Son Güncelleme: 17 Haziran 2008
Bülten No : 72 16 Haziran 2008
DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
ABD BASINI:
United Press International: "Fransa Türkiye'yi Veto Edebilir mi?": "Kim demiş Başkan Bush'un Avrupa'da hiç etkisi yok diye? Başkanın Paris'e gidişinin arifesinde ve Avrupa Birliğinden Türkiye'yi üyeleri arasına katmasını isterken, Fransa Parlamentosu, Başkan'ın isteği doğrultusunda harekete geçti. Fransız Senatosunun Dış İlişkiler ve Savunma Komitesi, nüfusu AB toplamının yüzde 5'inden fazla olan bir ülkenin yeni AB üyesi olarak kabul edilebilmesi için Fransa'da referandum yapılması konusunda anayasada değişiklik yapılması önerisini reddetti. Bu girişimin (Ukrayna'yı da etkileyecek olsa dahi) doğrudan Türkiye'yi amaçladığı görülüyor. Fransız Komitesinin yazılı açıklamasında, değişikliğin, ‘dost ve müttefik ülke Türkiye'ye karşı gibi algılanabileceği ve bunun da Türkiye ve Fransa arasındaki diplomatik ilişkilerin ciddi zarar görmesine neden olabileceği' ifade edildi. Bu açıklama oldukça hafifti ve bu konuda Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı daha açık olamazdı. Fransız kamuoyu yoklamaları, çoğunluğu Müslüman 73 milyon Türkün 495 milyonluk AB'ye alınmasına karşı olunduğunu gösteriyor. Ancak artık Fransa nüfusunun yüzde 10'unun göçmenler ve onların geleneksel Müslüman ülkelerden gelen çocuklarından oluşması nedeniyle, Avrupa'nın Akdeniz genelindeki Müslüman komşuları ile ilişkileri konusu görmezden gelinemez. Avrupa'da doğum oranları düşerken, AB'nin, Türkiye'nin büyük genç işgücüne ve ekonomik büyüme potansiyeline ihtiyacı var. Türkiye'nin kişi başına geliri 5 bin doların biraz üzerinde ve AB ortalamasının dörtte biri düzeyinde bulunuyor. Türklerin kişi başına gelirinin iki katına çıkarılması 400 milyar dolarlık, AB ortalamasına ulaşması ise 800 milyar dolarlık ek bir pazar anlamına geliyor. Bu ise daha fazla Alman Mercedes'inin, İsveç buzdolabının, Fransız parfümünün ve Fin mobilyasının satılması demektir. Avrupa'nın demokrasi ve refahın geleneksel mutlu karışımının, AB'nin insan hakları ve siyasi özgürlükler, serbest piyasa ve kurumlarıyla ilgili kurallarına uyan Müslüman ülkelere de açık olduğunu göstermesi gerekiyor. İslam'ın demokrasi ve çağdaşlık için engel olmadığını kanıtlayabilecek tek büyük Müslüman ülke, Türkiye. Bu son ifade, AB-Türkiye ilişkilerinin çok ötesinde önem taşıyor ve Doğu'daki Arap dünyası ve Asya'daki Müslümanların yanı sıra AB'nin Kuzey Afrika'daki 150 milyon Müslüman ile ilişkilerinde doğrudan etkili. Sarkozy Türkiye konusundaki bu ihtilafı, AB ve Akdeniz genelindeki Müslüman ülkeler arasında daha geniş ve yakın ilişkiler için, dış yardımda daha cömert yeni bir bütçe ve daha yakın ticari bağlar öngören 'Akdeniz Birliği' olarak nitelendirdiği oluşumu ileri sürerek aşmaya çalışmaktadır. Fransız anayasasındaki değişiklikler için nihai söz, üst ve alt meclislerin bir ön oturumda bir araya gelecekleri temmuz ayında söylenecek. Metnin beşte üç çoğunluk tarafından kabul edilmesi gerekiyor. O tarihe kadar Sarkozy, Akdeniz Birliği'ni başlatmış, Başkan Bush Washington'a geri dönmüş ve Türkiye hala Müslüman bir Batı demokrasisi mi yoksa Batı'nın kabul etmediği Müslüman bir ülke mi olduğuna karar vermeye çalışıyor olacak." (Martin Walker, 13/06)
ALMANYA BASINI:
Frankfurter Allgemeine Zeitung: "Türkiye Müzakereleri Genişletildi": "Brüksel'deki AB Büyükelçileri, AB-Türkiye üyelik müzakerelerinde iki başlığın daha görüşmelere açılması kararını aldılar. Görüşmeye açılacak olan başlıklar arasında ‘Şirketler Hukuku' ile ‘Fikri Mülkiyet Hukuku' bulunuyor. Söz konusu başlıkların görüşmeye açılması müzakerelerin devam ettirilmesi bakımından Ankara'ya karşı yapılan bir jest olarak değerlendiriliyor. Görüşmeye açılan fasılların içerikleri siyasi konular değil. Bu zamana kadar 35 ana başlıktan sekizi görüşmeye açıldı. Görüşme başlıklarının büyük çoğunluğu Türkiye-Kıbrıs sorunundan ötürü açılamıyor. AB Dönem Başkanlığını devralacak Fransa, dönem başkanlığını tarafsız bir şekilde yürütmek istedikleri için yılın ikinci yarısında da siyasi içerikli olmayan başlıkları açma niyetinde olduklarını dün Brüksel'de açıkladı. Cumhurbaşkanı Sarkozy, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkıyor." (Nikolas Busse , 13/06)
BELÇİKA BASINI:
Euobserver: "Fransız Senatörler Türkiye İle İlgili Referandum Kararını Feshedebilir": "Fransız Senatosunun Dış İşler ve Savunma Komitesi dün, parlamenterlerin geçen mayıs ayında teklif ettiği ve özellikle Türkiye gibi büyük ülkelerin AB'ye üye olmaları konusunda bir referandum yapılmasını zorunlu kılan hükmü feshetme yolunda bir adım attı. AB nüfusunun yüzde beşinden fazla bir nüfusa sahip bir ülkenin AB'ye katılımının onaylanması için referandum yapılmasını zorunlu kılan hüküm, Fransız parlamenterler tarafından 29 Mayıs'ta onaylanmıştı. Bu hükmün kabul edilmesi, -Fransa'nın, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı en sert tutum takınan ülke olması nedeniyle- özellikle Türkiye'yi hedef aldığı şeklinde yorumlandı ve Ankara'da bu karar ‘ayrımcı' olduğu gerekçesiyle eleştirildi. Geçen hafta Fransa'nın AB işlerinden sorumlu Bakanı Jean Pierre Jouyet, anayasaya bu türde bir tasarı eklemeyi teklif etmenin Türkiye'yi ‘aşağılayıcı' nitelikte olduğunu söyledi. Hükümet son günlerde -Hırvatistan'ın ardından her yeni AB üyeliği için yapılması öngörülen- zorunlu referandumlara ilişkin hükmün feshedilmesini onaylayarak, bir ülkenin AB üyeliğinin onaylanması yöntemine ilişkin kararı Fransa cumhurbaşkanına bırakmış oldu." (13/06)
FRANSA BASINI:
Le Figaro: "Türkiye'nin AB Üyeliği Brüksel'in Gündeminde" : "Türkiye'deki başlıca İslamcı parti olan AKP'nin siyasi hayattan men edilmesi olasılığı birçok Avrupalı yetkiliyi telaşa soktu. Öyle ki Avrupa Komisyonu karara karşılık Ankara ile üyelik müzakerelerini askıya almayı düşünüyor. Brüksel'in muhtemel senaryoları arasında Birliğin bu karşılığı, Anayasa Mahkemesinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın partisi hakkında kapatma kararı almasının ardından geleceği sanılıyor. Zira bir siyasi partinin, üstelik Avrupa yanlısı ve etkin bir partinin kapatılması, AB yetkililerince bir çeşit yumuşak darbe olarak algılanacaktır. Bu durum Brüksel için kabul edilemez. Avrupa Birliği yasalarına göre, hukuki anlamda üyelik müzakerelerinin askıya alınması mümkün. Bunun için 27 üye devletin üçte ikisinin onayını almak yeterli. Buna karşılık böylesi bir karar siyasi anlamda bomba etkisi yapacaktır. Bir AB yetkilisi böylece ‘Türkiye'deki AB karşıtlarının eline koz verme riskine girmiş olacaklarını' ifade ediyor. Bu aynı zamanda Türkiye'de ülkelerini reform yolunda ilerlemeye itenlerin yılmasına neden olabilir. Bu nedenle bazı Avrupalı bürokratlar müzakerelerin kısa bir süre için, ‘yumuşak' bir şekilde askıya alınmasını savunuyor. Brüksel böylece Avrupa yanlısı kesimin ilgisini kaybetmeden, Ankara'ya hukuki sapmaları karşısındaki tutumunu belirtmiş olacaktır. Nitekim Fransa, Ankara'nın sadece tam üyeliğini öngördüğü gerekçesiyle avro ve bütçe gibi hassas başlıkların açılmasına bir yıldır engel oluyor. Ayrıca sekiz başlık da Kuzey Kıbrıs yetkililerinin Kıbrıs'ın güneyi üzerinde neredeyse tam abluka uygulamasından ötürü dondurulmuş vaziyette. Bir başka diplomat, ‘Ankara ile ilişkileri daha da zorlaştıran ülke olmak istemediklerini' ekliyor. Paris'in, uyumlu bir havada geçmesini dilediği dönem başkanlığı boyunca sermaye dolaşımı gibi iki veya üç ufak başlığın açılmasıyla yetineceği sanılıyor. Bir başka deyişle Paris, dönem başkanlığı boyunca asgari hizmetle yetinmeyi düşünüyor." (Pierre Avril, 13/06)
ULUSLAR ARASI ARAP BASINI:
El Şark'ül Ewsat: "AB, Türkiye İle Müzakerelerde İki Yeni Fasıl Daha Açmayı Kabul Etti" : "Diplomatik kaynaklardan yapılan açıklamaya göre, AB dün aldığı bir kararla Türkiye'nin tam üyeliği sürecinde iki yeni fasıl daha açmayı kabul etti. 27 Avrupa ülkesi, ‘Şirketler Hukuku' ve ‘Fikri Mülkiyet Hukuku' fasıllarında müzakerelere başlama kararı aldı. Kararın, Lüksemburg tarafından da resmen onaylanması gerekiyor. Böylece tam üyelik müzakere sürecinde açılan fasılların sayısı sekizi bulacak. Açılması beklenen toplam fasıl sayısı ise 35. AB üyesi ülkeler, bu kararı ilk kez tartışma yaratmadan aldılar. Türkiye'nin tam üyeliğine karşı olan Fransa, Güney Kıbrıs ve Avusturya hiçbir muhalefet göstermedi. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya olan DTP, ülkeyi bölmek istediğine dair suçlamaları reddetti. AP ajansından verilen bilgiye göre, DTP avukatı Bayram Bahri Belen, mahkemeye verdiği savunmanın ardından gazetecilere şu açıklamalarda bulundu: ‘Parti, Türkiye'deki kan şelalesini durduracak barışçı bir çözüm yolu bulmak için mücadele ediyor.'" (13/06)
NOT: Bu bülten, 13-15 Haziran 2008 tarihleri arasında Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.