ENGLISH
  Güncelleme: 10/10/2008

2008-09-18 Haftalık AB - Türkiye Haberleri Bülteni

2008-09-18 Haftalık AB - Türkiye Haberleri Bülteni

ALMANYA BASINI

DEUTSCHE WELLE: "KIBRIS'TA YAKINLAŞMA"

ANKARA, 12/09(BYE)--- Almanya'da yayın yapan Deutsche Welle radyosunun 11 Eylül 2008 tarihli internet sayfasında, Anke Hagedorn imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Talat ve Hristofyas'ın yakınlaşmasıyla Kıbrıs sorunu hareketlendi. Görüş ayrılıkları, Talat'ın Brüksel görüşmelerinde kendini gösterdi.
Kıbrıs'ın birleşmesi konusunda son olarak 2004 yılında yapılan referandum, Kıbrıs Rum kesiminin AB'ye üye olmasına çok az bir süre kala başarısızlıkla sonuçlandı. Komünist Dimitris Hristofyas'ın Kıbrıs Cumhurbaşkanı seçilmesiyle görüşmeler bu yılın başından itibaren yeniden hız kazandı. Hristofyas mart ayında Türklerin temsilcisi Mehmet Ali Talat ile yaptığı görüşmelerde, Kıbrıs'ın yeniden birleşmesi konusunda mutabakata vardı.

--Eskiye Kıyasla Ortam Çok Değişti--

İki lider bir hafta içinde ikinci kez bir araya geliyor. Bir gün önce konuya ilişkin pozisyonunu Brüksel'de AB ile değerlendiren Talat, her iki tarafın da sorunun çözümüne hiç bu kadar yakın olmadığını açıkladı. Talat AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ile de bir araya geldi. Talat, "Ortam eskiye nazaran hiç olmadığı kadar değişti. Şimdilerde sorunun çözümü için iradesini ortaya koyan bir Cumhurbaşkanı var. Kıbrıs Türk tarafı ise buna zaten hazırdı. Bu nedenle çok iyimserim" dedi.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB nezdindeki büyükelçisi Andreas Mavroyiannis, iki taraf arasındaki oldukça rahat atmosferin eşsiz bir fırsat olduğunu belirterek, "İki tarafın da birbirini iyi tanıması nedeniyle ortam iyi. Hiçbir taraf ileriye bakma konusundaki siyasi iradesini sorgulamıyor. Bize gelince; dünden anlaşmış olmamız bizi mutlu ederdi" dedi.

--Devlet Modeli Konusunda Farklı Düşünceler--

İstenilen, federal konfederasyon modeli. Bu oluşumun başında kimin olacağı konusunda her iki tarafın da farklı düşünceleri var. Mehmet Ali Talat'ın en sevdiği model şu: "Cumhurbaşkanı makamı rotasyonla doldurulsun. Yeni devlet eşit ülkeler federasyonu olsun ve her iki tarafın halkı da siyasi anlamda eşit sayılsın."
Buna karşın Mavroyiannis'in de vurguladığı gibi, sayı olarak güçlü olan Rumların aklında başka mir model var: "Cumhurbaşkanı ve yardımcısının olduğu devlet başkanlığı modeli. 1960 anayasasına göre, Kıbrıslı Rumlar cumhurbaşkanını, Türkler de yardımcısını seçmişlerdi. Bu şimdi de mümkün olabilir".

--Önemli Hedeflerden Biri, İşleyen Bir Hükümet--

Önemli olan -bunda iki taraf da mutabık-, sürecin sonunda işleyen bir hükümetin oluşturulması ve bu sayede her iki tarafın da birbirini sürekli olarak bloke etmesinin önüne geçilmiş olması.
Tartışmalı konulardan biri de Türk ordusunun Kıbrıs'taki varlığı. Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanının, birliklerin tamamen çekilmesi isteği, Talat tarafından reddediliyor. Talat, "Azaltmaya evet, ama çekilmeye hayır. Avrupa'da da, örneğin Almanya'da, yabancı asker bulunuyor. Orada Amerikan askerleri konuşlandırılmış. Ancak askerlerin sayısını şimdiye oranla azaltacağız" diyor. Adanın kuzeyinde ne kadar Türk askerinin bulunduğu bilinmiyor. Sayılarının 35 bin ile 40 bin arasında olduğu tahmin ediliyor.

--Mülkiyet Haklarına Saygı Duyulmalı--

Bir diğer sorunlu konuyu adadaki mülkiyet konusu teşkil ediyor. Her iki tarafta da 1974 Türk askeri darbesinin ardından mülkiyet hakları hukuka aykırı bir şekilde kullanıldı, satıldı ve yağmalandı. Yaklaşık 200 bin Rum ve 500 bin Kıbrıslı Türk, köylerini terk etmek zorunda kaldı. Ağırlığını Anadolu'dan gelen Türklerin oluşturduğu 80 bin Türk, adanın Kuzeyine yerleştirildi. Andreas Mavroyiannis için durum çok açık: "Mülkiyet hakkı söz konusu olduğunda, bireysel mülkiyet haklarına saygılı olunması gerektiği çok açık. Kıbrıs hükümeti ne suretle olursa olsun, herhangi bir Kıbrıslının haklarının ihlal edilmesini kabul etmeyecektir."

--Türkiye'nin AB Üyeliği İçin Kıbrıs Sorununun Çözümü Zorunlu--

Tüm iyi işaretlere rağmen Kıbrıs'ın yeniden birleşmesi önünde daha çok engelin olduğu açık. Sürecin sonunda iki taraf temsilcilerinin üzerinde mutabakat sağladığı çözüm önerisi, referandum yoluyla halk tarafından oylanacak.
Adadaki gelişmeler haricinde cevaplanması gereken soru, Türkiye'nin bu konudaki tutumunun ne olacağı. Çünkü, Türkiye'nin AB üyeliği Kıbrıs sorununun çözümüne bağlı. Türkiye, elinde bulundurduğu Kıbrıs kartını, AB üyeliği konusunda söz verilmemesi durumunda kolayca oynayacağa benzemiyor.

 

AVUSTURYA BASINI

DIE PRESSE: "TÜRKİYE'NİN KENDİNİ GÖSTERME ZAMANI"

VİYANA, 12/09(BYE)--- Tirajı günde 80 bin olan liberal sağ eğilimli Die Presse gazetesinin 12 Eylül 2008 tarihli sayısında, Regina Pöll imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Genişleme: Ülke, Kafkasya Girişimiyle Birlik Açısından Daha İlgi Çekici Bir Hale Geldi-

Brüksel çevreleri şimdiye kadar Türkiye'nin yakın bir zamanda AB'ye katılımına gerçekten şans tanımıyorlardı. AB Komisyonu temsilcileri gerçi resmi dilde, ülkenin müzakerelerde Balkanlar'daki herhangi bir AB adayıyla eşit şansa sahip olduğunu vurguluyorlardı, ama gayriresmi alanda birçok AB ülkesinde kamuoyu Brüksel ile Ankara'nın birbirine yakınlaşmasına engel oluşturuyordu. "Türklerin" AB'deki imajının çok kötü olduğu söyleniyordu. Ülkede insan hakları ve yasalar konusunda, tartışmayla çözüme kavuşturulamayacak sorunların olması da cabası.
Ancak Ankara şimdi, AB'nin de belki günün birinde karşı karşıya kalmak zorunda kalacağı bir AB adayı konusunda diplomatik bir girişimde bulunmak istiyor. Türkiye Kafkasya'da güvenliği artırma girişimiyle dikkatleri üzerine çekiyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, işbirliğini yoğunlaştırmak ve istikrarı artırmak üzere süratle bir "Kafkasya Platformu" oluşturulmasını önerdi. Ankara Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan gibi Kafkas ülkeleriyle bir ağ oluşturmanın Türkiye'nin yararına olacağı görüşünde. Gül böylece hem söz konusu ülkelerden hem de Avrupa'dan olumlu sinyaller aldı.

--Rehn: "Anahtar rol"--

Hafta sonunda Fransa'daki Avignon'da toplanan 27 AB ülkesinin Dışişleri Bakanları, Gürcistan ihtilafı ve ülkenin geniş kesimlerinin Rusya'nın işgali altında olması göz önünde bulundurulacak olursa, bu girişimin AB için de önem taşıyabileceği konusunda görüş birliğine vardılar. AB gelecekte Avrupa'ya daha fazla enerji sağlayacak olan bu bölgenin istikrarlı olmasına son derece önem veriyor. Avusturya Dışişleri Bakanı Plassnik (ÖVP) de Avignon'daki toplantıda Türkiye'nin değerli bir "arabulucu" olabileceğini söyledi. AB'nin genişlemeden sorumlu Komiseri Olli Rehn dün Presse gazetesine, Türkiye'nin Kafkasya krizinde oynadığı "yapıcı ve olumlu rolün, ülkenin bütün Avrupa vatandaşları gözünde anahtar rolüne sahip olduğunu gösterdiğini" söyledi ve Türkiye'nin diplomatik çabalarının Avrupa Birliği için büyük önem taşıdığına işaret etti. Rehn, Ankara'nın komşu ülkelerdeki istikrarın korunması için çaba gösterme açısından iyi bir ortak olduğunu belirtti.
Türkiye "Kafkasya Platformu"unun yanı sıra Ermenistan ile ikili ilişkileri düzeltme çabalarıyla da dikkatleri üzerine çekti. 1915'teki Ermeni katliamından bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler donmuştu. Ama Cumhurbaşkanı Gül hafta sonunda Ermeni meslektaşı Serj Sarkisyan'ın davetini kabul ederek, iki ülkenin milli takımları arasında yapılan Dünya Şampiyonası grup eleme maçını izlemek üzere Ermenistan'a gitti. Gül bu vesileyle, "Ermenistan ile sorunları çözmek istediğini" de belirtti. AB çevreleri bu tutumu da, Birlikteki müşterek değerler anlayışına uygun, "önemli bir çaba" şeklinde nitelendirerek övdü. AB ülkeleri 2005'te müzakerelerin başlamasından bu yana hep müşterek değerlere işaret ediyor.

--Topyekun Reform Yok--

Avrupa Parlamentosundaki Türkiye raportörü Hollandalı Ria Oomen-Ruijten buna rağmen, diplomatik alandaki bu gelişmelere dayanarak ülkenin yakında AB'ye katılacağının söylenemeyeceğini belirtti ve insan haklarından yasalara kadar ülkedeki reformların "tümünde" bir duraklama kaydedildiğini vurguladı. Oomen-Ruijten, "Umarım reformları hızlandırırlar. Top artık gerçekten Türkiye'de" dedi.  

DER STANDARD: "NABUCCO ÖNCELİKLİ PROJE OLMAYA DEVAM EDECEK"

VİYANA, 15/09(BYE)--- Tirajı günde 74 bin olan sol eğilimli Der Standard gazetesinin 15 Eylül 2008 tarihli sayısında, Christoph Prantner'in Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik ile yaptığı, yukarıdaki başlık altında yayımlanan mülakatın Türkiye ile ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

PRANTNER: Türkiye AB'de aday statüsünde. Müzakereler (Gürcistan) krizi yüzünden yeniden hız kazanacak mı?

PLASSNİK: Türkiye bölgede istikrar olmasını istiyor ve diplomatik açıdan yoğun çaba gösteriyor. Çözüme kavuşmamış bir ihtilafın nasıl kemikleştiğini Kuzey Kıbrıs örneğinde görüyoruz. Kafkasya'daki istikrar, katılım sürecini etkilemiyor. Bu yüzden kolaylık sağlanması söz konusu değil.

PRANTNER: Kriz Nabucco projesi açısından ne gibi sonuçlar doğuracak?

PLASSNİK: Nabucco öncelikli bir proje olmaya devam edecek. Olaylar enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesinin ne kadar önem taşıdığını gösteriyor. Boru hattı projesi çalışmalarına aynı hızla devam edileceğinden eminim.

DIE PRESSE: "AVUSTURYA İLE TÜRKİYE ARASINDAKİ GÖNÜLSÜZ İLİŞKİ"

VİYANA, 17/09(BYE)--- Tirajı günde 80 bin olan liberal sağ eğilimli Die Presse gazetesinin 17 Eylül 2008 tarihli sayısında, Wolfgang Böhm imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının çevirisi şöyledir:

--Türkiye Büyükelçisi Neden Avusturyalı Çocuklara Türkiye'yi, Türk Çocuklara da Yeni Vatanlarını Tanıtıyor--

Bazen büyük şeyler elde edebilmek için daha küçükken bir şeyler yapmak gerekir. Avusturya'daki Türkiye Büyükelçisi Selim Yenel de herhalde böyle düşündü. Faal diplomat, geçen yıl binlerce CD-Rom yaptırarak, Avusturya'daki okullara dağıttı. CD'ler Türkiye'yi Avusturyalı öğrencilere tanıtma amacı taşıyordu. Yenel, ülkesinin ve vatandaşlarının Avusturya'daki imajının ne kadar kötü olduğunu gayet iyi biliyor. Ancak çok geçmeden bunun tersi konusunda da bir eksiklik duyulduğu ortaya çıktı. Yenel bunun üzerine, burada yaşayan Türk çocuklar için de Avusturya'yı tanıtacak yeni bir CD-Rom dizisi ısmarladı.
Göç uzmanları, Avusturya'ya entegre olmakta en çok zorluk çeken göçmen grubunun Türkler olduğu konusunda hemfikirler. Toplumdan soyutlanmış olarak yaşıyorlar, birkaç istisna dışında toplumda yükselemiyorlar ve istenmedikleri duygusunu kabullenmiş görünüyorlar. Berlin'deki Toplum ve Gelişme Enstitüsünün geçenlerde yayınladığı "Avrupa'nın Demografik Geleceği" adlı kitapta, göçmenlerin entegrasyonunun en az başarılı olduğu üç Avrupa ülkesi olarak, Almanya, Hollanda ve Avusturya gösteriliyor. Çünkü burada ikinci kuşak göçmenlerin eğitim şansı birinci kuşaktan bile daha kötü. Sonuç hem göçmenler, hem de içinde yaşadıkları ülke açısından hiç tatmin edici değil. Avusturya'ya gelen ailelerin durumu kötüleşiyor. Ne ekonomi ne de sosyal politikada başarılı olabiliyorlar. Avusturyalılar ile Türkler arasındaki ilişkiler son derece sınırlı, karşılıklı güven yok.

--Yüzde 95'i AB'ye Katılıma Karşı--

Avrupa barometresi anketine göre, Avusturyalıların yüzde 95'i Türkiye'nin Birliğe alınmasına karşı. Başka hiçbir AB ülkesinde hava bu kadar kötü değil.
Yenel'in, CD-Rom girişimi ile ortadan kaldırmaya çalıştığı karşılıklı çekinceler, siyasi yakınlaşma sürecinin ne kadar çıkmaza girdiğini gösteriyor. Türkiye'de de önceleri AB yanlısı olan hava giderek yerini düş kırıklığına bıraktı. Bunun sonucu, Avrupa'ya siyasi yakınlaşma konusunda da hiçbir ilerleme yok. Örneğin, Kıbrıs: Türkiye'nin, AB'ye katılımını adanın yeniden birleşmesi yolunda kullanma teşebbüsü şimdilik başarısızlıkla sonuçlandı. Örneğin, hukuk devleti: AB'nin Türkiye'den istediği özgürlük hakları ve yasalar konularındaki reformlar yarı yolda kaldı. Bu konuda da dinamizm yerine her iki tarafta da yalnız hayal kırıklığı görülüyor.
Kişisel olsun, siyasi olsun karşılıklı tüm ilişkilerde gönülsüzlük hakim. Birlikte değil, yan yana yaşanıyor. Türkiye'deki hükümet çevreleri "Avusturya ve Fransa sonunda AB'ye katılımımızı engelleyecekse, reformlarla niye uğraşalım?" diyor. Avusturya halkı ise, "Bizim dilimizi bile öğrenmek istemezlerse, biz niye çaba harcayalım?" diyor. Bu aynı sorunun iki ayrı boyutu.

 

BELÇİKA BASINI

LE SOİR: "İSTİKRAR MERKEZİ TÜRKİYE, AB ÜYELİĞİNE DAHA YAKIN"

BRÜKSEL, 11/09(BYE)--- Tirajı günde 140 bin olan Le Soir gazetesinin 11 Eylül 2008 tarihli sayısında, Maroun Labaki imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

--Türkiye, Gürcistan Krizinden Büyüyerek Çıktı. Demokrasisi Gelişiyor, Doğal Olarak Kulüple Bütünleşiyor--

Gürcistan krizi Türkiye'ye bir kez daha bölgesel güç olduğunu kanıtlama fırsatı verdi. Türkiye de bu fırsatı kaptı.
Türkler, geleneksel etki alanı Orta Asya dışında, Suriye ile İsrail arasında altıncısı başlayan dolaylı barış görüşmelerini düzenleyerek kendilerini göstermişlerdi. Şimdi de Kafkasya'da itfaiyeci rolünü üstlenerek, Rusya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye'yi bir araya getiren bölgesel bir işbirliği yapılanmasını hayata geçirmek istiyorlar.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bundan birkaç gün önce İstanbul'da, Kafkasya kriziyle ilgili olarak Türkiye'nin "sorumluluk sahibi" politikasını övdü.
Hatta Türkiye, bölgesel karışıklıktan yararlanarak -futbol sayesinde- geçen cumartesi günü Ermenistan ile konuşmaya başladı. Daha geçen hafta birbirlerine sırtını dönen bu iki ülke arasındaki havanın düzelmesinin ilk gerçek etkisi şu: Ermenistan, önümüzdeki yılın başından itibaren Türkiye'ye elektrik satmak için anlaşma imzaladığını açıkladı.
Geçen hafta sonu Avignon'da yapılan AB dışişleri bakanları toplantısı paralelinde Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan durumu şu şekilde özetledi: "(Kafkasya'da) Tüm anlaşmazlıklar çözümlendiğinde, tüm bölge ülkeleri politikalarını gözden geçirmelidir."
Türk sağduyusu, Avignon'da dikkatlerden kaçmadı. Belçika Dışişleri Bakanı Karel De Gucht, "AB'nin bölgedeki en önemli stratejik ortağı olan Türkiye, Kafkasya'da anahtar rol oynayacaktır. Bundan memnuniyet duyuyorum" açıklamasında bulundu.
AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ise daha da ileri giderek, "Türkiye, Kafkasya krizinde ve Suriye'de çok yapıcı ve çok olumlu bir rol oynadı. Mantıklı düşünüldüğünde bu durum Türkiye'nin AB üyeliğini istemeyen bazılarının isteksizliğini azaltacaktır" dedi. Rehn, Avrupalılara, "Türkiye'nin bölgedeki önemini görmeleri" çağrısında bulundu ve "Eminim ki, AB'ye üyelik süreci, Türkiye'nin bölgedeki, geniş anlamda Orta Doğu'daki, istikrar ve barış motoru rolünü güçlendirecektir" diyerek devam etti.
Türkiye'nin AB üyeliğinin en büyük muhalifleri Angela Merkel ve Nicolas Sarkozy ikna edilebilecekler mi? Düşmanlıklarının nereden kaynaklandığı belli değil...
Bunun yanında, üyelik yolundaki engellerin bazılarının zayıfladığı gözleniyor. Çarşamba öğleden sonra Avrupa Parlamentosunda yapılan bir toplantısı sırasında Türkiye'nin insan hakları yönünde kaydettiği ilerlemelerin altı çizildi.
Avrupa Komisyonu Türkiye Masası Başkanı Jean-Christophe Filori, Türkiye'de iktidardaki AKP'nin olası kapatılması tartışmalarının, "Türk yetkililerin dikkatlerini gerekli reformlardan uzaklaştırmış olmasına" üzüldüğünü açıkladı, ancak din, dernek kurma ve ifade özgürlüğü -ceza yasasının meşhur 301. maddesinin değiştirilmesi- işkence ve kötü muamele konularındaki "ilerlemeye" dikkati çekti. Tüm bunlara rağmen, "Türkiye'nin insan hakları konusunda Avrupa normlarına gelmesi için hala çaba gösterilmesi gerekiyor".
Parlamentoda düzenlenen aynı toplantıda, kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya olan İstanbul'dan Lambda Derneğinin (lezbiyen-gay-biseksüel-transseksüel) temsilcisi Sedef Çakmak, "uygunsuzluk, teşhircilik yahut kamu ahlakına aykırı davranışlar" gerekçesiyle açılan davaları kınadı. Ancak şunları da ekledi: "Türkiye'de olumlu gelişmeler de var. İnsanların daha hoşgörülü olmaları için zaman gerekli."
Kıbrıs konusu da Türkiye'nin AB yolunda büyük bir engel oluşturuyor. Oysa Lefkoşa'da durum ciddi şekilde değişiyor. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas ve Kıbrıslı Türk lider Mehmet Ali Talat geçen hafta, 34 yıldır bölünmüş olan adanın yeniden birleşmesi için resmi müzakerelere başladılar. Bu müzakerelerde perşembe günü ciddi konulara girilecek.

EU OBSERVER: "AB DÖNEM BAŞKANI FRANSA, AB'NİN NATO'YA DAHA YAKIN OLMASINI İSTİYOR"

ANKARA, 17/09(BYE)--- Avrupa Parlamentosundaki bir grupla işbirliği halinde çalışan Brüksel merkezli haber portalı EU Observer'ın 16 Eylül 2008 tarihli internet sayfasında, Valentina Pop imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının çevirisi şöyledir:

AB Dönem Başkanı Fransa aralık ayında gerçekleşecek AB zirvesinde NATO ile güçlü ilişkiler kurarak Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasını (AGSP) yeniden oluşturma amacıyla bir güvenlik paketi sunacak. Pakette yer alan önlemlerin pek çoğuna 15 Eylül'de Brüksel'de düzenlenen savunma konferansında yer verildi.
Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Güvenlik ve Savunma Gündemi'nin düzenlediği konferansta konuşan Fransa'nın AB askeri temsilcisi Korgeneral Patrick de Rousiers, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının (AGSP) bazı açılardan "yetersiz" olduğunu; uçak üreticilerinin birlikte çalışmamasının, ülkelerin savunma yatırımlarını durdurmalarının ve NATO ile AB arasındaki siyasi "uçurum"un bu sorunlar arasında sayılabileceğini söyledi. Konferansta altı aylık Fransa dönem başkanlığı sırasında Avrupa'nın güvenlik ve savunma önceliklerinin neler olduğu görüşüldü.
Fransa aralık ayında gerçekleşecek AB zirvesinde bu sorunlara yönelik bazı somut önlem paketleri ortaya koyacak. Bu önlemler arasında Erasmus'u -üniversite öğrencileri değişim programı- örnek alarak ortak bir Avrupa askeri eğitim programı başlatılması da yer alıyor.
Fransa zirvede, bir Avrupa Güvenlik ve Savunma Okulu kurulması, Avrupa uçak üreticilerinin birlikte çalışması ve helikopter sayısının artırılabilmesi için ortak bir AB-Fransız girişimi başlatılmasıyla ilgili önerilerin onaylanacağını umuyor. De Rousiers helikopterlerle ilgili önerinin, AB'nin Çad'daki misyonu sırasında karşılaştığı yetersiz helikopter sorununa cevaben sunulacağını belirtti.
İngiltere'nin AB askeri temsilci yardımcısı Tuğgeneral Bob Tizard konferansta yaptığı konuşmada, son zamanlarda AB misyonlarında görevlendirilen kuvvetlerin yaklaşık yüzde 40'ını İngiltere ve Fransa'nın sağlamasından yakındı ve üye devletlerin eşit sorumluluk almasına ne denli ihtiyaç duyulduğuna değindi.
Bu iki ülke gayrisafi milli hasılalarının yüzde 2'sinden fazlasını savunmaya ayırırken diğer AB ülkelerinde bu rakam yüzde 1 ve altı civarında.
Tizard konuşmasında, "Bu, sorumluluğun paylaşılmadığını gösteriyor. Gürcistan'daki olayların bazı ülkelerin savunma giderlerinde değişikliğe yol açıp açmayacağını merak ediyorum" dedi.

--Türkiye, AB ve NATO'nun Üst Düzey Bir Heyet Kurmasından Yana Değil--

Fransa'nın AB ve NATO'nun üst düzey bir heyet oluşturmasına yönelik teklifi, konferansa katılan Türkiye Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Tomur Bayer'in tepkisine yol açtı.
Bayer konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: "AB üyesi olmayan bir ülkeyi temsilen bu teklifin ne gibi bir önem teşkil ettiğini anlayamadık. Bildiğimiz kadarıyla iki genel sekreter, danışmanları eşliğinde düzenli olarak bir araya geliyor. Öyleyse bu teklifin manası ne? Genel sekreterlerin bir araya gelmelerinin önemini mi vurgulamak istiyoruz? Ama zaten bir araya geliyorlar. Yoksa danışmanlarının da bu görüşmelere katılmalarını mı istiyoruz? Zaten katılıyorlar."
Fransa askeri temsilcisi ise cevaben, "Ne kadar bir araya gelirsek o kadar iyi" dedi ve iki kuruluşun daha yakın çalışmasının atılması "gerekli bir adım" olduğunu belirtti.
İngiltere'nin NATO temsilci yardımcısı Paul Flaherty de benzer bir tutum sergileyerek, "Uluslararası toplumların Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası çerçevesinde en zayıf oldukları konu, güvenlik ve savunma arasındaki ilişkidir" dedi.
Flaherty konuşmasına şöyle devam etti: "Ortak güvenlik ve savunma politikaları nadiren belirleniyor. NATO'nun AB ve BM ile yakın çalışması için daha fazla çaba göstermeliyiz."
Fransa Savunma Bakanlığı yetkilisi Veronique Roger-Lacan güvenlik ve savunma arasındaki bağın güçlendirilmesinin Fransa'nın başkanlık dönemi sırasında gerçekleştirmeyi istediği en büyük "amaç" olduğunu belirterek, Fransa'nın önerilerinin oybirliğiyle kabulünün "üye devletlere bağlı" olduğunu söyledi.

 

FRANSA BASINI

AFP: "TÜRKİYE'NİN ÜYELİĞİ... ERDOĞAN AB'Yİ AYAK SÜRÜMEKLE SUÇLADI"

ANKARA, 17/09(AFP)(BYE)--- Türk basınında bugün yayımlanan açıklamalarına göre Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği'ni, Türkiye'nin AB'ye üyelik isteğine ilişkin dosyada ayak sürümek ve ülkesinin motivasyonunu "kırmakla" suçladı.
Yabancı diplomatlarla akşam yemeği sırasında konuşan Erdoğan, müzakerelerin ritminden şikayet etti.
Yüksek tirajlı Milliyet gazetesine göre Başbakan Erdoğan, "Türkiye kararlılığını ve sebatını ortaya koydukça Avrupa tarafı coşkumuzu ve motivasyonumuzu kıran uygulamalar ve açıklamalarla tepki gösterdi" dedi.
Erdoğan, "AB bizi bir yük olarak görüyorsa bunu söylemesi gerekir" vurgulamasını yaparak, "Şayet durum böyle ise Türkiye'ye kapıyı açmaya girişmek zorunda değilsiniz" eklemesini yaptı.
Türkiye ile şu ana kadar 35 müzakere başlığından sekizi açıldı.
Türk hükümeti, AB bünyesinde olduğu kadar ülke içinde de, AB'ye üyeliği amaçlayan görüşmelerin ilerlemesi için gerekli reformların hızını yavaşlatmakla eleştiriliyor.

 

İNGİLTERE BASINI

REUTERS: "SİYASET VE EKONOMİ TÜRKİYE'NİN AB REFORMLARINI YİNE YAVAŞLATACAK"

ANKARA, 12/09(REUTERS)(BYE)--- Ibon Villelabeitia bildiriyor:

Türkiye, iktidar partisinin kapatılması davası da ortadan kalkınca artık AB'ye katılım amaçlı olup uzun zamandır ertelenen reformlara hız vereceğini açıkladı, ancak yaklaşan yerel seçimler ve durgunlaşan ekonomi bu yıl cesur hamleler yapma isteğini azaltacaktır.
Ankara, AB ile katılım müzakerelerine 2005 yılında başladı, ancak o tarihten sonra reformların hızı azalmaya ve müzakereler kaplumbağa hızıyla ilerlemeye yüz tuttu.
Temmuz ayında bir yüksek mahkeme, ülkeyi, siyasi krize sokup mali piyasaları zarara uğratan bir davayı, AK Partinin İslamcı faaliyetlerinden ötürü kapatılmaması yönündeki kararıyla sonuçlandırdı.
AK Parti, hükümet ile laikler arasındaki gerilimin, ülkenin siyasi enerjisini tükettiğini açıklayarak ekim ayında parlamentonun açılmasıyla birlikte AB üyelik çalışmalarına yeniden hız vermeyi taahhüt etti.
Ankara'nın AB nezdindeki başmüzakerecisi Dışişleri Bakanı Ali Babacan pazartesi günü, AB dışişleri bakanları ile Brüksel'de hükümetin reform planlarını görüşecek.
Reuters'e verdiği mülakatta Babacan, "Ne olursa olsun bizden bekleneni ve yapmamız gerekeni çok iyi biliyoruz (...) Reform programımız uyarınca ilerlemek için her türlü nedenimiz var" dedi.
Ancak analistler, gelecek mart ayında yapılacak yerel seçimler ile kötüye giden ekonomi, laik elit ile aralarındaki gerginliği yeniden ateşleyebilecek değişiklikleri başlatmaktan alıkoyacağını ifade ettiler.
Geçmişte de pek çok kez reformları hızlandırma sözü verildi ama tutulmadı, dolayısıyla bu defa önemli bir ilerleme olmasını bekleyen de çok az.
Deneyimli gazeteci Mehmet Ali Birand bu hafta köşesinde şöyle yazdı: "AB girişimi şu an AK Parti hükümetinin çıkarına değil. Bakanlar Kurulu ve Başbakanın önceliği yerel seçimler. O zamana kadar kabine, hükümeti olumsuz yönde etkileyecek bir şeye dokunmak istemez."

--Kuşkulu--

Eurasia Group'tan Wolfango Piccoli de hükümetin reformları hızlandırma niyetinden kuşkulu. Geçen hafta hükümet, AB üyeliği çalışmaları için tarih ve planları açıklayan 400 sayfalık bir belge yayımladı, ancak Piccoli, bunun tamamıyla "dejavu" olduğunu söyledi ve ekledi: "Hükümetin manevra alanı çok kısıtlı ve içerideki durum hükümetin cesur reformlar yapmasına müsaade etmez."
Mahkemenin kapatmama kararına rağmen İslami kökenli AK Partinin, yargıçlar ve güçlü ordu dahil Batılılaşmış elit ile güç mücadelesine giriştiği Türkiye'de siyasi kargaşa bitmedi.
Hükümet hakkında ortaya atılan ancak AK Partinin yalanladığı yolsuzluk iddiaları ise muhtemelen yerel seçimlerin yaklaştığı şu günlerde bunları koz olarak kullanacak muhalefeti de harekete geçirdi.
Piccoli, mahkemenin AKP'ye verdiği para cezasının, "partiyi göz hapsine aldığı", bunun da partiyi, askeri harcamaların denetimi ve etnik Kürtlere kültürel haklar tanınması gibi AB destekli hassas reformlarla uğraşmak konusunda isteksiz kılabileceğini ifade etti.
Bu hafta yayımlanan bir kamuoyu yoklamasına göre, Türklerin sadece yüzde 26'sı ülkelerinin günün birinde AB'ye katılacağına inanıyor.

--Kaybolan Güç--

Güçlü büyüme yıllarının ardından Türk ekonomisi küresel durgunluk ve yüksek enerji fiyatlarının etkisiyle güç kaybediyor.
Analistler, ekonominin altı yıl içindeki en düşük büyüme oranı ve yükselen enflasyon ile hükümetin, Brüksel'in istediği ve sıradan Türkler arasında rağbet görmeyen reformlara vakit ayıracağa benzemediğini belirttiler.
Parlamento ekim ayında 2009 bütçesini görüşecek. Analistler ise bunun milletvekillerini AB reformları ile ilgilenmekten alıkoyacağını söylediler.
Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerinde 35 başlıktan sekizi açılmıştı ve Türkiye, 2008 yılının geri kalan kısmında iki başlığın daha açılacağını umuyor. Avrupa Komisyonu yıllık ilerleme raporunu kasım ayında açıklayacak.
Diplomatlar dinsel azınlıklara daha fazla haklar verilmesi, yeni bir siyasi partiler yasası çıkarılması ve Kıbrıs'a limanların açılması gibi önemli konularda Ankara'nın daha fazla ilerleme kaydetmesi gerektiğini söylüyorlar.
AB, Kıbrıs konusundaki çıkmaz nedeniyle Türkiye ile üyelik müzakerelerini askıya almıştı. Kıbrıslı Rum ve Türk liderler arasındaki yeniden birleşme görüşmeleri, on yıllardır süren ihtilafın çözüleceği yönünde umutları canlandırdı, ancak arabulucular hızlı bir düzelme beklemiyorlar.
Brüksel, Türkiye'ye reform için uzlaşı sağlanması çağrısında bulunurken, geçen hafta iki anamuhalefet partisi, hükümetin yeni AB gündemi konusunda, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile görüşmeyi reddetti.
Avrupalı bir diplomat, "Türkiye'de problem, siyasi güçler arasında uzlaşma ve mutabakat kültürünün olmayışı" dedi ve ekledi: "Pek çok Türkten, 2008'in AB yılı olacağını duyduk, muhtemelen Abdullah Gül parlamentoyu açarken bunu yineleyecek, ama Türk siyasetinin temel problemleri hala olduğu yerde duruyor."

REUTERS: "AB TÜRKİYE'YE ANAYASA REFORMU KONUSUNDA BASKI YAPIYOR"

BRÜKSEL, 16/09(REUTERS)(BYE)--- Avrupa Birliği dün Türkiye'ye, her yıl yaşadığı siyasi kriz döngüsünden kurtulması ve tartışmalı AB üyeliği girişimlerine yoğunlaşması için ordu telkinli anayasasını gözden geçirmesi çağrısında bulundu.
AB'nin genişlemeden sorumlu Komisyon üyesi Olli Rehn, AB'nin en büyük ve en çok risk taşıyan aday ülkesiyle düzenli olarak yaptığı görüşmenin ardından şöyle dedi: "Şimdi ülkenin ve halkının gelmiş olduğu noktayı yansıtmak ve vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini pekiştirmek için Türkiye'nin anayasasını güncellemesinin zamanıdır. Bu reformlar sadece Türkiye'nin AB umutları için değil, aslında her yıl yaşadığı siyasi kriz döngüsünden sıyrılması için gereklidir."
Rehn, yeni bir güçle reformlara devam etmesi için Ankara'nın, geçen ay Anayasa Mahkemesinin yaşanan son krizi, Cumhuriyet başsavcısının iktidar partisini kapatma talebini reddetmesiyle sona erdirmesinin avantajını kullanması gerektiğini söyledi.
Ancak Türk analistler devam eden siyasi gerilimler, ekonomik yavaşlama ve gelecek yılki yerel seçimler nedeniyle bunun pek olası görünmediği kanısındalar.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan Ankara'nın AB'ye tam üyelik hedefine ulaşmak için yoğun bir reform programı ile çalışmalar yaptığını, ancak bu süreci tamamlamak için AB'nin de desteğinin gerekli olduğunu söyledi.
Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner'in Brüksel'den erken ayrılmasının ardından toplantının başkanlığını yapan Fransa'nın AB işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Jean-Pierre Jouyet, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Türkiye'nin nihai üyeliğine muhalefetine rağmen Paris'in, müzakereleri tarafsız biçimde sürdüreceği taahhüdünde bulundu.
Jouyet, Fransa'nın aralık ayının sonuna dek sürecek AB dönem başkanlığı süresince müzakereler için daha çok başlık -veya siyasi konu- açmayı umduğunu söyledi. Rehn sermayenin serbest dolaşımı, bilgi toplumu ve medya politikası gibi başlıkların yakın zamanda açılmasının uygun olduğunu da belirtti. Ancak Babacan Fransa'nın müzakereleri bloke ettiği iki konuya dikkat çekti.
Babacan şunları söyledi: "Türkiye de, örneğin ekonomi ve para politikası, kültür ve eğitim başlıklarının açılması için hazırdır, ancak bunu engelleyen bazı siyasi endişeler var."
Babacan ayrıca Türkiye'nin enerji politikası üzerinde müzakere etmeye hazır olduğunu da söyledi ki enerji politikası, Rusya'ya bağımlılığından kurtulmak için enerji kaynaklarını çeşitlendirme arayışında olan AB ile işbirliği yapabileceği kilit konulardan biri.

REUTERS: "AB BORU HATLARI KONUSUNDA YENİ SEÇENEKLERE AÇIK OLMALI"

BRÜKSEL, 17/09(REUTERS)(BYE)--- Pete Harrison bildiriyor:

ABD'nin AB temsilcisi bugün, Birliğin, Türkiye'den başlatılması planlanan Nabucco boru hattının rotası veya gazın Hazar Denizi'nden hangi yolla nakledileceği gibi konularda yeni fikirlere açık olması gerektiğini söyledi.
AB'nin gözünde, doğalgazda Rusya'ya bağımlılığı kırmanın bir yolu olan Nabucco boru hattının geliştirilmesi, Rusya'nın Gürcistan'ı işgalinden sonra Batı ile gerginlik yaşadığı geçen aydan beri daha da aciliyet kazandı.
Türkiye ve Hazar Bölgesine yaptığı ziyaretten henüz dönmüş olan ABD temsilcisi C. Boyden Gray, Türkiye'nin, Hazar doğalgazına erişim açısından vazgeçilmez bir bağlantı olduğunu, ancak Avrupa'ya uzanacak başka hatların daha çabuk geliştirilebileceğini belirtti.
Reuters'e verdiği demeçte temsilci Gray, "Nabucco'yu, bir proje değil de bir metafor olarak düşünebilirsiniz. (...) Boru hattını döşeyecek olanlara söz hakkı tanırsak, onlar bize, neyin en iyisi olduğunu söyleyeceklerdir. (...) Bırakın da borunun nereden geçeceğine veya ne kadar büyük olacağına onlar karar versinler" dedi.
Planlanan Nabucco rotasına alternatifler arasında, gazın sıvılaştırılmış halde taşınması veya Yunanistan-Türkiye boru hattından pompalanması da var.
Gray, "Geliştirilip Batı ile bağlantı noktalarının artırılması halinde gazın, Türkiye'nin mevcut boru hattı ağından taşınması da düşünülüyor, (...) Bunu yapmanın bir tek yolu yok" diye konuştu.
Gazı, Türkiye-Yunanistan boru hattına bağlanacak Yeni Avrupa Nakil Sistemi (NETS) projesi gibi Azerbaycan ve Türkmenistan'dan Avrupa'ya ulaştırmanın değişik yolları da son haftalarda oldukça destek gördü.
Analistler, Türkiye'nin, boru hattında gaz ticareti yapma haklarını ve transit ücretlerini artırmak için pazarlık masasında ayak dirediğini söylüyorlar. Ancak Türkiye temmuz ayında, birkaç ay içinde anlaşmaya varılacağı beklentisini beyan etmişti.
Türkiye'nin güvenilir bir transit devleti olması, Irak gazı elverişli olduğunda AB'ye de faydalı olacaktır. Zira, Irak AB'ye iki üç yıl içinde Akkas doğalgaz sahasından 5 milyar metreküp gaz temin edeceğine söz verdi.
Gray, "Herkes Irak'ı çok yakından izliyor, (...) Türkler, şiddetin dinmeye yüz tuttuğu şu günlerde Irak konusunda çok daha umutlu, biz de bu gelişmeleri çok yakından izliyoruz" dedi.

 

İSPANYA BASINI

EL PERIODICO: "ZAPATERO, TÜRKİYE'NİN AB'YE KATILIMINA DESTEK VERİYOR"

ANKARA, 16/09(BYE)--- İspanya'da yayımlanan el Periodico gazetesinin 16 Eylül 2008 tarihli internet sayfasında Pilar Santos imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında İstanbul çıkışlı olarak yer alan haberin çevirisi şöyledir:

Dün Türkler, Jose Rodriguez Zapatero'yu, iftara katıldığı İstanbul'da sadece birkaç saatliğine konuk ettiler. Hükümet Başkanı, ülkenin Avrupa Birliği'ne katılımına tam desteğiyle, yani Fransa, Avusturya ve Almanya gibi ülkelerin çekinceleriyle çatışan bir iradeyle cevap verdi. Ayrıca Zapatero, bu desteğin daha da sağlam olması için İspanya'nın Türkiye ile olan ikili ilişkilerinin niteliğini yükselteceğini de ifade etti. Şimdi Fas ve Cezayir gibi komşu ülkelerle olduğu gibi yıllık olarak üst düzey bir toplantı ve düzenli olarak bakanlar arası ziyaretler gerçekleştirilecek.
Zapatero'nun akademik yılını açtığı Boğaz kıyısındaki saygın özel Bahçeşehir Üniversitesi tarafından dağıtılan yüzlerce broşürde "Ne mutlu barışseverlere!" deniyordu. Medeniyetler İttifakı'nın babaları olarak İspanyol Başbakanı Zapatero ile Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kastediliyordu. Zapatero, "Türkiye'nin geleceğini ellerinde tutan nesiller" olarak söz ettiği öğrenciler huzurundaki konuşmasında ülkenin Yirmiyediler grubuna girişinin büyük savunuculuğunu da yaptı. "Eğer Avrupa çağdaş dünyada kararlı bir rol üstlenmek istiyorsa AB'nin içindeki bir Türkiye, eksik olan stratejik başrolü verecektir" diye ifade etti.
Türkiye, 40 yıldan fazla bir süredir kendisine verilen sözün tutulabilmesi için Brüksel'le resmi görüşmeler yürütüyor. En iyimser tahminler, özellikle iç pazar konulu bazı başlıkların müzakeresindeki yavaşlığa bağlı olarak katetmesi gereken uzun bir yolu olmasına rağmen 2020'den önce AB'ye katılabileceği yönünde. Bazı başlıklar, Ankara'nın Rum gemi ve uçaklarına koyduğu veto yüzünden dondurulmuş durumda.
Türkiye'nin AB'ye katılımı, Batı ve Müslüman dünyası arasındaki barışçıl ilişkinin en iyi örneği olarak addedildiği için İngiltere ve İspanya'da önemli savunuculara sahip. Zapatero, üniversitede, Erdoğan huzurunda özgürlükler ve demokratik değerlere de değindi. Ancak, birkaç dakika sonra Türk Başbakanın partisinin adının geçtiği olası bir yolsuzluk davasını protesto etmek isteyen bir genç, Türk korumalar tarafından susturuldu.
Üniversiteden sonra İstanbul'da güneşin batmasıyla İspanyol konuğun şerefine, aralarında dini, siyasi liderlerin, Türk aktörlerin ve futbol kulüplerinin başkan ve antrenörlerinin de bulunduğu kalabalık bir davetli topluluğunun katıldığı iftar yemeği verildi.

 

YUNANİSTAN BASINI

ETHNOS: "ANLAŞMALARI UNUTTU MU?"

ATİNA, 11/09(BYE)--- Tirajı günde 46.593 olan Ethnos gazetesinin 11 Eylül 2008 tarihli sayısında, N.M. rumuzuyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının çevirisi şöyledir:

PASOK milletvekili Panos Beglitis, ulusal parlamentolar ile AB Parlamentosu'nun ortak toplantısında, Türk makamlarının göz yummasıyla (hatta katılımıyla), Yunanistan üzerinden Avrupa'ya gitmeye çalışan kaçak göçmenler konusunu gündeme getirdi.
AB dönem Başkanı Fransa'nın girişimiyle düzenlenen toplantıda, kaçak göç ve iltica konuları ele alındı. Milletvekili Beglitis, Türkiye'nin Yunanistan ile imzaladığı göçmenlerin iadesine ilişkin anlaşmayı uygulamaması bir yana, tesadüfen Ankara'nın bu son derece önemli konuda AB ile imzalaması gereken anlaşmanın da unutulmuş olduğunu vurguladı. Bizden bir tek yorum var: Dışişleri Bakanlığı bu konuyu çok uzun zaman önceden en üst düzeyde gündeme getirmeliydi.

KATHİMERİNİ: "KİPRİYANU: TÜRKİYE TALAT'IN ELLERİNİ ÇÖZSÜN"

ATİNA, 15/09(BYE)--- Tirajı pazar günleri 191.138 olan Kathimerini gazetesinin 14 Eylül 2008 tarihli sayısında, Dora Antoniu imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan GKRY Dışişleri Bakanı Markos Kipriyanu ile yapılan mülakatın çevirisi şöyledir:

Kıbrıs Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Markos Kipriyanu "Ankara, Talat'ı, Türkiye'nin stratejik çıkarlarını değil sadece Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını düşünerek, müzakere yapma konusunda serbest bırakmalı" mesajını gönderdi. Kıbrıs konusuna ilişkin doğrudan müzakerelerin başlangıcında Kipriyanu olumlu koşulların olduğunu ve bunlardan yararlanılması gereğini vurguladı ancak asıl önemli konunun, kartlarını henüz açmamış olan Türkiye'nin benimseyeceği tutum olduğunu belirtti. "Uluslararası faktörün niyetleri ve AB'nin olumlu rolü Ankara'yı yapıcı bir tutum benimsemesi yönünde etkileyerek katkıda bulunabilir ancak bu zor durumlarda belli olacak" diyen Dışişleri Bakanı, Kıbrıs'ın "sıfırdan doğmasının" söz konusu olmadığının da altını çiziyor ve Kıbrıs gibi AB üyesi bir ülkede garantilerin tartışılmasını çağ dışı, yersiz ve mantık dışı olduğunu belirtiyor.

ANTONİU: Sayın Kiprianu, Kıbrıs sorununun çözümü için önümüzde yeni "tarihi bir fırsat" olduğu değerlendirmesine katılıyor musunuz?

KİPRİYANU: Kesinlikle iyi bir fırsat ve Kıbrıs sorununun çözülmesi için yararlı olabilir. Tabii, bugün yeni bir tarihi fırsattan söz edenlerin çoğu 2004 yılında son fırsattan söz ediyorlardı. Koşullar son derece olumludur ve bizim tarafımız son derece iyi niyet içindedir. Bu iyi niyetin öteki tarafta da karşılık bulması gerekiyor.

ANTONİU: Olumlu ortamı yaratan parametreler nelerdir?

KİPRİYANU: Her iki tarafta, karşı taraf da çözüm için iradelerini ortaya koymuştur. AB üyesi olmamız ve Türkiye'nin aday ülke statüsünde olması olumludur çünkü Avrupa'daki geleceği yönünde ilerlemesi için Kıbrıs konusunun çözülmesi önem taşımaktadır. Aynı zamanda uluslararası düzeyde gösterilen ilgi de 2004 yılında gösterilen ilgiden farklıdır. O dönemde baskı uygulama ve kabul ettirme çabası vardı, bugün katkıda bulunma ve yardım etme niyeti var. Son olarak, Hristofyas ile Talat arasındaki kişisel ilişkiler de çok iyi. Fakat sonunda, -burada da bilinmeyen faktör araya giriyor- Kıbrıs Türk tarafının ve özellikle Türkiye'nin fırsattan yararlanma iradesine sahip olması gerekir. Şimdiye kadar bu yönde uygulamada belirtiler görmedik.

--"Sıfırdan Doğuş" Hakkında--

ANTONİU: Doğrudan müzakerelerin coşku içinde başlamasının hemen ardından Talat'ın "sıfırdan doğuş" hakkında açıklamalarıyla karşı karşıya geldik. Bu tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

KİPRİYANU: Biz çözüm temelinin şimdi değil, daha önce yapılan üst düzeyde anlaşmalarla ve Güvenlik Konseyi kararlarıyla belirlenmiş olması üzerinde duruyoruz. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin federe devlet olarak gelişmesinden, yani anayasal çerçevesinin değişmesinden söz ediyoruz. Bu, geriye doğru büyük bir adım atıyoruz demektir. Coğrafi ayrım yoktu, işgalden sonra meydana geldi, bu bağlamda da iki kesimli federasyonu kabul etmek bizim için geriye doğru büyük bir adım atıyoruz demektir, bundan daha fazla gerileyemeyiz. Ne yazık ki zaman zaman öteki taraf bu anlaşmaya farklı yorumlar getiriyor. Bu bir yandan hayal kırıklığı yaratıyor bir yandan da Talat'ın güvenilirliğini olumsuz etkiliyor. Müzakerelerle ilgili gelişmeleri beklemek gerekiyor; bu resmi açıklamaların ve anlaşmanın yanlış yorumlanmasının bir taktik meselesi mi yoksa gerçek bir tez mi ifade ettiği o zaman belli olacak. İkincisi ise, yakında büyük bir sorun ortaya çıkacak.

--Mantık Dışı Garantiler--

ANTONİU: Birkaç gün önce Dışişleri Bakanı Ali Babacan Türkiye'nin garanti konusunu müzakere dışında kalan bir konu olarak kabul ettiğini bildirdi. Ankara bu konuda ısrar ederse çözüm olabilir mi?

KİPRİYANU: Resmi müzakerelerde nereye kadar ilerleyebileceğimizi görmek gerekiyor. Bazı konuları kabul edip etmeyeceğimiz konusuna değinmek istemiyorum. Ancak, bu ısrarı anlayamıyorum. 1950'li yıllarda değiliz. 21. asırdan, AB çerçevesinde çözümden, bir AB üyesi devletten söz ediyoruz. AB üçüncü devletlerin güvenliği ve istikrarı için garanti verirken birisinin, bir AB üyesi devletin üçüncü bir ülkenin garantisine ihtiyacı olduğunu söylemesini mantık dışı buluyorum. Aynı mantıkla Türkiye, Almanya'da yaşayan ve sayıları Kıbrıs'ta olandan çok daha fazla olan Türklerin garantisini sağlamak için Almanya'da ordu bulundurmayı istemeliydi. Aslında bu tür bir konu ortaya getirilmemeliydi. Ancak, Kıbrıs Türk tarafı çalışma gruplarında bunu görüşmeyi kabul etmedi. Bakalım müzakerelerde ne olacak.

ANTONİU: Hristofyas ile Talat arasındaki ilk görüşmede Limnitis Barikatı'nın en kısa zamanda açılması için çaba sarfedildi fakat sonunda açılması mümkün olmadı. Bu tür gecikmeler sarfedilen çabayı da zora sokuyor mu?

KİPRİYANU: Olumlu ortamı etkiliyor ve Talat'ın güvenilirliğine karşı itirazlar öne sürülmesine neden oluyor. İşgal ordusu nedeniyle ortada bir sorun olduğu bellidir. Tabii bu durum kaygı yaratıyor; bu basit konu için itirazlar dile getiriliyorsa, gelecekte daha ciddi konularda ne olacak.

--Uluslararası Faktör--

ANTONİU: Uluslararası faktörün müzakereye ne kadar katkısı olabilir?

KİPRİYANU: Müzakere masasına oturduk diye, Ankara'nın müdahalesi nedeniyle özellikle de ulusal çıkar konularında ordunun sert tezler savunmasından dolayı daha da karmaşık olan Kıbrıs sorununun da çözüleceği diye bir şey yok. Şimdiye kadar uluslararası faktörün olumlu desteğini sağladık fakat ne kadar baskı uygulayacağı henüz belli değil. Zorluklarla karşı karşıya geldiğimizde bu belli olacak. Yapıcı bir tutum benimsemesi için Ankara'yı etkileyerek de katkıda bulunabilir. Bu konuda, Türkiye'nin AB üyesi olmak istemesi nedeniyle AB'nin de katkısı olabilir.

ANTONİU: Karşınızda muhatap olarak kim var? Limnitis'te işgal ordusundan tepki görüyoruz, Türk Hükümetinden müdahale görüyoruz, söz sahibi sizce kim?

KİPRİYANU: Asıl soru budur. Talat ile konuştuğumuza inanıyoruz. Bize göre Ankara stratejik çıkarlarını düşünmemeli, Talat'ı sadece Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını gözönünde tutarak müzakere yapma konusunda serbest bırakmalı. Türkiye'deki hükümetin müzakere sürecini ordudan daha olumlu karşıladığını görüyoruz fakat hükümet durumu ne kadar kontrol altında tutabiliyor, ordu ne kadar etkilidir. Doğal olarak ileride belli olacak.

--Kafkasya Krizi ve Annan Planı--

ANTONİU: Kafkasya'daki gelişmeler ve Rusya tarafından Abhazya ile Güney Osetya'nın tanınması Kıbrıs'a yansıyor mu?

KİPRİYANU: Her konu farklıdır. Bunu Rusya da net bir şekilde ifade etti ve sözde devleti tanımasının söz konusu olmadığını açıkladı. Sözde devlet işgal sonucu oluştu ve bugün var olan coğrafi ayrılma savaş sonucunda oldu. Öte yandan bu krizin olumlu etkisi de olabilir. Yeni kriz odaklarının ortaya çıkması, uluslararası toplumun çözülebilir sorunların çözülmesi yönünde daha büyük irade göstermesine ya da baskı kurmasına neden olabilir. Şu anda Kıbrıs sorununun çözülebileceği belirtileri veriliyor. Bununla birlikte Kıbrıs konusunun özüne gelince, AB ve ABD'den sürekli devletlerin toprak bütünlüğünün ve ulusal egemenliklerinin korunması gereğinden söz eden ifadeler, Kıbrıs'ta uygulanmasını istediğimiz ilkeleri içeriyor. Bu bağlamda, uluslararası faktörün bu tezinin değişebileceğini düşünemiyorum.

ANTONİU: Annan Planı 2004 yılında reddedildi. "Hayaleti" bu yeni süreçte dolaşıyor mu?

KİPRİYANU: Dolaşıyor, çünkü Kıbrıs Türk tarafı sürekli söz konusu planı ön plana getiriyor. Kıbrıs Türk tarafı planın bazı öngörülerini kendi öngörüleri ve kendi tezleri olarak masaya getirmek istiyorsa bunu yapma hakkına elbette sahiptir, bunu söyledik. Ancak bu öngörü ve tezleri bizim tarafın kabul edeceği yönünde herhangi bir taahhüt kesinlikle söz konusu değil. Her halükarda, her ne kadar da Annan planından alıntılar söz konusuysa biz onları Kıbrıs Türk tarafının önerileri olarak kabul ediyoruz.


HIRVATİSTAN BASINI

HRT: "TÜRKİYE ANAYASASI DEĞİŞECEK Mİ?"

ANKARA, 17/09(BYE)--- Hırvatistan'da yayımlanan HRT televizyon kanalının internet sayfasında yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, düzenli siyasi diyalog çerçevesinde Türk yetkililerle bir araya geldi. Türkiye'nin nasıl bir ülke konumuna geldiğini yansıtmak, vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini pekiştirmek amacıyla Türk Anayasası'nı da çağdaşlaştırmanın artık zamanı geldiğini ifade eden Rehn, yıllardır bu ülkede devam eden siyasi krizlerin bu şekilde yok edilebileceğini vurguladı.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan, AB'ye tam üye olma hedefini yerine getirme doğrultusunda Ankara'nın reform programını uygulamaya devam ettiğini, ancak bu sürecin tamamlanabilmesi için AB'nin desteğine de kesinlikle ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.
Babacan, Fransa'nın görüşmeleri bloke ettiği iki fasıldan da söz ederek, Türkiye'nin "Ekonomi ve Para Birliği" ve "Eğitim ve Kültür" fasıllarını açmaya hazır olduğunu, ancak oyunun içinde bunu engelleyen bazı siyasi çıkarların da bulunduğunu açıkladı.

 

ABD BASINI

AMERİKA'NIN SESİ RADYOSU: "TALAT: AB'YE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR"

ANKARA, 11/09(BYE)--- Amerika'nın Sesi Radyosunun 06.30-07.00 Türkçe yayınından:

Kıbrıslı Türk ve Rum liderler adanın birleşmesi konusunda görüşmelere devam ediyorlar. Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas, görüşmelere geçen hafta başlamıştı. Mehmet Ali Talat yeni görüşmelerin başarısına inandığını ve yıl sonuna kadar sonuç alabileceklerini söyledi.
Ayrıntıları Brüksel'den Güven Özalp bildiriyor:

"Kapsamlı bir çözüm bulmak amacıyla gerçekleştirilen müzakereler bugün başlıyor. Kıbrıslı Türklerin lideri Mehmet Ali Talat, bu önemli dönemeç öncesinde dün Brüksel'de temaslarda bulundu. AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ile çalışma yemeğinde bir araya gelen Talat, hem Türk tarafının tezlerini bir kez daha dile getirdi hem de Komisyonun Rum tarafını çözüm yönünde teşvik etmesini istedi. Müzakereleri Kıbrıs'taki bölünmüşlüğün giderilmesi açısından çok önemli ve son şanslardan biri olarak gören Rehn de destek sözü verdi.
Talat, Brüksel'deki önemli düşünce kuruluşlarından olan Avrupa Politika Merkezinde de bir konuşma yaptı. Kıbrıs'taki tüm sorunları çözecek kapsamlı bir çözüm için çaba gösterdiklerini söyleyen Talat, Türkiye ile sürekli danışma halinde olduklarını ifade etti. Türkiye'nin tüm kurumlarıyla çözümden yana olduğunu ve Kıbrıs Türklerinin, Türkiye'nin desteğinin, korumasının ve garantisinin olmadığı bir çözüme sıcak bakmayacağını söyleyen Talat, garantörlük sisteminin korunması ve tam olarak uygulanmasından yana olduklarını söyledi.
Adada herhangi bir uluslararası askeri gücün görev yapmasına sıcak bakmadığını söyleyen Talat, "Bu daha önce denendi ve olumlu sonuç vermediği görüldü" dedi. Talat, Türk askerlerinin sayısının şu anki oranda tutulmasını talep etmediklerini belirterek bu sayının Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasında varılacak anlaşma doğrultusunda azaltılacağını söyledi. Asker sayısının pazarlık konularından biri olacağını kaydeden Talat, kuruluş anlaşmasında adada 650 Türk, 950 Yunan askeri bulunması öngörüldüğünü hatırlatsa da masada hangi oran için mücadele edeceği konusunda yorum yapmaktan kaçındı.
Çözüme yönelik müzakerelerde Avrupa Birliğine büyük görev düştüğünü söyleyen Talat, Rumların çözüm güdüsü olmadığını bunun da Avrupa Birliği üyeliğinden kaynaklandığını ifade etti. Avrupa Birliğinin, Rumları çözüm konusunda teşvik eden bir rol üstlenmesi gerektiği de Talat'ın altını çizdiği unsurlar arasında yer aldı.
Kıbrıslı Türk lider, Avrupa Birliğinden siyasi değil, teknik destek beklediklerini belirterek "Siyasi destek beklemiyoruz çünkü tarafsız davranabileceklerini düşünmüyoruz" ifadelerini kullandı. Talat, çözümün takvime bağlanmasını istediğini ancak Rum tarafını buna ikna edemediğini söyledi. Talat, "Benim isteğim müzakerelerin bu yılın sonuna kadar tamamlanması, ancak Rum tarafında ortaya çıkan son eğilim sürecin Haziran 2009'daki Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde tamamlanması yönünde" dedi.

AMERİKA'NIN SESİ RADYOSU: "TÜRKLER DIŞ DÜNYAYA GÜVENMİYOR"

ANKARA, 11/09(BYE)--- Amerika'nın Sesi Radyosunun 06.30-07.00 Türkçe yayınından:

Amerikan Alman Marshall Fonu tarafından yayımlanan 2008 Transatlantik Eğilimler Raporu'nda Türkiye yine içe dönük bir tablo sergiliyor. Ankete katılan Türklerin yüzde 48'i Türkiye'nin uluslararası konularda yalnız hareket etmesini isterken, yüzde 20'si AB ülkeleriyle, yüzde 11'i Orta Doğu ile, yüzde 3'ü ABD ile ve yüzde 1'i ise Rusya ile beraber hareket etmesini istiyor.
Ancak rapora göre, ABD ve AB'ye karşı takınılan olumsuz tavırda gerileme ya da durma söz konusu. Raporun sonuçlarını Alman Marshall Fonu Ankara Direktörü adayı Özgür Ünlühisarcıklı ile değerlendirdik.
Ünlühisarcıklı, Evrim Bunn'ın sorularını yanıtladı.

ÜNLÜHİSARCIKLI: Türkiye geçen sene hatta önceki senelerde ve bu sene de genel olarak diğer ülkelere karşı çok sıcak değil. Bu sene bazı ülkelere, mesela AB'ye yönelik yedi puanlık bir artış söz konusu. İran'a, Çin'e, Amerika ve İsrail'e yönelik üç puanlık artış var ama bu değerlerde aslında artı-eksi yüzde 3'lük hata payının olduğunu gözönünde bulundurmamız lazım.
Bazen şu tartışılıyor: Türkiye batıya değil de doğuya mı yöneliyor, yoksa Türkiye kuzeye mi yöneliyor, oraya mı yöneliyor, buraya mı yöneliyor gibi. Aslında burada gördüğümüz, Türkiye hiçbir yere yönelmiyor. Türkiye içine dönüyor. Dışarıya karşı biraz şüpheyle yaklaşıyor. Bunun tarihi ve toplumsal sebepleri var. Türkiye'de güvensizlik duygusu hakim. Şunu unutmayalım ki Türkiye bu ankete katılan diğer ülkelerin hiçbirinde bulunmayan bir coğrafyaya sahip. Dünyanın neresinde bir sorun çıksa Türkiye'nin sınırlarına rastlıyor. İster Balkanlar olsun, ister Irak olsun, isterse son yaşadığımız Kafkasya krizi olsun.
Dolayısıyla sorunlu bir coğrafyada yaşıyor olmanın mutlaka getirdiği sıkıntılar oluyor. Bir de bunun tarihsel koşulları da var. Unutmayalım ki Türkiye dağılmış bir imparatorluğun bakiyesi. Bunların da mutlaka Türk toplumunda yarattığı etkiler var.

