ENGLISH
  Güncelleme: 17/09/2008

2008-08-25 AB Bülteni

2008-08-25 AB Bülteni

 

Bülten No : 100 25 Ağustos 2008

DIŞ BASINDA

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

 

ALMANYA BASINI:
Frankfurter Rundschau:
"Güçlerin Özgür Oyunu": "Frankfurter Rundschau gazetesinin 18 Ağustos 2008 tarihli sayısında, Norbert Mappes-Niediek imzasıyla ve yukardaki başlık altında yayımlanan, Avusturya Sosyal Demokrat Partisi (SPÖ) Genel Başkanı Werner Faymann ile yapılan mülakatın ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

MAPPES-NİEDİEK: Gelecekte AB anlaşmalarının referandumlara sunulmasını mı istiyorsunuz?

FAYMANN: Evet. Mesele şu soruyla ilgilidir: İrlandalıların ‘hayır' cevabından sonra üçüncü kez oylama yapma durumu ortaya çıkarsa nasıl bir tepki göstermeliyiz? AB katılımında referanduma girmiştik. Koalisyon ortağımız ÖVP ile Türkiye'nin katılımı konusunda referanduma gidilmesini kararlaştırdığımız gibi, bir sonraki onayda da referanduma gitmek istiyoruz.

MAPPES-NİEDİEK: Bir diğer ifadeyle, AB Antlaşması İrlandalıların ‘hayır' cevabı nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmazsa, Avusturyalılar nedeniyle mi başarısızlıkla sonuçlanacak?

FAYMANN: İrlandalılar antlaşmayı onaylarsa, mesele halledilmiş olacaktır. Ancak Nice Antlaşması temelinde yeni bir antlaşma sunulursa, Sosyal Demokratlar referanduma gidilmesinden yana olacaklardır." (Norbert Mappes-Niediek , 18/08)

Die Welt: "Türkiye AB Üyelik Sürecine Yeniden Start Veriyor": "Ülkenin günün birinde AB üyeliğini mümkün kılması öngörülen Türk reform sürecinde neredeyse iki yıldır hiçbir gelişme olmadı. Dürüst olmak gerekirse, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan zamanında AB Büyükelçilerine, ülkesine karşı sabırlı olunmasını iletmişti. Başbakan, reform dinamiğini felce uğratacak iç siyasi engellerle karşılaşılacağını öngörmüştü. Erdoğan'ın İslami eğilimli hükümetini hiç değilse zayıflatmak isteyen, ordu ile onun devlet içindeki müttefikleri yargı ve idari makamlarla sürekli bir güç çekişmesi yaşanıyordu. Görünürde bunun şimdilik aşılması ve AKP'nin galip gelmesiyle hükümet, AB sürecine yeniden start vermek istiyor. Bakanlar Kurulu üçüncü ve 2004 yılından beri hazırlanan ilk ulusal program taslağının hazır olduğunu açıkladı. Pakette, Türkiye'yi hedefe önemli ölçüde yaklaştırması amaçlanan, AB kurallarının üstlenileceği 131 yasa değişikliği yer alıyor. Reformların, AB'nin bir sonraki ilerleme raporunun açıklanması öncesinde karara bağlanıp bağlanmayacağı ise belli değil. Meclis, yeniden ekim ayında toplanacak. Kapsamlı yasa değişikliklerinin muhalefetle görüşülmesi öngörülüyor. Kaldı ki bazı durumlarda, AKP'nin tek başına gereken çoğunluğa sahip olmadığı anayasal değişikliklerin yapılması şart. Pakette, teknik değişikliklerle ilgili uzun bir listenin yanı sıra, siyasi riski yüksek ve devletteki güç dengelerini kalıcı biçimde değiştirmeye elverişli değişiklikler de yer alıyor. Örneğin, gelecekte ordunun bütçesinin tamamen Sayıştay'ın kontrolüne tabi tutulması öngörülüyor. Ordu şimdiye dek bütçesini kendi belirlemiş ve kısmen de devletin parasından bağımsız olarak finanse etmişti. Ayrıca ordu mensubu yakınlarının bundan sonra, sivil suçlar işlediklerinde sadece askeri mahkeme tarafından yargılanma muafiyetinden faydalanamamaları öngörülüyor.Yargı alanında da, kademeli olarak birkaç yıl sürecek kapsamlı bir reforma gidilmesi planlanıyor. Bu konuda nasıl bir yol izleneceği 2008 yılının sonuna kadar belirlenecek. Pakette, hakimler ve savcıların insan hakları ve AB standartları alanlarında sürekli olarak meslek içi eğitime tabi tutulmalarını öngören, övgüyü hak eden maddeler de var. Bir ombudsmanlık kurumu oluşturulması da planlanıyor ki bu daha önce Cumhurbaşkanı Sezer'in vetosuna takılmıştı. Kısmen anayasal değişiklik gerektiren bu planlardan bağımsız olarak Başbakan Erdoğan, kısa bir süre önce, kapsamlı bir anayasa değişikliği ön çalışmalarının yeninden başlatılması talimatı verdi. Zira, -örneğin Partiler Yasası'nda olduğu gibi- ulusal programda öngörülen, bazı değişiklikler anayasayla kesişiyor. AB reform paketinde partilerin finansmanı söz konusuyken, Anayasa'da, partilerin gelecekte antilaik eylemleri nedeniyle yasaklanmasından vazgeçilmesi, bunun sadece şiddet çağrısında bulunmaları halinde mümkün olmasına ilişkin değişiklik öngörülüyor. Görüldüğü kadarıyla AB yönünde atılan hamle, halk arasındaki değişen havayla da uyumlu. 2004 yılında AB'ye verilen destek yüzde 70'lere varırken, kamuoyu yoklamalarına göre geçen yıl bu oran yüzde 55'e düşmüştü. Son dönemde ülkelerini AB'de görmek isteyen Türklerin oranı yeniden yükselerek, yüzde 66'ya çıktı." (Boris Kalnoky , 22/08)

 

AVUSTURYA BASINI:
Die Presse:
"Türkiye... AB Katılımına Destek Artıyor": "Ülkelerinin AB'ye katılımını isteyenlerin sayısında günden güne artış kaydediliyor. Bunu, Metropoll Enstitüsünün salı günü yayınladığı bir kamuoyu yoklaması ortaya çıkardı. Buna göre, Türklerin yüzde 66.2'si ülkelerinin AB'ye katılmasına destek veriyor. AB'ye katılım karşıtlarının oranında ise eş zamanlı olarak yüzde 38.3'ten yüzde 28'e düşüş kaydedildi. Kamuoyu araştırmasına 1.226 Türk katıldı. Oysa geçen yıl Türklerin AB katılımına yönelik tutumunda belirgin oranda farklı değerler söz konusuydu. O zamanlar Türklerin ancak yüzde 55.5'i AB'ye üye olmayı destekliyordu. Özellikle geçen yılın meclis seçimleri sonrasında Avrupa politikaları milliyetçi gündem konularının gölgesinde kaldı. Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy gibi AB politikacıların Türkiye karşıtı açıklamaları da Türklerin AB coşkularını dindirdi. Ankara'daki hükümet ise şu sıralarda reform sürecini yeniden canlandırmanın çabasında. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek pazartesi günkü kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada, sayısız alanlarda AB normlarını günlük yaşama yansıtacak önümüzdeki dört yıl boyunca 131 yasa değişikliğini öngören yeni bir reform paketinin müjdesini verdi. Çiçek'in açıklamalarına göre, söz konusu reform paketinde yargı sistemi, çevre politikaları,sendikal haklar ve parti finansman kaynakları gibi ana başlıklara ağırlık verilecek." (22/08)

 

İSPANYA BASINI:
El Pais:
"1990'dan Beri Türkiye'den AB'ye Bir Milyon Mülteci Girdi": "İsimleri Cevat, Rani, Faruk veya Zayad'dı. Kimse onlara ismini sormadı. Bir kamyoncu, onları İran'dan Yunan sınırına kadar konteynırla gizlice götürmeyi teklif etti. Kişi başına üç bin dolar istedi ve 138 kişi de bu teklifi kabul etti. Çoğunluğu Pakistanlı gençlerdi. 24 saatlerini aç susuz bir şekilde havasız demir konteynırın içinde geçirdiler. 30 Temmuz sabahı İstanbul'u geçerlerken, bu kimliksiz kişilerin bazıları havasızlıktan baygınlık geçirdi ve arkadaşları şoförün durması için kamyonun duvarını yumrukladı, bağırdı. Kapağı açan şoför, 13 kişinin cansız bedenini görünce diğerlerine inmeleri emrini verdi ve ölüleri bir tarlaya fırlatarak kaçtı. Polis, Türkiye'yi geçerek Avrupa'ya ulaşma rüyasının son kurbanı olan 13 ceset buldu. Üç seneden beri bu ülkeyi Avrupa Birliği'ne geçiş bölgesi olarak kullanan mültecilerin sayısı çok arttı. Sadece 2006 yılında Türk polisi 51.983 göçmen yakaladı. Bu yeni bir olay değil. 80'li yılların sonunda ve 90'lı yılların başında Türkiye, özellikle Ukrayna'dan, Rusya'dan ve Kafkaslar'dan gelen mültecileri kabul etme doğasını değiştirdi. Avrupa Birliği'ne yönelik göçmen rotasının önemli geçidi haline geldi. İstanbul'daki Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi (MİREKOÇ) Direktörü Ahmet İçduygu'ya göre 1990'dan beri yaklaşık bir milyon kişi, Avrupa topraklarına girmek için Türkiye'yi geçti veya geçmeye çalıştı. Göç artışı özellikle 2005'ten beri göze çarpıyor. MIREKOÇ verileri, son yıllarda -Cebelitarık Boğazı'ndaki polis baskısına bağlı olarak- Kuzey Afrika kökenli göçmenlerin sayısında hafif bir artış olduğunu gösteriyor. Kaçak mültecilerin Türkiye'yi geçmek için kullandıkları rota genellikle aynı: Giriş, Türkiye-İran sınırından gerçekleştiriliyor; sonra kamyonlarla gizlice ülkeyi geçiyorlar. Çıkış iki şekilde oluyor. İlki, Yunanistan veya Bulgaristan ile olan kara sınırından gece yürüyerek veya bir taşıtta saklı olarak. İkincisi ise, denizden küçük teknelerle Ege kıyılarından çok az uzaklıktaki Yunan adalarına gitmek. Bu rotanın bir kısmı da, kuzey kesimi tanınmayan ve hiçbir uluslararası organ tarafından kontrol edilmeyen bölünmüş Kıbrıs adasından geçiyor. 2004'ten beri AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti 2007'de yasadışı altı bin giriş kaydetti. İçduygu'nun araştırmalarına göre Türkiye'deki mülteci trafiğinin yüzde 70'i, göçmenlere hizmet veren özellikle kamyoncular veya balıkçılar gibi küçük gruplar tarafından oluşan şebekeler tarafından kontrol ediliyor. İşin yüzde 30'unu ise insan kaçakçılığıyla uğraşan büyük mafyalar yürütüyor. İçduygu, son yirmi yılda Türkiye'yi yasadışı şekilde geçen bir milyon kişinin bu şebekelerin cebine yaklaşık 867 milyon avro bıraktığını belirtiyor."(Andres Mourenza, 12/08)

El Periodico: "Türkiye... Diplomasinin Zaferi" "Hükümet partisini kapatmaktan vazgeçen Türkiye Anayasa Mahkemesinin kararı konusunda medyanın tepkisi genel olarak tutarsızdı. Birçok Batılı uzman ülkenin ve siyasi faktörlerin son 20 yılda değişmediğini sadece söz konusu kapatma davasının vuku bulmasıyla kalmayıp hatta bir devlet darbesi ihtimalinin mümkün olacağını da varsaydı. Toplumsal ve ekonomik olaylar ile uluslararası şartlar ülkelerin zaman içinde şekil değiştirmelerine neden oldu. Diğer yandan Avrupa Birliği, Türkiye Anayasa Mahkemesinin iktidar partisini kapatmaması yönünde elinden gelen baskıyı yaptı. Ayrıca, ılımlı İslamcı hükümetin 10 yıl içinde AB'ye üye olmak için yapması gereken reformları durdurmuş olmasından dolayı olup bitenlerin yarı suçlusu olduğu yönündeki boş fikir de havada kaldı. Söz konusu son krizin sürdüğü dört ay boyunca hükümet, Anayasa Mahkemesinin yapılanları laiklik ilkesine bir saldırı addetmesi nedeniyle iç siyasette bazı reformlarını durdurdu. Türbanlı öğrencilerin üniversitelere girişini kolaylaştıran kanunun Mecliste kabul edilmesi hakimlerin öfkelenmelerine neden oldu. Ayrıca, Erdoğan hükümetinin "Türk kimliğine", Cumhuriyet'e ve devlet kurumlarına hakareti üç yıla varan hapisle cezalandırmayı öngörün Türk Ceza Kanunu'nun tartışmalı 301. maddesinin reformuna da ivme kazandırdığından bahsetmekten kaçınılıyor. İslamcılıkla ilgili olmayan bu reform da laik milliyetçi kesimin öfkesine neden oldu. Erdoğan hükümeti özellikle son aylarda dış politikada önemli bir değişiklik yaparak, Suriye ile İsrail arasındaki barış müzakerelerinde etkili rol oynadı. Bununla birlikte Kıbrıs sorununun üzerinde fazla durulmadı. Bunun biraz da şubat ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde komünist Rum Hristofyas'ın zaferiyle ilgili olduğu açık. Türkiye'nin AB'ye giden yolunda iki yıldır engel gibi düşünülen şey, şimdi çözüm yolunda. Bu nenenle de basın tarafından unutuldu. Buna benzer bir şey de sadece bazı Batılı gazetecilerin dikkatle üzerinde durdukları Ermeni-Türk ayrılığında yaşandı. Erdoğan hükümeti geçen sonbahardan beri Ermenistan yetkilileri ile ihtiyatlı temaslar başlattı. O zamandan beri de Ermeni, Gürcü ve Azerilerle gizli diplomatik görüşmeler yapıldı. Nisan ayında Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Türkiye'nin Ermenistan ile ikili ilişkileri normalleştirmeyi savunduğunu açıkça söyledi. Daha sonra Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, 2010 yılında Güney Afrika'da yapılacak Dünya Kupası Futbol Şampiyonası elemeleri için 6 Eylül'de Erivan'da yapılacak, iki ülkenin karşı karşıya geleceği futbol maçı için Türk mevkidaşı Abdullah Gül'e diplomatik bir davette bulundu. Türklerin AB'ye girmesine karşı olan Batılı uzmanlar, iki farklı sorun olmasına rağmen, 1915 Ermeni soykırımının Türk Hükümeti tarafından tanınması konusuna bu sorunu da eklemekte ısrar ediyorlar. Ermenistan ile yeniden iyi ilişkiler kurulması da Türk Hükümetinin Brüksel ile halletmesi gereken bir mesele. Böylece, Batı'daki Ermeni diasporasının çok sayıdaki siyasi enstitüsünün çıkarlarından dolayı çok kullanılan söz konusu tarihi tartışma da ortadan kalkacak. Her halükarda son aylarda -ülkenin jeostratejik pozisyonuna bağlı olarak- en zor durumlarda bile oldukça mücadeleci davranan Türk diplomasisinin AB adaylığının önemli etkilerinden birini Brüksel'e gösterdiğini hatırlamak gerekir. Belki bir gün en hassas dönemlerde ülkenin siyasi olarak yoldan çıkmasını önlemeye katkıda bulunduğu kabul edilir." (20/08)

 

RUSYA BASINI:
Nova Makedonıja:
"Yunanların Yüzde 80'i Türkiye'nin AB'ye Girmesi Konusunda Veto Uygulanmasından Yana" : "Yunanistan'da yapılan bir ankete göre, Yunan vatandaşlarının yüzde 80'i Türkiye'nin AB'ye girmesinin herhangi bir şekilde söz konusu olması ihtimaline karşı, ülkelerinin veto uygulamasından yana olduklarını dile getirdi. Ankete katılan vatandaşların yüzde 18'i ise Atina'nın veto uygulamaması gerektiğini savunuyor. Geriye kalan yüzde 2'lik kısım da bu konuyla ilgili herhangi bir tutumlarının olmadığını söylüyor." (15/08)

 

NOT: Bu bülten, 12-24 Ağustos 2008 tarihlerinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

 


Güncelleme: 17/09/2008 / Hit: 3,193

Copyrights © 2024 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2024 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı