan'ın Brüksel'e ilk ziyaretiyle birlikte AB'ye verilen bir işaret. 1970 yılında Bingöl'de doğan Egemen Bağış AK Parti'nin kurulmasından bu yana Erdoğan'ın yanında yer alıyor. Daha çok, partinin dünyaya açık, liberal kanadında arkadaşları bulunuyor. Bağış 1985 yılından 2002 yılına kadar ABD'de yaşadı; orada üniversite eğitimini tamamladı, çevirmen olarak çalıştı, önce Beyaz Saray, daha sonra Erdoğan için. 2002 yılında Ankara'da milletvekili, daha sonra AK Parti'nin dışişleriyle ilgilenen başkan yardımcısı oldu.
Son iki yılda Erdoğan'ın birçok yol arkadaşı ve danışmanı giderken, Bağış Başbakan'a sadık kaldı. Bağış Erdoğan'ın yakın dostu ve zor dönemlerle Batılı gazetelerin Genel Yayın Müdürlerine Başbakanı neden yine yanlış anladıklarını anlatan bir arabulucu. Egemen Bağış'ın Başbakan'a yakınlığı bir şans ya da engel olabilir. Belki de Bağış'ın hırsı AB müzakerelerine gerçekten yeni bir hayat verebilir ve ilişkileri tehdit eden kopmadan koruyabilir: Şu ana kadar Türkiye böyle birisinin eksikliğini yaşadı: Bağış, Başbakanı reform siyasetini yeniden başlatmaya ikna edecek; yeni bir anayasanın, daha fazla özgürlük haklarının AB'ye kurban edilen reformlar değil aksine Türkiye'nin kendi çıkarı olduğunu anlatacak ve bunda ikna edebilecek bir kişi.
Buna karşılık Egemen Bağış eğer Tayyip Erdoğan'ın sadık sözcüsü olmaya devamı ve derin reformların şu anda zamanı olmadığı ve AB'nin Türkiye'ye çok kötü davrandığı şeklindeki görüşü benimsemeyi tercih ederse o zaman nahoş bir durum ortaya çıkar ve çöküş çok uzakta olmaz.

 

SIRBİSTAN BASINI

DANAS: "TÜRKİYE BAŞBAKANI BRÜKSEL ZİYARETİNDE"

ANKARA, 19/01(BYE)--- Sırbistan'da yayımlanan Danas gazetesinin 19 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Türkiye'nin AB'ye girmesi konusunda görüşmeler gerçekleştirmek amacıyla Brüksel'e gitti.
Erdoğan'ın son dört yıl içerisinde gerçekleştirdiği bu ilk Brüksel ziyareti, yıl içerisinde reformları hızlandırması için AB'nin Türkiye'ye baskı yaptığı bir döneme denk geldi.
Erdoğan bu ziyareti, AB'ye katılım sürecindeki kararlılığını kanıtlamak için gerçekleştiriyor.
Avrupalı yetkililer, bu yıl içerisinde bir gelişme kaydetmediği sürece, 2005 yılında AB müzakerelerine başlayan Türkiye'nin bir çıkmaza girebileceği doğrultusunda gayriresmi uyarılarda bulunuyorlar.
Önceden de planlandığı gibi Erdoğan Brüksel'de Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso ve diğer AB yetkilileriyle görüşecek.
Brüksel, Ankara'dan, Anayasa reformu yapmasını, ifade özgürlüğünü ilerletmesini, azınlıklara daha çok hak tanınmasını ve ordunun etkisini azaltmasını istiyor.

 

ABD BASINI

AP: "AB KOMİSYONU BAŞKANI TÜRKİYE'NİN ENERJİ ORTAKLIĞINI DESTEKLİYOR

BRÜKSEL, 19/01(AP)(BYE)--- AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso bugün yaptığı açıklamada, Birliğin, Türkiye ile üyelik görüşmelerini hızlandırması gerektiğini, çünkü bu ülkeye güvenilir bir enerji ortağı olarak çok ihtiyacı olduğunu söyledi.
Barroso, AB ülkelerini gazsız bırakan Rusya-Ukrayna anlaşmazlığının ardından, blokun alternatif enerji rotaları aradığı şu dönemde Türkiye'nin üyelik müzakerelerini canlandırmak için çaba sarf edeceğini belirtti.
Seçeneklerden biri, Kafkas doğal gazının anlaşmazlık içindeki ülkeleri devre dışı bırakarak Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınmasını öngören Nabucco doğal gaz boru hattı projesi.
Barroso, dört yıldan sonra ilk kez AB başkentini ziyaret eden Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, "Türkiye Avrupalıların tamamının menfaatine olabilir. Enerji konularında iyi bir ortaklık olur bu." dedi.
Erdoğan ise ülkesinin AB enerji güvenliğinde kilit rol oynamaya hazır olduğunu söyledi ve "Türkiye, AB'ye yük olmaya gelmiyor, biz Avrupa Birliği'nin omzundaki yükleri hafifletmek için geliyoruz." dedi.
Erdoğan, ülkesinin gaz konusunda yaşanan ihtilafın ardından AB için bir yeni bir enerji ortağı olarak öneminin farkında olduğunu söyledi ve "Sorumluluğumuzun farkındayız (...) Bunu bir silah olarak kullanmak istemiyoruz." dedi.
Türkiye'nin birincil arayışı, Fransa, Avusturya ve diğer AB ülkelerinin, Türkiye'nin üyelik başvurusuna karşı oluşan geniş çaplı kamuoyu muhalefeti nedeniyle başarılı bir şekilde ağırdan aldıkları üyelik müzakerelerinin tekrar başlaması konusundaki Barroso'nun yardımı.
Erdoğan, hükümetinin siyaset ve insan hakları alanında AB standartlarını karşılamak için reformlara "hız vereceğini" söyledi.
AB yetkilileri, Türkiye'nin Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalı kurma ve AB'ye katılım görüşmelerinden sorumlu bir müzakereci ataması gibi adımlarına övgüde bulunurken Erdoğan'ı, azınlıkların hakları konusunda verilen garantiler, ordunun etkisi ve sendikal haklar gibi konularda sıkıştırdılar.

BLOOMBERG: "TÜRKİYE AB ÜYELİK MÜZAKERELERİNİN HIZLANDIRILMASINI İSTİYOR"

NEW YORK, 20/01(BYE)--- Ekonomi ağırlıklı Bloomberg haber ajansının 19 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında James G. Neuger imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haber-yorumun çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan üç yıldır aksaklıklarla süren görüşmeler konusunda Avrupa'daki muhalifleri suçlayarak, ülkesinin Avrupa Birliği üyelik müzakerelerine yeni bir ivme kazandırmaya çalıştı.
Türkiye'nin Avrupa, Asya ve Orta Doğu arasında enerji naklinde bir köprü görevi gördüğünü belirten Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye girmesini sağlamak amacıyla Avrupalı liderlerin daha fazla çaba göstermelerini istedi.
Erdoğan, Brüksel'de bugün, Avrupa Siyaset Merkezinde düzenlenen bir konferansta, Avrupa başkentlerinden gelen "olumsuz eleştirilerin" Türk halkının AB'ye katılım isteğini azalttığını söyledi. Erdoğan "Biz AB'ye yük olmak istemiyoruz, AB'nin yükünü paylaşmak istiyoruz." dedi.
Avrupalıların, çoğunluğu Müslüman ve yaşam standardı Avrupa Birliği ortalamasının yüzde üçünden düşük olan bir ülkenin Birliğe alınması yönündeki endişelerine, Türkiye'nin kendi içindeki anayasal tartışmaların da eklenmesi giriş sürecini aksatıyor.
İslamcı bir partinin lideri olan Erdoğan'ın, 1960 yılından bu yana dört hükümet deviren orduya karşı 2007 ve 2008 yıllarında verdiği mücadeleler, ülkenin kendi kendine zarar vermesine de neden oldu.
Avrupa Birliğinin genişlemeden sorumlu Komiseri Olli Rehn, geçen ay yaptığı açıklamada, "Türkiye'de zorlu geçen iki yıl aradan sonra, hukukun üstünlüğü ve temel özgürlükler konusunda ilerleme kaydedilmesinin zamanı." demişti.
Erdoğan'ın, AB üyelik görüşmelerini yürütme görevini, diğer sorumlulukları da olan Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın üzerinden almasından sonra Avrupa Birliği öncelikli sıraya alındı. Erdoğan, Milletvekili Egemen Bağış'ı başmüzakereci olarak atadı.
Türkiye, AB ile devam eden 35 siyasi konudan 10'unu görüşmeye açtı. Bu konulardan birini tamamlayan Türkiye, sıradaki maddelerden ikisini de Haziran ayı sonuna kadar görüşmeye açmayı planlıyor. Her bir kademenin, Avrupa Birliği üyesi 27 ülke tarafından onaylanması gerekiyor. Bu da, Fransız Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy gibi şüphecilere veto olanağı sağlıyor.
Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye giriş sürecine kabul edildiği 2004 yılından bu yana ilk kez gittiği Brüksel'de, görüşmelerin bu kadar yavaş ilerliyor olmasına şaşırdığını dile getirdi.
Erdoğan 45 dakika süren konuşmasının ilk bölümünde, Türkiye'nin Orta Doğu'daki rolünü, Rusya ile savaş sonrasında Gürcistan'a yaptığı yardımları, İran ile ilişkilerini anlatırken, Türkiye'nin AB'ye ihtiyacı olduğu kadar AB'nin de Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu ileri sürdü.
Avrupa Birliği, 2004 yılından bu yana Birliğe katılan ve çoğunluğu doğu Avrupalı olan 12 ülkeyi AB'ye uyumlu hâle getirmeye çalışıyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy genişleme sürecini, İrlanda tarafından Haziran ayında veto edilen Birliğin yeni yönetim antlaşması kabul edilinceye kadar reddetmişlerdi.
Türk ordusunun 1974 yılında adanın kuzey yarısını almasından sonra bölünen Akdeniz'deki adanın Rumca konuşulan güney yarısındaki uluslararası tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti dolayısıyla başka gecikmeler de yaşandı.
Kıbrıslı Rumların 2004'te Türkler tarafından desteklenen birleşme planını reddetmesi iki ülke arasındaki bölünmeyi arttırdı. Rum kesimi, sınır anlaşmazlığını da beraberinde taşıyarak, adanın kuzeyindeki Türkler olmadan AB'ye katılmıştı.
Türkiye'nin Kıbrıs'a (metinden aynen) uyguladığı ticari ambargo, AB'nin 2006'da altı siyasi konuda Türkiye ile müzakereleri dondurmasına yol açmıştı. Türk ve Yunan liderler, geçen yıl birleşme görüşmelerine yeniden başlamıştı. Bir sonraki üst düzey görüşme 28 Ocak'ta yapılacak.
Kıbrıs, AB'nin Türkiye ile enerji konusunda görüşmelerde bulunmasına da engel olmuştu. Erdoğan, böylesine bir engellemenin Türkiye'nin Nabucco boru hattı projesine vereceği desteği yeniden gözden geçirmesine neden olabileceğini söyledi. Türkiye üzerinden Orta Doğu'dan Avrupa'ya doğal gazın taşınacağı Nabucco boru hattı projesi, Avrupa Birliği tarafından destekleniyor. Avrupa Birliğindeki ters tepkiler Türk halkının üyelik arzusunu azalttı. AB sponsorluğunda yapılan bir ankete göre, AB üyeliğini "iyi bir şey" olarak gören Türklerin sayısı altı ay önce yüzde 49 iken, ekim ayında bu oran yüzde 42'ye geriledi.
Erdoğan, "Halkımız, AB içindeki Türkiye'nin üyeliğini sorgulayan olumsuz açıklamalara tepki gösteriyor." dedi.
Türkiye, kişi hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi, yolsuzlukların üzerine gidilmesi, ordu üzerindeki sivil kontrolün artırılması, yargının siyasetten arındırılması, kadınlarla ülkedeki 15 milyon Kürt'ün sosyal statüsü konularında AB'den baskısı altında bulunuyor.
Son 40 yıl içinde en fazla oy alarak Meclis'te çoğunluğu elde ederek 2007 yılında yeniden seçilen Erdoğan, şimdi ABD, AB ve Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, ilk defa art arda ekonomik durgunluğa girmesiyle ortaya çıkan son altı yılın en düşük büyüme oranıyla mücadele ediyor.
Ekonomi, üçüncü çeyrekte yüzde 0.5 büyüyerek, 2002 yılının ilk çeyreğinden bu yana en düşük seviyeye ulaştı. Buna karşılık, Merkez Bankası da ana faiz oranlarını Türkiye'de şimdiye kadar en düşük rakam olan yüzde 13'e indirdi. Erdoğan, Türkiye'nin IMF ile devam eden yeni bir borç anlaşmasının son safhasında olduğunu belirterek, "Dünya küresel bir finans krizi yaşıyor, ancak bu krizden en az etkilenecek ülkelerden birisi olacağımıza inanıyorum. Ciddi oranda zarar görmeyeceğimizden eminim." dedi.

AMERİKA'NIN SESİ RADYOSU: "ERDOĞAN: ENERJİ BAŞLIĞI BLOKE EDİLİRSE BİZ DE KENDİ DURUMUMUZU GÖZDEN GEÇİRİRİZ"

ANKARA, 20/01(BYE)--- Amerika'nın Sesi Radyosunun 06.30-07.00 Türkçe yayınından:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği üyelik görüşmeleri askıya alınırsa, doğalgaz boru hattı projesini yeniden gözden geçirme tehdidinde bulundu.
Nabucco adlı proje, Orta Asya doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya naklini öngörüyor ve Avrupa'nın Rusya'ya enerji bağımlılığını azaltıyor.
Başbakan Erdoğan, Brüksel'de yaptığı açıklamada, üyelik görüşmelerinde enerji konusu geciktirilirse, hükümetin boru hattıyla ilgili taahhütlerini yeniden düşüneceğini belirtti.
Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye ile üyelik görüşmelerinde enerji bölümünün ele alınmasına karşı çıkıyor ancak BM yetkilileri, Kıbrıs Türk ve Rum başkanları arasında devam eden görüşmelerden umutlu olduklarını söylüyorlar.

Ayrıntıları Brüksel'den Güven Özalp bildiriyor:

AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso'nun davetlisi olarak Brüksel'de bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara ile Brüksel arasındaki ilişkilere yeni bir ivme kazandırma çabası içinde. 2004 yılından bu yana Brüksel'e ilk kez gelen Erdoğan, AB kurumlarının önde gelen isimleriyle yoğun bir görüşme trafiği yürütüyor. Ziyaretin ana konusunu AB ile ilişkiler oluştursa da Erdoğan birçok bölgesel konuda mesaj vermeyi ihmal etmedi. Erdoğan'ın Brüksel'de yaptığı konuşmalarda en yoğun vurgu Gazze üzerinde yoğunlaştı. Erdoğan bu konuda İsrail'e yönelik sert tavrını Brüksel'de de sürdürdü. Açıklamaların dikkat çeken bir boyutunu da Erdoğan'ın ABD ve AB'nin terörist örgütler listesindeki Hamas'a yönelik net desteği oluşturdu.
Erdoğan, "Peki bu bölgede eğer bir demokrasiye geçiş sağlanacaksa, o zaman buna yönelik olarak sandıktan çıkan neticeye, orada yaşayan bölge halkının iradesine saygı duymak gerekmez mi?" dedi.
Erdoğan'ın İsrail'in tutukladığı Hamas yetkilileriyle ilgili yorumu da dikkat çekiciydi. Bu isimlerin Filistin lideri Mahmud Abbas'ın rahatsız olmaması için serbest bırakılmadığını söyleyen Erdoğan şunları söyledi: "Biz bu seçimleri Sayın Mahmud Abbas'ı memnun etmek için yapmadık ki, demokrasi kazansın diye bu seçimler yapıldı. Eğer demokrasi kazansın diye bu seçimler yapıldıysa, bunun neticesine Sayın Abbas da katlanacak, dünya da katlanacak."
Başbakan Erdoğan'ın bir başka gündem maddesi de enerjiydi. Enerji başlığının açılmasının Rum kesimi tarafından bloke edilmesini eleştiren ve bunu Nabucco projesiyle ilişkilendiren Erdoğan, AB'den tercihini yapmasını istedi.
Erdoğan, "Enerji başlığı bloke edilirse biz de kendi durumumuzu gözden geçiririz. Kazan kazan anlayışına göre hareket ederiz. Bize bir görev yüklüyorlarsa bunun karşılığında da görev üstlenip adil yaklaşım ortaya koysunlar."
Erdoğan, Barosso ile görüşmesinin ardından ise söylem değiştirdi. Nabucco'yu bir silah olarak kullanmayacaklarını belirten Erdoğan, "Görevimizin bilincindeyiz" diyerek, projeye tam destek verdiklerinin altını çizdi.
AB katılım sürecinin Türkiye açısından birincil önceliğe sahip olduğunu vurgulayan Erdoğan, 2009'un sıçrama yılı olacağını umduğunu söyledi. Erdoğan, süreçte hızlı ilerlenmemesinin faturasını da muhalefete kesti. "Muhalefet tamamıyla AB'ye karşı" diyen Erdoğan, "Karşı olduğu için de sürekli oyalıyor, engelliyor. Dolayısıyla istediğimiz hızda götüremiyoruz" diye konuştu.
Erdoğan'ın sert mesaj verdiği bir başka konu da İran oldu. Erdoğan, Türkiye ile İran arasında komşuluk ilişkisi ve stratejik ilişki olduğunu belirterek, "İran ile ilişkinizi kesin diyenlerin önce bunları değerlendirmesi gerek. İran ile ilişki kesmek söz konusu değil ve olamaz. Kimse bu politikalarımızı belirleyemez. Türkiye kavim değil, kabile değil. Kendi kararımızı kendimiz veririz" diye konuştu.

 

İRAN BASINI

İRNA: "ERDOĞAN, NABUCCO PROJESİNİN ÖNEMİNİ VE TÜRKİYE'NİN ROLÜNÜ VURGULADI"

ANKARA, 20/01(BYE)--- İran Haber Ajansı'nın (İRNA) 20 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Farsça haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Brüksel'de, Doğu'dan Batı'ya önemli bir enerji güzergâhı olarak ülkesinin önemini vurguladı ve üstü kapalı olarak, Nabucco projesinin hayata geçmesinin Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci üzerinde etkisine işaret etti.
Pazar günü AB Komisyon Başkanı Jose Manual Barroso'nun daveti üzerine beraberindeki üst düzey siyasi ve ekonomi heyetiyle Belçika'ya gelen Erdoğan, bu konuyu Brüksel'deki Avrupa Politika Merkezinde açıkladı. Erdoğan; İran, Türkmenistan, Irak ve Mısır doğalgazını Avrupa'ya taşıyacak olan Nabucco doğalgaz boru hattı projesini, AB'nin, doğalgaz konusunda ciddi sıkıntılarla karşı karşıya olduğu ve bu konuda zor bir krizi geride bıraktığı sırada açıkladı.
Rus doğalgazının yüzde 80'ini Ukrayna üzerinden temin eden AB, Moskova-Kiev arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle birkaç gün doğalgaz kesintisiyle karşı karşıya kaldı.
Türk basınında yer alan haberlere göre, Erdoğan, AB'ye üyelik müzakerelerinde Kıbrıs Rum Kesimi'nin "enerji" faslını engellemesi konusunda şunları söyledi: "Bu durumun sürmesi Türkiye'yi enerji politikalarını yeniden gözden geçirmeye ve enerjide kazan-kazan politikasına sevk edecektir. Eğer Türkiye'ye bir görev veriliyorsa, bunun karşılığında Türkiye'ye adil davranılması gerekir. AB'nin, 70 milyonluk Türkiye'ye karşı 700-800 bin kişilik Rumları tercih etmemesi gerekir."
Erdoğan dün Brüksel'deki basın toplantısında BBC muhabirinin Ankara-Tahran ilişkileri konusundaki sorusuna şu yanıtı verdi: "İki komşu ülke olarak İran ve Türkiye'nin ilişkisi stratejiktir ve iki ülkenin ticaret hacmi yaklaşık 10 milyar dolardır. Türkiye yılda 10 milyar metreküp doğalgazı İran'dan ithal ediyor. Türkiye, komşuları ile ilişkilerini bağımsız olarak kendi belirler. Hiç kimsenin bu konuda Türkiye'ye tavsiyede bulunmaya hakkı yoktur."

 

LÜBNAN BASINI

EL MUSTAKBAL: "ORTA DOĞU'DA TÜRK ROLÜNÜN BÜYÜMESİ"

BEYRUT, 15/01(BYE)--- Lübnan'da Arapça yayımlanan El Mustakbal gazetesinin 15 Ocak 2009 tarihli sayısında, İmad el Şidyak imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan makalenin özet çevirisi şöyledir:

Uluslararası siyasi gelişmeleri takip eden herkes, Türkiye'nin son yıllarda, özellikle İslamcı parti iktidara geldikten -alacağız almayacağız diyen ve şartları ağılaştıran AB'ye giremeyeceğini hissettikten- sonra Orta Doğu'da ne kadar önemli bir rol oynadığını ve bu bölgeye ne +kadar önem verdiğini anlar.
Batı'nın stratejik müttefiki olmasına rağmen Türkiye'nin dış politikasında meydana gelen değişiklikleri görmezden gelmek mümkün değil. Eskiden bölgede güçlü olan Türkiye, gücünü, müttefiklerinden alıyordu. ABD'nin Irak'ı 2003'te işgal etmesi, bundan sonra Türkiye ile ABD arasındaki görülen gerginlik, AB üyeliği hususunda Avrupalıların tereddüdü, Suriye, Irak, Lübnan ve Filistin başta olmak üzere İran'ın nüfuzunun Orta Doğu'da kuvvet kazanması gibi Orta Doğu'da meydana gelen değişiklikler Türkiye'nin dış politikasını gözden geçirmesine sebep oldu.
Türkiye ile Arap ülkeleri arasında yaşanan soğukluk, daha önceki Türk hükümetlerinin, Arap ve Türk halkları arasındaki uçurumu derinleştiren tavırlarından kaynaklanıyordu. Atatürkçü hareket, ezanın yasaklanması ve harflerin değiştirilmesi gibi Arap ve İslam sembollerini sildikten sonra Türkiye hep Batı'ya yürümüştü. Bundan başka Türkiye ve komşuları arasında sınır ihtilafları, özellikle Suriye ile Hatay, Irak ile Musul problemi ilişkilerde uçurumu derinleştiren unsurlardı. Suriye'nin Abdullah Öcalan ve adamlarına barınma sağlamasını da buna ilave etmeliyiz.
Türkiye ile Araplar arasında ilişkileri kötüleştiren başka sebepler de vardı, bunların en önemlisi de Arap ülkeleri İsrail Devleti'ni tanımazken 1948'de İsrail'i ilk tanıyan ve Arap ve İslam dünyasından uzaklaşan Müslüman ülke Türkiye oldu. Bu da İsrail ile Türkiye arasında askeri ve stratejik bir anlaşma yapılmasını sağladı.
Bütün bunları bir kenara bırakırsak Türkiye'de modern siyasal İslamın iktidara gelmesi ülkenin önceliklerine değişiklik getirdi. O günden itibaren kimseden yardım almadan Türkiye, Orta Doğu'da kendine mahsus bir yer edindi. Orta Doğu'da ve Arap ülkelerinde önemli roller oynamaya başladı. Suriye ile İsrail arasında dolaylı görüşmeler, İsrail, Beyrut ve Filistin arasında arabuluculuk yapmaya ve İran nükleer dosyasını çözmek için İran ile Batı arasında teskin edici bir arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu ifade etmesi gibi.
Türkiye sadece Orta Doğu'da değil, Afrika sahnesinde de kendisini göstermeye başladı. Geçen yaz 53 başbakan ve cumhurbaşkanının katıldığı bir Türkiye-Afrika foruma ev sahipliği yaptı. Ayrıca Türkiye, iki yıl süreyle Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmeyi başardı.
Bu arada Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerine de açılan Türkiye, 2008 sonlarında stratejik ve ticari anlaşmalar imzaladı.
Türkiye, Gazze gibi en temel Arap problemini de unutmadı. Görüldüğü gibi Araplarla ve İsraillilerle ilişkilerinden faydalanarak, Filistin'deki kan nehrini durdurmaya çalışıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan saldırının başladığı günden beri Refah Sınır Kapısı'na Türk gözlemci göndermeye hazır olduğunu dile getirdi -Hamas ile İsrail arasında ateşkesten sonra uygulanacak gibi görünüyor-. Başbakan Erdoğan İsrail'i kınadı, Gazze'de gerçekleştirilen soykırımı protesto eden Türkiye'de eylemler yapıldı -Saadet Partisi ve AK Partinin düzenlediği gösteriye bir milyon kişi katıldı-.
Orta Doğu'da Arapların başarısızlığı, İsrail'in bölgede Batı menfaatlerini korumakta başarısız olması, Orta Doğu'yu demir ve ateşle tehdit eden Fars yığınağından başka, Türkiye'nin Orta Doğu'da büyüyen rolünü görmek mümkündür. Bu demokrat ve ılımlı Türkler, Orta Doğu'da her zaman görmeye alıştığımız problemleri çözmek için ve barışçı bir şekilde geliyorlar.
RUSYA BASINI

RBC: "AVRUPA KOMİSYONU: DOĞALGAZ KRİZİ TÜRKİYE'NİN ENERJİ ALANINDAKİ ROLÜNÜ ARTIRDI"

ANKARA, 20/01(BYE)--- Rus haber ajansı RosBusinessConsulting'in (RBC) 20 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Rusça yazının çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmenin ardından konuşan Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, "AB'nin, Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerini hızlandırması gerekiyor. Çünkü, Rusya ile Ukrayna arasındaki doğalgaz krizi, AB'nin enerji alanında gelecekteki ortağı olarak Ankara'nın rolünü artırdı" dedi. Barroso'nun ifade ettiği gibi, Avrupa vatandaşları "Türkiye ile enerji konusunda iyi bir işbirliğine" ilgi duyabilir.
Türkiye Başbakanı ise kendi ülkesinin Avrupa enerji güvenliğinin sağlanmasında kilit rol oynamaya hazır olduğunu belirtti. Erdoğan, Ankara'nın aynı zamanda bununla bağlantılı olarak doğan sorumluluğun bilincinde olduğunu ve doğalgaz transitini "siyasi silah" olarak kullanmayı amaçlamadığını kaydetti.
Recep Tayyip Erdoğan daha önce Brüksel'in Türkiye'nin katılım müzakerelerinin önünü açmaması halinde, Avrupa'nın büyük umutlar bağladığı Nabucco doğalgaz boru hattının inşasını durdurma tehdidinde bulunmuştu. Türkiye'nin AB müzakerelerini engellemeye çalışan, Türkiye ile çözülmemiş toprak sorunları bulunan AB üyesi Kıbrıs var.
Türkiye, AB müzakerelerine 2005 yılında başlamıştı. Brüksel ve Ankara, Türkiye'nin AB üyeliğine hazırlanması için 35 başlık belirledi. Ancak bugün itibarıyla 35 müzakere başlığından sadece 10'u açılmış durumda, çünkü AB Türkiye'deki insan hakları durumundan ve Türkiye ile Kıbrıs arasındaki ilişkilerden memnun değil.
Avrupa Birliği, Türkiye topraklarından geçmesi planlanan Nabucco doğalgaz boru hattının, Avrupa ülkelerinin Rus doğalgazına ve mevcut transit güzergahlarına olan bağımlılıklarını azaltacağını umuyor. Nabucco, uzunluğu 3.300 kilometre olan, Orta Asya'dan Rusya'yı bypass ederek başta Avusturya ve Almanya olmak üzere AB ülkelerine uzanacak olan proje niteliğindeki bir boru hattı. Bu boru hattının tahmini kapasitesi yılda 26-32 milyar metreküp. Nabucco doğalgaz boru hattı inşasının ilk aşaması 2010 yılında başlayacak, ikinci aşamasının ise 2014 yılı bitmeden başlaması gerekiyor.
Uzmanlara göre, Rusya ile Ukrayna arasındaki tartışmanın yol açtığı doğalgaz ihracat krizi, Avrupalıları yakıt almanın alternatif yollarını daha etkin bir şekilde aramaya itmeli. Ancak Avrupa, ihtiyaçlarının yüzde 30 kadarını karşılayan Rus doğalgazından henüz vazgeçecek durumda değil. Gerçi, Brüksel, Moskova'nın doğalgaz naklinin kesintiye uğramaması için elinden geleni yaptığını ve Avrupalı tüketicilerin tam 12 gün doğalgaz alamadıkları bir durumdan tamamen Ukrayna'nın sorumlu olduğunu anlıyor.


Güncelleme: 19/02/2009 / Hit: 3,856

Copyrights © 2023 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2023 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı