AB Bakanı Ömer Çelik Londra’da İslamofobi Konulu Toplantıya Katıldı

Son Güncelleme: 11 Aralık 2017

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik 13 Eylül 2017 tarihinde Londra’da, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar, medya mensupları ve İngiltere’nin önde gelen Müslüman, Hristiyan ve Yahudi toplum temsilcileri ile birlikte “İslamofobi” konulu çalışma yemeğinde bir araya geldi.

Toplantıda, İngiltere ve Avrupa’da giderek yükselen ve Avrupa barışını ciddi şekilde tehdit eden dini ve ırksal ayrımcılıkla mücadele konusunda görüş alışverişinde bulunuldu ve somut ve ortak eylem planları geliştirildi.

AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Londra temasları kapsamında ülkenin İslamofobi konusunda önde gelen uzmanlarıyla bir araya geldiği "İslamofobi" başlıklı toplantıda yaptığı konuşmada, antisemit (Yahudi karşıtı) ve İslamofobik eğilimlerin Avrupa’nın gerçeği haline geldiğini belirtti. AB Bakanı Ömer Çelik, “İslamofobi kavramı yetersiz bir kavramdır. Bu artık bir İslam karşıtlığına ve düşmanlığına dönüşmüştür.” diye konuştu.

Aşırı sağ akımların İslamofobik ve antisemit yaklaşımlarının hedefinde aslında arka planda demokrasi, insan hakları, eşitlik, özgürlük ve çoğulculuk gibi Avrupa değerlerinin olduğunu dile getiren Bakan Ömer Çelik, “İslamofobi, antisemitizm, yabancı düşmanlığı ve Avrupa Birliği (AB) karşıtlığı aslında aynı çarpık zihniyetin farklı tezahürleridir." ifadesini kullandı.

AB Bakanı Ömer Çelik, paylaşılan ortak değerlerin tehlike altında olduğuna işaret ederek, İslamofobi'nin Avrupa’da özellikle göçmenlere, mültecilere ve Müslümanlara karşı ırkçı ve zaman zaman da şiddete dönüşen nefret siyasetini körüklediğini vurguladı.

AB Bakanı Ömer Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Batı'da aşırı sağla birlikte yükselen tehlike tıpkı antisemitizm gibi anti İslam hareketinin ortaya çıktığını göstermektedir. İslamofobi kavramı yeni nefret dalgasını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Antisemitizm nasıl bir insanlık suçuysa, nasıl hepimizi, hangi dinden olursak olalım tehdit ediyorsa, İslam düşmanlığı da bir insanlık suçudur ve hangi dinden olursak olalım hepimizi tehdit etmektedir."  

Bundan sonra yapılacak çalışmalarda İslamofobi yerine İslam karşıtlığı kavramının merkeze alınmasında fayda bulunduğunu kaydeden AB Bakanı Ömer Çelik, Avrupa'da yükselen nefret siyasetinin sadece Müslümanlarla ve göçmenlerle sınırlı kalmayacağına dikkati çekti. Bakan Ömer Çelik, “Nefret siyaseti uygun bir zemin bulduğunda Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’nda hafızasına kazınmış olan birtakım acıları yeniden hortlatmak için de sahneye çıkacaktır. Yükselen radikal milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı, AB’nin öteki ile nasıl bir arada yaşayacağı konusunda soru işaretleri oluşturmaktadır.” şeklinde konuştu. 

- "Brexit aşırı sağın başarısı"

Bakan Ömer Çelik, İngiltere’nin AB’den ayrılmasına (Brexit) yönelik kampanya sürecinde bu ülkede gündeme gelen aşırı sağ söylemleri hatırlatarak, “Her ne kadar biz İngiltere halkının AB’de kalmamak yönündeki kararına saygı duyuyor isek de Brexit’i aşırı sağ siyasetlerin başarısı olarak yorumluyor ve okuyoruz.” dedi.

İslamofobi'nin, Avrupa’da Müslümanların toplumsal hayatta ayrımcılığa, sözlü ve fiziksel saldırılara maruz kalmasına neden olduğunu belirten AB Bakanı Ömer Çelik, Müslümanlara yönelik bu negatif eğilimin siyasetin merkezine oturmasıyla da marjinalleşme ve radikalleşmenin arttığını, DEAŞ gibi terör örgütlerine alan açıldığını kaydetti. DEAŞ’ın Avrupa’da düzenlediği saldırıların da İslamofobi'yi alevlendirdiğine işaret eden AB Bakanı Ömer Çelik, bu kısır döngünün kırılması gerektiğini söyledi.

Bu konuda Avrupa kamuoyunu uyarıcı toplantıların sayısının artması gerektiğini ifade eden AB Bakanı Ömer Çelik, İngiliz toplumunda bu sorunla nasıl baş edileceğine yönelik bir iç tartışma ve iyi uygulamalar bulunmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. 

- Türkiye ile iş birliği eksik

AB Bakanı Ömer Çelik, Avrupa’da yükselen dinsel aşırılıkla, nefret suçlarıyla mücadelede Türkiye’nin üstüne düşen görevler olduğunu bildiğini ancak Avrupa’nın birlikte çalışma iradesinin eksik kaldığını ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti:

“Bu da Türkiye ile daha çok iş birliği ve tüm terör örgütleriyle mücadeleye karşı ortak bir eylem planı geliştirilmesi ile mümkün olacaktır. Üzülerek belirtmek isterim ki bazı Avrupalı dostlarımız bu noktada çok stratejik bir hata yaparak kendi halklarının güvenliğini de tehlikeye atmaktadır. Avrupa’da yükselen aşırı sağ nasıl ortak demokratik değerlerimizi tehdit ediyorsa, bizim ülkemizin güneyinde yükselen terör dalgası ve DEAŞ, PKK, PYD ve FETÖ gibi örgütlerin yükselttiği terör dalgası da ortak değerlerimizi tehdit ediyor.

Öte yandan bazı Avrupalı ülkeler terör örgütleri konusunda ayrımcı bir siyaset izliyorlar. Teröre ilkesel olarak karşı çıkmak durumundayız. Türkiye ulusal güvenliği açısından DEAŞ terör örgütüyle de PKK terör örgütüyle de aynı kararlılıkla mücadele etmektedir.” 

- "İslam ve terör yan yana kullanılmamalı"

Türkiye’nin terörle mücadele ederken Avrupa ile paylaşılan ortak değerler olan demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü de koruduğunu anlatan AB Bakanı Ömer Çelik, bu alanda özgürlük ve güvenlik dengesinin iyi korunmasının da önem taşıdığını vurguladı.

Bakan Ömer Çelik, Türkiye’nin El Kaide ve DEAŞ gibi örgütlerin ideolojilerine müsaade etmeyen bir Müslümanlık anlayışına sahip olduğunu belirterek, “Türkiye’nin Müslüman, laik ve demokratik bir hukuk devleti olarak Avrupa’nın aşırı akımlarla mücadelesinde söyleyecek çok şeyi ve büyük bir eylem kapasitesi vardır.” dedi.  

İslam ve terör kelimelerinin yana kullanılmasını engelleyecek girişimlerde bulunulmasının önemine işaret eden AB Bakanı Ömer Çelik, şunları kaydetti:

“Bir dinin terörle yan yana anılması demek, o dini istismar ederek terör eyleminde bulunanların ideolojik olarak güçlendirilmesi, desteklenmesi demektir. DEAŞ’ın istediği de İslam ile Batı'yı karşı karşıya getirmektir. Bunun çok iyi bilincinde olunması gerekir. Radikalleşmeyi Müslümanlara indirgeyen bu yaklaşım Müslümanların daha fazla ayrımcılığa uğraması ve dışlanmasına yol açmakta, ‘biz ve onlar’ ayrımını derinleştirerek Müslüman gençlerde ve İslam karşıtlarında birbirini besleyen bir kutuplaşma yaratmaktadır. Birtakım radikal teröristler İslam’ı ve Müslümanlığı istismar ediyorlar. İşin esası budur ama Müslümanlık ve İslam radikal teröre dönüşüyor demek işin esasını kaçırmak anlamına gelir."

Kimi vizyonsuz Avrupalı siyasetçilerin Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılım müzakerelerini durdurma konusunu tartışırken bile, Türkiye’nin Avrupa’nın barışını ve geleceğini önemsemeyi sürdürmesi ve bu doğrultuda inisiyatif alarak sorumluluk üstenmesi, bir yandan bu toplantının önemini ortaya koyarken, diğer yandan bahsi geçen Avrupalı siyasetçilere de önemli bir mesaj niteliğinde olmuştur.

Zira Avrupa kıtası ortak kıtamız ve Avrupa’nın geleceği ortak geleceğimizdir. Tarihi, coğrafi ve siyasi olarak doğal bir parçası olduğumuz Avrupa’nın karşı karşıya olduğu ve AB değerlerini günden güne daha çok aşındıran krizlerle mücadelede Türkiye Avrupa’ya, tıpkı mülteci sorunuyla mücadelede açıkça görüldüğü gibi anlamlı katkılar sunmaya bundan böyle de devam edecektir.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir