AB Bakanı Ömer Çelik’in EU Observer’da Yayımlanan Makalesi

Son Güncelleme: 11 Aralık 2017

AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik'in “Türk Demokrasisine Karşı Kurulan Tuzağın Bertaraf Edilmesi” başlıklı makalesi EU Observer’da yayımlandı.

Makalesinde, her ulusun kendi tarihinde önemli dönüm noktaları olduğunu vurgulayan AB Bakanı Ömer Çelik, "Bir yıl evvel, 15 Temmuz 2016 gecesi Türk milleti herhangi bir tereddüt göstermeksizin, Fetullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) karşı dayanışma içerisinde birlikte duruş sergilemiştir. Demokratik değerlere ve evrensel standartlara bağlılık gösteren Türk halkının direnişi, demokratik değerler adına mücadele eden herkes için bir simge haline gelmiştir." değerlendirmesinde bulundu.  

Türk Demokrasisine Karşı Kurulan Tuzağın Bertaraf Edilmesi

Her ulusun kendi tarihinde önemli dönüm noktaları bulunmaktadır. Türkiye’nin bir ulus olarak geçmişi çok eskilere dayanmakla birlikte, Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yıldönümünü çok yakında kutlayacağız. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra geçen yaklaşık yüz yıllık dönemde; hedefimiz demokrasinin, hukukun üstünlüğünün benimsenmesi ve tüm vatandaşlarımızın en yüksek refaha erişiminin sağlanması olmuştur. Dolayısıyla ülkemizin Avrupa Birliği süreci, bu perspektif içerisinde değerlendirilmelidir.

Kolay bir süreç olmamıştır. Çeşitli zor aşamalardan geçilerek, demokrasimiz sadece ayakta kalmamış aynı zamanda olgunlaşmıştır da. Ancak bunun zaman zaman çok yüksek olan bir maliyeti olmuştur.

Bir yıl evvel, 15 Temmuz 2016 gecesi Türk milleti herhangi bir tereddüt göstermeksizin, Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) karşı dayanışma içerisinde birlikte duruş sergilemiştir. Demokratik değerlere ve evrensel standartlara bağlılık gösteren Türk halkının direnişi, demokratik değerler adına mücadele eden herkes için bir simge haline gelmiştir. Muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşlarını da kapsayacak şekilde bir bütün olarak bir araya gelen Türk halkı, darbe girişimine karşı mücadele etmiştir.

Maalesef Türkiye; halkın iradesi hilafına çeşitli darbelerin ve farklı türdeki askeri müdahalelerin siyaset tarihinde acı izler bıraktığı bir geçmişe sahiptir. Ancak FETÖ tarafından organize edilen bu darbe girişimi şayet başarılı olmuş olsaydı, demokrasi açısından en tehlikelisi olarak karşımıza çıkacaktı. Türkiye’de darbe girişiminde bulunanlar ilk defa vatandaşlarına ateş açmış, Parlamentoyu ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni bombalamışlardır.

Türkiye’de askeri müdahaleler döneminin sona erdiğini düşünüyorduk. Birlikte hareket eden Türk halkı, demokrasiyi koruma konusundaki taahhüdünü korumuş ve direniş göstermiştir.

Darbe girişimine katılan çok sayıda FETÖ üyesinin itiraflarının da tereddüde yer bırakmayacak şekilde ispatladığı üzere, hain darbe girişimi daha önce de mili iradeye karşı girişimlerde bulunan Fetullah Gülen ve taraftarlarınca bilinçli bir şekilde planlanmış ve uygulanmıştır. Bu durum, toplumun bütün kesimleri tarafından herhangi bir itiraz olmaksızın kabul edilmektedir.

O tarihten bugüne kadar Türkiye, 15 Temmuz gecesinde FETÖ üyelerinin vermiş oldukları zararı giderebilmek ve daha demokratik bir sisteme geçebilmek için bazı dönüşümler gerçekleştirmiştir.  Bütün bu süreçte FETÖ’nün Türk devlet yapısına ve toplumun tüm diğer unsurlarına on yıllar boyunca nasıl sızdıklarının ortaya çıkması sarsıcı olmuştur.

Türkiye’nin bu tehditten kurtulması için şok bir terapiye ihtiyacı bulunmaktaydı. Bu çerçevede özellikle ordu, yargı ve emniyet teşkilatından olmak üzere, binlerce gizli FETÖ üyesi kamu hizmetinden uzaklaştırılmıştır. Soruşturmalar, FETÖ üyelerinin devlet yapısını ele geçirmek ve kendilerini gizlemek için kullandıkları yöntemleri de ortaya çıkarmış bulunmaktadır. FETÖ üyelerinin devlet kurumlarından atılmasıyla birlikte, bugün Türkiye çok daha şeffaf bir ülke haline gelmiş bulunmaktadır.

Böylesine karmaşık bir yapı ile mücadele ederken başarılı olmak için atılan ilk adım olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmesi olmuştur. Anayasanın 120. maddesine göre ilan edilen OHAL, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesinde de yer almakta olup, tüm ülkeler tarafından olağanüstü durumlarla mücadele etmek amacıyla uygulanabilmektedir. OHAL, Türkiye için sadece meşru bir yol değil, aynı zamanda tek seçenekti.

Sivil otoritelerle asker arasındaki hiyerarşik ilişki sivil iradenin asker üzerindeki tam kontrolünü temin edecek şekilde bu süreçte yeniden tanımlanmıştır.

Bu sıradışı süreçte Türkiye; OHAL yönetiminde, hukukun üstünlüğüne bağlı kalma konusunda oldukça dikkatli davranmıştır. Etkili tashih mekanizmaları oluşturulmuş ve gözaltı ile gözaltında tecrit konularında değişikliklere gidilmiştir. Türkiye uluslararası toplumla yakın ilişkilerini sürdürmüş ve Avrupa Konseyi’ nin tavsiyelerini uygulamıştır. Gözaltı konusundaki değişikliklere ilave olarak Türkiye aynı zamanda Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nu kurmuş ve bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmiştir. Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun üyeleri belirlenmiş olup, kısa süre içerisinde faaliyetlerine başlayacaktır. Anılan Komisyona başvurular şeffaf bir şekilde yapılacaktır ve Komisyonca alınan kararlar yargı denetimine açık olacaktır.

Tüm bunlar, Türkiye’nin olağanüstü hal yönetimi altında bile demokrasi için mücadelesini göstermektedir. Cumhurbaşkanlığı sistemi için 16 Nisan’da yapılan referandum da, Türk demokrasi geleneğinin gücünü ve toparlanma kabiliyetini göstermiştir. Yaklaşık %86 katılım oranıyla, Türkiye demokratik sürecin bir başka örneğini daha ortaya koymuştur.

Bununla birlikte, olağanüstü hal tedbirleri uluslararası toplumun bir kısmının sert ve haksız eleştirilerine maruz kalmıştır. Hatta FETÖ’nün darbe girişimindeki rolü bile tam olarak kabul görmemiştir. Daha şok edici olan ise, sokaklarda demokrasiyi savunanların haklarındansa, darbecilerin “demokratik haklarının” öne çıkarılmasıydı.

Mamafih, deliller ortaya çıktıkça, şüpheler yok olmuştur. Olağanüstü hal tedbirlerine duyduğumuz ihtiyaca yönelik şüpheler, eminiz ki azalacaktır.

Türkiye’nin, mazisi uzun olan batılı müttefiklerinden beklediği desteği tam olarak görememesi hayal kırıklığına yol açmıştır. Türk halkının daha sağlıklı bir değerlendirmeyi hak ettiğini düşünüyoruz. Gecikmiş olsa bile, son dönemdeki saldırıyı kınayan ve halkımızla dayanışma ruhu gösteren çabalara müteşekkiriz.

Her ne kadar Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi ve Avrupa Parlamentosu darbe girişimine karşı duruş sergilemiş olsa da, sonrasında bizim çabalarımızı baltalayan bazı adımlar da atmışlardır.

Olağanüstü hal tedbirleri ve anayasal değişiklikleri bahane ederek, Türkiye’yi siyasi gözetim sürecine almak ve katılım müzakerelerinin askıya alınması çağrısı yapmak sadece hata değil, aynı zamanda uluslararası konvansiyonlar ile ortaya konan temel değerleri inkâr ve darbe girişimi esnasında olanları göz ardı etmektir.

Bunun yanında dünyanın her yerinde terörist saldırıları artış göstermektedir. Biz, gerek DEAŞ, gerek PKK ya da FETÖ olsun, terörün şekli ve terör örgütleri arasında fark gözetilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Bizce Ankara’da, Bağdat’ta, İslamabad’da, Paris’te ya da Manchester’da gerçekleşen terör saldırıları eşit derecede kınanmalıdır.

Türkiye’yi FETÖ ya da diğer terör örgütleri ile mücadelesinde yalnız bırakma çabaları önyargılı ve siyasi temelli olup, özgürlük, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi altın hedeflere ulaşmak için motivasyonumuza gölge düşüremez.

Bu kalkışmaya rağmen Türkiye’nin, çoğu Suriye’den olmak üzere 3 milyondan fazla mülteciyi barındırmaya devam ettiği ve muazzam bir sorumluluğu üstlenmekte olduğu unutulmamalıdır. Darbe girişimi ya da diğer terör saldırıları uluslararası yükümlülüklerimizi ihmal etmek için asla bir mazeret değildir. Türkiye sözlerini tutmaktadır ve ortaklarının da verdikleri sözleri tutmalarını beklemektedir.

Darbe girişimine bir yıl sonra dönüp baktığımızda, Türkiye, demokrasisini güvence altına almak ve geliştirmek için büyük aşama kaydetmiştir. FETÖ ile mücadele hiç bitmeyecek ve ulusal ve uluslararası hukukun ilkeleri çerçevesinde devam edecektir. Türkiye insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü desteklemekten hiç bir şekilde geri adım atmayacaktır.

Bununla birlikte, bu mücadelemize uluslararası destek verilmesi büyük önem taşımaktadır. Birçok darbe girişimi faili ABD ve AB üye ülkelerinde ikamet etmekte ve bu ülkelerden sığınma hakkı talep etmektedir. FETÖ üyelerinin sığınma başvurularının kabul sayılarındaki artıştan üzüntü duymaktayız. Hangi ülkede olursa olsun, FETÖ üyelerine tolerans göstermek, büyük bir hata olacaktır.

Darbe girişiminin yıldönümünde ihtiyacımız olan şey, darbecilere ve terör örgütü üyelerine sempati ya da önyargılı ve temelsiz eleştiriler değil, daha çok işbirliği, diyalog ve anlayıştır.

Avrupa Birliği aday ülkesi ve tüm batılı kurumların bir üyesi olarak, evrensel değerler çerçevesindeki mücadelemize daha çok desteğin karşılıklı güven ve dayanışmayı artıracağına inanıyoruz.


Makaleyi görüntülemek için tıklayınız. (İngilizce)

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir