Son Güncelleme: 16 Nisan 2009
Bülten No : 018 04 Ocak 2009
ALMANYA BASINI
Die Welt: “ Türkiye Neden Artık AB Bayrağını İstemiyor”: “Birkaç yıl öncesine kadar Türkiye'nin her yerinde AB bayrakları dalgalanırdı. AB üyeliği ülkenin en büyük hedefiydi. Son zamanlarda ise Türkiye'nin bu hedefinin geri plana düştüğü görülüyor. Türkiye artık AB tarafından ciddiye alınmadığını düşünüyor. AB'ye olan ilginin azaldığı özellikle bayrak üreticilerinden anlaşılıyor. ‘Ulus Bayrak’ adlı bayrak üreticisi firmanın yetkilisi Ayhan Karpuzlar, özellikle son altı aydır AB bayrağı üretmediklerini belirtiyor. İstanbul ve Ankara'daki bayrak üreticileri aynı şekilde işlerinin gerilediğinden yakınıyorlar. ‘Aybayrak’ adlı bayrak üreticisi şirketin yetkilisi İsret Adar, işlerin son iki yıldır bozulduğunu ve Türklerin AB'ye üye olabilecekleri inancının kalmadığını vurguluyor ve bu yüzden AB bayrağı üretiminin ciddi anlamda gerilediğini söylüyor.” (Boris Kalnoky/30.02)
Berliner Zeitung: “Erdoğan’a Kapıları Açan”: “AB Baş müzakerecisi olarak atanan Devlet Bakanı Egemen Bağış Brüksel'e yaptığı ziyaretteki bir açıklamada, ‘AB bizim diyet uzmanımız’ ifadesini kullandı. Bağış, Türkiye'nin sağlıklı yaşaması ve hasta olmaması için AB'nin tavsiyelerine uyması gerektiğini belirtti.
Egemen Bağış, realist yaklaşımlar içinde olan girişken bir siyasetçidir. Bu yıl içinde Türkiye'de AB'ye uyum kapsamında 67 yeni yasanın yürürlüğe girmesi bekleniyor. Bunlar ekonomi, çevre koruma, sermaye piyasası ve bankacılık sektörüyle ilgili kanunlardır. Sendikacılık ve ordunun bütçesi ile ilgili yeni düzenlemeler, Türkiye'nin AB'nin tavsiyelerine ne derecede uyduğunu gösterecektir.” (Günter Seufert/30.02)
Almanyanın Sesi Radyosu: “Türkiye Yeniden AB Ülkelerinin Gündeminde”: “ Türkiye yeniden AB ülkelerinin gündemine taşınıyor. Yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde muhafazakar partiler, Türkiye'yi seçim kampanyasına aldıklarını açıkladılar.
Avrupalı Hristiyan Demokratlar yine, Türkiye'ye tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık verilmesini savunacak. Ancak Avrupalı muhafazakarların Türkiye'nin üyeliği konusunda görüş birliği içinde olduklarını söylemek zor.
Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri için geri sayım başlarken, halk arasında Avrupalı Hristiyan Demokratlar olarak bilinen Avrupa Halk Partisi, seçim kampanyasında Türkiye'nin üyeliğine karşı tavır alacağını belirtti.
AB'deki 11 Başbakanın üyesi olduğu grubun siyasi manifestosunu yaptığı basın toplantısıyla açıklayan parti başkanı Wilfried Martens, kampanyaları sırasında Türkiye'ye imtiyazlı ortaklık verilmesini savunacaklarını söyledi ve şöyle devam etti:
‘Avrupa Halk Partisi'nin tutumunu çok iyi biliyorsunuz. Biz tutumumuzu 2002 yılındaki kongremizde almıştık. Türkiye'ye imtiyazlı ortaklık verilmesini savunuyoruz. İmtiyazlı ortaklık, Türkiye konusunda AB'nin kamuoyunun ikna edilmesinin tek şartıdır. Biz imtiyazlı ortaklığın bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz.’ " (Duygu Leloğlu/03.02)
FRANSA BASINI
AFP: "AB, PKK'nın Para Toplamasını Engellemek İstiyor”: “Avrupa Birliği Terörle Mücadele Koordinatörü Gilles de Kerchove bugün, PKK'nın, Türkiye'deki saldırıları finanse etmek üzere Avrupa'da para toplamasını engellemek için yeni önerilerde bulunacağını bildirdi.
Brüksel'de Avrupa Parlamentosunda yapılan oturum sırasında Kerchove, ‘Türkiye'de saldırı düzenlemek için para toplamak gibi olumsuz faaliyetleri nedeniyle Avrupa'da PKK (Kürdistan İşçi Partisi) ile mücadeleyi güçlendirmek için AB Bakanlar Konseyine önerilerde bulunacağım’ dedi.
Kerchove sözlerini şöyle sürdürdü: "PKK terör örgütleri listesinde yer alıyor ve çok faal bir hareket. Ancak bu hareketle el Kaide arasında hiçbir bağ görmüyorum." (29.02)
İRAN BASINI
İran: “Bu Gelişmeleri Küçümsemeyelim”: “Türkiye, AB üyeliği açısından hassas bir dönemden geçiyor. Yaklaşık iki hafta önce, analizciler 2009 yılının başlaması münasebetiyle yaptıkları bir değerlendirmede, bu yılın Türkiye-Batı ilişkileri açısından kader belirleyici bir yıl olacağını söylediler. Şaşırtıcı olan şu ki, Erdoğan, bu gelişmelerin tam ortasında diplomasi alanında tanınan ve alışılagelen tüm denklemleri bir kenara bırakarak her yeri saran İslami ideallere göre davrandı. Laik Türkiye'nin Başbakanının Davos'ta Siyonist rejim Cumhurbaşkanı karşısında sergilediği bu davranış, tüccar ruhlu modern siyaset ve aklın hiçbir ilkesine uymuyor. Günümüzün İslam dünyası, batıl olan her şeye karşı itirazını Batılı ve Amerikan modellerden nefret duyma şeklinde dile getiriyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın davranışı, İslam dünyasının genel nabzına uyan bir davranıştır.” (Vahid Yaminpur/02.02)
Kuds: “Türk Politikasında Değişim Sürecinin Başlaması”: “AB ile sonuçsuz müzakerelerden ve ABD'den iyilik beklemekten yorulan Türkiye, dış politikasında temel değişiklik yapmak isteyerek, bölge ve İslam dünyasının liderlerinden biri olarak gündeme gelmek istiyor. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail liderine karşı çıkışı ardından Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu toplantısından Ankara'ya galip dönmesi, Türkiye'nin dış politikasında temel değişikliklerin olacağını gösteriyor.” (03.02)
İSRAİL BASINI
Haaretz: “İsrail: Erdoğan’ın Davos’taki Hareketi Türkiye’nin AB Üyeliği Şansını Zora Sokabilir”: “İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan arasında perşembe günü Davos Zirvesinde yaşanan karşılıklı meydan savaşı, Türk liderin ‘bağırdığını’ söylediği Peres'in, Erdoğan'dan özür dileyip dilemediği sorularının ortaya çıkmasıyla hafta sonu da devam etti.
İsrail'den üst düzey siyasi bir kaynağın belirttiğine göre, Peres ve Erdoğan arasında Davos paneli öncesinde yapılması planlanan gizli bir görüşme de Türkiye'nin talebi üzerine son dakikada iptal edildi.
Dışişleri Bakanlığı, Erdoğan'ın İsrail'in Gazze'ye düzenlediği operasyonu hedef alan eleştirileri yüksek sesle dile getirmesinin ve Hamas'a verdiği desteğin üst düzey AB diplomatların tepkisini çektiğini bildirdi. Bir habere göre Avrupalı üst düzey yetkililer şöyle dedi: ‘Erdoğan, AB'nin bir parçası olmaya çalışıyor ancak artık bunu unutabilir.’ (Barak David ve Yoav Stern/01.02)
İSVİÇRE BASINI
Le Temps: “Türkiye Sekiz Yıl Öncesine Göre Daha İyi Direniyor”: “Zorluklar özellikle AB için reformları hızlandırabilir. İşsizliğin artması, sanayi üretiminin azalması, enflasyonun yeniden çift hanelere dönmesi, Türk ekonomisinin tüm göstergeleri son aylarda kırmızı ışıkta. Küresel krizden etkilenen Türkiye'nin büyümesi, 2008'in son üç aylık döneminde yüzde 0,5'e geriledi. Bununla birlikte, genel durumun 35 bankanın yok olmasına yol açan 2001'deki krizle hiçbir ilgisi yok.
Başta Avrupa olmak üzere ihracata yönelen ekonomi. Türkiye hemen hemen tüm sektörlerdeki ihracatında düşüş kaydetti. 2008 yılının ilk 11 ayında yüzde 27,4 oranında düşüş kaydedildi ve sadece kasım ayı için Türkiye'nin başlıca pazarı olan AB'ye ihracat yüzde 32 oranında geriledi. Otomobil, tekstil, inşaat gibi ekonominin tüm kilit sektörleri ulusal ve uluslararası tüketimin zayıflığından olumsuz etkilendi. Böylece yıllardan beri ilk kez dışarıya tekstil ürünlerinin satışı yılın son üç ayında azalma gösterdi.
Hükümet, heyeti halihazırda Ankara'da bulunan IMF ile yeni borç paketini görüşmeyi kabul ederek ekonomik çevrelere bir takım olumlu işaretler verdi. Avrupa Birliği ile de aynı şey söz konusu.
Ocak ayı başında Avrupa işlerinden sorumlu bir bakanın atanmasına ve 19 Ocak'ta Başbakanın Brüksel'e yaptığı önemli ziyarete inanılıyorsa, reformların hızı bu yıl artabilir. Bu iki uluslararası demirleme, Türk ekonomisi için yeniden hayati önem arz edebilir.” (Delphine Nerbollier/30.02)
İTALYA BASINI
Il Giornale: “Ankara’nın Yön Değişimi ve İslam’ın Sirenleri”: “Türkiye, İsrail ve İslam dünyası arasında hala güvenilebilir bir arabulucu mudur? Kendisini AB'ye aday ülke konumuna dahi getiren Türkiye, laiklik tarihini İslam ile bağdaştırma kapasitesindeki tek ülke midir? İsrail'in BM'den atılması gerektiğini söylemesinden birkaç hafta sonra, Doha'da Ahmedinejad ve Esad ile, İsrail'i savaş suçlarıyla itham ederek yaptığı zirveyi takiben, ‘Allah, Gazze için İsrail'i cezalandıracaktır’ ve ‘Kudüs'ün girişimleri onu yok oluşa götürecek’ gibi sözler sarf eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde de Şimon Peres'e yönelik bir saldırıda bulundu. Savaş günlerinde Türk yetkililer İsrail'i küçümseyerek tüm Arap ülkelerini ziyaret ederlerken, Başbakanlık Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu ülkesi adına Hamas ve el Fetih arasında bir arabuluculuk teklifinde bulundu. Türkiye söz konusu tutumuyla, İsrail ve Suriye arasındaki arabuluculuk rolünü, İsrail ile 3,5 milyar dolarlık iş cirosunu ve ABD'yi de kapsayan ön plandaki stratejik dostluğu tehlikeye atmaktadır.” (Fiamma Nirenstein/01.02)
Equilibri: “Kıbrıs…2009 Yılında Uzlaşmaya İlişkin İhtiyatlı Ümitler”: “1974'deki Türk işgalinden sonra Kıbrıs fiilen iki oluşuma bölündü. Bunlardan sadece Kıbrıs Bağımsız Cumhuriyeti uluslararası toplum tarafından tanındı. Zaman içerisinde durum, sayısız arabuluculuk teşebbüslerine rağmen, hiçbir gelişme kaydetmeden sabitleşti. Ancak 2009 yılı, değişikliğe uğramış şartlarla başladı: Görünen o ki, ihtilafta uzlaşma yolu nihai olarak açıldı. Bu gelişmenin, bölgenin ve Kıbrıs'ın da üyesi olduğu Avrupa kurumlarının dengeleri üzerinde tahmin edilebilir etkileri kaçınılmaz ve önemlidir. Bu bölgesel tartışma, Yunanistan ile Türkiye arasında bir gerginlik kaynağı olmaktan çıkabilir, aynı zamanda Türkiye'nin Avrupa'ya girişindeki en kuvvetli tartışma öncesi sorunlardan birini ortadan kaldırabilir ve Avrupa kurumlarının bölgedeki eylemini kolaylaştırabilir. Son olarak olmasa da güvenlik ve ortak savunma konularında AB-NATO işbirliğinin güçlendirilmesi bağlamında da Avrupa'nın ortak bir ‘dış politikasının’ oluşmasında bir sınav olabilir.” (Valeria Romare/02.02)
KIBRIS RUM BASINI
Simerini: “Özel İlişkilerin Karşılığı”: “Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinin, Kıbrıs sorununun çözüm sürecine de katkı sağlayacağı söylendi. Ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'ye katılması, sorunun çözümünün demokratik niteliğini koruyacaktı. Fakat, bunlardan hiçbiri, kapsamlı bir stratejiye dahil edilmedi.
Niçin? Çünkü, eğer, Kıbrıs Sorunu, AB ve BM ilkeleri egemenliğinde çözüme ilişkin kapsamlı stratejiye dahil edilseydi, o zaman Kıbrıs'ın yönetim biçimi sistemini oluşturacak bu ilkeler ve değerler merkeze koyulacaktı. Yani, ilk olarak iki tarafın da keyiflerince yorumladıkları iki kesimli iki toplumlu federasyon çözümü açıklansın. Devamında, görüşmelerde de olduğu gibi, bu çözümde bulunan demokratik ilkelere ve değerlere uyum takip edilsin. Bunlar geçici olarak bile uygulanmıyor aksine sakat bırakıyorlar.” (02.02)
NOT: Bu bülten, 29.01-03.02.2009 tarihlerinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.