ENGLISH
  Güncelleme: 22/02/2008

2008-01-17 Haftalık AB - Türkiye Haberleri

2008-01-17 Haftalık AB - Türkiye

ALMANYA BASINI


DER TAGESSPIEGEL: "TÜRKLER VE GURURLARI"

BERLİN, 10/01(BYE)--- Tirajı günde 135 bin 570 olan liberal eğilimli Der Tagesspiegel gazetesinin 10 Ocak 2008 tarihli sayısında, Susanne Güsten imzasıyla ve yukardaki başlık altında yayımlanan İstanbul çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Ankara Düşünce Özgürlüğünü Tartışıyor--

Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye'deki reformcu kanat, uzun süreden beri Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301 nolu "Türklük" maddesinin değiştirilmesini bekliyor. Hükümet şimdi yasayı değiştirmek ve AB'ye yeni reform şevkini kanıtlamak istiyor. Ancak, Ankara'da kulis arkasında şiddetli tartışmalar yaşanıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hükümet partisi AKP'nin milliyetçi kanadı, reforma karşı direniyor.
"Türklüğe hakareti" cezalandıran 301. madde geçtiğimiz yıllarda milliyetçi hukukçular tarafından, hassas konulara ilişkin rahatsızlık veren açıklamaların yasal yoldan takibatında kullanılmıştı. Edebiyat Nobel Ödüllü Orhan Pamuk, Türklerin Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilere yönelik katliamıyla ilgili tutumuna ilişkin bir açıklaması nedeniyle mahkemeye verilmişti. Ermeni kökenli Türk Yazar Hrant Dink de benzer açıklamalar nedeniyle hüküm giymiş ve sonra da öldürülmüştü.
Türklüğe hakaret suçundan açılan davaların çoğu düşmüş olsa da, sürekli mahkemeye verilme tehdidi altında olmak, AB'ye üye adayı ülkedeki düşünce özgürlüğünü sınırlandırıyor. Bu madde AB nezdinde, Türkiye'deki reform düşmanlığı eğiliminin bir sembolü olarak görülmeye başlandı. Erdoğan Hükümeti, bu durumun verdiği dış siyasi zararın farkında olsa da, uzun süre reform adımını atamadı. Erdoğan, özellikle de seçim yılı 2007'de milliyetçileri kızdırmak istemedi.
Şimdi ise Erdoğan Hükümeti yeni bir reform dalgası gerçekleştirileceğini ve başlangıcın 301. Maddede gidilecek değişiklikle yapılacağını duyurdu. Basında yer alan haberlere göre hükümet, değişiklikleri Dink'in ölüm günü 19 Ocak tarihine kadar tamamlamak istiyor.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yasada, esnek bir kavram olan "Türklük" yerine "Türk milleti" sözcüğünün kullanılmasını istiyor. Ayrıca, verilecek en yüksek cezanın üç yıldan iki yıla indirilmesi öngörülüyor ki, bu da cezanın şartlı olarak ertelenebilmesinin önünü açıyor. Türkiye, düşüncesini açıkladığı için insanların cezaevine atıldığı bir ülke olduğu imajından kurtulmak istiyor. Bakan Şahin, ayrıca, milliyetçi avukatların frenlenmesi amacıyla 301. Maddeden dava açılmasına sadece Bakanlığın onayıyla izin verilmesini kabul ettirmek istiyor.
Ancak Şahin'in önerileri Hükümet içerisinde tartışmalı. Bu arada Başbakan Yardımcısı görevini üstlenen, Erdoğan Hükümetindeki milliyetçilerin sözcüsü konumundaki selefi Cemil Çiçek, gazetelerin bildirdiğine göre, hafta içerisinde yapılan hükümet içi istişarelerde Şahin'in planlarına karşı çıkmış. Erdoğan halihazırda kendi görüşünü açıklamasa da, yasa taslağının tamamlandığını açıklayan Şahin'i yalanlayarak kamuoyunun önünde küçük düşürdü. Yasa taslağının Şahin'in açıkladığı gibi bu hafta değil, önümüzdeki hafta Meclis'e sunulması öngörülüyor.
Hükümet tartışırken, Türk reform yanlıları da 301. Maddenin değiştirilmesinin yetmeyeceğini, tamamen kaldırılması gerektiğini talep ediyorlar. Örneğin liberal hukuk profesörü İbrahim Kaboğlu, Şahin'in önerdiği, hapis cezasının iki yıla indirilmesi planının göz boyamaktan başka bir şey olmadığını savunarak, "en akıllıca çözüm, bu maddenin tamamen kaldırılması olurdu" diyor. Ancak Erdoğan Hükümetinde hiç kimse bu kadar ileri gitmek niyetinde değil.

DIE WELT: "TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ İLE İLGİLİ BİR BULUŞMA PLANLANIYOR"

BERLİN, 11/01(BYE)--- Tirajı günde 264 bin 270 olan muhafazakar sağ eğilimli Die Welt gazetesinin 11 Ocak 2008 tarihli sayısında, AFP'ye atfen ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan İstanbul çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin tartışmalı AB adaylığı konusunu görüşmek üzere Alman Şansölye Angela Merkel (CDU) ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile bir araya gelmek istiyor. Başbakan Erdoğan, dün Ankara'da yaptığı bir açıklamada söz konusu buluşmanın Almanya'da gerçekleşeceğini söyledi. Ankara'daki Alman Büyükelçiliği, üç liderin bir araya gelmesinin önümüzdeki altı ay içinde gerçekleşeceğini teyit ederken, konuyla ilgili ayrıntıların henüz belli olmadığını belirtti. Nicolas Sarkozy, katı bir şekilde Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkarken, Angela Merkel, Türkiye ile AB arasında "imtiyazlı ortaklık" kurulmasından yana bir tavır sergiliyor ve müzakerelere devam edilmesi gerektiğini belirtiyor.

FRANKFURTER ALLGEMEINE ZEITUNG: "REFERANDUM SADECE İRLANDA'DA GERÇEKLEŞECEK"

BERLİN, 11/01 (BYE)--- Tirajı günde 355 bin 130 olan muhafazakar eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung'un 11 Ocak 2008 tarihli sayısında, Johannes Leithaeuser imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan, Londra çıkışlı haberin Türkiye ile ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

--İngiliz Parlamentosunda AB Reform Sözleşmesi Görüşülecek--

İngiltere'nin Avrupa İşlerinden Sorumlu Müsteşarı Murphy, İngiliz meclisinde, AB'nin reformuyla ilgili yürütülecek tartışmaların olgunluk içinde yürütülmesi gerektiğini belirtirken, Türkiye'nin AB'ye dahil edilmesinden yana olduğunu vurguladı. Müsteşar Murhy, AB'nin yeni reform sözleşmesinin halkoyuna sunulmasıyla ilgili taleplere karşı çıkıyor.

WESTDEUTSCHE ALLGEMEINE: "BULGARLAR, TÜRKLERE VE ÇİNGENELERE KARŞI"

ANKARA, 11/01/(BYE)--- Almanya'da yayımlanan Westdeutsche Allgemeine gazetesinin 10 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir.

--AB İçerisinde Irkçı Eğilimler Ağırlık Kazanıyor. Yazı Dizimizin Bu Bölümünde, Olayların Arkasında Yatan Nedenler ve Bunların Etkilerini ele Alacağız. Dördüncü Bölüm: Bulgaristan--

Bulgaristan, AB'ye girmesinden iki yıl önce şovenist bir partinin parlamentoya girmesiyle komünist rejimin sonunda başına gelmeyen bir şeyle karşı karşıya kaldı. Türk ve Çingene karşıtı aşırı milliyetçi Ataka partisi, 2005 yılında yapılan seçimlerde yüzde dokuz oranında oy alarak, Sofya'daki 240 sandalyeli Mecliste 21 koltuk elde etti.
Hatta Ataka lideri Volen Siderov, bir yıl sonra yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 21.5 oranında oy alarak makamdaki Georgi Parmanov karşısına geçti. Ataka "Huçum" partisi, üç milletvekiliyle Avrupa Parlamentosuna da ayak bastı.
Bulgaristan'ın azınlıklar konusundaki yaklaşımı ve azınlıklarla barış içinde birlikte yaşaması, 7.7 milyon Bulgar'ın zorlu AB ve NATO yolunda olumlu bir puandı. Resmini, yolsuzluk, karaborsa ve organize suçların oluşturduğu bu Balkan ülkesinde, 1997 yılında büyük bir ekonomik kriz yaşanmış ve toplu gösteriler meydana gelmişti.
Fakat etnik sorunlar nedeniyle parçalanan komşusu Yugoslavya'dan farklı olarak, sistem değişikliğini barışçıl bir şekilde gerçekleştirdi. Komünist rejim döneminde Slav isim almaya zorlanan Türk azınlığa eski hakları iade edildi.
Ataka'nın,"Bulgaristan'ı Bulgarlara geri verin" parolaları, Türkler ve Türklerin hükümetteki koalisyonda yer alan "Hak ve Özgürlükler" partisini hedef almaktadır. Ataka'nın lider kadrosunun büyük bir kısmı ülkedeki yerleşik partilerden ayrılanlar tarafından oluşturuluyor. Siderov'un kariyeri, 90'lı yılların başında komünist karşıtı "Demokratik Güçler Birliğinin" bir organı olan "Demokratsja"da şef redaktör olmasıyla başlamıştır.
Ataka, NATO'dan çıkışı ve AB'ye üyelik sözleşmesinin yeniden müzakere edilmesini savunuyor. Bunların arasında Brüksel'in ısrarıyla kapatılan Kozloduy nükleer santralinin yeniden faliyete geçirilmesini talep ediyor. Ataka partisi, Türkçe televizyon programlarının yasaklanmasını ve Ortodoks mezhebinin devletin resmi mezhebi ilan edilmesini talep ediyor. Şubat ayında Siderov'un adamları, Waz gurbuna ait bir günlük gazeteyi 24 saat süreyle işgal etti.
Ancak, Sofya'daki Parlamentoda Atakisler izole bir durumdadır. Ataka partisinin verdiği 25 yasa değişikliği teklifi başarılı olmadı. Yürütülen soruşturmalar ve parti içi muhalefet dolayısıyla aşırı sağcı fraksiyonun milletvekili sayısı 13'e indi. Milletvekili Vladimir Kuzov reşit olmayan bir Roman ile cinsel ilişkiye girmekten suçlu bulundu. Yalnız partinin elinde büyük bir medya gücü var. Akat partisi, Skat televizyonu ve Siderov'un kayınpederine ait Ataka isimli günlük gazeteyle milliyetçi söylemlerini yayıyor. Strasbourg Avrupa Parlamentosunda özellikle Siderov'un üvey oğlu Dimitar Stijanov dikkati çekiyor. Dimitar Stijanov'un, Macaristanlı meslektaşı Livia Jaroka'ya yolladığı elektronik postada, memleketinde binlerce güzel roman kızın olduğu, doğru zaman ve doğru yerde 12-13 yaşlarında bulabileceğini yazıyor.

DIE WELT: "AB, TÜRKİYE İLE YÜRÜTÜLEN MÜZAKERELERİ HIZLANDIRMAK İSTİYOR"

BERLİN, 12/01(BYE)--- Tirajı günde 264 bin olan muhafazakar sağ eğilimli Die Welt gazetesinin 12 Ocak 2008 tarihli sayısında, "cbs" rumuzuyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haberin özet çevirisi şöyledir:

AB Komisyonu, Türkiye ile yürütülen üyelik müzakerelerine ivme kazandırmak istiyor. AB genişleme sorumlusu Olli Rehn'e göre, haziran ayının sonuna kadar toplam 35 müzakere başlığından ikisinin daha görüşülmeye açılması öngörülüyor. Olli Rehn Brüksel'de yaptığı açıklamada, söz konusu iki başlığın "vergilendirme" ve "malların serbest dolaşımı" olduğunu belirtti.
Genişleme sorumlusu Rehn, "enerji" müzakere başlığının da bir an önce görüşülmeye açılmasını arzuladığını belirtirken, bu başlığın Slovenya dönem başkanlığında açılmaz ise 2008 yılının ikinci yarısında, Fransa dönem başkanlığında açılmasını umut ettiğini söyledi.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ise Fransa'nın AB dönem başkanlığında Türkiye ile herhangi bir müzakere başlığının açılmayacağını daha önceleri ifade etmişti. Sarkozy, Fransa'daki 2009 Avrupa seçimlerinde bu konuyu bir seçim malzemesi haline getirmeyi hedefliyor.
Bu arada Olli Rehn Türk hükümetinden düşünce özgürlüğü alanında ilerlemeler kaydedilmesini talep ederken, ilerleme raporunun itina ile inceleneceğini ve bunun, alınacak kararlar konusunda belirleyici olacağını hatırlattı.

SCHWERINER VOLKSZEITUNG: "İLİŞKİLER AÇIKLANMALI"

ANKARA, 15/01(BYE)--- Almanya'da yayımlanan Schweriner Volkszeitung gazetesinin 15 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, Benjamin Lassiwe imzasıyla yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Bu sonu olmayan bir hikaye. AB'ye aday ülke Türkiye'de her seferinde Hristiyan azınlığa karşı ayrımcılık uygulanmış ve hatta bazen de Hristiyanlar öldürülmüşlerdir. Örneğin Nisan ayında, Alman Tilman Geske ve onunla birlikte İncil basan bir yayınevinde çalışan iki elemanın acımasızca boğazlarının kesilmesi. Şimdi katiller sanık sandalyesinde oturuyorlar. Ama ayrımcılık devam ediyor.
Katillere karşı okunan iddianamede kurbanlar misyonerlik faaliyetinde bulunmakla suçlanmış ve bu durum iddianamede, işlenen suçtan daha çok yer kaplamıştır. Bu, Türk adaleti için övgüye değer bir durum değil. Malatya'da işlenen cinayetin failleriyle ilgili davanın başladığı sırada turist metropolü olan Antalya'da bir Protestan papazın ölümle tehdit edilmesi, toplumdaki anlayışın değişmediğini gösteriyor. Ama bu değişiklik gerekli. Eğer Türkiye Avrupa'nın bir parçası olmak istiyorsa, topraklarındaki Hristiyan-Yahudi gelenekleri karşısındaki tutumuna açıklık getirmeli. Bu, sırf hükümet ve parti çevresinde kalmamalı, toplumun genelindeki anlayışta da bir değişiklik olmalı.

FRANKFURTER ALLGEMEINE ZEITUNG: "ERDOĞAN, SARKOZY'İ KINIYOR"

BERLİN, 16/01(BYE)--- Tirajı günde 355 bin 130 olan muhafazakar eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung'un 16 Ocak 2008 tarihli sayısında, Leo Wieland imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Erdoğan, Madrid'de yaptığı açıklamada, Fransa Cumhurbaşkanını çok konuşmakla suçladı. Erdoğan, "Sarkozy, seçim kampanyasını kısmen Türkiye üzerinden yaptı. Bu durum şimdi anlaşmamızı zorlaştırıyor. Kendisine, daha önce de Türkiye'nin üyeliğine karşı direnişini dışa yansıtmamasını tavsiye etmiştim. Ancak o, medya üzerinden konuşmaya devam ediyor" dedi.
Salı günü İspanya Başbakanı Zapatero ile "Medeniyetler İttifakı"nın ilk forumunun açılışını yapan Erdoğan, buna karşılık, kendisini AB üyeliği meselesinde "hiç yalnız bırakmayan" İspanyol "dostunu" övdü. Zapatero da Erdoğan'la yaptığı görüşme sonrasında, "Türkiye'yi AB'de görmek istediklerini" vurguladı. Erdoğan, Sarkoyz'nin Akdeniz Birliği projesinin "zemini olmadığını" ifade etti.

 

AVUSTURYA BASINI

WIENER ZEITUNG: "BUSH TÜRKİYE'NİN AB'YE KATILIMINDAN YANA ÇIKIYOR"

VİYANA, 10/01(BYE)--- Tirajı günde 27 bin olan ve devlet tarafından çıkarılan Wiener Zeitung'un 10 Ocak 2008 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Washington çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

--Katılım, Barışı Güvenceye Alacaktır. Gül'e PKK Konusunda Destek--

ABD Başkanı Bush açıkça, Türkiye'nin AB'ye katılımından yana çıkıyor. Bush, Orta Doğu gezisine çıkmadan önce Washington'da kabul ettiği Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı bir görüşmenin ardından, böyle bir adımın barışın yararına olacağını açıkladı.
Nitekim Türkiye'nin demokrasiyle "İslam gibi muhteşem bir dinin" bağdaşmasının somut bir kanıtı olduğunu belirten Bush, ülkeyi bu yüzden "Avrupa ile İslam dünyası arasında yapıcı bir köprü" olarak gördüğünü söyledi ve "Türkiye'nin AB'ye katılımının barışın yararına olacağına inanıyorum" dedi.
AB, Türkiye ile müzakerelere bundan iki yıl önce başlamıştı. Ancak, AB ülkesi Kıbrıs'a ilişkin ihtilafla demokrasi ve insan hakları konularındaki diğer sorunlar yüzünden pek ilerleme kaydedilemedi.
Bush-Gül görüşmesinin bir başka önemli konusu da Kürt sorunuydu. Bush, ABD'nin de terör listesinde yer alan, Kürdistan İşçi Partisi PKK ile mücadelede Türkiye'ye destek vadetti. Bu durumda Ankara, Kuzey Irak'taki PKK kamplarına saldırılarında ABD'den gizli askeri bilgiler almaya devam edebilecek. Aslında Washington tabii ki Ankara ile Irak'taki özerk Kürt yönetiminin müşterek bir tutum konusunda anlaşmalarını tercih ederdi. Ancak şimdiye kadar iki taraf arasında bir yakınlaşma sağlanamadı. Ankara hala Kuzey Irak'taki çetecilerin silah ve lojistik destek aldığından emin.

--PKK Özür Diliyor--

Öte yandan, PKK çarşamba günü, geçen hafta Diyarbakır'da altı kişinin ölümüne neden olan bombalı saldırıdan dolayı özür diledi. Fırat Haber Ajansı'nın verdiği bilgiye göre, PKK liderlerinden Bozan Tekin, eylemden "yerel, bağımsız, özerk grupların" sorumlu olduğunu belirtti.

DIE PRESSE: "BUSH: TÜRKİYE'NİN KATILIMI BARIŞIN YARARINA OLACAKTIR"

VİYANA, 10/01(BYE)--- Tirajı günde 80 bin olan liberal sağ eğilimli Die Presse gazetesinin 10 Ocak 2008 tarihli sayısında, Wolfgang Böhm imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının çevirisi şöyledir:

--ABD, Ankara'ya AB'ye Katılım Konusunda Yardım Ediyor--

Türkiye, kendisi gibi AB'ye aday olan Hırvatistan'ın oldukça gerisinde kalsa da, Ankara'nın AB çabaları şimdi yukarıdan destekleniyor. ABD Başkanı George W. Bush, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı görüşmenin ardından, Türkiye'nin AB'ye katılım isteğini destekledi. Bush, "Türkiye'yi Avrupa ile İslam dünyası arasında yapıcı bir köprü olarak görüyorum. Türkiye'nin AB'ye alınmasının barışın yararına olacağına inanıyorum" dedi.
Anlaşılan Bush, AB ülkelerinde giderek artan şüphelerin hızını kesmek istiyor. Diplomatların da doğruladığı gibi, ABD daha Türkiye'nin adaylık statüsü tartışılırken bile AB politikacılarını
Türkiye'nin lehinde etkilemek için çaba harcadı. Washington, askeri ve stratejik açıdan Türkiye ile yakından ilgileniyor. İran, Irak ve Suriye'nin komşusu olan ülke, önemli bir NATO ortağı.
Washington'un desteği Türkiye açısından tam zamanında geldi. Çünkü son zamanlarda AB içinde, Ankara'nın reformlar konusunda az çaba harcadığı yolundaki eleştiriler çoğalmaya başlamıştı. AB Komisyonunun sonbahardaki İlerleme Raporunda da bu eleştirilere yer verilmişti. Nitekim o zamandan beri büyük bir ilerleme kaydedilmedi.

--Ceza Yasası Reformu Askıya Alınıyor--

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB tarafından talep edilen ve bu hafta görüşülmesi beklenen ceza yasası reformunun yine askıya alınacağını itiraf etmek zorunda kaldı. Türk parlamentosu beklentilerin aksine, bu hafta, tartışmalı 301. maddenin değiştirilmesi konusuna yer vermeyecek. 301. madde, aralarında Nobel ödülü sahibi Orhan Pamuk'un da bulunduğu çok sayıda yazar ve gazeteci hakkında "Türklüğe hakaretten" dava açılmasına zemin teşkil etmişti. İktidardaki AKP içinde reforma itiraz edenler var.

DIE PRESSE: "AŞIRI EĞİLİMLİLERİN KIŞKIRTICI TUTUMU İZOLE EDİLMELİ"

VİYANA, 16/01(BYE)--- Tirajı günde 80 bin olan liberal sağ eğilimli Die Presse gazetesinin 16 Ocak 2008 tarihli sayısında, Nikolaus Nowak imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan, Palma/Madrid çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

--Uygarlıklar İttifakı... Türk Başbakanı AB'ye Katılım Yolunda Çaba Göstermek İçin Konferanstan Yararlanıyor--

İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero 9 Mart'ta yapılacak seçimlerden önce, kendini barış yolunda çaba harcayan bir politikacı olarak tanıtabileceği uluslararası bir forum yarattı. Sosyalist politikacı, "Uygarlıklar Paktı" başlığı altında, kuzey ile güneyin, doğu ile batının birlikte yaşamaları konusunda tartışmak üzere 63 ülkenin temsilcisini Madrid'de biraraya getirdi.
Zapatero, taslağını 2004'te BM'ye verdiği forumu, 2006 Kasım'ında Mallorca'da kurdu. Türk meslektaşı Recep Tayyip Erdoğan da kuruluşta hazır bulundu.

--Çoğunluğu Barış İçin Harekete Geçirmek--

Zapatero salı günü, Graz'daki FP'li politikacı Susanne Winter'in İslam aleyhindeki beyanlarını dikkate almadan, "Kültürlerarası savaşa" karşı alınabilecek pozisyonları formüle etti. İspanyol politikacı konferansın açılışında, "Çoğunluğu barış için harekete geçirmek gerekiyor" dedi ve bu ittifakın, "aşırı eğilimlilerin kışkırtıcı tutumlarını izole etme" amacını taşıdığını belirtti. Zapatero bu amaca ulaşabilmek için, birbirini tanıma, müşterek bir değerler sistemi oluşturma ve entegrasyon önlemleri başlatmayı kapsayan 57 maddelik bir plan sundu.
İspanya'nın bu girişimine, Zapatero'nun projedeki en önemli ortağı da katıldı. Erdoğan, Madrid'de, "Bilgi ve değerlerin globalleştiği bir dünyada, toplumların birbirlerine yakınlaşmalarının kaçınılmaz olduğunu" belirtti. Erdoğan, ülkesinin AB üyeliğine başvurusunu sağlamlaştırmak için bu forumdan yararlandı ve Türkiye'nin üyeliği karşısına çıkarılan bütün engellerin, "dünyanın barış ve istikrarı karşısında çıkarılan engeller" olduğunu söyledi.
İspanya, Zapatero'nun muhafazakar selefi Jose Maria Aznar zamanında da birçok kez, Türkiye'nin Birliğe alınmasını desteklediğini açıklamıştı. Katılıma tereddütlü bakan Almanya ile Fransa'nın konferansa katılmaması dikkati çekti. Zapatero, İspanya'yı, İslam dünyasına da yumuşak başlı bir ortak olarak tanıtmak istediğinden, Türkiye'ye destek veriyor.

--Plassnik: Bizi Rahatsız Eden Şeyleri Söyleyebilmeliyiz--

BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, "Şahıslar, cemaatler, kültürler ve uluslararası diyalog, hiç bugünkü kadar önemli olmamıştı" dedi. Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik ise, "Bizi neyin rahatsız ettiğini ve neyin hoşumuza gittiğini karşımızdakine söyleyebilmeliyiz" dedi.
Ban Ki-Moon ayrıca, barışın aşırı eğilimliler tarafından tehdit edilmesinin dehşet verici olduğunu, buna verilecek cevabın uluslararası topluluğun elinde olduğunu, yalnızca somut önlemler alınması gerektiğini belirtti.
Ancak bu önlemlerin neler olduğu ve maliyetinin kimin tarafından karşılanacağı henüz bilinmiyor. Konferansa katılan 350 temsilci arasında Zapatero ile Erdoğan'ın yanı sıra dört başbakan daha bulunuyordu; Malezya, Finlandiya, Cezayir ve Senegal Başbakanları.
Görünüşe bakılırsa, davetli olan ülkelerin çoğu, ittifaka pek fazla önem vermiyor. Projelere ayrılan fona şimdiye kadar yalnız 11 ülke ödemede bulundu. 6,9 milyon Euro toplanabildi. En büyük ödemeyi, bir milyon auro ile İspanya yaptı. ABD gibi kendisinden prim ödemesi istenen ülkeler, önce somut projeler görmek istediklerini söyleyerek, talebi geri çevirdiler. Zapatero'nun toplantının başında söz ettiği, ittifakın görevlerini düzenleyecek olan koordinatöre şimdilik yapacak pek birşey kalmıyor.

 

BELÇİKA BASINI

EUOBSERVER: "ABD BAŞKANI, TÜRKİYE'NİN AB GİRİŞİMİNE VERDİĞİ DESTEĞİ YİNELEDİ"

ANKARA, 10/01(BYE)--- Avrupa Parlamentosundaki bir grupla işbirliği halinde çalışan Brüksel merkezli haber portalı Euobserver'ın 9 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, Renata Goldirova imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

ABD, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine verdiği desteği yineledi ve Başkan George W. Bush bunun "barışın yararına" olacağını söyledi.
Bush salı günü, "Avrupa'nın Türkiye'nin AB üyeliğinden yarar göreceğine kuvvetle inanıyorum" dedi ve "Türkiye'nin AB'ye kabul edilmesinin barışın yararına olacağını" vurguladı.
Başkan Bush, 70 milyonu aşkın, çoğunluğu Müslüman nüfusa sahip olan Türkiye'yi "Avrupa ve Müslüman alemi arasında yapıcı bir köprü" olarak niteledi.
Bush, "Türkiye, tüm dünyadaki ülkelerin demokrasinin İslam gibi büyük bir dinle birlikte var olabileceğini anlamaları için harika bir örnek oluşturmaktadır" dedi.
Ankara'nın AB'ye uzanan yolu uzun ve engebeli. 1999 yılında AB'ye aday olan Türkiye, Ekim 2005'te 27 üyeli Birliğe katılım müzakerelerine başladı.
O zamandan beri 35 başlığın sadece altısı açılırken sekizi Türkiye'nin hava ve deniz limanlarını Kıbrıs'a açmayı reddetmesi nedeniyle geçici olarak donduruldu.
Genellikle açık uçlu bir süreç olarak tanımlanan müzakerelerin, sonunda tam AB üyeliği garantisi olmaksızın en az 10 yıl sürmesi bekleniyor.
Ancak Washington bu ılımlı Müslüman ülkeyi jeopolitik sebeplerle hem NATO'ya hem de AB'ye kenetlenmiş görmek istiyor.
Bush salı günü Beyaz Saray'da Gül ile görüşmesi sırasında Türkiye'yi ABD'nin "stratejik bir ortağı" olarak niteledi ve her iki ülkenin "ortak sorunlarla" karşı karşıya olduğuna işaret etti.
Bush, Türkiye'nin nüfusunun çoğunluğu Kürt olan güneydoğusunda etnik bir vatan için mücadele eden paramiliter örgüt Kürdistan İşçi Partisinden (PKK) söz ediyordu.
Başkan Bush, "Bu sorunlardan biri, ortak bir düşmana karşı devam eden mücadelemiz. Bu teröristler ve PKK ortak bir düşman. PKK, Türkiye'nin düşmanı, Irak'ın düşmanı ve barış içinde yaşamak isteyen insanların düşmanı" dedi.
AB, PKK'yı 2002 yılında terör örgütleri listesine dahil etti.

EUOBSERVER: "TÜRKİYE, MERKEL VE SARKOZY İLE AB MÜZAKERELERİNİ GÖRÜŞMEYİ PLANLIYOR"

ANKARA, 14/01(BYE)--- Avrupa Parlamentosu'ndaki bir grupla işbirliği halinde çalışan Brüksel merkezli haber portalı Euobserver'ın 11 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, Lucia Kubosova imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'nın 27 üyeli Birliğe katılma girişimini görüşmek üzere, Alman Şansölye Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile bir araya gelmeyi planlıyor.
Erdoğan, perşembe günü, Türkiye Hükümetinin 2008 yılına ilişkin planlarını açıklarken, gazetecilere, Alman Şansölye Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile görüşme planından söz etti.
Erdoğan düzenlediği basın toplantısında belirli bir görüşme tarihi zikretmezken, "Görüşme, Almanya'da gerçekleşecek ve üçümüz birlikte önümüzdeki süreci değerlendireceğiz" dedi.
Ancak bazı diplomatlara göre, görüşmelerin yılın ilk yarısında gerçekleşmesi bekleniyor.
Görüşmeler sırasında Türkiye, AB katılımıyla ilgili bir ilerleme görmeyi umuyor.
Başbakan Erdoğan, eski Yugoslav ülkesinin altı aylık AB Dönem Başkanlığı'na atıfta bulunarak, "Slovenya'nın başkanlığı sırasında yeni üyelik müzakereleri bölümlerinin açılmasını umuyoruz" dedi.
Türkiye Ekim 2005'te AB müzakerelerine başladığından beri, 35 bölümün altısını açtı. Ankara'nın Kıbrıs'a ile ilgili vaatlerini yerine getirmemesi nedeniyle sekiz bölüm geçici olarak dondurulmuş durumda.
Sürecin yavaş ilerlemesi, kısmen, bazı önemli AB ülkelerinin -özellikle Fransa'nın- 70 milyonluk Müslüman bir ülkenin Avrupa Birliği'ne girmesini istememesinden kaynaklanıyor.
Alman Şansölye ve partisi Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU), Türkiye ile imtiyazlı bir ortaklıktan yanayken, Fransa Cumhurbaşkanı, bir Akdeniz Birliği fikrini Ankara'ya alternatif olarak sundu.
Ancak Erdoğan, bazı Avrupalı liderlerin muğlak siyasi tepkilerine rağmen, ülkesinin, Avrupa Birliği'ne tam üyelik için gerekli katılım kriterini karşılama çabalarını sürdüreceğini söyledi.

 

FRANSA BASINI

LA CROIX: "'HAYIR', TÜRKİYE'YE VERİLECEK YANIT DEĞİLDİR"

PARİS, 14/01(BYE)--- Tirajı günde 95 bin olan La Croix gazetesinin 14 Ocak 2008 tarihli sayısında, emekli Büyükelçi Özdem Sanberk imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Türkiye'de son yıllarda milyonlarca kişi, özellikle de gençler, ülkelerinin Avrupa Birliği'ne üyeliği konusunda çeşitli yazılarla karşılaştı. Bu genç Türkler, Fransız veya İtalyan gençlerine benziyor. "Facebook"da açtıkları özel sayfalara bir göz atmanız, nelerle ilgilendiklerini bilmeniz, kısacası bugün Türkiye'nin ne olduğu konusunda bir fikir edinmeniz için yeterli olacaktır. Kimileri kendilerini dinsiz olarak tanıtırken, çoğu Müslüman olduğunu belirtiyor. Bunun dışında, onları Avrupalılardan ayıran hiçbir şey yok. Ancak bu genç Türkler bugün bir şüphe ile yaşıyor. Nicolas Sarkozy ve Angela Merkel'in kendilerini AB'den dışlamak istediklerini hissediyorlar. Ve genç oldukları için çok kolayca, "Madem bizi istemiyorsunuz, biz de sizi istemeyiz" diyebiliyorlar. Türkiye'deki anketlerde, son üç yıl içinde üyeliğe destekte aşırı bir düşüş kaydedildi. Bu isteksizlik çok geçmeden günlük yaşama da yansıyacaktır.
Bu gençler -ve beraberinde Türklerin çoğunluğu- Sarkozy'nin açıklamalarında daha çok kişisel bir şeylerin yattığını seziyorlar. Zira Sarkozy, açıklanmamış nedenlerle onları Avrupalı olarak kabul etmeyi reddederek, kendini durmadan onların kimliklerinin bir yargıcı olarak ortaya koyuyor.
Gençlerin bu tepkisine katılıyorum. Türküm ve hiç kimsenin Avrupalı olmadığımı söylemesine izin veremem. Türküm, ancak bu kimliğim başka kimliklerle de bağdaşıyor. Ailem Yunanistan'da Yanya, Makedonya'da Bitola'dan geliyor. Türk, Akdeniz, Balkan, Müslüman ve Avrupalı mirası taşıyan, Fransızca eğitim almış biriyim. Bu bana çok doğal geliyor. Söz konusu sadece ben değilim. Söz konusu olan, benim gibi on milyonlarca Türk. Bana kim olduğumu ve bir Avrupalı olarak haklarımın ne olduğunu söyleme hakkını kim kendine tanıyabilir ki?
Türkiye Avrupa'dan dışlanacak olursa, buna maruz kalan ilk ve belki de tek ülke olacaktır. AB'nin kimi dışlayacağına bir bakalım: Tarihi eskilere dayanan, güvenliği için kilit bir noktada bulunan bir ülke. Ancak aslında AB bundan daha fazlasını dışlayacaktır. Zira Türkiye'nin izlediği yol, -yani toplumun açılımı ve demokrasinin yükselişiyle canlı ekonomi- Avrupa için önemli bir kazançtır. Haritaya bir bakın ve Türkiye'nin, fakirliğe ve cehalete mahkum olmuş, gerici bir ülke olması halinde doğu Akdeniz ile güneydoğu Avrupa'nın ne durumda olacağını bir düşünün...
Hiçbir ülke mükemmel değildir. Türkiye'nin AB müktesebatıyla uyum programı da henüz tamamlanmış değildir. Ancak bu yöndeki değişim göz ardı edilemez, üstelik bu yoldan geri de dönülemez. Ayrıca, AB de Türkiye'nin bu değişim sürecine katıldı: Katılım hedefinin itici gücü olmasaydı daha yavaş ilerleme kaydedecek, sosyal ve ekonomik kazançlarımıza daha geç ulaşacaktık.
Dolayısıyla, son yıllarda, Avrupalı olmadığımız ve Birliğin kapıyı zamanı gelince yüzümüze kapatacağı şeklindeki mesajlar bizde şok etkisi yaratıyor. Bu ifadelerin, Türk toplumunun öncesi görülmemiş bir şekilde değiştiği bir sürece denk gelmesi de kaderin bir cilvesi. Ancak şimdiye kadar zarara da uğradık. Müzakerelerin sonucu "açık" bırakılırsa, üstelik bu sürecin rencide edici bir dışlanmayla sonuçlanabileceği ihtimali varsa, bir hükümet, Birliğe katılımın gerektirdiği radikal değişimleri sürdürmek için halkının desteğini almaya nasıl devam edebilir ki?
Bir kez daha haritaya bakın. Türkiye'de yükselen nesli göreceksiniz. Bugünün Türkiye'si Avrupalıdır. Onu dışlamak, doğaya karşı gelmek anlamına gelecektir. Türkiye'yi dışlamak, hem gereksiz, hem de önümüzdeki yıllarda her iki tarafa da zarar verecek, Avrupa'nın bütününden bir parça koparmak anlamına gelecektir. Bunun sonuçları sadece bugün için değil, her şeyden önce özellikle Avrupa'da gelecek nesil için önem taşımaktadır.

AFP: "ERDOĞAN TÜRKİYE'NİN AB'YE ÜYELİĞİ KONUSUNU SARKOZY İLE YÜZ YÜZE KONUŞMAK İSTİYOR"

MADRİD, 14/01(AFP)(BYE)--- Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Madrid'de yaptığı açıklamada Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunu -karşı olduğunu her fırsatta dile getiren- Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile yüz yüze görüşmek istediğini belirtti.
Erdoğan, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Sarkozy ile önümüzdeki aylarda yapacağı üçlü görüşmelere kadar üyelik müzakerelerinde ilerleme kaydetmiş olmayı ümit ettiğini belirtti.
Erdoğan Madrid'de basına yaptığı açıklamada "Biz bu konuyu basına yapılan açıklamalar yoluyla değil doğrudan yüz yüze görüşmek istiyoruz. Mayıs ayında Fransız ve Alman liderlerle görüşeceğim. İlerleme kaydedeceğimize inanıyorum" dedi.
Erdoğan sözlerine, Türkiye'nin, AB'ye tam üyelik amaçladığını da ekledi.
Sarkozy, Türkiye'nin Birliğe üyeliğine karşı olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Fransız lider üyelik yerine Merkel'in de tercih ettiği "imtiyazlı ortaklık" fikrini savunuyor.

AFP: "ZAPATERO TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİNE TAM DESTEĞİNİ YİNELEDİ"

MADRİD, 15/01(AFP)(BYE)--- Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Madrid'de yaptığı açıklamada, Türkiye'nin AB üyeliği konusunu -karşı olduğunu her fırsatta dile getiren- Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile yüz yüze görüşmek istediğini belirtti.
Öte yandan, basın önünde Türk mevkidaşının yanında yer alan Jose Luis Zapatero da Türkiye'nin üyeliğine tam desteğini yineledi.
Zapatero, "İspanya, Türkiye'nin AB'ye girişini destekliyor ve destekleyecektir. Bu, önümüzdeki yıllarda AB'nin geleceği ve uluslararası istikrar için en önemli kararlardan biridir" şeklinde değerlendirmede bulundu.
Erdoğan, İspanya ve Türkiye'nin, kültür ve dinler arasındaki, özellikle de Batı ile İslam dünyası arasındaki anlaşmazlıkları aşmak amacıyla başlattıkları, BM tarafından resmen kabul edilen inisiyatifi, Medeniyetler İttifakı'nın bugün ve yarın yapılacak birinci forumuna katılmak üzere Madrid'de bulunuyor.

LES ECHOS: "TÜRKİYE AVRUPA'DAN SİLİNİNCE"

PARİS, 16/01(BYE)--- Tirajı günde 143 bin olan Les Echos gazetesinin 16 Ocak 2008 tarihli sayısında, Avrupa Parlamentosu üyesi Marco Cappato ve Marco Pannella ile siyaset danışmanı Flavien Deltort imzalarıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olmasını istemeyen çok sayıdaki kişinin dileği artık Slovenya, Malta ve Kıbrıs'ta kullanılan madeni avrolarla somutlaştırıldı. Zira avro bölgesi ülkelerinin (Eurogroup) kararı üzerine Türkiye, avronun ortak sembollerden oluşan yüzünden silindi.
İlk avrolar, 12 Avrupa Birliği üyesinin piyasalarına altı yıl evvel sürüldü. Arka yüzü ülkelerin ulusal sembollerine ayrılan avroların ortak yüzünde ise AB'ye üye 15 ülkenin yer alması belirlenmişti. Ancak Mayıs 2004 ve Ocak 2007 genişlemeleriyle bu üyelerin sayısı 27'ye yükseldi.
Eurogroup kendisine Haziran 2005 Ecofin Konseyinde Avrupa Komisyonu tarafından sunulan projelere dayanarak, gelecekte tüm üye ülkelerin yer alacağı bir şekilde 2 ve 1 avroluk madeni paralarla 50, 20 ve 10 sentlik madeni paraların ön yüzündeki Avrupa haritasını değiştirme kararı aldı. Toplantı, Lüksemburg Başbakanı Jean Claude Juncker başkanlığında yapıldı. Fransa'yı ise Thierry Breton temsil ediyordu. Toplantıda, ortak yüzü iptal edilen paraların basımına en geç 2008 yılı sonunda son verilmesine karar verildi. Dolayısıyla avro bölgesine yeni katılan Slovenya, Malta ve Kıbrıs, avroyu belirlenen yeni ortak yüzüyle kullanmaya başladılar.
Sağduyu, 2002 yılından beri kağıt avrolarda zaten var olan Avrupa haritasından esinlenmeyi gerektirirdi. Bu haritada Avrupa'nın yanı sıra kıtayı çevreleyen bölgelerle Kuzey Afrika da yer alıyordu. Zaten Fas 1987 yılında eski Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye olma talebinde bulunmamış mıydı?
Ancak kağıt paraların grafik tasarımı Avrupa Merkez Bankasına, madeni paraların tasarımı ise Eurogroup'a aitti. Ve madeni avroların ortak yüzündeki Avrupa haritasında bir eksiklik vardı. Türkiye, ilginç bir şekilde haritadan kaybolmuştu. Kimileri buna teknik zorunlulukların yol açtığını söyleyecektir. Biz doğru olup olmadığından emin olmak istedik.
Avrupa Parlamentosunun yürütme organı Komisyon üzerinde denetim yetkisi bulunmaktadır ve parlamento üyeleri, Komisyona sorular yöneltebilir. Alınan cevaplar çoğu kez kısadır. Nitekim bu projede tercih edilen ülkeler, prosedürdeki vakıf aktörler konusunda belirlenen kriterler hakkında bilgi edinebilmek için en az beş soru yöneltmemiz gerekti. Daha fazla şeffaflık elde etmeyi amaçlayan uzun soluklu bir çalışmaydı bizimkisi. Sonu gelmeyen eksiklikler ve gecikmeler, Konsey ile Komisyon arasında çelişen cevapların ötesinde, gördüğümüz kadarıyla avro bölgesi ülkeleri Maliye Bakanları için Türkiye gibi demokratik ve üstelik katılım müzakereleri başlatılmış bir ülkenin yerine, AB'ye üye olmayan veya henüz olmamış Norveç, Sırbistan ve Moldova'nın veya Rusya Federasyonu gibi otoriter bir devletin, hatta Beyaz Rusya gibi açıkça diktatör bir devletin yer alması rahatsız edici bir unsur değildi. Komisyona göre madeni avronun yeni ortak yüzü, gelecekteki genişlemeleri kapsayacak Avrupa kıtasının bir resmi olmalıydı. Konseye göre ise harita, AB'den çok Avrupa kıtasını temsil ediyordu, her ne kadar gelecekte tüm yeni üye ülkelerin de haritada yer almasına dikkat etmesi gerekse de. Hepsi saçma mantık oyunları. Aylar süren ısrarlarımızın sonucunda nihayet Komisyonun ilk harita çalışmalarını elde edebildik. Bu çalışmalardaki Avrupa haritasında Türkiye de yer alıyordu. Bu demek oluyordu ki Eurogroup, oybirliğiyle ve tam bir gizlilik içerisinde Türkiye'yi madeni avronun ortak yüzündeki haritadan silivermişti. Kısacası Eurogroup'a göre Türkiye, Avrupa Birliğine girmemeliydi. Ne ilginç bir durum. On iki maliye bakanı gelecekteki gelişmeleri önceden tahmin ediyor ve Birlik adına genişlemeleri yönetiyor.
Neyse ki Eurogroup, Avrupa bürokrasisinin desteğine güvenebilir. Vatandaş, Avrupa kurumlarını denetlemek için 1049-2001 sayılı yönetmelik sayesinde bilgi edinme hakkına sahiptir. Komisyonun ilk çalışmalarını elde etmek için biz de bu sefer sade vatandaşlar gibi yola çıkarak bu olanaktan da faydalanmayı denedik. İlk haritaya ilişkin projeler elimize geçti ancak Türkiye'nin yer almadığı haritanın son hali, bize sanki ilk projeymiş gibi gösterildi. Komisyonun Fransa temsilciliği de yanıldı. Bu kadar şeffaflık içerisinde ne kadar da çok açık varmış meğer. Tabii bütün bunları sadece bir anekdot olarak anlatıp geçebilirdik. Ancak buradan Avrupa karar politikalarının ne kadar kapalı yürütüldüğü, Türkiye hakkındaki ikili bir tutumun varlığı ve Avrupa'nın artık bir vatan olarak algılanmayıp, Avrupa vatanları düşüncesine bir geri dönüş olduğu ortaya çıkıyor. Bu nedenle tüm Eurogroup bakanlarına, Türkiye'nin madeni avroların ortak yüzünde yeniden yer alması yönünde talepte bulunduk. Talebimiz hayata geçirilirse basılmış hatalı paralar, koleksiyoncuların mutluluğuna mutluluk katacak ve zamanla değiştirilecektir.

 

İNGİLTERE BASINI

REUTERS: "TÜRKİYE BAŞBAKANI AB'YE KATILIM GİRİŞİMİNDE 'BEZGİNLİK' YAŞANDIĞINI REDDETTİ"

ANKARA, 10/01(REUTERS)(BYE)--- Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan bugün, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım konusundaki kararlılığını teyit etti ve reformlarda yavaşlama olduğunu reddetti.
AB ve Türkiye'den yorumcular, Erdoğan'ın merkez sağ hükümetinin 27 ülkeli Birlik tarafından talep edilen reformları hayata geçirme konusundaki isteğini kaybettiğini söylüyor.
Erdoğan televizyonda yayımlanan ve hükümetin yeni eylem planının çerçevesini çizdiği açıklamasında, "AB konusunda herhangi bir bıkkınlık söz konusu olamaz. (Katılım için) Yapılması gerekeni yapıyoruz. (AB sürecinde) Kazanıyoruz. Türkiye'nin ihracatının neredeyse yüzde 70'i genellikle AB ülkelerine yapılıyor. Bu durum ilişkilerimizi zenginleştiriyor. Dolayısıyla AB çabalarımızı sürdüreceğiz" dedi.
Türkiye, ifade özgürlüğüyle etnik ve dini azınlıkların haklarını artırması konusunda AB'nin baskısı altında, ancak Erdoğan'ın hükümeti, Meclisteki ve ülkedeki milliyetçileri öfkelendirmekten çekinerek konuya oldukça hassas yaklaşıyor.
Hükümetin bu hafta, "Türklüğü" aşağılamayı suç haline getiren Ceza Yasası'nın 301'inci maddesini değiştirmesi bekleniyordu. AB'nin sert eleştirilerine konu olan bu madde yazarlara ve aydınlara karşı dava açılması için kullanıldı.
Erdoğan bu reformun en azından gelecek haftaya kadar hazır olmayabileceğini ima etti.
Bazı siyasi analistler, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy'nin Türkiye'nin AB üyeliğine sert muhalefetinin, -Ankara AB kriterlerini karşılamakta daha isteksiz davranırken- Erdoğan hükümetindeki reformculara zarar verdiğini söylüyorlar.
Sarkozy, Müslüman, ancak laik Türkiye'nin, 74 milyonluk nüfusuyla AB'ye katılmak için fazla büyük olduğunu ve kültürel açıdan çok farklı olduğunu söylüyor.
Sarkozy ve Merkel, Türkiye'nin tam üyelik yerine AB ile imtiyazlı ortaklığı kabul etmesi gerektiğini söylüyor, Erdoğan ise bu öneriyi reddediyor.

 

İSPANYA BASINI

EUROPA PRESS: "AVRUPA HALK PARTİSİ, BUSH'TAN, TÜRKİYE'NİN AB'YE KATILIM MÜZAKERELERİNE KARIŞMAKTAN İMTİNA ETMESİNİ İSTİYOR"

ANKARA, 11/01(BYE)--- İspanya'nın haber ajansı Europa Press'in 10 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yer alan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Avrupa Halk Partili Alman Milletvekili Elmar Brok, ABD Başkanı George W. Bush'un Türkiye'nin AB'ye girişine olan desteğine açıkça atıfta bulunarak, ABD'li yöneticinin "Avrupa Birliği'ne giriş konusundaki müzakerelere müdahale etmekten sakınması" gerektiğini belirtti.
Avrupa Parlamentosunda AB'nin genişleme stratejisini yürüten Brok'a göre, "ABD Hükümeti, Avrupa Birliği'nin siyasi projesini henüz kavrayamadı".
Bu sebepten, "ABD Başkanı Bush'un Avrupa Birliği'nde genişleme konusundaki müzakerelere ve AB ile ilgili yapı ve hedeflere karışmaktan imtina etmesi gerektiğini" belirtti.
Alman Hristiyan-Demokrat Avrupa Milletvekili, Avrupa Birliği'nin de kendi açısından ABD'den, farklı devletlerin sahip olduğu "aynı hakları" Porto Riko'ya vermesini istemesinin de "doğru" olmayacağını vurguladı.
Diğer yandan, Avrupa Birliği'nden Türk vatandaşlarının tamamı için garanti edilen serbest dolaşıma "tahammül etmesini" isteyen Washington'un, Meksika ile olan sınırı boyunca topraklarına yasa dışı göçmen girişini engellemek için güvenlik duvarı inşaa edilmesi kararını eleştirdi.
Aynı şekilde, Ankara Hükümetince sunulan reformcu tekliflerin, özellikle ifade, basın ve din özgürlüğü alanlarında Avrupa'nın isteklerini karşılayamadığından yakındı ve Ankara Protokolü'nün henüz yürürlüğe girmemesini eleştirerek, Türkiye'nin AB'ye katılımı için gerekli önemli maddelerin müzakeresinin bu yüzden bloke edildiğini ifade etti.

EL PAIS: "ANKARA, PARİS VE BERLİN'LE AB'YE KATILIMI MÜZAKERE EDİYOR"

ANKARA, 11/01(BYE)--- İspanya'da yayımlanan El Pais gazetesinin 11 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında yukarıdaki başlık altında yer alan Ankara çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün, hükümetinin, Türkiye'nin AB'nin tam üyesi haline gelmesini ana hedef olarak belirlediğini açıkladı. Bunun için Erdoğan, ülkesinin AB'ye katılmasına karşı olan Alman Şansölye Angela Merkel ve Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile müzakereler süreci konusunda bir görüşme yapacağını vurguladı. Bu buluşmanın Almanya'da yaz mevsiminden önce olması düşünülüyor.
Erdoğan tarafından sunulan dört yıllık plan, yeni bir anayasanın yazılımını öngörüyor. Önümüzdeki hafta İspanya'yı resmi olarak ziyaret edecek olan Başbakan Erdoğan, "Türkiye'deki reformlar sürecinin durmuş olduğu doğru değildir. Avrupa'yla uyumu nihayete erdireceğiz" dedi. Erdoğan, yeni Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, AB'ye yakınlaşma çabalarını tam olarak desteklediğinin da altını çizdi.

EL PAIS: "TÜRKİYE BAŞBAKANI AB ÜYELİĞİ KONUSUNDA İSPANYA'NIN DESTEĞİNİ İSTİYOR"

ANKARA, 14/01(BYE)--- İspanya'da yayımlanan El Pais gazetesinin 14 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, Juan Carlos Sanz imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Madrid çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Geçtiğimiz temmuz ayındaki seçimlerden zafer kazanarak ve güçlenmiş olarak çıkan ılımlı İslamcı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerinin başlamasından bu yana Türkiye Başbakanı sıfatıyla İspanya'ya ilk kez resmi bir ziyaret gerçekleştiriyor. Başbakan Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in neden olduğu çekinceler sonrasında AB üyeliği konusunda İspanya'nın tam desteğini almaya çalışıyor.
Erdoğan'ın İspanya ziyaretine katılan eski bir Türk diplomat, "Avrupa gerçekten bir dünya gücü olmak istiyorsa Türkiye'nin AB'ye katılması Avrupa'nın çıkarınadır" diyor. 70 milyondan fazla bir nüfusa sahip olan Türkiye, NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip. Türkiye ekonomisi de yılda yüzde 5'lere varan bir büyüme gösteriyor.
2006 yılında Ankara'ya gerçekleştirdiği resmi ziyaret boyunca Türkiye'nin AB'ye yakınlaşmasına olan desteğini dile getiren İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero, bugün La Moncloa'da Türk mevkidaşıyla görüşecek. Erdoğan, daha sonra Zarzuela Sarayı'nda Kral tarafından kabul edilecek.
Madrid ve Ankara arasındaki ikili ilişkiler, son yıllarda daha da güçlendi ve iktidara gelen her hükümet açısından stratejik bir boyuta vardı. İki başbakan, topraklarındaki ayrılıkçı terörle mücadelenin getirdiği ortak görüşü ve Sırp eyaleti Kosova'nın bağımsızlığının tek taraflı olarak ilan edilmesi meselesini ele alacak. Avrupa ve Akdeniz'deki tutumlarının uyumu çerçevesinde Zapatero ve Erdoğan, her ikisinin de başkanlığını yürüttüğü Medeniyetler İttifakı Projesine ivme kazandırmaya çalışacaklar. BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon yarın Madrid'de -İspanyol Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos'un sözleriyle, programlarının "kesin başlangıcı" anlamına gelecek olan ve "şüphe duyan herkese artık bir gerçek olduğunu gösterecek"- Medeniyetler İttifakı I. Forumunu başlatacak.
Birçok ülkeden onlarca dışişleri bakanı ve 400 kişi foruma katılacağını teyit etti. İspanya, eğitim, gençlik ve göç siyasetlerine odaklanmış dört yıllık planını sunacak.
İspanya ziyaretinin başlangıcında Erdoğan, dün eşiyle birlikte Elhamra Sarayı'nı ve Granada Camisi'ni gezdi.
İspanya'ya gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaretinde Başbakan Erdoğan'a 100 kadar Türk iş adamı eşlik ediyor. Çünkü Türkiye, ABD ve Meksika'dan sonra İspanya'nın üçüncü ticaret ortağı.

EL PAIS: "ZAPATERO, FRANSIZ-ALMAN ÇEKİNCESİ KARŞISINDA TÜRKİYE'NİN AB'YE GİRİŞİNİ DESTEKLİYOR"

ANKARA, 15/01(BYE)--- İspanya'da yayımlanan El Pais gazetesinin 15 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, M. Gonzalez ve J.C. Sanz imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan Madrid çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

"Türkiye'yi AB'de istiyoruz." Dün İspanya Hükümet Başkanı Jose Louis Rodriguez Zapatero, Türk devinin demografik ve kültürel ağırlığının Fransa ve Almanya'da sebep olduğu açık retten doğan çekincelere rağmen, lafı dolaştırmadan, Ankara'nın Avrupa Birliği'ne girişini destekledi. Ilımlı İslamcı Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın huzurunda Zapatero, gülümseyerek, "İspanya, Türkiye'nin AB'ye girişini destekliyor ve destekleyecektir. Bu, Avrupa Birliği'nin geleceği ve uluslararası istikrar için çok büyük önemi haiz kararlardan biridir" diye tekrarladı. Bu konuşmayı Moncloa Sarayı'ndaki ikili görüşmeden sonra kameralar karşısında yaptı. Bu konuşmadan hoşnut olan Erdoğan, Zapatero'dan "dostum" diyerek bahsetti ve "Avrupa kulübüne girişi başarmak için verilen uzun mücadelede "bizi asla yalnız bırakmadınız" dedi.
Daha önce, iki ülkenin onlarca iş adamını Madrid'de bir araya getiren bir faaliyetin açılışında Zapatero, konuğuna göz kırparak, "Avrupa verilen söze her zaman sadık kalmıştır" dedi. Aralık 2004'te Avrupa Konseyi tarafından Türkiye'nin giriş müzakerelerinin başlamasında alınan karara atıfta bulunuyordu. Alman Şansölye Angela Merkel gibi Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de, bu müzakerelerin Türkiye'yi hemen AB'nin tam üyesi yapması gerektiği konusunu sorun haline getiriyor.
Erdoğan, "Bizim için AB'ye giriş, küreselleşme çağında stratejik bir süreçtir; ancak bazı ülkelerin kelime oyunları, halkımızı büyük bir rahatsızlığa sevk etmektedir. AB, bizi neden kabul etmediğini açıklamak zorundadır" dedi.
Dün Türk Başbakanı, mayıs ayında Almanya'da Sarkozy ve Merkel'le çekincelerinin üstesinden gelme niyetiyle bir görüşme olacağını vurguladı.
Avrupa tartışmasının daha ötesinde Zapatero, Erdoğan gibi kendisinin de Dışişleri Bakanlarına, ikili ilişkileri güçlendirecek yeni formüller üzerinde çalışmaları için talimat verdiğini ifade etti. Her iki Başbakan da, iş adamlarını "iş yapmaları" ve ikili ticareti artırmaları için teşvik ettiler.
Zapatero ve Erdoğan arasındaki uyum, ikisinin de Eşbaşkanı oldukları Medeniyetler İttifakı'nda doruğa çıkıyor. İki yönetici, bugün Madrid'de BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ve Medeniyetler İttifakı BM Yüksek Temsilcisi Portekizli Jorge Sampaio'yla birlikte bu girişimin birinci forumunun açılışına katılacaklar.
Birçok ülkeden hükümet ve devlet başkanlarının yanı sıra dini liderler, iş adamları ve medya şahsiyetleri, kültürler arası anlayış eksikliğini önlemek ve diyaloğu özendirmek için alınacak tedbirleri bu forumda tartışacaklar.
Projeye eleştirilerini dün de tekrarlayan İspanyol Halk Partisi'nden (PP) Madrid Belediye Başkanı Alberto Ruiz Gallardon da foruma katılacak.

LA RAZON: "ZAPATERO'NUN ORTAĞI ERDOĞAN'IN DEMOKRATİK MİZACI MADRİD'DE BAŞARISIZLIĞA UĞRADI"

ANKARA, 15/01(BYE)--- İspanya'da yayımlanan La Razon gazetesinin 15 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, Carmen Gurruchaga imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Madrid çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

Medeniyetler İttifakı'nın Zapatero ile birlikte eşbaşkanı olan Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün özellikle, AB'ye katılma arzusunda olan ülkesinin demokrasisinin çok az endişe verici kusurlarının olduğuna dair örnekler verdi. Europa Press'in kahvaltısında kendisine yöneltilen sorulara verdiği her cevap, tam üye addedilmek için Osmanlı demokrasisinin önünde gidilecek daha uzun bir yol olduğunun bir göstergesiydi.
İlk iki cevabı, tamamen prensiplerden oluşan bir açıklamaydı. Erdoğan, ordunun, PKK'nın eğitim kamplarına karşı Kuzey Irak'a harekat yapmaya devam edeceğini vurguladı. Ayrıca, sözde Ermeni soykırımını değerlendirdi. Söylediğine göre, tarihçilerin kararını bekleyecek ve sonra sadece kendi görüşünü belirtecek.
Erdoğan, ülkesinin demokratik eksiklikleri konusundaki soruları aşikar güçlüklerle geçiştirdi. Bunlardan biri, ifade özgürlüğünü kısıtlayan ünlü 301. madde; söylediğine göre bu da, mecliste önümüzdeki aylarda halledilecek. Hazırlanmakta olan ve bu yıl kabul edilecek olan yeni anayasaya da değindi. Türkiye, Avrupalı diğer anayasaları model olarak alacak, ancak Erdoğan, bununla birlikte ülkesinin ne bir iline ne de bir bölgesine herhangi bir özerklik vermeye hazır. Çünkü, söylediğine göre, "Ülkenin birliğinde büyüklük var."
Terörizmden bahsetme zamanı geldiğinde Erdoğan, Kuzey Irak'taki Kürtlerin durumunu Fransa'nın güneyindeki ETA'cılarınkiyle kıyasladı, ancak Zapatero'yu da taklit etmediğini belirtti. Bölgede askeri operasyonlar sürecek ve komşu ülkede yuvalanan teröristler bu yıl kökünden kazınmazsa, süre uzatılması için meclisten yetki isteyecek. Bu noktada, bu yaranın kapatılması için küresel işbirliğine başvurdu ve teröristler arasında iyi kötü ayrımı yapanlarla uyuşmadığını belirterek, "Terörizmin ne bahanesi ne de özrü olabilir" diye ekledi.
Dinini paylaşan ulusları bunun nasıl işlediğini görmek için sık sık ziyaret eden Erdoğan, İslami bir ülkenin demokratik başkanı. Yeni anayasa, üniversitelerde ve diğer kamu kurumlarındaki başörtüsü yasağını kaldıracak, ancak Erdoğan, bunun, Türkiye'nin gelişen İslamlaşması anlamına mı geldiği sorusu kendisine sorulduğunda rahatsız oldu. Bu görüşü savunanları ön yargılı hareket etmekle ve yanlış bir idraka sahip olmakla suçladı. Avrupa ve AB'de Müslüman gençlerin sorunsuz olarak başörtüsü takabildiklerini, ancak bunun Türkiye'de yasak olması durumunun bir uyumsuzluk olacağını savundu.
İspanya Hükümet Başkanı Jose Luis Rodriguez Zapatero, dün Türk Başbakana İspanya'nın, Türkiye'nin AB'ye girişini destekleyeceğini garanti etti. Türkiye'nin AB'ye katılımının önümüzdeki yıllarda birliğin ve bölgesel istikrarın geleceği için çok önemli kararlardan biri olduğuna olan inancını ifade eden Zapatero, "Türkiye'yi AB'de istiyoruz" diye belirtti. Üstelik, iki ülke arasındaki ticari alışverişin olumlu perspektiflerinin üzerinde ısrarla durdu.

EL PERIODICO: "TÜRKİYE, AB'YE GİRİŞİNİ ZAPATERO'NUN İTTİFAKIYLA ŞARTLANDIRIYOR"

ANKARA, 16/01(BYE)--- İspanya'da yayımlanan El Periodico gazetesinin 16 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında Pilar Santos imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Madrid çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

Medeniyetler İttifakına dair görüşmelere, ikisi de fikir babası olan İspanyol Hükümet Başkanı Jose Louis Rodriguez Zapatero ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından dün Madrid'de başlandı. 2004'te fikrin ortaya atılmasından sonra bu barış girişimi sesini ilk kez duyurdu. Türk lider de, imkansız olmasa da oldukça zor olan ülkesinin Avrupa Birliği'ne giriş meselesini bu ittifaka yüklemeye cesaret etti.
Erdoğan, Medeniyetler İttifakının başarısını Türkiye'nin girişine bağlıyor. Başbakan, "AB'ye giriş, İttifakın mümkün olduğunu gösterecektir. Türkiye'nin yolundaki herhangi bir engel, dünya barışı için bir engel olacaktır" diye konuştu.
Türkiye, bu tarihi adımı yıllardır Brüksel ile müzakere ediyor. Belki en iyimser takvimlere göre 2015'te olabilir. Şu sıralar Türkler, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin muhalefetine ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in çekincelerine karşı koyuyor. Bu arada İspanya Hükümeti ise katılım yanlısı. Dün Zapatero, Erdoğan'ın tehdidini açıkça kabullendi.

--Güçlü Yankı--

Bütün dünyadan 350'den fazla aydın, siyasetçi ve iş adamının katıldığı Kongre Sarayı'nda Zapatero, Erdoğan, BM Genel Sekreteri ile bu alandaki Yüksek Temsilci Jorge Sampaio, forumun açılışını yaptı. Devlet ve hükümet başkanlarının sayısının az olmasına rağmen Zapatero, barış girişiminin "güçlü bir yankı" bulduğunu, çünkü "siyasi tavsiyelerle pratikte bir boşluğun dolduğunu" söyledi.
Bu anlamda Moncloa Sarayı'nda, "barış amaçlı bu yeni mekanizmayı" hayata geçirmek için İttifak Ulusal Planı'nda 57 tedbir tanıtıldı. Bu tedbirlerin bazıları yıllar önce ilan edilmişti: İspanyol Araplarının Eğitim Planı ve Dos Reyes Üniversitesinin çalışması. Geri kalanlar arasında geçmişteki Hristiyan, Yahudi ve Müslüman yazarların çevirileri göze çarpıyor.

--Anekdot--

Erdoğan'ın, ona her yerde eşlik etmek isteyen korumalarının varlığı, İspanyol görevlilerle bir çatışmaya neden oldu. Bazı itiş kakışlar yaşandı ve nihayetinde diyalog galip geldi.

EUROPA PRESS: "ERDOĞAN, TÜRKİYE'NİN AB'YE KATILIMINA OLAN ENGELLERİN DÜNYA BARIŞINA DA ENGEL OLDUĞU KONUSUNDA UYARIYOR"

ANKARA, 16/01(BYE)--- İspanya'nın haber ajansı Europa Press'in 15 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yer alan Madrid çıkışlı haberin özet çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin karşılaşabileceği "engellerin, dünya barışına ve istikrarına da engel olduğu" uyarısında bulunarak, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımını bir kez daha savunmak amacıyla Medeniyetler İttifakı I. Forumu'nun açılışında yaptığı konuşmadan faydalandı.
Erdoğan'a göre, "benzersiz durumuyla" Türkiye, "bütün dünyada milyonlarca kişinin beklediği" katılım için gerekli şartları tamamlayacak, bunun dışında hiçbir kayırımcılık beklemiyor. Bununla birlikte, Ankara'nın katılımının "Medeniyetler İttifakı'nın mümkün olduğu ve uluslararası barışa hizmet edeceği" anlamına geldiğinin açık bir emaresi olacağını belirtti.
"Türkiye'nin yolundaki herhangi bir engelin, dünya barış ve istikrarı için de bir engel olacağı" uyarısında bulunarak, ülkesinin çok kültüre sahip olmasından başka "laik ve hukuk devleti" olduğunu savundu.
Diğer yandan Erdoğan, hafta sonu gezdiği Andalucia ve El Hamra'ya özel bir atıfta bulunarak, birlikte yaşamanın örneği ve Batı felsefesinin beşiği olarak, Türkiye'nin İspanya ile birlikte üstlendiği Medeniyetler İttifakı'nın önemli bir göstergesi olduğunu belirtti.
Türk Başbakan, bütün dinlerin bir dizi değer paylaştığını, bunların arasında, unutulmuşa benzeyen "komşu sevgisinin" de yer aldığını belirtti. Ayrıca insanın, yiyecek ve su gibi barış ve adalete de ihtiyacı olduğunu ve bu "komşu sevgisi eksikliğinin etkilerini" hissettiğini ekledi.
İspanya Halk Partisi (PP) Başkanı Mariano Rajoy da, ikili olarak görüştüğü Türk Başbakan Erdoğan'a, gerekli kriterleri tamamladığı sürece Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımına partisinin destek verdiğini iletti. Görüşmede ayrıca, ekonomik ve enerji sorunları ile bölgede yaşanan gerginlik de ele alındı.


İTALYA BASINI

CORRIERE DELLA SERA: "PAMUK, ANGELINA VE HAHAMLAR: İSPANYA BAŞBAKANI ZAPATERO'NUN EKÜMENİKLİK GÖSTERİSİ"

ROMA, 15/01(BYE)--- Tirajı günde 900 bin olan Corriere della Sera gazetesinin 15 Ocak 2008 tarihli sayısında, Elisabetta Rosaspina imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Madrid çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

--Bugün Başbakan Erdoğan'ın Katılımıyla Medeniyetler İttifakının Açılışı Kutlanacak:
İspanya, Kulisler Arkasında Türkiye'nin AB'ye Katılımı Konusunda Baskı Yapıyor. Medeniyetlerin Yakınlaştırılması Konusundaki Madrid'in Büyük Girişimi, "Maliyeti Yüksek ve Riskli" Olmakla Eleştiriliyor--

Kültürler, dinler ve düşünce yapıları arasında yüzyıllardır devam eden hoşgörüsüzlüğü çözmeye belki de yetmeyecek, ama Türkiye'nin AB'ye katılım ümitlerini güçlendirecek: Bugün Madrid'de açılış töreni düzenlenecek olan Medeniyetler İttifak Forumu, Başbakan Erdoğan açısından, meslektaşı Zapatero ile -kulisler arkasında- Türkiye'nin AB'ye katılımına İspanya'nın vereceği desteği belirlemek açısından önemli bir fırsat teşkil ediyor. Başbakan Erdoğan'ın yanında, Forum'un 400 katılımcısına bu sabah "hoş geldiniz" diyecek olan BM Genel Sekreteri Ki-Moon, devlet başkanları, bakanlar, kraliyet mensupları, Nobel ödülü sahipleri, teologlar, yazarlar, girişimciler ve ayrıca Angelina Jolie, Antonio Banderas, George Clooney gibi Hollywood sanatçıları -medyanın ilgisini garantilemek için- yer alıyordu.
İspanya'da 9 Mart'ta seçimlerin yapılacağının ilan edilmesi ve meclislerin dağıtılmasının ardından, Başbakan Zapatero'nun, seçim kampanyası yarışına başlamadan önce, uluslararası bir nefes arası verdiği Medeniyetler İttifakı Forumuna, eski düşman ama şimdiyse bir uzlaşma bulmaya çalışan beyinlerin temsil ettiği 63 ülkenin sivil ve siyasi toplulukları katıldı: Nobel Barış Edebiyat Ödülü sahibi İranlı Şirin Ebadi, Nijeryalı yazar Wole Soyinka, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Türk yazar Orhan Pamuk ve Brezilyalı Paolo Coelho, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, eski Filistin Enformasyon Bakanı Mustafa Barguti, Rus Ortodoks kilisesinin temsilcisi, Başpiskopos Kirill, Slovenya Devlet Başkanı Danilo Turk, eski ve yeni Lübnanlı bakanlar, Yeni Zelanda, Norveçliler, İranlılar, Iraklılar, türbanlı kadınlar ve feministler... Belki de somut bir sonuca varabilmek için bu kişiler oldukça fazla. İspanya'nın sosyalist başbakanı Zapatero'nun hayat geçirmek istediği önemli iki yada üç proje var: Arap asıllı İspanyolların eğitim programı, Medeniyetler İttifakı için gönüllü çalışacak bir grup yaratmak, din ve kültür birliktelikleri konularında uzman araştırmacılar yetiştirecek ve merkezi Fas'ta (Tetuan) olacak bir üniversite kurmak.
Şayet bu projeler hayata geçirilirse, Zapatero, ülkesinde Medeniyetler İttifakı projesinin, "yüksek maliyetli ve riskli" olduğu yönünde ortalıkta dolaşan eleştirilere karşı başını dik tutabilecek: ABC gazetesine göre, Medeniyetler İttifakı Forumu, İspanya bütçesine dokuz milyon avroya mal olmakla birlikte, bir Avrupa Konseyi toplantısı kadar verimli de olmayacak. ABC gazetesi, ABD'nin ve Vatikan'ın ılımlı tepkisinin altını çizerken, İspanya Başbakan Yardımcısı Maria Teresa Fernandez de la Vega'nın İspanya'nın iki gün için "uluslararası bir platforma" dönüşeceğini açıkladığını belirtiyor. Ve buradan Türk Başbakan Erdoğan, Fransa Devlet Başkanı Sarkozy'e, basın vasıtasıyla değil de yüz yüze bir görüşme yapmak üzere çağrıda bulunuyor.


KIBRIS RUM BASINI

KIBRIS HABER AJANSI: "AİHM TÜRKİYE'Yİ SUÇLU BULDU"

ANKARA, 11/01(BYE)--- Kıbrıs Haber Ajansının (KİPE) 11 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında yer alan Yunanca haberin çevirisi şöyledir:

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kayıpların akıbetlerinin belirlenmesiyle ilgili olarak etkin araştırma yapmadığı gerekçesiyle Türkiye'yi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2'nci maddesini ihlal etmekten suçlu buldu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, dokuzu kayıp 18 Kıbrıslı Rum ile ilgili "Varnava ve Diğerleri Türkiye'ye Karşı" davasındaki kararını açıkladı.
AİHM kararında, kayıp olan dokuz kişiye değindi ve Türkiye'nin, hayati tehdit koşulları altında kaybolan dokuz kişinin akıbetleri hakkında etkili araştırma yapılmamasının ve Türk makamlarının buna sessiz kalmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2'nci maddesini ihlale devam etmekten suçlu olduğunu belirtti.
Diğer dokuz başvuruyla ilgili olarak ise Mahkeme, AİHS'nin insanlık dışı muameleyi yasaklayan 3'ncü maddeyle özgürlük ve güvenlik hakkını öngören 5'nci maddenin de ihlal edildiği sonucuna vardı.
Başvuruyu yapan diğer dokuz kişi (kayıpların yakınları), başvurularını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2'nci (yaşam hakkı), 3'ncü (insanlık dışı ve küçük düşürücü davranışın yasaklanması), 4'ncü (zorunlu çalıştırılmasının yasaklanması), 5'nci (özgürlük ve güvenlik hakkı), 6'ncı (adil yargılanma hakkı), 8'nci (özel ve aile yaşamına saygı), 10'ncu (ifade özgürlüğü), 12'nci (evlenme hakkı), 13'ncü (etkili terapi hakkı) ve 14'ncü (ayrımcılığın yasaklanması) maddelerine dayandırarak yaptılar.
1990 yılında açılan dava, Andrea Varnava, Andrea Loizidiu, Filippo Konstantinu, Dimitri Theoharidi, Paniko Haralambus, Eleftherio Thoma, Savva Hatzipanteli, Savva Apostolidi ve Leonti Dimitriu Sarma kayıp kişilerle ilgili.
AİHM, 1998 yılında dokuz kayıp kişiyle ilgili başvuruyu görüşmeyi kabul etmişti.
Bu arada Kıbrıs Hükümet Sözcüsü Vasilis Palmas, AİHM'nin kararından hükümetinin memnun olduğunu açıkladı.
Palmas, "Bu olumlu bir gelişmedir ve özellikle de bu kadar hassas ve insani bir konuda alınan karardan hükümet memnuniyetini ifade ediyor" dedi.
Hükümetin, AİHM'nin bu kararını siyasi alanda kullanıp kullanmayacağına dair bir soru üzerine Palmas, "Mahkemelerin her kararı, farklı öneme ve farklı içeriklere sahiptir" dedi.

 

YUNANİSTAN BASINI

AMİNA DİPLOMATİA: "KARAMANLİS'İN TÜRKİYE ZİYARETİ VE ANKARA'NIN İKİLİ İLİŞKİLERDEKİ YENİ TAKTİĞİ"

ATİNA, 10/01(BYE)--- Aylık Amina Diplomatia (Savunma Diplomasi) dergisinin Kasım 2008 tarihli sayısının Türkiye ile ilgili bölümünde, Sotiris Sideris imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Bir tiyatro gösterisinden daha alaycı olan tek şey, belki de siyasettir. 14 Aralık AB Zirvesinde, Türkiye ile ilgili müzakereler konusunda AB belgelerinde "üyelik" kelimesi yerine "hükümetler arası" kelimesinin yer alacağı duyurulduğu anda, Ankara ile iki müzakere başlığının daha açıldığı açıklandı.
Yunanistan, tabii ki, bu gelişmede "en az diğerleri kadar suçlu". Zirvenin sonuçlarına imza attı, bir gecede politikasını değiştirdi ve şimdi Türkiye bilinmeyen bir yolda ilerliyor. Ancak ülkemiz de Ankara'yı kontrol edebilmek için yeni yöntemler arıyor.
Avrupa-Türkiye ilişkileri kadar Türkiye-Yunanistan ilişkileri de yoğun bir belirsizliğin yaşandığı dönemden geçiyor. Ankara ile ikili ilişkiler kritik bir noktada bulunuyor. Türk askeri düzeni son dönemde tahriklerle, hem endişe hem de yoğun soru işaretlerine neden olan bir gerginlik yaratıyor. Bu tahriklerin genel bir kriz yaratma planına mı dahil olduğunu, yoksa komşumuz ülkenin karşı karşıya bulunduğu strateji krizinin doğurduğu bir kriz mi olduğunu belirlemek oldukça zor.
Hemen hemen her gün, Türkiye Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde, ya Türk hava sahasının, ya da Türk kara sularının ihlaliyle veya kaçak göçmenlerin terk edilmesiyle ilgili Yunan Dışişleri Bakanlığına nota verildiğine dair haberler yer alıyor. Ayrıca Türk basınında, Trakya'daki Müslüman azınlığın haklarının sözde çiğnendiğine ilişkin "suç duyuruları" artıyor. (Gerçekten verilen) bütün bu notalar, Yunan Dışişleri Bakanlığı tarafından reddediliyor. Aynı şekilde Türk Dışişleri Bakanlığı da, Kardak kayalıkları bölgesinin ulusal kara sularının ve hava sahasının Türkiye tarafından ihlal edildiğine dair Yunanistan'ın verdiği notaları reddediyor.
Diplomatik sürtüşmelere eklenen son olay, ilk defa yaşanan bir tahrik olayı oldu. Türkiye Genelkurmay Başkanlığı, Yunanistan'ın
Oniki Adalar'daki "Türk azınlığı" yok ettiğine, Osmanlı anıtlarını korumadığına ve adaların askeri üs, tesis ve tahkimatı konusunu gündeme getirdiğine dair suç duyurusunda bulundu. Yunan Dışişleri Bakanlığı da bu konuda nota verdi. Beklendiği üzere, bu nota da reddedildi.
Deneyimli diplomatlar Karamanlis'in, son bilgilere göre 23-24 Ocak tarihinde gerçekleşecek olan Türkiye ziyareti için yoğun bir kaygı duyduklarını ifade ediyorlar. Yunanlı diplomatlar, Karamanlis'in resmi ziyaret için Ankara'da bulunduğu sırada tahrikler olabileceğinden endişe duyuyorlar. -Diplomatların üzerinde ısrar ettiği- böyle bir olasılık, Başbakanı, ziyaretini yarıda kesmek zorunda bırakacak ve ikili ilişkileri geriye götürecek. Ayrıca diplomatik çevreler, Başbakanın, Atina'ya getirebileceği, ikili ilişkiler ortamını gerçekten olumlu yönde geliştirecek elle tutulur bir şey olmadığı konusunda garanti veriyorlar.
Güvenilir kaynaklar Türk tarafının, özellikle de Erdoğan'ın, iki Başbakanın baş başa görüşmesi sonrasında Ankara'nın, Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasına ilişkin niyetinin yer alacağı ortak bir açıklama yapılması konusuna katıldığını söylüyorlar. Ancak, nihai olarak böyle bir açıklamanın veya Türk-Yunan ilişkilerinde gelişme olabileceğine, yani Ankara'nın rotasını değiştireceğine dair temelli ümitler yaratacak başka bir açıklamanın olup olmayacağı şüpheli.
Bir diğer grup diplomat ise -en başından bu yana-, bir yandan Kürt sorunuyla karşı karşıya olan, diğer yandan da AB'ye üyelik süreci batağında bulunan Ankara'nın, politikasını değiştirme konusunda en küçük bir çaba dahi göstermeyeceğini göz önünde tutarak, Başbakan Karamanlis'in Türkiye'yi resmen ziyaret etmek için hiçbir nedeni olmadığı konusunda ısrar ediyorlar. Tam aksine, yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı ilişkilerin kötüleşeceği öngörüsünde bulunuyorlar.

--Tam Anlamıyla Geri Getirme--

Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın 5-6 Aralık'ta yaptığı Atina ve Trakya ziyaretlerini ve ziyaret sonrasında Türkiye'nin hareketlerini değerlendiren diplomatlar, Türkiye Genelkurmay Başkanlığının ve Dışişleri Bakanlığının ifade biçiminin, Ankara'nın, 1999'dan önce uyguladığı politikalara dönüş yaptığını gösterdiğini ifade ediyorlar. Her gün, Ege'nin deniz ve hava bölgesinin ve Oniki Adalar'ın egemenlik konuları ortaya konulurken, diğer yandan da azınlık konusuna ve "gri bölgeler" gündeminin genişletilmesine ilişkin bir gerginlik gözlemleniyor. Son olarak ifade edilen bu konu, Ankara'nın Ege'de arama ve kurtarmayla ilgili politikasının gelecekte geniş boyutlara ulaşabileceğine dair yeni kaygılara neden oluyor. Yunanlı pilotun Türk firkateyni tarafından bulunması, Türkiye'nin bu konudaki olanaklarının iyileştiğini gösterdi. Bunun da, Ege'de meydana gelecek kazalarda kurtarma "savaşı" aracılığıyla "gri bölgeler" konusunda daha sivri bir politikaya damgasını vuracağı belirtiliyor.
Diplomatik kaynakların değerlendirmelerine göre, Yunanistan'ın önümüzdeki dönemde çok dikkatli olması gerekir. Çünkü, Türkiye'nin hedefleri:
1- Yunanistan'daki Müslüman azınlık konusunu millileştirmek istiyor. Ankara'nın Patrikhane ve Büyükada konusunda AİHM'e yapılan (ve sonucu Türkiye lehine olacak olan) başvuruları dengelemek için Babacan aracılığıyla azınlığı AİHM'e başvurmaları konusunda teşvik etmesi de bu anlamı taşıyor. Türkiye, uluslararası siyaseti ve hukuk toplumunu Rodos Müslümanları veya Osmanlı anıtları konularında da bu şekilde ikna etmeye çalışacak.
2- Adaların askeri üs, tesis ve tahkimatta kullanımının Türkiye için tehlike oluşturduğunu mazeret göstererek, Ege'nin askersizleştirilmesi konusundaki baskılarını artırmak istiyor.
3- Uluslararası toplumu, Ege'nin "yarı kapalı" bir deniz olduğu ve bu nedenle deniz hukukuna ilişkin sözleşmenin geçerli olamayacağı konusunda ikna etmek istiyor. Türkiye bu konuda oldukça saldırgan olacak, ancak sözleşmenin ABD tarafından benimsenmesi de kaygı duymasına neden olacak. Türkiye şu anda bu sözleşmeyi benimsemeyen tek ülke, ancak Yunanistan bu konuyu ne AB ne de ikili ilişkilerin gündemine sunuyor.
4- Bütün konuları, son yıllarda Yunanistan'ın hedefi olduğu gibi AB'ye değil NATO'ya sunmaya çalışacak. Aynı zamanda, son senelerde Türkiye'nin veto uygulaması nedeniyle AB-NATO Zirve Toplantısı yapılmıyor.

--Stratejik Sorun--

Türkiye son yıllarda Kürtlerin Kuzey Irak'ta bir devlet kurmasını önlemek amacıyla her düzeyde, yani AB, NATO ve ABD'de mücadele verdi. Tehdit etti, tartıştı, müzakere yaptı, pazarlık etti, kırmızı çizgiler çekti, fakat bütün çabaları sonuçsuz kaldı. Kürtlerin, Kuzey Irak'ta devlet olarak varlıkları bir gerçektir. Ankara'nın kırmızı çizgileri çöktü, şimdi de Türkiye'nin geleceğiyle ilgili kaygılar duyuluyor. Kürdistan'ın kalkınması, Kürtlerin etnik kimliklerinin bilincine varmaları ve bu varlığın ABD'den sağladığı destek, Güneydoğu Türkiye ile Kuzey Irak'ta "bileşik kaplar" etkisinin er geç yaşanacağından kaygılanan Türkiye'nin paniğe kapılmasına neden oluyor. Kürtlerin kimliklerinin bilincine varmaları, geniş bölgede milyonlarca Kürt'ün yaşadığı Suriye ve İran'da, yeni bir düzen kurmak isteyen ABD'nin en güçlü silahı olabilir.
Türkiye'nin stratejik sorununun ikincisi, AB Zirvesi kararıdır. Bu kararda, daha önce de belirtildiği gibi, üyelik müzakerelerinden söz edilmiyor, hükümetler arası görüşmelerden söz ediliyor. Bu gelişme -Yunanlı diplomatlara göre- Sarkozy Fransa'sının ve Merkel Almanya'sının, ABD'nin de mutabakatı veya en azından hoşgörüsüyle şekillenen niyetlerini destekliyor.
Bunlar Türkiye için stratejik önemde iki yenilgidir. Türk kurulu düzeninin daha "gerçekçi" vizyonlara yöneldiği artık bellidir. Ankara dost ve düşmana geniş Orta Doğu'da hala güçlü bir faktör olduğunu göstermeye kararlı. Türkiye, bölgesel bir güç olarak, Yunanistan'a istediği kadar baskı uygulayabileceğini,
Orta Doğu konusunda rol oynayabileceğini ve askeri açıdan Kürtlere baskı uygulayabileceğini kanıtlamak istiyor. Ankara'nın hedefi, İsrail'in Gazze Şeridi'ne kaosu getirdiği gibi Kuzey Irak'a kargaşa getirmek. Ancak İsrail, ABD'nin bu konuda desteğini sağlamış durumda, halbuki Türkiye sağlamadı.
Bu bağlamda, Türk-Yunan ilişkileri, Türkiye'nin stratejik sorunlarının ikilemlerinin dar geçidinden geçecek. Öte yandan Yunanistan artık yeni bir strateji belirlemek zorunda. Çünkü ülkemizin uygulamada daha şimdiden stratejik bir sorunu var. Türkiye'nin tam üyeliğini destekleme politikası üzerine yatırım yaparak, bu politikanın bütün avantajlarını da elde etmişti. Ancak gelişmeler nedeniyle bu stratejinin gücünü kaybetmiş olduğu bu aşamada, Türkiye'nin AB'ye katılımını kabul etmemek niyetinde olan birçok AB ülkesinin bu niyetinden tam olarak yararlanacak yeni bir ulusal strateji için seçeneklerini yeniden gözden geçirmek zorundadır. Çünkü, Türkiye'nin AB üyeliği konusuna ilişkin tartışmanın Türkiye, Fransa, Almanya tarafından yönlendirilmesi ve Yunanistan'ın da ortalarda olmaması, diplomatik düzeyde güçlü olması ve özel ilişki için görüşmelere şartlar öne sürerek katılması, ülkemiz için çok daha iyidir.

İMERİSİA: "TÜRKİYE-AB: PERDE ARKASINDA YOĞUN MÜZAKERELER"

ATİNA, 14/01(BYE)--- Tirajı günde 12 bin olan İmerisia gazetesinin 14 Ocak 2008 tarihli sayısında, Yorgos Kapopulos imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Özellikle Sarkozy'nin, ardından da Merkel'in olumsuz açıklamalarının, ağır adımlarla ancak ciddi engellerle karşılaşmadan devam edecek AB-Türkiye üyelik müzakereleri sürecinde sürekli olarak dile getirilmeye devam edeceğine dair izlenimin yanlış olduğu artık belli oluyor. Şu anda Washington, Londra, Paris, Berlin ve Ankara arasında yoğun perde arkası gelişmeler devam ediyor. Bu gelişmeler elbette akademik düzeyde dile getirilen kaygılar gibi bir şey değil. Sarkozy'yi zor durumdan kurtaracak, aynı zamanda da Erdoğan için konunun özünü (AB üyeliğini, amacını) koruyacak bir formül aranıyor. Konuyla ilgili birinci haber Washington'dan Bush-Gül görüşmesinden çıktı: ABD Başkanı, Erdoğan hükümetine kolaylık sağlamak için Sarkozy ve Merkel ile olumlu kişisel ilişkilerinden yararlanacağına dair güvence verdi.
İkincisi, Paris-Londra arasındaki görüşmelerden, özellikle de Sarkozy'nin Mısır'da Blair ile görüşmesinden; Fransa Cumhurbaşkanının İngiltere'nin eski Başbakanının AB Konseyi Birinci Başkanlığı adaylığını destekleyeceğinin doğrulandığı görüşmeden çıkıyor. Blair'e desteğin, AB'nin geleceği için daha geniş bir İngiltere-Fransa uzlaşmasına dayanmaması ve bu uzlaşmanın, Sarkozy'nin Türkiye karşısında bu reddedici tutumu benimsemeye devam etmesine rağmen olması mümkün değil.
Üçüncü haber, Fransa'nın Avrupa konuları Bakanı Jean-Pierre Jouyet'den geldi. Bakan, Financial Times gazetesine, Paris'in AB'nin genişlemesine artık karşı çıkmadığı yönünde açıklama yaptı.
Dördüncüsü, eski Almanya Başbakanı Schröder'in, Türkiye'nin AB üyeliği lehine açıklaması oldu. Merkel'e, bazı sınırları aşması durumunda "Büyük Koalisyon" hükümetinde Sosyal-Demokratlarla sorunu olacağına dair dolaylı, ancak net bir uyarıydı.
Beşinci ve en önemli haber, Erdoğan'ın geçen perşembe günkü açıklamalarından çıktı. Türk Başbakan, Almanya'da Sarkozy ve Merkel ile görüşeceğini açıkladı. Bu görüşmenin ne zaman yapılacağını belirtmedi, ancak iki ayda bir düzenli bir şekilde yapılan Sarkozy-Merkel zirvesinden sonra olacak. Gelişmelerin olumlu ve Türk tarafı için yararlı olacağı kesin olmasaydı, Erdoğan elbette ne üçlü bir görüşme planlayacaktı, ne de bu görüşmenin yapılacağını açıklamaya özen gösterecekti.
ABD-Türkiye ilişkilerinin düzene sokulması, Ankara'nın Avrupa perspektifini olumlu yönde etkiliyor. Şimdiki ortam, 2002 yılı Aralık ayında yapılan Kopenhag Zirvesindeki ortama, yani Bush'un Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin başlatılması yönündeki baskılarından dolayı Schröder ve Chirac'ın hoşnutsuzluklarını dile getirdikleri ortama benzemiyor. O dönemde, Fransa Cumhurbaşkanı alaycı bir şekilde, "ABD, metresinle evlenmek için sana baskı uygulayan birisini andırıyor" demişti.
Sarkozy'nin Avroatlantik seçenekleri anahtar rol oynuyor: AB Konseyi Başkanlığı için Blair'e destek, Washington ile etkili bir barışma ve Fransa'nın NATO'nun askeri kanadına geri dönüşü için müzakereler. Bu yeni ortamda, Türkiye'nin üyelik perspektifine karşı olumsuz tutumun artık stratejik boyutları olan bir ahenksizlik olduğu görülüyor. Aslında artık tek sorun, bu ahenksizliğin ortadan kaldırılması konusunun Fransız tarafınca nasıl ele alınacağıdır. Üçlü görüşme sırasında uzlaşmalı bir formülün dile getirilmesiyle zor durumdan kurtulma şansı oldukça yüksek. AB birlikteliğinin ve özümleme gücünün artırılması ve Ankara'nın AB müktesebatına tam uyum sağlaması gereğinden söz edilecek.
Erdoğan'ı şu anda ilgilendiren konu AB üyeliğinin özü değil, çünkü kritik kararlar gelecek on yılın ilk yıllarında alınacak. Onu ilgilendiren, konunun başarılı bir şekilde yönetilmesi: ABD ile ilişkileri düzene soktuktan sonra, Ankara'nın Avrupa'daki ufuklarını da bulutlardan temizlediğini savunabilmeyi istiyor.

İMERİSİA: "VALİNAKİS'TEN TÜRK BAŞBAKANA CEVAP"

ATİNA, 16/01(BYE)--- Tirajı günde 12 bin olan İmerisia gazetesinin 16 Ocak 2008 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Türk Başbakan iki gün önce yaptığı açıklamayla Kostas Karamanlis'in ay sonunda Ankara ziyareti gündeminin tam olarak neleri içereceğini hatırlattı. "AB, Güney Kıbrıs'tan söz ederken Kıbrıs diyemez. Kıbrıs sorununun çözümü BM çerçevesinde olmalı" diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Lefkoşa'yı ülkesinin üyelik sürecindeki zorluklardan sorumlu olmakla, "Kıbrıslı Türkleri azınlığa dönüştürmeyi amaçlamakla" suçladı ve "Müzakere masasına oturmuyor uzlaşmaya yanaşmıyor" iddiasında bulundu.
Bu iddialara dün Dışişleri Bakan Yardımcısı Yannis Valinakis cevap verdi ve AB'nin her aday ülkenin saygı göstermesi gereken bir ilkeler ve değerler birliği olduğunu vurguladı.
Valinakis, azınlıklara ve dini özgürlüklere saygının Avrupa medeniyetinin bir ilkesi olduğunun altını çizerek, bu ilke çerçevesinde, Türkiye'nin, Ekümenik Patrikhaneye ve ülkede yaşayan Rumlara saygı duyması gerektiğini ifade etti.


İSVİÇRE BASINI

SOLOTHURNER ZEITUNG: "BUSH, TÜRKİYE'NİN AB'YE KATILIMINI DESTEKLİYOR"

ANKARA, 10/01(BYE)--- İsviçre'de yayımlanan Solothurner Zeitung'un 9 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Washington çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

ABD Başkanı George W. Bush, Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile buluşmasında, Türkiye'nin AB'ye alınması talebini vurguladı.
Başkan Bush, salı günü Washington'da gerçekleşen buluşma sonrasında demokrasi ve İslam'ın bir arada uyumlu olabileceğinin bir göstergesi olması bakımından Türkiye'nin "harika bir örnek" olduğunu belirtirken, "Ben Türkiye'yi Avrupa ile İslam dünyası arasında olumlu bir köprü olarak görüyorum. Türkiye'nin AB'ye alınması barış adına önem teşkil etmektedir" dedi.
İki siyasetçi arasında gerçekleşen görüşmede, teröre karşı ortak mücadelenin de altı çizildi. Bush, PKK'nın "ortak düşman" olduğuna vurgu yaparken, "PKK, Türkiye'nin düşmanıdır, Irak'ın düşmanıdır ve barış içerisinde yaşamak isteyen insanların düşmanıdır" açıklamasında bulundu. Barış için onun takip edilmesi gerekir" dedi.
Gül, ülkesinin ve ABD'nin, barış, istikrar ve refahın dünya çapında artmaya devam etmesini temin etmek için birlikte çalışmaya devam edeceklerini, bu işbirliğinin aynı zamanda PKK'ya karşı ortak mücadeleyi de kapsayacağını açıkladı.

 

ABD BASINI

THE WASHINGTON TIMES: "TÜRKİYE'Yİ KONUŞMAK"

ANKARA, 15/01(BYE)--- ABD'de yayımlanan The Washington Times gazetesinin 15 Ocak 2008 tarihli sayısında, Tülin Daloğlu imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevrisi şöyledir:

Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kurulduğundan beri laiklik ve Kürt ulusal kimliği son derece hassas konular oldu. 11 Eylül'den beri de Türk toplumundaki, uzun süre önce çözülmüş olması gereken bu konular hakkındaki huzursuzluk, ülkenin sınırlarındaki, sorunu daha karmaşık hale getiren artan tehditle daha kötü bir hale geldi. Sonuç olarak Türkiye kendisini tarihindeki en önemli dönüm noktalarından birinde buldu.
Geçen hafta Başkan Bush, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Beyaz Saray toplantısının ardından kameraların karşısına geçtiğinde bu iki önemli noktaya vurgu yaptı. Bush şöyle konuştu: "Türkiye'nin, dünya üzerindeki ulusların İslam gibi büyük bir dinle birlikte demokrasinin varolmasının mümkün olduğunu görebildikleri muhteşem bir örnek oluşturduğunu düşünüyorum. Türkiye'yi Avrupa ile İslam dünyası arasında bir köprü olarak görüyorum. Türkiye'nin AB'ye kabul edilmesi dünya barışının çıkarınadır."
Eski Türkiye Büyükelçisi Faruk Loğoğlu, Bush'un açıklamalarının olumlu olduğunu ama ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliğini destekleme konusunda samimi olup olmadığı hakkında şüphe uyandıran önemli bir noktanın eksik kaldığını düşündüğünü söyleyerek, "Bush Türkiye'deki demokrasiden söz ederken eksik kalan şeyin laikliğe vurgu yapmamış olması olduğunu düşünüyorum" dedi. "Bush'un ilk görev döneminden bu yana -Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'ın AKP üyelerine ılımlı İslamcılar demesinden bu yana-" diye açıklıyor Loğoğlu, ve "Onların görüşüne göre, Türkiye'de hem demokratik bir hükümet sistemi hem de bir İslam devleti bulunuyor" diyor.
First Lady Laura Bush, Türk first lady Hayrünissa Gül için çay daveti verdiğinde öncelikle bir Müslüman ile konuştuğunu biliyordu; Bayan Gül'ün başı kapalı ve İslam tarzında giyiniyor. Ne var ki Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk halkını birbirinden ayıran her şeye karşıydı; bu yüzden insanların giyinişi gibi dış ifadeleri çok önemli görüyordu. Yine de AB'de Türkler hakkında çeşitli Avrupa ülkelerine gittiklerinde başörtülerini ve İslam tarzı kıyafetlerini yanlarında götüren Türk göçmenler tarafından yaratılan bir imaj var.
George Washington Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Profesör Catherine J. Ross'a göre bu önemli ve Bayan Gül Beyaz Saray'da onların yüzü haline gelirken "Avrupa birçok toplum gibi büyük ölçüde kimliği kendilerinden olmayanlarla tanımlıyor. Kim olduğumuz ötekinin kim olduğuyla tanımlanıyor. Ve Türklerle Müslümanlar bu role uymuyor." Amerikan Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Türkiye'deki laiklik ve İslam kimliği hakkında konuşurken Ross, Almanya'daki, eğitimleri ve ekonomik durumlarıyla paralellik gösteren Türk göçmenler örneğini veriyor. "Almanya'da devlet okullarında din dersleri verilmesiyle Türklerin asimile olmamaları arasında çok önemli bir bağlantı var" diyen Ross şu soruyu tartışmaya açıyor: "Eğer Türkler okulda başörtüsü takmakta serbest olurlarsa, dinleriyle birlikte halkın içine çıkmanın -ki bu da geri teperek asimile ve başarılı olma şanslarını yok edecektir- olumlu bir şey olduğu varsayımıyla bir şekilde yanlış yönlendirilmiş olmayacaklar mı?"
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy başka bir soruyu daha gündeme getiriyor. "Bir Avrupa İslamı oluşturmanın yollarını ve araçlarını bulmak" için zamana ihtiyacı olduğunu söylüyor. Sarkozy'nin Türkiye'nin AB üyeliği hakkındaki bütün eleştirilerine katılmak zor olsa da değindiği noktanın altının çizilmesi gerekiyor. Açıkça görülüyor ki Avrupalılar Türklerin "çağdaş bir İslam" oluşturduklarına ikna olmadıkları için kendisinin zamana ihtiyacı var.
Atatürk'ün "laiklik" tanımı gelenekselciler tarafından kendi içinde bir gidişat olarak görülüyor ve bunu bir çeşit ateizm olarak addediyorlar. Bunun aksine diğer kurucu atalar gibi Atatürk de Allah'a inanan ama Allah'ın halkın inancını belirlemede bir ilişkisi olmadığını düşünen bir deistti. İşte bu yüzden bilim ve irfanı gelenekselci dini inancın önünde tuttu. Bu nedenle asıl tartışma İslamcılar ya da Türkiye'deki İslam kökenli hükümet hakkında değil, Diyanet İşlerinin karnesi hakkında olmalıdır. Türk halkının yaşadığı çok sayıda ekonomik kriz gibi Türkiye'deki laikliği tehdit eden bu başarısızlıktır.
En son olarak Yeditepe Üniversitesinden Profesör Feruz Ahmet, AKP iktidara geldiğinden beri yükselmekte olan bir eğilime dikkati çekiyor: İslamcı bir erkek evlendiğinde eşi evde oturur ve bu bir sorun olabilir. Son zamanlarda Türk medyasında çalışan kadınların zina yaptıklarına dair gülünç bir iddia yer alıyor; muhakkak ki İslamcı erkeklere eşlerini evde tutmaları gerektiğine yönelik bir mesaj. Gelenekselci Müslümanların çağdaş bir toplum kurup kuramayacaklarını gösteren şey başörtüsü değil, onun altındakidir yani temsil ettiği kültürdür.
Umarız Bush -siyasi İslamı reddeden laikliğin aktif bir şekilde yerine getirilmesi anlamına gelen- "çağdaş bir İslam" yaratılması ihtiyacında Sarkozy'nin yanında yer alır ve geleceğin zorluklarına daha iyi bir şekilde hitap eder.

 

İRAN BASINI

İSNA: "TALABANİ: TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ, ORTA DOĞU'DA DEMOKRASİNİN GELECEĞİ İÇİN YAPICI BİR GELİŞMEDİR"

ANKARA, 12/01(BYE)--- İran Öğrenciler Haber Ajansı'nın (İSNA) 11 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Farsça haberin ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Irak'ı ziyaret eden Avrupa Birliği Parlamentosu heyetiyle yaptığı görüşmede, AB ülkeleriyle Irak arasındaki ilişkilerin geliştirilmesini istediğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Talabani, heyetle görüşmesinde, Irak'ın üye ülkelerle ilişkilerinin geliştirilmesinin iki tarafın ortak çıkarı olmasının yanı sıra Orta Doğu'nun gelişimine katkı yapacağını da belirtti.
Celal Talabani, ülkesinin komşu ülkeler ve özellikle Türkiye ile olan ilişkileri konusunda ise şunları söyledi: "Irak, Arap ve komşu ülkelerle daha iyi ilişkiler sağlamak çabasındadır."
Talabani bir kez daha, Türkiye'nin AB üyeliğini desteklediğini vurgulayarak, bunun başta Türkiye ve Irak olmak üzere tüm Orta Doğu'da demokrasinin geleceği için yapıcı ve yararlı bir gelişme olacağını kaydetti.

MEHR AJANSI: "ERDOĞAN: TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ KONUSUNDA BAŞKA BİR SEÇENEK KABUL EDİLEMEZ"

ANKARA, 15/01(BYE)--- İran'ın Mehr haber ajansının 14 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Farsça haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda gündeme gelen "Akdeniz Birliği" gibi diğer her türlü seçeneğe karşı olduğunu belirtti.
Anadolu Ajansının haberine göre Erdoğan, "Biz böyle bir düşünceye karşıyız. AB üyeliği yerine böyle bir birlik karşımıza çıkarsa, Türkiye'nin bu birliğe katılmasına kesinlikle karşı olduğumuzu ilan ederiz" dedi.
İspanya Kralının davetlisi olarak Medeniyetler İttifakı Forumuna katılmak üzere Madrid'e giden Erdoğan, düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: "Türkiye, Akdeniz Birliğinin amacını, nasıl oluşacağını ve coğrafi bir kimlik mi yoksa siyasi ve ekonomik bir birlik mi olacağını bilmesi gerekiyor."
Erdoğan, terör ve bu olgunun yok edilmesiyle ilgili olarak, bunun bir an önce biteceğini umut ettiğini vurguladı ve şöyle konuştu: "Ankara, başta terörizm olmak üzere sınır ötesi çatışmaları ve gerginlikleri bitirmek için belirli bir zaman veremez."
Terör olgusu bitinceye kadar Türkiye'nin operasyonlarının devam edeceğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, "Türk Parlamentosu, terörle mücadelede sınır ötesi operasyonlar için orduya bir yıllık izin verdi. Bu sorun bir yıl içerisinde çözülmediği takdirde, hükümet parlamentodan süreyi uzatmasını isteyebilir" dedi.
Erdoğan ayrıca, Avrupa kriterlerine uyum sağlamak amacıyla çok yakında Türk Ceza Kanunu'nda reformlar yapılacağını da açıkladı.

TAHRAN RADYOSU: "ERDOĞAN: KELİME OYUNLARI BİZİ AVRUPA BİRLİĞİ HEDEFİMİZDEN SAPTIRAMAZ"

ANKARA, 15/01(BYE)--- Tahran Radyosu'nun 07.30-08.00 Türkçe yayınından:

Medeniyetler İttifakı Toplantısına katılmak için İspanya'da bulunan Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, kelime oyunlarının Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik hedefinden saptırmasının mümkün olmadığını söyledi. Erdoğan, Madrid temasları çerçevesinde İspanya-Türkiye İş Konseyi toplantısına katıldı. Erdoğan burada iş adamlarına seslendi. İspanya ve Türkiye'nin köklü ilişkilere sahip olduğunu da hatırlatarak buna önem verdiklerini kaydetti. Erdoğan, "Yaklaşık 400 yıllık bir geçmişimiz var, diplomatik ilişkilerde 225. yıldönümündeyiz" dedi.
Başbakan Erdoğan, İspanya'nın, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine verdiği desteğin de devamını istedi. Erdoğan, "Beş yıllık başbakanlığım döneminde özellikle değerli dostum Zapatero'nun heyetiyle beraber bize vermiş olduğu destek, her an bizim yanımızda olmaları bize ayrı bir güç katmıştır. Üyelik sürecimizi aynı şekilde destekleyeceğine inanıyorum" dedi.
Türkiye'nin AB üyeliğinin uzun soluklu ve stratejik bir süreç olduğunu belirten Erdoğan, "Günlük siyasi kaygılara kurban edilmemesi gerekir, ne yazık ki bazı ülkeler üyelik hedefimizi sulandırma gayreti içerisine girmeye çalışıyor. Bunun en açık örneğini 10 Aralık 2007 tarihinde alınan ve liderlerin de onayladığı kararlarda gördük. Bu durumda tabii ki biz de hoşnutsuzluğun içerisine giriyoruz. Halkımız da Avrupa Birliğine olan güvenini kaybediyor, ancak kelime oyunlarının bizi hedefimizden saptırması söz konusu değil" dedi.

 

SUUDİ ARABİSTAN BASINI

EL RİYAD: "ERDOĞAN, SARKOZY VE MERKEL İLE BİR ARAYA GELECEK"

ANKARA 11/01(BYE)--- Suudi Arabistan'da Arapça yayımlanan el Riyad gazetesinin 11 Ocak 2008 tarihli sayısında ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Bağdat çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili olarak Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in de katılacağı üçlü bir toplantının yapılacağını açıkladı.
Bir basın toplantısında konuşan Erdoğan, gelecek dönemin ele alınacağı toplantının Almanya'da yapılacağını kaydetti. Türkiye'nin AB'ye üye olmasına karşı olan Sarkozy ve Merkel ile Erdoğan arasında düzenlenecek toplantının tarihi konusunda herhangi bir açıklama yapılmadı.
Almanya Büyükelçiliğinin verdiği bilgilere göre, söz konusu toplantı 2008 yılının ilk yarısında yapılacak.
Erdoğan'ın yardımcılarından biri tarafından yapılan açıklamada ise, "Üç taraf da böyle bir toplantının yapılması konusunda anlaştı. Görüşmede, Türkiye'nin AB üyeliği ve üç ülkeyi ilgilendiren konular ele alınacak" dedi.
Öte yandan, Türk güvenlik kaynakları, ülkenin güneydoğusundaki Diyarbakır kentinde altı kişinin ölümüne ve onlarca kişinin yaralanmasına neden olan patlamanın başzanlısının tutuklandığını ve emirleri Kürdistan İşçi Partisinden aldığını itiraf ettiğini bildirdi.
Aynı kaynaklar, 23 yaşındaki zanlının, Türk ordusunun Irak'ın kuzeyindeki asi Kürtlere ait mevzilere düzenlediği hava saldırısının ardından bomba yüklü bir aracın havaya uçurulması için talimat aldığı konusunda itirafta bulunduğunu kaydetti.
Zanlı, emirleri kendisine taşıyan Kürdistan İşçi Partisinin iki üyesinin, bombaları araca yerleştirmeye ve aracı çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı Diyarbakır'ın caddelerinden birine park etmesine de yardım ettiklerini söyledi.
Söz konusu bomba yüklü araç, yaklaşık 50 asker taşıyan bir askeri aracın geçtiği sırada uzaktan kumandayla havaya uçurulmuştu.

 

RUSYA BASINI

REGNUM: "BUSH AB'YE TÜRKİYE İLE DOST OLMAYI TAVSİYE EDİYOR"

ANKARA, 10/01(BYE)--- Rus haber ajansı Regnum'un 9 Ocak 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yer alan Rusça yazının çevirisi şöyledir:

Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve ABD Başkanı George Bush görüşmelerinin ardından düzenledikleri ortak basın toplantısında, iki stratejik partner olan Türkiye ve ABD'nin bundan sonra da PKK'ya karşı kararlı adımlar atmaya devam edeceklerini belirttiler.
Basın açıklamasında Gül, Amerikalı mevkidaşıyla enerji, Orta Doğu ve Irak'taki durum gibi konuların görüştüklerini belirtti.
Bush ise, ABD'nin Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmeye devam edeceğini belirtti ve AB'nin de bu ülkeyle yoğun temaslarının kendi lehine olacağını kaydetti. Bush, Türkiye'nin Avrupa ve Müslüman dünyası arasında bir köprü vazifesini görmesi bakımından tüm dünya için örnek teşkil ettiğini belirtti.
Türkiye Cumhurbaşkanı Gül'ün Washington'da ABD Dışişleri Bakanı Rice ve ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile de görüştü.

PRİME-TASS: "ERDOĞAN, ÜLKESİNİN AB ÜYELİĞİNİN GERÇEKLEŞMESİNİ, MEDENİYETLER İTTİFAKI İNİSİYATİFİNİN BAŞARISINA BAĞLADI"

MOSKOVA, 16/01(BYE)--- Prime-Tass haber ajansının 15 Ocak 2008 tarihli haber bülteninde, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Madrid çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamada, Türkiye'nin AB'ye üye olması durumunda "Medeniyetler İttifakı"nın mutlaka gerçekleşeceğini söyledi. Erdoğan, Madrid'de devam eden Medeniyetler
İttifakı Forumu'na İspanya ile birlikte sponsorluk yapan Türkiye'nin, dünyada emsalsiz bir konuma sahip olduğunu kaydederek, ülkesindeki gelişmelerin dünyada geniş yankı uyandırdığını ifade etti. Başbakan, "Laik bir devlet, NATO üyesi ve AB adayı ülke olarak medeniyetler arasında oluşan anlaşmazlıklara karşı ilk olarak biz tepki gösterdik" dedi.
Türkiye Başbakanı, Ankara'nın Avrupa Birliği'ne üye olabilmek için gerekli tüm şartları yerine getirmeye hazır olduğunu ifade ederek, bu yoldaki her türlü engelin dünya barışı önünde bir engel olduğunu belirtti. Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye katılması halinde, medeniyetler ittifakının gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi.
Başbakan, Medeniyetler İttifakı'nın artık "olgun hale geldiğinin" altını çizdi ve İttifakın üyesi olarak 80'den fazla ülke ve uluslararası kurumun bulunmasının, inisiyatifin evrensel karakter taşıdığının bir kanıtı olduğunu kaydetti. Türkiye, İspanya'da düzenlenen forumda, İttifak çerçevesinde kendi faaliyet programını tanıttı. Başbakan, söz konusu programın "çoğulculuk, işbirliği, diyalog ve hak eşitliğine" dayalı olduğunu belirtti.

 


Güncelleme: 22/02/2008 / Hit: 3,988

Copyrights © 2024 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2024 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı