ENGLISH
  Güncelleme: 18/05/2009

2009-05-07 AB Bülteni

2009-05-07 AB Bülteni

 

Bülten No : 63 07 Mayıs 2009


DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

 

ABD BASINI

AP: "Fransa Cumhurbaşkanı, AB Ve Türkiye'nin Ortak Bir Foruma İhtiyaç Duyduğunu Söyledi": "Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, AB'nin ortak bir ekonomik ve güvenlik forumu oluşturmak üzere Türkiye ile görüşmelere başlaması ve daha sonra aynısını Rusya'ya da teklif etmesi gerektiğini söyledi. Sarkozy bunu, Türkiye'nin AB üyeliğine bir alternatif olarak sundu. Sarkozy, Türkiye'nin Birliğe üyeliğine karşı, ancak 2008'in ikinci yarısındaki AB Dönem Başkanlığı sırasında ülkenin AB ile yürüttüğü müzakereleri durdurmamıştı. Sarkozy bugün yaptığı açıklamada, AB'nin "sonu gelmez genişlemeye son vermesi" ve "şu andan itibaren" Türkiye ile ortak bir ekonomik ve güvenlik forumu konusunda görüşmeye başlaması gerektiğini söyledi. Fransa Cumhurbaşkanı, bu "büyük isteğin" Rusya'ya da teklif edilmesi gerektiğini, çünkü Rusya'nın, Avrupa'nın düşmanı değil ortağı olarak düşünülmesi gerektiğini söyledi."(06/05)

 

ALMANYA BASINI

Frankfurter Allgemeine Zeitung: "Bilge Köyü'nde Meydana Gelen Toplu Katliam Nedeniyle Türkiye Şok Oldu": "(...) AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn olayla ilgili Brüksel'de yaptığı bir açıklamada, faillerin bir an önce mahkeme karşısına çıkartılmaları gerektiğini belirtirken, katillerin hesap vermek zorunda kalacaklarına inandığını hatırlattı." (Michael Martens/06/05)

Nürnberger Nachrichten: "Kanlı İntikam, Üyeliği Engeller Mi?":"Kanlı intikam Avrupa dışı mıdır? Mardin'deki katliam sonrası Türkiye'nin AB'ye uygun olup olmadığı sorusu gündemden eksik olamazdı. Mars'tan Anadolu'ya uzaylılar da inse Türkiye'nin AB üyeliğiyle bunu ilişkilendirecek bir Alman politikacısı çıkıp fırsatı kollardı. Elbette ki zaman zaman Türkiye'nin üyelik için gerekli koşulları sağlayıp sağlamadığı sorusu, siyasi ve ekonomik ilerlemeler bakımından Avrupa'ya yakınlaşmada bardağın yarı yarıya dolu mu, yoksa hâlâ boş mu olduğu sorusu gündeme getirilebilir.(...) Fakat bir suçun -ister bu kadar mide bulandırıcı olsun- üyeliğe uygun olup olmamakla ne ilgisi var? Avusturya, ülkede çocuk istismarcıları kötü emellerine ulaştıkları gerekçesiyle AB'den çıkarılmalı mıdır? Yoksa çocuk istismarcılığı veya okullardaki toplu katliamlar bir yandan Avrupai suçlar, kanlı intikam eylemleri de öte yandan "Avrupa dışı" suçlar olarak mı ayrılıyor? Eğer böyleyse ve hukuksuzluktan dem vuruluyorsa, Sicilya'daki kan davaları ve mafya gücü nedeniyle İtalya'nın AB üyeliği de bir kez daha gözden geçirilmelidir. Her barbarca olay her ülkenin AB'ye uygunluğunu sorgulatıyor olsaydı Birlik içerisinde herhâlde üye kalmazdı." (Susanne Gütsen/06/05)  

Hamburger Abendblatt:  "Westerwelle: Türkiye, AB'ye Katılmaya Hazır Değil": Phoenix televizyon kanalına verdiği demecinde Westerwelle, "Kendisi bile üyeliğe hazır olmadığını iddia ediyor. Bugün Türkiye üyeliğe hazır olmadığı gibi Avrupa Birliğinin de buna hazır olmadığı buna eklenmelidir." diye konuştu. Westerwelle, açıklamalarını "Buna rağmen Türkiye'nin Doğu'ya yönelmemesinde veya dinî bir çizgiye hatta kökten dinciliğe kaymamasında hepimizin çok büyük çıkarları bulunuyor. Aksine Türkiye'nin NATO'da önemli müttefikimiz olmaya devam etmesi, aramızın iyi olması ve ekonomik açıdan iş birliği içinde olmamız; sağlam, iyi, mükemmel ilişkilerimizin olması önemli." sözleriyle sürdürdü. FDP Başkanı, bu sebeplerden ötürü Türkiye'de örneğin hukuk düzeni ve toplumsal reformları ilgilendiren çabaların frenlenmesi değil, bütünüyle teşvik edilmesi gerektiğini ifade etti. Avrupa örneğinde bazı ucu açık müzakere örnekleri mevcut. Westerwelle, "Türkiye, hukuki, toplumsal, demokratik ve ekonomik bakımdan doğru yolda olduğunu göstermek zorunda. Sonuçta Avrupa olarak bizim Türkiye'nin Batı yolunda ilerlemesinde devasa çıkarlarımız söz konusu." diye aktardı. Westerwelle, "Herhâlde ancak 8-10 yıl sonra cevaplandırılması mümkün olabilecek bir sorunun bugünden sorularak, Türkiye'de reformlar konusunda gayret edenlere, 'istediğiniz kadar çabalayabilirsiniz, bizim sizlerle zaten işimiz olmaz' denmesine" karşı çıkıyor."(06/05)

 

ÇEK BASINI

RFE/RL: "AB Güney Enerji Koridoru Konusunda Ciddiyetini Takındı": "8 Mayısta yapılacak Güney Koridoru enerji zirvesi öncesinde Brüksel'den yükselen sesler, AB'nin enerji teminini çeşitlendirmeyi en sonunda ciddiye aldığını gösteriyor. AB, Prag zirvesine Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Azerbaycan, Gürcistan, Irak, Mısır ve Türkiye'den temsilcileri davet etti. Davet edilenlerin hepsi, ya anahtar doğal gaz tedarikçisi ya önemli bir transit ülke ya da her ikisi. Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye ve Mısır'ın devlet ve hükûmet başkanları düzeyinde, diğer ülkelerin ise bakanlık düzeyinde temsil edilmesi bekleniyor. (...) AB yetkililerine göre, Güney Koridoru projesi, hepsinin planlaması "ileri aşamada" bulunan üç önemli boru hattını kapsıyor. Bunlar; Türkiye'nin doğu sınırından Avusturya'ya uzanan Nabucco, Gürcistan'dan Karadeniz'in altından Romanya'ya uzanan Beyaz Akım ve Türkiye-Yunanistan-İtalya arasındaki Interconnector. (...) AB ilk defa, Türkmenistan'dan Azerbaycan'a uzanan bir trans Hazar boru hattının inşa edilmesi fikrini destekliyor. (...) AB için önemli bir tehlike ise Türkiye'nin transit geçiş anlaşması konusunda ayak sürümesi. Türkiye, dolaylı yoldan AB'nin uluslararası hukuka karşı yükümlülüklerini ihlal edeceğine inandığı koşullar talep ediyor. Türk liderlerin belirli aralıklarla anlaşmanın, ülkenin ertelenen AB üyeliği görüşmeleriyle bağlantısı olduğunu ima etmeleri sebebiyle bu sorunun siyasi sonuçları bulunuyor." (Ahto Lobjakas/06/05)

 

FRANSA BASINI

AFP:  "Sarkozy: Avrupa'nın 'Sınırları Olmalı'. Türkiye'nin AB Üyeliğine Hayır": "Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy dün Nimes'te (Fransa'nın güneyi), Türkiye'nin AB'ye girme "istidadı" olmadığını yineleyerek "Avrupa'nın 'sınırları' olmalı." dedi. Fransa Cumhurbaşkanı Avrupa Birliği ile ilgili konuşmasında, "Avrupa ne yapabilir" sorusunun yerine "Avrupa ne yapmak istiyor" sorusunu yerleştirmek gerektiğini belirtti. Sarkozy, Avrupa'nın istemesi için ise sonu olmayan bir genişleme içinde yayılmayı bırakması ve Avrupa'nın sınırlarının olması gerektiğini söyledi. Sarkozy, "Türkiye gibi, Avrupa ile aynı kaderi paylaşan, Avrupa ile imtiyazlı bir ilişki kurma eğiliminde olan, Avrupa'ya mümkün olan en yakın şekilde ortak olma eğiliminde olan ancak Avrupa Birliği'ne üye olma istidadı taşımayan ülkeler var." dedi. Cumhurbaşkanı, "büyük bir ülke, büyük bir medeniyet" olan Türkiye ile ortak güvenlik ve ekonomi alanı kurulması için şu andan itibaren, müzakerelerin başlatılması gerektiğini söyledi. Sarkozy, bu büyük hedefin, Avrupa'nın düşmanı değil ortağı olarak düşünülmesi gereken Rusya'ya da teklif edilebileceğini düşünüyor. Sarkozy'e göre, böylelikle aynı güvenliği, aynı refahı paylaşan 800 milyonu aşkın bir nüfus alanı yaratılmış olacak."(06/05)

 

İNGİLTERE BASINI

Financial Times:  "Türkiye'deki Katliam Sonrası Silahsızlanma Çağrısı": "(...) Hükûmet, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda kararsız olan Avrupa ülkeleri nezdindeki imajına zarar veren "namus cinayeti" diye tabir edilen olaylara karşı güneydoğuda kadın hakları ve eğitim konularında aşama kaydetmek için çabalarını yoğunlaştırdı."(Delphine Strauss/06/05)  

 

İSPANYA BASINI

El Mundo:  "Rocco Buttiglione: Avrupalılar Türkiye'yi AB İçinde İstemiyor": "İtalyan siyasetçi Rocco Buttiglione ile yapılan röportajın Türkiye ile ilgili bölümü:
Rocco Buttiglione, şu anda Hristiyan Demokratlar Birliği (UDC) Partisine başkanlık ediyor ve Silvio Berlusconi hükûmetine gerçek bir muhalefet görevini yürütüyor. 2004 yılında eş cinsellik karşıtı açıklamalarda bulunarak kendisini Kamu Özgürlükleri, Adalet ve İçişleri Komiserliğine aday gösteren Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Durao Barroso'yu zor duruma sokmuştu.

FİGUERAS: Türkiye'nin katılımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Mümkün olacak mı?

BUTTIGLIONE: Tutamayacağımız sözler verdik ve açıkça bunu kendisine söylemeyerek daha da fazla zaman kaybedersek hayal kırıklığı kötü olacaktır. Avrupalı halklar bugün, Türkiye'nin Avrupa'ya girmesini istemiyor. Dahası başka bir genişleme de istemiyorlar. Avrupalı olan ve ayrıca durumu çok uygun küçük bir ülke olan Hırvatistan hariç, 20 yıllık bir erteleme dönemi olmalıydı.

FİGUERAS: Hristiyanlığın Avrupa'da hak ettiği yere sahip olduğuna inanıyor musunuz?

BUTTIGLIONE: Dün Avrupa'nın Hristiyan olup da bugün olmadığını düşünenlerle aynı fikirde değilim. Avrupa asla Hristiyan değildi, her zaman Hristiyanlık ve diğer eğilimler arasında mücadele yaşadı. Faşistler, İtalyanlar olarak bize bir şey yapmamış bir yığın insanı öldürdüğümüz zaman Avrupa daha da mı Hristiyandı? Bilmiyorum.

FİGUERAS: İslam bir tehdit mi?

BUTTIGLIONE: İslam'ın büyük bir sorun olduğunu sanmıyorum. Müslümanlar, çocuklarımız olmadığı için boş bıraktığımız bir toprağı işgal etmeye gelirlerse sorun bizdedir. Mesele, Avrupalıların kendi kültürlerine güvenlerinin olmamasıdır. Gerçek sorun, Avrupalıların kendi kendilerine olan bu büyük nefretidir." (Amanda Figueras/06/05)

 

İTALYA BASINI

Corriere Della Sera: "Türkiye Avrupa'da... Benzerlikler Ve Farklılıklar": Alberto Mesture imzalı okur mektubu ve emekli Büyükelçi Sergio Romano'nun mektuba verdiği yanıt:

Sevgili Romano,
Türkiye'nin AB'ye olası katılımına ilişkin bir okuyucuya cevap verirken, bu tür bir gelişmeden doğabilecek ekonomik ve politik sorunların, genel anlamda İtalya'da pek bilinmediğine atıfta bulunuyorsunuz. Böyle olduğundan eminim, ancak konunun bu bakış açılarına ilişkin olarak kültürel açının ilk sırada geldiğini düşünüyorum. Üye ülkelerin çoğunluğunun isteği sonucu, Hristiyan kökenlere atıfa (muhtemelen topluluğu birlikte tutma faktörü olarak) AB Anayasasında yer verilmemesi gibi Türkiye dâhilinde şu an üye durumunda bulunan 27 ülkeyi farklılıklarına rağmen ince ama şüpheye yer vermeyecek şekilde yakınlaştıran şeyden, kültür, gelenekler, dinin üstünlüğü bakımından kesinlikle uzak bir ülke göze çarpıyor. Kanımca, konu ne şekilde sunulursa sunulsun, bu başlıca ihtiyatlar İtalya'da üstün gelecektir ve Fransa'da da olduğu gibi ne görmezlikten gelinmeli ne de önemi küçümsenmelidir."
Alberto Mesture-Pesaro

Avrupa Birliğinin 27 üye ülkesi arasında büyük bir uyumun varlığına kesin gözüyle baktığınız için, Türkiye'nin Avrupa'ya yabancı olduğunu düşünüyorsunuz. İtalya'nın bazı bölgeleriyle İskandinav ülkeleri arasındaki farkların, genel anlamda İtalya'yı Türkiye'den ayıranlardan çok daha önemli olduğu fikrindeyim.Sergio Romano" (06/05)

 

YUNANİSTAN BASINI

Diplomatia:  "Obama Ziyaretinin Ertesi Günü": "Barack Obama, Londra'dan başlayan ve Türkiye ile Irak'ta son bulan ilk büyük gezisini İslam'a derin bir reveransla tamamladı. Obama'nın Strasbourg'dan İstanbul'a kadar süren Avrupa "macerasını" izledik. Amerikalı Başkan birçok açıklamalar yaptı ve birçok imalarda bulundu.Bu açıklamalar yorumlanarak, Washington'un "Obama döneminin" amaçları ve taktikleri hakkında belirli sonuçlara ulaşılabilir. İlk elde edilen ve itiraz kabul etmeyen sonuç dış politikanın yeni bir "ritimde" hareket ettiğidir. Avrupa (ilk aşamada) ve müttefik Müslüman ülkelerle (Türkiye) ilişkilerinde "Obama dogması" şu sloganla özetlenebilir: "Dükkânı açtık ve sizi bekliyoruz. Fikir ve önerilere açığız. (...) Bütün bunlar ABD'nin başrolü başkasına vereceği ya da paylaşacağı anlamına gelmiyor. Başkan Obama ile görüşenlerin hepsi kendisinin dinlemeyi çok iyi bildiğini vurguladılar. Obama ise gücünü nasıl göstereceğini çok iyi bildiğini belli etti. Türkiye'ye Avrupa'da bir gelecek talep etme şekli de bu konuda şüpheye yer bırakmıyor. Obama gücünün ne kadar büyük olduğunu biliyor ve bu gücü kullanmaya kararlı. "Balayı", Avrupa'ya ayak bastığı anda son buldu. Başkan Obama çok zor bir dönemde hâlâ bir ümit sembolüdür fakat her şeyden önce Amerika'nın Başkanıdır. (...)
- Ve en önemlisini sona bıraktık. Obama'nın Türkiye'nin AB üyeliği lehine Prag'daki müdahalesi. Amerikalı Başkan, Merkel ve Sarkozy'nin olumsuz tepki gösterdiklerini gördü fakat argümanlarını Türkiye'de tekrarlamakla "rölans" yapmaktan çekinmedi. Ankara'da herkesi; hükûümeti, muhalefeti ve silahlı kuvvetleri memnun eden bir hareketti. (...) Öte yandan Yunan hükûmeti, Başkan Obama'nın Türkiye'nin AB üyeliğinin ilerlemesine verdiği desteğe, Sarkozy'nin ve Merkel'in karşı çıkmasını da izledi. Bu sürtüşmeler ve Ankara'nın NATO yeni Genel Sekreterinin seçilmesini engelleme tehdidi (Obama ile anlaşarak geriye doğru adım atmasına rağmen) AB-Türkiye arasında özel ilişki senaryosunu daha da yakınlaştırdı. Yunan Dışişleri Bakanlığındaki yetkililer bu senaryo üzerinde çalıştıklarını, tam üyelikte öngörülen şartlara benzer şartların konmasına çalıştıklarını söylüyorlar. Ancak bu senaryo sonunda Atina için en kötü senaryo olabilir. Çünkü tarihteki olaylardan da belli olduğu üzere ortaklarımız bizim şartları değil kendi çıkarlarını tercih ediyorlar.(...) Amerikalı Başkan Avrupalıların Türkiye'ye AB kapılarını açmalarını isteyerek "nasırına basınca" Obama ile çatışma noktasına kadar geldi. Bu noktada Sarkozy ve Merkel ortak sesle "özel ilişki" senaryosunu yeniden masaya getirdiler. (...) Yunan tarafı, Obama'nın Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin tezine katıldığını söylemek zorunda kaldı. İki tez arasında önemli bir fark var; Obama bizim ısrarla istediğimiz şartlar hakkında konuşmadı. Ankara'da Heybeliada için konuşmuş olabilir fakat bu konu Atina'nın gündeminde en alt sıralarda yer alıyor." (Antonis Furlis/06/05)

Ethnos:  "Kıbrıs'ın İşgal Durumu Kabul Edilemez": "(...) Finlandiya Cumhurbaşkanı Tarya Halonen'in iki günden bu yana Helsinki'de bulunan Yunanlı Cumhurbaşkanının onuruna dün verdiği akşam yemeğinde yaptığı konuşmada Karolos Papulias, "Kıbrıs'ın; AB üyesi bir ülkenin bugün hala Avrupa ailesine girmek isteyen bir ülkenin askeri işgali altında olması, duvarlarla ikiye bölünmüş bir Avrupa başkentinin, Lefkoşa'nın olması kabul edilemez." dedi. Finlandiya Cumhurbaşkanı, iki ülke Cumhurbaşkanının ortak basın toplantısında, Lefkoşa'nın Türkiye'nin işgali altında olmasını doğru bulup bulmadığına dair bir soruya tereddütsüz, "Elbette bu durum kabul edilemez." dedi ve Kıbrıs'ın iyi bir AB üyesi olduğunu vurgulayarak, iyimserlikle Kıbrıs sorununun çözümleneceği günün yakın olduğunu ümit ettiğini sözlerine ekledi. Bir yabancı devlet başkanının tezini bu kadar net bir şekilde ifade etmesine alışık değiliz. Öte yandan Finlandiya Cumhurbaşkanının Türkiye'nin AB üyeliği konusuna ilişkin açıklaması pek de net değildi: "Finlandiyalıların Türkiye'nin AB üyesi olmasından yana olduklarını" vurgulamasına rağmen, "Türkiye'nin AB üyesi olup olmayacağına dair kararın kimler tarafından alınacağını şimdiden bilemeyiz" şeklinde konuşarak bu konudaki herhangi bir gelişmeyi gelecek bir zamana erteledi. (...) Finlandiya elbette AB kararlarını etkileyebilen büyük bir ülke değil. Ancak Fin Cumhurbaşkanının Yunan ve Kıbrıs yanlısı tezlerin önemini artıran iki önemli faktör var. Birincisi, Türk yanlısı tezlerin hâkim olduğu, Yunanistan için zorlu siyasi bir alan olan İskandinavya'daki ortamda Yunan yanlısı bir yol açılıyor. İkincisi, Finlandiya'nın merkez-sağ hükümeti güçlü ittifaklar kurarak, Lizbon Anlaşması oylandığında Olli Rehn'in AB Dışişleri Bakanı görevine tayin edilmesini istiyor öte yandan da Rehn'in Komisyondaki görevi bittiğinde ülkesinin cumhurbaşkanlığına getirilmesini destekleyen çevreler var. Bu konuda yakın gelecekte bir gelişme beklenmiyor çünkü Finlandiya'da cumhurbaşkanlığı seçimleri 2012 yılında yapılacak fakat yine de Olli Rehn vatanındaki siyasi ortamı da göz önünde tutmak zorunda. (...)(Yorgos Delastik/06/05)

 

NOT: Bu bülten, 6 Mayıs 2009 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır


Güncelleme: 18/05/2009 / Hit: 4,005

Copyrights © 2024 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2024 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı