2009-04-14 AB Bülteni

Son Güncelleme: 25 Haziran 2009

2009-04-14 AB Bülteni

 

Bülten No : 048 14 Nisan 2009


DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

 

ABD BASINI

Newsvoa.Com: "ABD'nin Kritik Müttefiki Türkiye": "Başkan Barack Obama, kısa bir süre önce Türkiye'ye yaptığı ziyaretinde, ABD ve Türkiye arasındaki ticari iş birliğinin genişletilmesini istedi. Başkan Obama "Bu iş birliği, Birleşik Devletler ve Avrupa'nın, Türkiye ile paylaştıkları ortak güvenliği ve demokrasiler olarak paylaştığımız ortak değerleri güçlendirmektedir." dedi.. Başkan Obama, "Türkiye, Atlantik ötesi ve Avrupa kurumlarında azimli ve sorumlu bir ortak olmuştur. Etnik kökenler, gelenek ve inançların farklılığı Avrupa'nın kaybı değil kazancıdır." dedi. Türkiye, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kaldırılması ve hukuki vekalet hakkının genişletilmesi de dahil olmak üzere, AB üyeliğine yönelik önemli adımlar atmış, basın özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüklerini genişletmek için yasalar çıkarmıştır. Bunlara ilaveten, Kürtçe yayın konusundaki bazı kısıtlamaları kaldıran Türkiye, iki üniversitede Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümleri açmayı taahhüt etti. Reformların sürdürülmesini destekleyen Obama, "Demokrasiler durağan olamazlar, ileriye doğru gitmelidirler." dedi."(11/04)

AZERBAYCAN BASINI

Yeni Müsavat: "Sınırların Açılması Tehlikesi Henüz Tamamen Ortadan Kalkmadı": "Tehlikenin tamamen ortadan kalkmadığını bildiren siyaset bilimci Arif Yunus, "Sınırların açılmasının, belirsiz bir tarihe kadar ertelendiğini söyleyebiliriz. Ancak tamamen gündemden kalktığı söylenemez. Önemli birçok konu, AB ülkeleriyle müzakerelere bağlı. Türkiye için Ermenistan değil, AB konusu daha önemli. Türkiye iktidarı, sınırları açsa bile AB'nin kapılarını kendisine açmayacağını hissediyor. Türkiye'nin otomatikman AB'ye kabulünü sağlayacağına emin olsa hemen sınırları açar. Bundan emin olmadığı için Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmeti şimdilik sınırların açılmasına gerek olmadığını düşünüyor.(...)(İtibar Seyidağa/13/04)

FRANSA BASINI

Le Monde: "Ankara'nın AB'ye Üyelik 'Yöntemi' Brüksel'de Rahatsızlık Yaratıyor": "Türkiye, Barack Obama'nın desteği ve yeni NATO Genel Sekreterinin seçimi konusunda kazandığına inandığı pazarlık sayesinde Avrupa Birliği üzerindeki baskılarını artırıyor. Ankara diplomasisinin, AB ülkelerinin Türkiye'nin üyeliği hakkındaki müzakerelerde daha "yumuşak" bir tutum sergileyeceği şeklinde yaydığı söylentiler Brüksel'de huzursuzluk yaratıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 9 Nisan Perşembe günü Financial Times'a verdiği söyleşide Avrupalıları, ülkesinin dış politikası açısından "tehlikeli" olarak nitelendirdiği Türkiye'ye yönelik eleştirilere, Batı'nın güvenlik çıkarlarına tehdit oluşturabileceği uyarısıyla son vermeye davet etti. (...) Tartışmanın hemen ardından Ankara, Avrupa Birliği Savunma Ajansına katılımıyla AB'nin -Türkiye'nin üyeliğine karşı olan Fransa ve Almanya da dahil- 2005 yılında başlatılan müzakereleri kolaylaştırmayı kabul etmesinden söz etti. Ayrıca Çek Cumhuriyeti'nin dönem başkanlığı sona ermeden vergi sistemi ile sosyal politikaya dair iki "başlığın" açılabileceği duyuruldu. Bu açıklamalar Brüksel'de huzursuzluk yarattı. Hollandalı bir diplomat "hiçbir şey kesin değil, hiçbir karar verilmedi" açıklamasını yaptı. Komisyonun bir sözcüsü ise "böyle bir karar devlet başkanlarının oy birliğini gerektirir" derken, bir AB büyükelçisi "NATO ayrı, AB'ye üyelik ayrı bir şeydir" şeklinde konuştu. Üyelik müzakerelerinde toplam 33 başlık yer alıyor. Bu başlıklardan biri geçici olarak kapatıldı, beşi Fransa ve Kıbrıs tarafından resmî olmaksızın engellenmiş, sekizi ise dondurulmuş vaziyette. Türkiye'nin üyeliğine açıkça karşı çıkan ülkeler, 2008 yılında Türk Anayasa Mahkemesinin iktidardaki İslamcı AK Partinin kapatılması yönünde karar vereceğini ümit etmişlerdi. Zira bu şekilde Birliği, müzakere sürecini durdurmaya zorlama fırsatına sahip olacaklardı. Ancak Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'ın partisi, Anayasa Mahkemesi Başkanının ret oyuyla kapatılmaktan kurtuldu. Kararın ardından Erdoğan, laiklik konusunda dikkatli olmaya söz verdi ve AB ile görüşmelerin sürdürülmesini istedi. Brüksel'deki bir diplomat, Rasmussen'in seçiminde yaşanan polemiğin ötesinde asıl "Ankara'nın kullandığı yöntemin sorun yarattığı" değerlendirmesini yaptı. Müslüman ülkelerin sözcülüğünü üstlenmesi de hoşa gitmeyen Erdoğan, Avrupalıların müzakerelerdeki en önemli talepleri olan ifade özgürlüğüne ülkesinin gerçekten uyma isteği konusunda akıllarda soru işaretleri uyandırıyor. "Türkiye'nin daha güçlü bir din ve daha az laiklik yönündeki değişimi" ile NATO Zirvesi'ndeki yönteminin "kendisini şoke ettiğini" ifade eden Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner ise bu vesileyle 7 Nisan Salı günü yaptığı konuşmada "artık Türkiye'nin AB üyeliğine sıcak bakmadığını" açıkladı. Kouchner bir şekilde ülke içinde başlayan tartışmaları yatıştırmaya çalıştı. Zira bazı parti liderleri (Philippe de Villiers, Jean-Marie Le Pen) "Türk meselesini" seçim argümanı haline getirerek Nicolas Sarkozy'yi Fransa'nın AB dönem başkanlığı sırasında katılım müzakerelerini durdurmamakla suçluyorlar. Almanya ve Hollanda'da da radikal akımların Türkiye'nin üyeliği konusunda seferber oldukları görülüyor." (Jean-Pierre Stroobants/11/04)

İNGİLTERE BASINI

Financial Times: "Türkiye İçin Sakin Diplomasi Zamanı": "(...) Obama, Türkiye'nin gelecekte Avrupa Birliği'ne katılmasını umduğunu da dile getirdi. Obama'nın bu son dileği tabii ki bazı Avrupalı liderlerin yeniden rahatsızlık hissetmesine yol açtı. Obama'nın Nicolas Sarkozy ile görüşmesinin hemen ardından Fransa Cumhurbaşkanı, AB ülkelerinin ‘büyük bir çoğunluğunun' Türkiye'nin üyeliğine karşı olduğunu söyledi. Alman Şansölye Angela Merkel de Türkiye'nin AB'ye katılımına dair ülkesinde çok fazla ‘görüş farkı' olduğunu belirtti. Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili şüpheler son derece üzücü. Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçen hafta Financial Times'a verdiği mülakatta, ülkesinin AB ile müzakerelere başladığını ve Birliğe katılması için gereken reformları gerçekleştirmek üzere çalıştığını hatırlattı. Türkiye bu girişiminden ötürü desteklenmelidir. AB üyeliği Türkiye'nin siyasi istikrarını garanti altına alacak en önemli gelişmelerden biri olacaktır. Üyelik aynı zamanda İslam ile Batı ilişkilerinin iyileştirilmesine de yarayacaktır. (...) Bunun yerine Türkiye, bu sefer sakin ve sorumlu bir diplomasi izlemelidir. Ülke, önümüzdeki iki ay içinde iki büyük meseleyle başa çıkmak zorundadır. Bunlardan ilki Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve 1993'te Azerbeycan'a destek amacıyla kapatılan Ermenistan sınırının yeniden açılması. İkincisi ise AB ve NATO'nun kararlarını olumsuz yönde etkileyen bir sorun: Yunanistan ile Kıbrıs konusunda bir anlaşmaya varılması. Türkiye bu iki cephede iyi bir siyaset sergileyebilirse, AB üyeliği ihtimalini büyük ölçüde güçlendirecektir."(13/04)

 

İSPANYA BASINI

El Periodico: "Obama, Avrupa... Türkiye'nin Geleceği": "Büyü ve uyum, AB'ye girişi hakkında Washington'un desteği bir ikilem yaratan Türkiye konusunda bozuldu. (...) Türkiye'nin AB'ye girişinden yana olan birçok Avrupalı, bu Osmanlı davranışından dolayı kendilerini hayal kırıklığına uğramış hissetiler. Bu konuda Fransız Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner şöyle dedi: "Türkiye'nin pekiştirilmiş din ve daha az vurgulu laiklik doğrultusundaki değişimi beni endişelendiriyor." Rasmussen'in söylediklerinden geri adım atması sonucunda Obama, Türklerin inatlarının üstesinden gelmek için NATO yapısında tavizler önerdi, ancak yaptığı Türkiye'nin AB'ye girme çağrısını Sarkozy'nin reddetmesini ve müdahale edilmesinden şikayetçi olmasını engelleyemedi. Türkiye'nin girişine reddin en belirgin olduğu ülkelerden Almanya'da Frankfurter Allgemeine Zeitung, "Obama nereye kadar Müslümanların isteklerine boyun eğecek" diye sordu. Olabildiğince geniş ve daha az entegre olmuş bir AB isteyen Londra karşısında Paris ve Berlin, ekonomik olarak faydalı fakat siyasi olarak da zararsız bir ortaklığı savunuyor.(...) The New York Times'ta bir Türk gazeteci, "Başkan Obama'nın Avrupalılara, Türkiye'nin yerinin Avrupa'da olduğunu hatırlatması çok güzel; ancak Türklere de oraya ulaşmanın daha fazla hoşgörü ve reform gerektireceğini de hatırlatmasını umuyoruz" diye yazıyor. (...) Türkiye'nin AB müzakereleri, Erdoğan'ın söz verdiği reformların devam etmemesine bağlanarak durmuş vaziyette. İslamcı baskıyla kombine şekilde Hükûmetin bunaltıcı sosyal muhafazakârlığı, Türkiye'yi gizli bir şekilde Avrupa'dan uzaklaştırıyor: Vicdan ve düşünce özgürlüğünde geriye doğru gidiş, gazetecilere kovuşturmalar, kadınların aşağılanması ve takipteki veya ayrım gözetilen Kürt azınlık gibi liberallere de vatan haini suçlamaları getirilmesi. Obama, Ankara'nın AB yükümlülüklerini üstlenmesi ve siyasi onayı garanti eden reformları başlatması gerektiğini biliyor. Bu yüzden jeostratejik incelik ve öğütler, Brüksel'e değil, Avrupa'yla bütünleşme yeteneği de olup olmadığını göreceğimiz Türkiye'ye gitmeli."(Mateo Madridejos/13/04)

İSVİÇRE BASINI

Sonntags-Zeitung: "Obama Sevilmek İstiyor": "Analistlere göre Türkiye stratejik olarak Avrupa'dan daha önemli. Obama, AB konusunda Türkiye'nin üyelik isteğini destekledi ve İslamcı NATO müttefikini, Ermeni konusunda soykırım kelimesini ağzına almaktan sakınarak pohpohladı. Stratford Analiz Kurumundan Robert Friedman, Türkiye'nin ABD için Orta Doğu'da arabuluculuk yapmasıyla, Irak'ın İran'a karşı güçlendirilmesinin ve Rusya'nın liderlik taleplerinin gemlenmesinin planlandığını düşünüyor. Friedman, "Avrupa'ya fotoğraf çektirmek için, ama Türkiye'ye jeopolitik amaçlar için gidiliyor" dedi."(Martin Suter/13/04)

KIBRIS RUM BASINI

Fileleftheros: "Türkiye-AB... Örs ile Çekiç Arasında": "Türkiye'nin AB beklentisi konusu, Avrupai siyasi sahnede önemlidir. Obama'nın Türkiye'ye yapmış olduğu ziyaretle, bu konu tekrar gündeme geldi. ABD Başkanı, Türkiye'nin Avrupa ailesine tam katılımına taraftar oldu. Temsil ettiğim DİSİ'nin de katılımıyla Avrupa Halk Partisinin Paris'te yaptığı konferansın arifesinde, bu konu tepkilere yol açtı. Konferansta söz alarak, Türkiye'nin işlevsel bir şekilde iş birliği kurması, kısa bir zamanda Kıbrıs'ta AB topraklarındaki işgali sonlandırması ve Avrupa Birliği kriterlerini yerine getirmesi koşuluyla AB'ye tam katılımını destekledim. Fransa, Almanya, Avusturya ve diğer Avrupa devletlerinin tepkileri küçümsenmemelidir. Bununla birlikte, kararın AB üye devletleri tarafından 2017 ve sonrasında alınacağı gerçeğine rağmen ABD'nin etki olanakları da küçümsenmemelidir. Var olan konjonktürün, Kıbrıs'ın, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik tezlerini açık bir şekilde ortaya koyması açısından olumlu olduğunu değerlendiriyorum. Bazı güçlü ortakların Türk katılımına tepkileri, Kıbrıs sorunuyla ilgili değildir, AB içindeki siyasi ve ekonomik dengelerdeki aksamayla ilgilidir. (...)Türkiye'nin ve ABD de dâhil olmak üzere Türkiye'nin AB'ye katılımına destek verenlerin, Avrupa perspektifine yeni bir dinamizm kazandırmaları gerekmektedir. (...) Karşılıklı kabul edilebilir bir çözüme tam anlamıyla varılması, Türkiye'nin farklı bir ülke olduğunu, komşularına saygı gösteren, kanunları uygulayan, üzerinde anlaşılmış metinlere uyum sağlayan bir Avrupa ülkesi olduğunu ortaya koyacaktır. Özellikle Avrupa'ya yararlı olabilecek, Doğu Akdeniz'de istikrara ve Yunanistan-Türkiye ilişkilerinin düzene girmesine ilişkin, ileriki yıllarda Türk adaylığının akıbetine ilişkin AB'nin vereceği kararların riskinden Kıbrıs'ı kurtaracak gelişmeler olmalıdır." (Nikos Tornaritis/13/04)

YUNANİSTAN BASINI

Eleftherotipia:  "Ne Mitsotakis Ne Karamanlis Taraftarları": "Dimitris Tsiodras'ın Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni ile yaptığı mülakat: (...) Fransa ve Almanya'nın tepkisine rağmen, Başkan Barack Obama'nın tezini benimseyen Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini destekliyor. Bu arada Türkiye'nin statüsünün yükseltilmesinin ülkemiz üzerinde etkisi olabileceği görüşüne katılmıyor. (...)

TSİODRAS: Obama Türkiye'nin AB üyeliğini açıkça destekledi. Avrupa'da farklı bir ortam olmasına rağmen biz de destekliyoruz.

BAKOYANNİ: Türkiye ile sınırı olan biziz. Uzun vadede Türkiye'nin çağdaş, Avrupalı bir demokrasiye dönüşmesi mümkünse eğer, bu Yunanistan'ın çıkarınadır. Ülkemizi uğraştıran Türkiye ile ilgili bütün ikili konuların Avrupa konularına dönüşmesini sağladık. Bu sessiz ancak yoğun bir çalışmayla oldu. Türkiye'nin iç ve dış tutumunda gerekli reformları sürdürmesi için teşvik gerekir. Net bir şekilde Türkiye'nin kriterleri yerine getirmesini nasıl istiyorsak, aynı şekilde nihai hedefe ulaşması konusunda da görüşümüz net olmalı. Aksi halde Türkiye'de "Mademki AB'ye girmeyeceğiz neden reformları yapalım ve uyum sağlayalım." diyen hareket daha da güçlenecek.

TSİODRAS: Türkiye'nin statüsünün yükseltilmesi, Yunanistan'ın ikili sorunların çözümlenmesinde de bundan böyle elinin daha güçsüz olacağı anlamını mı taşımıyor?

BAKOYANNİ: Hayır. Bu analiz dar ve basit bir bakış açısı taşıyor. Uluslararası politika Türkiye ile Yunanistan arasında bir tartı değil. Bir tarafa koyduğun şeyler öteki tarafın gücünü azaltmaz. Türkiye'nin bölgede üstlenmek istediği rol açısından hedefleri başkadır. Türkiye'nin coğrafi konumu ve ülkenin dinin değerlendirilmesi açısından özel bir rolü var. Öte yandan Yunanistan güçlü bir demokrasi, Avrupa Birliği'nin eski bir üyesi, Güneydoğu Avrupa'da faal, olumlu rolü olan, uluslararası sahnede sözü geçen lider bir güç. Türkiye ile ikili ilişkilerimizin düzelmesi bizim en önemli hedefimizdir. İkili konular uluslararası hukukla ve Türkiye'nin Avrupa perspektifiyle ilgilidir."(13/04)

İmerisia: "Ankara... Transatlantik Manevralar": "(...) Bunun dışında Strasbourg'da, Ankara'nın NATO'da takındığı sert tutum ve AB üyelik müzakerelerinin daha olumlu bir çerçevede gerçekleşmesi taahhüdü arasında gayriresmi bir bağlantı kurulup kurulmadığına dair soru işaretlerine yol açtı. Kesin olan tek şey, Fransa'nın NATO'nun askeri kanadına geri dönmüş olması, Sarkozy'nin, Türkiye ve AB arasında özel ilişki kurulması yönündeki ısrarının maliyetini artırıyor. AB'nin savunma açısında bütünleşmesi devam ederse ve iki örgütün (NATO ve AB) rakip değil de birbirinin tamamlayıcısı olduğunu öngören anlaşma veya memorandumun imzalanması gerekirse, Türkiye onay vermek için sıkı pazarlıklar yapacak. Ancak, AB ile NATO arasında Türkiye'nin manevra alanını genişleten kurumsal ve kurum dışı müzakereler dışında, Sarkozy'nin, Türkiye'nin tam üyeliğini reddeden tutumu yüksek bedel gerektiren bir tercih olacak;
- Şüphesiz ki Fransa, NATO'nun askeri kanadına geri dönmekle ABD'nin dünya sahnesindeki imtiyazlı ortağı rolünü istiyor. Sarkozy bu tercihiyle ülkesinin Avrupa'nın savunma alanında öncelikli rol oynayacağını düşünüyor.
- Obama ve ABD'nin Türkiye'nin AB üyelik sürecine verdiği önem göz önünde bulundurulacak olursa, Washington-Paris arasında yapılan her ikili görüşmede Fransa'ya baskı uygulanacaktır.
Buradaki beklenti, Türkiye'nin AB üyelik sürecine ilişkin müzakerelerin kısaltılması veya Türkiye'nin yakın gelecekte olanaksız görülen tam üyeliğini sağlamak değildir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın güvence altına almak istediği konu, Birlikle özel ilişki kurulmasına yönelik konuşmalara son verilmesi ve her iki tarafta da nihai müzakere için gerekli şartlar oluşana kadar üyelik süreci müzakerelerinin devam etmesidir. Üyelik müzakereleri yavaş ilerlese de Başbakan Erdoğan'a yardımcı oluyor. Bu müzakereler geçen sene, Anayasa Mahkemesindeki Kemalistlerin hükûmet partisini kapatmasına engel oldu. Böyle bir gelişme müzakerelerin sonu olurdu. (Yorgos Kapopulos/13/04)

To Vima: "Yan Etkiler": "ABD Başkanı Barack Obama'nın, Türkiye'nin AB üyeliğini açıkça desteklemesinin, Ankara'nın AB üyeliği beklentilerine olumsuz etkileri oldu. Başkan Obama bu tutumuyla Almanya'nın ve Fransa'nın öfkelenmesine neden oldu. (Geçmişte de daha diplomatik bir dille Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine karşı çıkan) Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Alman Şansölyesi Angela Merkel, Türkiye ile AB arasında bir özel ilişki kurulması gerektiğini ilk defa bu kadar açık bir şekilde söylediler. İki liderin bu tutumuna, Türkiye'nin kısa süre önce Strasbourg'ta gerçekleşen NATO Zirve Toplantısı'nda NATO yeni Genel Sekreterine ilişkin öneriyi reddederek sergilediği kendini beğenmişliğin de etkisi olduğuna şüphe yok. Peki Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin geleceği ne olacak? Yılsonu Brüksel'de bu süreç değerlendirilecek. Söz konusu tarihte, AB'nin limanları ve havaalanlarını Kıbrıs'a açması için Türkiye'ye sunduğu süre de sona eriyor. Bu noktada, AB'nin 2006 yılından bu yana, Türkiye Ankara Protokolünü onaylamayı reddettiği için sekiz müzakere başlığının açılmasını ertelediğini ve yılsonuna kadar konuya ilişkin gelişme sağlanmadığı takdirde Türkiye'nin AB üyelik sürecini yeniden gözden geçireceğini açıkladığını hatırlatmakta yarar var. Dolayısıyla, Ankara AB üyelik sürecini güvenceye almak adına çıkmazı ortadan kaldıracak mı, yoksa Avrupalıların kendisini istemediğinin bilincine vararak, Amerika'nın da güçlü desteğiyle bölgesel güç rolüyle mi yetinecek? Türk-Yunan ilişkilerinin geleceği bu kritik sorunun cevabına bağlıdır. İki ülke ilişkilerinin seyrinin, Türkiye Avrupa ailesine dâhil olur da normal bir Avrupalı ortak gibi davranırsa farklı olacağını, askerî güce dayanan bölgesel süper güç olmanın getirdiği kendini beğenmişlik politikasına devam ederse, farklı olacağını anlamak için fazla düşünmeye gerek yok. Avrupa'nın bilinen tepkilerine rağmen Atina, Ankara'nın AB üyelik sürecini işte bu nedenle desteklemeye devam ediyor ancak Avrupalı ortaklar arasında ilişkileri belirleyen davranış kurallarının tam olarak uygulanmasını şart koyuyor. Ancak sorun şu ki Türkiye şu ana kadar bu kurallara uyum sağladığına dair örnekler sergilemedi. Bu nedenle (Sarkozy veya Merkel gibi) özel ilişkiden söz edenleri haklı çıkarıyor ve Avrupa kamuoyundaki olumsuz görüşlerin çoğalmasına neden oluyor. Bu veriler çerçevesinde Yunanistan'ın sürekli bilinen tezini tekrarlaması yeterli değil. Yunanistan çok geç olmadan, "Türkiye'nin AB'ye tam üye olmamasına dair gittikçe güçlenen olasılığa" karşı alternatif bir politika belirlemelidir." (Yanis Kartalis/13/04)

 

NOT: Bu bülten, 11-13 Nisan 2009 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir