Son Güncelleme: 27 Ocak 2009
Bülten No : 009 16 Ocak 2009
DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
ALMANYA BASINI
Frankfurter Allgemeine Zeitung: "Sırdaş": "Egemen Bağış, 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül tarafından henüz yeni kurulmuş olan AK Partiden İstanbul milletvekili olarak seçildiğinde 32 yaşında idi. Çok yönlü bir siyasetçi olan Egemen Bağış kariyerinin basamaklarını hızla tırmanmış ve ülkesinde herkes tarafından tanınan bir isimdir. İstanbul'un 2010 yılında Avrupa'nın kültür başkenti ilan edilmesinde kendisinin de büyük payı vardır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tercümanlığını da yapan 38 yaşındaki Egemen Bağış ‘Avrupa Birliği işlerinden sorumlu Devlet Bakanı ve Baş müzakereci' olarak atandı. Başbakan bu atamayla Ankara'nın AB entegrasyon sürecine yeniden bir ivme kazandırmayı hedefliyor. Türk gazetelerinde Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın yoğun mesaisinden ötürü AB müzakerelerine yeterince zaman ayıramadığına dikkat çekiliyor. Bu nedenle iktidar partisi AK Partinin önde gelen bir siyasetçisi olan Bağış bu işle görevlendirildi.
Egemen Bağış Avrupa yanlısı olmakla birlikte Amerika'ya yakınlığıyla biliniyor. Kendisi bu zamana kadar Başbakanın dış politika konularında danışmanlığını yapıyordu. Bağış'ın Amerikan meclisindeki siyasetçileri ve NATO temsilcileri ile yakın ilişkileri olduğu herkesin malumudur. 90'lı yıllarda Bağış New York'taki Türk-Amerikan Dostluk Federasyonunun Başkanlığını yapmıştı." (Wolfgang Günter Lerch /15.01)
Frankfurter Allgemeine Zeitung: "Bariz": "CSU Grubu Wildbad Kreuth'da Avrupa politikası gibi büyük meselelerde -örneğin AB'nin genişlemesi ya da AB anlaşmalarıyla ilgili esaslı değişiklikler söz konusu olduğunda - Almanya genelinde halk oylamasına gidilmesinin /talep edilmesini kararlaştırdı. Almanya'daki temsili demokrasinin referanduma gitmek suretiyle tamamlanıp tamamlanmaması gerektiği ya da çoğu zaman komplike olan Avrupa politikasıyla ilgili kararların daha fazla demokratik cesareti göstermeye uygun olup olmadıkları tartışılır. Anayasa, Bonn'un Weimar olmaması için (bir istisna dışında) halk oylamasına gidilmesini öngörmüyor. Birlik Partileri, diğer partilerin anayasanın değiştirilmesi taleplerine şimdiye dek karşı çıktı. Bavyera'da halk oylamasına gidiliyor ancak sadece Bavyera Eyaletini ilgilendiren yasalarda. Bavyera halkına ulusal politikalar hakkında karar verdirtmek de zaten çok saçma olurdu. CSU şimdi AB politikalarında referanduma gidilmesini talep ediyorsa bununla (yalnızca) Türkiye'yi kastediyor. CSU, Türkiye'nin AB üyeliğini engellemek için halkın eline bir imkan veriyormuş gibi davranıyor. Bu çok bariz ve Avrupa seçimleri için patlatılan bir bombadan başka bir şey değil." (Horst Bacia/15.01)
AVUSTURYA BASINI
Wiener Zeitung: "Erdoğan Brüksel'e Gidiyor. Türkiye'nin Planları Başarılarından Daha Fazla": "Konuşulanlar pek değişmiyor. Önce bezginliği ifade eden bir jest, bu genelde ‘Yine AB lafını açma, bu konuda konuşmak bile istemiyorum' anlamına geliyor. Ardından uzun bir açıklama geliyor.
Gerçi Türklerin Avrupa Birliğine duydukları ilgi ve yakında AB üyesi olma olasılığına olumlu bakanların sayısı giderek azalıyor, ama istenmemenin verdiği acı hâlâ hissediliyor. ‘Avrupa bizi istemiyor' sözü sık sık söyleniyor.
Başbakan Erdoğan hafta sonunda dört yıldan beri ilk kez yine Brüksel'e gittiğinde, gerçekleştirdiklerinden çok yapmayı planladığı şeylerden bahsedebilecek. Hükümet bundan bir yıl önce ‘2008 AB yılı olacak' şeklinde bir vaatte bulunmuştu. Bu sözde kaldı. Türkiye ne hava ve deniz limanlarını Kıbrıs Rum uçak ve gemilerine açtı, ne de zaruri yeni Anayasa'yı kararlaştırdı. Nüfuz sahibi ordunun siviller tarafından kontrolü gibi Ceza Yasası'ndaki değişiklikler de çok yavaş ilerliyor. Brüksel'deki düşünce kuruluşu "İnternational Crisis Group"un da işaret ettiği gibi, Ankara Türkiye'nin Nisan 2007'de vadettiği 119 yasal önlemden yalnızca altıda birini yerine getirdi.
Neyse ki bundan birkaç gün önce AB'den sorumlu bir devlet bakanlığı kuruldu ve Erdoğan'ın dış politika danışmanı 38 yaşındaki Egemen Bağış AB ile görüşmeleri yürütmekle görevlendirildi. Dışişleri bakanı ve AB Baş müzakerecisi olmanın Ali Babacan'ın gücünü aştığı sık sık söyleniyordu. Öte yandan Cumhurbaşkanı Gül, hükümetin ülkenin AB yönünde izleyeceği çizgiyi belirlediği, Üçüncü Ulusal Programı onayladı.
Reform planları, Ticaret Yasası'nda yapılacak değişikliklerden ve yolsuzlukla mücadeleden tutun da özel sınır koruma birliklerinin oluşturulması ve ülkenin ekonomik kalkınması için yeni bir stratejinin geliştirilmesine kadar varıyor. Ancak Mart'ta yerel seçimler yapılacak, yani hükümet yine başka sorunlara eğilebilir. 2009'un AB yılı olup olmayacağı henüz belli değil." (Martyna Czarnowska/15.01)
Wiener Zeitung: "AB Genişlemesinde Duraksama": "Türkiye'nin açılmaya hazır 12 başlığı var. Ancak Ankara tüm vaatlerinin aksine hava ve deniz limanlarını Kıbrıs gemi ve uçaklarına kapalı tutuyor, Lefkoşa'daki hükümeti tanımamakta ve 30 bin askeriyle uluslararası alanda tanınmayan ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni desteklemekte ısrar ediyor. AB bu yüzden önemli sekiz başlığı dondurdu. Diğer başlıklar ise, Türkiye'nin katılımına prensip olarak karşı çıkan Kıbrıs ve Fransa tarafından bloke edildi. Zaten katılımın 2015 yılından önce gerçekleşmesi beklenmiyor, bazıları bundan bile şüphe ediyor.
Müzakerelerde ilerleme kaydedilmesi Kıbrıs'taki yeniden birleşme görüşmelerine ve Ankara'nın tutumuna bağlı. Yaklaşık 30 yıldan beri bölünmüş olan Kıbrıs'taki görüşmelerin bu yıl içinde sonuçlanması bekleniyor." ( Wolfgang Tucek/15.01)
LÜBNAN BASINI
El Mustakbel: "Ort Doğu'da Türk Rolünün Büyümesi": "Uluslararası siyasi gelişmeleri takip eden herkes, Türkiye'nin son yıllarda, özellikle İslamcı parti iktidara geldikten -alacağız almayacağız diyen ve şartları ağılaştıran AB'ye giremeyeceğini hissettikten- sonra Orta Doğu'da ne kadar önemli bir rol oynadığını ve bu bölgeye ne kadar önem verdiğini anlar.
Batı'nın stratejik müttefiki olmasına rağmen Türkiye'nin dış politikasında meydana gelen değişiklikleri görmezden gelmek mümkün değil. Eskiden bölgede güçlü olan Türkiye, gücünü, müttefiklerinden alıyordu. ABD'nin Irak'ı 2003'te işgal etmesi, bundan sonra Türkiye ile ABD arasındaki görülen gerginlik, AB üyeliği hususunda Avrupalıların tereddüdü, Suriye, Irak, Lübnan ve Filistin başta olmak üzere İran'ın nüfuzunun Orta Doğu'da kuvvet kazanması gibi Orta Doğu'da meydana gelen değişiklikler Türkiye'nin dış politikasını gözden geçirmesine sebep oldu." (İmad el Şidyak/15.01)
NOT: Bu bülten, 15.01.2009 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.