ENGLISH
  Güncelleme: 27/02/2009

2009-01-29 Haftalık AB - Türkiye Haberleri Bülteni

2009-01-29 Haftalık AB - Türkiye Haberleri Bülteni

ALMANYA BASINI

NEWS-ADHOC: "HERMANN: TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ KONUSUNDA HALK OYLAMASINA GİDİLMELİDİR"

BERLİN, 22/01(BYE)--- News-adhoc haber portalında 21 Ocak 2009 tarihinde DDP'ye atfen ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Joachim Herrmann, Avrupa Birliğinin önemli kararlarına halkın daha güçlü bir şekilde dahil edilmesiyle ilgili tartışmayı daha da ileri taşımak istiyor. Çarşamba günü Münih'te açıklama yapan Herrmann, Alman halkının, örneğin Türkiye'nin AB üyeliği konusunda oylamaya gidebilmesi gerektiğini vurguladı ve CSU'nun bu tutumunu, kardeş parti CDU'nun farklı bir görüşte olma tehlikesine karşı bile savunacağını söyledi.
Önümüzdeki haftalarda konuyla ilgili somut bir öneri getireceğini de söyleyen Herrmann, aynı zamanda CSU'nun Türkiye'nin AB'ye katılımına karşı olduğunu bir kez daha vurguladı ve partisinin önümüzdeki seçim kampanyasında bu net çizgisini sürdüreceğini kaydetti.

FRANKFURTER ALLGEMEİNE ZEİTUNG: "NABUCCO'NUN SIKIŞTIĞI YER"

BERLİN, 22/01(BYE)--- Tirajı günde 366 bin 478 olan muhafazakâr eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung'un 22 Ocak 2009 tarihli sayısında, Michael Martens imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan İstanbul çıkışlı yazının özet çevirisi şöyledir:

--AB, Türkiye Olmadan Rus Gazına Olan Bağımlılığını Azaltamaz. Ankara Bu Konumundan Üyelik Müzakerelerinde Faydalanıyor--

Yarım ağızla yapılan tehdidin hemen sonrasında geniş bir tekzipte bulunuldu. Türkiye'nin Başbakanı Erdoğan, pazartesi günü Brüksel'de yaptığı bir açıklamada, AB, 2005 yılının ekim ayında başlayan üyelik müzakereleriyle ilgili olarak enerji konusundaki müzakere başlığını şayet görüşmeye açmaz ise, Ankara'nın Nabucco enerji nakil hattının inşası ile ilgili destekleyeceği tutumunu yeniden gözden geçireceği ifadesinde bulundu. Bu uyarı niteliğindeki açıklamanın ardından AB Komisyonu Başkanı Barroso ile görüşüldükten sonra en azından retorik anlamda da olsa, bu uyarı geri çekildi ve Başbakan Erdoğan'ın Nabucco'yu bir silah olarak kullanmayacaklarını, projeyi tam anlamıyla ve kesintisiz desteklediklerini belirttiği açıklandı.
AB'nin gerçekleşmesini istediği bu projeyle ilgili Türk siyasetçileri nasıl bir açıklama yaparlarsa yapsınlar, projenin çıkış noktası konusunda bir değişiklik olmayacaktır. Şöyle ki, AB ancak Türkiye ile ortaklığını geliştirebildiği takdirde, Rusya'nın doğalgazından ve Ukrayna'nın transit ülke olması durumundan daha az bağımlı hale gelebilecektir. Bu durumu bir Türk diplomatı şöyle özetliyor: "Rusya'nın dışında en büyük gaz rezervleri Hazar Denizi kıyısındaki ülkelerde bulunmaktadır, bu yüzden Moskova'yı işin içine katmadan bu rezervlerin Avrupa'ya ulaştırılması isteniyorsa, zaten coğrafi nedenlerden ötürü de Ankara'dan vazgeçmek mümkün gözükmemektedir."
Nabucco projesi, 3300 kilometre uzunluğunda bir boru hattının inşasını ve Hazar Denizi çevresindeki doğalgazın Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Avusturya'ya ulaştırılmasını öngörüyor. Buradan da bu doğalgazın Almanya da olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine nakil edilmesi planlanıyor. Konsorsiyuma Almanya'dan RWE, Türkiye'den BOTAŞ, Avusturya'dan ÖMV, Macaristan'dan Mol, Romanya'dan Transgaz ve Bulgaristan'dan Bulgargaz adlı şirketler katılım sağlıyorlar.
Nabucco projesine Fransız şirketi Gaz de France'nin katılmasına Türkiye, Fransız Meclisinde, 1915 yılında Ermenilerin takibat altına alınmalarının soykırım olduğunun inkâr edilmesinin cezalandırılması kararının 2006 yılında kabul edilmesi nedeniyle karşı çıkmıştı. Başbakan Erdoğan, Fransız Meclisindeki bu konuyla ilgili yapılacak oylama öncesinde şayet ülkesi aleyhinde bir karar çıkarsa Ankara'nın ekonomik yaptırımlarda bulunacağına dair bir uyarıda bulunmuştu.
Nabucco projesinin günün birinde gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda uzmanlar arasında farklı düşünceler mevcuttur. Proje hakkında yeterince eleştiriler yapılmaktadır. Doğal gaz potansiyeline sahip bulunan Türkmenistan, Özbekistan veya İran gibi ülkelerdeki siyasi koşulları bir kenara bırakacak olursak, mesela Gürcistan'ın Ukrayna ile kıyaslandığında daha güvenilir bir transit ülkesi olup olmadığı tartışıla gelmektedir. Projeyi savunanlar ise, bu çeşitliliği bir avantaj olarak değerlendiriyorlar ve Nabucco'nun 2010 yılında inşasına başlanacağını ve 2013 yılında bu boru hattından ilk defa gazın pompalanabileceğini belirtiyorlar.
Türkiye doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 65'ini Rusya'dan karşılıyor ve Başbakan Erdoğan'ın yaptığı son açıklamalar öncesinde de zor bir ortak olarak dikkat çekiyordu. Geçen yıl Türkiye'nin Dışişleri Bakanı Ali Babacan Moskova'ya gerçekleştirdiği bir ziyarette, Rusya'nın da Nabucco projesine katılmasını istediğini belirterek dostlarını ve düşmanlarını şaşırtmıştı. Konsorsiyum ortaklarının Türkiye'nin talepleri yüzünden geçmiş zamanlarda zor durumlarda kaldıkları olmuştu. Türkiye'nin Enerji Bakanı Güler geçen yıl yaptığı bir açıklamada, Türkiye'nin sadece transit bir ülke olmanın ötesinde Nabucco ile gelen doğalgazın bir kısmını kendisinin pazarlamak istediğini belirtmişti. Nabucco projesiyle ilgili olarak çok sayıda sıkıntı mevcuttur.

DIE ZEİT: "ENERJİ İHTİYACI SİYASİ BİR ARAÇ OLARAK KULLANILIYOR"

BERLİN, 22/01(BYE)--- Tirajı haftada 480 bin 200 olan sosyal demokrat eğilimli Die Zeit gazetesinin 21 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Joachim Fritz-Vannahme imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

--Türkiye, Nabucco Enerji Nakil Hattını Bir Baskı Aracı Olarak Kullanmak İstiyor. AB Aday Ülkesi Bu Durumdan Sonuçta Kendisi Zararlı Çıkabilir--

Nabucco adlı opera, Verdi tarafından 1841 yılında yazıldığı dönemlerde de önemli bir siyasi araç olarak dikkat çekiyordu. Günümüzde ise Nabucco projesi kapsamında Avrupa ile Türkler arasında doğalgaz nakli konusunda bir ortaklık kurulmuştur. Bu proje ile Hazar Denizi kıyısındaki, Orta Asya'daki, Irak ve İran'dan gelen boru hatları birleştirilip Balkanlar üzerinden Orta Avrupa'ya doğalgaz ulaştırılması planlanıyor.
Projenin inşasına önümüzdeki yıl başlanması ve 2013 yılında ilk doğalgazın pompalanması tasarlanıyor. Nabucco boru hattının 3300 kilometre uzunluğunda olması ve 30 milyar metreküp doğalgaz pompalaması öngörülüyor. Avrupa şu anda Rusya'dan bu miktarın yaklaşık beş kat daha fazlasını alıyor.
Nabucco projesinin önemli aktörleri Avrupa Birliği ve transit ülke olarak Türkiye'dir. Rusya kendi çıkarları gereği projenin rakibi durumundadır. Bu proje, siyasi olarak hassas olan Rusya-Ukrayna-AB nakil hattının önemini azaltacaktır ve bu şekilde Moskova'nın hakimiyetini kıracaktır.
Acaba Türkiye yardımcı konumundan engelleyici konumuna mı geliyor? Geçmişte Türkiye ile Avusturya'nın liderliğindeki konsorsiyum arasında özellikle Ankara'nın kendi doğalgaz kullanımı için talep ettiği gazın fiyatı gibi bazı özel talepleri nedeniyle birtakım sıkıntılar yaşanmıştı. Bu çekişmeler çetin pazarlıklarda yaşanan olağan durumlardan ibaretti.
Fakat Türkiye'nin Başbakanı Recep Erdoğan Brüksel'e dört yıl aradan sonra yapmış olduğu bir ziyaretinde bambaşka planlarını gündeme getirdi. Başbakan, bundan böyle söz konusu boru hattının kaderini ülkesinin adım adım yürüyen üyelik müzakereleriyle ilişkilendiriyor. Ticari bir proje olan Nabucco böylece siyasi bir araç haline gelmiş oluyor.
Erdoğan'ın sürpriz çıkışının olumlu tarafları olduğu gibi düşündürücü tarafları da vardır. Erdoğan Hükümetinin üyelik müzakerelerini hızlandırmayı arzuladığı görülüyor. Son iki üç yılda Brüksel'de bu arzunun var olmadığına dair haklı kuşkular bulunuyordu. Bu durumdan ise, İngilizler gibi Türkiye'yi bir an önce AB'de görmek isteyenler hayal kırıklığına uğrarken, Avusturyalılar, Fransızlar veya "imtiyazlı ortaklıktan" yana olan bazı Alman siyasetçiler memnuniyet duyuyorlardı.
Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olanlar veya kuşkuyla yaklaşanların -son zamanlarda aday ülkede de üyeliğe karşı çıkanlar büyük bir oranda artıştalar- Ankara'nın reform hızının düşmesi tabii ki işlerine geliyor. Bu kesim, Türkiye'nin AB'ye hiçbir zaman üye olamayacağına inanıyor. Türkiye karşıtları ayrıca AB adayı Türkiye'nin AB üyesi Kıbrıs'a karşı Gümrük Birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediğine dikkat çekiyorlar. Adil olmak gerekirse şunu belirtmek lazım gelir: Bölünmüş adanın geleceğinden Türkler olduğu kadar AB üyesi Rumlar da sorumludurlar. Fakat Ankara şu gerçeği kabul etmekte zorlanmaktadır: Rumlar, Türkiye'nin ve adanın kuzeyinde yaşayan Türklerin dahil olmak istedikleri kulübe çoktandır üyeler.
Başbakan Erdoğan'ın müzakerelerin hızlandırılması konusunu boru hattının inşası ile ilişkilendirmeye çalışması düşündürücüdür. Böyle bir durumda Türkiye'nin bu konuyu AB'ye girmek için şantaj unsuru olarak kullandığını düşünmek mümkündür. Her halükarda Başbakan Erdoğan'ın argümanı pek güven verici değildir, ya da acaba Başbakan bu şekilde bir yaklaşımla sadece bir manevrada mı bulunmak istemiştir? Bu konuda son olarak Ruslar ve Ukraynalılar Avrupalılara bu tür ilişkilendirmelerin fiyat pazarlıklarını veya siyasi pazarlıkları nasıl etkileyebileceğini göstermişlerdir.
Türkiye'nin AB'ye üye olabilmesi Nabucco boru hattının inşa edilebilmesine bağlı değildir. Türkiye'nin AB üyeliği üyelik kriterlerini yerine getirmesiyle ilgilidir. Gaz ticaretinin bu konuyla bir alakası yoktur. Türkiye'nin AB'ye üye olup olmaması aynı zamanda Avrupa Birliğinin üye kabul edebilme kapasitesiyle de ilgilidir. Bu kavram, hukuksal ve ticari kuralların aksine oldukça hassas ve esnek bir kavramdır.
Ankara şunu bilmelidir: Şu sıralarda AB'den daha ziyade Türkiye AB için uğraş vermektedir. Opera eseri olarak özgürlüğe atıfta bulunan Nabucco'nun boru hattı Nabucco ile pek ortak yanları bulunmamaktadır. Zaten Türkiye'nin tam üyelik gayretleri de büyük bir opera için yeterli gözükmemektedir.

DEUTSCHLANDRADIO: "TRANSİT İÇİN KATILIM"

ANKARA, 23/01(BYE)--- Almanya'da ulusal yayın yapan Deutschlandradio'nun 19 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Gunnar Köhne imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan İstanbul çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Türkiye, Nabucco Hattının Yapımını AB Katılımına Bağlıyor--

Avrupa'nın Rus gazına ne denli muhtaç olduğunu Rusya ile Ukrayna arasındaki gaz kavgası bir kez daha apaçık gözler önüne serdi. Nabucco hattının alternatif bir doğal gaz kaynağı olması bekleniyor: Hat, Hazar Denizi'nden başlayarak Karadeniz'in Rusya'ya ait olmayan kesimlerinden geçerek Batı Avrupa'ya uzanıyor. Fakat bu hat, aynı zamanda Türkiye'den de geçiyor; işte bu ayrıntı üzerinden hareketle Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin AB katılım sürecinde yarar sağlamayı arzuluyor.
Erdoğan, "Enerji başlığında blokaj hâlinde Nabucco'da tutumumuzu gözden geçiririz. İki tarafın da bundan fayda sağlamasını istiyoruz." diye seslendi.
Erdoğan'ın Brüksel'deki basın konferansını izlemeye gelenler, bu sözlere az şaşırmadı: Türkiye Başbakanı, ülkesinin duraksayan AB müzakere sürecine karşı elinde bir koz olduğunu düşünüyor. Bu kozun adı: Nabucco. Azerbaycan üzerinden Gürcistan ve Türkiye'den Avusturya'ya kadar uzanan bir hat. Rusya ile devamlı yaşanan sıkıntılar üzerine AB, Moskova'dan bağımsız olan bu doğal gaz projesine büyük önem veriyor. Dışişleri Bakanlığı Enerji, Su ve Çevre Konuları Genel Müdür Yardımcısı Mithat Rende, ülkesini kilit pozisyonda görüyor:
"Coğrafî konumumuz itibarıyla biz Avrupa'nın enerji güvenliğine muazzam katkılar sağlayabiliriz. Uluslararası Enerji Ajansı, Avrupa'nın doğal gaz tüketiminin 2030 yılına kadar yüzde 70 artacağını hesapladı. Bu gazın sadece bir veya iki kaynaktan temin edilebilmesi mümkün değil. Avrupalılar açısından birden fazla hattın olması önemli."
Avrupa Komisyonu, bu güney doğal gaz koridoruna çok büyük önem atfediyor. Geçen yaz yaşanan Rus-Gürcü sürtüşmesinden sonra Nabucco Projesi yatırımcıları, kredi sağlayıcıları ile sigortacıların, eskiden çokça güven telkin eden bölgenin tekin olmadığını birden görmeleri üzerine neredeyse çekiliyorlardı. Bu tehlike şimdilik ortadan kalkmışa benziyor, zaten sekiz milyar avroluk masraflar da karşılandı. Fakat çok daha önemli bir sorun hâlâ varlığını sürdürüyor: Avusturya'ya önümüzdeki beş yılda akması gereken gaz nereden gelecek? Azerbaycan bunu karşılayabilecek durumda değil, İran ile de ile iş yapılmak istenmiyor ve Kazakistan veya Türkmenistan gibi doğal gaz zengini ülkelerse Rusya ile karşı karşıya kalmak istemedikleri için tereddütlerini sürdürüyor. Üstüne üstlük bir de Ankara'dan finansal taleplerin olduğunu biliyor. Uluslararası Kriz Grubu Türkiye Analisti Hugh Pope, "Türkiye ile henüz bir iş yapma zemini bulunmuyor. Türkiye sadece doğal gaz için bir transit ülkesi ve bunun karşılığını alacak bir ülke mi olacak? Yoksa -Ankara'nın tercih ettiği gibi- Türkiye doğal gazı farklı ülkelerden toplayıp sonra Avrupa'ya pazarlayacak konuma mı gelecek? Yahut sonunda Avrupalılar doğal gaz hatları üzerinde denetimi sağlayabilecekler mi? Bunlar hâlâ cevap bekleyen sorular." şeklinde konuşuyor.
Nabucco Projesi henüz tamamlanmış değil, bu yüzden Pope, Türkiye Başbakanının sözde şantaj denemesini abartılı buluyor. Zaten kaba diplomasinin bu türüne AB üyeleri arasında kimse alışık değil. Sonuçta Ankara'nın yaptığı şey, bazı üye ülkelerin sayısız müzakere başlıklarının açılması vetosuna karşılık sadece "düşmanın silahını kendisine doğrultmak".
Erdoğan'ın açıklamalarının yarattığı telaş, Avrupalıların bu konuda kendilerine güvenlerinin olmadığını gözler önüne seriyor. Nabucco yardımıyla konunun hemen çözüme kavuşması isteniyor. 500 milyon nüfuslu Avrupa'nın, eğer Brüksel bir şey derse, üye olmayan 75 milyonluk Türkiye'ye uymasını bekliyor. Fakat şunu anlamalılar, Türkiye kendi çıkarlarını da kolluyor."
Türk hükûmetinin üyelik müzakerelerinin başarısızlıkla sonuçlanması hâlinde gerçekten de Nabucco'dan vazgeçeceğine pek ihtimal verilmiyor. Sonuçta Türkiye'nin de üstelik şu zamanda -tıpkı Avrupa'nın doğal gaza ihtiyaç duyduğu gibi- paraya ihtiyacı var.

 

AVUSTURYA BASINI

DIE PRESSE: "BALKANLARIN SÜRATLE KATILIM ŞANSINA İHTİYACI VAR"

VİYANA, 23/01(BYE)--- Tirajı günde 80 bin olan liberal sağ eğilimli Die Presse gazetesinin 23 Ocak 2009 tarihli sayısında, Regina Pöll'ün Çek Dışişleri Bakanı Karel Schwarzenberg ile yaptığı ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan mülakatın ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

Çek Dışişleri Bakanı Schwarzenberg AB Dönem Başkanlığının ilk üç haftasını özetledi:

PÖLL: Nabucco boru hattı projesinde bundan sonra nasıl bir çizgi izlenecek?

SCHWARZENBERG: Şu sıralar Nabucco'ya nasıl yardım edilebileceğini tartışıyoruz. Aslında bunu çok daha önce yapmamız gerekirdi.

PÖLL: Türkiye projede nasıl bir rol oynuyor?

SCHWARZENBERG: Türkiye çok önemli bir ortak ve çok önemli bölgesel bir güç. Kuşkusuz ki projede söz sahibi olacak bir ülke.

PÖLL: Başbakan Erdoğan AB'nin Türkiye'nin katılım sürecini hızlandırması gerektiği, aksi takdirde ülkesinin projeye engel çıkarabileceği yolunda bir sinyal verdi.

SCHWARZENBERG: Doğalgaz sevkiyatının siyasi konulara karıştırılmaması lazım. Türkiye'nin boru hattının kendi çıkarlarına da hizmet edeceğini bilmesi gerekir.

PÖLL: AB geçmişteki frenleme girişimlerinin ardından artık Türkiye'ye daha dostça mı davranacak?

SCHWARZENBERG: Biz Türkiye karşısında zaten dostça bir tutum içindeyiz. Ancak Türkiye'nin katılımı gerçekleştirebilmesi için bazı kriterleri yerine getirmesi gerekiyor. Bu da geçen yıl maalesef biraz yavaş ilerleyen reformlara ağırlık verilmesi anlamına geliyor. Ayrıca Kıbrıs ile arasındaki anlaşmazlıkları da mümkün olduğunca çabuk bir çözüme kavuşturmalı. Bu konuda ısrar etmek zorundayız, çünkü aksi takdirde bu AB kurallarına aykırı bir davranış olur...

 

BELÇİKA BASINI

DE MORGEN: "BORU HATTI KARŞILIĞINDA AB ÜYELİĞİ"

BRÜKSEL, 22/01(BYE)--- Tirajı günde 50 bin olan De Morgen gazetesinin 22 Ocak 2009 tarihli sayısında, Ayfer Erkul imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

AB'ye üyelik müzakerelerindeki engeller devam edecek olursa Ankara, Türkiye üzerinden geçecek doğalgaz boru hattı projesi konusundaki tutumunu yeniden gözden geçirecek. Nabucco boru hattı, Avrupa'yı Rusya'ya bağımlı olmaktan kurtaracak.
Türkiye Başbakanı uzun bir sessizlikten sonra AB üyelik müzakerelerinin yeniden başlaması için Brüksel'e geldi.
Türk Başbakan, Barroso ile görüşmesinden önce "al gülüm, ver gülüm" tutumunu ortaya koymuştu. Söylediğine göre, AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı vardı. Kıbrıs vetosunun üyelik müzakerelerinde enerji konusundaki başlığı engellemesine duyduğu öfkeyi dile getirdi. Kıbrıs, Akdeniz'de petrol arama konusunda Ankara ile anlaşmazlık yaşıyor. Başbakan gerekirse Nabucco projesini yeniden değerlendirilebileceğini açıkladı.
Erdoğan'ın tehditkar tutumu Barroso ve Rehn ile görüşmesinden sonra yumuşadı. Nabucco'yu AB üyeliği için hiçbir zaman bir silah olarak kullanmayacağını ve projeyi desteklediğini açıkladı. Ancak, sözleri büyük olasılıkla beklenen etkiyi yaptı. Zira Barroso ve Rehn, Türkiye'nin AB'nin şart koştuğu reformlarda ilerleme kaydettiğini belirttiler.
Nabucco projesi, Avrupa için, Hazar havzasından geçmeden doğalgaz tedarik etmenin tek yolu. Rusya'ya bağımlılık, son haftalarda Moskova'nın muslukları kapatmasıyla iyice ortaya çıktı.
8 milyar avroya mal olacak ve yılda 30 milyar metreküp doğalgaz taşıyacağı düşünülen Nabucco projesi, Türkiye üzerinden Avrupa'ya Hazar ve Orta Doğu doğalgazını taşıyacak.
2006 yılında Rusya'nın Ukrayna'ya doğalgaz sevkiyatını durdurmasıyla, Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılayacak en güvenilir ülke olarak daha o dönemde Türkiye'nin önemi ortaya çıktı. Göründüğü kadarıyla Türkiye, üyelik görüşmelerinde stratejik önemini ön plana çıkarmayı sürdürecek. Alman Enerji Bakanı, Erdoğan'ın sözlerinden memnun değildi. Michael Glos'a göre, Türkiye siyasal bir şantaj yapıyor ve Ankara, bir an önce AB üyesi olabilmek için bunu silah olarak kullanıyor.
Erdoğan, Brüksel ile müzakerelere yeniden ivme kazandırmak için bu yıl elinden geleni yapacağını açıkladı. Erdoğan, "AB üyeliği kesin bir önceliktir. Umarım 2009 yılında büyük yol katederiz" dedi.

 

FRANSA BASINI

LE MONDE: "ERDOĞAN'IN BRÜKSEL ZİYARETİ... ANKARA, AB'YE KATILIM MÜZAKERELERİNİ GÜÇ BİR DURUMDAN KURTARMAYA ÇALIŞIYOR"

PARİS, 22/01(BYE)--- Tirajı günde 314 bin olan Le Monde gazetesinin 22 Ocak 2009 tarihli sayısında, Philippe Ricard imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin Avrupa Birliğine katılım müzakerelerini canlandırmak ve zaten bir duraklama dönemine giren sürecin kötüye gitmesini engellemek üzere yaptığı üç günlük Brüksel ziyaretini 20 Ocak Salı günü tamamladı.
2005 yılının sonunda başlatılan müzakereler zaman içerisinde sürüncemeye girerken, taraflar arasında da şüphecilik artmaya başladı. Şu an için 35 başlıktan sadece 10'u açılarak, sadece bir tanesi kapatıldı. Avrupalılar, ılımlı İslamcı hükümetin uzun sürmesi beklenen AB'ye katılım hedefi çerçevesinde başlattıkları reformlarının ritmini sorguluyor. Karşılarında ise Başbakan Erdoğan, aralarında Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Alman Hristiyan Demokratların da bulunduğu bir grup Avrupa liderinin bu süreci geciktirmek için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarından şüpheleniyor.
Erdoğan, Brüksel'e en son 2004 yılında bir ziyarette bulunmuştu. Avrupa başkentinde kimileri, laik ve milliyetçi çevrelerle gerginlik içerisinde geçen bir yılın ardından başbakanın en sonunda "inancını yitirdiğini" sanmaya başladılar. Başbakan, üyeliğin hükümetinin "öncelikli hedefi" olduğunu yeniden belirtti. Ziyareti öncesinde ise Ankara, iyi niyetinin göstergesi olarak 27 üyeye çeşitli sinyaller göndermeye çalıştı. Örneğin devlet televizyonunda ilk kez Kürtçe yayın yapan bir kanal açıldı. Ayrıca Egemen Bağış, AB ile yakınlaşmayı hızlandırmak üzere başmüzakereci görevine getirildi.
Erdoğan ayrıca Brüksel'de Türkiye'nin üyeliğinin birliğe getireceği avantajları da öne sürdü. Ankara, diplomatik alanda hem İsrail'in müttefiki, hem de Hamas'ın açıklamalarını ileten bir ülke olarak Orta Doğu'da arabuluculuk rolü oynamakla övünüyor. Nitekim 2008 yılında Türkiye'nin çabaları, Suriye ile İsrail arasında dolaylı barış müzakerelerinin açılmasına vesile olmuştu. Türkiye'nin bu diplomatik başarısı, üyeliğine ısrarla karşı gelen Sarkozy tarafından AB dönem başkanlığı sonunda takdir edilmişti.
Başbakan ayrıca ülkesinin doğalgaz sevkiyatı konusundaki önemini de vurguladı. Enerji başlığının açılmasını sağlamak için de Nabucco boru hattı projesi konusundaki tutumunu yeniden gözden geçirmekle tehdit etti. Kıbrıs, Ege denizindeki doğalgaz işletmesi konusunda Ankara ile yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle bu başlığın açılmasına engel oluyor. Oysa Nabucco projesi, Rusya ile Ukrayna arasındaki "doğalgaz savaşı" nedeniyle her zamankinden çok AB'nin öncelikleri arasında yer alıyor. Jose Manuel Barroso pazartesi günü, "Nabucco boru hattının gerekliliği konusunda anlaştıkları" şeklinde bir güvence verdi. Ancak Komisyon Başkanı, Türkiye'nin bu şantajından hiç de hoşlanmadığını "enerji güvenliği ile Türkiye'yle yürütülen müzakerelerin ilişkilendirilmemesi gerekir" sözleriyle belirtti.
Yine de katılım müzakerelerinin hızlandırılması konusunda bir belirsizlik hakim. Tıpkı önceki dönem başkanları gibi Çek Cumhuriyeti'nin de Haziran ayına kadar iki veya üç başlıktan fazlasını açamayacağı sanılıyor. Fransa; avro, kurumlar ve bütçeyi içeren beş başlığın doğrudan Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin öngörüldüğü gerekçesiyle açılmalarına engel oluyor. Kıbrıs'ın tanınmaması sebebiyle de sekiz başlık askıda. AB, 2009 yıl sonuna kadar Türkiye'nin gümrük birliğini Kıbrıs dahil tüm birlik üyelerine uygulamasını talep ediyor. Ancak Türk ordusunun 1974 yılından bu yana Kuzey kesimini işgal ettiği adanın birleşmesi konusunda yürütülen müzakereler sonuçlanmadan herhangi bir gelişme kaydedilmesi beklenmiyor. BM'nin gözetimi altında geçen yaz yeniden başlatılan bu müzakereler de yerinde sayıyor.

 

İTALYA BASINI

IL SOLE 24 ORE: "GAZ... BRÜKSEL, HAZAR DENİZİNE BAKIYOR"

ROMA, 27/01(BYE)--- Tirajı günde 334 bin olan ekonomi ağırlıklı Il Sole 24 Ore gazetesinin 26 Ocak 2009 tarihli sayısında, Giorgio S. Frankel imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Nabucco doğalgaz boru hattı projesi hakkında bugün ve yarın Budapeşte'de yapılacak olan ve aylardır gündemde bulunan zirve, Rusya ve Ukrayna arasındaki yeni kriz ile Rus gazının Avrupa boru hatlarını kötü etkilemesi sonrasında daha da önemli hale geldi. Avrupa, dünya gazının yaklaşık yüzde 20'sini tüketmekte ve artmakta olan gereksinimleri için her geçen gün, özellikle de Rusya'dan yapılan ithalata bağlı hale gelmektedir. Diğer yandan, Avrupa'ya ulaştırılan Rus gazının yüzde 80'i Ukrayna'dan geçiyor ve bu da tam bir stratejik "daralmayı" oluşturuyor. Başbakan Vladimir Putin, Moskova'da Ukraynalı muhatabı Yulia Timoşenko ile iki ülke arasındaki gaz savaşına son vermek amacıyla bir anlaşma yaptı. Avrupa için ise enerji güvenliği sorunu hâlâ çözülmedi.
Türkiye'den Orta Avrupa'ya kadar uzanacak olan üç bin kilometrelik Nabucco boru hattı, "Ukrayna'dan geçmemek ve Rus gazını taşımamak" gibi iki avantaja sahip ama bu konu çok muammalı. Birkaç gün önce, Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerine bir atılım kazandırmak amacıyla Brüksel'e giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, müzakerelerde olası yeni engellerin olması halinde, Türkiye'nin Nabucco için çıkarını gözden geçireceğini dile getirdi. Yani "Türkiye yoksa, boru hattı da yok!"
22 ve 23 Ocak tarihlerinde, yani Budapeşte zirvesinin neredeyse arifesinde, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev büyük gaz üreticisi ve teorik olarak Nabucco'nun gaz tedarikçisi olan Özbekistan'a gitti. Öte yandan Putin, geçen eylül ayında Avrupa'ya gaz ihraç edilmesi için Rus boru hatlarını Özbekistan'ın kullanmasını sağlamıştı. Ve Erdoğan Brüksel'den uyardı: Nabucco'nun sorunu belki de onu besleyecek gaza sahip olmamasıydı.

--Tartışılan Kaynaklar--

Geçtiğimiz ağustos ayında Rusya ile Gürcistan arasındaki savaş sonrasında, Hazar bölgesi ülkeleri Moskova'ya çok ihtiyatlı davranıyorlar. Diğer yandan artmakta olan Çin talebini de göz önüne alıyorlar. Türkmenistan olayında olduğu gibi, gaz öncelikle Rusya'ya ve Çin'e gidecek. Kazakistan; Rusya, Çin ve Batı pazarları arasında kendini dengede tutmaktadır. Ama bazı tahminlere göre, Kazakistan ve Azerbaycan tek başlarına Nabucco için yeteri kadar gaza sahip değiller. Bugüne kadar ABD'nin, Türkiye'nin ve İsrail'in sıkı müttefiki olan (ve Hazar'da enerji stratejisinin kilit noktası görevini üstlenen) Azerbaycan'ın uluslararası alandaki yerini yeniden gözden geçirdiği anlaşılıyor.
Erdoğan böylelikle çok fazla rezervi olan ve Rusya'dan sonra dünya gazının "iki numarası" olmak isteyen İran'ı öneriyor. İran'ın Katar ile bölüştüğü "Güney Pars/Kuzey Dorme off-shore yatakları" dünyada keşfedilmemiş en büyük yataktır. İki ülke, Rusya ile birlikte, bir çeşit "gaz ihraç eden ülkeler örgütünü" oluşturuyor. Uygulamada hiçbir etkisi olmayacaktır, ancak politik anlamda ve görünüşte önemli.
İran, ABD ve İsrail düşmanlığından hâlâ "yasaklıdır." (off-limits) Beyaz Saray'da Barack Obama başkanlığında Washington ile Tahran arasında bir diyalogun gerçekten olup olmayacağını görmek gerekir. Şayet diyalog sağlanırsa, Avrupa en sonunda İran kaynaklarına erişebilir.
Nitekim, Türkiye'nin İran'a açılma önerisi, petrol ve gaz stratejileri için dikkate değer içeriklerle bölge politikasının kademe kademe yeni bir eğilimini gösterebilir. Buna Nabucco da dahil. Türkiye, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve diğer boru hatları ile programlanmakta olan diğer boru hatları sayesinde, Hazar denizinden Batılı tedarikçiler içinde ve söz konusu kaynak bakımından ABD, Çin ve Rusya arasındaki yarışta stratejik bir role sahip.

--Türkiye'nin Rolü--

Zaten Türkiye, Orta Doğu'da ve Orta Asya'da önemli bir rol üstlenmeyi de arzuluyor, ancak her geçen gün daha çok Rus enerjisine bağlı oluyor ve AB ile müzakerelerinin gidişatından hayal kırıklığına uğruyor. Bu arada Türkiye, Washington'da uzun zamandır Erdoğan'ın İslami kültüre sahip hükümetine düşman olan "yeni muhafazakârların" (neocon) hedefinde yer alıyor. Bugünlerde, Erdoğan'ın İsrail'e Gazze'deki savaş nedeniyle sert eleştirilerde bulunması iki ülke arasında bir krizin habercisi olabilir. Oysa, İsrail'in ortaklığı Hazar hidrokarbürüyle ilgili olarak birçok strateji için bir kilit noktası oluşturuyor. Benzeri belirsizlikler, Azerbaycan için de varsayılıyor.
Dolayısıyla tüm bölgenin siyasi ve stratejik yönden yeniden düzenlenmesi ile o ya da bu ülkenin kontrolünü elde tutmak veya elde etmek için, olası dış girişimlerle ilgilenilmesi muhtemeldir. Bunların hepsi enerji güvenliğiyle ilgili Avrupa stratejileri için birçok bilinmezi gerektirmekte ve bu da çok geniş bir konuyu gündeme getirmektedir.
Sabit ilişkileri ve işbirliğini elde tutmak ve Çin ve Hindistan'ın çıkarını da içine alan bir Avrasya vizyonuyla söz konusu politikayı genişletmek için, bugün Rusya ya da yarın İran gibi büyük tedarikçi ülkelerle Türkiye gibi jeo-politik öneme sahip ülkelerin karşılıklı dayanışmasının geliştirilmesi, siyasi ve stratejik alanda güvenlik için gerekli olmalıdır.

 

KIBRIS RUM BASINI

HARAVGİ: "STEFANU ERDOĞAN'IN AÇIKLAMALARINI YORUMLADI"

LEFKOŞA, 22/01(BYE)--- Tirajı günde dokuz bin olan AKEL partisi yayın organı Haravgi gazetesinin 22 Ocak 2009 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Enerji" başlığıyla ilgili olarak Brüksel'de yaptığı açıklamalar, Avrupa Birliğinin kendisi ve Kıbrıs Cumhuriyeti için tahrik teşkil ediyor.
Erdoğan'ın açıklamalarını yorumlayan Hükümet Sözcüsü Stefanos Stefanu, "Avrupa Birliği üyesi olarak Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliğinde bazı haklara sahip olduğunu, bu hakları Kıbrıs Cumhuriyeti'nin malum çıkarlarına hizmet etmeleri amacıyla savunduğunu ve kullandığını" söyledi.
Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın açıklamalarına AB tarafından da tepki gösterildiğini söyleyen Stefanu, Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso'nun, Nabucco boru hattı ile enerji başlığı arasında herhangi bir ilişki bulunmadığı konusunda açık olduğunu dile getirdi.
Enerji başlığının, AB-Türkiye katılım müzakerelerinde dondurulan sekiz başlık içinde olmadığını da kaydeden Stefanu, "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB üyesi olarak görevlerini yerine getirdiğini" savundu, bu görevleri nasıl yerine getireceğinin ve ortadaki konulara uygun olarak ne karar verdiğinin, koşullar ve şartlar göz önünde bulundurarak zamanı gelince gerçekleştirileceğini söyledi. Stefanu, "Bize göre şu an ortada olmayan ve görüşülmeyen sorulara cevap vermeye başlamamız, erken ve yanlıştır" dedi.

--AKEL'den de Erdoğan'a Tepki--

AKEL de açıklamasında, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından "ortaya konulanlara tepki göstererek, işgal gücünün her türlü tehdidini reddettiğini" savundu, Erdoğan'ın açıklamalarına ilişkin hoşnutsuzluğunu dile getirdi.

FİLELEFTHEROS: "AB'DEN LEFKOŞA FIR'I İÇİN MÜDAHALE"

LEFKOŞA, 23/01(BYE)--- Bağımsız liberal eğilimli Fileleftheros gazetesinin 23 Ocak 2009 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Ankara ve sahte devlet, "Lefkoşa Hava Trafik Kontrol Bölgesi"nde (FIR) ciddi sorunlara neden oldu. Brüksel bu sorunları çözmek amacıyla son 24 saat içinde Ankara nezdinde dinamik müdahalede bulundu.
AB'nin müdahalesi, Avrupa Komisyonu Hava Taşımacılığı Müdürü Daniel Kalleha aracılığıyla gerçekleştirildi.
Ankara'daki birimlerin, "Lefkoşa FIR Hattı"yla Ankara FIR Hattı arasında geçiş yapan onlarca uçakla ilgili olarak, Kıbrıs Rum Hava Trafik Kontrol birimleri ile uzlaşmak yerine Ercan Hava Trafik Kontrol Merkeziyle iletişim kurması, uluslararası hava trafik kurallarının ihlaline neden oluyor ve ciddi sorunlar yaratıyor.
Brüksel'den ve Lefkoşa'dan teyit edilen kaynaklara göre, Kalleha son günlerde bu sorunların çözümü için Ankara'ya baskı yapıyor.
Kalleha, Ankara'yla görüştüğü teknik çözümleri ileri götürmek amacıyla Lefkoşa'yla sürekli irtibat halinde bulunuyor ve Avrupa Hava Taşımacılığı Güvenliği Örgütünün (Eurocontrol) bu konuyu son yıllarda defalarca Ankara'nın gündemine getirdiği belirtiliyor.
Kalleha'nın bu aktif müdahalesi; Lefkoşa FIR hattı içinde uçuş yapan uçakların kontrol ve yönlendirme prosedürlerine Türk müdahale ve kışkırtmalarının önemli ölçüde yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleştiriliyor.
Son 10 yıldır durumu yakından takip etmekte olan yetkili bir kaynak gazetemize, "Türkler son zamanlarda uçuş güvenliğindeki tehlikeleri artırarak, kelimenin tam anlamıyla cüretlendiler" dedi. Bu arada, Lefkoşa'daki deneyimli hava trafik kontrolörlerine göre Türk kontrolörler, farklı davranışta bulunulması yönünde net siyasi emir aldıkları zamanlar dışında hava trafik kurallarını herhangi bir şekilde ihlal etmekten kaçınıyorlar.
Lefkoşa ve Ankara FIR hatları arasında geçiş yapan uçaklara yönelik Türk müdahaleleri önemli ölçüde arttı. Bunun sonucunda da yetkili Cumhuriyet makamına yapılan, uçuş güvenliğiyle ilgili olay bildirimlerinde de önemli artış kaydedildi.
Brüksel ve Lefkoşa'dan aynı kaynaklara göre Kalleha Ankara'nın önüne, -Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerindeki "taşımacılık" başlığıyla ilgili- hava sahasını Kıbrıs havayolu şirketlerine ait uçaklara açması konusunu da koydu.

 

YUNANİSTAN BASINI

ETHNOS: "AB İLE ANKARA'DAN TOPLU ATEŞ!"

ATİNA, 26/01(BYE)--- Tirajı pazar günleri 144.783 olan Ethnos gazetesinin 25 Ocak 2009 tarihli sayısında, Yorgos Delastik imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haber-yorumun çevirisi şöyledir:

Ülkemiz dış politikası tüm cephelerde bir saldırı fırtınasına uğramış durumda. Bu fırtına sadece Türkiye'den değil, AB'den de geliyor. Çeşitli çevreler Yunanistan'ın 2008 yılında dış politika alanında kazandıklarını kaybetmesini amaçlıyor. Başbakan Kostas Karamanlis'in başarılı olduğu bir alan varsa o da dış politikaydı; girişimleri (EYCM'nin NATO üyeliğine veto, Rusya ile daha yakın enerji işbirliği) hemen bütün Yunan halkı tarafından olumlu karşılandı. Geçtiğimiz çarşamba günü AB Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu tahrik edici bir karar benimseyerek, AB Bakanlar Kurulundan önümüzdeki dört ay içinde Üsküp ile üyelik müzakereleri için başlangıç tarihini belirlemesini istedi. Bu kararın çok büyük bir oy çokluğuyla kabul edilmesi (64 lehte, 7 aleyhte ve 2 çekimser), bütün AB Parlamento gruplarının ve bütün AB ülkelerinin aleyhimizde oldukları anlamını taşıyor.
AB parlamenterleri Üsküp yönetiminin tutumunu eleştirmeye yönelik bir tek kelime dahi söylemediler. Atina'nın politikasını "Nazi politikası" olarak nitelendirmeye kadar giden Başbakan Nikola Gruevski ve Dışişleri Bakanı Antonio Miloşoski'nin abuk sabuk aşırı milliyetçi açıklamalarına karşı diyecek bir tek kelime dahi bulamadılar. EYCM'nin Uluslararası Mahkemeye Yunanistan aleyhinde yaptığı başvuruyu da ülkemize karşı bir sabotaj saymıyorlar. Üstelik Karamanlis hükümetinden, EYCM'ye yönelik "veto" kullanmamasını istediler.
Yunan Hükümeti, AB-Üsküp arasında üyelik müzakerelerinin başlangıç tarihinin belirlenmesi yönündeki bir girişime yine veto ile cevap vermeli.
NATO yönünde de aynısını yapmasının gerekli olduğu anlaşılıyor. Atina ve Lefkoşa'nın işlediği trajik bir hata da Kıbrıs konusunun çözümüne dair herhangi bir ön şart koşmadan, AB-Türkiye üyelik müzakerelerinin başlamasını kabul etmeleriydi, aynı şey bu kez Üsküp konusunda tekrarlanmamalıdır.
Küstah bir tutum içindeki Başbakan Erdoğan, Ankara'nın, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımadığını söylemekle kalmadı, Kıbrıs'ı, AB üyesi bir ülke olarak da tanımadığını, dört yıldan bu yana ziyaret etmediği Brüksel'e giderek açıklamayı tercih etti. Hatta Erdoğan, "AB üyesi olan Kıbrıs değil, AB'yi aldatarak üye olan Güney Kıbrıs'tır" dedi ve Türkiye'nin üyelik yolunun kayıtsız şartsız desteklenmesi politikasının, komşu ülkenin "Avrupalılaşmasına", bu bağlamda da Türk-Yunan ve Kıbrıs konularında daha uzlaşmalı tezler benimseyeceğine inanan bütün Yunan politikacıları uygulamada rezil etti.
Başbakan Erdoğan, AB'ye şantaj girişiminde bulundu. Son Rusya-Ukrayna sürtüşmesinden Avrupalıların duyduğu kaygıdan yararlanarak, AB'nin Kıbrıs'ın vetosunu dikkate almayarak üyelik müzakerelerinde enerji başlığını açmazsa, Ankara'nın, gelecekte Hazar Denizi'nden Türkiye vasıtasıyla Avusturya'ya Amerikan çıkarlarına hizmet eden doğalgazı taşıyabilecek Nabucco doğalgaz boru hattına ilişkin tutumunu gözden geçireceği tehdidinde bulundu. Erdoğan, "enerji başlığının bloke edilmesi durumuyla karşı karşıya kalırsak, elbette tezimizi yeniden gözden geçireceğiz" dedi.
AB'ye Kıbrıs'ı gözardı etmesi yolunu gösteren Başbakan Erdoğan, "AB'nin 70 milyon nüfuslu bir ülke yerine 700 bin nüfuslu bir ülkenin yanında yer almasından şaşkınlık duyuyorum" dedi ve Avrupalıları seçim yapmaya zorladı. Amerikan-İngiliz bloktan yana olan AB Komisyon Başkanı Barroso ise, "Komisyonda enerji bölümü dahil olmak üzere bütün bölümlerin açılması amacıyla elimizden geleni yapıyoruz" dedi.
İçinde bulunduğumuz yıl Yunanistan açısından zorlu, çok zorlu geçecek, bu kolayca anlaşılıyor. Karamanlis hükümeti bu ortamda acaba tahriklerle başedebilecek mi? Bundan pek de emin değiliz.

SKY TV: "ANKARA'DA İYİMSERLİK RÜZGÂRI"

ANKARA, 27/01(BYE)--- Yunanistan'ın özel Sky televizyonunun 26 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Dimitris Thomas imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel'deki AB yetkilileriyle iki günlük görüşmesinden sonra Ankara'ya döndü. Erdoğan'ın başlıca amacı, ülkesinin AB üyeliğiyle ilgili müzakerelere yeni bir ivme kazandırmaktı. İki tarafın ortak stratejik çıkarları, gelecekle ilgili bir iyimserliğe imkân veriyor.
Türkiye'nin AB'ye üye olma çabaları, son zamanlarda ciddi engellerle karşılaşıyor. Bunun bir nedeni de, AB'nin Türkiye'den istediği ülke içi reformların büyük gecikme içinde olmasıdır. Bu nedenle Erdoğan'ın ziyareti, Ankara-Brüksel ilişkileri için yeni başlangıç olarak kabul edildi.
AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu Üyesi Olli Rehn, "Yıllardan beri Türkiye ile ilişkilerimizde ve Türkiye içinde sorunlarla karşılaşıyoruz. Kişisel fikrim, Türkiye'nin üyelik müzakereleri yeni bir ivme kazanabilir" dedi.
Türkiye'nin AB'ye üye olmadan önce, birtakım sorunların üstesinden gelmesi gerekir. En büyük sorun Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasıdır.
Bundan başka, AB'nin iki büyük ülkesi Almanya ve Fransa'nın karşı çıkması var. Pek çok Avrupalı bu kadar çok Müslüman nüfusu bulunan bir ülkenin Avrupa'ya girip girmemesinden emin değil.
Ukrayna-Rusya arasındaki doğalgaz krizi, bu bölgede AB-Türkiye çıkarlarının uyuştuğunu gösterdi. Türkiye üzerinden Asya'dan Avrupa'ya yılda 30 milyar metreküp doğalgaz taşınması planlanan Nabucco doğalgaz boru hattı, Erdoğan'ın Brüksel'deki görüşmelerinin önemli bir parçasını oluşturdu.
Erdoğan, Türkiye'nin diğer alanlara da katkıda bulunabileceğine inanıyor.
Erdoğan, "Yeni bir yük getirmek yerine, var olanları paylaşmak istiyoruz. Avrupa ile Müslüman dünyası arasında köprü olabiliriz ve AB'nin Orta Doğu'daki pozisyonunu güçlendirebiliriz" dedi.
Erdoğan, Barack Obama ile yakın işbirliğinde bulunmak istiyor. Erdoğan, "Obama ile ilgili beklentiler büyük. Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar'daki sorunlara çözüm bulunmasına katkı sağlamak istiyoruz. Türkiye, AB ile işbirliği içinde birçok şey yapabilir" dedi.
Tarih, Türkiye'nin bu rolü gelecekte oynayıp oynamayacağını gösterecektir.

APOYEVMATİNİ: "DORA BAKOYANNİ'NİN, TÜRKİYE'NİN AB SÜRECİYLE İLGİLİ AÇIKLAMALARI"

ATİNA, 27/01(BYE)--- Tirajı günde 14.923 olan Apoyevmatini gazetesinin 27 Ocak 2009 tarihli sayısında, Teti Sarandopulu imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin özet çevirisi şöyledir:

Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni Brüksel'de yaptığı açıklamada, "Yunanistan, Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesi yönünde her türlü çabayı sarf etmeye kararlıdır. Ancak 2008 yılı boyunca Ege'deki Türk tahriklerinin artması, bu çabalara engel oldu" dedi. Avrupa Çalışmaları Merkezinde yaptığı konuşmada, Yunanistan'ın Türkiye'nin AB sürecinden yana olduğunu, ancak Ankara'nın üstlendiği taahhütleri yerine getirmesi gerektiğini ifade eden Bakoyanni, Türkiye'nin; demokratik sistemin yerleşmesi, azınlık haklarına saygı, dini özgürlükler ve ifade özgürlüğü konuları yönündeki çabalarını yoğunlaştırması gerektiğini söyledi.
İyi komşuluk ilişkilerinin ve uluslararası hukuka saygının önemli konular olduğunu belirten Bakoyanni, 2009 yılında Avrupa konularında gelişme sağlanacağına dair umudunu dile getirdi.
Kıbrıs konusuna da değinen Dışişleri Bakanı, Yunanistan'ın hakkaniyete uygun çözüm bulunması yönünde Kıbrıs ile sıkı bir işbirliği içinde olduğunu söyleyerek, Türk sanatçı Atilla Olgaç'ın 1974'te 10 Kıbrıslı Rum'u öldürdüğüne dair açıklamasını ise, son derece "sarsıcı bir itiraf" olarak yorumladı. Ayrıca söylenenlerin, herkes tarafından bilinen olayları, yani uluslararası ve insan hakları hukukunu çiğneyen hareketler eşliğindeki yasa dışı Türk işgalini değiştirmediği anlamına geldiğini ifade eden Bakan, olayın aydınlığa kavuşturulmasını da istedi.
Üsküp konusunda, Yunanistan'ın ortak kabul edilir çözüm bulma iradesine sahip olduğunu tekrarlayan Bakan Bakoyanni, Üsküp Başbakanı Gruevski'yi milliyetçi açıklamalarından dolayı eleştirdi. Üsküp hükümetinin, Yunanistan'dan başlayarak EYCM'den geçecek olan Avrupa kara yoluna "Makedon Büyük İskender" ismini verme yönündeki girişimiyle ilgili olarak, Yunanistan'ı tahrik eden bu tutumuna devam etmesi durumunda yolun inşası için verilmesi öngörülen 50 milyon avronun tek kuruşunu dahi alamayacaklarını ifade etti.

 

İSVİÇRE BASINI

ST.GALLER TAGBLATT: "TÜRKİYE KENDİSİNİ AB'YE ORTAK OLARAK TAVSİYE EDİYOR"

ANKARA, 23/01(BYE)--- İsviçre'de yayımlanan St.Galler Tagblatt gazetesinin 23 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Jan Keetman imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan İstanbul çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Rus-Gürcü Doğalgaz İhtilafı Nedeniyle Türkiye ile AB Komisyonu, Hazar Denizinden Avrupa'ya Doğru Uzanacak Bir Doğalgaz Hattı Konusunda Ortak Çıkarları Olduğunu Pekiştirdi--

Erdoğan, sanki dış politikadaki başlangıç günlerine dönmeyi arzuluyor gibi. Birden AB'ye büyük bir öncelik veriliyor. Dört yıldır Brüksel'in yakınından dahi geçmeyen büyük aday ülkenin Başbakanı, bu hafta AB başkentinde tam tamına dört gün geçirdi.
Daha fazlası da var; Erdoğan, kendisine en yakın isimlerden Egemen Bağış'ı bakan ve AB Başmüzakerecisi konumuna yükseltti. Öncesinde AB'yle yürütülen müzakereler, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın yan uğraşları arasındaydı.
Babacan, 2008 yılını Türkiye için "Avrupa yılı" ilan ederken ortaya çıkansa, 301. maddede yarım yamalak yapılan bir değişiklik -"Türklüğü aşağılamak" yerine "Türk ulusunu aşağılamak" oldu- ile vakıflar yasasında gayrimüslim azınlıklar lehine yapılan bir değişiklik oldu. Fakat sonra reform azmi hızla yeniden durma noktasına geldi.

--Kıbrıs Uyarısı--

Erdoğan, meseleye, Türkiye'nin, "kulübün" koşullarını öncelikle yerine getirmesi gereken bir aday gözüyle artık bakmıyor. Bu, örneğin Financal Times'a yaptığı açıklamalardaki şu sözleriyle kendini gösterdi; Erdoğan, AB'yle müzakereler çerçevesinde Rumların enerji başlığını bloke etmesi halinde Nabucco Projesini engellemekle tehdit etti.

--"Nabucco" AB'yi de İlgilendiriyor--

"Nabucco"yla Orta Asya'dan başlayarak Türkiye ve Balkanlar üzerinden Avusturya'ya değin uzanacak bir doğalgaz hattı projesi söz konusu; yani Rusya'nın etrafından dolanacak bir hat.
Gerçi AB Komisyonu Başkanı Barroso'yla hafta başında görüşmesinin ardından Türkiye Başbakanı tehdidini yumuşatmasına karşın, varlığı yine de tamamıyla ortadan kalkmış sayılmaz; zaten henüz çok fazla ciddiye alınmak zorunda değil. Zira Türkiye'nin "Nabucco"dan çıkarı AB'ninkinden az değil. Yeni hat Rusya'ya bağlılığı azaltıyor olsa da tümüyle ortadan kaldırmaya yetmiyor.
Bu arada Kıbrıs'la ilgili enerji uyarısının bir başka tehlikeli genişleme boyutu daha var: Türkiye, tanımadığı ada cumhuriyetiyle Doğu Akdeniz havzasındaki yeraltı zenginliklerinin araştırılması hakkı konusunda kavgaya tutuşuyor. Benzer bir kavga yıllardır Ankara ile Atina arasında süregeliyor. Bu, eski Kıbrıs sorununun modern bir versiyonu olup AB'yi de göbekten bağlıyor.

--Karşılıklı Çıkar--

Bu arada Ankara açısından, Avrupa siyaseti daha kapsayıcı bir stratejinin parçası oldu; bu ise AB'ye yönelik isteğin aniden yeniden canlanmasını açıklıyor. Türkiye'nin AB'ye katılımı önündeki olumlu havalar, ülkeye yabancı yatırımcının güvenini arttırıyor. Dünya genelindeki büyük likiditenin dolaştığı ve Türkiye'de yüksek büyüme rakamlarının yakalandığı bir zamanda bu fazlaca önemli bir sorun değildi, fakat şu anda bunun için yeniden bir şeylerin yapılması gerekiyor.
Siyaset Profesörü Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin İslam dünyasına etki etme ve AB'ye üye olma perspektiflerinin birbirine tezat oluşturmadığını söylüyor: Türkiye'nin Doğu'da etkisi arttıkça Batı için önemi o oranda artacaktır ve Batı tarafından ne kadar kabul görürse yine İslam dünyası için o kadar çekici hale gelecektir.

 

ABD BASINI

VOICE OF AMERICA: "TÜRKİYE, NABUCCO İÇİN BİR BORU HATTI RÜYASINDAN DAHA FAZLASINI AMAÇLIYOR"

WASHINGTON, 24/01(BYE)--- Voice of America'nın 23 Ocak 2009 tarihli bültenlerinde yer alan ve İstanbul'dan Dorian Jones'un bildirdiği haberin çevirisi şöyledir:

Rusya'dan Avrupa Birliği'ne giden doğalgaz sevkiyatının kesilmesinin sonucu olarak, Türkiye artık kendisini, tasarlanan Nabucco boru hattı ile alternatif bir enerji rotası olarak konumlandırıyor. Ancak yeni boru hattının da sorunları ve riskleri de var.
Multimilyar dolarlık Nabucco boru hattı projesi, Avrupa'nın Rus doğalgazına bağımlığını sınırlayacak en iyi seçeneklerinden biri olarak görülüyor.
Avrupa Birliği, Rusya'nın geçen yaz Gürcistan'ı işgal etmesinden bu yana ve Ukrayna'dan Avrupa'ya ikmalin kesilmesine neden olan Moskova ile Kiev arasındaki bir anlaşmazlığın ortasında enerji kaynaklarını çeşitlendirme çabalarını hızlandırdı.
Enerji uzmanı Kate Hardin'e göre enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi önemli.
Hardin "Ukrayna'daki doğalgaz kesintisi ile ne olduğuna bakıyorum. Aslına bakılırsa, kesintinin Avrupalıların tek doğalgaz tedarikçisine olan güvenlerini yeniden gözden geçirmelerini sağladığını düşünüyorum. Cezayir, Libya, Rusya ve LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) gibi çeşitli kaynakları olmasına rağmen, bu konuyu ikinci bir kez değerlendirdiklerini düşünüyorum. Muhtemelen çeşitlilik bize daha uygun olacak ve Türkiye kuşkusuz doğunun doğalgazı için potansiyel bir köprü olarak bir rol üstleniyor" diyor.
Nabucco boru hattı için planlanan rota, Hazar Denizi'nden Türkiye'ye buradan da Bulgaristan, Romanya ve Macaristan'ı geçerek Avrupa'ya uzanıyor.
Alternatif rotalara duyulan ihtiyacın gelecekte artacağını söyleyen Türkiye'nin eski enerji yetkililerinden Mithat Rende, "Avrupa'nın doğalgaz tüketimi 2030 yılına kadar en az yüzde 70 artacak. İnanıyorum ki coğrafyamız ve potansiyelimiz gözönüne alındığında, Avrupa'nın enerji ikmal güvenliğini artırmasına önemli bir katkı sağlayabiliriz. Nabucco bunun en iyi örneğidir" dedi.
Türkiye'nin Avrupa'ya enerji köprüsü olma rolü Ankara tarafından, AB'ye üyelik girişiminde önemli bir pazarlık kozu olarak görünüyor.
Ancak müzakerelere 2005 yılında başlayan Türkiye'nin üyelik girişimi, başvurunun enerji bölümündeki görüşmeleri engelleyen Kıbrıs Rus kesimiyle ilgili anlaşmazlıklar nedeniyle sarkıyor. Enerji, Türkiye'nin üyelik görüşmelerindeki 35 fasıldan birisi.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Pazartesi günü -nadiren gitttiği- Brüksel ziyaretinde AB üyelik müzakerelerinin bloke edilmesinin sürmesi durumunda Nabucco doğalgaz boru hattına olan desteğini gözden geçireceğini açıklamıştı.
Erdoğan'nın değerlendirmesi, bazı Avrupalı siyasetçiler tarafından kızgın bir şekilde kınanmış, bir Alman Bakan, Türkiye'yi boru hattı konusunda şantaj yapmakla suçlamıştı.
Türk Başbakan'ın yorumu hakkında farklı bir bakış açısına sahip olan Uluslararası Kriz Gurubu analizcisi Hugh Pope "Türkiye şimdilerde, Avrupa Birliği'ndeki tüm engellemeler nedeniyle, Avrupa Birliği ile müzakerede bulunabileceği fasılları hemen hemen bitirmek üzere. Eğer şantajdan bahsediyorsak, Avrupa Birliğinde birçok gereksiz şeyler oluyor ve Avrupa Birliğinin, Erdoğan'ın talebinin beklenmedikmiş gibi davranması biraz basitlik" diyor.
Avrupa'nın sert tepkisinin ardından Türkiye'nin boru hattının tamamlanmasına hiçbir zaman engel olmayacağını söyleyen Erdoğan, geri adım atmış gibi görünüyor.
Ancak gözlemciler, bu vaade rağmen Avrupalı liderlerinin hâlâ endişelendiklerini ifade ediyorlar. Ankara'nın daha yüksek transfer ücreti ve doğalgazın hepsini Batı Avrupa'ya yollamak yerine bir bölümünü kullanma hakkı talep ettiği bildiriliyor.
Söz konusu anlaşmazlığı çözmeye kararlı olduklarını söyleyen Türk Enerji Bakanı Hilmi Güler, son doğalgaz krizinin, Türkiye'nin Nabucco'nun bir an önce bitirilmesi ısrarının iyi bir nedene dayandığını gösterdiğini belirtti.
Enerji boru hatları inşa etmek genellikle mühendislik başarılarıdır. Ancak Nabucco da olduğu gibi, onları çevreleyen politikaların üstesinden gelmek de zorludur.

AP: "AB YENİ ENERJİ PROJELERİNİ SUNDU"

BRÜKSEL, 28/01(AP)(BYE)--- Avrupa Komisyonu, doğalgaz konusunda Rusya'ya olan bağımlılığını azaltmak için harcanmamış AB fonlarından 3.5 milyar avroyu kullanmak istiyor.
Komisyon, Hazar bölgesinden AB ülkelerine Türkiye ve Gürcistan üzerinden doğalgaz taşıyan Nabucco boru hattı gibi projeler üzerinde durulmasını önerdi.
Komisyon ayrıca 1.5 milyar avroyu, kırsal bölgelerde internet erişimi ve otoyol projelerinde kullanmayı amaçlıyor.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, geçen yılın bütçesinden kalan fonların, 27 ülkeli örgütün ekonomisini daha sağlam bir temele oturtmak için çeşitli altyapı projelerinde "önemli yatırımlar" yapmak üzere kullanılması gerektiğini söyledi.
Bugün sunulan planın, AB hükümetlerinin ve Avrupa Parlamentosunun desteğini kazanması gerekiyor.  

MISIR BASINI

EL CUMHURİYYE: "AB DIŞİŞLERİ BAKANLARI GAZZE'Yİ GÖRÜŞÜYOR"

ANKARA, 26/01(BYE)--- Mısır'da yayımlanan el Cumhuriyye gazetesinin 26 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Mısır, Türkiye, Ürdün ve Filistin Dışişleri Bakanlarının da katıldığı AB Dışişleri Bakanları toplantısında, ateşkes ilanından sonra Gazze'de oluşan yeni durum ele alındı. Toplantıdan önce bir Avrupalı diplomat, toplantının düzenlenmesindeki amacın, bölgede barışı sağlama mekanizmalarının saptanması olduğunu söyledi.
El Cezire televizyonu, Türkiye Dışişleri Bakanı Babacan'ın bu toplantıya katılarak, Türkiye'nin Gazze'de kalıcı ateşkes sağlanması, geçitlerin açılması ve ablukanın kaldırılması ile ilgili planlarını aktaracağını belirtti. Televizyon kanalı ayrıca, Başbakan Erdoğan'ın Filistin hükümeti ve Gazze halkının onayı olmadığı sürece, silah kaçakçılığını durdurmak için Türkiye'nin Gazze'ye gözlemci göndermeyeceğine ve bölgeye sivil gözlemcilerin gönderilmesi konusunu vurguladığına işaret etti. Erdoğan ayrıca AB'yi, ablukanın kaldırılması talebi ile Gazze'ye silah kaçakçılığı gözlemciliği talebini denge içinde tutmaya davet etti.

 

AZERBAYCAN BASINI

YENİ MÜSAVAT: "TÜRKİYE, 'NABUCCO' PROJESİNİ TEHLİKEYE SOKTU"

BAKÜ, 22/01(BYE)--- Tirajı günde 9.500 olan muhalefet yanlısı Yeni Müsavat gazetesinin 22 Ocak 2009 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Rusya ile Ukrayna arasında devam eden doğalgaz polemiği, Avrupa'nın dikkatini yine "Nabucco" projesine yöneltse de, sürece katılan birçok ülke geri adım atıyor. Söz konusu projenin, ekonomik açıdan doğru olduğuna kuşkuyla yaklaştığını bildiren Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin AB üyesi olma yönünde müzakerelere tekrar başlanmaması halinde, Ankara'nın, "Nabucco" doğalgaz boru hattının inşasına katılımı konusunu tekrar gözden geçireceğini ifade etti. Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarına göre, ihracatçı ülkeler, planlanan miktar konusunda anlaşamadıkları için projenin başarılı olacağı şüpheli.
Bu arada Rusya Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Vladimir Jirinovski de, Rusya'nın, "Nabucco" projesinin gerçekleşmesine izin vermeyeceğini söyledi. "Bu, boş bir hayal. Gerekirse Kafkasya'yı bitiririz. Türkiye, İsrail, İran, kim bize karşı çıkarsa, hepsi yok olur" diyen Jirinovski, Rusya'nın, Karadeniz ve Baltık Denizi'nin altından doğalgaz hattı inşa etme imkânı olduğunu, bu durumda Ukrayna ile Polonya'nın bunun dışında kalacağını vurguladı.
"Nabucco" doğalgaz boru hattı, Rusya'nın "Güney Akımı" projesine alternatif olarak görülüyor. 12 milyar dolara mal olacak söz konusu projenin, 2013 yılında hizmete girmesi bekleniyor. Türkiye ve Balkan ülkelerinden geçerek Avusturya'ya kadar uzayacak boru hattı ile 30 milyar metreküp doğalgaz nakledilmesi öngörülüyor. İhracatçı ülkelerin, planlanan miktar konusunda anlaşamadığını belirtmekte yarar var. Henüz boru hattıyla nakledilecek yeterli doğalgaz kaynağı bile bulunmadı.
Bakü de, projenin gerçekleşmesine eskisi kadar ilgi göstermiyor. Bir süre önce Azerbaycan Sanayi ve Enerji Bakanı Natik Aliyev, Nabucco'nun zor bir proje olduğunu, çözümlenmesi gereken çok sayıda sorunları olduğunu ve siyasi, ekonomik, ticari, mali, teknik ve teknolojik etkenlerin göz önünde bulundurulması gerektiğini söylemişti. Aliyev, aynı zamanda Nabucco'nun, sadece Azerbaycan'ın imkânlarıyla gerçekleşmesinin mümkün olmadığını belirterek "Bunun için mutlaka Orta Asya'dan, Kazakistan ve Türkmenistan doğalgazı gerekiyor ki, bu da yeni sorunlara yol açıyor. Çünkü her iki devlet, doğalgazını Rusya üzerinden Avrupa'ya ulaştırıyor. Bu nedenle Nabucco mevcut proje değil, öngörülen bir proje. Dünyadaki mali kriz, söz konusu projeyi daha da zorlaştırdı" dedi.
Petrol Araştırmalar Merkezi Başkanı İlham Şaban, Türkiye Başbakanının açıklamasını muammalı bulduğunu kaydederek şunları söyledi: "Öyle görünüyor ki, Türkiye, siyasi çıkarlarını öne çekiyor. Ankara, böyle bir açıklamada bulunarak, Avrupa'ya bağlayacak bağları yavaş yavaş kendinden koparıyor. Bunun, Türkiye için iyi sonuçlanacağını zannetmiyorum. Öyle görünüyor ki, Türkiye, Kremlin'e daha çok meyilleniyor. Bu durumda Avrupa için Nabucco, ölüm kalım projesi değil. Avrupa için Kuzey Afrika ve Orta Afrika'dan doğalgaz ihraç etmek daha elverişli."
Jirinovski'nin tehditlerine gelince Şaban, Kremlin'in, her zaman hattın gerçekleşmesine karşı çıktığını ve bunu gizlemediğini ifade etti ve "Proje, Avrupa pazarının ticaret riskinin paylaştırılmasına hizmet ediyor. Moskova, çeşitli alternatif projelerle, söz konusu projeyi engellemeye çalışıyor. Bu amaçla bir süre önce Rusya, Kazakistan ve Türkmenistan arasında büyük bir anlaşma imzalandı. Söz konusu anlaşma, Türkmen ve Kazak doğalgazının, Rusya üzerinden Avrupa'ya naklini öngörüyor" dedi.

NOVOE VREMYA: "AB'NİN, TÜRKİYE'NİN ÇIKARLARINI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMASI GEREKECEK"

BAKÜ, 27/01(BYE)--- Tirajı günde 5.000 olan ve Rusça yayımlanan muhalefet eğilimli Novoe Vremya gazetesinin 27 Ocak 2009 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yer alan haberin çevirisi şöyledir:

AB'nin, Avrupa'nın enerji güvenliğinin artırılmasına yönelik olan "Nabucco" doğalgaz boru hattının gerçekleştirilmesi konusunda Türkiye'nin çıkarlarını göz önünde bulundurması gerekecek.
Orta Asya-Kafkaslar Enstitüsü Araştırma Müdürü Svante Cornell, Trend Ajansı'na yaptığı açıklamada, "AB, Nabucco boru hattını gerçekleştirmek istiyorsa, Türkiye'nin enerji güvenliği sorununu çözümlemeli, aynı zamanda adı geçen ülkeyle ilişkilerindeki politik anlaşmazlıkları ortadan kaldırmalı" dedi.
Türk basınının yaptığı habere göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel ziyareti sırasında, AB'nin, Türkiye ile müzakerelerde enerji konusunu görüşmemesi halinde, ülkesinin, Nabucco ile ilgili tutumunu gözden geçireceğini söyledi.
Türkiye ile AB arasında işbirliği 1964 yılında Ankara anlaşmasıyla başladı. AB, 2002 yılında belirlenen Kopenhag kriterlerinin, Türkiye'nin AB üyeliğinde önemli olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Türkiye, gerekli kriterlere uygun olarak hukuki, siyasi ve ekonomik reformlar gerçekleştirdi.
2005 yılında taraflar, AB üyeliğine yönelik resmi müzakerelere başladılar. Müzakere sürecinden bu yana AB, Türkiye ile 35 maddeden 10'unun müzakere edilmesini kabul etti. Taraflar, Rum Kesimi'nin oluşturduğu engeller yüzünden halen enerji konularının müzakerelerine başlayamadılar. Enerji bölümünün en önemli hususlarından biri, Nabucco'nun gerçekleştirilmesinde teknik ve hukuki konuların basitleştirilmesi.
Nabucco projesinin gerçekleştirilmesinde en önemli ülkelerden biri olan Türkiye'nin, AB ile müzakere sürecinde bu durumdan yararlanarak, bu tür açıklamalarla Rum Kesimi tarafından çıkarılan engelleri önlemeye çalıştığı kanısında olan Türk uzman Hasan Selim Özertem, "Başbakan düzeyinde yapılan açıklamalar, AB'de Türkiye'ye karşı oluşturulan engellerin ciddiyetini gösteriyor" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin şu anki tutumunun, Nabucco'nun gerçekleşmesi konusunda ciddi sorunlara yol açabileceğini düşündüğünü belirten Cornell, Avrupa'nın, Türkiye'nin tutumunu göz önünde bulundurması ve bu konudaki çıkarlarına gereken önemi vermesi gerektiğini kaydetti ve "Rus doğalgazına bağımlı olan Türkiye, Nabucco projesinde transit ülke olduktan sonra, Moskova, adı geçen ülkeye doğalgaz naklini azaltacak ve Türkiye, ciddi sorunlarla karşılaşacak. Bu nedenle Türkiye'nin transit ülke olmasını sağlayacak ve kendi enerji ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir çözüm bulunmalı" dedi.
Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen, Erdoğan'ın Brüksel'de Nabucco'ya yönelik açıklamalarının, Türkiye'nin gerçek tutumunu yansıtmadığını, Başbakanın ertesi gün "Biz Nabucco'ya karşı değiliz" açıklamasının bunu doğruladığını ifade etti. Bununla birlikte Ülgen, enerji konularının AB'de, Türkiye ile müzakerelerde gündeme getirilmesi ile Nabucco projesinin gerçekleştirilmesi arasında bir bağ olduğunu düşündüğünü belirterek, "Enerji konularının müzakeresi, taraflar arasında Nabucco ile ilgili ortak tutum sergilenmesini engelleyen sorunların ortadan kaldırılmasına yardımcı olacak" dedi.
26-27 Ocak tarihlerinde Bükreş'te, AB Dönem Başkanı Çek Cumhuriyeti'nin teklifiyle, Nabucco projesinin perspektiflerine yönelik bir zirve düzenleniyor.

 

ERMENİSTAN BASINI

GOLOS ARMENİİ: "ERDOĞAN'IN BLÖFÜNÜN ARDINDA NE VAR?"

ANKARA, 22/01(BYE)--- Ermenistan'da yayımlanan Golos Armenii gazetesinin 22 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Levon Melik-Şahnazaryan imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan Rusça yazının özet çevrisi şöyledir:

Türkiye, Nabucco projesine katılmaktan vazgeçme tehdidinde bulundu. "Brüksel Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerine tekrar başlamazsa, Ankara Nabucco doğalgaz boru hattının inşasına katılma konusunu gözden geçirecek" diyen Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Nabucco'nun ekonomik açıdan makul olup olmadığından alenen şüphe etti. Erdoğan'ın ifade ettiği gibi, Nabucco üzerinden yapılması planlanan miktardaki doğalgaz ihracatı üzerinde henüz anlaşma mevcut değil. Erdoğan aynı zamanda Türkiye'nin AB müzakerelerinin enerji başlığının açılmasını talep etti. Bu konudaki görüşmeler Türkiye'yi Akdeniz'de jeolojik araştırma çalışmalarını engellemekle suçlayan Kıbrıs'ın girişimi üzerine askıya alınmıştı. Kıbrıs kendi kıyılarında yakın ve kazançlar vadeden bir bölgede petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına başlar başlamaz, Türkiye hemen denizin bu kısmını kendi kıta sahanlığının bir parçası ilan edip üzerindeki iddialarını ileri sürmüştü. Şimdi ise Türkiye, Kıbrıs'ın işgalinin meşrulaştırılması için fırsat arıyor.
İsyan için Türkiye son derece uygun bir zamanı seçti. Soğuktan donan ve Rusya ile Ukrayna arasında her sene baş gösteren doğalgaz skandalından gözü korkan Avrupa bugünlerde kesintisiz doğalgaz ithâlâtını güvenceye alabilmek için kim olursa olsun onunla ittifak kurmaya ve muhtemelen, kim olursa olsun ondan vazgeçmeye de hazır. Diğer yandan, Türk şantajı ABD'yi de rahatsız edebilir. Sadece NATO'nun etkin bir üyesi olmakla kalmayıp Rusya'nın ve Arap Dünyası'nın tarihi rakibi olan Türkiye ile ilişkilerinin yıpratılması Washington'un çıkarlarına tamamen ters düşer. Bunun dışında, kontrolden çıkmış bir Türkiye, Irak'ın Kuzeyinde Arap Irak'ı ve Ari İran'ı dengeleyecek bir unsur olarak Kürdistan'ın yaratılmasıyla ilgili Amerika'nın umutlarını yok edebilir.
Mevcut durumda işin ilginç tarafı şu ki, Erdoğan gerçekten haklı - Nabucco için gerekli doğalgaz henüz bulunamadı. Uzmanlara göre tahmini maliyeti yaklaşık sekiz milyar dolar olan Nabucco, ancak üzerinden en az 18 milyar metreküp doğalgazın taşınması durumunda ekonomik açıdan makul olabilir. Bugün itibarıyla Nabucco için kesin olarak temin edilebilecek doğalgaz miktarı ise, Azerbaycan'ın vadettiği üç milyar metreküpten fazla değildir. Azerbaycan'ın mevcut imkânları zaten bununla kısıtlı durumda. Gerçi Batı, Türkmenistan ve Özbekistan'ın sahip olduğu doğalgaza bel bağlıyor. Fakat, birincisi, bu ülkeler Nabucco projesine katılmaya hazır olduklarını henüz hiç bir şekilde teyit etmediler. İkincisi, Özbekistan'ın bu projeye katılması, fazladan devasa yatırımlar gerektirecek. Bu da boru hattının maliyetini dikkate değer ölçüde artıracak ve dolayısıyla onun ekonomik açıdan kaldırılabilirliğini zorlaştıracak.
Böylelikle "Nabucco'ya kimin ve neden Türkiye'nin Avrupa'ya ve ABD'ye şantaj yapma fırsatını tanıyacak kadar çok ihtiyacı var?" sorusunu sormak yerinde olur. Nabucco, Rusya'nın Avrupa'ya enerji kaynaklarının ihracatı konusundaki imkânlarını ciddi bir şekilde azaltma imkânıdır. Batı, Rusya'nın yaklaşık 40 yıldır Avrupa'ya, düzgün bir şekilde ve bir kez bile kontrat koşularını ihlal etmeden doğalgaz sağlamasına rağmen, Rus tekelinden kurtulmak istiyor. Batı ve ABD için önemli olan, Rusya'yı kendi jeopolitik gücünü artırma imkânlarından yoksun bırakmak ve onu tarihin ve coğrafyanın arka planına itmek. Batı'nın bu güçlü arzusunun ardında Rusya'ya karşı duyulan bir fobi ya da Rusya ile ilgili tarihten gelen anılar değil, çok daha global olan bir amaç var. ABD ve yandaşları olan ülkelerle birlikte sözde "Anakonda stratejisini" pratikte gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu stratejinin nihai özü ise, Amerika'nın tam kontrolü altında tek kutuplu bir dünyanın yaratılması. Bu hedefin hayat bulması için Batı her türlü bedel ödemeye hazır.
Türkiye tüm bunları kuşkusuz çok iyi anlıyor ve Erdoğan'ın hamlesi iyi düşünülmüş bir adım. Ankara için Nabucco projesi her halükarda karlıdır. İçindeki doğalgaz miktarına bağlı olmaksızın Nabucco Ankara'nın siyasi imkânlarını kısıtlamadan onun için uzun vadeli ve sağlam gelir kaynağı olacak. Avrupa'ya giden boru hattının vanasına sahip olmak ayrıca Ankara'nın Avrupa için ifade ettiği önemi ciddi bir ölçüde artıracak. Rusya ile olan ilişkilerinin kaçınılmaz olarak kötüleşmesini Türkiye, ABD ve Avrupa ile arasındaki ilişkilerinin pekişmesi ile telafi edebilir. Buna bir de Türkiye'deki iç siyasi durum eklenebilir. "Laik" muhalefetin ülkeyi karanlık Müslüman Orta Çağı'na geri götürmeyi istemekle suçladığı şimdiki Türk hükümeti, Avrupa'dan siyasi imtiyazları sağlamakla kendi konumunu pekiştirebilir.
Tüm bunları Gül ve Erdoğan çok iyi anlıyorlar. Bundan dolayıdır ki, Avrupa ile şu an yaptıkları pazarlıklar blöften öte bir şey değildir. Bunları Avrupa da anlıyor. Ancak Avrupa'nın gittikçe eskiyen kısmı uzun süredir ABD'nin ve "yeni" Avrupa ülkelerinin çifte baskısı altındadır. Tam da bundan dolayıdır ki, Avrupa Komisyonu Başkanı Manuel Barroso Türkiye'nin "tehdidi" karşısında anında tepki vererek, AB'nin Türkiye ile arasındaki müzakerelerini hızlandırması gerektiğini söyledi. Erdoğan da hemen yaptığı tehditlerini unutup Türkiye'nin Avrupa'nın enerji güvenliğinin sağlanmasında kilit bir rol oynamaya hazır olduğunu teyit etti.

 

LÜBNAN BASINI

AN NAHAR: "TÜRKİYE'NİN ORTA DOĞU ÜYELİĞİ AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİĞİ PAHASINA MI OLACAK?"

ANKARA, 28/01(BYE)--- Lübnan'da yayımlanan an Nahar gazetesinin 28 Ocak 2009 tarihli internet sayfasında, Sinan Ülgen imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haber-yorumun çevirisi şöyledir:

Birkaç yıl öncesine kadar Avrupa Birliği konusu, Türkiye gündemini fazlaca meşgul ediyordu. Erdoğan Hükümeti ilk seçildiği dönemde, Avrupa Birliği'ne katılımın sağlanabilmesi için Birliğin siyasi kriterlerine uygun reformlar zinciri gerçekleştirme yolunda önemli adımlar atmaya başladı. Avrupa Birliği, 2004 yılının sonlarına doğru Türkiye'nin üyelik müzakerelerine katılması yönünde bir karar aldı.
Avrupa Birliği'ne katılım müzakerelerinin başlamasına yönelik kararın yarattığı coşku, uzun sürmedi. Türkiye'nin üyelik müzakereleri günümüzde bazı aksaklıklar yaşıyor. Son dönemde bazı Avrupa liderleri Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımına karşı çıkan demeçler vermeye başladılar. Katılım müzakerelerinin başladığı ilk günlerde, Avrupa Birliği'ne destek yüzde 70 oranındayken, şimdi bu oran yüzde 40'a düşmüştür.
Türkiye de artık Avrupa Birliği'ne katılım sürecinde yapması gereken reformları yapmakta eskisi kadar istekli görünmüyor. Avrupa Birliği Komisyonu, son iki yılda Türkiye'den uyum çalışmaları konusunda gelişmeler saptamadığından yıllık raporunda belirtebileceği olumlu bir husus bulamamıştır.
Türkiye'nin Avrupa rüyası zaman geçtikçe uzak görülürken Orta Doğu daha yakın olmaya başladı. Türkiye dikkatini Brüksel'den alıp Beyrut ve ötesine yöneltti. Türk siyasetçileri, kararsız Avrupa ile çalışarak başarı kaydetmedikleri için çabalarını, getirisi daha çabuk olan bir bölgeye yöneltmeye başladılar. Bilindiği üzere Erdoğan son dönemde Suriye, Lübnan, Mısır, Cezayir, Ürdün, Suudi Arabistan, İran ve Irak gibi birçok Orta Doğu ülkesini ziyaret etmiştir, ancak 2005 yılından itibaren Brüksel'i ziyaret etmemiştir.
Türkiye, Orta Doğu politikasına seyirci kalmakla yetiniyordu ve Türk liderler, bölgenin sorunlarına müdahale edip çözüm bulmanın bir getirisi olmadığını düşünerek, böyle bir adımın Türkiye'nin Osmanlı'dan kalan mirasını talep etme algısı uyandıracağından kuşkulanıyorlardı.
Son dönemde yaşanan gelişmeler, Türkiye'yi Orta Doğu bölgesinde daha etkin olmaya iterek, bu alanda başarılı diplomasiler uygulamasına neden oldu. Lübnan'da bulunan gruplar arasındaki çatışma ve çekişmelere son vermekte Türkiye'nin rolü kayda değerdi. Türkiye'nin Suriye açılımı ABD'nin bütün uyarılarına rağmen iyi sonuçlar doğurmuştu. Türkiye'nin Suriye girişimi, İsrail ve Suriye arasında diyalog kapılarının açılmasına yol açtı.
Türkiye'nin söz konusu aktif rolü, İran konusunda kendini bariz bir şekilde gösterdi. İran ile Batılı devletler arasında nükleer programdan dolayı yaşanan gerginliği azaltmak için, Türk liderleri çabalarını artırmışlardı. İran'ın nükleer silah edinmesinden doğabilecek sonuçlardan, söz konusu silahın kendisine yönelik doğrudan etkisinden daha fazla tedirgin olan Türkiye, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ı geçen ağustos ayında ağırlamakta bir sakınca görmemiştir.
Türkiye'nin Orta Doğu'da ilerleme kaydetmesinin nedenleri, AB'nin nüfuzunun azalması ve Amerika'nın meşruluğunu yitirmesi şeklinde gösterilebilir. Amerika, Irak'a talihsiz müdahalesinden sonra, bölgede daha etkin bir rol üstlenme gücünü kaybederken, Bush yönetiminde yeni muhafazakarların Arap dünyasına yaklaşım konusunda belirledikleri "Özgürlük Ajandası" bile geri tepmiştir. Amerika başlangıçta, iç menşeli demokratik seçenekleri destekleme gayretiyle, kendisi ile fazla otokrat olan Arap liderleri arasında bir mesafe koyduktan sonra, tek gerçekçi seçeneğin siyasal İslam olduğunun anlaşılması üzerine, çabucak statükoyu desteklemeye dayalı geleneksel politikasını uygulamaya geri döndü.
Amerika'nın aksine Avrupa Birliği'nin karşılaştığı zorluklar, meşruiyetin yokluğundan veya demokrasiyi yaymak için yanlış yöntemlerin kullanılmasından değil, nüfuz ve gerçek birliğin olmamasından kaynaklanmaktadır. Avrupa Birliği hükümetleri ortak hareket etmediği için, Orta Doğu sorunlarını çözecek nitelikte güçlü, güvenilir bir diplomasi oluşmamıştır.
Bu koşullarda Türkiye, güney komşularıyla olan ilişkisinde merkezi bir rol üstlenmek için Atlantik Paktı'nda konumuna ve bölgesel bağlantılarına çeki düzen vermeyi başardı.
Türkiye'nin bölgesel etki yaratmasına destek olan iki unsur vardır; birincisi, ulusalcı laiklikten fazla dinden etkilenen bir siyasi Arap elitinin yükselişi, Türkiye'nin Orta Doğu sorunlarına müdahalesine engel olarak duran temel yapısal barikatın düşmesine yol açtı. Ayrıca din konusunda müsamaha eden ve başarılı bir devlet yapısı üzerine kurulan Osmanlı mirasına bakış da düzeldi. Böylece birden bire demokrasi yanlısı bir İslamiyeti teşvik edebilen çağdaş Türk örneği aranan bir model oldu.
İkincisi, Türkiye, bu siyasi değişimlerden yararlanabilmek için eskisine oranla daha hazır bir konuma gelmiştir. Nitekim Erdoğan'ın lideri olduğu AK Partinin kökleri siyasal İslama dayanır. Zira söz konusu partinin lider kadrosunun, İslam ülkelerindeki birçok sosyal ağları, Türkiye'nin, Batılı kimlikleri ile övünen önceki yöneticilerinin laik yöntemleriyle açık bir çelişki içerisindedir. Bunun sonucu olarak Türkiye'nin yeni siyasi elitiyle Arap dünyası arasında resmi ve gayriresmi bağların kurulması kolaylaşmıştır.
Kuşkusuz dış politikada ve özellikle Orta Doğu konusunda artan etkinlik, Türkiye'nin bölgesindeki nüfuzunu artırmaya başlamıştır. Gerçekten de Türkiye'nin bölgesel bir güç olacağı kesinlik kazanmıştır. Türkiye'nin Güvenlik Konseyine üye olarak seçilmesi, diplomasi alanındaki hünerine ek bir kanıt olmuştur.
Ancak acaba Türkiye'nin güneye doğru yönelmesi ve bölgesel konumu, ülkenin Avrupa Birliği üyeliğine ilişkin beklentileri pahasına mı olacak?
İyimserlere göre, Türkiye'nin bölgede artan etkisi, AB açısından da değerini pekiştirmektedir. Ancak bu kanı, Avrupa'nın, Türkiye'nin sunumlarından yararlanmaya ve bunlara rağbet göstermeye ne kadar hazırlıklı olduğu varsayımına bağlıdır. Başka bir deyişle, Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin olarak bu strateji ancak dış politika konusunda AB'nin iş güdümlü çalışma liyakati göstermesiyle örtüşebilecektir. Bu durumda Türkiye'nin üyeliği, bazı Batılıların iddia ettiği gibi, Avrupa'nın zayıflamasına neden olmayacaktır; tam tersine Avrupa'yı daha güçlü ve etkin evrensel bir güç haline getirebilecektir.

 

ÖZBEKİSTAN BASINI

DELOVOY PARTNER UZBEKISTANA: "DOĞALGAZ KRİZİ TÜRKİYE'NİN ENERJİ ROLÜNÜ ARTIRDI"

TAŞKENT, 23/01(BYE)--- Tirajı 1.500 olan ve Rusça yayımlanan Delovoy Partner Uzbekistana gazetesinin 23 Ocak 2009 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından bir açıklama yapan Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan doğalgaz krizinin, Ankara'nın rolünü, AB'nin ileriye dönük enerji ortağı bakımından daha da artırdığını; AB'nin de, Türkiye'nin üyeliği alınması ile ilgili müzakere süreçlerine ivme kazandırması gerektiğini söyledi.
Barroso'nun sözlerine göre, AB vatandaşları, enerji alanında Türkiye ile sıkı işbirliğinden yana olabilecek.
Öte yandan Avrupa enerji güvenliğinin sağlanmasında ülkesinin önemli rol oynamaya hazır olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, Ankara'nın bu rolün sorumluluğunun bilincinde olduğunu belirtti ve doğalgaz transitini bir siyasi silah olarak kullanma gibi planlarının bulunmadığının altını çizdi.
Erdoğan, daha önce Brüksel'in AB üyelik müzakerelerini bloke etmesi durumunda, Avrupa'nın çok önem verdiği Nabucco doğalgaz boru hattı projesinin gözden geçirileceği uyarısında bulunmuştu. Türkiye'nin üyeliğine, AB üyesi olan ve Türkiye ile çözülmemiş sorunları bulunan Kıbrıs daha çok karşı çıkmaktadır.
Türkiye'nin AB üyelik müzakereleri 2005 yılında başladı. Brüksel ve Ankara, müzakerelerin 35 başlık altında yürütülmesi konusunda anlaştı. Ancak bugüne kadar 35 başlıktan sadece 10'u açıldı. AB, Türkiye'deki demokratik haklarla ilgili durum ve Türkiye ile Kıbrıs arasındaki ilişkilerden memnun değil.
AB, Türkiye üzerinden geçecek olan Nabucco'nun, Avrupa ülkelerinin Rus doğalgazı ile mevcut transit hatlara olan bağımlılığını azaltacağını ümit ediyor. Nabucco, Rusya'yı devre dışı bırakarak Orta Asya'dan AB ülkelerine doğalgaz taşımak amacıyla yapılması düşünülen 3300 kilometrelik bir boru hattı projesidir. Yılda 26 ila 32 milyar metreküp doğalgaz taşıma kapasitesine sahip projenin yapım çalışmalarının ilk aşamasının 2010 yılında, ikinci aşamasının ise 2014 yılına kadar başlatılması öngörülmektedir.
Uzmanlara göre, Rusya ile Ukrayna arasında çıkan doğalgaz krizi Avrupalıları enerji kaynakları konusunda yeni alternatif arayışına zorlayacaktır. Ancak Avrupa ülkeleri, ihtiyacının yüzde 30'una kadar olan bölümünü karşılayan Rus doğalgazından şimdilik vazgeçemez.


Güncelleme: 27/02/2009 / Hit: 5,277

Copyrights © 2024 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2024 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı