ENGLISH
  Güncelleme: 25/03/2008

2008-03-13 AB Bülteni

2008-03-13 AB Bülteni

 

Bülten No : 037                                                                                                                                                             13 Mart 2008


DIŞ BASINDA

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

ABD BASINI:
AP:
"Sarkozy'nin 'Akdeniz Kulübü' Planı AB Zirvesinde Masaya Yatırılacak": "Fransız lideri, Akdeniz Birliğinin, AB ile üye adayı Türkiye arasındaki bağları geliştirmenin de bir yolu olabileceğini düşünüyor. Sarkozy, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı. Ne var ki bu fikir, pek çok AB ülkesini rahatsız ediyor. Söz gelimi Almanya Başbakanı Angela Merkel, Akdeniz Birliğinde sadece Fransa ve güneydoğu komşularına değil tüm AB ülkelerine katılım hakkı verilmesi gerektiği görüşünde. Türkiye'nin AB üyeliğinden yana olan ülkeler, Sarkozy'nin planının Ankara'nın yoluna taş koymak için kullanılacağı endişesindeler."
( Constand Brand ,11/03) 

ALMANYA BASINI:
Financial Times Deutschland: "İstatistik, Türkiye'de Rekor Artışlara Neden Oluyor": "Türkiye'nin ekonomisi resmi istatistiklerde kayıtlı olduğundan neredeyse üç misli daha büyük gözüküyor. Türk İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2006 yılında GSYİH 758 milyar Türk lirasıydı (394 milyar avro). Oysa ki bu rakamın 576 milyar Türk lirası olduğu sanılıyordu. Aradaki yüzde 31,6'lık bir artış AB adayı Türkiye'deki istatistik metotlarının AB standartlarına uyumlu hale getirilmesinden kaynaklanıyor. Buna göre Türkiye'deki kişi başına düşen gelir 2006 yılında 3570 avro değil yaklaşık 4900 avroydu. Ekonomistler, söz konusu rakamların düzeltilmesinin Türkiye'deki yabancı yatırımcıların harekete geçmelerine ve ülkenin kredi derecesinin artırılmasına neden olabileceğini umut ediyorlar. Bunun yanı sıra bu durumun, hükümetin 2013 yılına kadar kişi başına gelirin 10 bin dolara (6500 avro) çıkması hedefine katkı sağlayabileceği düşünülüyor. İstanbul Borsası'nın yüzde 70'i yabancı sermayenin elinde bulunuyor. Bu nedenle Türkiye, uluslararası yatırımcıların ilgi odağı durumunda. TÜİK yöneticisi Ömer Demir, ortaya çıkan yeni rakamların sadece Türkiye'deki verilerin AB ülkeleriyle daha iyi karşılaştırılmasına neden olduğunu değil, aynı zamanda 2002 yılından bu yana ülkedeki ekonominin en az üçte bir oranında büyüdüğünün göstergesi olduğunu belirtiyor. Demir, yeni istatistik verilerin daha önceleri değerlendirilmeyen İslami Bankalar ve internet sektörünü de kapsadığını ifade ediyor." (Vincent Boland, 11/03)

 

ULUSLARARASI ARAP BASINI:
The Middle East: "Türk Rüzgârı Avrupa ile Bütünleşmeye Karşı mı Döndü?": "Türkiye'nin AB'ye üyelik yolculuğunun pürüzsüz geçeceğini bekleyenlerin sayısı çok azdı. Ama ilişkilerin bugünkü kasvetli durumu, AB'nin katılım müzakerelerini başlatmaya karar verdiği 2004 yılında Türkiye ve Avrupa'ya şüpheyle bakanlar arasında en kötümserinin bile hayal edemeyeceği kadar kötü. Üç yılı aşkın bir zamandan sonra Ankara ve Brüksel'de yetkililer, Türkiye'nin bir zamanlar küresel çapta yankı yaratan AB'ye katılım sürecinde çok az kımıldama gözlendiği görüşündeler. Yüzde 99'u Müslüman olan Türkiye'nin AB'ye katılımına, ya İslam ile Batı arasındaki ‘medeniyetler çatışması' tartışmasını sona erdirecek ya da eski Avrupa'da İslamın yayılması tehlikesine yol açacak bir vaka olarak bakılıyordu. Ancak hızla akan zaman her iki senaryonun da gerçekleşme ihtimalini zayıflattı. Bu yavaşlamanın ardında bir kısmı konjonktürel, bir kısmı ise daha yapısal denebilecek birçok etmen yatıyor. Konjonktürel etmenlerden biri, Fransa'da 2007'de Nicholas Sarkozy'nin cumhurbaşkanlığına seçilmesi. Bu arada Manş Denizi'nin diğer tarafında bulunan, Türkiye'nin en güçlü AB müttefiki İngiltere de konjonktürel duraklamadan etkilendi. Türkiye'nin daha çok Akdeniz ülkelerinden oluşan diğer müttefikleri de, -İtalya'da Romano Prodi hükümetinin ocak ayı sonlarında iktidardan düşmesi gibi- kendi sorunları ile uğraşıyorlar. Yani, Avrupa'da Türkiye'nin müttefikleri zayıflarken düşmanları daha da güçleniyor. Ancak, Türkiye-AB gözlemcilerinin çoğu, bu konjonktürel faktörlerin, bir dizi seçimle ve siyasi liderlerin esas programa geri dönmesiyle basit bir biçimde ortadan kalkıp kalkmayacağını merak ediyor. Daha sonra bunun değişmeden süreceği savının taraftarları ise, Türkiye'nin Avrupa için, Avrupa'nın da Türkiye için daima önemli bir kazanım oluşturduğunu ifade ediyorlar. Ayrıca görünüşte, bu düşünceyi AB Komisyonu Genişleme Komiseri Olli Rehn ile AB diplomatları ve uzmanlarının çoğu paylaşıyor. Rehn, Ekim 2007'de, Türkiye'yi "demokratik standartlara saygısından" ötürü övmüş ve başka müzakere başlıklarının da bir an önce açılması çağrısında bulunmuştu. Gene de esaslardan kaynaklanan bir dizi sıkıntı hâlâ devam ediyor. Birincisi, AB üyesi Kıbrıs ile ilgili ihtilaf. Bu sorun da Şubat 2008'de Kıbrıslı Rumların cumhurbaşkanlığı seçimi ile son günlerde konjonktürel sıkıntılardan etkileniyor. Zira, Kıbrıs'ta her seçimden önce tavırlar katılaşıyor. Tabii, Kıbrıs sorunu ayrıca bazı esastan kaynaklanan sıkıntılar da içeriyor. Gerçekten de Türkiye'nin, AB'nin ticaret kurallarına karşı çıkarak Kıbrıs Rum bandıralı gemilerin Türk limanlarını kullanmalarına izin vermemesi, müzakere sürecinde sekiz ana bölümün askıya alınmasının ana nedeniydi. Bu müzakere bölümleri kapatılmadıkça Türkiye üye olamayacak. Bu ihtilaf, Türkiye'nin AB üyesi komşusu Yunanistan ile ilişkilerini de etkiliyor. Tüm bu uluslararası etmenlere ek olarak iç etkilenmeler de devreye giriyor. Ekim 2007'de yaptığı bir konuşmada Rehn, Türkiye'den yargı sistemindeki reformu sürdürmesini ve özellikle ‘Türklüğe hakareti' suç sayan tartışmalı bir kanun maddesinin iptal edilmesini istedi. Bir de Kürt sorunu var. Öte yandan, ülkenin ekonomik açıdan giderek güç kazanması ve bölgesel statüsünün de daha fazla farkına varmasıyla, Türkiye'de, ülkenin AB olmadan da yoluna gayet güzel devam edeceği yönünde gittikçe büyüyen bir his var. Ancak, hem yurt içinde hem de yurt dışında tırmanan milliyetçilik ortamında Türkiye ile AB arasındaki müzakereler açısından muhtemelen zor bir yıl yaşanacak. Şu sıralar, ‘2008 yılının getirecekleri' sorusuna yanıt olarak, gerek Ankara gerek Brüksel'de kafalar iki yana sallanıyor. Sonunda Türkiye'nin bir giriş yılı olacaksa, pek yakındaymış gibi gözükmüyor." (Jon Gorvett, Mart 2008)


YUNANİSTAN BASINI:
Ta Nea:
"Kıbrıs Sorunu, Yunanistan ve AB": "AB, çözüm çalışmaları için çerçeve olamaz. Bu çözüm çerçevesi BM'nindir. Ancak AB bu yönde kararlı bir şekilde birçok katkıda bulunabilir. Süreç başlarsa, Kıbrıs bir AB üyesi ülke olarak (kaybedilen fırsatlar tarihinde) ilk kez müzakere yapacak, bu da bir çözüm için önemli bir parametre olacak. Lefkoşa'nın belirli şartlar altında, Kıbrıs Türk tarafıyla doğrudan ticaret tüzüğünün uygulanmasını kabul etmesi ve buna paralel olarak Ankara'nın da Uyum Protokolünü (ortaklık anlaşması/gümrük birliği vb) uygulaması bir iyi niyet jesti olabilir. Böyle bir gelişme, AB-Türkiye üyelik müzakerelerinin sekiz bölümünün ‘raftan indirilmesini' de sağlayacaktır. (Atina Üniversitesi Profesörü ve Avrupa ve Dış Politika Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Panayotis İoakemidis, 07/03)

 

NOT: Bu bülten, 07-12 Mart 2008 tarihleri arasında Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.


Güncelleme: 25/03/2008 / Hit: 3,462

Copyrights © 2023 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2023 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı