2009-04-08 AB Bülteni

Son Güncelleme: 23 Haziran 2009

2009-04-08 AB Bülteni

 

Bülten No : 044 08 Nisan 2009


DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

 

ABD BASINI

The Wall Street Journal: "Obama Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi Kabul Etmesini İstiyor": "Başkan Barack Obama, büyük ve çoğunluğu Müslüman bir ülke olan Türkiye'yi üyeliğe kabul etmelerini isteyerek, Avrupa Birliği üyesi ülke liderlerini kızdırmasının ardından dün geç saatlerde Türkiye'ye vardı. Washington, huysuz ancak stratejik müttefiki Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini uzun bir süredir desteklemektedir. Obama, Prag'da dün yapılan ABD-AB zirvesinde, üyeliğe doğru ilerleme kaydedilmesiyle, "Türkiye'nin, Avrupa'da kalmayı sürdürmesinin sağlanabileceğini" söyledi. Ancak, Başkan Obama'nın bu talebi, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy'nin sert tepki göstermesine neden oldu. Sarkozy, Prag'da Fransız televizyonuna, "Başkan Obama ile el ele çalışıyoruz, ancak konu, Avrupa Birliği'ne gelince, üyelik konusundaki kararı Avrupa Birliği'ne üye ülkeler verecektir. Bu üyeliğe her zaman karşı oldum ve karşı olacağım." dedi. Türkiye, Avrupa Birliği ile üyelik görüşmelerine başlamıştı. Ancak Kıbrıs, Almanya ve Fransa gibi üye ülkelerin muhalefeti nedeniyle bu süreç kısmen donduruldu. Başkan Obama'nın Prag'da dün gösterdiği performans karşısında heyecanlanan Almanya Başbakanı Angela Merkel de soğukkanlı bir şekilde, 70 milyon nüfuslu Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin nasıl güçlendirileceği konusunda "farklı fikirler" olduğunu ve görüşmelerin devam ettiğini söyledi. (...) Obama'nın ara buluculuğuyla, Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen'in ittifakın bir sonraki Genel Sekreteri olarak kabul edilmesinin sağlandığı cumartesi günkü anlaşmanın bir parçası olarak, Türkiye, diğer tavizlerin yanı sıra daha önce iki ayrı alanda dondurulmuş müzakerelere yeniden başlanması yönünde Avrupa Birliği'nden söz aldı. Bir diplomat, NATO anlaşmazlığı sonrasında AB ülkelerinin Türkiye'nin üyeliği konusundaki tavrının belirgin bir şekilde muğlaklaştığını ve AB üyesi bazı ülke liderlerinin bu durumu, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girdikten sonra aynı takımın oyuncusu gibi davranamayacağına yönelik kuşkuların teyidi olarak gördüklerini kaydetti. Aynı diplomat, "Gittikçe, daha fazla AB üyesi ülke, Türkiye'nin üyeliği hakkında kuşku duymaya başlıyor. Masadaki atmosfer iç açıcı değil." dedi. (Marc Champion ve Farnaz Fasihsi, 07/04)

The Wall Street Journal: "Türkiye'nin Obama Tarafından Kucaklanmaya İhtiyacı Var": "Başkan Barack Obama, Avrupa Birliği ve NATO görüşmelerinden sonra bugün ve yarın Türkiye'yi ziyaret edecek. Obama, vizyonundan dolayı alkışlanmalıdır. ABD, Türkiye'nin yerinin Batı'da olduğunu vurgulayarak, bu ülkede karşılaştığı sıkıntıların üstesinden gelebilir. Türk kamuoyunun Batı karşıtı düşünceleri gittikçe artıyor ve Türkiye'nin, ABD tarafından güven verici bir kucaklanmaya ihtiyacı var. (...) Avrupa Birliği'ne katılım ve Türkiye'nin 1952'den bu yana sadık üyesi olduğu NATO, Türkiye'nin Batı'dan sessizce uzaklaşmasına karşı birer çaredir ve Başkan Obama da Türkiye politikasında bunları destekleyebilir. Avrupa Birliği beklentilerinin yok olması hâlinde, Türkiye, Batılı bir ülke yahut ABD'nin bir müttefiki olamaz. Ankara'nın AB üyelik görüşmeleri, Türkiye'de Birlik yasalarının benimsenmesine yönelik reformlarda yavaş ilerleme kaydedilmesinin yanı sıra Fransızların itirazları nedeniyle durdu. Başkan Obama Atlantik ötesi ilişkilerini yenilerken, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda daha esnek bir tutum benimsenmesi için Paris'i ikna etmeye çalışabilir. Bu da Fransa'nın NATO'nun askerî kanadına dönüşü konusunda Türkiye'nin vetosunu kaldırmasını sağlayacağından, Paris'in yararına olacaktır. Üstelik, AB'nin siyasi ve sosyal standartlarının hedef alınması, ülkenin zayıf liberal demokratik değerlerinin de güçlenmesini sağlayacaktır. (...) 2008'de, Türkiye'nin Avrupa Birliği ve ABD ile olan ticareti ilk kez yüzde 50'ye düşmüş ve Rusya, Türkiye'nin ana ticaret ortağı olarak Almanya'nın yerini almıştır. Eğer Batı ile Türkiye arasında sıkı bir ekonomik ilişki kurulamaz ise siyasi ve askerî ilişkileri, son yıllarda Türk yatırımlarının önemle arttığı İran ve Rusya'nın etkisi altında kalabilir. Başkan Obama, Türkiye üzerinden geçerek Orta Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlaması planlanan Nabucco boru hattı projesi gibi boru hatlarının inşası ve Hazar Denizi havzasındaki enerji sahalarına ulaşılmasında Türkiye ile ortaklığa destek vermelidir. Bu strateji, Batı'nın Orta Doğu petrolüne, Avrupa'nın enerji konusunda Rusya'ya olan bağımlılığını azaltacak ve AB-Türkiye görüşmeleri için de bir tatlandırıcı olacaktır. (...) Başkan Obama, Türkiye'ye, İslam dünyasına ait Müslüman bir ülke yerine Batı'da yer alan Müslüman bir Avrupa ülkesi gibi davranırsa başarılı olacaktır. Türkiye'de siyasetin yıldızları, Washington'a karşı sıralanmış; ABD'nin, Ankara'dan kopması, sadece Türklerin Batı'dan uzaklaşma duygularını körükler. Türkiye'nin en önemli doğal kaynağı, onun bulunduğu bölgedir. Türk gemisinin demir alıp Rusya, İran ve diğer yabancı limanlara yelken açması, Türkiye dâhil, Avrupa ve ABD'ye pahalıya mal olur. (Soner Çağaptay, 07/04)

ALMANYA BASINI

Der Tagesspiegel: "Büyük Sahnede": "ABD Başkanı Barack Obama, Türkiye'nin AB'ye alınmasını talep ediyor ve Ankara ile İstanbul'a gerçekleştirdiği iki günlük ziyaretiyle Boğaz'daki müttefikin stratejik önemini vurguluyor.(...) Erdoğan'ın zaman zaman telkin ettiği gibi, Türklerin bölgede artan etkisi Ankara'nın otomatikman AB üyeliği hakkına sahip olacağı anlamına da gelmiyor. (...) Bu gerçek gerçi ABD tarafından fark edildi ancak AB tarafından şimdiye değin fark edilmedi. Hâlbuki bu gelişme AB için önemlidir. Zira, Türkiye'nin başka bölgeler üzerindeki etki ve ilgisi, Ankara'nın dış politikası üzerinde Avrupa'nın rolünün giderek azalmasına yol açmaktadır. Bu yüzden de Avrupalıların AB katılım müzakerelerine işaretle Türkiye üzerinde etkili olma olanakları giderek azalmaktadır. Bu durum, Kıbrıs sorunu için olduğu kadar Türkiye'nin NATO'daki davranışı konusunda da geçerlidir. AB'nin nüfuz kaybı orta vadede, Türklerin AB'ye katılım sürecinin her iki taraftan yarı gönüllü sürdürülecek bir formaliteye dönüşmesiyle sonuçlanabilir. Böyle sonuçlanması hâlinde Avrupalılar, Türkiye'yi gerçekten AB'ye almak isteyip istemedikleri şeklindeki nahoş sorudan kurtulacaktır. Ancak AB, uluslararası sahnede Türkiye'yi görmezden gelebileceği umuduna kapılmamalıdır." (Thomas Seibert, 07/04)

Westdeutsche Allgemeine: "Türk medyası, ülkelerinin zaferini kutluyor": "Algılayış biçimleri nasıl da farklı: Türk medyası ülkelerinin NATO'da elde ettiği zaferi kutluyor. Hatta hükûmete eleştirel bakan gazeteler bile, Başbakanları Erdoğan'ın müzakere becerisini övgülü sözlerle dile getiriyor. Bazıları ise, Türkiye'nin NATO zirvesinde gösterdiği tutumla, AB'ye üye olmaya aday bir ülke olarak kendisini tamamen diskalifiye ettiğini düşünüyor. Algılayış biçimleri nasıl da farklı: Türk medyası ülkelerinin NATO'da elde ettiği bir zaferi kutluyor. Hatta hükûmete eleştirel yaklaşan gazeteler bile, Başbakanları Erdoğan'ın müzakere becerisini övgülü sözlerle dile getiriyor. Diğer bir taraftan ise, Türkiye'nin Anders Rasmussen'in NATO genel sekreterliğine gelme sürecini uzatması, Ankara'nın Avrupalı ortaklarında ve ABD Başkanı Barack Obama'da hoş olmayan bir izlenim bıraktı. Erdoğan'ın başlattığı tartışma, sadece Türkiye'nin AB perspektifini gölgede bırakmakla kalmadı. Eleştirmenler şimdiden, Türkiye'nin NATO zirvesinde gösterdiği tutumla, AB'ye üye olmaya aday bir ülke olarak kendisini tamamen diskalifiye ettiğini düşünüyor. Batı ile İslam dünyası arasında arabulucu olmasıyla ilgili, sıklıkla üzerinde durulan Türkiye'nin köprü fonksiyonu da cazibesini kaybetti. Erdoğan, ülkesinin AB'ye üye olmak istemesini, Türkiye'nin batı ve doğu arasındaki ara buluculuk rolünü sebep gösteriyor. Batı'nın görüş açısına göre durum farklı. Rahatsız edici olan, Türk politikacılarıyla, Türk medyasının, NATO ve AB ile olan ilişkileri giderek daha fazla "Zafer", "Yenilgi", "Fethetme" gibi kategorilere sokmasıdır. Ortaklık kelimesi neredeyse hiç kullanılmıyor. Erdoğan, NATO müttefiklerinden tavizler almayı başarmış olabilir. Ancak bunun bedeli çok ağırdır.(...) Erdoğan, böylelikle ülkesinin Avrupa Birliği üyeliği hedefine zarar vermiş oldu. Erdoğan, köprü olmak şöyle dursun, yeni hendeklerin oluşmasına yol açtı." (Gerd Höhler, 07/04)

BELÇİKA BASINI

De Standaard: "ABD İslamla Savaşmıyor" : "Obama'nın Türkiye'yi "Doğu ile Batı'nın birleştiği yer" olarak nitelendirmesi önemliydi. Obama'nın Türk kimliği konusunda tereddüdü yok. Müslüman laik bir devlet olan Türkiye'nin AB üyesi olması konusunda da tereddüdü yok. Obama'dan öncekiler de Türkiye'nin üyeliğini destekleyerek Bazı Avrupalıları rahatsız etmişlerdi. "Avrupa'nın ve Türkiye'nin dostu" olarak konuştuğunu söyleyen Obama, Avrupa'nın Türkiye ile daha da güçleneceğini belirtti. Washington, Türkleri demokratik reformların yolunda tutmak için Avrupa'nın bir müttefiki konumunda. Türkiye'nin üye olarak kabul edilmesi için zaten bu reformlar şart." (Evita Neefs, 07/04)

FRANSA BASINI

AFP:  "Spindelegger: Türkiye'nin Katılımına AB Ülkeleri 'Tek Başlarına Karar Verecekler" : "Amerikan Başkanı Barack Obama'nın Türkiye'ye verdiği desteğin ardından Avusturya Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger bugün, Türkiye'nin AB'ye katılımına Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin "tek başlarına karar vereceklerini" hatırlattı. Avusturya devlet radyosu Ö1'e konuşan Dışişleri Bakanı, "Bu yeni bir şey değil, Bush yönetimi de bizi ikna etmeye çalışmıştı. Ancak (Türkiye'nin katılımına) Avrupa Birliği ve üye ülkelerin tek başlarına karar verecekleri açıktır" dedi. Bakan sözlerini, "Mesele, Türkiye'nin pozisyonunu değiştirip değiştirmediğidir. Bloke olan sekiz müzakere başlığı var ve bunun değişmesine dair işaret yok" şeklinde sürdürdü." (07/04)

RFI:  "Obama Ankara'da... Diyalog ve Kararlılık Arasında": "(...) ABD, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini kararlı bir şekilde destekliyor." Ankara ile ayrıcalıklı ortaklıktan yana olan Paris ve Berlin'in muhalefeti, ABD Başkanına geri adım attırmadı. Bir hafta içinde ikinci kez Obama, bu konuda tavrını koruyor. Burada Washington, Londra'nın desteğine güvenebilir. İngiltere hükûmeti dün, Türkiye'nin AB'ye üyeliğinden yana olduğunu yineledi." (Antoine Aubert, 07/04)

Le Monde:  "Barack Obama 'Stratejik Müttefikiyle' İlişkileri Pekiştirmek İçin Türkiye'de" : "(...)Selefi gibi Türkiye'nin AB'ye girmesine sıcak bakan Barack Obama, pazar günü Prag'da bu üyeliği Müslüman dünyasına gönderilecek önemli bir sinyal olarak değerlendirdi ve Türkiye'yi AB'ye kabul etmenin Batılılarla Müslümanlar arasında "karşılıklı saygı ve ortak çıkarlara dayalı bir ilişki oluşturulmasını" sağlayacağına inandığını dile getirdi. Toplantı sırasında Obama'nın bu sözlerine kimse yorum getirmeye cesaret edemedi. Birliğin Çek Dönem Başkanlığındaki çalkantılarla dağılan Avrupalılar, küresel ısınmayla mücadele, Afganistan'daki çalışmalara veya ikili ekonomik iş birliklerine ağırlık vermeyi tercih ettiler. Ancak ABD ile AB'yi buluşturan bu zirvenin ardından tepkiler gecikmedi. TF1 kanalında bir açıklama yapan Nicolas Sarkozy, "Bu üyeliğe her zaman karşı olmuşumdur, böyle olmaya da devam ediyorum. Üye devletlerin önemli bir kısmının Fransa ile aynı görüşü paylaştığını söyleyebilirim." dedi ve "Avrupa Birliği konusunda karar üye devletlere aittir." sözleriyle devam etti. Ardından bir açıklamada bulunan Angela Merkel, Obama'nın görüşlerini paylaşmadığını duyurdu. Alman Başbakan, "Türkiye'ye üyelik mi yoksa imtiyazlı ortaklık mı verilmesi gerektiği konusunda hâlâ görüşmelerimiz sürüyor." dedi. Alman-Hristiyan demokratlar, koalisyon ortakları sosyal demokratların aksine Fransa'daki sağ eğilimli partiler gibi ikinci çözüm yoluna sıcak bakıyor. Merkel, "27'ler arasında farklı görüşler olduğu şüphesiz." diye konuştu. İngiltere, İtalya ve Kuzey Avrupa ülkeleri, diplomasi ve enerji bakımından stratejik kabul ettikleri Türkiye'nin üyeliğinin yorulmak bilmeyen destekçileri. Ancak 2005 yılında başlatılan müzakereler duraklamada. 35 başlıktan sadece 10'u açıldı, biri kapatılabildi. Türkiye ile kuzey kesimini işgal ettiği Kıbrıs arasındaki anlaşmazlık Gümrük Birliği konusunda ilerleme kaydedilmesindeki başlıca engel. Fransa ayrıca tam üyeliği öngördüğü gerekçesiyle avro bölgesine giriş, kurumlar veya tarım politikası gibi bazı başlıkların açılmasına engel oluyor. Ancak sürecin tamamını engellemiş durumda değil." (Sophie Shihab ve Corine Lesnes, 07/04)

AFP: "Kouchner, NATO Zirvesinden Bu Yana Ankara'nın AB'ye Girişinden Yana Değil": "Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner bugün, NATO'nun patronu olarak Danimarka Başbakanının seçimine karşı yapılan Türk baskılarının kendisini "çok şaşırttığını" belirterek, artık Türkiye'nin Avrupa'ya girmesinden yana olmadığını kaydetti. RTL radyosuna yaptığı açıklamada Kouchner, "Ben, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımından yanaydım" dedi ve cumartesi günü Strasbourg'da yapılan NATO Zirvesinden bu yana bu düşüncede olmadığını belirtti. Ankara'nın AB'ye girişine olan desteğini neden geçmiş zamanla ifade ettiği sorusu üzerine verdiği cevapta Kouchner, "Evet, çünkü Fransa ve Almanya'nın ortaklaşa düzenlediği NATO Zirvesi sırasında bize uygulanan baskı şekli beni çok şaşırttı" dedi. (...) Kouchner, "Avrupa'ya kimin girip girmeyeceği kararını vermek Amerikalılara düşmez. Biz evimizde patronuz!" dedi. (07/04)

İNGİLTERE BASINI

The Independent: "AB Türkiye'nin Üyeliğin Konusunda Kapıyı Kapatmamalı": (...) Ancak Obama'nın önceki gün yaptığı konuşmaya bakılırsa, ABD Başkanının isteği Türkiye ve AB arasındaki ilişkileri de güçlendirmeye kadar gidiyor. Bu açıdan ikinci dilek biraz daha tartışmalı. Obama'nın pazar günü Prag'ta Türkiye'nin AB başvurusuna açıkça verdiği destek Paris ve Berlin'de hoş karşılanmadı. Alman Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, 80 milyonluk nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan bu ülkenin Avrupa ailesine katılma yönünde olduğu fikrini kuşkuyla karşılamakta gecikmedi. Dışarıdan biri olarak Başkan Obama'nın bu denli sert sularda yüzmesi pek akıllıca değildi. Washington Türkiye'nin, AB'nin beş yıl önce Ankara ile katılım görüşmelerini başlatma kararı almasından bu yana katılım şartını yerine getirmek yolunda çok az ilerleme kaydettiği gerçeğinin üstünü öyle kolayca kapatamaz. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barrosso ile görüşmek üzere Brüksel'e giderek ve yakın bir danışmanını katılım konusunda tam zamanlı müzakereci olarak atayarak, son aylarda sürece biraz hayat kazandırmaya çalıştığı doğru.Ancak Ankara'nın, Türkiye'yi AB üyeliğine hazırlamak için hayata geçirmesi gereken reformlar hâlâ rafta. Ordunun Türkiye'nin siyasi kurumları üzerindeki nüfuzu hâlâ güçlü. "Türklüğü küçük düşürdüğü" düşünülenler hakkındaki kovuşturmalar sürüyor. Ankara, Türkiye'nin limanlarını ve hava alanlarını Kıbrıs trafiğine açmayı reddediyor. (...) Türkiye'nin IMF kredilerine yeniden ihtiyaç duyması, AB'nin böylesine istikrarsızlık potansiyeli taşıyan bir ekonomik ortağı bünyesine kabul etme yeteneğine ilişkin endişeleri arttırdı. Ancak Obama'nın Türkiye'nin Avrupa ailesine katılması arzusuna prensipte vurgu yapması doğruydu. Türkiye'nin üyeliğinin Avrupa ve Müslüman dünyası arasındaki ilişkilere çok büyük bir etkisi olacaktır. AB'nin, bir Beyaz ve Hristiyan kulübü görüntüsü tek vuruşta serbest ticaret yapan demokrasiler ittifakına dönüşecektir. Türkiye'nin çoğunlukla ılımlı Müslümanlarının etkisi, İngiltere ve Hollanda'nın istediği gibi ayrılıkçı İslamcılığın yayılmasıyla mücadeleye yardımcı bile olabilir. Ayrıca şu ana kadarki sonuçlar herkesin umduğu kadar iyi olmasa da üyeliğin cazibesinin Avrupa'ya Türkiye'de reformları diretmek için büyük bir fırsat verdiğini unutmamız gerekir. Sürecin kendisi de neredeyse sonuç kadar değerlidir. Obama, Ankara'nın AB başvurusuna Washington'un tam desteğini verirken biraz incitici olmuş olabilir ancak bir şeyden asla şüphemiz olmamalıdır; yüzüne kapı çarpılmış bir Türkiye, yalnız Avrupa'nın çıkarına değildir. (07/04)

The Guardian: "Türkiye... Boşluğu Doldurmak": "Fransa Cumhurbaşkanı ile Almanya Şansölyesi Avrupa'nın kapılarını sürgüleyip Türkiye'yi dışarıda bıraktılar. Obama'nın gördüğü şeyi artık onların da fark etmesi gerek.(...) Erdoğan etnik ve dini özgürlükleri genişletmeye dönük çabalarını yeniden başlattı ve yeni ve daha az baskıcı bir sivil anayasa üzerinde çalışma sözü verdi. Türkiye, her daim reform yapan ancak asla dönüşümünü tamamlayamayan bir ülke ve belki de Erdoğan -Sarkozy'ye gerek kalmadan- kişisel olarak AB'ye katılıma dair nihai amaca yönelik inancını kaybetmiş olabilir. Türkiye, her şeyden öte, model bir ülke değil. Ancak çok şey anlatan bir ülke. İslam ile modernitenin kökten şekilde uzlaşamaz olduğu yönündeki Batılı nosyonu zayıflatıyor ve çok faydalı bölgesel bağlantıları var. Bir sonraki durak İran." (07/04)

 

İSPANYA BASINI

El Pais: "Ankara'da Değişim Havası": "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yakın isimlerden biri olan AB'den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış, "AK Parti sadece yedi yılda, Türkiye'nin güçlü yönetimi olarak sağlamlaştı ve dört seçimden sonra da oyların yüzde 40'nı garantiledi" diyor. Geçen hafta sonu Avrupalı gazetecilerle yaptığı bir mülakatta Bağış şöyle dedi: "Önümüzde seçim olmaksızın hemen hemen üç sene var. Bu, Türkiye'de değişiklikler yapmak, anayasada reforma gitmek ve AB ile diyaloğu yeniden başlatmak için iyi bir süre." Bağış, "Anayasada reform yapmak için meclisteki partilerin uzlaşmasına ihtiyacımız var" diyor. Siyasi partiler yasası ile seçim sisteminde değişiklikler yapmak, Anayasa Mahkemesinin yetkilerini sınırlamak, planlanan reformların ana eksenleri. Obama'nın ziyaretiyle AB konusunda rahatlayan Ankara, Kıbrıs konusunda Fransa'nın frenlemelerine bağlı olarak müzakerelerin blokesini kaldırmak amacıyla Brüksel karşısında "dinamik" bir görüntü sergilemeye çalışıyor. Uluslararası Kriz Grubu Türkiye uzmanı Hugh Pope, "Kıbrıs, Avrupa yolunda Türkiye'nin hâlâ başlıca engeli ve bu yüzden jestler yapması gerekiyor" diye uyarıyor. 2005 yılında AB katılım müzakereleri başladıktan sonra büyük siyasi değişimler sürecinden geçildi, fakat bir süre sonra reformlar frenlendi. Ancak ocak ayında yayına başlayan Kürtçe televizyon kanalı, önemli ilerlemelerden biri oldu. (...) Uluslararası konularda uzman köşe yazarı Sami Kohen'in belirttiği gibi, "Türkiye, istikrar arayan AB ve ABD için şimdi önemli bir arabulucu." (Juan Carlos Sanz, 07/04)

 

YUNANİSTAN BASINI

Ta Nea: "Türkiye'nin AB Sürecini Destekliyoruz": "Dün Fener'de görüşen Ekümenik Patrik Bartholomeos ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, Türkiye'de dinî özgürlükleri savunma konusunda ortak mücadele mesajı verdiler. Fener'de gerçekleşen görüşmeden sonra yapılan açıklamalarda, Türkiye'nin AB sürecinin desteklendiği bir kez daha teyit edildi. Patrik Bartholomeos, "AB üyeliği her iki halkın yararına ve Balkanlar'da istikrarın sağlanması açısından olumlu bir gelişmedir." dedi ve Türkiye'nin AB üyeliğinin Yunanistan, Türkiye ve Avrupa'ya yardımcı olacağını sözlerine ekledi. Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyanni, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis'in geçen cumartesi günü ABD Başkanı Barack Obama ile yaptığı görüşmenin içeriği hakkında Patrike bilgi verdi. Türkiye'nin baskıları, Başkan Obama'nın Fener'i ziyaret etmesine engel olsa da Patrik yarın sabah ABD Başkanı ile kaldığı otelde diğer dinî liderlerden ayrı olarak bir görüşme yapacak." (Aristotelia Peloni, 07/04)

 

NOT: Bu bülten, 7 Nisan 2009 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir