Son Güncelleme: 23 Ekim 2007
Bülten No : 138 22 Ekim 2007
DIŞ BASINDA
ALMANYA BASINI:
Der Tagesspiegel: "Demokrasi Testi Geçildi":
"SORU: Bay Rehn, Türkiye, Kuzey Irak'taki Kürt asi grubu PKK'ya yönelik askeri bir harekat düzenleme tehdidinde bulunuyor. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
REHN: Türkiye'nin halkını korumak istemesine anlayışla yaklaşıyorum. Biz, her tür terör eylemini kınıyoruz. AB, PKK'yı bir terör örgütü olarak görmektedir. Biz, Türkiye ve Irak'ı, Kuzey Irak kökenli teröre karşı birlikte mücadele etmeleri yönünde daima uyarmışızdır. Geçen ay Türkiye ile Irak arasında imzalanan PKK'ya karşı ortak mücadele anlaşması iki ülke arasındaki ortaklığı kolaylaştırmaktadır.
SORU: Kasım ayı başlarında AB Komisyonu Türkiye ile ilgili İlerleme Raporu'nu yayımlayacak. Türkiye geçen yıl içinde ne gibi aşamalar kaydetti?
REHN: Altı aylık bir siyasi kargaşa sonrasında Türkiye demokrasi testini geçmiştir. Yaşanan siyasi kriz sonrasında Türkiye'deki kurumlar güçlenmiştir.
SORU: Türkiye'den ‘Türklüğü tahkire' ceza öngören tartışmalı 301. Madde'yi pek yakında değiştirmesini bekliyor musunuz?
REHN: Bu madde ne kadar çabuk değiştirilirse o kadar iyi olur. Aslında bu madde geçen çarşambaya kadar değiştirilmiş olsa iyi olurdu. Türk Hükümeti'nin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Strasburg'ta ilan ettiği çizgiye sadık kalacağına inanıyorum. Artık icraat zamanı gelmiştir." (Albrecht Meier, AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn ile yapılan mülakat, 19/10)
Süddeutsche Zeitung: "Ankara Avrupa'nın Temel Değerlerine Aykırı Davranıyor": "Komşu ülkeden gelen gerillaların terörist yöntemler kullanarak, vatandaşlar ve güvenlik güçleri ile savaşması bir ülke için kabul edilecek bir durum değildir. Bu halihazırda Kürt PKK'nın Irak'ın sınırını aşarak ölüm ve tahribat getirdiği Türkiye'nin güneydoğusunda yaşanıyor. PKK, haklı olarak yalnızca Türk Hükümeti tarafından değil, AB'de de terör örgütü olarak görülüyor. Türkiye şimdi TBMM'nin tezkeresi ile PKK ateşini üzerine benzin dökerek söndürmeye çalışıyor. (...) Şayet Ankara savaş planlarında ısrar eder, hatta uygulamaya koyarsa, bu Avrupa açısından üyelik müzakerelerinin sonlandırılması için yeterli bir neden teşkil edebilir. Tabii ki kendi keyfince başka devletleri istila eden devletler de vardır, ama onlar ne AB üyesi olmak istiyor ne de Avrupa'nın temel değerlerini paylaşmak istediklerini kanıtlamak zorundalar. Milliyetçi şovenist duyguların hakim olduğu bir ortamda verilen istila kararının, AB'nin temel değerleriyle bağdaşmadığı çok açıktır." ("kk" rumuzlu, 19/10)
Spiegel Online: "Türkiye Böyle Davranamaz":
"SORU: Sayın Klaeden, Türkiye, Irak'ı ülkenin kuzeyine girmekle ve ABD'yi de yaptırımla tehdit ediyor. Geleceğin AB üyesi sizce böyle mi olmalı?
VON KLAEDEN: Hayır. Bir AB üye adayı böyle davranamaz. Türkiye'nin terörist PKK'ya karşı mücadelesi meşrudur, ancak bu hedef saldırıyı haklı çıkarmaz. Türk Ordusu öyle kolayca komşu ülkeye giremez.
SORU: Ordu buna rağmen yaparsa ne olur?
VON KLAEDEN: Amerikalılar zaten NATO müttefikimiz Türkiye'yi vazgeçirmeye çalışıyor. Ancak burada AB'ye de görev düşüyor. Irak'ın daha da istikrarsız bir hale gelmesinin Avrupa'nın güvenliğini de etkileyeceğini Türkiye'ye açıkça anlatmamız gerekir. Bir AB üye adayı Avrupa'nın temel çıkarlarına aykırı hareket edemez. (...)" (Ralf Beste, CDU Federal Parlamento Grubu Dış Politika Sözcüsü Eckart von Klaeden ile yapılan mülakat, 21/10)
AVUSTURYA BASINI:
Die Presse: "AB ile İlişkilerde Gerileme": "Tehdit apaçık ortada. Türk Ordusu her an Kürt yeraltı örgütü PKK'nın kamplarına saldırmak üzere Kuzey Irak'a girebilir. Türk Parlamentosu bunun için yeşil ışık yaktı. Şimdi Avusturya'dan da eleştirici sesler yükselmeye başladı. SPÖ'nün dış politika Sözcüsü Andreas Schieder, Viyana'da yaptığı basın toplantısında, Türkiye'nin ‘tehlikeli bir şekilde kılıçlarını şakırdattığından' bahsetti. Schieder, gerçi Ankara'nın güvenliği açısından haklı nedenleri olduğunu, ancak bunun askeri bir operasyonu haklı çıkaramayacağını söyledi. Schieder, Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesinin Türk-Avrupa ilişkilerinin ‘oldukça gerilemesine' neden olacağını da sözlerine ekledi. Yeşillerin Dış Politika Sözcüsü Ulrike Lunacek ise, Ankara'nın Kuzey Irak'a girme tehditlerinin AB ve Türkiye ile müzakereler için ‘iyi bir işaret' olmadığını, AB'nin Erdoğan hükümetine Kürt sorununun askeri açıdan çözüme kavuşturulamayacağını anlatmasını umduğunu belirtti. Lunacek, Türkiye'nin PKK'nın argümanlarını etkisiz hale getirmek için, vadettiği gibi Kürtlerin özerklik hakları konusunda daha fazla çaba harcaması gerektiğini söyledi. Lunacek ayrıca, Yeşillerin prensip olarak hala Türkiye'nin AB'ye katılımından yana olduğunu, ancak Türkiye'nin de sözünü tutması gerektiğini vurguladı." (Wieland Schneider, 19/10)
AZERBAYCAN BASINI:
Gün Seher: "'Light Devlet'in Kükreyişi": "Büyük devletler böyle. Ne yıllarca ‘vur, vurayım' diyorlar, ne de aylarca ‘vururum, vururum' diyorlar. Kısa istişarelerden ve hazırlıklardan sonra kalkıp düşmanlarını vuruyorlar. Türkiye öyle yaptı. Türkiye, gerçekten de büyük ve güçlü bir devlet. Yüzyıllarla ölçülen devleti yönetme deneyimi, kanla yazılan tarihi ve muhteşem kahramanlık salnamesi var. Bu devletin, sonuna kadar sabredeceğini, şehit vere vere, acı çeke çeke yaşayacağını beklemek saflık olur. Türkiye'nin sabrı eninde sonunda taşacaktı, taştı da. Halk, iktidar ve muhalefet bir gün ayaklanacaktı, ayaklandı da. Aslında Türkiye'nin en büyük hatası, AB üyesi olma sevdası ile, yıllarca tavizkar bir politika yürütmesiydi. Batı'nın ve Avrupa'nın şartlarını kabul ede ede, Türkiye, Anadolu'da çok kullanılan bir ifade ile dersek, ‘light devlet'e dönüşmüştü. Türkiye geri çekildikçe, dışarıdan Osmanlı'nın eski düşmanları, içten ise Kürt ayırımcıları üzerine geliyordu. Ülkeyi köşeye sıkıştırıyor, hatta az kalsın, devletin, üniter yapısını değiştirmesini bile isteyeceklerdi. Ancak, Türkiye'nin Avrupa'ya entegrasyon yolu, onu güllük-gülistanlığa değil, deve dikenliğine getirdi. Fransa, kara bir diken gibi, doğunun, aynı zamanda dünyanın önde gelen demokratik devletlerinden biri olan Türkiye'nin Avrupa yolunun önünü kesti. Nihayet, herkes, kendi kartını açtı ve Avrupa'da Türklerden sadece korktukları değil, hatta bazı ülkelerde nefret ettikleri ortaya çıktı. Bu gerçeği öğrendikten sonra, Türkiye'nin, kendini zorla Avrupa ailesine sokmasının bir anlamı yoktu. Türkiye'yi bu kulübe kabul etmeyecekleri, tam tersine, bu hevesinden yararlanarak, başına binbir türlü oyun getirecekleri çok açıktı. (...) Evet, Türkiye'ye, Avrupa kapılarında boynunu bükerek yalvarmak yakışmıyor. Diğer Türk cumhuriyetlerine örnek olarak, daha büyük siyasi ve ekonomik çıkarlar elde edebilir. Belki de, Türkiye'nin Avrupa'ya entegrasyonu, biraz geri çekilerek, ayağını Asya'ya daha sıkı basmasından geçiyor." (Halit Kazımlı, 19/10)
İNGİLTERE BASINI:
Reuters: "Sarkozy: Aralık Ayından Önce Yeni Bir Türkiye-AB Müzakeresi Yapılmayacak": "Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik müzakerelerinin kapsamının aralık ayından önce genişletilmeyeceğini söyledi. Sarkozy, her türlü yeni girişimin, Birliğin geleceği ve sınırlarını görüşecek özel danışma grubunun kararını beklemek zorunda olduğunu belirtti. Portekiz'de yapılan AB zirvesinin ardından bir basın toplantısında konuşan Sarkozy, her türlü yeni başlığın, uzun vadede Avrupa'nın sınırlarını değerlendirecek olan ‘Akil Adamlar' grubunun kararını beklemek zorunda olduğunu söyledi. Sarkozy, ‘Kasım ayında Türkiye ile ilgili bir başlık açılmayacaktır. Başlıkların hepsi aralık ayına ertelenecek' açıklamasını yaptı. Öte yandan AB'li yetkililer, bunun, büyük ölçüde sembolik bir hamle olduğunu, zira Avrupa Komisyonu'nun Türkiye ve diğer aday ülkelerle ilgili yıllık ilerleme raporlarını yayımlayacağı kasım ayında yeni başlıkların açılması yönünde bir planın bulunmadığını belirttiler." (20/10)
NOT: Bu bülten, 19-21 Ekim 2007 tarihleri arasında Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.