BUNN: Bir olumlu nokta da Türkiye'nin hem Amerika'ya hem de Avrupa Birliğine karşı daha olumlu bir tavır içine girmiş olması. Bunun nedeni, Türklerin Amerika'daki yönetim değişikliğinden duydukları heyecan ve hoşnutluk mu?

ÜNLÜHİSARCIKLI: Tabii üç puan aslında çok büyük bir artış değil. Yine artı-eksi hata payını hatırlatmak isterim. Dolayısıyla eğer bu 8-10 puanlık bir artış olsaydı o zaman üzerinde daha ciddi bir şekilde durmamız gerekirdi. Ama bu gözardı edilebilir bir artış da değil. Türk-Amerikan ilişkilerinde son yıllarda olan en önemli olay nedir diye baktığımızda şunu görürüz: Türkiye'de yapılan anketten anlaşıldığı üzere ankete katılanlar Türk Hükümetinin terör konusuna önem vermesi gerektiğini düşünüyorlar. Geçtiğimiz yıl Türkiye'nin Kuzey Irak'taki terör örgütü kamplarına ABD'nin desteğiyle yaptığı operasyonlar mutlaka ilişkilerin biraz daha gelişmesine toplumlar nezdinde katkıda bulundu. En önemli etken budur.

BUNN: Avrupa Birliğine olan destek oranlarında düşüş yaşanmıştı. Bu eğilimde bir değişim var mı, eğer varsa sizce bunun nedenleri ne olabilir?

ÜNLÜHİSARCIKLI: Avrupa Birliğine olumlu bakış söz konusu. 2004 yılında yüzde 73 ile başlamışız, geçen sene yüzde 40'a gelmişiz, bu sene de yüzde 42'ye yükselmişiz. Bu aynı demektir. Dolayısıyla sabitlenmiş durumda yani düşüş durmuş. Bunu olumlu bir şey olarak algılıyoruz çünkü bu oran yüzde 30 da olabilirdi. Bu oranın neden düştüğünü belki biraz düşünebiliriz. Bu aslında Türkiye'ye özgü bir trend değil. Avrupa Birliğine bizden önce üye olmuş ülkelere baktığımız zaman; Slovakya olsun, Macaristan olsun, Polonya olsun, bu ülkelerde de müzakere süreci başlayana kadar desteğin çok yukarılarda olduğunu ama müzakere süreci başladıktan sonra desteğin dramatik bir şekilde düştüğünü görüyoruz. Bunun çeşitli sebepleri var tabii.
Birincisi, reform yorgunluğu. Yani siz yıllarca çok ciddi reformlar yapıyorsunuz ve toplumlar bunu bazen fedakarlık gibi algılayabiliyor. Her zaman fedakarlık olmasa da. Sonucunda müzakere süreci başlıyor ama ondan sonra hala siz her şey bitti zannediyorsunuz. Tamam derken aslında reformlara devam etmek gerektiğini de görüyorsunuz. Bunun yarattığı "reform yorgunluğu" diyebileceğimiz bir süreç var. Bir de Avrupa Birliği üyeliğine olan desteğe önümüzde kısa soluklu bir hedef olmamasının da mutlaka olumsuz bir etkisi oluyor.

AMERİKA'NIN SESİ : "BRÜKSEL... TÜRKİYE-AB TROYKA TOPLANTISI"

ANKARA, 16/09(BYE)--- Amerika'nın Sesi Radyosunun 06.30-07.00 Türkçe yayınından

Türkiye-Avrupa Birliği Troyka toplantısı dün Brüksel'de yapıldı. Toplantıda Türkiye'yi Dışişleri Bakanı Ali Babacan temsil etti. Avrupa Birliği yetkililerinin, müzakere sürecinin canlandırılması ve reform çağrıları yaptıkları toplantının ayrıntılarını Brüksel'den Güven Özalp bildiriyor:

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında her yıl iki kez düzenlenen Troyka toplantısına katılmak üzere Brüksel'e gelen Dışişleri Bakanı Ali Babacan, üyelik müzakerelerinin hızının artırılmasını talep etti. Her dönem başkanlığı sırasında iki başlık açılmasının gelenek halini aldığını söyleyen Babacan, bu döngünün artık kırılması gerektiği mesajını verdi. Türkiye'ye bir üyelik tarihi verilmesi yönündeki talebi sürekli gündeme getirdiklerini söyleyen Babacan, müzakere sürecinde yavaş ilerlenmesinde sorumluluğun büyük kısmını Avrupa Birliği'ne yükledi. Avrupa Birliğinde süreci ağırdan alma ve belli bir tempoda tutma eğilimi hissettiğini söyleyen Babacan şunları söyledi:
"Bizim mevzuat açısından, uyum açısından çok gidebileceğimizi bu dönemde Avrupa Birliği de görmüş olabilir. Belki o miktar, onları korkutmuş olabilir. Türkiye çok mu erken gelecekte kapıları çalmaya başlayacak, çok mu aniden, 'biz işimizi tamamladık hadi' diye sormaya başladık gibi bir durum da, bir tablo da ortaya çıkmış olabilir, diye de düşünüyorum. Yani bir ağırdan alma bu işi belli bir tempoda yürütme eğiliminin, yani sağdan bakıyoruz, soldan bakıyoruz, aşağıdan yukarıdan bakıyoruz, yani nereden bakarsak bakalım böyle bir tavrı hissediyoruz."
Babacan, müzakere sürecindeki yavaşlığı Avrupa Birliği'nin tutumuna bağlasa da Avrupa Birliği kanadı, Türkiye'nin reformlar konusunda yeteri kadar hızlı ve istekli olmadığı görüşünde. Babacan ise Türkiye'nin iç performansından memnun gözüküyor.

BABACAN: 2007'de biliyorsunuz bir cumhurbaşkanlığı seçimi oldu. Anayasa Mahkemesi alakalı krizler yaşadık, genel seçim oldu 2007'de ve erken genel seçim olduğu için Meclis, daha erken yasama sürecini tamamlamak zorunda kaldı. Daha iyisi olabilir miydi, olabilirdi, ama doğrusu 'hiçbir şey olmuyor, hiçbir şey yapılmıyor, tamamen durdu' gibi bir tablo da yok.

Babacan, hükümetin yapacağı reformları takvime bağlayan ulusal program konusunda CHP ve MHP'nin takındığı tavrı da eleştirdi.

BABACAN: Seçimlere kadar biz, hükümet önümüze ne getirdiyse şimdiden peşinen reddediyoruz. İyi bir şey de olsa, halkın menfaatine de olsa biz bunu istemiyoruz, gibi bir anlayış değildir diye umut ediyorum. Meclis açıldıktan sonra bu tabloyu daha net bir şekilde göreceğiz, çünkü seçim dönemleri bazen rasyonalitenin kaybolmasını beraberinde getiriyor ve tamamen işte hangi şehirde, hangi belde de hangi ilçede bir belediye daha fazla alırım derdiyle bir muhalefet tarzıyla kalabiliriz, umarım olmaz, ama bana bu liderlerin görüşme konusunda isteksiz oluşları bunun kötü sinyali gibi geldi.

Babacan, Brüksel'deki ikili temasları çerçevesinde Dönem Başkanı Fransa'nın Dışişleri Bakanı Bernard Koucher, bir sonraki dönem Başkanı Çek Cumhuriyetinin Dışişleri Bakanı Karel Schwarzenberg, Avrupa Birliği Komisyonunun Bilgi Toplumu ve Medyadan Sorumlu Üyesi Viviane Reding ve Avrupa Birliği yüksek temsilcisi Solana ile bir araya geldi.

 

AZERBAYCAN BASINI

ÜÇ NOKTA: "BRÜKSEL'DE TÜRKİYE-AB TROYKASI TOPLANTISI YAPILDI"

BAKÜ, 16/09(BYE)--- Tirajı günde 3.500 olan tarafsız Üç Nokta gazetesinin 16 Eylül 2008 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Hürriyet gazetesinin yaptığı habere göre, Brüksel'de, Türkiye-AB Troykası Dışişleri Bakanları Toplantısı yapıldı.
AB Dönem Başkanı Fransa'nın Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Çek Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Karel Schwarzenberg, AB komiserlerinden Olli Rehn ve Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın katıldığı toplantıda, Türkiye'nin, AB üyeliğine aday olarak kabul edilmesinden bu yana ülkede yapılan reformlar ve bu yönde yapılacak çalışmalar müzakere edildi. Söz konusu toplantıda ayrıca, bölgedeki ve uluslararası camiadaki olaylara da değinildi.


Güncelleme: 10/10/2008 / Hit: 2,889

Copyrights © 2023 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2023 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı