Son Güncelleme: 28 Kasım 2008
Bülten No : 124 21 Ekim 2008
DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
AVUSTURYA BASINI:
Der Standard: "Ama Biz Mantığa İnanıyoruz" : "AB'ye katılım Türk dış politikasının omurgasını oluşturuyor. Türkiye'nin dış politikasını önemli ölçüde şekillendiren Ahmet Davutoğlu, Standard gazetesine, ‘Kesinlikle. Bunu özellikle Viyana'da söylüyorum' diyor. Davutoğlu, AB'nin değişmesi halinde bile katılım prosedürünün değişmeyeceğini vurguluyor ve ‘Süreç tam üyelikle sonuçlanır' diyor. Şimdiye kadar bütün adayların Birliğe katıldığına işaret eden Davutoğlu, Kıbrıs'ta halk toplulukları arasındaki görüşmelerle, Türkiye'nin AB'ye katılımı konusunda önemli bir engelin ‘mümkün olduğu kadar çabuk' ortadan kaldırılmasını bekliyor. Erdoğan'ın danışmanı, geçen yıl birçok AB ülkesinin Türkiye'nin korkulduğu gibi birçok riski beraberinde getirmek yerine, AB açısından stratejik bir kazanç teşkil ettiğinin farkına vardığını belirtiyor ve ‘Duyguları tahrik etmek çok kolay, ama biz mantığa inanıyoruz' diyor. Kamuoyu oluşturmanın AB yönetiminin işi olduğunu söyleyen Davutoğlu, ‘Sabırlı olmalıyız' diyor. Davutoğlu, Orta Doğu'da Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra, iki kutup arasındaki bölünmenin ortadan kalktığına dikkati çekerek, Türkiye'de dış politikada aktif bir rol oynamaya karar verdiğini ve bölgesel çözümler bulmaktan yana olduğunu söylüyor. ‘Çünkü bölgesel istikrar olmazsa, topraklarımızı güvence altında tutamayız' diyen Davutoğlu, buradaki önemli dört prensibin, güvenlik, siyasi diyalog, karşılıklı ekonomik bağımlılık ve çok kültürlülük olduğunu belirtiyor." (Adelheid Wölfl, 20/10)
Die Presse: "AB, Türkiye Olmadan Küresel Oyuncu Olamaz" : "Die Presse gazetesinin 20 Ekim 2008 tarihli sayısında, Wieland Schneider'in Prof. Ahmet Davutoğlu ile yaptığı ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan mülakatın çevirisi şöyledir:
SCHNEİDER: AB'ye katılımın gerçekleşmemesi halinde, Türkiye'nin bir B planı var mı?
DAVUTOĞLU: Bir B planımız yok. Katılım sürecinin başlamasından sonra, yalnız bir plan var: Üyelikle sonuçlanacak müzakereler. Şimdiye kadar bütün ülkelerin müzakereleri Avrupa Birliği'ne tam üyelikle sonuçlandı.
SCHNEİDER: Özellikle Avusturya Türkiye'nin katılımına son derece şüpheli bakıyor. Avusturya'dan ne gibi beklentileriniz var?
DAVUTOĞLU: Tarafsız bir yaklaşım bekliyoruz. 2004'te Türkiye ile müzakerelere başlanmasını onaylayanlar arasında Avusturya da vardı. Avusturyalı dostlarımızdan katılım sürecindeki yükümlülüklerini yerine getirmelerini ve Türkiye'ye de diğer aday ülkelere şimdiye kadar davrandıkları gibi davranmalarını bekliyoruz.
SCHNEİDER: Türkiye'nin üye olması AB'ye ne kazandırırdı?
DAVUTOĞLU: AB eğer küresel bir oyuncu olmak istiyorsa, Türkiye'ye ihtiyacı var. Avrupa, Türkiye olmadan örneğin Kafkasya gibi komşu ülkelerdeki sorunları çözemez. Türkiye olmadan Avrupa'nın enerji ihtiyacı güvence altına alınamaz. Ayrıca Türkiye olmadan AB'de ve Avrupa'nın komşularında başarılı bir kültürel birliktelik mümkün olamaz.
SCHNEİDER: Türkiye'nin dış politikası son zamanlarda giderek daha çok Orta Doğu'daki komşulara odaklanıyor. Bu yeni bir strateji mi?
DAVUTOĞLU: Dış politikamız geniş bir tabana dayanıyor. Ancak Rusya, ABD ve Orta Doğu ile ilişkilerimiz, AB'ye bir seçenek teşkil edemez. Türkiye Araplar olsun, İran olsun, İsrail olsun; Orta Doğu ülkelerinin hepsi ile iyi ilişkiler içinde. Bu yüzden de bize örneğin Suriye ile İsrail arasındaki dolaylı görüşmelerde arabulucu olarak, son derece güveniliyor.
SCHNEİDER: Bu görüşmelerin ne zaman sonuç vermesini bekliyorsunuz?
DAVUTOĞLU: Görüşmelere Mayıs 2008'de başlandı. Dört görüşme turu yapıldı ve oldukça ilerleme kaydedildi. Ancak İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in istifası yüzünden görüşmelerin beşinci turu ertelenmek zorunda kaldı.
SCHNEİDER: Türkiye'nin yeni Orta Doğu politikası aynı zamanda eleştirilere de neden oluyor. Örneğin, Hamas lideri Halit Meşal'in görüşmek üzere Türkiye'ye davet edilmesi ABD tarafından eleştirildi.
DAVUTOĞLU: Filistinlilerin her iki kanadıyla da (Devlet Başkanı Abbas ve Hamas) ilişkilerimizin olması, hem Filistin toplumunun barışa kavuşması hem de Orta Doğu barış sürecinde daha iyi bir ortam sağlanması açısından bir avantajdır. Bu, İran için de geçerli: Tahran ile iyi ilişkiler içindeyiz, ama ABD ve Avrupa'nın da müttefikiyiz. Her iki tarafa da kanalları açık tutuyoruz.
SCHNEİDER: Türkiye ABD son zamanlarda Orta Doğu'da arabulucu olarak pek aktif bir rol oynamadığından, diplomatik bir boşluk mu buldu?
DAVUTOĞLU: Biz boşluk doldurmuyoruz. Bizim kendi stratejilerimiz var. Ayrıca ABD son derece aktif. Ama AB biraz daha fazla çaba gösterebilirdi.
SCHNEİDER: Ankara'nın Kuzey Irak'taki Kürt yönetimi ile ilişkileri, Kürt yeraltı örgütü PKK'nın saldırılarından dolayı pek iyi değil.
DAVUTOĞLU: Irak ile aramızda gerginlik yok, Kürt özerk yönetimi ile de büyük gerginlikler yaşamıyoruz. Biz düşman değiliz. Onların bize ihtiyacı var, bizim de onlara. Ama PKK aramızdaki ilişkileri zehirliyor. Türk ordusu Kuzey Irak'a yaptığı askeri operasyonlarda teröristler ile halk arasında ayrım yapmaya çalışıyor.
SCHNEİDER: Peki Türkiye neden Kuzey Irak'taki Kerkük şehrinin Kürt bölgesine dahil olmasına karşı?
DAVUTOĞLU: Kerkük Irak'ın küçük bir şekli. Orada Türkmenler, Kürtler, Araplar yaşıyor. Şehir yalnızca bir gruba bırakılamaz, Kerkük'ün yer altı servetlerinden etnik grupların hepsi yararlanabilmeli. Biz uzlaşma yoluyla Kerkük'e barışçı bir çözüm getirilmesini istiyoruz.
SCHNEİDER: Ya bu çözüm Kürt bölgesine dahil olma şeklinde olursa?
DAVUTOĞLU: Bu Türkmenlerin, Arapların ve Hristiyanların dışarıda bırakılması ve Kürtler ile Araplar arasında büyük gerginliklerin oluşması anlamına gelir." (Wieland Schneider, 20/10)
FRANSA BASINI:
AFP: "Türkiye Güvenlik Konseyinde... Rehn: Avrupa'nın Değerleri İçin Bir 'Şans'" : "Genişlemeden sorumlu Avrupalı Komiser Olli Rehn bugün, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine geçici üye olarak seçilmesinin, ‘Avrupa'nın değerleri ve AB ile Ankara'nın ortak çıkarlarını ilerletmek' için bir ‘şans' olduğunu ileri sürdü. Komiser AFP'ye verdiği mülakatta ‘bu hafta sonu Türk hükümetini tebrik ettiğini' vurgulayarak, ‘Türkiye'nin seçilmesi Avrupa'nın değerlerini, AB ve Ankara'nın ortak çıkarlarını ilerletmek için bir imkandır.' dedi. AB ile üyelik müzakereleri 2005 yılında başlayan NATO üyesi Türkiye, 1961'den bu yana ilk defa cuma günü, Güvenlik Konseyinin 2009-2010 dönemi geçici üyeliğine seçildi. Rehn, bu seçimi, Ankara'nın bölgesindeki anlaşmazlıkların çözümlenmesi konusunda giderek önem kazanan oynadığı stratejik rolü çerçevesine bağladı. Rehn, ‘AB ve Türkiye'nin, Orta Doğu, Kafkaslar ve AB'nin güneydoğu çevresinde barış ve istikrar için çabalarda kazanacağı çok şey var.' teminatında bulundu. Rehn, tekrar, AB üyesi 27 ülkenin sene sonuna kadar üç başlığı daha açmayı kabul etmesinden umutlu." (20/10)
NOT: Bu bülten, 20 Ekim 2008 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.