Son Güncelleme: 06 Haziran 2008
Bülten No : 63 03 Haziran 2008
DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
ABD BASINI:
Washington Times: Erdoğan Hem Kürtler Hem de AB İle Savaşıyor: "Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, meydan okuyan Kürt milliyetçileri ve Avrupa Birliği çabalarına karşı olanlarla çatıştığı geçen hafta, ülkedeki siyasi kargaşaya daha derin bir şekilde girmiş oldu.Tırmanan kriz, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Erdoğan'ın iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)'nin talep edilen kapatılmasının, Avrupa Birliği'ne katılmayı umut eden 70 milyonluk ülkeye kalıcı zararlar vereceği uyarısında bulunmasına neden oldu. Gül, ‘siyasi ve adli tartışmaların büyük zorluklarla kazanılmış istikrar, prestij ve Türkiye'nin stratejik çıkarlarına sağladığımız kazanımları aşındırmasına izin verilmemelidir' dedi. Türkiye'nin Anayasa Mahkemesinin bir iddianamesinde (metinden aynen), Erdoğan ve partisinin İslam yanlısı uygulamaları kabul ederek, Anayasayı ihlal ettikleri vurgulanmıştı. Bu gelişmelerin yanı sıra, Avrupa Birliği de, insan hakları önlemlerinin yetersiz olduğu ve azınlıklar için kültürlerini ve dillerini kullanma hakkı ile kadın hakları ve sendikal haklarda iyileşmeler olması çağrısında bulundu. Avrupa Birliği'nin, Türkiye'nin üyelik başvurusuna çifte standart uyguladığı ve Türk halkı arasında hayal kırıklığına neden olduğu sözleriyle sert bir cevap veren Erdoğan, Birliğin Türkiye'den, ‘üye olan diğer ülkelerin hiçbirisinden istenmeyen taleplerde bulunduğunu' belirtti, bu davranışın Türkiye'nin Birliğe başvuruda bulunan ilk büyük Müslüman ülke olmasından kaynaklandığını ifade etti." (Andrew Borowiec, 02/06)
ALMANYA BASINI:
Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung: "Hiçbir Şeyin Garantilenmiş Olmadığını Biliyoruz": Muhabir Eckart Lohse'nin Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile yaptığı mülakatın çevirisi şöyledir:
LOHSE: Türkiye halihazırda Orta Doğu barış süreci çerçevesinde son derece faal ve Suriye ile İsrail arasındaki görüşmelere ev sahipliği yapıyor. Sayın Bakan, ülkeniz artık Avrupa'ya sırtını dönerek Orta Doğu'ya mı yöneliyor?
BABACAN: Türkiye'nin dış politikası çok boyutludur. NATO'ya üyeyiz ve AB'ye üye olmaya adayız. Diğer taraftan komşularımızla ilişkilerimizi düzeltmeye çalışıyoruz. Bunlar birbirleriyle bağdaşmayan hususlar değildir.
LOHSE: Brüksel ve bazı AB üyesi ülkeleri kapsayan bir haftalık Avrupa seyahatini geride bıraktınız. Türkiye'nin AB'ye üye olmasına ilişkin müzakerelerin durumundan memnun musunuz?
BABACAN: Türkiye'nin AB'ye üye olması diğer genişlemelere benzemeyecek. Biz, sadece 28 veya 29 numaralı üye devlet olmayacağız. Türkiye nispeten büyüktür ve diğer AB ülkelerinin çoğunun kültüründen farklı bir kültüre sahiptir, ancak giderek artan ölçüde onların değerlerini paylaşmaktadır. Türkiye'de İslamiyet, demokrasi ve çağdaşlık birleşmiştir. Bu ilerlemekte olan bir süreçtir. Aynı şekilde üyelik sürecimiz de ilerlemektedir. Bugüne kadar altı fasıl açtık, haziranda da bunları diğerleri izleyecek. Uzun süredir tüm fasılların kapsadıkları alanlarda ilerleme kaydetmeye çaba gösteriyoruz.
LOHSE: Türkiye ne zaman AB'ye tam üye olacak?
BABACAN: AB henüz kesin bir tarih belirlemediği için geçen yılın nisan ayında kendi yol haritamızı sunduk. Bir tarih hedeflenmedikçe reform süreci uzayıp gider. Türkiye, AB üyeliğinin koşullarını 2013 yılında yerine getirmiş olacak. Ancak, AB'nin Türkiye'yi üye olarak kabul etmeye ne zaman hazır olacağını bilmiyoruz.
LOHSE: AB 2013 yılını kendisine hedef olarak belirlemiş değil.
BABACAN: Bunun farkındayım. Fakat hangi yılda artık sonuca ulaşılmış olacağı sorusundan çok daha önemli olan husus, Türkiye'nin bu hedefe doğru aldığı yolda sergileyeceği gelişmedir. Hiçbir şeyin garantilenmiş olmadığını biliyoruz.
LOHSE: Fakat kısa bir süre önce AB'den üyeliğe alınacağınızın garantisini talep ettiniz.
BABACAN: Bunu bu şekilde ifade etmedim. AB reformlarımızı hızlandırmamızı istiyorsa, en azından üyelik için hedeflenen bir tarih belirlemesi faydalı olurdu. Benim demek istediğim buydu.
LOHSE: Üniversiteler gibi kamuya açık binalarda kadınların başörtüsü takmalarına izin verilip verilmemesi konusunda Türkiye'de tartışma sürdürülüyor. Sizin fikriniz nedir?
BABACAN: Biz laik, sosyal bir hukuk devletiyiz. Partinin ve mensubu olduğum hükümetin net bir görüşü var: İnsanlar dinlerini ne şekilde icra edeceklerine ve başörtüsü takıp takmayacaklarına serbestçe karar verebilmelidirler.
LOHSE: Aynı zamanda Şansölye görevinde de bulunan CDU Parti Başkanı Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy gibi Türkiye'nin AB üyeliğine karşıdır.
BABACAN: Daha önce de söylediğim gibi: Öncelikli konu Türkiye'nin AB yolundaki reform sürecidir. Ancak, bu süreç sona erdiğinde, tüm üye ülkeler ve Türkiye bir karar verecektir. Türkiye'nin üyeliğine ilişkin olarak referandum yapılması zorunlu olan tek ülke halihazırda Fransa'dır. Ancak, tabiatıyla diğer ülkeler de hala halklarına danışma kararı alabilirler. Belki de Türkiye'de bir referandum yapılacaktır. Beş, yedi veya on yıl sonra neler olacağını bilemeyiz.
LOHSE: Türkiye'de bugün referandum yapılsaydı sonucu ne olurdu?
BABACAN: Halihazırda Türk halkının yüzde 50 ila yüzde 55'i ülkenin AB üyesi olmasının iyi olacağı görüşündedir. Bu desteğin artması veya azalması, AB içindeki tartışmalara bağlıdır. Türkiye'nin Avrupa'ya ait olup olmadığı hususunda ilke tartışmaları yapıla geldiği zaman, Türk halkında, istenmedikleri yönündeki düşünceler artmaktadır. Mevcut durumda bunu yaşıyoruz. AB üye ülkelerinin, Birliğin ortak stratejik çıkarlarının mı, yoksa AB üyeliğimizin reddinin yaratacağı iç siyasi etkilerin mi daha önemli olduğunu düşünmeleri gerekir.
LOHSE: Almanya'da milyonlarca vatandaşınız yaşıyor. Türkiye Başbakanı Erdoğan, kısa bir süre önce söz konusu kişilerin asimilasyonunun bir insanlık suçu olacağını belirtti. Siz de aynı fikirde misiniz?
BABACAN: Başbakan Erdoğan, Almanya'da yaşayan Türklerin ülkeye iyi uyum sağlamalarını kuvvetle destekliyor. İyi eğitimli ve iyi Almanca bilgisine sahip, iyi vatandaşlar olmalarını istiyor. Ancak aynı zamanda, asimilasyonun hedeflenmemesi gerektiğini vurguluyor. (Eckart Lohse, 02/06)
Handelsblatt: "AB'nin Sınır Sorunları": "Akdeniz bölgesinde tüm AB'yi ilgilendiren acil sorunlar var: Avrupa ile Afrika arasındaki refah farkı, güneyden kitlesel göçlerin yaşanmasını sağlayacak kadar büyük olmamalı ve Akdeniz'in kuzeydeki zengin Hristiyan ülkeler ile güney ve doğudaki yoksul Müslüman ülkelerin kültürler arası çatışma sınırı haline gelmesine yol açmamalıdır. Bu konuda uzun zaman çekimser kalan Federal Hükümetin Akdeniz bölgesine sonunda daha fazla önem vermesini sağladığı için Fransa'yı takdir etmek gerekir. Ancak Berlin dikkatli olmalı, çünkü şu anda geliştirilen fikirlerin tümü AB'nin, hatta Almanya'nın çıkarına değildir. Sarkozy, AB'nin komşu ülkelerine cazip bir işbirliği imkanı sunup daha sonra bu ülkelerin AB üyesi olmalarını rahatça engelleyebilmek niyetindedir. Bu, Kuzey Afrika, Türkiye ve kısmen Ukrayna için geçerlidir. Ancak önceden böyle kesin bir saptamada bulunmak AB'nin çıkarına değildir. AB, dış sınırlar meselesine bilinçli olarak yanıt bulmak zorundadır ve Boğaz'daki ülkenin olası üyelik yolunu el altından kapatmamalıdır. Zira AB'nin şimdiye kadarki en büyük başarısı, refahlık kulübüne üye olma imkanı sunarak eski diktatörlüklerin dahi şaşırtıcı ekonomik ve siyasi reformlar gerçekleştirmelerini sağlamaktır. Bu başarı, AB sınırlarına komşu ülkelerle ilgili olarak yapılması gerekli olan düzenlemeleri AB'nin çevresine bir savunma çemberi oluşturmak için kullanan bazı hükümetler yüzünden tehlikeye atılmamalıdır." (Gerd Höhler, 02/06)
İSVİÇRE BASINI:
Basler Zeitung: "Türkiye İçin Yeni Engel": "Fransa Devlet Başkanı Nicholas Sarkozy'nin Anayasa'dan çıkartmak istediği şeyi, parlamenterleri dolaylı yoldan yine sokmak istiyor: Türkiye'nin olası AB üyeliği konusunda zorunlu halk oylamasını. İktidar partisi UMP'nin parlamenter çoğunluğu bu yönde bir önergeyi kabul etti. Önerge, AB nüfusunun yüzde beşinden fazla nüfusa sahip ülkelerin AB üyeliğinin referanduma tabi tutulmasını öngörüyor. Bu, hükümet tasarısına ters düşüyor. Sarkozy, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı, ancak bunu Anayasa yoluyla yapmak istemiyor. Ulusal Meclisin çok kişinin katılmadığı gece oturumunda 21'e karşı 48 oyla kabul edilen tasarıyı kaleme alanlardan Richard Mallie, özellikle Türklere karşı olmadığını belirterek şöyle dedi: ‘Bu durumdan Ukrayna, Rusya, Türkiye ve neden olmasın, yarın Cezayir ve Fas gibi bir dizi komşu ülke etkilenecek. Nüfus açısından böylesine kalabalık ülkeler için sadece Fransız halkının otomatikman konsültasyon yapması, herhalde yapılan en az şey.'Bu görüş UMP'de tartışmalı. Sosyalist Manuel Valls, ‘UMP'nin iç siyasi sorunlarını çözmek için Anayasa ile oynanmamalı' diyerek eleştiri getirdi. Yaklaşık 40 UMP milletvekili ise, 'Türkiye-referandumu' Anayasadan çıkarıldığı takdirde kurumlar reformunun tümünde yan çizecekleri tehdidinde bulundular. Bu konudaki parlamento oturumları devam edecek." (02/06)
NOT: Bu bülten, 02 Haziran 2008 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.