ENGLISH
  Güncelleme: 28/11/2008

2008-10-20 AB Bülteni

2008-10-20 AB Bülteni

 

Bülten No : 123 20 Ekim 2008

DIŞ BASINDA

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ


AVUSTURYA BASINI:
Die Machreich:
"Atatürk Çoktan AB'deydi": "Die Furche gazetesinin, dış politika yazarı Wolfgang Machreich imzasıyla yayımlanan Büyükelçi Selim Yenel ile yapılan mülakatın çevirisi şöyledir:

Machreich: Sayın Büyükelçi, önümüzdeki cuma günü Türkiye, Avusturya ve İzlanda'dan oluşan üç aday ülkeden hangisinin Güvenlik Konseyine seçileceği belli olacak. Ülkeniz son olarak 1961'de bu mercide yer almıştı. Adaylık Türkiye'nin yeni bir öz güvenle dünya sahnesine çıktığının bir göstergesi mi?

Yenel: 1980'li ve 1990'lı yıllarda da aday olmuştuk, ancak çeşitli nedenlerden dolayı geri çekilmiştik. Ama bu kez sonuna kadar gideceğiz. Bunun artan bir öz güvenle bağlantılı olduğu konusunda muhtemelen haklısınız. Orta Doğu'da, Kafkasya'da, Afganistan'da ve Balkanlarda barışı sağlamak için aktif çaba harcıyoruz. Bu Güvenlik Konseyine, Umarız Avusturya ile birlikte, aday olma vasfını haiz olduğumuzu gösteriyor.

Machreich: Rakip İzlanda şu sıralar iflasa sürükleniyor. Türkiye'nin ise mali krizler konusunda tecrübeli olduğu söyleniyor.

Yenel: Maalesef evet. Türkiye 2000 ve 2001 yıllarında iki mali kriz atlattı ve oldukça sıkıntı çekti. O zamanlar büyük bir badireden geçtik, bu yüzden şimdiki krizden çok etkilenmiyoruz. Bankalarımız bugün daha sıkı kontrol edildikleri için eskisinden daha güçlü.

Machreich: Türkiye'deki krizden çıkarılan ders, mali piyasaların öğrenme yeteneğine sahip olduğu mu?

Yenel: Pek değil, çünkü bizde asıl ikinci kriz bir zihniyet değişikliği sağladı. Bundan alınacak en önemli ders kuşkusuz, kontrol olmadan hiçbir şeyin yürümeyeceği.

Machreich: Şu sıralar mali kriz konusundaki manşetler, manevi kültürel konuları ikinci plana itti. Buna rağmen bu hafta Frankfurt'ta yapılan kitap fuarına rağbet çoktu, Türkiye de burada ağırlıklı olarak temsil edilen ülke olarak bundan kârlı çıktı.

Yenel: Benim için müşterek yaşamda kültür ve ülkelerle insanların birbirlerini tanımaları maliye veya politikadan daha önemli bir rol oynuyor. Frankfurt Kitap Fuarı, tanınmış Türk edebiyatçılarının yanı sıra daha az tanınmış, ancak önemli olan yazarların da geniş bir kitleye tanıtılması açısından bizim için önem taşıyor. Viyana'da artık birçok kitapçının vitrinlerinde Türk yazarların kitaplarını görmeye başladım. Edebiyat ve sanatın bizi birbirimize yakınlaştıracağından eminim.

Machreich: İnsan Türk yazarlarının yurt dışında vatanlarında olduklarından daha çok tutuldukları izlenimine kapılıyor. Yoksa yanılıyor muyum?

Yenel: Pek öyle sayılmaz. Türkiye'de de okuyucuları var. Bugün Türkiye'de bu kadar çok insanın kitap okuması fevkalade bir şey. Artık okumak daha revaçta.

Machreich: Peki ya kitap yazmak? Takibata uğrayan Türk yazarlarına ilişkin haberler bunun aksini kanıtlamıyor mu?

Yenel: akibat olayları münferit olaylardır. Yazarların hepsi siyasi konularda yazmıyor. Adlî takibata uğrayanlar hapse atılmadı, ama böylece tanındılar, bu belki onların işine geldi.

Machreich: Bazıları böyle tanınmaktansa, hiç tanınmamayı tercih ederdi kuşkusuz.

Yenel: Türk Ceza Yasası'ndaki 301. maddeyi değiştirdiğimizden beri kimse Türk ulusuna hakaret suçundan hapse atılmadı. Artık birini bu maddeye dayanarak mahkemeye vermek çok zorlaştı. İyi de oldu. İfade ve düşünce özgürlüğüne ihtiyacımız var. Başkasının yazdıklarından hoşlanmayanlar onu okumak zorunda değil. Bu, o kadar basit.

Machreich: Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü' adlı kitabı büyük övgü aldı. Roman Kemal Atatürk'ün saatleri yeniden ayarladığı dönemi anlatıyor. Kasım başında Atatürk'ün 70. ölüm yıl dönümü olacak. Artık siyasi saatleri yeniden ayarlamanın zamanı gelmedi mi sizce?

Yenel: Hayır, Atatürk durağan bir kişi değildi. Atatürk pragmacıydı, gerçek yaşama, değişikliklere hep açıktı. Cumhuriyet'e şekil verdi, ama ondan sonra gelenler ilerlemek zorunda. Bugünkü Türkiye'nin Atatürk'ün prensipleri doğrultusunda kendi yolunu bulması gerekiyor.

Machreich: Bu prensipler hangileri?

Yenel: Modernleşme, insanlara özgürlük ve daha iyi bir yaşam. O faşizm anlamında bir milliyetçi değildi, modernleşmeye ve kadın haklarına açıktı.

Machreich: Din özgürlüğüne de mi?

Yenel: Kesinlikle. Atatürk dinle devlet işlerinin ayrılmasından yanaydı, ama kişinin dine verdiği öneme de saygı duyuyordu. Atatürk aydınlanma konusunda Avrupa'yı izlememizi istiyordu. Bu yüzden de Müslüman dünyasında dinle devleti birbirinden ayıran ilk kişi oldu.

Machreich: Daha önceki konuşmalarınızdan birinde Kemalist değil, Atatürkçü olduğunuzu söylemiştiniz.
Yenel: Doğru. Biz Türkiye'de Kemalist sözcüğünü kullanmıyoruz, bunu yalnız yurt dışında duyuyorum. Atatürkçü ise toplumsal değişikliklere açık olan kişi demek. Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk'ün prensiplerine uyuyoruz, ama onun sözlerini taşa yazılmış olarak kabul etmiyoruz.

Machreich: Ama Türklerin hepsi bu görüşte değil.

Yenel: Atatürk'ün halefleri maalesef hep durağan kaldılar. 1920'li, 1930'lu yıllarda kalmak istiyorlardı. Oysa Atatürk bugün de Batı'nın gelişmesini izlemek isterdi. Eğer yaşasaydı, Türkiye çok daha önce AB üyesi olurdu.

Machreich: Atatürk'ün devlet modelinde en önemli kişi öğretmen.

Yenel: Evet, çünkü aydınlanmayı sağlayan o. Kadınlara büyük önem verilmesi de bu yüzden, çünkü onlar çocukların ilk öğretmeni. Bu yüzden gençleri Batı ülkelerine okumaya yolladı.

Machreich: Başbakan Erdoğan da kızlarını Türkiye'de başörtüsüyle okuyamadıkları için yurt dışına yolluyor.

Yenel: (gülerek): Başbakan Erdoğan oğlunu da yurt dışına okumaya gönderdi.

Machreich: Bu size bir puan kazandırdı. Peki başörtüsü konusunu kapatıyorum. Bir de şöyle deneyim: Erdoğan bir kez ‘siyah Türk' olduğunu söylemişti. Türkiye'deki laik ve dinci cepheler arasındaki mücadelenin ardında, Anadolu'dan gelen ve toplumda yükselen ‘siyahlar' ile gücünü ve nüfuzunu kaybetmekten korkan ‘beyaz' bürokrat çevreler arasındaki ihtilaf mı gizli?

Yenel: Ben arada bir fark görmüyorum. Bürokratlar arasında yalnız İstanbul gibi şehirlerden değil kırsal kesimden Anadolu'dan gelenler de vardı. Geçiş dönemleri hep zor olur. Bugün dindar muhafazakâr Türkler siyasi ve ekonomik açıdan daha güçlü. Birçokları bu değişimi kabullenmekte zorluk çekiyor. Ama şunu unutmayın ki Erdoğan'ın AKP'si son seçimlerde oyların yüzde 47'sini aldı. Bu oylar yalnız kendi çevrelerinden değil, bürokrat çevrelerden de geliyordu.

Machreich: Ordu da bürokrat çevrelere dahil. Bu kurum nüfuzunu kaybediyor mu?

Yenel: Hayır. Gerçi ordu da eleştiriliyor, ama hâlâ Türk kamuoyunda en çok saygı duyulan kurum. Ordu geliştikçe, saygı görmeye devam edecektir.

Machreich: Yani ordunun büyük nüfuzuna rağmen Türkiye'nin demokratikleşmeyi sürdürmesi sizce bir tezat teşkil etmiyor mu?

Yenel: Hayır. Türkiye'de demokrasi gelişiyor. Biz doğru yoldayız. Gerçi gittiğimiz yol çukurlarla dolu ve zorlu bir yol, ama hedefimiz belli. Hedef Avrupa." (Wolfgang Machreich, 17/10)

 

NOT: Bu bülten, 17-19 Ekim 2008 tarihleri arasında Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.


Güncelleme: 28/11/2008 / Hit: 3,961

Copyrights © 2024 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2024 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı