2009-05-20 AB Bülteni

Son Güncelleme: 28 Ağustos 2009

2009-05-20 AB Bülteni

 

Bülten No : 71 20 Mayıs 2009


DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

FRANSA BASINI

Le Monde: "Türkiye, Avrupalı Taraftarlarını Harekete Geçiriyor":"Türkiye Avrupa Parlamentosu seçimlerinin rehini olmak istemiyor. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Mayıs Perşembe günü Varşova'da Nicolas Sarkozy ile Angela Merkel'in "üzücü" olarak nitelediği son olumsuz açıklamalarına değindi ve "Maçın yarısında oyunun kurallarını değiştirmeyin." dedi. Pazar akşamı Berlin'deki ortak mitingde bir araya gelen Fransız ve Alman liderler, Türkiye ile imtiyazlı ortaklık müzakerelerinin "şimdiden" başlatılması konusunda ısrarcı oldular. Sarkozy, birkaç gün öncesinde Nimes şehrinde Avrupa'nın "sınırları" olması gerektiğini yinelemiş, "Türkiye'nin AB'ye girmek için ehil olmadığını" söylemişti. Erdoğan'ın "üzücü" olarak nitelediği bu açıklamalar Türkiye'de kısa vadeli seçim çıkarları olarak yorumlanıyor. Ankara'da Portekiz Cumhurbaşkanıyla görüşen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "siyasi vizyonları olmayan" AB liderlerine, açıklamaları nedeniyle sert eleştiriler yöneltti. İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi AB Bölüm Başkanı Cengiz Aktar, "seçim kampanyası içindeki Fransa ve Almanya'nın, dikkatleri ekonomik kriz üzerinden dağıtmak için Türk can simidine sarıldıklarına" inanıyor. Bu sistemli olumsuz tutumlardan zaten yeterince sıkılmış olan Türk kamuoyu, böylece bir parça daha öfkelendi. Aktar, "Avrupa işlerinin yeniden canlanmasının söz konusu olduğu sırada bu durumun hükûmeti kamuoyu karşısında zor duruma soktuğunu" düşünüyor. Aktar'a göre, AB içinde ve Türkiye'deki "hevessizler koalisyonu" bu noktada birleşiyor. 2005 yılında başlatılan müzakereler şimdilerde ciddi anlamda yavaşlamış durumda. 35 başlıktan sadece 10'u açılabildi, biri kapatıldı. Çek dönem başkanlığı sırasında başlıkların hiçbir şekilde açılması beklenmiyor: "Vergilendirme" ve "sosyal politika" başlıklarının haziran sonuna kadar hazır olamayacağı sanılıyor. Ancak bu başlıkların, yine de en az iki başlık açmak isteyen Türklerin en sadık destekçilerinden olan İsveç'in dönem başkanlığı sırasında açılması söz konusu olabilir.(...) Türkiye'nin üyeliğinden yana olan bir ülkenin diplomatı, "mevcut durumun reformların lehine olmadığını ve Türk yönetici sınıfı üzerindeki nüfuzlarını olumsuz etkilediğini, zira katılım perspektifinin giderek inandırıcılığını kaybetmeye başladığını" açıkladı. Stockholm, AB'nin Türkiye'nin Ek Protokol uygulamasını değerlendireceği 2009 yılının sonunda, Türkiye tarafından bir kesimi işgal edilen Kıbrıs'ta süregelen müzakere sürecinin havayı yumuşatacağını umuyor. 2005 yılında imzalanan Protokol, AB ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği Anlaşması'nın, Türkiye'nin hâlâ tanımadığı Kıbrıs'a ve yeni AB üyelerine genişletilmesini öngörüyor.(...)"(Guillaume Perrier/Philippe Ricard/18/05)

 

İTALYA BASINI

Corriere Della Sera: "Pamuk ve Erdoğan'ın Sessizliği... Türkiye Avrupa'dan Uzaklaşıyor": "Avrupa'da Türkiye'nin dostu olan ülke sayısı pek fazla değil. Hatta çok az. Ama inatla kendine kötülük etmeyi sürdürürse, AB'ye katılım yolunda katettiği uzun ve sıkıntılı yolda kendisine cömertçe yardım edenlerin motivasyonunu da ortadan kaldırabilir. En başta da İtalya'nın. Floransa Üniversitesi çarşamba günü, Nobel Edebiyat ödüllü Türk yazar Orhan Pamuk'u saygın bir fahri doktora unvanıyla onurlandırdı. Mantıklı düşünülürse, ulusal gururu parlatmak adına Ankara için yeni bir fırsat teşkil edebilirdi. Ama öyle olmadı. Danıştay, "Türk kimliğine hakaret" ile suçlanan yazar hakkındaki beraat kararını kabul etmeme ve aynı suçlama ile yeni bir dava başlatması için başka bir mahkemeyi görevlendirme kararı aldı. (...) Ancak sorun, AB'nin istediği gibi, ceza kanununun Türk kimliğine hakaret hakkındaki ünlü 301. maddesinde değişiklik kararıyla "hemen hemen çözülmüş" gibi görünüyordu. "Hemen hemen çözülmüş mü?" Hayır, kesinlikle çözülmemiş. O derece çözülmemiş ki dün Yargıtay, ülkenin çıkar ve imajı adına ölümcül bir iş yaptı. Başbakan Erdoğan sessizliğini koruyor ve kötü yapıyor. Sadece kendi halkının nezdinde değil, aynı zamanda, İtalya başta olmak üzere Avrupa'da Ankara'nın arzularını desteklemeye devam edenler nezdinde de. Ortaya çıkacak zararın oldukça vahim olma ihtimali var. Hükümet Pamuk'a açılacak yeni davanın önüne geçmeyi başarsa bile bu ihtimal var. İnsanın içinden şöyle seslenmek geliyor: Türkiye, nereye gidiyorsun? (Antonio Ferrari/18/05)

KIBRIS RUM BASINI

Alithia: "Markos, Türkiye'nin AB Üyelik Sürecini Veto Konusunda, Aynı Şeyi Başka Sözlerle Söyledi": "Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu, Türkiye'nin AB üyelik sürecine resmen son vermek için Kıbrıs'ın tek başına veya müştereken veto kullanmasının söz konusu olmadığı yolundaki konuşmasına izahat getirdi. Kiprianu, konuyla ilgili önceki gün yaptığı açıklamanın yanlış yorumlandığını söyledi. Markos Kiprianu, "Türkiye'nin üyelik sürecinin gözden geçirileceği aralık ayında izlenecek prosedürde veto seçeneği hukuki açıdan yoktur. Ancak Kıbrıs Cumhuriyeti'nin önünde; müzakere başlıklarının bir kısmının veya tamamının açılmasına itirazda bulunmak ve 27'lerin ortak kararıyla bu sürece son verilmesi gibi diğer seçenekler bulunuyor" dedi. Perşembe günkü açıklamasında, hükümetin bu konuda aldığı bir karardan değil, Türkiye'nin Aralık ayına kadar "yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde" önünde hangi seçeneklerin olacağından söz ettiğini açıklayan Kiprianu şunları söyledi: "Ya 27'lerin ortak kararı ya da Kıbrıs Cumhuriyeti'nin, tek başına veya müştereken müzakere başlıklarının bir kısmını veya tamamını engelleme olanağı var. Kıbrıs hükümeti bütün senaryoları inceliyor ve hiçbirini dışarıda bırakmadan bütün seçenekleri açık bırakıyor. Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirmezse bunun etkileri olacak. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin neler talep edeceğine zamanı geldiğinde karar verilecek. Tekrar ediyorum; şu anda hiçbir tercih veya hiçbir karar dışarıda bırakılmıyor. Bütün seçenekler önümüzde duruyor." (18/05)

Haravgi: "İmtiyazlı Ortaklık mı Yoksa İmtiyazlı Kullanım mı?":"(...) Ne Almanya'nın ve Fransa'nın, Türkiye'nin AB'ye tam katılımını arzu etmeyişinin sebepleriyle ilgili ne de Türkiye'nin unutturmaya çalıştığı sorumluluklarını yerine getirmesiyle ilgili tek bir söz söylendi. AB, Avrupalılaşmış bir Türkiye'yi kabul etmek için kapılarını beş yıl önce açtı. Beş yıl geçti ve Türkiye kendi kendine yardımcı olmak için çok az şey yaptı. Ama şimdi rahatsız oldu çünkü AB içinden bazıları memnuniyetsizliğini ve 2004'te katılım müzakereleri başlarken itirazda bulunmadıklarından ötürü pişmanlığını ifade ediyor. En cesur analizcilerden biri olan Noam Chomsky, pazar günkü Elefterotipia gazetesindeki röportajında, Türkiye'nin AB'ye katılımında ABD'nin desteğine ilişkin sorulan soruya şu şekilde cevap verdi: ABD ezelden beri Fransa ve Almanya önderliğindeki Avrupa'nın, "gol atma" niteliğinde bir siyaset uygulayarak, uluslararası konularda bağımsız bir yolda hareket edeceği konusunda endişelidir. Washington, Amerika tarafından kabul görmüş ülkeleri AB alanına getirerek Almanya ve Fransa'nın gücünü hafifletmeyi arzulamaktadır. Güya, Türkiye de bu ülkelerden biridir. ABD, Türkiye'nin AB'ye katılımını herkesten çok hatta Türkiye'den bile daha çok arzulamaktadır. Gül, AB'nin Türkiye'ye ihtiyaç duyduğunu söylerken, aklının bir ucunda da ABD vardı. Ankara yetkililerinin böbürlenmeleri, kabadayılıkları ve AB ilkelerini küçümsemeleri bunlara dayanmaktadır. Ancak ABD ve Türkiye arasında, Türkiye'nin katılım sürecini açık bir şekilde destekleyen ama Kıbrıs'ta da çıkarları olan İngiltere vardır. İngiliz diplomatlar, Türkiye'ye, Kıbrıs sorununun Türkiye'nin AB'ye katılımında çok önemli tahrik edici bir unsur olduğunu belirtiyorlar. Kıbrıs, Türkiye'nin Avrupalılaşmasında ve Kopenhag Kriterlerini yerine getirmesinde önemli bir unsurdur. Türkiye aralık ayında değerlendirilecek ama Türkiye ile birlikte başkaları da değerlendirilecek: ABD, İngiltere, AB. Türkiye ile imtiyazlı ortaklığı değil, Türkiye'nin imtiyazlı kullanımını mı arzu ettikleri konusunda değerlendirilecekler. (Niki Kulermu/18/05)

 

RUSYA BASINI

Vremya Novostey: "Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Ülkesinin AB'ye Kabul Edilip Edilmeyeceği Konusunda Kesin Cevap Bekliyor": "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel'in, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda kesin karar vermesini istedi. Başbakan, bu sözleri politikacılarda az rastlanan bir samimiyetle söyledi. Türk medyası Başbakanın şu sözlerine yer verdi: "Türkiye'yi kabul etmek istemiyorsanız bunu açıkça söyleyin. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının birçoğunun Müslüman olduğu için mi bizi kabul etmiyorsunuz?" (...) Rus uzman Maksim Minayev, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Başbakan Erdoğan'ın Almanya'da gelecek parlamento seçimlerini ima ettiğini söyledi. Ankara, Türkiye'ye yönelik daha yumuşak politika izleyen sol koalisyonun seçimleri kazanacağını umut ediyor.(...) Bu projeye Rusya da katılabilir. Moskova, böyle bir yaklaşıma sıcak bakıyor, aynı zamanda da Türkiye'nin AB üyeliğine karşı değil. Fransa, Türklere Akdeniz Birliğine katılmayı teklif ediyor. Bu bölgesel ekonomik örgüt, Fransa'nın inisiyatifi ve himayesinde kurulacak. Fakat Ankara, AB'ye tam üyelikte ısrar ediyor. Minayev'e göre, Türkiye'nin jeopolitik durumu, 8 Mayısta Prag'da yapılan enerji konulu zirveden sonra güçlenmiş oldu. Brüksel'deki zirvede ise Türkiye ile ilişkilerde bir atılım yapıldı: Nabucco doğal gaz boru hattının Türk toprakları üzerinden geçmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Rusya'yı by-pass edecek bu boru hattıyla Hazar ve Orta Asya bölgelerinden Avrupa'ya doğal gaz taşınması mümkün olacak. Almanya, Fransa ve İtalya, Nabucco'ya karşı çıkıyordu. Oysa AB'nin yeni üyeleri projeye destek verdi. Türkiye, uzun bir süre bu konuda karar vermede acele etmedi. Minayev, Türkiye'yi bu projeye katılması için ABD'nin ikna ettiğini söyledi. Bundan sonra Türkler, AB üyeliği müzakerelerinde enerji konusunu ileri sürebilir. Bütün bunlara rağmen Türkiye'nin yakın gelecekte AB üyesi olma şansı yok."(Boris Yunanov/18/05)

YUNANİSTAN BASINI

Eleftherotipia: "Erdoğan Türkiye'nin AB Parlamento Seçimlerine Katılmasını Sağlayamadı": "Türkiye hâlâ Avrupa Cenneti dışında olsa da AB Parlamento seçimleri öncesi dönemi yoğun bir şekilde yaşıyor. Bunun nedeni de Fransa ve Almanya'nın seçim öncesi kampanyalarında Türkiye'nin AB üyelik konusunu temel konu hâline getirmiş olmalarıdır. Fransa ve Almanya'da yapılan kamuoyu yoklamalarına göre bu iki ülke Türkiye'nin üyelik sürecine en çok karşı çıkan ülkelerdir. (...) Ancak konu şu ki Türkiye karşıtı tutumu benimseyenler bundan siyasi kazanım sağlayabiliyorsa Ankara'nın sorunu liderlerle değil, Avrupa halklarıyladır. Merkel ile Sarkozy'nin açıklamalarından hemen sonra yapılan kamuoyu yoklamalarından da tam olarak bu sonuç ortaya çıktı. Kamuoyu yoklamaları Fransız halkının yüzde 67'sinin, Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasını istemediğini, tam üyeliği destekleyenlerin oranının ise yalnızca yüzde 30 olduğunu gösterdi. Tabii Ankara sorunun liderlerden kaynaklanmadığının farkında. Bu nedenle, Türkiye'nin AB üyeliğine Avrupa'nın karşı çıktığı bu dönemde, en soğukkanlı isimler "Türkiye'nin, Fransa ve Almanya liderlerinin değil de Avrupalıların güvenini kazanmak için yeni bir strateji geliştirmesi gerektiğini" söylüyorlar. International Crisis Group'un analizcisi Türkiye-Kıbrıs konuları uzmanı Hew Pope Türkiye'nin sorununa farklı bir boyut kazandırıyor. Pope, Ankara'nın "İngiltere, İtalya, İspanya, hatta Yunanistan" gibi kendisini AB'ye isteyen ülkelerle iş birliğinde bulunmakta yaşadığı zorluğu hatırlatıyor. Ancak öyle görünüyor ki Türk hükûmeti klasik diplomatik pazarlık yöntemlerini tercih ediyor ve her fırsatta bu yöntemi uyguluyor. (...) AB Komisyonu Jose Manuel Barosso ise "Nabucco boru hattı programı için şartları Türkiye koşmuyor." diyerek pazarlık etmeyi reddetti. Avrupa'da meydana gelen ve Türkiye'ye bu şekilde yansıyan seçim öncesi karışıklık, ülke içinde, anayasa değişikliği temelinde yapılması beklenen büyük yenilikleri yeniden gündeme getiriyor. (....) (Ahileas Fakatselis/18/05)

 

NOT: Bu bülten, 16-18 Mayıs 2009 tarihlerinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir