ENGLISH
  Güncelleme: 07/12/2007

2007-12-03 AB Bülteni

2007-12-03 AB Bülteni

Bülten No : 160                                                                                                                                                                03 Aralık 2007


DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

ALMANYA BASINI:
Frankfurter Rundschau: "Burada Avrupa Topa Vuruyor": "Türkiye Avrupa'ya ait mi? Bu sorunun yanıtı, beklenenin aksine AB Komisyonu ya da Akil Adamlar Komitesi tarafından değil UEFA tarafından verildi. UEFA kupa yarışında Türkiye'de mücadele ediyor. Avrupa, siyasi yönden de -zaman zaman kavram olarak aynı nitelense de- Avrupa Birliğinden daha fazla şeyi ifade ediyor. AB Parlamentosu veya AB Konseyi örneğinde olduğu gibi... Ancak AB'yi UEFA'dan ayıran tek fark, ona katılmak isteyen herkese kapıların açık olmayacağı. Ancak, bizim görevimiz kıtadaki çeşitliliğin bilincine daha fazla varmak ve bizimle aynı kurallara riayet ederek oyuna katılmak isteyenlere bu arenada yer göstermek. Bu nedenle ne kadar önemli olursa olsun Birliğe yoğunlaşmak yerine, Avrupa'yı teşkil eden -AB Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konseyi- diğer kurumlarla da yakından ilgilenmemiz hiç de fena olmazdı. Her ikisi de geçen yıllarda -ilan edilenin aksine- değer kaybına uğradı. Bu nedenle Avrupa siyasilerine tavsiyem, bazen gazetelerin spor sayfalarını da okumaları. Böylelikle futbola ilgi duymasalar dahi ‘Euro 2008' sayesinde Avrupa'nın diğer yönlerinin de bilincine varmış olacaklar. (Eckart D. Stratenschulte, 30/11)

Frankfurter Allgemeİne Sonntagszeİtung: "Bazıları Yarı Yolda Kalıyor": "CDU parti programı taslağını hazırlayanlar, önce Türkiye ile ilgili görüş bildirmekten kaçınmış, ancak Avrupa milletvekillerinden ve parti teşkilatlarından gelen baskılar üzerine "Türkiye'nin AB'ye ayrıcalıklı ortak olarak alınmasının doğru bir çözüm olduğu" ifadesini taslağa almak zorunda kalmışlardı. Türkiye'nin AB'ye alınmaması yönünde teşkilatlardan gelen başvurularda, tabanın AKP hakkında ne düşündüğü açık bir şekilde görülmektedir. Bu bağlamda CDU Berlin teşkilatı tarafından yapılan başvuruda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 10 yıl önceki söylemlerinde dikkat çekilerek, ‘Demokrasinin, yalnızca amaca ulaşılmak için binilen bir tren olduğu' ve ‘camiler kışlamız, minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, müminler askerimizdir' sözleri hatırlatılmaktadır. Bu yönde bir tartışma, şayet yönetim tarafından engellenemez ya da yatıştırılamazsa kolaylıkla alevlenebilir. Başvuruları yapanlar, çoğunlukta oldukları görüşünde haklı çıkarlarsa, CDU Başkanı Şansölye Merkel AKP'ye kötü bir haber vermek zorunda kalabilir. Fakat bundan daha fazlası olamaz, zira CDU'daki muhafazakârların tehdit kapasitesi sınırlıdır." (Eckart Lohse, 02/12)

YUNANİSTAN BASINI:
To Vima: "Olli Rehn: Türkiye'nin AB Süreci Demokrasinin Yararınadır": AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn'le yaptığı mülakatın çevirisi şöyledir: "Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkileri açısından zorlu geçmesi beklenen bir yıla bakarak, AB Komiseri Olli Rehn ‘Türkiye ile ilişkilerde kısır döngüyü kırmamız gerektiğini' söylüyor. Kendisiyle Brüksel'de ofisinde yaptığımız konuşmada, Finlandiyalı politikacı, nisan ayında cumhurbaşkanlığı seçimi için patlak veren krizin, Türkiye'ye ‘belirli avantajlar sağladığını' belirtti. Rehn, ‘Türkiye'de iki siyasi eğilim var, Kemalistler ve demokrat İslamcılar. Türkiye'nin gündeminden Avrupa sürecini çıkarırsak, Kemalist eğilimin daha da milliyetçi olacağına, belki de demokrat İslamcı tarafta daha da olumsuz gelişmelere tanık olacağız. Katılım sürecinin açık olması, Kemalistler açısından 'Kemal'in Avrupai bir Türkiye' hayalini tamamlamaya yönelik bir özendirme olacaktır. Öte yandan İslamcı demokratlar, Sayın Erdoğan, Sayın Gül ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) için Avrupa süreci, derin devlete oranla vatandaşlarının sosyal konumlarını güçlendiren en önemli organdır' dedi. Olli Rehn, ‘Avrupa beklentisi canlı ve güvenilir olduğu sürece, her iki siyasi eğilimin olumlu taraflarını güçlendireceğinde' ısrar etti. ‘Avrupa beklentisi ölürse, her iki eğilimin olumsuz yönleri güçlenecek ve geleceğin Türkiye'sine daha az etkimiz olacaktır' ifadesini kullandı. ‘Siyasilerin askerlere karşı üstünlüğü, her zaman Türkiye'yle ilişkilerimizin merkezindeki konudur. Siyasi-asker ilişkisi, Kürt sorunu, Ermeni sorunu ve Kıbrıs sorunu gibi her krizin arkasındadır' dedi. Geçen nisan ayında askerlerin e-müdahalesinin yol açtığı krizle ilgili olarak Rehn, ‘İyi ki bütün senaryoları açıkça açıklamam gerekmiyor. Askerlerin internet'ten metin yayınladıkları akşam Komisyonun sert ve acil bir girişimde bulunmasının temel nedeni, Komisyonun siyasi kontrolün askerlere karşı korunmasına verdiği önemden kaynaklanmıştır. Ülke, Avrupa beklentisini karşılamayı ciddi olarak istiyorsa, hiçbir şekilde askeri bir müdahaleyi düşünemeyeceğini açık bir şekilde bilmesi gerekiyor' dedi. Türk kamuoyunun da Komisyon'un görüşlerini paylaştığına inanan Komiser şöyle devam etti, ‘O dönemde yapılan gösterilerde, insanlar ‘şeriata hayır, darbeye hayır' diye slogan atıyorlardı. Bu gösteriler demokratik laiklik için yapılan gösterilerdi. Bu noktada, sadece laikliğin değil, demokratik ilkelerin de önemli olduğunun vurgulanması gerekir. Şimdi hükümetin yeniden reformlara başlamak için güçlü halk emrini kullanması gerektiğini' söylüyor ve artık hiçbir gecikmenin ve ertelemenin kabul edilmeyeceğini açıklığa kavuşturuyor. AB Komiseri, kısa bir süre önce PKK'yla yaşanan krizin ve Irak'a müdahale tehdidinin Türkiye'ye açabileceği zorlukları göz ardı etmiyor. ‘Türk kamuoyu son zamanlarda veya son yıllarda PKK'nın terörist faaliyetleriyle yaşamlarını kaybeden insanların baskısını hissediyor. PKK terörünü kınıyor ve Türkiye'nin vatandaşlarını savunma gereksinimini anlayışla karşılıyoruz, fakat aynı zamanda Irak'la, diğer bölgesel faktörlerle ve de uluslararası toplumla işbirliği içinde siyasi bir çözümün aranmasının önemini vurgulamak istiyoruz.' Bu krizin gerekli reformların daha da geciktirilmesi için mazeret veya kaçış olamayacağında ısrar eden Sayın Rehn, ‘Türkiye'nin özellikle de ifade ve din özgürlüklerini güvence altına alarak, referandum konusunda hızla ilerlemesi gerekmektedir' dedi. Bununla birlikte Rehn, Türkiye'nin AB yükümlülüklerine değinmekten kaçınmıyor. Sayın Rehn müzakerenin bazı başlıklarının açılması için AB devletleri arasında geniş bir uzlaşma olduğunun altını çiziyor. Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak Rehn böyle sorunların çok boyutlu olduğunu vurgulayarak şöyle dedi: ‘Öncelikle Türkiye, Ankara Protokolü'yle üstlendiği yükümlülüklere saygı göstermeli. İkincisi; AB Kıbrıslı Türklerin ekonomik yalıtılmışlığını sonlandıracağını taahhüt etmiştir. Üçüncü ve en önemlisi, adanın, iki kesimli, iki toplumlu federasyon temelinde yeniden birleşmesi için ciddi müzakerelerin başlamasına hepimizin hizmet etmesi gerekir. Adanın tekrar birleşmesi için ciddi bir diyalog başlatılması -Kıbrıs'taki cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında- amacıyla Birleşmiş Milletleri Kıbrıs için yeni temsilci belirlemesi yönünde cesaretlendiriyoruz. 2008'in Kıbrıs için ciddi müzakereler yılı olması gerekir. Sorunun sadece -yasal- boyutunu görenlerin şunu bilmesi gerekir, adaletli ve katı olmamız gerekir. Sadece katı olursak bizi kimse dinlemez, adaletli olursak etkileme olasılığımız çok yüksek. Bu konuda Yunan hükümetiyle tam olarak anlaşıyoruz ve böylece bu sürecin adaletli ve sonuç verici olması için her iki taraf da çok sıkı çalışıyor.' Sayın Rehn, Türk hükümetinin aralık ayı içinde Türk Meclisinde tartışılacağını açıkladığı anayasa reformuna büyük bir iyimserlikle bakıyor. ‘Anayasa reformu, vatandaşların tamamını ve siyasi partileri ilgilendiren toplam bir süreçtir. Ancak bunun, belirsizlikte bulunan kritik değişiklikleri geciktirmek için bir gerekçe olmaması gerekir. Özellikle Ceza Hukukunun 301. maddesi ve ifade özgürlüğünü ilgilendiren yasalar, ayrıca dini özgürlüklerle örtüşen hayır kurumları ve diğer reformların gecikmemesi gerekir.' ‘Türkiye'nin Patrikhane'yi ilgilendiren reformları neden yapmadığını anlayamıyorum' diyen Rehn, konuyu kısa bir süre önce Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan'la yaptığı karşılıklı görüşmede konuşmuştu. ‘Çok yakında Türkiye söylediklerimizi projeye dönüştürecek' diyor. Türkiye'de bu günlerde başörtüsü ve laiklikle ilgili konuşmaları takip eden Sayın Rehn, ‘Konu, Türkiye'nin iç meselesidir. Hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem de AB, laiklik ve demokrasiye dayanmaktadır. Önemli olan Türkiye'nin fırsat ve cinsiyet eşitliğini güvenceye alan ilkeleri uygulayıp uygulamayacağıdır. Türk halkına güveniyorum ve gerekli olan adımları atacağına da inanıyorum' dedi. Sayın Rehn Patrikhane konusunu iki ayrı sıfatıyla izlemektedir; Avrupa'daki yetkileri çerçevesinde ve ülkesinin bir parlamenteri olarak -seçildiği bölgede Finlandiya Başpiskoposu vasıtasıyla Ekümenik Patrikhane'ye bağlı önemli bir Ortodoks nüfus bulunduğundan- siyasi sıfatıyla izlemektedir. Komiser, ‘kısa bir süre önce Ekümenik Patrikhane'yi ilgilendiren konularda kaydedilen gelişmeleri heyecanla öğrenmek isteyen misyonerlerin ziyaretiyle evrensel dayanışma gösterisi gerçekleştiğini' söyledi." (Alkis Kurkulas, 01/12)

 

NOT: Bu bülten, 30 Kasım - 2 Aralık 2007 tarihlerinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.


Güncelleme: 07/12/2007 / Hit: 3,705

Copyrights © 2024 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2024 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı