Son Güncelleme: 25 Haziran 2009
Bülten No : 046 10 Nisan 2009
DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
ABD BASINI
The Wall Street Journal: "Nabucco Projesi Neden Gerçekleşmeyebilir?": "Almanya Başbakanı Angela Merkel'in geçen ay, Nabucco Boru Hattı Projesi'ne ilişkin Avrupa Birliği'nin finansman kararını değiştirmesiyle, Avrupalı enerji tüketicileri rahat bir nefes almış olmalılar. Birlik, bütçesinden 200 milyon avroyu, söz konusu proje için ayırdı. En sonunda Avrupa Birliği, Rusya kontrolündeki ithalata önemli bir alternatif olarak Avrupa'ya, Türkiye üzerinden doğal gaz sağlayacak olan güzergâha yatırım yapılması hususunda mali teşvikler sağlanmasını kabul etti.(...) Öyleyse Abdullayev'i, Moskova'yı şimdi ziyaret etmeye ne zorladı? Nihayetinde Bakü, Batı ile Türkiye arasında daha yakın ilişkiler kurulmasında bir araç olan Nabucco'nun inşa edilmesinin arkasındaki itici güç konumundadır. Son birkaç ay içinde meydana gelen iki büyük gelişme, hesapların tamamen değişmesine neden oldu: Rusya'nın komşu Gürcistan'ı işgali ve Türkiye'nin, toprakları üzerinden geçecek enerji projeleri konusundaki kararını, Avrupa Birliği üyeliğine bağlaması. İlki, Batı'nın bölgedeki güzergâhı konusunda sıkıntı yaratmaktadır, ancak tam olarak Bakû'nün hevesini de kırmamaktadır. İkincisi ise Hazar Denizi çevresindeki gaz üreticisi ülkelerle Azerbaycan'ı, Avrupa ile güvenilir bir köprü teşkilinden yoksun bırakmaktadır. Böyle olunca da Kuzey'deki Rusya'ya yönelmekten başka fazla bir seçim şansı da kalmamaktadır. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın boru hattının inşasıyla ilgili konferansa katılmayı reddetmesinden iki ay sonra, AB içinde Nabucco konusunda ittifaka varılması belki de ironik olabilir. Türkiye, müzakerelere başlanması için gereken teknik koşulların tamamını yerine getirmiş olsa da Türkiye'nin üyeliği konusunda AB içerisinde görüş ayrılıkları devam etmektedir. Ayrıca Kıbrıs, göç, kültür veya din konusundaki anlaşmazlıklar da Avrupa'nın enerji kaynaklarını çeşitlendirmesinin önünde engel teşkil etmektedir. Belki de ne bunların önemi ne de Rusya'nın enerji jeopolitiğinin içeriği hafife alınmalıdır. Avrupa turunun son durağında Ankara'nın ziyaret edilmesi, Barack Obama'nın yeni yönetiminin, Türkiye'nin çıkarlarını ciddiye aldığını ve ülkenin stratejik önemini açıkça kavradığını göstermektedir. Türkiye hakkında kuşkuları olan Avrupa Birliği liderleri Obama öncülüğünde hareket etmeli, en azından ülkeyi ziyaret ederek, açık seçik belirtilen bu çıkarların ne olduğunu dinlemelidirler. Türkiye'nin gücendirilmesi sonucunda sadece enerji aktarımını sağlayacak bir ortağı kaybetmekle kalınmayacak daha da önemlisi enerji üreticileri de kaybedilecektir. Bu, Avrupa Komisyonunun AB stratejik önceliği diye belgelediği Nabucco Projesi'nin çökmesi anlamına gelebilir. Böylesine bir ihtimal, Avrupalı tüketicileri Azerbaycan'ın durumuna düşürebilir: fazla seçim şansı olmaması nedeniyle Rusya'ya yönelmek."(Aleksandros Petersen/09/04)
AVUSTURYA BASINI
Kronen Zeitung: "Huzur Kaçırıcı Türkiye": "AB'nin hemen hemen bütün önemli siyasi alanlarda başarısız olduğu göz önünde bulundurulursa, tüm tarihi boyutlara rağmen Türkiye ile müzakerelere devam etme konusunda neden bu kadar ısrar ettiği bir soru işareti. ABD Başkanı Barack Obama AB'ye baskı yapıyor. Danimarkalı Anders Fogh Rasmussen'in Türkiye'nin uzun süre karşı olmasına rağmen NATO Genel Sekreterliğine getirilmesinin yüklü bir bedeli oldu. AB, müzakerelerde yeni başlıklar açıyor. Brüksel'deki siyasi çevrelerde şimdiye kadar hiç böylesine ısrarlı bir tutuma rastlanmamıştı. Genelde hep "dün söylediklerimin ne önemi var?" prensibi geçerli olurken Türkiye söz konusu olduğunda, Ankara'ya geçen yüzyılda tanınan katılım perspektifinin bağlayıcılığına işaret ediliyor. 2002'de Avrupalı sosyal demokratlar Varşova'da bu argümanı ileri sürdüler, 2003'de ÖVP'li AB Parlamenteri, Avrupa Parlamentosundaki en büyük grubun başkan yardımcısı Othmar Karas bile, "Türkiye'nin AB'ye katılımı kesin" dedi. AB devlet ve hükümet başkanları gerçi müzakerelere başlama kararını ilk kez Ekim 2005'te aldılar, ama AB'nin değirmeni çok daha uzun zamandan beri dönüyor. Dahası bu değirmen devamlı besleniyor. Güncel argüman, Rusya'dan çıkarak Ukrayna üzerinden AB ülkelerine kadar gelen doğal gaz sevkiyatına ilişkin zorluklar. Türkiye'den geçecek Nabucco boru hattı buna çare olabilir. Avrupa Parlamentosundaki sosyal demokratlar arasında ikinci sırada olan Viyanalı Hannes Swoboda, Şubat 2009'da, "AB'de enerji güvenliği için Türkiye'nin üyeliğine ihtiyacımız var" demişti. Swoboda grup arkadaşları ile birlikte, AB Komisyonunun Türkiye ile müzakerelerde acilen enerji başlığını ele almasını istemiş ve "Müzakerelere hız kazandırılması gerekir" demişti. Ben hep Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıktım. Demokrasi ve etkin uygulama konularında geniş çaplı reformlar yapılmadığı sürece, AB yeni üye alacak durumda değil. Ayrıca coğrafi açıdan Türkiye'nin sadece küçük bir kısmı Avrupa kıtasında yer alıyor. Diğer bütün Avrupa dostları gibi, insanın içinden "Hayır onlar Avrupa'ya uymuyor" demek geliyor. Ben, Avrupa'yı bölen müzakerelerin derhal durdurulması taraftarıyım, ama Ankara ile ciddi ekonomik bir ortaklıktan yanayım. "Ekonomik ilişkileri ciddi bir şekilde geliştirme zamanı geldi. Öte yandan Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasını engellemeyi gerektiren önemli nedenler var. Tam üyelik bütün Türk vatandaşlarının serbest dolaşımı anlamına gelecektir ki bu da Avrupa'da yaşayan Türkler ve Kürtlerin acilen gerçekleştirilmesi gereken entegrasyonunun ümitsiz bir hale gelmesine yol açabilir. Bu ayrıca AB'nin siyasi eylem yeteneğini de engelleyerek, siyasi birliğin bir serbest ticaret alanına dönüşmesine yol açabilir. Gerçi birçok İngiliz ve Amerikalı buna karşı çıkmayacaktır. Yine yoğun Amerikan baskısı altında fikir yürütmek zorunda kalacak olan hükümet başkanlarına, 1963'den bu yana bazı şartlar altında Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu'na katılım olasılığını gözden geçirmek gibi tek bir yasal yükümlülükleri olduğu hatırlatılmalıdır. Ne yazık ki Avrupa Konseyi de muhtemelen Türkiye karşısında belirsiz bir tutum sergileyecektir." 2002'deki AB zirvesinden önce bu satırları yazan, dünyaca tanınmış bir sosyal demokrat, eski Almanya Başbakanı Helmut Schmidt'ti. Gerçi onun bugünkü yandaşları ondan hala övgüyle bahsediyor ama sözlerini dinleyen pek yok.(Avusturyalı AB Parlamenteri Hans Peter Martin/09/04)
BELÇİKA BASINI
Euobserver: "Barack Obama Türkiye Konusunda Düşüncesizce mi Konuştu?": "ABD Başkanı Barack Obama, bu hafta başında çıktığı Avrupa turunda, Türkiye'nin AB'ye katılım beklentisi hakkında ılımlı konuştu. Ankara'da Türk Meclisinde milletvekillerine hitap ederken, "Türkiye'nin, Boğaz'ın üzerindeki köprülerin de ötesinde Avrupa'ya bağlı olduğunu" gözlemledi. Obama, "Yüzyıllardır süregelen tarih, kültür ve ticaret ortaklığı sizi bir araya getiriyor. Avrupa, etnik yapı, gelenek ve inanç çeşitliliğiyle kazanır, önem kaybetmez ve Türkiye'nin üyeliği, Avrupa'nın temelini bir kez daha genişletecek ve güçlendirecektir." diye konuştu. (...)Bu da AB'ye üyeliğin değişen yapısından kaynaklanıyor. Zamanla, ticari engeller azalıp piyasaya erişim kolaylaşacağı için muhtemelen Türkiye için AB'ye üye olmakla olmamak arasındaki ekonomik fark azalacaktır. Hem ikili hem de küresel ticari anlaşmalar bu süreci hızlandıracaktır. Diğer tarafta, üye olmakla olmamak arasındaki politik fark muhtemelen artacaktır. Şayet AB, Lizbon anlaşmasında öngörülenleri yerine getirir, dünyada daha uyumlu ve etkili bir aktör haline gelirse, Türkiye'nin AB üyeliği de, dünyadaki gelişmelerle ilgili olarak AB'nin ve Türkiye'nin görüşlerini etkileyebilir. Etkilenebilecek konular arasında, Türkiye'yle sınırdaş İran ve Irak'la ilişkiler ve Türkiye'nin yakın ilişkilere sahip olduğu İsrail'in gelecekteki güvenliği bulunuyor. Bunlar, Amerika'nın güçlü jeopolitik çıkarlarının da olduğu sorular. Bir başka deyişle, sorun ekonomi değil ve bunu, Barack Obama da biliyor. Hiç kimse Avrupa'nın jeopolitik esenliğinin Amerika'nın çıkarına olduğunu inkâr edemez. Geçen on yıl aslında, Amerika'nın Müslüman dünyasıyla iyi ilişkilerden ne kadar fayda sağlayacağını gösterdi. Türkiye'nin AB'ye üye olup olmaması, Avrupa'nın kararı olabilir, ancak Amerikalıların bir görüş bildirme hakkı bulunuyor."(Richard Laming/09/04)
İNGİLTERE BASINI
Financial Times: "Abdullah Gül İle Mülakat...":
SORU: ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliğine destek için müdahalede bulunması faydalı olur mu? Ya da tam tersi mi söz konusu?
GÜL: Onlardan böyle bir şey istemedik. Bu kamuoyu açıklamalarını stratejik tutumlarından dolayı yaptılar, kimse bundan bir rahatsızlık duymamalıdır. Sonuçta Türkiye'yle ilgili karar AB üyelerinin kararı olacaktır ve kimse bu kararı baskı altında vermez. Türkiye ile üyelik görüşmelerini başlatma kararını üye devletlerin hepsi kendi başına verdi. Oy birliğiyle ve kendi özgür iradeleriyle verdiler. Bu, baskı altında yapılacak bir şey değil. Türkiye'nin ne denli büyük bir önem taşıdığını tüm ayrıntılarıyla ele alıp tartıştılar ve Türkiye'nin önemli olduğuna karar verdiler.
AB sürecine verilen destekteki azalması bunun uzun zaman alacak olmasından ötürü değildir. Fakat bazı üye devletlerin açıklamaları kamuoyunu altüst etti ve bu ülkelerin güvenilirliğini azalttı. Çünkü kendi attıkları imzalarla, kendi verdikleri sözlerle ters düştüler. Şu an müzakere süreci devam ediyor ve Türkiye, Birliğin müktesebatına uymak için kanun ve düzenlemelerde, anayasasında değişiklikler yapıyor... Biz yine de reform sürecine devam edeceğiz, çünkü bunlar bizim reformlarımız, bunları yapmak isteyen biziz." (Delphine Strauss/09/04)
KIBRIS RUM BASINI
Fileleftheros: "ABD'nin Meselesi Değildir": "Amerika Başkanı Barack Obama, ülkesinin AB'nin bir bölümünü oluşturmamasına rağmen, Türkiye'nin AB'ye katılımına ilişkin dobra bir şekilde açıklama yapmaktan kaçınmadı. Avrupalıların da ABD'nin siyasi konularında görüş sahibi oldukları olgusuna gönderme yaptı.(...)Elbette ki konu, Türkiye'nin AB'ye katılımına ilişkin görüş sahibi olup olmadıkları değil, adaylığının ileriye gitmesi için perde arkasında hareket ettikleri olgusudur. Avrupa alanında Türkiye'nin ajandaları olarak işliyorlar. Türkiye'nin katılım sürecinin engelsiz bir şekilde ilerlemesini talep ederek, mektuplarla müdahale ediyorlar, tüm alanlarda temaslar gerçekleştiriyorlar. AB'ye karşı sorumluluklarını yerine getirmediğinden dolayı Ankara'nın katılıma hazır olmaması onları rahatsız etmiyor veya etkilemiyor. Amerika Başkanının söylediği şeylere ilişkin AB'de itirazlar var. Avusturya Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin AB'ye katılımına ilişkin AB üye devletlerinin "kendi başlarına karar vereceklerini" açıkladı. Kimse ABD'den, Türkiye'nin adaylığıyla ilgilenmemesini beklemiyor. Önemli stratejik ortaklarına ve müttefiklerine yardım etmenin de ötesinde, Türkiye'nin AB'ye katılımının AB içindeki ajanları kuvvetlendireceği açıktır. (...) Danimarka Başbakanının NATO Genel Sekreterliğine seçilmesi sırasındaki Türk baskıları bahanesi ile Türkiye'nin katılım sürecine taraftar olmadığını açıklayan Fransa Dışişleri Bakanının açıklamalarını anımsamamız önemlidir. Bu açıklama, AB'de Türkiye'ye karşı biçimlenen atmosferi ifade etmektedir."(09/04)
İRAN BASINI
İRNA: "Gül: Bazı Avrupalı Yetkililerin Türkiye'yi Eleştirmesi Tehlikeli": "Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptığı açıklamada, Avrupalı yetkililerin, Türkiye'nin Anders Fogh Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği seçimi sırasındaki tutumuna yönelik itirazlarının çok tehlikeli bir girişim olduğunu belirtti. Basın toplantısında konuşan Gül, Türk dış politikasına yönelik bu tür eleştirilerin Türkiye'nin güvenlik alanlarında Avrupa ile olan iş birliğini zedeleyebileceğini belirtti. (...) Avrupa Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn de geçen cumartesi günü, Türkiye'nin Rasmussen'in seçilmesine karşı çıkması konusunda uyarıda bulundu. Finlandiya devlet televizyonunda konuşan Rehn "Bence Türkiye Rasmussen'i desteklememekle büyük bir hata işliyor. Bu da Türkiye'nin AB üyelik sürecini zedeler." dedi.Olli Rehn, Türkiye'nin bu tutumunun, Avrupalıların, Ankara'nın Avrupa değerleriyle uyumu konusunda tereddüde düşmesine neden olacağını iddia etti. TRT'nin haberine göre Avrupalı yetkililerin Türkiye hakkındaki eleştirilerini hayret verici olarak niteleyen Abdullah Gül, bunun Avrupa kültürüyle bağdaşmadığını belirtti."(09/04)
YUNANİSTAN BASINI
Eleftherotipia: "Obama'dan Olumlu Mesajlar": "Yunanistan Dışişleri Bakanlığı dün ABD Başkanı Barack Obama'nın Avrupa ve Türkiye ziyaretleri hakkında bir durum değerlendirmesi yapma girişiminde bulundu. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yorgos Kumutsakos, Başkan Obama'nın ziyareti sırasında verdiği "tüm mesajların olumlu olduğunu" açıkladı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü NATO ve ABD-AB zirve toplantılarında ele alınan konuların temelinde "kurumsal özerklikler" olduğunu söyleyerek, ABD'nin (ilk başta) NATO Genel Sekreterliği seçimine ilişkin Türkiye'nin tezlerini ve taleplerini destekleme çabasına ve Türkiye'nin AB'ye tam üye olması gerektiği konusundaki ısrarı karşısında Fransa ve Almanya'nın gösterdikleri yoğun tepkinin önemini azaltmaya çalıştı. Sayın Sarkozy ve Sayın Merkel'in AB-Türkiye arasında özel ilişki kurulmasına dair tezleri karşısında net bir tutum benimsemekten kaçınan Sayın Kumutsakos, Yunan hükümetinin tezlerinin değişmediğini ve Türkiye'nin ön koşullara tam olarak uyduğu zaman AB'ye üye olacağını ifade etti. Sözcü, AB üyelerinin oy birliğiyle karar aldığını ve Yunanistan'ın da bu kararlara uyduğunu söyledi. Diplomatik kaynaklar, AB üyeliğinin Türkiye'nin bir tercihi olduğunu. İster AB'ye tam üyelikten, ister AB-Türkiye arasında özel ilişkiyi tercih etsin, Atina Ankara'nın AB şartlarına uyuması konusunda ısrar ediyor. Aynı kaynaklar, "bu konuyu sonuca vardıracak olan rolü sadece Türkiye'nin oynayacağını" bildirdiler. Sayın Obama'nın Türkiye ziyaretine de değinen Sayın Kumutsakos, "Yunanistan'a karşı uygulanan politika başka ülkelere ve o ülkelerin sorunlarına göre ele alınmıyor" diyerek Türkiye-Yunanistan ve Türkiye-ABD ilişkilerini birbirlerinden ayrı tutmaya çalıştı." (Kira Adam/09/04)
NOT: Bu bülten, 9 Nisan 2009 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.