2009-05-27 AB Bülteni

Son Güncelleme: 01 Eylül 2009

2009-05-27 AB Bülteni

Bülten No : 76 27 Mayıs 2009


DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

 

ALMANYA BASINI

Berliner Zeitung: "Tanrı İle Birlikte Ve Türkiye Olmaksızın": "2004 yılında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde CDU yüzde 44 civarında oy toplayabilmişti. CDU ve CSU partileri dün yaptıkları ortak bir açıklamada, vatandaşlara, Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılmaları yönünde bir çağrıda bulunurken, AB vergilerine karşı olduklarını hatırlattı. Bunun yanı sıra Birlik Partisi, AB sözleşmelerinde tanrıya atıfta bulunulmasını ve Türkiye'nin AB'ye üye olarak alınmamasını arzuluyor. CSU Avrupa çapında bir halkoylamasını talep ederken, CDU buna ısrarla karşı çıkıyor."(26/05)

Frankfurter Rundschau: "Ankara'nın Uzantısı": "(...) Ancak, tam da yurt dışındaki Türklerin, özellikle de AB sınırları içinde yaşayan 3.5 milyonun geldikleri ülkenin reklamını yapmaları isteniyor. Her hâlükârda, geçtiğimiz hafta sonunda Ankara'da düzenlenen "Yurt dışındaki Türkler; 50. Yılında Göç ve Uyum Sempozyumu"nda bir konuşma yapan Avrupa'dan Sorumlu Devlet Bakanı Eğemen Bağış, bunu ifade etti. "Yaşadığınız ülkenin dilini öğrenin, hak ve yükümlülükleriniz konusunda bilgilenin ve uyum sağlayın. Yoksa hiçbir zaman AB'ye giremeyiz." (...) AB'ye üyelik çabaları söz konusu olduğunda, Türkiye'nin bir uzantısı olarak görülmek ve sorumlu tutulmak, bazı Türk kökenli göçmenin hoşuna gitmeyecektir."(Canan Topçu/26/05)

 

AVUSTURYA BASINI

Oberösterreichische Nachrichten: "Türkiye AB'nin Hayır Demesini Kabul Ederdi":"Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ülkesinin AB sürecinin sürekli tartışılmasından usandı. Gül, Slovenya'nın günlük Dnevnik gazetesine yaptığı değerlendirmede, Ankara'nın AB üyeliğine ilişkin olası olumsuz referandum sonuçlarını elbette ki saygıyla karşılayacağını belirtti. Gül, Ankara'nın "imtiyazlı ortaklıkla" aklının çelinmeye çalışılmasını, "Türkiye'nin üyelik müzakerelerindeki kesin kararlılığını kırmaya yönelik çabaları hiçbir suretle kabul edemeyiz." şeklinde değerlendirdi. (...) Gül, Türkiye için AB üyeliğine alternatif olarak "sayısız" seçeneklerin bulunduğunu, fakat Türkiye'nin "imtiyazlı ortaklık" teklifine sıcak bakamayacağını söyledi. Cumhurbaşkanı, "Bu türden özel bir ilişkiye veya imtiyazlı ortaklığa zaten sahibiz." sözleriyle Türkiye ve AB arasında hâlihazırda devam eden Gümrük Birliği'ne atıfta bulundu. Ankara'nın yavaşlayan müzakereler çerçevesinde havlu atacağı yönündeki bütün spekülasyonlara ilişkin ise "Türkiye üyelik müzakerelerini sonuçlandırma konusunda oldukça kararlı." sözleriyle meseleye açıklık kazandırdı. Fransa'nın Türkiye'nin AB üyelik meselesini referanduma götürme -Avusturya'nın da öyle- kararlılığından ise Gül pek etkilenmiş görünmedi. Gül, "Eğer Türkiye Avrupa sürecini başarıyla tamamlar, Avrupa Komisyonu da Türkiye'nin Avrupa standartlarına uygunluğunu tespit eder, buna rağmen Fransa yine katılımı referanduma götürürse ve referandumdan olumsuz sonuç çıkarsa, buna elbette ki saygı duyacağız." dedi. Gül, Türkiye'nin AB'ye uyumu konusunda henüz bazı "aksaklıklar" olduğunu kabul etti. Örneğin kamu yönetimi alanında belli başlı reformlara ilişkin karar verilmesine rağmen, "bunların tamamlanması gerektiğini" ifade etti. İfade özgürlüğü ve polis şiddeti konularında da henüz eksiklikler göze çarpıyor. İktidardaki İslami eğilimli AK Partili siyasi, "Bunların tümünü dikkatle takip ediyor ve yasaların tamamıyla uygulamaya geçmesi için çaba sarf ediyoruz." dedi. Reformların gecikmesindeki en önemli etkenlerden biri olarak Kürt ayrılıkçı terör örgütü gösteriliyor. Gül, "Terörün yaşandığı koşullarda bir ülkenin demokratikleşmesi oldukça güç. Eğer terör olmasaydı Türkiye reformları elbette ki daha hızlı gerçekleştirebilirdi." dedi. Gül, Kürtlerin geniş kapsamlı hakların -örneğin kendi dillerinde ders görme ve Kürtçe medya gibi- tadını çıkardığının altını çizdi."(26/05)

Der Standard: "Strasser'e ÖVP Eleştirisi... Popülizm Suçlamaları: Strasser'e Karşı Busek": "Avrupa adayı Ernst Strasser'in, Türkiye'nin muhtemel AB üyeliği ile ilgili dün yaptığı sürpriz açıklamalar -Othmar Karas'ın aksine Strasser katılım müzakerelerine ara verilmesini istemişti-, sert eleştirilere ve popülizm yaptığı yönünde suçlamalara yol açtı. Eski ÖVP Lideri Erhard Busek, Standard ile yaptığı görüşmede, "Görüyorsunuz ki Strasser meslekte yeni. Herhâlde böyle şeylerle puan toplayabileceğini düşünüyor." değerlendirmesinde bulundu. Busek'e göre, Strasser "ses getiren konular arayışında". Strasser'in açıklamaları ÖVP'nin AB politikalarında bir değişime mi işaret ediyor? Busek'e göre "kesinlikle hayır". Busek, Spindelegger ve Karas'ın ÖVP çizgisini her zaman açık ve net temsil ettiklerini ve ÖVP'nin Avrupa profilini "apaçık ortaya koyduklarını" belirtiyor. Ayrıca eski ÖVP Başkanı, Strasser'in popülizm kokan niyetleri hakkında bir de şunu belirtiyor: "O (Strasser), dün orada birisi vurulduğu için herhâlde şimdi de çıkıp Hindistan'ın da AB'ye katılamayacağını söyler." Busek, Türkiye'nin AB'ye katılım meselesinin güncel seçim ortamında konuşulmasını, tartışmayı ilerletmeyeceği gerekçesiyle pek yararlı bulmuyor. Busek, Standard'a, "Zaten Türkiye'nin de katılmak istemediğinden eminim." diye konuştu. Bunu Türkiye'de AB'ye onayın sadece yüzde 30'larda seyrettiğini ortaya koyan kamuoyu yoklamaları da belgeler nitelikte. Busek, AB-Türkiye ilişkilerinin orta vadedeki geleceğini tam katılım olarak değil, "özel türden bir ilişki" olarak görüyor. Busek, "Öyle de olsa, Türkleri, şimdiden bunun gibi saldırgan açıklamalarla daha da geriye itmek de doğru değil." sözleriyle Strasser'in yaptığı çıkışlar karşısındaki şaşkınlığını ifade ediyor."(Anita Zielina/26/05)

FRANSA BASINI

Le Monde: "Türkiye, Öteki Avrupa": "(...)Bazıları, sanki Avrupalılar birbirlerini hiç öldürmemişler gibi Türklerin korkunç hareketlerini konuşmak için ısrar etmişti. Ne ilginçtir ki Türklerin katliamcı olduğunun vurgulandığı konuşmalar, Türkiye'nin adaylığı, Avrupalıların gözünde kesinlik kazanmaya başladıkça dinmek yerine gündeme gelir oldu. Bir Avrupa komiserinin, Türkiye'nin üyeliğinin "Habsbourg'ların 1683 yılındaki zaferini sileceğini" söylediğini duyduk. Veya Jean-Claude Casanova'nın Aralık 1997'deki Avrupa Konseyi öncesinde Türkiye'ye aday statüsünün, sırf Türklerle Avrupalıların İnebahtı Deniz Savaşı konusunda aynı duygulara sahip olmamaları sebebiyle verilmemesi gerektiğini savunan satırlarını okumuştuk. Öncelikle bu savaşın 1571 yılında yaşandığını hatırlamalı, sonra Fransızlarla Almanların, Verdun'da aynı duygulara sahip olup olmadıklarını kendimize sormalıyız. İkinci vatanım kabul ettiğim Fransa'nın bugün başka bir yüzü var: Siyasilerinin çoğunluğu ve kamuoyu aracılığıyla dışlamayı ve içine kapanmayı savunan bir ülkenin yüzü. Oysa Avrupa'da, ötekinin farklı olması sebebiyle dışlanmasına dayalı kimlik oluşturma çalışmaları daima büyük trajedilerle sonuçlanmıştır. (...) Elbette Avrupa aşamalı olarak genişliyor ancak Türkiye'nin üyelik olasılığı, özellikle aydınları ve sanatçılarıyla yoğun bir Türk cemaatinin yaşadığı Fransa'da, sonsuza dek kaybolduklarını sandığım eski korkuları ortaya çıkarıyor. Sanki Türkiye, demokrasi ve insan hakları konusundaki eksikliklerinin üstüne korkutuyor, sanki Hristiyanları, Büyük Türk'ü geldiği yere, yani medeni dünyanın sınırlarına kadar itmeye çağıran eski Bizans efsanesi "yalnız ağaç" gibi toplumun bilinçaltındaki korkuları uyandırıyor. Oysa bana göre, çok kültürlü bir Avrupa fikri tam da bu sınırdan itibaren ilgi çekici. Bu dışlanmadan kurtulmak için derim ki bir Pessoa veya bir Andric olmasaydı Avrupa kültürü bugünkü düzeyine gelemezdi. Oysa evrensel edebiyatın bu önemli yüzleri varlıklarını Avrupa'nın merkezine değil, çevresine borçludur. Nazım Hikmet veya Yaşar Kemal gibi yazarların aracılığıyla, çok etnikli ve çok kültürlü, çevresiyle zenginleşmiş bir Avrupa rüyası bir gün gerçekleşir mi dersiniz? Türkiye'nin adaylığından yana olmayanları susturmak için bu soruya cevap vermek yerine "belki de bizleri gördüğünüz gibi değilizdir, ancak bizler, sizleri gördüğümüz gibiyiz." demeli. (...) Nitekim her şey, en azından Fransa'da, Giscard'ın "Türkiye Avrupa'ya yakın bir ülkedir, önemli bir ülkedir, gerçek bir eliti olan bir ülkedir, ancak Avrupalı değildir (...) Başkenti Avrupa'da değil, halkının yüzde 95'i Avrupa dışında yaşamaktadır. Dolayısıyla Avrupalı bir ülke değildir." açıklamalarıyla başlamadı mı? Ancak öte yandan, artık Avrupalı olan bir ülkenin başkenti Lefkoşa da Ankara ile aynı boylamda, Beyrut'a hava yoluyla yirmi dakika uzaklıkta değil mi? Giscard d'Etsaing'in söyledikleri doğru değil, zira bir zamanlar sultanların, ancak Bizans'ın da başkenti olan ve 2010 yılında Avrupa'nın Kültür Başkenti olmaya hazırlanan en büyük kenti İstanbul ile Avrupa topraklarının bu yüzde 5'inde 20 milyon Türk yaşamaktadır. (...) Köprülerin kutsal sayıldığı ülkem -zira İvo Andric'in "Drina Köprüsü" kitabında olduğu gibi temellerinin insan kanı ile karıldığına inanılır- bugün katılmak istediği Avrupa ile müzakereler sürdürüyor. Avrupa'nın kapısını çalıyor ve her fırsatta, her ne kadar daha çok ilerleme kaydetmesi gerekse de demokrasi ve ifade özgürlüğü ilkelerine bağımlılığını hatırlatıyor. Türkiye'de Mart 2008'de çıkan son romanım olan "Allah'ın Kızları" hakkında bir dava açıldı. Türk Ceza Kanunu'nun 216 sayılı maddesine göre altı ila bir yıl hapis istemiyle "dini değerleri aşağılamak" suçundan yargılanıyorum. Laik olduğunu savunan bir cumhuriyette fikir özgürlüğüne getirilmiş bir sınırlandırmadır, ifade ve yaratıcılık özgürlüğünün ihlalidir. Ne olursa olsun, ülkemin adaletine güveniyorum ve Avrupa Birliği'ne katıldığı gün bu tür davaların artık kalmayacağını ümit ediyorum. (Nedim Gürsel/26/05)

 

KIBRIS RUM BASINI

KİPE: "Kipriyanu: Türkiye, Kıbrıs İle İlgili Yükümlülüklerini Yerine Getirdiği Takdirde AB'ye Üye Olabilir": "Dışişleri Bakanı Markos Kipriyanu, yaptığı açıklamada, Türkiye'nin ancak ülke içi reform ve AB'ye karşı Kıbrıs ile ilgili yükümlülüklerini gerektiği şekilde yerine getirdiği takdirde, AB'ye üye olabileceğini söyledi. (...) Kipriyanu, Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci konusunda imtiyazlı ortaklıkla ilgili olarak Fransa-Almanya ittifakının tutumunun kabul görüp görmediğiyle ilgili bir soruya cevaben, "Bu iki üye devletin konuyla ilgisi, iki ülke liderleri tarafından ifade edildi. Ancak AB'nin her ülkesinin kendi yaklaşımı var. Türkiye'nin ülke içi reform ve AB'ye karşı Kıbrıs ile ilgili yükümlülüklerini gerektiği şekilde yerine getirdiği takdirde, AB'ye üye olabileceği Kıbrıs'ın görüşüdür." dedi. Kipriyanu, Türkiye'nin yıl sonuna kadar ek protokolü uygulayacağına dair herhangi bir belirti olup olmadığıyla ilgili bir soruya cevaben, "Mevcut verilerle hayır, ancak hâlâ mayıs ayındayız." dedi. Türkiye, Kıbrıs'a karşı yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde, Kıbrıs hükûmetinin tutumunun ne olacağıyla ilgili bir soruya cevaben Markos Kipriyanu, "Ne yapacağımızı biliyoruz. Ya 27'lerle ortak bir tutum içinde olacağız ya da diğer üye devletlerle birlikte bütün başlıklara kadar bunların açılmasını engelleyeceğiz. Bütün bunları sonbahara kadar düşünüp taşınacağız." Dedi."(26/05)

 

NOT: Bu bülten, 26 Mayıs 2009 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir