Son Güncelleme: 14 Mayıs 2009
Bülten No : 61 05 Mayıs 2009
DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
ABD BASINI
New York Times: "Ermenistan-Türkiye Görüşmelerinde Bahisler Yüksek": "Avrupa'dan Mektuplar" köşesinde, Judy Dempsey imzasıyla yayımlanan yazı: (...) "Öyleyse bölgede hâkimiyet kuracak güç, barış sürecini teşvik edecek pek de bir şey yapmadıklarına göre ABD de AB de değildir. O güçler, doğal gaz ve petrol zengini, Avrupa'ya uzanan önemli bir geçiş rotası olan bir bölgede nüfuzlarını yeniden kurmaya çalışan iki eski imparatorluk, yani Türkiye ve Rusya olacaktır. En kazançlı çıkan da Türkiye Başbakanı ve İslam yanlısı Adalet ve Kalkınma Partisinin lideri Recep Tayyip Erdoğan olabilir. 2003'te iktidara gelişiyle birlikte Erdoğan, Türkiye'yi AB üyeliğine hazırlayacak reformlara hız verdi. Siyasi rolünü yitirme korkusuyla reformlara engel oluşturan ordunun etkisini büyük oranda sınırladı. Generaller, komşularıyla ilişkileri bozma pahasına hararetle ABD yanlısı bir dış politikayı destekliyordu ki bu, Türkiye'nin Avrupa ile Orta Asya arasında sıkışmış bir bölgedeki stratejik rolünü değersiz gören bir tavırdı. (...) Erivan merkezli Ermeni Ulusal ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi Direktörü Richard Giragosyan, "Ermenistan ile ilişkileri normalleştirme kararı bir Türk girişimidir, (...) Türkiye'nin ulusal çıkarları konusunda ABD'yi memnun etme veya AB'yi tatmin etme planı değildir." dedi.(...)AB, Türkiye'nin Brüksel ile katılım görüşmeleri karşılıklı suçlamalarla çıkmaza girdiğinde yapıcı bir rol oynamadı. Fransa ve Almanya, Türkiye'nin AB'ye girmesine, hem de Avrupa'nın bu parçasındaki stratejik rolüne ve yaptığı reformlara rağmen şiddetle karşı. Sonuç olarak Kınıklıoğlu, "AB burada giderek desteğini yitiriyor ki bu durum reformlar konusunda ciddi olan bir yönetim kadrosu için son derece can sıkıcıdır." dedi. O hâlde ABD ve AB'nin dışlayıcı tutumu karşısında Erdoğan Türkiye'nin ulusal çıkarlarını yansıtmakla birlikte riskler de taşıyan bir strateji benimsedi.(...) ABD ve Avrupa açısındansa sürecin neler getireceği belirsiz. İstikrarsız hâldeki Güney Kafkaslar daha barışçıl ve müreffeh bir yapıya kavuşabilir. Ama, Avrupa ve ABD Türkiye'nin geçirdiği büyük değişiklikleri takdir etmedikçe Türkiye ve Rusya yeni bölgesel süper güçler olarak tarihî nüfuz alanlarına yeniden dönerken onlar nüfuzlarını fazlasıyla kaybedebilirler. (01/05)
AP: "Finlandiya Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin AB Üyeliğini Destekledi": "Finlandiya Dışişleri Bakanı Alexander Stubb, katılım konusundaki engellere rağmen Türkiye'nin bir an önce AB'ye dâhil olmasını umduğunu söyledi. Ancak Stubb, aynı zamanda Türkiye'nin, AB üyesi olan Kıbrıs'ı tanımayı reddetmesinin büyük bir ayak bağı olduğunu sözlerine ekledi."(04/05)
ALMANYA BASINI
Der Tagesspiegel: "Türkiye Avrupa İçin Bir Kazanç Olacaktır": "(...)Davutoğlu'nun vizyonu Türkiye'nin Batı'dan kopabileceği endişelerinin güçlenmesine neden olmuştur. Kendisi bu düşünceye katılmamakla birlikte, Orta Doğu veya Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesini AB üyeliği gayretlerine bir alternatif olarak görmüyor. Davutoğlu, bunu kapsamlı dış politika anlayışının "uyumlu" bir unsuru olarak değerlendiriyor ve "Türkiye aktif dış politikasıyla Avrupa için bir yük değil, bir kazanım olacaktır." ifadesinde bulunuyor. Fakat artık Ankara için AB'nin öneminin azaldığı görülüyor. Bu nedenle başkentte aksayan AB üyelik müzakerelerinden kimse büyük bir endişe duymuyor. Buna yeni Dışişleri Bakanı da dahil. Zira kendisi başka şeylerle meşgul. (Thomas Seibert/04/05)
Der Spiegel: "Obama'nın Söylediklerine Kulak Verilmelidir": "Petra Bornhöft/Michael Sauga'nın FDP Genel Başkanı Guido Westerwelle ile yaptığı mülakatın Türkiye ile ilgili bölümü:
SORU: Avrupa'nın entegrasyonunda ilerleme kaydedilmediğini hatırlatmak isteriz. Avrupa'nın, örneğin Almanya etrafında oluşturulacak bir çekirdek grupla yeni bir başlangıca mı ihtiyacı var?
WESTERWELLE: Buna gerek olmayacağını, Çek Cumhuriyeti ile İrlanda'nın Lizbon Anlaşması'nı onaylayacağını ümit ediyorum. Esas itibarıyla, doğudaki komşularımızla da tıpkı Fransa ile olduğu gibi benzer derinlikte toplumsal bir dostluk kurmanın kendi neslimin görevi olduğuna inanıyorum. Bu bağlamda yapılacak daha çok şey var.
SORU: Örneğin koalisyon ortağı olarak temenni ettiğiniz partiyi ikna etme konusunda olduğu gibi. Birlik Partileri, Hırvatistan'ın olası üyeliğinden sonra AB'nin genişleme sürecini durdurmak ve Türkiye'yi kalıcı olarak dışarıda tutmak istiyor. Bunu kabulleniyor musunuz?
WESTERWELLE: Türkiye hâlihazırda üye olabilecek durumda değil ve AB de üye almaya hazır değil. Ancak tabii ki Birlik Partileriyle kurulacak bir hükûmetten de yapılmış anlaşmalara uymasını beklerim. Türkiye ile AB üyeliği konusunun ucu açık bir süreçle ele alınacağı anlaşması yapılmıştır. Bu süreç daha yıllar sürecektir. Türkiye bir hukuk devleti olma, ekonomik kriterleri yerine getirme ve kökten dincilik yerine Batı'ya yönelmek için gayret gösteriyor. Tüm gerilemelerine rağmen bu bağlamda ülkeyi sadece destekleyebiliriz.
SORU: CSU'nun elinde olsa süreci hemen durduracak.
WESTERWELLE: Bu, akıllı bir dış politikanın sona erdirilmesi olur. Sonunda üyelik yerine ayrıcalıklı ortaklık söz konusu olabilir. Ayrıca Türkiye de zaten üyelik için bir tarih beklemiyor. Ancak haklı olarak, Avrupa'nın üye olma isteğini prensip olarak bugünden reddetmemesini diliyor."(04/05)
Der Tagesspiegel: "Tereddüt Etmeye Gerek Yok": "ABD yeni Başkanı Barack Obama 90 yıl önce efsane lider Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin bir an önce Avrupa Birliği'ne tam üye olarak alınması çağrısında bulunurken, Şansölye Angela Merkel hâlâ "imtiyazlı ortaklık" önerisinde diretmeye devam ediyor. Şansölye ve partisi bu kavramla tam olarak neyi kastettiklerini açıklamıyor. Türkiye Cumhuriyeti herhangi bir ülke konumunda değildir. Ülkenin büyüklüğü, jeopolitik önemi, ekonomik ve askerî potansiyeli, genç nüfusu Türkiye ile ilişkilerin ciddi bir şekilde yürütülmesini gerektirir. Türkiye'nin AB üyeliği konusunda popülist bir yaklaşım sergilemek başarılı bir siyaset örneği olamaz. Avrupa'daki seçmenler de bunun şüphesiz farkındadır. Türkiye ile yürütülen AB müzakerelerinin başarılı bir şekilde sonuçlandırılması için çok sayıda geçerli argüman mevcuttur. Bu sürece birtakım yeni engeller ortaya atarak karşı çıkmak iki yüzlülük örneğidir. Şüphesiz Türk hükûmetinin yapması gereken ev ödevleri de vardır. Bunların arasında çok sayıda hukuksal düzenlemeler, insan haklarının sadece kağıt üzerinde değil aynı zamanda gündelik yaşamda da güçlendirilmesi, dinlerin eşitliği ve özgürlüğü ve Atatürk'ün laiklik ilkesine bağlı kalınması gibi hususlar bulunuyor.Bütün bunlar Türkiye'ye bilinçli veya bilinçsiz baskı yapılmadığı sürece istisnasız yerine getirilebileceği kriterlerdir. Türk devleti demokrasi ile yönetiliyor. Siyasi yönetim dünyanın başka demokratik ülkelerinde olduğu gibi seçmenin oyları ile belirleniyor. İktidar partisi ise, köktendinci klasik bir İslamcı partiyi temsil etmediğini defalarca kanıtlamıştır. Erdoğan ve partisi ideolojiden arınmış bir şekilde küresel anlamda ülkesinin önemini ve konumunu güvenlik altına almayı ve güçlendirmeyi hedeflemektedir. Türkiye'nin AB üyeliğine gerçekten engel teşkil edecek hususlar bulunmamaktadır. Türkiye, Avrupa için Orta Asya'dan gelen doğal gaz ve petrolün nâkil edilmesinde büyük bir öneme sahip güvenilir bir ülkedir. Aynı şekilde Türkiye, Orta Doğu'daki gelişmeler ve İran ile ilişkiler açısından Avrupa için büyük bir önem arz etmektedir. Avrupa Birliği, Şansölye Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin de uyardıkları üzere yeni üye kabul etmeden önce kendi iç yapısını düzene sokmalıdır. Şayet bu yapılmaz ise, Avrupa Birliği'nin bu şekliyle uzun süre varlığını devam ettirmesi mümkün değildir. Türkiye Avrupa Birliği'ne alınmazsa, bu dünyanın sonu anlamına gelmeyecektir. Tarih hiçbir zaman sona ermez. Sadece bu durumda Avrupa'nın gelişmesi farklı şekilde olacak ve bunun bir hata olduğu kısa bir süre içinde anlaşılacaktır. Zira Türkiye Avrupa tarafından sadece boş yere oyalandığını değil, aynı zamanda aldatıldığını düşünecektir. Türkiye-AB ilişkilerinde tereddüde yer olmadığı gibi muğlak vaatlerde bulunmak da doğru değildir. Türkiye Cumhuriyeti AB için birtakım egemenlik haklarından vazgeçmeye hazır olup olmadığına ciddi bir şekilde karar vermek zorundadır. Avrupa Birliği de küreselleşme çağında uluslararası arenada ciddiye alınacak bir aktör olarak kalmaya devam edip etmeyeceği kararını vermelidir. Türkiye gibi önemli bir ülkenin AB'ye tam üye olarak alınması günün birinde hem Avrupa'yı hem de Türkiye'yi son derece memnun kılacaktır.(...)" (Edzard Reuter/04/05)
AVUSTURYA BASINI
Der Standard: "Yeni Osmanlı İmparatorluğu Hayali": "(...) Davutoğlu'nun yükselişi, AB ile ilişkilerin çöküşüne paralel olarak gerçekleşti. Türkiye, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Dışişleri Bakanlığı döneminde tamamıyla AB'ye yakınlaşmaya ağırlık veriyordu. Ancak Türkiye'yi AB'de görmek istemediklerini söyleyen Avrupalıların sayısı arttıkça, Davutoğlu da Türkiye'yi bölgede AB'den bağımsız, güçlü bir ülke yapma planıyla popülerlik kazandı.(...) Davutoğlu'nun planını anlatmak için o kadar uzağa gitmeye gerek yok. Anadolu'daki Konya'dan gelen Davutoğlu'nun, Türkiye'nin yakında AB'ye bağlanmasından daha farklı hayalleri var. (Jürgen Gottschlich/04/05)
AZERBAYCAN BASINI
Hafta İçi: "Azerbaycan, Kendisi Seçim Yapmalı": "(...)Emerson, Rusya'nın, Nabucco projesinin gerçekleşmesini engellemek için bölgede yürüttüğü politikaya da değindi ve "Bu konuda Türkiye, AB ve Rusya arasında rekabet var. Söz konusu doğal gaz hattının finanse edilmesiyle de ilgili çeşitli fikirler var. Bu bir rekabet, ama onun nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz. Türkiye'nin bu konuda hangi rolü oynayacağı da çok önemli. Bir süre önce Türkiye, Azerbaycan doğal gazının onun toprakları üzerinden nakli konusunda çok fazla şart koşmasından dolayı AB ve Bakü tarafından ciddi eleştirilere maruz kalmıştı. Ankara, bu konuyu çok abartırsa, doğal gaz boru hattı Rusya'dan geçebilir. Moskova da bunu istiyor zaten. Ancak, bu, gerçekleşebileceğe benzemiyor. Gerçek şu ki, Türkiye'nin tutumu, müzakere sürecini geciktirecek." dedi.(Azad/02/05)
İNGİLTERE BASINI
The Guardian: "Avrupa'nın Genişlemesi İngiltere'nin Yararına Olacak": "(...)İyi yöndeki gelişmeleri belirleyip AB'nin -özellikle Balkanlar'ın batısı ve ABD Başkanı Obama'nın da son günlerdeki ziyareti sırasında belirttiği üzere Türkiye'yle- genişlemeye devam etmesinin neden gerekli olduğunu açıklayabilmek büyük önem taşıyor. (...) Bir yanda Türkiye'nin katılım müzakerelerinin sürmesini de sağlamalıyız. Türkiye büyük bir ekonomik potansiyele sahip. Avrupa'nın kesiştiği noktada yer alması, ülkeyi, Orta Doğu ile Orta Asya'dan gelen enerjinin transit güzergâhı haline getirip bölgede istikrar ve refahın sağlanması için kilit bir konuma taşıyor. AB'nin ortak değer ve standartlarının sınırlarını aşıp tarihte ilk kez çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeye ulaşması bizim yararımıza olur.(...)"(Caroline Flint/04/05)
Financial Times: "Yıl Dönümü Şarkıları": "(...)Şayet, AB liderleri bir an evvel bu endişeleri gidermede başarısız olursa, Birliğin Batı Balkanlar ve Türkiye'ye doğru planladığı genişleme tehlikeye düşecek. Öncelikle, ekonomik krize müdahale etmede, büyük bir birlik olmanın küçük bir birlik olmaktan daha iyi olduğunu göstermeliler."(04/05)
The Guardian: "Rezil Bir Geçmişten Kaçmak": (...)Başkan Barack Obama'yı Avrupa turunun sonunda Türkiye'ye getiren ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine kabulünü istemeye, üst düzey bir Kürt milliyetçiyle görüşmeye ve ülkenin Rum azınlığına imtiyazlar verilmesini savunmaya teşvik eden bu umuttu.(...) Bu, AB üyeliği için zaten güçlü bir yarışmacı olan Türkiye'yi karşı konulması güç bir devlet hâline getirecektir. Dünyanın bu ihtilaflı bölümündeki halk için geçmişi bilmek ondan kurtulmanın en iyi yolu olabilir." (Christopher de Ballaigue/04/05)
Reuters: "Avrupa'nın 'Yeni İpek Yolu' Zirvesi'nde Irak İle Enerji Bağlarına Odaklanılacak" : "Liderler ve enerji bakanlarınca bu haftanın sonuna doğru, "doğal gaz ithalatı için yeni bir güney koridoru" arayışı, dolayısıyla Avrupa'nın, Irak ile enerji bağlarını hızla kuvvetlendirip haziran ayında da Türkiye ile bir anlaşma imzalaması gerektiği konusunda mutabakata varmaları bekleniyor.(...) Bildiri taslak metninde, Nabucco Projesi'nde yer alan AB üyesi devletlere, bu çekişmeyi bir yana bırakıp geçiş ülkesi ve AB adayı olan Türkiye ile haziran sonuna dek bir devletler arası mutabakat metni imzalamaları için çağrı yapılıyor. Bu adım, muhtemel yatırımcıların Nabucco için planlama aşamasında karşılaştıkları başlıca engellerden birini ortadan kaldıracak, doğal gazı Yunanistan ve İtalya yoluyla Türkiye'den Avrupa'ya getirecek olan rakip ITGI Projesine de netlik kazandıracaktır." (Pete Harrison ve David Brunnstrom/04/05)
İTALYA BASINI
La Repubblica: "Sahte Gıda Ürünleri... Sorun ABD Ve Türkiye'de": "El konulan sahte besin ürünlerinin yüzde 46'sı, AB'ye katılmak için müzakerelerde bulunan ve kurallara saygı konusunda bir dizi sorun yaşanan Türkiye'den geliyor. Sıralamada Türkiye ilk sırada yer alırken, Türkiye'yi yüzde 38 ile Çin'in izliyor. İtalya'da ise haczedilen sahte gıda ürünlerinin oranı toplam yüzde 5." (Ersilia Di Tullio/04/05)
KIBRIS RUM BASINI
KİPE: "Hristofyas: ATAD Kararının Müzakere Masasında Da Değerlendirilmesi Gerekir":(...)Hristofyas, tarihler konusuna atıfta bulunarak, aralık ayındaki Türkiye'nin AB'ye hesap vermesi ve 2010 yılının Nisan ayında Kıbrıs Türk lideri Mehmet Ali Talat'ın toplum liderliğinin devam edip etmeyeceği gibi belirli tarihler olduğunu söyledi. Kıbrıs Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin sınavlarda iyi bir not almasının kendi sorumlulukları olup olmadığını veya kendilerinin Kıbrıs sorununu Türkiye kurtulsun diye mi çözmeleri gerektiğini kendi kendine sordu. Hristofyas şöyle devam etti: "Kendi yararına olmayan bir politika izleyen bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Türkiye'nin bunu anlaması gerektiği gibi kesinlikle kendisinin kendisine yardımcı olması gerektiğini destekleyenlerin de bunu anlamaları gerekir. Biz, Yunanistan ile birlikte Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini, Kopenhag Kriterlerini uygulamasının yanı sıra AB'ye tam üye bir devletin yüzde 37'sini ceza almadan işgal etmeye devam etmemesi ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanıması, limanlarını Kıbrıs gemilerine ve havaalanlarını Kıbrıs uçaklarına açması şartıyla destekliyoruz."(...) (04/05)
YUNANİSTAN BASINI
Eleftheros Tipos: "Washington Atina'ya Sesleniyor": "Atina'nın Ankara'nın AB'ye üyeliğini desteklemesi, temaslardaki ortamı biraz düzeltiyor. Fakat yine de, ABD içinde ve dışında herkes, Karamanlis hükümetinin üyeliği destekleyeceğini ancak özel ilişkiden yana olan Almanya ve Fransa'nın itirazlarına karşı sarf edilecek çabalarda başrol oynamayacağını biliyor. Diplomatik kaynaklara göre, iç politikadaki bu belirsizlik, yabancı hükümetlerin Yunan tarafıyla uzun sürecek görüşmeler yapmasına ya da anlaşmalar imzalamasına engel oluyor."(Angeliki Spanu/04/05)
To Vima: "Karar": "Skandalların ülkenin siyasi yaşamını neredeyse tamamen sardığı bir ortamda, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği üyesi olmasının önemini ortaya çıkaran ve Kıbrıs sorununun çözümüne dair Hristofyas-Talat arasında devam eden müzakerede, Kıbrıs Rum tezlerini kararlı bir şekilde güçlendiren Avrupa Birliği Adalet Divanının (ABAD) aldığı çok önemli bir karar yeterince önemsenmedi. Söz konusu karar, işgal kesimindeki Kıbrıs Rum servetlerine dair "Apostolidis Orams'a karşı" adıyla bilinen davanın sonuçlanması sonunda açıklandı. ABAD Kıbrıs Cumhuriyeti mahkemeleri tarafından alınan kararların, AB müktesebatının Türkiye tarafından yasa dışı olarak işgal altında tutulan kesimde geçici olarak uygulanmamasına rağmen, dava konusu işgal kesimindeki servetlerle ilgili olduğunda dahi diğer AB üyesi ülkeler tarafından tanınması ve uygulanması gereğini ortaya koyuyor. Bu sonuç, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin işgal kesimini de içeren bir tek ülke olduğu ve bir bütün olarak AB üyesi olduğunu savunan Yunanistan'ın tezini doğruluyor. ABAD kararı, Türkiye'nin ve Talat'ın tepki göstermesine yol açtı. Hatta Talat aşırı milliyetçilerin ve "Başbakan" Derviş Eroğlu'nun baskısı altında müzakerelere ara verilebileceğini ifade etti. Bu tür bir gelişmenin zaten sorunlar bulunan Avrupa yolunda yeni engellere yol açacağını anlayan Ankara müzakerelere ara verilmesini istemiyor. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs sorunu çözülene kadar adanın Türkiye'nin işgali altında olan kesiminde Kıbrıs Cumhuriyeti hukukundan farklı olarak kendi hukuklarının uygulanacağını, servetler konusunun duruma göre değil kapsamlı bir şekilde çözülmesinin gerekli olduğunu öne sürüyorlar. Ancak ABAD kararı duruma kesinlik kazandırarak, Türk tarafının bütün hukuki argümanlarına son veriyor."(Yannis Kartalis 04/05)
NOT: Bu bülten, 1-4 Mayıs 2009 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.