Son Güncelleme: 12 Haziran 2007
Bülten No : 070 11 Haziran 2006
DIŞ BASINDA
ALMANYA BASINI:
Der Spiegel: "Steinmeier'in Arabuluculuk Girişimi": "Federal Almanya Hükümeti, aday ülke Türkiye ile AB arasında yeni bir anlaşmazlığın oluşacağından endişe duyuyor. Berlinli diplomatlar, Ankara ile Brüksel'in kapalı kapılar ardında yapılan karşılıklı tehditlerine tanık oluyorlar. Brükselli diplomatlar, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve hükümetinin baskısıyla, görüşülmeye başlanacak olan Türkiye'nin ekonomik ve ortak para birliğine dahil olmasıyla ilgili ana başlığı müzakerelerden çıkarmayı düşünüyorlar. Nicolas Sarkozy'nin Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Alman meslekdaşı Frank-Walter Steinmeier'e geçen hafta Berlin'de, Sarkozy'nin Türkiye konusundaki ısrarlı olumsuz tutumundan bahsetti. Son günlerde Nicolas Sarkozy alenen ‘Türkiye'nin Avrupa'da yeri yoktur' ifadesini kullanıyor. Fransa Cumhurbaşkanı bu yılın sonuna kadar AB'nin, Türkiye ile ilgili tam üyelik dışı yeni düzenlemelerin yapması gerektiğinden söz ediyor. (...)" (10/06)
Merkur: "Dikkat Kaplan!": "Eğer AB kendisini ve prensiplerini dikkate alıyor olsaydı, Türkiye ile katılım müzakerelerini kesmesi gerekirdi. Üyelik çabası içinde olan bir ülkenin, AB üyesi bir ülkeyi tanımayı reddetmesi kabul edilemez niteliktedir. Steinmeier, bunun yerine, Dönem Başkanlığı 1 Temmuz'da Portekiz'e geçmeden önce, katılım müzakerelerinde üç başlık daha açmak istiyor. Bu, Schröder'in Türkiye politikası ve evet, bu politika yaşıyor! Başbakan'ın konuya ağırlığını koymasını bekleyenler, maalesef boşa beklerler, çünkü seçim mücadelesinde sıkı bir Türkiye karşıtı olan Angela Merkel daha iyi bir iklim için verdiği mücadele nedeniyle bu konuya olan ilgisini yitirdi. O şimdi tam anlamıyla bir diplomat haline geldi; esnek ve hiçbir yere çarpıp kırgınlıklara sebebiyet vermemek için de oldukça temkinli, özellikle de Ankara'nın AB hayalini destekleyen Washington'a karşı. Şimdi ise, Sarkozy'nin de dişsiz bir kaplan haline düşmemesini umut etmek kalıyor." (Georg Anastasiadis, 08/06)
Die Tageszeitung: "Süper Palavracı Sarkozy": "Artık Avrupalılar olarak daha rahat uyuyabiliriz. Angela Merkel tatile çıkabilir. Bundan sonra her şey ile Fransa'nın yeni Cumhurbaşkanı ilgilenecek. Haziran ayında yapılacak bir sonraki AB zirvesinde, herkese öncelikle ‘basitleştirilmiş anlaşmanın' nasıl olacağını anlatacak. Fransızlar istemedikleri için bu bir Anayasa olmayacak. Ancak Sarkozy'nin küçük reformunun, Avrupa'nın tüm sorunlarını nasıl çözdüğünü herkes görecek. Türkiye ile yaşanan bu önemsiz sorunun dışında, bu ülkenin Avrupa'da yeri yok. Cumhuriyet'in Cumhurbaşkanı böyle karar verdiği için, Türkiye hiçbir zaman AB'ye üye olamayacak. Sarkozy, haziran'da yapılacak bir sonraki zirvede, bu zor konuyu gündeme getirerek meslektaşlarını zorlamak istemiyor. Önce kendi reformunu kabul ettirmek, sonra sırasıyla diğer sorunlarla ilgilenmek istiyor. Aralık ayındaki zirvede sıra Türkiye'ye gelecek. Sarkozy, Erdoğan'a şimdiden, Türklere karşı olmadığını, ama Avrupa'nın sınırları olması gerektiğini açıkça söylemiş. Bundan doğacak sorunları da Sarko iyi kötü çözmüş bulunuyor. Haziran zirvesinden sonra, Avrupalılara bu konudaki düşüncelerini açıklayacak. Hepimiz merakla bekliyoruz. Sonuçta, Fransa dahil, bütün AB üyeleri, Ekim 2005'te oybirliğiyle, Ankara ile katılım müzakerelerini başlatma kararı aldılar. Türkleri AB'de görmek istemeyen Angela Merkel bile AB kararlarına bağlı kalınması gerektiğini biliyor ve müzakerelere devam etmek istiyor. Oysa Sarkozy öyle davranmıyor. O, haritaya bakar bakmaz, Türkiye'nin, Fransa'dan farklı olarak, Asya kıtasında yer aldığını hemen görüyor." (Daniela Weingaertner, 08/06)
Deutschlandradio: "CDU'lu Avrupa Politikacısı Fransa Cumhurbaşkanı'nı Eleştiriyor":
"SORU: Fransa yeni Cumhurbaşkanı'nın pozisyonu açık: Avrupa, sadece coğrafi açıdan değil siyasi olarak da Boğaz'da sona eriyor. Sarkozy, 21-22 Haziran'da Brüksel'de yapılacak zirvede, Avrupa Birliği için, sonuç itibarıyla Türkiye'nin dahil olmadığı yeni bir strateji önermek istiyor. Fransa Cumhurbaşkanı, Türkiye'ye bunun yerine, 2008 yılının ikinci yarısındaki Fransa'nın AB Dönem Başkanlığı'nda sunacağı öneriler temelinde kurulacak olan Akdeniz Birliği'nde yer verilebileceği görüşünde. Sayın Brok, Sarkozy henüz dönem başkanı değil. Bu görevi halen Angela Merkel yürütüyor. Sizce bu hamlenin zamanlaması doğru mu?
BROK: Sarkozy bu öneriyi cumhurbaşkanlığı seçim mücadelesi sırasında getirdi ve üyelikten yana olmadığını sürekli açıkça vurguladı. Ancak, buna rağmen, Türkiye'de şu anki iç siyasi gelişmeler nedeniyle, kapının kapatılacağı izlenimi vermenin doğru olup olmadığını kendimize sormamız gerekir.
SORU: Bu öneri, onyıllardan beri üye olmaya gayret eden ve gerçekten köklü reformlar gerçekleştirmek için çabalayan Türkler için belki bir tokat, belki de yüzlerine kapatılan kapı olarak algılanacaktır.
BROK: Sarkozy, tavrını hep açıkça ortaya koyduğu için sözünden dönmedi. Bu, sonuç itibarıyla ayrıcalıklı ortaklık öneren Şansölye Angela Merkel'in de savunduğu pozisyondur ve daha ziyade nasıl bir prosedür uygulanacağı meselesidir. Türkiye bizim için inanılmaz derecede önemli bir ülkedir. İç reform sürecinin devam etmesi için, orada Avrupa perspektifini sürdürmemiz gerekiyor. Ancak, aynı zamanda da, Türkiye'nin çok büyük ve uzak olup olmadığını, Avrupa'nın zorlanıp zorlanmayacağını da kendimize sormamız gerekiyor. Sonunda hala işlev gücünü koruyabilmesi için Avrupa Birliği'nin hazım kapasitesinin de bu bağlamda kesinlikle tartışılması gerekir.
SORU: Katılım müzakereleri için bu ne anlama geliyor? Şimdi kesilmeli mi yoksa ebediyyen sürdürülmeli mi?
BROK: Müzakere sürecinin ucu açık. Müzakereler, üyelik hedefiyle yapılıyor, ancak sonunda, Türklere perspektif veren başka çözümler de bulunabilir. Bu, Türkiye ile ilişkilerin sadece tam üyelikle halledilmesi gerektiği anlamına gelmiyor. (...) Burada, Türkiye'ye pek dürüst davranılmadığını söyleyebiliriz. Sonunda özellikle üyeliğin olduğu bir perspektif verilmesi iyi değil. Ancak, bu izlenim veriliyor, bu isteniyor, ama bu durum sonunda daha çok hayal kırıklığına yol açabilir.
SORU: Neden kimse boşu boşuna vakit kaybetmek yerine bu konuya bir nokta koyma cesaretini göstermiyor?
BROK: Şöyle ifade edeyim: Ben müzakerelerin başlatılmasından yana değildim. Fakat müzakereler başladıktan sonra sürecin işletilmesi doğru olur. Bu AB-Türkiye ilişkileri perspektifinin devamının sağlanması bakımından gereklidir. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin önerdiği Akdeniz Birliği'ni doğru bulmuyorum. Türkiye için Mısır ile Fas'ın dahil olduğu bir birlikte üye olmak ne kadar cazip olacaktır, bilemiyorum. Sanırım, tam üyeliğin altında bir çözüm bularak ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunmalıyız.(...)" (Christopher Ricke, CDU Avrupa Parlamenteri Elmar Brok ile yapılan mülakat, 08/06)
AVUSTURYA BASINI:
Österreich: "Ankara'nın Yeni Muhafazakarları": "G-8 toplantısı, şu günlerde bütün dış politikayı meşgul ediyor. Buna rağmen Heiligendamm'dan sonraki günleri de gözönünde bulundurmak gerekir, çünkü Türkiye'nin katılım sorunu, AB'nin birlikteliğini giderek daha çok zorluyor. Türkiye'nin katılımına karşı olanlar, neden olarak hep kültürel uyuşmazlığı gösteriyorlar. Ilımlı İslamcı Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül'le ilgili son kriz, katılım karşıtlarının işine geldi. Gül, son zamanlarda İslamcı Calvinistler olarak tanımlanan, Anadolu'nun bağrındaki elit tabakadan geliyor; muhafazakar, hırslı, Batı'ya yönelik, yani olsa olsa Edmund Stoiber, ya da Wolfgang Schüssel'in Türkiye'deki karşılığı. Adı geçen politikacılara da, burada kimse Hıristiyan köktendinci diyemez." (Stefan Knoll, 08/06)
İNGİLTERE BASINI:
Reuters: "Bir Sonraki AB Başkanlığı Türkiye'ye Sadık Olmalı": "Birliğin bir sonraki Dönem Başkanlığı Reuters'e, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin AB'nin Türkiye ile üyelik müzakerelerine ‘sadakatle' devam etmek zorunda olduğunu anlaması gerektiğini söyledi. Ankara'nın sorunlu üyelik sürecinin ele alınışı, 1 Temmuz'da altı aylığına görevi Almanya Başbakanı Angela Merkel'den alacak Portekiz Başbakanı Jose Socrates'in karşılaşacağı en büyük mücadele olacak. Sarkozy tekrar tekrar Türkiye'nin ‘AB'de yeri olmadığını' söylüyor. Bu hafta Le Figaro gazetesine, aralık ayındaki AB zirvesinden önce, ‘artık üyelik stratejisiyle devam etmeyecek' yeni bir yaklaşım önereceğini söyledi. Ancak bu zirveye başkanlık edecek olan Socrates, aceleye gerek olmadığını ve AB'nin Türklere kapıyı kapamaması gerektiğini söyledi. Socrates, bir mülakatta, ‘Avrupa'nın Türkiye ile devam eden bir müzakere süreci bulunuyor ve bu süreç sadık bir şekilde ve aceleci olmadan yerine getirilmelidir.' dedi. Sarkozy'nin müzakerelerin hedefini değiştirme isteğiyle ilgili soruyu Socrates şöyle cevapladı: ‘Belki Türkiye'ye sadık kalırken ve işleri aceleye getirmeden Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin endişeleri giderilebilir.' ‘Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin konumunun ne olacağını göreceğiz ama şüphesiz Avrupa'nın çözülmesi kolay olmayan bir dizi kriterle açık bir müzakere sürecinin olduğunu anlayacaktır' şeklinde konuşan Socrates şöyle devam etti: ‘Ancak AB bu süreci yerine getirmelidir; dediğim gibi sadakatle.' Socrates, ‘Avrupa Komisyonu yeni bir zemin önermediği sürece bakanların göreve geri dönmeleri için bir gerekçe yok. Bizim Türkiye'ye evet ya da hayır dememiz zamansız olur, çünkü uzun bir süre üyeliğe hazır olmayacağını biliyoruz.' dedi." (Axel Bugge, Sergio Goncalves, 09/06)
NOT: Bu bülten, 08-11 Haziran 2007 tarihleri arasında Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.