Son Güncelleme: 27 Ocak 2009
Bülten No : 010 19 Ocak 2009
DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
ABD BASINI
The Washington Institute: "Obama'nın Türkiye Politikası Kıstasları. Avrupa Politikası ve NATO": "ABD Başkanı seçilen Barack Obama'nın hükümeti, Türkiye politikasıyla ilgili hayli zorlu tercihler yapmak zorunda kalacak. Washington, Türkiye'de uzayıp giden laiklik ve demokrasi mücadelesinde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ile muhalifleri arasında taraf seçmek zorunda mı kalacak? ABD, İran'ın nükleer programına karşı girişimlerini desteklemeye isteksiz olan AK Partiyi ikna edebilecek mi? Washington Irak'tan çekilirken, Afganistan'da yeni bir operasyon yaparken veya Rusya ile ilişkilerinde, stratejik konumuyla önemli müttefik Türkiye'ye güvenebilir mi? Sorunlar hayli büyük görünüyor, ancak çözümü zor değil. Obama Yönetimi, Türkiye politikasını belirlerken, Türkiye'nin AB'ye katılım süreci ve NATO üyeliğini kıstas alabilir. Washington bu politikayı oluştururken de iki önemli sorunun yanıtını düşünmelidir.
Yanıt, evet. Türkiye şu aşamada, AB'ye katılım müzakereleri yürütüyor. Türkiye, AB'nin demokratik ülkeler ailesinin bir üyesi olduğundan Washington, Türk demokrasisinden de herhangi bir AB üyesinden beklediklerini beklemeli, dolayısıyla da, Türkiye'nin siyasi performansını değerlendirirken uygun kıstasları kullanmalıdır. Türkiye, Mısır ve diğer Orta Doğu ülkeleri gibi çoğunluğu Müslüman olmakla beraber, Avrupa ülkeleri gibi laik demokrasiyle yönetiliyor. Siyasi açıdan Türkiye'yi Müslüman ancak demokrasiyle yönetilmeyen Mısır ile karşılaştırmak, ABD'yi, Hristiyan ancak demokratik olmayan Belarus ile bir tutmaya benzer. Türkiye, liberal laik bir demokrasi olmak için bir iç hesaplaşma halindeyken Obama Yönetiminin, Türkiye için siyasi ölçütleri, Mısır ve Suudi Arabistan değil de İtalya ve Fransa olmalıdır." (Soner Çağaptay/16.01)
İNGİLTERE BASINI
REUTERS: "Türkiye Başbakanı, AB Girişimini Desteklemek Üzere Brüksel'e Gitti": "Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bugün, Müslüman ülkenin sorunlu AB katılım sürecini hızlandırmak için Brüksel'e gitti.
Erdoğan AB'nin Ankara'ya reformlarını hızlandırması yönünde yaptığı baskılar ve bulunduğu taahhüt hakkındaki sorular arasında dört yıl aradan sonra Brüksel'e ziyarette bulunuyor.
AB yetkilileri, 2005 yılında katılım müzakerelerine başlayan Türkiye'nin bu yıl ilerleme kaydedememesi durumunda durgunlukla karşılaşabileceğini gizli olarak belirtti. Analistler de güvenin azalmakta olduğunu söylüyor ve her iki tarafın da yeniden hızlanması gerektiği yönünde uyarıyor.
Uluslararası Kriz Grubundan Hugh Pope konu hakkında şöyle dedi: ‘2009 belirleyici bir yıl. Bu yıl, siyasi taahhütler çok net olmalı.'
Türkler Avrupalıları çifte standart uygulamakla suçluyor ve yapılan anketler milliyetçiliğin artmasıyla AB'ye verilen desteğin azalmakta olduğunu gösteriyor.
AB ülkeleri de benzer şekilde Türkiye'yi kabul etme konusunda fikir ayrılığı yaşıyor." (Ibon Villelabeitia/18.01)
İSVİÇRE BASINI
Neue Zürcher Zeitung: "Krizi Atlatma Senaryosu Yok": " Vontobel bankasının davetlisi olarak perşembe günü Zürih'e gelen eski Başbakan Wolfgang Schüssel, Avusturya'nın
AB'deki tecrübeleri konusunda konuşma yaptı.
Schüssel, AB'nin Türkiye ve Ukrayna ile diğer Balkan ülkelerinin dahil edilerek genişlemesini uygun görmüyor. Bununla sadece jeostratejik sorunlar çıkmakla kalmayıp teknik sürecin de zorlaşacağını belirten Schüssel, öte yandan bu devletlerle AB bünyesi dışında güvenlik politikası da dahil sıkı bağlar kurmanın önemli olduğunu ifade etti." (Bruno Lezzi/16.01)
KIBRIS RUM BASINI
Fileleftheros: "Türklerin Saldırgan Sendromu": "Şüphesiz ki, Türkiye'nin AB'ye katılmasına dair bir beklenti vardı. Türkiye, o zamanlar genel davranışlarında ve diğer ülkelerle ilişkilerinde (özellikle komşu ülkelerle) etki yaratmalıydı. Aksine, ne bu beklentiler başarıya ulaştı ne de Ankara bu yönde ilerlemek için bir istek gösterdi. Eğer gerçekçi olacaksak, Avrupalılar da (en azından temel AB ortakları), ilerleme ve Türklerin katılım sürecinin hızlanması için gayretli değillerdi.
Ankara'nın Ege sahasındaki saldırgan stratejisi ve Kıbrıs'ın deniz bölgesindeki korsan faaliyetleri sadece sorun yaratmadı, Avrupai bakışını da doğrudan dinamitledi.
Türkiye'nin katılım sürecine ilişkin Atina ve Lefkoşa'nın siyasetlerinin tersine bir konu ortaya konulmamalı. Buna karşılık Türkiye'ye (aynı zamanda ortaklara), hem suç işlemesine tahammül etmek hem de Avrupa hırsını desteklemek gibi bir şeyin olamayacağı mesajı net bir şekilde verilmelidir." (A. Likavgi/16.01)
NOT: Bu bülten, 16-19.01.2009 tarihlerinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.