2008-08-05 AB Bülteni

Son Güncelleme: 17 Eylül 2008

2008-08-05 AB Bülteni

 

Bülten No : 95 05 Ağustos 2008

DIŞ BASINDA

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

ALMANYA BASINI:
Die Neue Epoche:
"AB Türkiye'ye Reformlara Devam Etmesi Konusunda Çağrıda Bulundu": "AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Günter Verheugen ve AB Dış Politika Şefi Javier Solana, Türkiye'ye Avrupa Birliği'ne üyelik yolunda kararlı bir şekilde devam etmesi çağrısında bulundular. Solana, Bild am Sontag gazetesine yaptığı açıklamada şunları söyledi: ‘Türkiye aday bir ülkedir, bunda bir değişiklik olmadı.' Yaşanan geçici sorunlar Ankara'yı AB'ye üyelik sürecinde gösterdiği çabalardan vazgeçirmemeli. Biz Türkiye'ye reform programına sımsıkı sarılması için cesaret veriyoruz. Verheugen de Türkiye'nin AB üyeliğine aday bir ülke olduğunu ve böyle kalmaya devam edeceğini söyledi. Verheugen, AB ile müzakere sürecindeki hızın Türkiye'deki reform hızına bağlı olduğunu, bunun sadece kağıt üzerinde değil, geri dönüşü olmayan toplumsal bir gerçek haline gelmesi gerektiğini söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'nin modernleşme ve liberalleşme politikasını kararlı bir şekilde daha da ileriye götürmesi gerektiğini belirten Verheugen, "Bunun için Erdoğan'ın Türkiye'de istikrara ve Avrupa'da da güvenilir dostlara ihtiyacı var' diyor." (04/08)

 

İNGİLTERE BASINI:
The Independent: "Şimdi de Türkler Avrupa'ya Katılmak İstemiyor": "Dalyan'dan henüz döndüm. Türkiye'nin doğal güzelliği ve nazik insanlarıyla ferahlık ve keyif veren bu köşesi insanı öylesine duygulandırıyor ki. Turizm Dalyan'ın doğasını değiştiriyorsa da kimse size zorluk çıkarmadığı gibi siz de hoşnut kalan ziyaretçilerin sağladığı ekonomik canlanmayı buranın insanlarına çok görmüyorsunuz. Bu iyi niyet, kendi soğuk savaş sonrası ideallerine ihanet eden AB siyasetçilerinin sabıkasını açığa vuruyor. Batı Avrupa, savaş ve Holokost'tan sonra kendi karanlığıyla yüzleşeceğine söz vermişti. Diyet, Yahudi aleyhtarlığına sıfır tolerans gösterilerek ödenecekti. Ne ki, diğer ırkçı politikaların boy atıp eski husumetlerin uyandırılmasına göz yumuluyor. Hatta kıtada açılan çukurları dolduracak nefret edilecek taze kurbanlar bulunuyor. Siyahi göçmenlere -AB ülkelerinde yaşayanlar dahil- böcek gibi davranılıyor. Müslümanlar kurumsallaşmış ön yargıya razı olmak zorunda kalırken Türkiye de içeri sokulmaması gereken sefil bir dilenci muamelesine tâbi tutuluyor. Avrupa'nın ‘Hristiyan', özcü tanımı çoktan yapılmış, ki belki de bu, AB'nin en yıkıcı ideolojilerinden biridir. Sarkozy, ‘Avrupa AB'de yeri olmayan Türkiye'den başlayarak (...) kendi sınırlarını belirlemelidir.' diyor. Büyüyen kulübün Merkel gibi kimi üyeleri daha da endişeli. İngiltere'nin böyle bir görüşe gösterdiği onurlu muhalefeti ise hiç işe yaramıyor. 1987'den beri sabırla AB'ye girmeyi bekleyen Türkler artık bunu istemiyor. Hiç bu kadar çok üniversiteli gencin ve yaşlı laiklik yanlısının Birliğe katılmaya bu denli hararetle karşı olduklarını görmemiştim. Onlar Hindistan ve birkaç gelişmiş Müslüman ülkeden oluşan yeni bir blokun kendilerine daha iyi fırsatlar sunacağına inanıyorlar. AB'ye katılımı 2002'de halkın yüzde 70'i isterken bu rakam 2006'da yüzde 35'e düştü. Hatta şimdilerde tek haneli rakamlara düşmüş olmalı. Gazeteci Farina Ahaeuser'e göre de, Türkiye'yi eşikte tutan (sabrını zorlayan) Avrupa ile ilişkiler ‘tamamen dibe vurdu'. Bu, iki taraf için de üzücü. AB'nin otoriter rejimle yönetilen ülkeleri demokratikleştirme girişimleri takdire şayan. Türkiye'de iktidar partisi İslamcı AKP, Avrupa'yı etkilemek istediğinden daha iyi bir yönetim sergiledi. İdam cezası kaldırıldı, insan haklarında da azınlık haklarında da nihayet bazı ilerlemeler görüldü ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘Türklüğe hakaret'i suç sayan tartışmalı 301. maddeyi yürürlükten kaldırmayı kabul etti. Ama sözünden döndü. Türk Anayasa Mahkemesi'nin AKP'yi demokratik olmayan bir yolla kapatma girişimi başarısızlıkla sonuçlandıysa da ülkenin, AB'nin siyaset ve hukuk ilkelerini terk etmeye başladığının bir başka işaretiydi. Bakan eşlerinin neredeyse hepsi başörtülü ve dindar ev hanımları. Bu durum İngiliz kadınlarından daha önce eşit hak elde eden çağdaş Türk kadınlarını korkutuyor. Eskiden benim kadar dindar olan, ama aynı zamanda laikliği savunan kadınlarla görüşüp konuşmayı pek severim. Ama bu kadınlar son günlerde mutsuz ve kızgın. Avrupa dünyayı düzeltmek için Hristiyan ve Müslüman değerleri kucaklayıp radikal Müslümanlarla Batı arasındaki ideolojik uçurumu aşabilirdi. Fakat, Avrupa mantıksız, duygusuz ve bağnaz olmayı yeğledi. George Bush bile bunun ne kadar aptalca olduğunun farkında." (Yasmin Alibhai-Brown, 04/08)

 

İRAN BASINI:
Mehr Ajansı:
"AB Üyeliği İçin Türkiye'nin Pazarlık Gücü Arttı": "Türkiye Anayasa Mahkemesi'nin, AKP'nin siyasi hayatına devam etmesi yönündeki kararı dikkate alındığında politikacıların şimdi en önemli çabasının AB üyeliği olduğu görülüyor. Büyük bir bölümü Orta Doğu'da, bir bölümü de Avrupa'da bulunan Türkiye Cumhuriyeti, 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine kuruldu. Türkiye 1945 yılında BM'ye, 1952 yılında da NATO'ya üye oldu. Şu anda Türkiye, AB üyeliğini kazanmak amacıyla demokrasisini ve ekonomisini güçlendirmeye ve reformları gerçekleştirmeye çabalıyor. İki önemli kıta olan Asya ve Avrupa'yı birbirine bağlayan Türkiye, Avrupa'nın güneydoğusunda Asya'nın da güneybatısında yer alıyor. Türkiye dikdörtgen şeklinde düşünülebilir. Uzunluğu,doğudan batıya kadar 1.660 kilometre eni de ortalama olarak 550 kilometredir. Türkiye'nin üç tarafı denizle çevrilidir. Toprak büyüklüğü açısından dünyanın 35. büyük ülkesi.Türkiye, AB üyeliği için ilk resmi başvurusunu 14 Nisan 1987'de yaptı. 12 Aralık 1999'da resmen AB üyeliğine aday gösterildi. Üyelik müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başladı. Türkiye'nin tam üyelik sürecinin 10 yıl sürmesi bekleniyor. Türkiye'nin AB üyeliği yolundaki en önemli kaosları şunlar: Kıbrıs sorunu ve Türk limanlarının Kıbrıslı Rumlara kapanması, azınlık hakları (özellikle güneydoğudaki Kürtler), kadın hakları sorunu, 1915 yılındaki Ermeni soykırımı meselesi, demokrasinin altyapısının olmaması. Bu arada başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa'nın önemli ülkelerinin muhalefetleri, Türkiye'nin AB üyeliği önündeki kaoslarını artırdı. Örnek olarak, seçimleri kazandıktan sonra yaptığı ilk açıklamada Sarkozy, AB sınırlarının İran, Suriye ve Irak gibi ülkelere doğru genişlemesini düşünemediğini belirtti. Türkiye'nin zor bir dönemi atlattığına işaret eden Erdoğan, AKP yolunun, refah, AB üyeliği, demokrasiye ulaşma ve halka hizmet yolu olduğunu sözlerine ekledi." (04/08)

 

NOT: Bu bülten, 04 Ağustos 2008 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir