- ANA SAYFAGiriş Noktanız
- BAŞKANLIKKurumsal Yapı
- BİR BAKIŞTA ABAB Yapısı ve İşleyişi
- AB İLE İLİŞKİLERTürkiye-Avrupa Birliği İlişkileri
- Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi
- Temel Belgeler
- Anlaşmalar
- Protokoller
- Katılım Ortaklığı Belgeleri
- Ulusal Programlar
- Avrupa Komisyonu Tarafından Hazırlanan Türkiye Raporları
- Genişleme Strateji Belgeleri
- AB'ye Katılım için Ulusal Eylem Planı (2016-2019)
- AB'ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı (2021-2023)
- Ortaklık Konseyi Kararları
- Türkiye-AB Zirvelerine İlişkin Belgeler
- Kurumsal Yapı
- Gümrük Birliği
- Türkiye- AB Yüksek Düzeyli Diyalog Toplantıları
- VERİKaynaklar
- MEDYAHaber / Duyuru
- İLETİŞİMBize Ulaşın
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği İstanbul Ofisinin açılışı yapıldı
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği İstanbul Ofisinin Açılışı Yapıldı
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği İstanbul Ofisinin Açılışı, T.C. Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Egemen Bağış, Makedonya Başbakanı Sayın Nikola Gruevski ve ABGS yöneticilerinin katılımları ile 05.12.2009 Cumartesi günü yapıldı.
AB GENEL SEKRETERLİĞİ İSTANBUL OFİSİNİN AÇILIŞI
-BAŞBAKAN ERDOĞAN: (1)
-''İNSANOĞLUNUN DOĞUŞTAN KAZANDIĞI TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
HİÇBİR ZAMAN REFERANDUM MALZEMESİ YAPILAMAZ''
-''AVRUPA'NIN TEMEL DEĞERLERİNİN YANLIŞ POLİTİKALAR VE YANLIŞ
ANLAYIŞLAR NETİCESİNDE CİDDİ ŞEKİLDE TÖRPÜLENDİĞİNİ İZLİYORUZ''
İSTANBUL (A.A) - 05.12.2009 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, insanoğlunun doğuştan kazandığı temel hak ve özgürlüklerin hiçbir zaman referandum malzemesi yapılamayacağını belirtti.
Başbakan Erdoğan, Beşiktaş Ortaköy'de yer alan Avrupa Birliği (AB) Genel Sekreterliği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin ortaklaşa kullanacağı AB Merkezi İstanbul Ofisinin açılış törenine katıldı.
Erdoğan, törende yaptığı konuşmada, bu ofisin AB sürecine önemli katkıları olacağına inandığını ifade ederek, hayırlı olması temennisinde bulundu. Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediyesine, AB çalışmalarında ortak kullanacakları bu binayı Genel Sekreterliğe tahsis ettikleri için özellikle teşekkürlerini
iletti.
AB'ye katılımın, Türkiye'nin çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkma idealini gerçekleştirmek için çok önemli bir süreç olduğunu ifade eden Erdoğan, daha önce de bunu defalarca söylediğini dile getirdi. Erdoğan, bunun, bir medeniyet projesi olduğunu ve medeniyet projesi olarak bu süreçteki kavgalarını
yılmadan, usanmadan sürdüreceklerini bir kez daha ifade ettiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, düne kadar oyalama taktiğiyle durumu idare etme anlayışıyla sürdürülen AB politikasının, kendi hükümetiyle birlikte net ve somut bir devlet politikasına dönüştüğünü anlatarak, Türkiye'nin her açıdan AB'ye katılım yolunda emin ve kararlı adımlarla ilerlemekte olduğunu belirtti.
Erdoğan, kendi hükümetleri döneminde başlatılan katılım müzakerelerinin her türlü olumsuzluğa rağmen etkin bir şekilde sürdürüldüğüne dikkati çekerek, bu konuyla ilgili Başmüzakereci olarak bu yılın sonunda Egemen Bağış'ın atanmasıyla süreci farklı bir heyecana, bir sıçrama dönemine kavuşturduklarını söyledi.
AB Genel Sekreterliğinin, bu yeni döneme uygun olarak revizyondan geçirilmesinin de sürece verdikleri önemin bir tezahürü olduğuna işaret eden Erdoğan, fiziki mekanlarla gerek Türkiye'de gerek Brüksel'de gerekse AB üyesi ülkelerde bu yayılma çalışmalarını da kararlı bir şekilde sürdüreceklerini
bildirdi.
Başbakan Erdoğan, ''Çünkü, futboldaki tabiri ile hem adam adama markaj hem de alan markajını yapacağız ki bir an önce netice alalım. 'Durmak yol yola devam' diyoruz. Kararlı bir şekilde yola devam edeceğiz'' şeklinde konuştu.
-''TEK BAŞINA İSTANBUL ÖRNEĞİ YETERLİ''-
Erdoğan, tek başına İstanbul'un, Türkiye'nin AB için ne büyük önem arz ettiğini, AB'ye, Avrupa'nın değerlerine ne büyük zenginlik kattığını göstermesi açısından bir örnek vermenin yeterli olacağını vurgulayarak, İstanbul'un, Avrupa medeniyetinin köklerini içinde barındıran büyük bir çınar olduğunu kaydetti. İstanbul'un, asırlar boyunca farklılıkları zenginlik içerisinde yaşatan bir şehir, bir kültür ve medeniyet merkezi olarak yükseldiğini ifade eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Şu çevrede şöyle bir dolaştığınızda, Ortaköy Camisi'ni görürsünüz, kiliseyi görürsünüz, sinagogların nasıl bir ahenk içerisinde burada buluştuğunu görürsünüz ve varlıklarını özgürce nasıl sürdürdüklerini görürsünüz. Bu şehirde minareler gökyüzüne özgürce yükselir. Zira bizim İstiklal Marşımızın zaten içinde
yerini alıyor. Yani, 'Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli, ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli...' Bu bizim İstiklal Marşımız. Dikkat edin o minareler bizim tarihimizde hiçbir zaman ne dün ne de bugün kiliselerin, diğer ibadet merkezlerinin hürriyetine asla kast etmemiştir. Onların hürriyetini asla kısıtlamamıştır. Bu şehir, birlikte bizim varlığımızı sürdürdüğümüz 81 vilayeti inanç hürriyetini en hassas şekilde muhafaza etmiştir.''
Başbakan Erdoğan, sadece İslamiyet'in değil, her üç semavi dinin özünde de bu hoşgörünün, bu anlayışın, bu müsamahanın mevcut olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
''Şimdi ne yazık ki evrensel değerleri ile demokrasisi ile özgürlükleri ile övünen bazı Avrupa ülkelerinde bu hassas noktada çok ciddi ve çok tehlikeli bir mecraya doğru akışın olduğunu görüyoruz. Türkiye'yi her fırsatta demokrasi noktasında, hürriyetler noktasında, insan hakları, inanç özgürlüğü noktasında eleştirenlerin bugünlerde, demokrasinin ve Avrupa'nın temel değerlerine, AB müktesebatına nasıl aykırı hareket ettiklerine, en temel hakları bile nasıl tartışmaya, nasıl oylamaya açtıklarına şahit oluyoruz. İnsanoğlu'nun doğuştan kazandığı temel hak ve özgürlükler hiçbir zaman referandum malzemesi yapılamaz. Çünkü ona yaradılıştan verilmiştir. Yani siz bir insana 'Niçin Türk'sün, niçin Kürt'sün, niçin Laz'sın, niçin Boşnak'sın' diyemezsiniz. O, doğuştan Türk doğmuştur, Kürt doğmuştur, Laz doğmuştur, Boşnak doğmuştur... Bunlar tartışma konusu yapılamaz, bunlar referandum konusu yapılamaz. Sonradan kazanılmış olan özellikler, fırsatlar değildir bunlar, haklar değildir bunlar.''
Düşünce hürriyetinin de aynı şekilde doğuştan verildiğini, insanoğlunun istediği gibi düşüncesini söylemek durumunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, çünkü insanın bir makine olmadığını ve bir makine olmadığı için de özgürce düşüncelerini söylemek durumunda olduğunu kaydetti.
İnsanların inandığı gibi yaşamak durumunda olduğunu da dile getiren
Erdoğan, şöyle dedi:
''Avrupa'nın temel değerlerinin, yanlış politikalar ve yanlış anlayışlar neticesinde ciddi şekilde törpülendiğini izliyoruz. Sorguladıkları meselelerin, yaptıkları açıklamaların, beyanların nerelere gittiğini, ülkeleri ve ülkelerinin dışında nasıl bir tahrik sebebi olduğunu göremeyecek kadar maalesef üzülerek
söylüyorum düşüncesiz davranabiliyorlar.
Orada, kendi ülkelerinde, kendi tabanlarının hoşuna gidecek beyanatlar verirken dünyanın önemli bir kısmını yaraladıklarını, rencide ettiklerini, vicdanları sızlattıklarını görmüyorlar, göremiyorlar. Artık dünya küresel barışı arzuluyor. Medeniyetler çatışmasına değil, medeniyetler ittifakına koşuyor.''
Türkiye'nin İspanya ile Medeniyetler İttifakı Projesi'nin eş başkanlığını üstlendiğini hatırlatan Erdoğan, medeniyetler ittifakında barış ve özgürlüklerin gerektirdiği adımları atmaya mecbur olduklarını belirtti.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bu anlayış, sadece farklı bir medeniyeti ve dünyanın diğer bir yarısını olumsuz etkilemiyor, aynı zamanda Avrupa'da yaşayan milyonlarca insanı ve Avrupa'nın hoşgörü iklimini olumsuz etkiliyor. Avrupa, sınırların ortadan kalkmasıdır. Avrupa, insani değerlerin evrenselleşmesidir. Avrupa, birlikte yaşama kültürüdür. Birbirine saygı içerisinde ortak bir kaderi paylaşma anlayışıdır. Bunun için ideal anlamda böyle olmasa da diyorum ki böyle olmalıdır.
Minareleri sorgulayan, kılık kıyafetinden, inançlarından, geleneklerinden dolayı insanları dışlayan, farklılıklara karşı hoşgörüsüz anlayışları engelleyemeyen bir Avrupa kültüründen de Avrupalılık idealinden de uzaklaşır. Aslında zenginlik bunun aksindedir.''
Başbakan Erdoğan, İspanya ile birlikte yürüttükleri Medeniyetler İttifakı sürecine de son derece zorlu bir yolculuğa çıktıklarının farkında olarak başladıklarını anlatarak, önce Madrid, ardından İstanbul zirvesinin yapıldığını, 2010 yılı Nisan ayında da Brezilya'da Rio zirvesinin gerçekleştirileceğini bildirdi.
AB GENEL SEKRETERLİĞİ İSTANBUL OFİSİNİN AÇILIŞI
-BAŞBAKAN ERDOĞAN: (2)
-''YIKMANIN ÇOK KOLAY, YAPMANIN İSE SON DERECE
ZOR OLDUĞU BİR DÜNYADA YAŞIYORUZ''
-''MEDENİYETLERİ BULUŞTURMAK, FARKLI İNANÇLARIN, FARKLI
KÜLTÜRLERİN, MEZHEPLERİN BİRBİRİNİ ANLAMASINI SAĞLAMAK,
ÖN YARGILARI ORTADAN KALDIRMAK ADETA İĞNE İLE KUYU KAZMAK
GİBİ BİR SABIR VE HASSASİYET İSTİYOR''
(FOTOĞRAFLI)
İSTANBUL (A.A) - 05.12.2009 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Yıkmanın çok kolay, yapmanın ise son derece zor olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Medeniyetleri buluşturmak farklı inançların, farklı kültürlerin, mezheplerin birbirini anlamasını sağlamak, ön yargıları ortadan kaldırmak adeta iğne ile kuyu kazmak gibi bir sabır ve hassasiyet istiyor'' dedi.
Erdoğan, Beşiktaş Ortaköy'de yer alan Avrupa Birliği (AB) Genel Sekreterliği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin ortaklaşa kullanacağı AB Merkezi İstanbul Ofisinin açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'de yıllarca Alevi-Sünni vatandaşların birbirini anlayamadığını, çok sıkıntılı süreçler geçirildiğini söyledi.
''Yıkmanın çok kolay, yapmanın ise son derece zor olduğu bir dünyada yaşıyoruz'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Medeniyetleri buluşturmak, farklı inançların, farklı kültürlerin, mezheplerin birbirini anlamasını sağlamak, ön yargıları ortadan kaldırmak adeta iğne ile kuyu kazmak gibi bir sabır ve hassasiyet istiyor. Şimdi bizim özellikle ülkemizdeki milli birlik ve kardeşlik süreci, demokratik açılım süreci zaten bunun bir benzeridir. Niye? Çünkü yıllarca Alevi-Sunni olarak benim ülkemde vatandaşlarım birbirini anlayabildi mi? Maalesef çok sıkıntılı süreçler geçirdik. Hala var mı bu? Var. Yok diyebilir miyiz? Hayır, vaka, gerçek. Peki bunu ortadan
kaldırabilmek veya minimize edebilmek için bir şeyler yapmamız gerekmiyor mu? Şu anda attığımız adım bu, bir şeyler yapmak. Minimize edelim, asgariye edelim. Bunu yapalım. Benim ülkemde etnik unsurlar sebebiyle vatandaşım birbirini dışlamasın. Bırakalım bu etnik milliyetçiliği. Ne yapalım? Anayasamızda var. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında bir olalım, beraber olalım, bunu sağlayalım.''
Erdoğan, Türkiye'de azınlıkların da sorunları olduğunu, bu sorunların da bugüne kadar çözülemediğini ifade ederek, ancak bu 7 yıllık süreçte bu yönde bir adım attıklarını, bunları da asgariye indirmek istediklerini belirtti.
Bu sorunlar ne kadar azaltılırsa ülkede yaşayan azınlıkların da o kadar huzur bulacaklarına dikkati çeken Erdoğan, bunun da çalışmalarını yaptıklarını ifade etti.
-ERMENİ, RUM VE MUSEVİ VATANDAŞLARIN SORUNLARI-
Erdoğan, Türkiye'deki Rum vatandaşların da Ermeni vatandaşların da sorunları olduğunu dile getirerek, Türkiye'de Ermeni vatandaşlarının yanı sıra vatandaş olmayan Ermeniler'in de bulunduğunu, onlara ''Hadi memleketinize'' demediklerini, hoşgörü gösterdiklerini ve onların şu anda Türkiye'de yaşadığını
söyledi.
Aynı şekilde Türkiye'de yaşayan Musevi vatandaşların da sorunları olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Benim şu anda Türk olarak Kürt olarak vatandaşlarıma mesafem ne ise Musevi vatandaşıma da Rum vatandaşıma da Ermeni vatandaşıma da mesafem aynıdır. Çünkü bulunduğum görev bunu gerektirir. Onun için bunu yapıyoruz. Medeniyetimizin bize ölçüsü de budur'' diye konuştu.
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Tüm dünyanın tepki gösterdiği 100'den fazla ülke ve kuruluşun dostlar grubuna üye olduğu Medeniyetler İttifakı, umut ve inançla büyürken, adeta zücaciye dükkanına filin girmesi gibi birileri yapılanı bozmanın gayreti içerisindeler. Tahrip etmek için sahneye çıkıyor. Tabii o zaman biz yıkılıyoruz. Eyvah, şimdi nereden bu kadar fincanı bulacaksın? Bunları tekrar raflara koyacaksın? Hep bunlar kayıp, yeniden inşa ediyoruz. Bugünün dünyasında işte ben minare meselesine yerel bir mesele olarak görme lüksüne sahip değilim diyorum. Ancak oralarda ben inanıyorum ki akıl sahibi, izan sahibi olanlar var ve onlar da diyorlar ki, 'Bu iş yanlış olmuştur, özür diliyoruz ve bunu tekrar aslına döndüreceğiz.' Tabii bu İsviçre sınırları içinde kalmıyor. Bakın Hollanda reddetti. Orada da böyle bir girişim oldu. Reddetti. Demek ki akıl, izan sahibi
olanlar bu işe müsaade etmiyor, etmemelidir. Etmeyeceğiz, el ele vererek etmeyeceğiz ki, dünyayı artık özellikle iç savaşların olduğu, terörün olduğu ve ülkelerin birbirlerine ürkek baktığı bir dönemden çıkarıp ve barışın egemen olduğunu bir dünya haline getirelim. Çünkü, biz ırkçı zihniyetlerin yaptığı farklı inançları aşağılayan beyanatların da o ülkelerin sınırlarında hapsolmayacağı, dalga dalga büyüyüp dünyada yer kazanacağını bilmeliyiz. Onun için endişemiz var. Onun için de bu girişimleri anında olduğu yerde
hapsetmeliyiz, bitirmeliyiz.''
-''TÜRKİYE ARTIK 19. YÜZYILIN HASTA ADAMI DEĞİLDİR''-
Tarih boyunca bir arada yaşama kültürünün canlı ve somut mekanı olan Türkiye'nin topraklarını demokrasi, insan hakları ve hukuk noktasında bölgesinin örnek bir devleti haline getirmek için kullandığını, çabaladığını anlatan Erdoğan, bu iradenin neticesinde Türkiye'nin bugün bölgesinde ve dünyada önemli
bir aktör ve küresel ölçekteki sorunların çözümüne katkı sağlayan bir ülke haline geldiğini söyledi.
''Türkiye artık 19. yüzyılın hasta adamı değildir. 21. yüzyılın etkin ve dinamik aktörüdür'' diyen Erdoğan, AB'ye üyeliğin Türkiye'ye getireceği yükümlülüklerin farkında olduklarını ifade etti.
Türkiye'nin AB'ye yük olmaya değil, yük almaya gittiğini söyleyen Erdoğan, Türkiye'nin bu süreçte bütün komşularıyla ilişkilerini ileri derecede geliştirdiğini, Türkiye'nin Makedonya ile ilişkilerini geliştirme yolunda adımlar attıklarını belirterek, ''Karşılıklı eğitimde, kültürde birlikte attığımız adımlarla inanıyorum Balkanlar'da çok daha farklı noktaya geleceğiz'' dedi.
Erdoğan, Makedonya'nın yeni bir ülke olarak AB sürecine hazırlandığını anlatarak, şunları kaydetti:
''Ancak birileri de Makedonya'nın ismine kafayı takmışlar. Yakın komşumuz Yunanistan. Adın Greece. Tamam sen Greece ile devam et. Bırak Makedonya'yı o da Makedonya ile yoluna devam etsin. Yani buralara takılıp kalırsak barışı gölgeleriz. Barışı gölgelemeyelim, barışı güçlendirelim istiyoruz. Bu kadar
spesifik meseleleri kalkıp asli meseleymiş gibi göstermek dünyada barışı gerçekten zora sokar, yazık olur. Ama inanıyorum ki, şu andaki Yunanistan yönetimi eğer iç politikaya yönelik hesap içine girmezse bu dönemde bu iş çözülebilir ve bu adımı da süratle atmak suretiyle Makedonya'yı da AB üyesi ülkeler içerisinde inşallah görürüz.''
Türkiye'nin AB süreci çalışmaları kapsamında Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu ile personel sayısını 60'dan 340'a çıkaracaklarını anlatan Erdoğan, Başmüzakereci Egemen Bağış'ın AB trafiğinin çok yoğun olacağını ve ekibiyle çok daha yoğun bir çalışmayla mekik diplomasisini hızlandıracaklarını belirtti.
Erdoğan, ''Dışişleri Bakanımız bir taraftan, ben bir taraftan yoğun bir çalışmayla inşallah bu süreci çok daha güçlü hale getireceğiz. Biz gayret ediyoruz, samimiyetle çalışıyoruz'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, yazılı ve görsel medyanın da bu konuda desteklerini beklediklerine işaret ederek, şu anda oluşturmakta oldukları kamu diplomasisiyle bu süreci çok daha farklı bir noktaya taşıyacaklarını, çıkarılan tüm engelleri aşacaklarını kaydetti.
AB GENEL SEKRETERLİĞİ İSTANBUL OFİSİNİN AÇILIŞI
-DEVLET BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ BAĞIŞ:
-''YARIM ASIRDIR GEL GİTLERLE DOLU OLAN AB SÜRECİNİGERÇEK VE VARILABİLİR BİR HEDEF HALİNE GETİRDİK''
-''TÜRKİYE'Yİ AB SÜRECİNDEN DIŞLAMAYA, KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ''
-''TÜRKİYE'NİN VE İSTANBUL'UN RUHUNU ANLARSANIZMİNARELERDEN RAHATSIZ OLMAZSINIZ''
-''AB MÜZAKERELERİNİ TARİHİMİZİN EN BÜYÜK DEMOKRATİK AÇILIMLARINDAN BİRİ OLARAK GÖRÜYOR, SÜRECİ BU ANLAYIŞLA YÜRÜTÜYORUZ''
İSTANBUL (A.A) - 05.12.2009 - Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Hükümet olarak göreve geldiklerinde en büyük hedeflerinin Avrupa Birliği (AB) olduğunu belirterek, ''Yarım asırdır gel gitlerle dolu olan AB sürecini gerçek ve varılabilir bir hedef haline getirdik'' dedi.
Bağış, AB Merkezi İstanbul Ofisinin açılış töreninde yaptığı konuşmada, bu ofisin Anadolu'nun dört bir yanına yayılan AB heyecanının bir eseri olduğunu dile getirdi.
''Burada 72 milyon vatandaşımızın, 81 vilayetimizin emeği, katkısı, hissiyatı vardır'' diyen Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bildiğiniz gibi ben, Türkiye'nin AB üyelik sürecini hep bir 'Anadolu Projesi' olarak niteliyorum. Zira bu süreçte Anadolu'nun hoşgörüsünü, Anadolu'nun masumiyetini, Anadolu'nun zenginliğini hissediyorum. Hükümet olarak göreve geldiğimizde en büyük hedefimiz AB oldu. Yarım asırdır gel gitlerle dolu olan AB
sürecini gerçek ve varılabilir bir hedef haline getirdik. Ülkemizin en ücra köşesindeki vatandaşımızın yakından hissedeceği bir süreç haline getirdik. Ne mutlu ki bugün bunu başardığımızı gururla söyleyebiliyorum. Bu çerçevede, AB sürecini, gerçeklerinden kopuk, birtakım hayali tartışmalardan çıkarttık ve Türk milletinin süreci haline getirdik. Çünkü Türkiye'nin en iyiye layık olduğuna inanıyoruz. Bu inanç, Hükümetimizin, AK Parti'nin, kuruluş felsefesini yansıtır. Bu yüzden İstanbul'da böyle bir merkezin açılması son derece isabetli ve anlamlıdır.''
Egemen Bağış, İstanbul'da açılan merkezin, İstanbulluların, Avrupa kentleriyle ortak gelecek ideallerini paylaşacakları bir mekan olacağını ifade ederek, ''Keza benim de TBMM'de 2002'den bu yana temsil etmekten onur duyduğum İstanbul, Türkiye'nin özetidir, aynasıdır. Aynı zamanda hoşgörünün ve diyaloğun da merkezidir'' dedi.
-İSTANBUL'UN RUHUNU ANLAMAK-
Geçen hafta Brüksel ziyareti sırasında AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu eski komiseri, şimdi Komisyonun ekonomik işlerden sorumlu üyesi olan Olli Rehn'i makamında ziyaret ettiğini hatırlatan Bağış, şöyle devam etti:
''Tam da minarelerin son derece ilkel bir şekilde tartışmaya açıldığı bir dönemde, kendisinin odasını İstanbul minarelerinin süslediğini gördüm. AB'nin başkentinde böyle bir manzarayla karşılaşmak beni oldukça duygulandırdı.
Duygulandırdığı kadar düşündürdü de. İki açıdan düşündürdü; öncelikle Avrupa'nın kalbinde yer alan ve demokrasinin 'sözde' beşiği sayılan bir ülkede minarelere ve bu bağlamda farklılıklara karşı nasıl böyle bir tahammülsüzlük ortaya çıkabiliyor diye düşündüm. Türkiye'nin ve İstanbul'un ruhunu anlarsanız minarelerden rahatsız olmazsınız. İstanbul'un ruhunu anlarsanız cami, kilise, havra veya sinagogun
yüzyıllar boyunca bir arada uyum içerisinde yaşayabileceğini görürsünüz. İstanbul'u anlarsanız farklılıklarımızın zenginlik olduğunu daha iyi kavrarsınız.''
AB Merkezi İstanbul Ofisininin açıldığı binanın, eskiden Rum vatandaşların kullandığı bir okul olduğunu dile getiren Bağış, ''Bugün bu yapı, her kesimden vatandaşlarımız gibi Rum kardeşlerimizin de standartlarını
yükseltecek olan AB sürecimizin bir nişanesi haline geliyor. İşte o yüzden Avrupa da Avrupalı da İstanbul'u, İstanbul ruhunu anlamalıdır. İkinci olarak da Türkiye'nin AB ve dünya barışı için ne kadar büyük bir sorumluluk ve önem taşıdığını düşündüm. Türkiye'yi AB sürecinden dışlamaya, kimsenin gücü yetmez''
dedi.
Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkanların ''iç siyasi dengelere'' dayandıklarını söylediklerini ifade eden Bağış, ''Biz de tarihi dengelere ve hukuka dayanıyoruz. Tarih ve hukuk bizim yanımızdadır'' diye konuştu.
Egemen Bağış, Türkiye'nin üyeliğinin AB'yi sadece küresel bir aktöre değil, aynı zamanda 21'inci yüzyılın bir medeniyet projesine de dönüştüreceğini ifade ederek, şunları kaydetti:
''Türkiye ve Avrupa'yı birbirine bağlayan gerçek unsur, aslında 110 bin sayfalık AB müktesebatından daha öteye, toplumlarımızın paylaştığı ortak değerlerdir. Ben o nedenle Avrupalı dostlarıma hep şunu hatırlatıyorum, Türkiye'nin AB üyelik süreci sadece 72 milyon vatandaşımız tarafından değil, sadece 1,5 milyarlık İslam dünyası tarafından da değil, hangi kültürden olursa olsun, hangi kıtada olursa olsun medeniyetler çatışması noktasında endişesi olan büyük bir insanlık alemi tarafından da yakından takip ediliyor.''
Türkiye'nin AB sürecindeki kararlılığı ve iradesinin tam olduğunu vurgulayan Bağış, ''Tek tek saymak istemiyorum. Sadece şu son bir yıl içerisindeki reformlarımız bizim bu kararlılığımızın bir yansımasıdır'' dedi.
-''AB, TARİHİMİZİN EN BÜYÜK DEMOKRATİK AÇILIMI''-
Egemen Bağış, Hükümetin reform sürecindeki kararlılığının Türkiye'yi hızla AB standartlarında bir ülke haline getirdiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
''Hatta, birçok AB üyesinden daha ileri seviyede bir ekonomik ve demokratik gelişmeyi bu sayede Türkiye başarabilmiştir. Bugün Türkiye, 7 yıl öncesine nazaran daha demokratik, daha zengin ve daha dinamik bir ülkedir. Şimdi de milli birlik ve kardeşlik projesi olarak adlandırdığımız demokratik açılım sürecimizle birlikte son derece önemli adımları atıyoruz, atmaya da devam edeceğiz. Biz esasen AB müzakerelerini tarihimizin en büyük demokratik açılımlarından biri olarak görüyor, süreci bu anlayışla yürütüyoruz. Türkiye'mizin Batı ile bütünleşmesi, demokrasinin Türkiye'de olgunlaşıp yetkinleşmesi ve Türk insanının layık olduğu yaşam kalitesine kavuşması sürecinin en büyük güvencesi AK Parti'dir ve Sayın Başbakanımızdır. Türk halkının bize verdiği demokratik yetkiyi kullanarak, Türkiye'yi daha ileriye daha mükemmele taşıyoruz.''
Bağış, konuşmasının sonunda Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 75. yıl dönümünü de kutladı.
Konuşmaların ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan, Makedonya Başbakanı Nikola Gruevski, Devlet Bakanı Egemen Bağış, eşi Beyhan Bağış, İstanbul Valisi Muammer Güler ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile kurdele keserek AB Genel Sekreterliği İstanbul Ofisinin
açılışını yaptı.
A.A