- ANA SAYFAGiriş Noktanız
- BAŞKANLIKKurumsal Yapı
- BİR BAKIŞTA ABAB Yapısı ve İşleyişi
- AB İLE İLİŞKİLERTürkiye-Avrupa Birliği İlişkileri
- Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi
- Temel Belgeler
- Anlaşmalar
- Protokoller
- Katılım Ortaklığı Belgeleri
- Ulusal Programlar
- Avrupa Komisyonu Tarafından Hazırlanan Türkiye Raporları
- Genişleme Strateji Belgeleri
- AB'ye Katılım için Ulusal Eylem Planı (2016-2019)
- AB'ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı (2021-2023)
- Ortaklık Konseyi Kararları
- Türkiye-AB Zirvelerine İlişkin Belgeler
- Kurumsal Yapı
- Gümrük Birliği
- Türkiye- AB Yüksek Düzeyli Diyalog Toplantıları
- VERİKaynaklar
- MEDYAHaber / Duyuru
- İLETİŞİMBize Ulaşın
MEDYA / Basında AB / Dış Basın / 2008 / Şubat / 2008-02-01 AB Bülteni
- 2008-02-28 Haftalık AB - Türkiye Haberleri
- 2008-02-26 AB Bülteni
- 2008-02-25 AB Bülteni
- 2008-02-22 AB Bülteni
- 2008-02-21 Haftalık AB - Türkiye Haberleri
- 2008-02-21 AB Bülteni
- 2008-02-20 AB Bülteni
- 2008-02-14 Haftalık AB -Türkiye Haberleri
- 2008-02-07 Haftalık AB - Türkiye Haberleri
- 2008-02-05 AB Bülteni
- 2008-02-04 AB Bülteni
- 2008-02-01 AB Bülteni
2008-02-01 AB Bülteni
2008-02-01 AB Bülteni
Bülten No : 018 01 Şubat 2008
DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
ALMANYA BASINI:
Der Tagesspiegel: "Onlara Göre Özgürlük": "NATO'daki ve AB'ye üye adayı tek Müslüman ülkede, İslamcılar devleti ele geçirmek üzereler mi? Her halükarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın rakipleri alarma geçmiş durumda. Türk Hükümetinin ülkedeki kız öğrencilere başlarını İslami tarzda örtmelerine izin vermek istemesi, Batı Avrupa'da da endişelere neden oluyor olabilir. Ancak tam olarak bakıldığında, Türkiye'de durumun çok farklı olduğu görülüyor." (Thomas Seibert, 31/01)
Der Tagesspiegel: "Merkel ve Sarkozy El Ele": "Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile Paris'te bir görüşme yapan Şansölye Merkel (CDU), 1 Temmuz 2008 tarihi itibariyle AB Dönem Başkanlığını üstlenecek olan Fransa'ya bu süreçte başarılı olması için Almanya'nın destek vermeye hazır olduğunu belirtti. (...) AB Dönem Başkanlığının önceliğinin göç konusunda bir ‘Avrupa İttifakı'nın kurulması olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Sarkozy, hiçbir AB üyesi ülkenin diğer ortakların onayını almadan yasa dışı yoldan göç eden çok sayıda kişiye ikamet izni vermemesi gerektiğini söyledi. Türkiye'nin AB üyeliği konusunda da Merkel'den daha açık ve net bir ifade kullanan Sarkozy, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu belirterek Avrupa'nın Hristiyan kökenlerine işaretle Türkiye'nin Avrupa'da yeri olmadığını söyledi." (Hans'Hagen, 31/01)
AZERBAYCAN BASINI:
Halk Cephesi: "AB Üyeliği Türkiye'de Ordunun Rolünü Değiştirebilir":
" İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher'in yardımcısı Norman Stone, Türkiye'nin AB üyeliğinin kendisi için kötü bir süreç olmadığını, fakat AB kurallarının adı geçen ülkenin geleneğini bozacağı şeklinde bir açıklamada bulundu. Geçtiğimiz asrın 20'li yıllarında Türkiye'nin dağılmış bir ülke olduğunu, halkının ise sadece yüzde 1-2'sinin eğitimli olduğunu hatırlatan Stone, şu anda Türkiye'nin her şeyi kendisinin başardığını bildirdi. Peki, Stone, AB üyeliğinin Türkiye'nin hangi geleneğini bozacağından bahsediyor? Siyaset bilimci Gabil Hüseyinli, ‘TSK'nın ülkenin hayatında ciddi bir rol oynadığı belli. AB üyeliği, Türkiye'de ordunun rolünü değiştirebilir. İfade ve basın özgürlüğü, azınlık hakları ve bazı temel değerler ile ilgili değişiklikler beklenebilir. AB üyeliği, Türkiye'nin, demokrasi ve insan haklarıyla ilgili Türk dünyasında yürüttüğü dış politikanın da tamamen yeni değerler üzerinde kurulmasını gerektirecek' dedi. (...)" (Ramiz, 31/01)
AVUSTURYA BASINI:
Die Presse: "Seçenek Gerekli": " --AB Parlamenteri Brok, AB'nin Daha Yıllar Boyunca Yeni Üye Alabilecek Durumda Olamayacağını Söylüyor-- Alman AB Parlamenteri ve AB Genişleme Raportörü CDU'lu Elmar Brok, AB eğer Türkiye, Ukrayna, Moldava, Gürcistan ve Batı Balkan ülkelerini önümüzdeki 10 yılda alacak olursa, ‘O zaman Birliği havaya uçuralım daha iyi' diyor ve AB'nin çoktan hazmetme yeteneğini yitirdiğini, yeni üye kapasitesinin ne zaman oluşacağının henüz belli olmadığını, AB'nin önce sağlamlaşması gerektiğini söylüyor. Bu sözler öncelikle de 2005 yılından bu yana katılım konusunda görüşmelerde bulunan Türkiye'ye yönelik. Ankara'nın insan hakları ve demokrasiye aykırı tutumu bu süreci zorlaştırıyor. (...) Brok tam üyeliğin Avrupa'ya entegre olma sorununa tek cevap olmaması gerektiğini söylüyor. Buna rağmen ‘Ülkedeki reform süreci için önemli olan bir Avrupa perspektifine ihtiyaç var' diyen Parlamenter, bu yüzden AB'ye katılıma seçenek olarak, çok uluslu anlaşmalara dayanan bir ‘Avrupa ekonomik alanı' öneriyor. Böylece AB üyesi olmayan ülkeler de AB iç pazarında ‘hemen hemen her şeyi yapabilecekler', ileride bir AB üyeliği için de kapı kapanmış olmayacak. Brok öte yandan ekonomik alanın, Türkiye ile müzakerelerin 2016-2017 yılında başarısızlıkla sonuçlanması halinde, ‘çekici bir seçenek' olabileceğine işaret ediyor. Eğer böyle bir çözüm sunulmaz, AB de Türkiye'ye ret cevabı verirse, bunun bir felaket olacağını belirten Brok, AB'nin, aday ülkelerin hayal kırıklığına uğrayarak Rusya'ya yönelmelerini engellemesi gerektiğini vurguluyor. (31/01)
Die Presse: "Türkiye'nin Katılımına Kesin Ret Cevabı": "Yeni yapılan bir araştırma 2015 yılına ilişkin bir tahmin yürütüyor. Senaryo şu: Türkiye katılım kriterlerini yerine getirmiş. 2008'de de planlandığı gibi Avusturya katılım konusunda halk oylamasına giden tek AB ülkesi oluyor. Bulvar gazeteleri, ‘hayır' denmesi için ortam hazırlıyor. FPÖ İslam düşmanı beyanlarıyla yine dikkatleri üzerine çekiyor. Halkın yüzde 95'i ‘hayır' diyor. AB on yıl süren müzakerelerin ardından siyasi bir krize sürükleniyor. Viyana binlerce muhabirle dolup taşıyor, bunların 900'ü Müslüman ülkelerden geliyor. CNN ve el Cezire muhabirleri Tirol'deki köylülere ve Klagenfurt'taki taksi şoförlerine ‘Türkleri neden istemiyorsunuz?' diye soruyor. Bu gerçekçi olmayan bir senaryo mu? Berlin, Brüksel ve İstanbul'da temsilcilikleri bulunan düşünce kuruluşu, ‘European Stability Initiative' (ESI) bunun gerçekçi olduğu görüşünde. Tanınmış enstitünün, ‘Tanınmayan Türk ve gelecekteki halk oylaması- Avusturya'daki bir tartışmanın anatomisi' isimli araştırması bu senaryoyu ve onun olası nedenlerini ele alıyor. Araştırmada yer alan AB anketi sonuçlarına göre, farklı din ön planda değil. Ankete katılanların yüzde 60'ı dinin AB'ye katılım konusunda önem taşımadığı görüşünde. (...) Yüzde 74 için Türkiye, ‘bir Avrupa ülkesi değil.' Bir o kadar kişi de kültürel farklılıkların çok fazla olduğunu düşünüyor. AB ortalamasında bu oran yüzde 54. Katılımın diğer AB ülkelerinde hararetle tartışılan, muhtemelen olumlu olan yönleri bu ‘genel şüphe' yüzünden tartışma dışı kalıyor, öncelikle de ekonomik avantajlar ve Orta Doğu'da ‘soft power' olan Türkiye'nin güvenlik açısından oynadığı rol. Araştırmanın yazarı Gerald Knaus, Türkleri yabancı olarak görme duygusunun başlıca nedeninin, okullarda modern Türkiye konusunda yeterli bilgi verilmemesi olduğu kanısında. Knaus'un belirttiğine göre, Avusturyalı öğrenciler Türkiye Cumhuriyeti hakkında hiçbir şey bilmiyor. Tarih kitaplarında Türklere ancak Viyana kuşatması bağlantısında rastlanıyor. Türkiye konusunda bir referandum, ‘diplomatik bir skandal' olurdu. Ankete katılanların yalnız yüzde beşi ‘evet' derdi. Avrupa Barometresi'ne göre Avusturyalıların yalnızca yüzde beşi Türkiye'nin AB'ye katılımından yana. Katılımı destekleme eğilimi giderek düşüyor. 2002 yılında bu oran yüzde 32'ydi. Ankete katılanlar verdikleri cevaplarda oldukça kararlı gözüküyor. Kararsızlık oranı yüzde yedi ile oldukça düşük. (...) Bir kıyaslama yapılacak olursa, İsveç'te katılımdan yana olanların oranı yüzde 46, genişlemeye şüpheli bakmakla tanınan Fransa'da bu oran yüzde 22. Türkiye'nin ezeli düşmanı Kıbrıs Cumhuriyeti'nde bile ankete katılanların yüzde 19'u Türkiye'nin katılımına olumlu bakıyor. Avusturya'daki siyasi tartışma da kamuoyunu oldukça etkiledi. Bu, eski sonuçlara bakıldığında da görülüyor. Avusturyalılar 2002 yılına kadar Bulgaristan, Hırvatistan, ya da Türkiye'nin katılımları arasında pek ayrım yapmıyordu. (...) Avusturya'da ise görüş birliği hakim. 2005'ten bu yana hiç bir hükümet temsilcisi Ankara'yı, ya da İstanbul'u ziyaret etmedi. Avusturya kamuoyunda katılımdan yana çıkan tek kişi, muhtemelen Türkiye'nin Viyana'daki büyükelçisi. Türkiye'nin AB'ye katılımına ilişkin lehte ve aleyhte argümanlar. (...) Türkiye'nin AB'ye katılımına şüpheli bakanlar, katılımın birleşen Avrupa'nın geniş çaplı bir Avrasya projesine dönüşmesine yol açacağını söylüyorlar. Bu projenin en büyük üye ülkesinin farklı kültürden olacağı vurgulanıyor. (...) Avusturyalı tanınmış diplomat Albert Rohan, konuya farklı bakıyor: ‘Artık başka bir savaşın çıkmaması lazım. Sıkı ekonomik bir işbirliği bunu engelleyecektir' diyor. Bunu bilmek için Alman ya da Fransız olmak gerekmediğine işaret eden Rohan, ‘Tabii ki katılıma karşı olanların derdini dinle. Bunu inkar eden riyakarlık etmiş olur. Aslında bunun ardında AB'nin büyük bir İslam devletini Birliğe alıp alamayacağı sorunu yatıyor. Daha küçük bir ülke için böyle bir şey söz konusu olmayacaktı' diyor. (...) Türkiye'nin katılımı ile AB, Orta Doğu ihtilaf alanına girmiş olacak. Türkiye'nin Irak ile doğrudan sınırı ve çözüme kavuşmamış bir Kürt sorunu var. AB'nin bu ihtilafların üstesinden gelme imkanı yok. (...) Türkiye konusundaki araştırmanın yazarı, ESI Enstitüsü'nün Başkanı Gerald Knaus, bu konuda endişelenmek için artık çok geç olduğu kanısında. ‘Bu dar görüşlü bir argüman. Avrupa birlikleri bugün Lübnan, Irak ve Afganistan'da görev yapıyor. Türkiye, Orta Doğu'da arabuluculuk yapabilir. İsrail ile Pakistan arasında arabuluculuk yaptığında da bunu kanıtladı.' Albert Rohan, büyüyen bir AB'nin sorun teşkil etmeyeceğini düşünüyor ve ‘Büyüklük bir tehlike arz etmiyor, AB böylece önem kazanacaktır' diyor. (...) İslam dünyası Türkiye'yi müttefiki olarak değil, Batılı çıkarların ve kültürün tehlikeli ileri karakolu olarak görüyor. Bu yüzden Türkiye, ABD Başkanı George W.Bush'un arzu ettiği gibi ‘köprü işlevi' göremez. Avusturya'daki Avrupa Güvenlik Politikası Enstitüsü'nün Başkanı Erich Hochleitner, ‘Türkiye, İsrail ile sıkı işbirliğinin de gösterdiği gibi, tipik bir İslam ülkesi değil. Daha kimliğini belirlemesi gerekiyor' diyor. (...) Araştırmanın yazarı Gerald Knaus bu görüşün bugün artık eskimiş olduğunu savunuyor ve ‘Yalnız eski Kemalist Türkiye'ye İslam dünyasında ABD'nin Truva atı gözüyle bakılıyor. Oysa Türkiye bugün daha açıkça Müslüman, AB'ye daha açık, petrol zenginliği olmadan da ekonomik açıdan süratle büyüyen bir demokrasi' diyor. (...) Avrupa Birliği temel haklar, demokrasi ve hukukun üstünlüğü alanlarında belli standartları korumak zorunda. Hukuk ve felsefe uzmanı Stadler: ‘Doğu Avrupa ile müşterek bir hukuk geleneğimiz var. Türkiye ile ise aynı dili konuşmuyoruz' diyor. (...) AB Türkiye'nin katılımını ekonomik açıdan kaldırılabilecek güçte değil. Türkiye, Birliğe alınacağı zaman tahmini olarak AB nüfusunun yüzde 15'ini oluşturmasına karşın, ekonomik randımanın yalnızca yüzde üçüne katkısı olacak. Tarım alanında daha birçok kuşak yılda 20-27 milyar avro yardım yapmak zorunda kalacak ki bu tarıma ayrılan bütçenin üçte biri kadar. (...) Gerald Knaus, ‘Doğu Avrupalı yeni üyelerin katılımına karşı da aynı argüman öne sürülmüştü. Şimdi herkes bu ülkelerin bu kadar kısa sürede nasıl rekabet gücüne sahip olabildiğine şaşıyor' diyor. Albert Rohan, geniş çaplı tarım yardımı argümanının artık eskimiş olduğunu belirtiyor ve ‘Şimdi yapılan yardımlar Fischler'in reformlarının devamı sonucu, beş yıla kadar kalkmış olacak' diyor.
--AB Hala Hazmetme Gücüne Sahip mi?--
Avusturyalı eski AB diplomatı Manfred Scheich bu konuda hayale kapılmıyor ve ‘Türkiye 2020 yılında 86 milyon nüfusuyla Avrupa Birliği'nin en büyük üyesi olacak. AB çok uluslu bir sistem ve 27 üyenin onayına ihtiyacı var. Türkiye'nin katılımı çok büyük bir nüfus artışını birlikte getirir, AB bunu kaldıramaz' diyor. Gerald Knaus, Türkiye'nin AB'ye katılımına karşı olanların bu noktada da çok kötümser olduklarını belirtiyor ve ‘AB'nin 27 üye ile artık işlevini sürdüremeyeceği argümanı geçen genişleme turlarında da hep öne sürüldü. Ama görülüyor ki AB hala görüş birliğine varabiliyor ve karar almak bundan beş yıl öncesinden daha uzun sürmüyor' diyor. (Karl Gaulhofer, 31/01)
Die Presse: "AB'ye Yakınlaşmakla İlgilenen Yok": "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 2008 yılını ‘Avrupa yılı' ilan etti. Yıl daha yeni başladı, ama henüz Türk politikası bu yönde bir ilerleme göstereceğe pek benzemiyor. Ceza Yasası'nın birçok kez değiştirileceği vaat edilen 301. Maddesinin (Türklüğe hakaret), ocak ayı başında Parlamentoya getirilmesi bekleniyordu, ama bu bilinmeyen bir tarihe ertelendi. Keza AB'nin de üzerinde durduğu, dini azınlıkların haklarını güçlendirecek olan yeni Vakıflar Yasası ve Anayasa reformu da. Uzun süre bazı AB ülkelerinin katılıma karşı çıkmasına öfkelenen Türkler şimdi sanki Avrupa'yı unutmuş gibi görünüyor. Başörtüsü ihtilafı, enflasyon, birdenbire artan işsizlik gibi başka sorunları var. (...) Politikacılar da halktan farklı değil. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şimdi tek bir konuya öncelik veriyor; Türk üniversitelerinde başörtüsü yasağının kaldırılmasına. Erdoğan'ın partisi AKP salı günü Parlamentoya bu konuda bir önerge verdi. Buna göre, üniversitede öğrenim gören kız öğrencilerin, çenenin altından bağlanan ve yüzü açıkta bırakacak başörtüsü takmalarına izin verilecek. Buna rağmen Erdoğan, mayıs ayında Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile buluştuğunda ‘AB'ye katılım' konusu zorunlu olarak gündemdeki ilk maddelerden biri olacak. O zaman Başbakan yine Türkiye'nin AB'ye alınma hakkı olduğunu söyleyecek. Bir durgunluk döneminde bulunan AB politikasının yeniden canlanması için uyarıda bulunan Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) de zaten buna güveniyor." (Jan Keetman 31/01)
İRAN BASINI:
Abrar: "Rusya-Sırbistan Anlaşması ve Nabucco Boru Hattının Kaderi": " ‘Rusya-Avrupa' enerji köprüsünün oluşması için Rusya-Sırbistan anlaşması bir kez daha, Hazar havzasının ve Orta Doğu'nun doğalgazını Avrupa'ya taşıması beklenen Nabucco boru hattının kaderini karanlıkta bıraktı. (...) Ankara'daki uluslararası ilişkiler uzmanlarına göre, Rusya'nın "Güney Akım" boru hattı güzergahına Bulgaristan'ı da dahil etme girişimleri Nabucco boru hattının kaderini ciddi şekilde etkileyecek. Bunun yanı sıra, bir yandan, Fransa ve Almanya tam üyelik amaçlayan Ankara hükümetine ‘galibiyet kartı' vermemek için, Türkiye'nin ‘Doğu ve Batı arasında önemli enerji köprüsü'ne dönüşmesini istemezken, diğer yandan ABD de, doğalgaz kaynakları açısında ikinci büyük ülke olan İran'ın gazının dünya çapında pazarlanmasına karşı çıkıyor. (...)" ABD'nin, İran doğalgazına alternatif olarak Irak doğalgazından yararlanma baskısına rağmen, uzmanlar açısından şu anki şartlarda bu gerçekçi görünmüyor. Irak'taki istikrarsızlık, Türkiye'nin Irak Kürdistan yönetimiyle ilişkilerindeki sorunlar ve bu ülkede doğalgaz çıkarılması için yüklü yatırımlara ihtiyaç duyulması, bu konuda önemli engelleri oluşturuyor. Diğer taraftan AB'nin iki önemli ülkesi olan Almanya ve Fransa'nın, Türkiye'ye yönelik tutumları ve Türkiye'nin tam üyeliğine karşı çıkmaları, dolaylı olarak Avrupa enerjisini sağlamada Rusya'nın pazarlık gücünü arttırdı. (...)" (31/01)
İrna: "Türkiye'nin Asya'ya Yönelmesi... Hindistan İle İlişkilerin Geliştirilmesi": "Batı ile geniş çaplı ilişkiler sürecinden sonra Ankara Hükümeti, dış politikada çok boyutlu hedeflerine ulaşma yolunda Hindistan ile ilişkilerin geliştirilmesine öncelik vererek Asya'ya yöneldi. Dış politikada ulaşılması istenen ilişkilerin geliştirilmesi hedefi, Türkiye Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan'ın şubat ayında Hindistan'a yapacağı beş günlük ziyaretiyle hayata geçecek. (...) Ankara'daki Uluslararası İlişkiler Uzmanları, Türkiye'nin yeni politik ve ekonomik döneminde doğuya yönelmesini değerlendirerek, şunları söylüyorlar: ‘Hindistan'ın Orta Doğu ve Avrasya bölgesinde daha aktif varlık gösterme çabası ve Ankara'nın Asya pazarlarına girme gayreti, her iki ülkeyi ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirme ve milli hedeflerine ulaştırma noktasında birleştiriyor.' (...) AKP iktidarı döneminde bu tutum, Türkiye'nin dış politikasında daha fazla önem kazandı, ancak Orta Doğu'daki önemli gelişmeler ve Ankara'nın AB üyelik müzakerelerine öncelik vermesi büyük ölçüde Dışişleri Bakanlığının doğuya önem verme imkanını azalttı.(...) (31/01)
İTALYA BASINI:
Il Sole 24 Ore: "Askerler Okullarda Başörtüsüne 'Dur' Diyor": "İslami kökenli AKP ile milliyetçi parti MHP arasında varılan anlaşma sonucunda, devlet okullarında başörtüsünün serbest bırakılmasına ilişkin iki maddelik anayasa değişikliğinin TBMM'ye sunulmasının ardından askerler, kamuya ait yerlerde dini sembollerin gösterilmesine karşı olduklarını vurguladı. (...) Laikler, hükümeti gizli bir İslam gündemi (buna göre başörtüsü yasağını kaldırma, şeriat ve İslam devleti kurma yolunda sadece atılan ilk adım) izlemekle itham ediyor. Oysa ki hükümet, Türkiye'nin Avrupa'nın özgürlük değerlerine yaklaştığından söz ediyor. AB her geçen gün, Türkiye'nin AB'ye katılımı olasılığına daha soğuk bakıyor. Dün Paris'te Almanya Başbakanı Merkel ile birlikte iktidar partisi UMP'nin konferansına konuk olan Fransız Devlet Başkanı Sarkozy, Türkiye'nin AB'ye katılımına ‘hayır' dediğini bir kez daha vurguladı." (Vittorio Da Rold, 31/01)
NOT: Bu bülten, 31 Ocak 2008 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.