2008-05-29 Haftalık AB - Türkiye Haberleri Bülteni

Son Güncelleme: 05 Haziran 2008

2008-05-29 Haftalık AB - Türkiye Haberleri Bülteni

ALMANYA BASINI

ALMANYA'NIN SESİ RADYOSU: "AP'DEN TÜRKİYE RAPORUNA ONAY"

ANKARA, 22/05(BYE)--- Almanya'nın Sesi Radyosunun 10.30-11.00 Türkçe yayınından:

--Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporunu Kabul Etti. Raporda, Ankara'ya Demokratikleşme Sürecinde Reformları Hızlandırma Çağrısında Bulunuldu--

Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulu, Hollandalı Hristiyan Demokrat Parlamenter Ria Oomen-Ruijten tarafından hazırlanan Türkiye raporunu dün kabul etti.
Bağlayıcı özelliği olmayan, tavsiye niteliği taşıyan raporda, Türkiye'den demokrasi ve insan hakları alanındaki reformların hızlandırması çağrısında bulunuldu. Rapor, 62 "hayır" ve 61 "çekimser" oyuna karşı 467 oyla kabul edildi.

--Ermeni İddialarına Ret--

Bir grup Fransız parlamenterin, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını savunan değişiklik önergeleri genel kurumdaki oylamada reddedildi.
Sol siyasi grupların, "Türkiye'de 1 Mayıs gösterilerinde çıkan olaylarda polisin fazla güç kullandığı yolundaki haberlerden Avrupa Parlamentosunun endişe duyduğu" yolundaki değişiklik önergesi ise kabul edildi.
Yine kabul edilen değişiklik önergesinde, Türk Ceza Yasasının 301. maddesindeki değişikliğin yeterli olmadığını savunuldu ve bu madde ile diğer kısıtlayıcı maddelerin tamamen kaldırılması çağrısında bulunuldu.

--Kapatma Davasına Atıf--

Dışişleri Komisyonunda geçen ay kabul edilen ve rapora giren bir maddede, "AK Partinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının sonuçlarından endişe duyulacağı" ifade edildi ve "Anayasa Mahkemesinin, kararını, hukuk devleti ilkeleri, Avrupa standartları ve Venedik Komisyonunun siyasal partilerin kapatılmasıyla ilgili ölçütlerine uygun alması" temennisinde bulunuldu.
Kabul edilen bir değişiklik önergesinde Meclise, Venedik Komisyonunun ilkelerine uygun olarak, siyasi partilere getirilen yasaklar konusunda anayasal değişiklik yapması tavsiye edildi.
"Hükümetten, reformları sürdürürken, demokratik ve laik bir Türkiye'de çoğulculuk ve farklılıklara saygı göstermesi" istenen raporda, "ülkenin çağdaşlaşması için hükümete ve tüm siyasal partilere, önemli adımlarda yapıcı uzlaşmaya gitmesi" çağrısında bulunuldu.
Üniversitelerdeki başörtüsü yasağının kaldırılmasına da atıfta bulunulan ve oylamayla kabul edilen bir başka maddede, "üniversitelerdeki başörtüsü yasağının, geniş anlamda sivil toplumun görüşlerini temel alacak, geniş çaplı bir reform paketi içinde kaldırılmamasının halkın bir bölümünde endişe ve düş kırıklığı yaratması not edildi" ifadesi kullanıldı.
DTP milletvekillerinden ve belediye başkanlarından terör örgütüyle aralarına açık bir sınır koymaları istenen raporda, Leyla Zana ile birlikte DTP üyesi 53 belediye başkanı hakkında görüşlerini açıkladıkları gerekçesiyle dava açılması eleştirildi.

--"Reform Kararlılığı Önemli"--

Yeni sivil anayasa hazırlığının, "insan hakları ve özgürlüklerin korunmasını anayasanın merkezine yerleştirme" açısından çok önemli bir fırsat sunduğu anlatılan raporda, yeni anayasa çalışmasına sivil toplumun geniş katılımının sağlanması tavsiye edildi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "2008'in reform yılı olacağı" taahhüdünün memnuniyetle karşılandığı belirtilen raporda, hükümetin Parlamentodaki çoğunluğuna dayanarak reformlarda kararlı davranmasının, Türkiye'nin modern demokratik refah toplumuna dönüşümünde hayati önem taşıdığı vurgulandı. Raporda, "demokratik yollarla seçilmiş siyasal liderliğin, iç ve dış politikayla güvenlik konularının biçimlenmesinde tam sorumluluk üstlenmesinin ve ordunun demokratik sorumluluğa saygı göstermesinin güvence altına alınmasında" ve TBMM'nin askeri ve savunma politikasında bu kapsamdaki tüm harcamalarda tam denetim yetkisinin tesis edilmesinde "hükümetin yeni sistematik çabalar göstermesi" istendi.

--TCK'nın 301. Maddesine Öncelik--

Türk Ceza Yasasının 301. maddesindeki değişikliğin ilk adım olduğu ifade edilen raporda, bu reformun gecikmeden uygulanması ve bu maddenin ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı amaçla kullanılmaması çağrısında bulunuluyor. Raporda, ifade ve düşünce özgürlüğünün tamamen garanti altına alınması için daha ileri yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu ve yapılmasına ihtiyaç duyulan bu yeni yasal düzenlemelerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun olması temennisinde bulunuldu.
Raporda, Ergenekon soruşturmasının kararlılıkla sürdürülmesi, örgütün "devlet organlarındaki tüm bağlantılarının ortaya çıkarılarak örgütle ilişkisi bulunanların yargıya teslim edilmesi" istendi.
Vakıflar Yasasının çıkarılmasından duyulan memnuniyetin dile getirildiği raporda, "AB Komisyonunun, metni inceleyerek gayrimüslim azınlıklarca mülklerin yönetimi, satın alınması ve üçüncü kişilere satılmış olanlar dahil geri alınmasının mümkün olup olmayacağını araştırması gerekir" denildi.
Raporda, Vakıflar Yasasının kabulünün ardından Türk hükümetinin, bu olumlu adımı değerlendirerek dinsel özgürlüklerle ilgili tüm yükümlülüklerini yerine getirmesi, bu kapsamda tüm dinsel topluluklara faaliyetleri için gerekli yasal statü, ruhani görevlilerin eğitimi, hiyerarşik seçim ve ibadet yerlerinin inşası konusunda yasal çerçeve sunulması, Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden açılması ve "ekümenik patrik" unvanının kullanımına izin verilmesi gibi isteklere yer verildi.
Raporda, "Türk hükümetine, Kürt sorununun kalıcı çözümü amaçlayan siyasal inisiyatifin öncelikli olarak başlatılması çağrısı yapılır" ifadesine yer verilerek, DTP'li milletvekilleri ve belediye başkanlarından "demokratik Türk devleti içinde Kürt sorununa siyasal çözüm arayışına yapıcı biçimde dahil olmaları" istendi. Kadına yönelik şiddetle mücadelede Türkiye'nin sağladığı ilerlemeden övgüyle söz edilen belgede, "eşit muameleyle kadınların eğitim alabilmesi ve ekonomik açıdan güçlendirilmesi, Türkiye'nin daha fazla ekonomik kalkınması ve refahı açısından kritik önemdedir" denildi.
Terör örgütü PKK'nın eylemleri şiddetle kınanarak ve terörle mücadelede Türkiye ile dayanışmaya vurgu yapılan raporda, terör örgütünün önkoşulsuz olarak derhal silah bırakması isteniyor. Raporda, "Türkiye'ye karşı terörist eylemlerde topraklarının üs olarak kullanılmasına izin vermemeleri konusunda" Irak hükümetine ve Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetime çağrı yapılarak, bu kapsamda Türkiye ile Irak arasındaki diyalogdan memnuniyet duyulduğu belirtildi.

--Dış Politika Konuları--

Kıbrıs sorununa BM gözetiminde kapsamlı çözüm bulunması gereği vurgulanan belgede, "Türk askerlerinin çekilmesinin çözüm müzakerelerini kolaylaştıracağı" ileri sürüldü.
AP'nin önceki Türkiye raporlarında yer bulan 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarına değinilmeyen rapor taslağında, "Türkiye'nin, ekonomik ambargoyu sona erdirerek Ermenistan ile sınır kapısını yeniden açması, Türk ve Ermeni hükümetlerinin geçmişteki olaylarla ilgili açık ve samimi tartışmaya izin vererek uzlaşma sürecini başlatması ve AB Komisyonunun bu süreci kolaylaştırması" çağrıları yapıldı.
"Karadeniz havzasında, Orta Asya'da ve daha geniş Orta Doğu'da AB dış politika hedeflerinin gerçekleştirilmesinde önemli bir ortak olarak Türkiye'nin rolü onaylanır" denilen raporda, AB Komisyonu ve üye devletlere çağrı yapılarak, bu bölgelerde Türkiye ile işbirliği potansiyelinden daha iyi yararlanılması istendi.
Raporda, Türkiye'nin Bosna-Hersek ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) misyonları yanında Kosova ve Afganistan gibi NATO operasyonlarına katılımı övülürken, "Türkiye'nin AB-NATO stratejik işbirliği anlaşmasının uygulanmasını engellemesinden üzüntü duyulur" denildi.
Türkiye'nin, "Avrasya'nın enerji terminali olma hedefini ve Avrupa'nın enerji güvenliğine katkıda oynayacağı rolü tanınan" taslakta, enerji faslının müzakerelere açılmasına destek verildi.
Oomen-Ruijten'in hazırladığı raporda, "vize kolaylığı anlaşması müzakerelerine başlamaları" için AB Komisyonu ve Türkiye'ye çağrı yapıldı.

--Rapor Türk Muhalefetini de İlgilendiriyor--

Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye raportörü Hollandalı Hristiyan Demokrat parlamenter Ria Oomen-Ruijten, genel kurulda bugün kabul edilen Türkiye raporunun mesajının sadece iktidardaki AK Parti'yi değil, muhalefet partilerini de ilgilendirdiğini söyledi.
Raporun Genel Kurulda oylanmasından sonra basın toplantısı düzenleyen Hollandalı parlamenter, "Türkiye'nin modernleşmesi için gerekli olan reformların yapılması" konusunda, TBMM'deki muhalefet partilerine de önemli görevler düştüğünü söyledi.
Reformların hızlandırılmasının Türkiye'nin modernleşmesine katkıda bulunacağını ifade eden Hollandalı parlamenter, raporda yer verilen tavsiyelerin amacının Türkiye'de bütün vatandaşların temel haklarının güçlendirilerek, refah seviyesinin artırılması olduğunu söyledi. Oomen-Ruijten, "Modernleşen bir Türkiye, AB'nin de çıkarınadır" diye konuştu.
Basın toplantısında Anayasa Mahkemesinde görülen kapatma davalarına da atıfta bulunan Hollandalı parlamenter, TBMM'den, partilerin kapatılması konusuyla ilgili olarak Venedik Komisyonu ilkelerini temel alan anayasal değişikliğe gitmesini beklediklerini söyledi.

BERLINER ZEITUNG: "AKP'NİN YASAKLANMASININ GÜNDEMDE OLMASI HUZURSUZLUK YARATIYOR"

BERLİN, 22/05(BYE)--- Tirajı günde 174 bin 592 olan liberal eğilimli Berliner Zeitung'un 22 Mayıs 2008 tarihli sayısında, Günter Seufert imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan İstanbul çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Türk Ekonomisinde Paniğin İlk Belirtileri Kendisini Göstermeye Başladı. Mutabakat Aranıyor--

Türkiye'de yayımlanan liberal eğilimli Posta gazetesi, Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer'i kastederek "Yine şaşkın bir Avrupalı" başlığını attı. Bu şaşkınlığa sebep, Türkiye'de Yargıtay Başsavcısı'nın Başbakan Erdoğan'ın Müslüman-muhafazakar iktidar partisi AKP hakkında kapatma talebinde bulunması. Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer'den önce AB Komiseri Olli Rehn, Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso ve İngiliz Başbakanı Gordon Brown da konuyla ilgili duydukları şaşkınlığı ifade etmişlerdi. Bu şahsiyetler bir yıl önce neredeyse her iki Türkten birisinin oyunu verdiği bir partinin kapatılması istemini anlamakta güçlük çekiyorlar.
Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer salı günü Türk basınına verdiği demeçte, "Biz, Jörg Haider ve yabancı düşmanı partisine bile bu tür bir yasaklama talebinde bulunmadık" şeklinde konuştu. AKP hakkında açılan bu anlamsız dava, Türkiye'nin izole olmasına ve siyasi ve ekonomik anlamda ciddi sıkıntıların başgöstermesine neden oluyor. Ülkedeki ekonomik gelişme geriliyor, yabancı yatırımcılar ülkeyi terk ediyor, enflasyon artıyor ve AB sürecinde düzelen Türkiye'nin imajı ise dibe vurdu bile. AKP'nin muhtemel bir yasaklanmasının doğuracağı sonuçlar artık herkesi ürkütmeye başladı. Savcılık, Erdoğan'ın partisinin yanı sıra Kürt eğilimli DTP'yi de yasaklamak istiyor. Çoğunluğu Kürt olan bölgelerdeki seçmenin rağbet ettikleri partiler sadece DTP ile AKP. Bu bağlamda her iki partinin yasaklanması durumunda din eğilimli ve aşırı grupların yeniden güçlenmesi bekleniyor.
TBMM Başkanı Köksal Toptan hakimlere kapatma davasıyla ilgili sadece "evet" veya "hayır" ötesinde bir karar almaları çağrısında bulundu. Toptan, kararın, partilere ve ülkeye hukuki bir teminat sağlayacak nitelikte olmasını istedi. Türkiye'de cumhuriyetin kuruluşundan bu yana 26 parti yasaklandı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ülkedeki etkili ekonomi gazetesi Referans'a yaptığı açıklamada, "karar ne yönde olursa olsun, laiklik ve demokrasiyi güçlendirecek nitelikte olacaktır" şeklinde konuşurken, davanın düşmesi veya partinin yasaklanmasının dışında "üçüncü bir ihtimalden" söz etmedi. Fakat, son günlerde mahkemenin, AKP'nin yasaklanmasına karşı çıkıp sadece parti ödeneklerinin kesilmesini sağlayabileceğinden söz ediliyor. Bu durum partiye bir uyarı ateşi niteliği taşımakla birlikte, siyasi anlamda zayıflamasına neden olacaktır.
Bu durumun demokrasiyle tabii ki pek alakası yoktur. Demokrasi gereği, örneğin Venedik Kriterlerine uyulması lazım gelir. Bu kriterlerde parti yasağı ile ilgili düzenlemeler belirtilmiştir. Buna göre, bir parti ancak şiddet yanlısı olduğu ve ırkçı veya yabancı düşmanlığı çağrısında bulunduğunda veya bununla ilgili eylemleri desteklediği zaman yasaklanabilir. Türkiye'deki savcının iddianamesinde AKP ile ilgili bu tür iddialar yer almıyor. Her şey kanununa göre yapılırsa, mahkeme şüphesiz bu duruma belirgin bir açıklama getirecektir.

ARD: "TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİYLE İLGİLİ ŞÜPHELER ARTIYOR"

ANKARA, 22/05(BYE)--- Almanya'da yayın yapan ARD televizyon kanalının 21 Mayıs 2008 tarihli internet sayfasında, Wolfgang Otto imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının çevirisi şöyledir:

--AB Parlamentosunun İlerleme Raporu Düzenli Olarak Türkiye'deki Reformlarla İlgili Bilgiler Veriyor. Son Raporda ise Eleştirilen Birçok Nokta Netlik Kazanıyor, Reformların Hızı da Eleştiriliyor--

AB'nin Türkiye ile ilgili son ilerleme raporu diplomasinin oldukça dikkatli diliyle hazırlanmış. Ama buna rağmen, yine de netlik konusunda hiçbir nokta gizli kalmıyor. Raporda, siyasi reformlar konusunda neredeyse hiç ilerleme kaydedilmediği, özellikle de düşünce ve dini özgürlük hakkı alanında eksiklikler mevcut olduğu belirtiliyor. Buna ek olarak yolsuzlukla mücadele ve yargı sisteminde, ayrıca sendika, çocuk ve kadın haklarında daha fazla gayret sarf edilmesi gerektiği ifade ediliyor.
SPD'li Klaus Haensch bu eleştirel dipnotların Avrupa milletvekillerinin büyük çoğunluğunun, bu konudaki tutumunu net olarak ifade ettiğini belirterek, "Rapor, Avrupa Parlamentosunda şu sıralar AB ve Türkiye arasındaki katılım müzakereleriyle ilgili bulunabilecek en iyimser ifade şeklidir" açıklamasında bulundu.

--Bu Hatayı Bir Daha Tekrarlamamalıyız-

Her geçen gün biraz daha fazla Avrupalı siyasi, Türkiye'nin üyelik sürecine şüpheyle bakıyor. Hatta prensipte bir AB üyeliğini onaylayanlar bile, üyelik koşullarının kati suretle yerine getirilmesinde diretiyor.
Haensch, "Biz, Bulgaristan ve Romanya'da yaptığımız -veya şimdilerde Hırvatistan gibi olası üyeliklerde söz konusu olduğu gibi- üyelikleri tavizler vererek dağıtmamalıyız. Bu hatayı bir daha tekrarlamamalıyız" diyor.
AB, doğu genişlemesinden bu yana üyelik koşullarında çok fazla tavizler verdi ve aslında henüz yeterli ölçüde hazır olmayan adayları Birliğe dahil etti. Üyeliklerle ilgili olarak çok erken somut tarihler verildi ve AB böylelikle de kendini zora soktu. Bu nedenle de Klaus Haensch için, bu sefer üyelik müzakerelerinin ucu açık bir süreçte kalması çok önemli. Haensch, "Bu müzakerelerin sonunda ne olacağı belli değil" açıklamasında bulundu.

--Şu Anki Durum itibariyle Tam Üyelik İmkansız-

Markus Faerber (CDU) gibi Avrupa Parlamentosundaki muhafazakar milletvekilleri ise bir adım daha ileri gidiyor. Faerber, Türkiye'de Batı Avrupa örneğine uygun demokratik bir hukuk devletinin yakın zamanda olmayacağını belirterek, şunları söylüyor: "Türkiye'ye, açık ve net, şu anki durum itibariyle tam üyeliğin olanaksız olduğu ifade edilmeli. Ankara'da bu konuda yanlış ümitler uyandırmamalıyız. Daha ziyade, mümkün olduğu her alanda birlikte çalışılmalı. 20, 30 veya 50 yıl sonra başka bir durum ortaya çıktığında da kapıyı kapatmamış oluruz."

--Avrupa'da Genişleme Yorgunluğu--

Alman SPD'li milletvekili Vural Öğer gibi Türkiye'nin AB üyeliğini onaylayanlar ise bu güncel tartışmaları şaşkınlıkla izliyor. Vural Öğer şöyle konuşuyor: "Türkiye ile başka adaylarla müzakere edildiği gibi müzakereler yürütülmüyor. Ben, AB ülkelerinden bazılarının bu denli bölünmüş durumda olduğu ve bir bölümünün üyelik yanlısı, bir bölümünün ise üyeliğe karşı olduğu başka hiçbir durum bilmiyorum. Bulgaristan ve Romanya konularında dahi oy birliği mevcuttu."
Avrupa'da şu sıralar genişleme yorgunluğu baş gösteriyor. Gerçi bu da, globalleşmenin beraberinde getirdiği sorunlar dikkate alındığında anlaşılır, ancak AB'nin mesafeli tutumu Türk hükümetini de, ülkedeki reform sürecinin devam ettirilmesi konusunda müşkül durumda bırakıyor.

--Üyeliğe Alternatif Yok-

Hiç kuşkusuz, olası bir üyeliği onaylayanlar, şu an yayılan savunma tutumunu abartılı buluyor ve bunun çok da dürüstçe olmadığını düşünüyorlar. Ne de olsa eleştirilerde bulunanlar da Türkiye'nin AB üyeliği konusunda herhangi bir alternatifin olmadığının bilincindeler. Bunun için Türkiye stratejik açıdan ve İslami dünya arasındaki bağlayıcı öğe olarak çok fazla önem teşkil ediyor. Öğer, bu nedenle de hükümetlerin bunu göz önünde bulunduracakları görüşünde. Öğer: "Bu yüzden de, büyük canlılıkla olmasa da süreci sürdüreceklerdir. Bu çok uzun bir süreç olacak. Ancak hiçbir zaman, 'müzakereleri kopartıyoruz' yönünde bir karar alınmayacak."
SPD'li parlamenter Öğer soğukkanlı olunmasını tavsiye ederek, 10 ila 15 yıl sonra Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili genel ortamın tamamen değişmiş olabileceğini ifade ediyor.  

HANDELSBLATT: "AB PARLAMENTOSU TÜRKİYE'Yİ ELEŞTİRİYOR"

BERLİN, 22/05(BYE)--- Tirajı günde 143 bin olan liberal eğilimli, ekonomi finans ağırlıklı Handelsblatt gazetesinin 21 Mayıs 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Brüksel'den Yeni Uyarılar: AB Parlamentosu Türkiye'ye, Reform Şevkinin Yetersiz Kaldığı Uyarısında Bulunurken, Daha Fazla Gecikmenin Katılım Müzakerelerini Etkileyebileceği Belirtildi. Erdoğan'ın Almanya'ya Gerçekleştirdiği Son Ziyaretinde Yaptığı "Asimilasyon" Konusuyla İlgili Açıklaması da Eleştirildi--

AB milletvekilleri, çarşamba günü Strasbourg'da kabul edilen raporda Ankara'ya, "Türkiye'nin modern ve refah bir demokrasi olmasında belirleyici olan reformları kararlılıkla ilerletmesi" yönünde ısrarla çağrıda bulundular.
AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn de "reformların yavaş ilerlemesinden" endişe ederken, "Türkiye bir yılı daha boşa hediye etmemelidir" diye uyardı. Strasbourg'da buna rağmen, yaz tatilinden önce Türkiye ile katılım müzakerelerinde iki faslın daha açılmasına niyetli olduklarından söz eden Rehn, ancak bunların girişimci hakları ve telif hakları gibi daha ziyade teknik konular olduğuna işaret etti. Rehn, AB üyeliğinin esas temelini, anayasal reformların teşkil ettiğini belirtti.
AB Parlamentosu, Türkiye'de devam etmekte olan düşünce özgürlüğüne yönelik sınırlandırmaları eleştirdi. Milletvekilleri, TCK'nın bununla ilgili maddesinde yapılan son değişikliğin "bu maddenin kapsamlı bir şekilde reforme edilmesinin sadece ilk adımını oluşturduğunu" belirterek, değişikliğin yetersiz olduğuna işaret ettiler.
Türk meclisi kısa bir süre önce "Türklüğe hakaret" kavramını "Türk milletine hakaret" şeklinde değiştirmişti. Eş zamanlı olarak bu suça verilen en yüksek ceza üç yıldan iki yıla indirilmişti. Geçmişte aralarında Nobel Edebiyat Ödüllü Orhan Pamuk'un da bulunduğu çok sayıda yazar ve gazeteci tartışmalı 301. madde dayanak alınarak dava edilmişti.
AB Parlamentosu, Türk yargısının hükümet partisi AKP'ye karşı girişiminden endişeli. Genişlemeden sorumlu komiser Rehn, Anayasa Mahkemesi'nde görülen davanın "hukuk devleti ve demokrasi ilkeleri çerçevesinde" karara bağlanmasını talep etti.
AB Parlamentosu, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şubat ayında Almanya'ya gerçekleştirdiği ziyaretinde dile getirdiği tartışmalı ifadelere de değindi. Erdoğan o dönemde Almanya'da yaşayan binlerce Türk vatandaşına hitaben, "Asimilasyon insanlığa karşı bir suçtur" demişti.
AB milletvekilleri bununla ilgili olarak, şayet Erdoğan bu kavramı öyle değerlendiriyorsa, o zaman Türk hükümetinin de bizzat, "tüm vatandaşlarına demokratik Türk devleti içinde, kültürel kimliklerini geliştirme imkanı sağlamalıdır" açıklamasını yaptılar. Parlamento bununla, Türkiye'deki Kürtler ve dini azınlıkların baskıya maruz kalmalarını ima etti.

FRANKFURTER ALLGEMEİNE ZEİTUNG: "AB'DE TÜRKİYE KUŞKUSU ARTIYOR"

BERLİN, 23/05(BYE)--- Tirajı günde 363 bin olan muhafazakar eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung'un 23 Mayıs 2008 tarihli sayısında, Nikolas Busse imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Avrupa Parlamentosu Türkiye'yi Reformların Hızlandırılması Konusunda Uyarıyor--

Türkiye'nin AB'ye üye olmak için sarf ettiği reform çabaları AB tarafından yetersiz olarak değerlendiriliyor. Avrupa Parlamentosu çarşamba günü yayımladığı ilerleme raporunda, Türk hükümetine, AB ile anlaşmaya vardığı öncelikleri ve tarihleri "somut reform planlarına" çevirmesi konusunda çağrıda bulundu. Aksi takdirde müzakerelerin temposunun "ciddi bir şekilde etkileneceği" belirtildi. Hollandalı Hristiyan Demokrat milletvekili Ria Oomen-Ruijten liderliğinde hazırlanan rapora 467 milletvekili olumlu yaklaşırken, 62 milletvekili ret, 61 milletvekili ise çekimser oy verdi.
AB genişleme sorumlusu Olli Rehn, Strasbourg'da yapılan oylamada, Türkiye'deki reformların yavaşladığı görüşüne katıldığını ifade etti. Rehn, Slovenya Dönem Başkanlığının sona ereceği haziran ayına kadar iki müzakere başlığının (şirketler hukuku ve fikri mülkiyet hakları) daha açılmasının mümkün olabileceğinden söz etti.
Hollandalı Hristiyan Demokrat milletvekili Ria Oomen-Ruijten, Türkiye ile ilgili "karışık bir tablonun" oluştuğundan bahsetti. Türkiye'de birtakım ilerlemeler gözlemlendiğini, fakat aynı zamanda yapılması gereken çok iş bulunduğuna dikkat çeken Hollandalı milletvekili, "Türkiye üyelik için aday bir ülkedir, fakat günün birinde üye olabileceği iradesine sahip olduğunu ispatlamak durumundadır" şeklinde konuştu. Avrupa Parlamentosunun yayımladığı ilerleme raporunda, özellikle düşünce özgürlüğü konusunda taleplerde bulunulurken, 2007 yılında barışçıl bir şekilde düşüncesini açıklayan insanların geçen yıllara oranla daha fazla sayıda takibat altına alındıklarından söz ediliyor. Avrupalı milletvekilleri, "Türklüğe hakareti" cezalandıran TCK'nın 301. maddesiyle ilgili değişikliği "geniş kapsamlı reform" kapsamında atılan sadece bir ilk adım olarak değerlendiriyorlar.
AB, bu maddenin tamamıyla kaldırılmasından yana bir tavır sergiliyor. Olli Rehn, söz konusu maddenin değişikliğini ileriye doğru atılmış bir adım olarak değerlendirirken, düşünce özgürlüğüyle ilgili konularda "doğru uygulamanın" önemli olduğuna dikkat çekti.
Avrupa Parlamentosu ayrıca, iktidar partisi AKP hakkında açılan davayı, ülkedeki azınlıklara karşı sergilenen düşmanca tutumu ve kadınların siyasette düşük oranda yer almalarını eleştirdi. Raporda, kadınların şiddete karşı korunmaları konusunda ilerlemeler kaydedildiği vurgulandı. Avrupalı milletvekilleri, Türk hükümetine, daha fazla dini özgürlükler tanıması konusundaki yükümlülüğünü hatırlatırken, yeni vakıflar yasası memnuniyetle karşılandı, fakat bu yasanın Müslüman olmayan azınlıkların haklarını yeterince koruyup korumadığı konusunun inceleneceğini belirttiler. Ermenistan ile uzlaşı girişimlerinin başlatılması bekleniyor.
Avrupa Parlamentosundaki CDU/CSU Grup Başkanı Werner Langen, Türkiye konusunda çok daha fazla kuşkulara sahip olduğunu belirtiyor. Geçen yıl içinde Türkiye'de hiçbir konuda bir gelişme yaşanmadığını söyleyen Alman milletvekili, Türkiye ile tam üyeliğin dışında bir yol aranması gerektiğinden bahsetti. SPD milletvekili Vural Öger ise, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini vurgularken, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin Türkiye ile ilgili düşünceleri konusunda endişe duyduğunu belirtti.

WELT AM SONNTAG: "TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ: GEVŞEYİN!"

BERLİN, 26/05(BYE)--- Tirajı haftada 402 bin 832 olan muhafazakar sağ eğilimli Welt am Sonntag gazetesinin 26 Mayıs 2008 tarihli sayısında, Norbert Walter imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir:

--AB Kısa Bir Süre Önce Reformlardaki Eksiklik Nedeniyle Türkleri Suçladı. Halbuki Mesele Argümanlar Değil, İnanç Meselesi--

Türkiye'nin AB üyeliği meselesinde asıl önemli olan, tarihi bir fırsatı incelemek ve gerektiğinde değerlendirebilmektir. Türkiye'nin AB üyeliği, birbiriyle karşılaştırılması gereken çeşitli rizikolar ve fırsatlar içeriyor. Ülkede yaşanan güncel olaylar nedeniyle -örneğin, Hristiyanlara hoşgörü gösterilmemesi- Türkiye'nin üyeliğini reddedenler, Avrupa'daki gelişmelerin büyük ölçüde AB'ye uyum süreci çerçevesinde meydana geldiğini gözardı ediyorlar.
Birkaç hafta önce Türkiye'nin üyeliğini onayladığım bir broşürde, ülkedeki ekonomik fırsatlara dikkat çektim. Şayet Türkiye'deki siyasi durum sabitleşirse ki AB perspektifi bu konuda çok önemli bir yardım teşkil ediyor, ülkede çok güçlü bir ekonomik gelişme yaşanabilir. Peki, bu ekonomik perspektif, üyelik tartışmasını bitirmek için yeterli midir? Hayır, Türkiye'nin AB üyeliği hakkındaki açık tartışma devam etmelidir.
Fakat, tarafların güttükleri ideolojinden biraz uzaklaşmaları, tartışmanın gidişatı açısından daha hayırlı olabilir. Her iki tarafın da biraz gevşemesi; değişiklikleri kabul etmeye ve kendi görüşlerini değişen çerçeve şartlarına uydurmaya hazır olması gerekiyor. Birleşmiş Almanya'nın, Adenauer-Cumhuriyeti ile ne kadar ortak yönü varsa, bugünkü Türkiye'nin de 50 yıl önceki Türkiye ile o kadar ortak yönü vardır. Ekonomi ve kültür alanındaki ilişkilerin daha fazla ciddiye alınması hem Türkiye hem de Avrupa açısından iyi olacaktır. Bu nedenle, şimdiye kadar gerçekleşen birlikteliği çeşitli girişimlerle vurguladıkları için Türkiye'de ve bilhassa Almanya'da faaliyet gösteren Türk işletmelerine minnettarım.
Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan kesim halihazırda iki unsura dikkat çekiyor. Birincisi: Ülke topraklarının yalnızca çok küçük bir kısmı Avrupa kıtasında yer almaktadır. Bu gerçek inkar edilemez. Fakat "AB'nin ekonomik ve siyasi geleceği hakkındaki kararları, sınırların nasıl çizildiğine bakarak mı alacağız" sorusunu sorabiliriz. Tarihimiz ve kültürümüz sınırları aşmaktan her zaman karlı çıkmıştır.
İkincisi: Siyasi açıdan bakıldığında AB halihazırda daha fazla üye kaldıracak durumda değildir. Bu analiz AB'nin içinde bulunduğu "kurumsal durgunluğu" -örneğin Avrupa Antlaşması - gözönünde bulundurduğumuzda inkar edilemez. Fakat bu daha ziyade bir Avrupa problemidir, Türkiye'nin bir problemi değildir. Şayet üyelik müzakereleri Avrupa'yı daha hareketli, esnek ve daha iyi yönetilebilir bir hale getirecekse, bu Avrupa'nın dünyadaki ağırlığı açısından önemli bir kazanç olabilir. Bunu başarabiliriz zira, bizim de aynı Türkler gibi önümüzde 15 yılımız var. Avrupa ve Türkiye 60'lı yıllardan bu yana birlikte büyük işler başardılar. İki taraf arasındaki ilişkiden doğan potansiyeli tamamen kullanmalı ve kolayca tehlikeye atmamalıyız. Bu bağlamda Horst Köhler'in şu sözlerine kulak vermeliyiz: "Yapılan anlaşmalara riayet etmek hukuk devleti kültürünün bir parçasıdır. Bu, Türkiye için şu anlama gelir: Devlet ve hükümet başkanları size üyelik müzakereleri için onay verdiler. Şimdi müzakereler yapılacaktır. Birbirine yakınlaşmak, birbirinden öğrenmek ve birlikte ilerlemek; bunu Türkiye ve Avrupa için arzu ediyorum.

HANDELSBLATT: "HER ŞEY BUNA BAĞLI"

BERLİN, 27/05(BYE)--- Tirajı günde 143 bin olan liberal eğilimli, ekonomi finans ağırlıklı Handelsblatt gazetesinin 27 Mayıs 2008 tarihli internet sayfasında, Gerd Höhler imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının çevirisi şöyledir:

--Bugün Brüksel'de Düzenlenecek Olan AB-Türkiye Ortaklık Konseyi Toplantısı, Türk Hükümet Partisi AKP'ye Karşı Açılan Yasaklama Davasının Gölgesinde Yapılacak--

Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, "Laik devlet düzeni karşıtı eylemlerin odak noktasını oluşturduğu" gerekçesiyle AKP'yi kapattırmak ve partinin, aralarında Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül'ün de bulunduğu önde gelen 71 politikacısına beşer yıl siyaset yasağı getirilmesini istiyor.
Böylece milliyetçi-Kemalist tabaka ile değişen İslamcı köktendinci Erdoğan'ın etrafındaki dinci güçler arasındaki güç kavgası dramatik bir şekilde tırmanıyor. Türkiye'de şu anda ekonomik gelecek, Boğaz'daki finans piyasalarının gelişimi, yabancıların yaptığı yatırımlar, iç politikadaki istikrar da dahil her şey kapatma davasına bağlı. Bu dava, Türkiye'nin Avrupa ile olan ilişkisi üzerinde de Demokles'in Kılıcı gibi sallanıyor.
2007 yılında Gül'ün Cumhurbaşkanlığına adaylığıyla ilgili tartışmaların ve genel seçimlerin ülkeyi felç etmesinden sonra, 2008 yılı da AB ile yakınlaşma sürecinde kaybedilen bir yıl olma tehdidi altında. Oysa büyük reformlara ihtiyaç var. AB'ye üye olmak isteyen Türkiye'nin yerine getirmesi gereken ev ödevleri arasında köklü bir yargı reformu da bulunuyor. Gündemdeki kapatma davası da bu ödevin ne kadar acil olduğunu gösteriyor. AKP daha geçtiğimiz yıl oyların yüzde 47'sini alarak hükümet partisi olarak teyit edildi. Türk insan hakları savunucusu Akın Birdal, burada bir "hukuk darbesi" yapıldığından söz etmekle haklı. Özellikle de Yargıtay Başsavcısının iddianamesini gördükten sonra, böyle bir davanın açılabilmiş olması bile yeterince tuhaf. İddianamede, suçlamaları sağlamlaştırmak için yer verilen Erdoğan'ın zararsız ifadeleriyle, AKP'nin güya Türkiye'yi İslamlaştırmaya yönelik gizli ajandası kanıtlanmaya çalışılıyor.
On bir Anayasa hakiminin nasıl karar vereceği henüz belli değil. Karar, Anayasa Mahkemesinin Erdoğan'ın rakipleri tarafından bir alet olarak kullanılıp kullanılamayacağını gösterecek. Bu belirsizlik daha aylar sürebilir. AKP'nin kapatılacağına dair emarelerin arttığı bir dönemde bu belirsizlik, ekonomi için bir zehirdir. Başlangıçta birçok gözlemci AKP'nin beraat edeceğini düşünürken, şimdi önde gelen AKP'li politikacılar dahi partinin zorunlu olarak kapatılmasını bekliyorlar.
Erdoğan, yeni bir parti kurmak için planlar yaparken, AB'nin de Türkiye'deki hükümet partisinin kapatılması durumunda nasıl bir tepki vereceğini düşünmesi gerekir. Kapatma yönünde verilecek bir karar, Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı olan kesimin işine yarayacaktır ki bu kesim zaten Türkiye'nin AB olgunluğuna sahip olmadığını düşünmektedir. Brüksel'deki komisyondan da partinin kapatılması durumunda en azından müzakerelere ara verilmesi gerektiğini ima eden duyumlar alınmış, ancak bu şekilde Ankara'daki hakimlerin "ılımlı" bir karar almaya yönlendirilebileceği ümidine kapılınmaması gerektiği belirtilmişti. Türkiye'deki Kemalistler zaten artık AB üyeliğine pek sıcak bakmıyorlar. Onlara göre, Türkiye'nin üyelikle bağlantılı olan demokratikleşmesi, fazla ileri gidileceği anlamına geliyor.
Tam da bu nedenle kaybedilecek çok şey var. Bu bağlamda tanınmış Türk köşe yazarı Mehmet Ali Birand iç savaş benzeri bir tehlikeden dahi söz ediyor. Tabii ki AB, partinin kapatılması durumunda hiçbir şey olmamış gibi gündemine devam edemez. Fakat Türkiye'ye kapıları kapatmak akla gelebilecek en yanlış tepki olur. Bu durumda verilecek cevap, Ankara'ya yapılan reform baskısını artırmak ve ülkede istikrarı sağlamak için AB perspektifini canlı tutmak olmalıdır. Türkiye'nin bir kaos ortamına sürüklenmesine izin vermek ise bir opsiyon değildir.

FİNANCİAL TİMES DEUTSCHLAND: "TÜRKİYE, AB'Yİ OYALAMA TAKTİĞİ İLE SUÇLUYOR"

BERLİN, 28/05(BYE)--- Tirajı günde 104 bin 518 olan liberal eğilimli Financial Times Deutschland gazetesinin 28 Mayıs 2008 tarihli sayısında, Wolfgang Proissl imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

--Ankara, Katılım Müzakerelerinin Yavaş İlerlemesinden Dolayı Kızgın--

Türk hükümeti, AB'yi Türkiye'nin tam üyelik hedefinden sapmaması yönünde uyarıyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Brüksel'de AB'nin üst düzey yetkilileriyle buluşmasının ardından yaptığı açıklamada, "Tam gaz devam etmenin ancak tam üyelik hedefiyle mümkün olacağını" söyledi. "Eğer bu iki partner için de net bir hedef değilse, o zaman Türkiye'nin AB'ye uyum sağlamasının neden ve nasıl olacağının sorulması gerekir" diye konuştu.
Babacan'ın açıklamaları, Türkiye'de, katılım müzakerelerinin yavaş ilerlemesinden dolayı duyulan ve giderek artan kızgınlığın dışavurumu. AB, Ankara'daki hükümetle 2005 yılının sonbaharından bu yana katılımdan söz etmesine rağmen, şimdiye dek 35 fasıldan sadece altısı müzakerelere açıldı. Türkiye bunun arkasında bir oyalama taktiği olduğunu düşünüyor ve AB'yi, bu durumun halkın üyeliğe verdiği desteğin azalmasına neden olacağı yönünde uyarıyor.
Görüşmelerin yavaş ilerlemesinin arkasında ise, Fransa ve Almanya'nın bu arada Türklerin tam üyeliğine karşı direnerek, bunun yerine ülkenin başka bir yolla AB'ye sıkıca bağlanması için çaba göstermeleri yatıyor. Temmuz ayından itibaren altı aylığına AB Dönem Başkanlığını üstlenecek olan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, geçmişte defalarca Türkiye için "Avrupa'da yer olmadığını" vurgulamıştı.
Ancak, Fransa ve Almanya'nın frene basma çizgisi AB içerisinde tartışmalı. İngiltere, İsveç gibi üyelikten yana olan ülkelerin yanı sıra AB'nin 12 yeni üyesinin çoğuyla AB Komisyonu da Türkiye'nin üyeliğini destekliyor. Halihazırdaki AB Dönem Başkanı Slovenya Dışişleri Bakanı Dimitrij Rupel, dün yaptığı açıklamada, "Türkiye'nin yakında AB'nin en önemli üyelerinden biri olmasını ümit ediyoruz" diye konuştu. AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn de, "Müzakerelerin ortak hedefi katılımdır" diye vurgu yaptı.
Fransa, toplantı öncesinde şart koştuğu, bir belgeden "katılım" kavramının çıkarılması yönündeki talebini geri çekti. Diplomatların verdiği bilgiye göre Babacan, Paris'in direnmekten vazgeçmemesi halinde, toplantıyı iptal edecekti.

FRANKFURTER ALLGEMEİNE ZEİTUNG: "BABACAN: TÜRKLER AB ŞEVKİNİ YİTİRİYORLAR"

BERLİN, 28/05(BYE)--- Tirajı günde 363 bin olan muhafazakar eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung'un 28 Mayıs 2008 tarihli sayısında, Reuters'e atfen ve yukardaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı yazının çevirisi şöyledir:

Türk Hükümeti, Avrupa Birliği'ni, Türk halkının ülkelerinin AB'ye üye olma isteğinin azalabileceği konusunda uyardı. Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan, dün Brüksel'de AB üst düzey temsilcileriyle yaptığı görüşmenin ardından, şimdiye kadar 35 başlıktan sadece altısının müzakerelere açılmış olmasının, halkın reform isteğini azalttığını söyledi. AB ise, Türkiye'nin AB yolunda ilerleme kaydedebilmesinin koşulunun daha çok reform yapılması olduğu görüşünde. Babacan, "Bizim istediğimiz, tam üyelik hedefine bağlı kalınması ve Türkiye'nin bu hedefe doğru ilerlemesidir" ifadesini kullandı.

 

AVUSTURYA BASINI

KURIER: "HASSAS KATILIM KONUSU GÖRÜŞMELERİ OLUMSUZ YÖNDE ETKİLEMEDİ"

VİYANA, 23/05(BYE)--- Tirajı günde 170 bin olan liberal eğilimli Kurier gazetesinin 23 Mayıs 2008 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Cumhurbaşkanı Heinz Fischer perşembe günü İstanbul'da "Türkiye Cumhurbaşkanı Gül'ün açıkça konuşabileceğim bir muhatap olduğu kanısındayım. Bu, her iki taraf için de faydalı bir şey" sözleriyle Türkiye gezisine olumlu bir bilanço çıkardı.
Boğaz'daki göz alıcı şehir, Fischer'in dört günlük Türkiye gezisinin son istasyonuydu. Fischer lüks Kempinski otelinde Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Türk Başbakan gözündeki arpacık nedeniyle güneş gözlüğüyle görüşmeye katıldı. Fotoğrafçılar için kısa bir el sıkışmasının ardından, geri çekildi.
Görüşmenin başlıca konularını AB, planlanan Nabucco boru hattı ve iktidar partisi AKP'nin kapatılma tehlikesi oluşturdu.

--Cambazlık--

Fischer dün İstanbul'da yapılan ekonomi forumunda yine Avusturyalıların AB'ye kuşkulu bakışları ile Avusturyalı firmaların ekonomik çıkarları arasında cambazlık yapmak zorunda kaldı. Fischer, "Türkiye'nin Avrupa'ya sıkıca bağlanmasının her iki tarafa da yarar sağlayacağını" ancak müzakerelerin "ucu açık" olarak sürdürüleceğini belirtti. Yani, katılımın gerçekleşmemesi de ihtimal dahilinde.

--Aşırı İlgi Gösterildi--

Avusturya'dan gelen 160 kişilik heyete, Türkiye'nin tam üyeliğine ilişkin net bir perspektif konusunda görüş ayrılıklarına rağmen aşırı ilgi gösterildi. Cumhurbaşkanı Gül'ün misafiri Fischer'i memleketi Kayseri'ye davet etmesi ve ona başka hiçbir ziyaretçiye olmadığı kadar zaman ayırması da bunun bir kanıtıydı.
Devlet başkanlarının eşleriyle birlikte kol kola gezinmeleri, Hürriyet gazetesine konu oldu: Türkiye'de dindar ve muhafazakar çevrelerde kadınların akraba olmadıkları erkeklere dokunmalarına yakışıksız gözüyle bakılıyor (Cumhurbaşkanı Fischer eliyle Hayrünnisa Gül'ün kolunu tutmuştu).

 

BELÇİKA BASINI

EUOBSERVER: "AB-TÜRKİYE MÜZAKERELERİ HAZİRANDA İLERLEME KAYDEDEBİLİR"

ANKARA, 23/05(BYE)--- Avrupa Parlamentosundaki bir grupla işbirliği halinde çalışan Brüksel merkezli haber portalı Euobserver'ın 22 Mayıs 2008 tarihli internet sayfasında, Elitsa Vucheva imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Brüksel Türkiye ile üyelik müzakereleri kapsamında haziran ayında iki yeni başlık -şirketler hukuku ve fikri mülkiyet hakları- açabilir, ancak blok Ankara'ya daha çok reform yapması konusunda çağrıda bulunmayı sürdürüyor.
Forbes haber ajansının salı günü bildirdiğine göre, AB dönem başkanı Slovenya'nın AB İşleri Bakanı Janez Lenarcic, "Eğer teknik hazırlıklar yolunda giderse 17 Haziran'da düzenlenecek bir AB-Türkiye katılım konferansı sırasında iki yeni başlık açabiliriz" dedi.
AB çarşamba günü, müzakerelerin gidişatından Türkiye'nin sorumlu olduğunu da açıkça ifade etti.
AB'nin genişlemeden sorumlu Komisyon üyesi Olli Rehn çarşamba günü Avrupa Parlamentosundaki Türkiye konulu bir tartışma sırasında, "Görüşmelerin ilerleme hızını, yasal ve demokratik reformlarda ve özellikle bunların uygulamasında kaydedilen ilerleme belirleyecektir" dedi.
Ankara'nın limanlarını AB üyesi Kıbrıs'a açmayı reddetmesi, Türkiye'nin katılım sürecinde önemli bir ilerleme kaydedilmesi önündeki en büyük engeli oluşturuyor.
Brüksel ayrıca, Ankara'nın, hala "önemli miktarda siyasi nüfuza" sahip olan ordunun gücünü sınırlamasını, ifade özgürlüğü reformlarını etkin bir şekilde uygulamasını ve azınlık haklarının daha fazla korunmasını istiyor.
Öte yandan Avrupa Parlamentosu çarşamba günü, 2007 Türkiye raporunu büyük bir çoğunlukla kabul etti. Raporda şimdiye kadarki ilerleme övülüyor, ancak daha çok şey yapılması çağrısında bulunuluyor.
Rapordan sorumlu Hollandalı Hristiyan Demokrat Milletvekili Ria Oomen-Ruijten, bunun Türkiye'ye gönderilen "büyük bir işaret" olduğunu söyledi, ancak Ankara'dan reformları sürdürmesini istedi.
Oomen-Ruijten, "2008 reform yılı olmalı. Türk hükümeti, Türkiye'nin modern, demokratik ve müreffeh bir topluma dönüşmesi için çok önemli olan reformları sürdürmek üzere parlamento çoğunluğundan yararlanmalı. Daha fazla gecikme müzakerelerin ivmesini ciddi şekilde etkileyecektir" dedi.

 

FRANSA BASINI

RFI: "ANKARA, BİRLİĞE KATILIMIYLA İLGİLİ OLARAK PARİS'İ UYARIYOR"

ANKARA, 28/05(BYE)--- Fransa'dan yayın yapan Radio France Internationale'in 28 Mayıs 2008 tarihli internet sayfasında, Gregoire Lory imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

--Türk Hükümeti Temsilcileri Dün, Avrupa Birliği ile Ortaklık Konseyine Katılmak İçin Brüksel'deydiler. Konsey, Fransa'nın, Ankara ile Bir Krizi Önlemek İçin Toplantıya Hazırlık Metninden Katılım İbaresinin Çıkarılmasından Vazgeçmesinden Sonra Toplanabildi--

Avrupa Birliği ile Türkiye arasında Ortaklık Konseyinin toplanması, Ankara ile olası katılımı hususunda bir krizi önlemeyi sağladı. Fransa bunun için, Türk yetkililerin gözünde gerekli önkoşul olan tüm belgeler üzerinde çalışmayı kabul etti.
Bununla birlikte, Paris'in bu uzlaşmacı tavrı bir siyaset değişimi değil, Fransız Cumhurbaşkanı hala Türkiye'nin Birliğe katılımına karşı. Nicolas Sarkozy, imtiyazlı ortaklık yolunda müzakerelerin sürdürülmesine hazır olduğunu söylüyor, ancak Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliğini reddediyor.

--Önemli Gelişmeler--

Fransa'nın bu tavrı aynı zamanda Avrupalı ortaklarıyla birçok gerilimin kaynağını da oluşturuyor, ama 1 Temmuz'da başlayacak olan Birlik dönem başkanlığı yaklaşırken Fransa, muhtemelen yelkenleri suya indirmek zorunda kalacak. Bu görev, meseleleri eşitlikçi ve tarafsız olarak yürütmeyi gerektiriyor.
Üstelik, Türkiye'nin üye ülkeler arasında birçok desteği bulunuyor. Ankara, davasını savunmak için bu argümanı öne sürüyor ve Avrupalılar tarafından yavaşlama olması halinde reformların ritmini düşürmekle tehdit ediyor.
Slovenya dönem başkanlığı buna cevaben, Türk yetkililerce önemli gelişmeler kaydedildiğinin altını çiziyor. Bu, Avrupa Komisyonu tarafından kabul gören bir iyimserlik, ancak Birlik her seferinde gerçekleştirilmesi gereken daha birçok ilerleme olduğunu da hatırlatıyor.

 

İNGİLTERE BASINI

REUTERS: "TÜRKİYE'DE KRİZ YÜZÜNDEN POST-İSLAMCI REFORM ASKIDA"

İSTANBUL, 23/05(REUTERS)(BYE)--- Tom Heneghan bildiriyor:

Türkiye'nin dini özgürlüğün sınırlarını genişletmeye doğru attığı adımlar -kimilerince ılımlı Müslüman toplumun geliştiğini gösteren işaretlerdir bunlar- "post İslamcı" AK Partinin kapatılmasına yol açabilecek bir siyasi kriz yüzünden askıda.
Türk analistlerin fikri o ki, üniversitelerde İslami başörtüsü yasağını kaldırmaya yönelik anayasal değişiklik girişimiyle krizi tetikleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisine karşı açılan davayı kazansa bile bundan sonra büyük olasılıkla dini reformları savunmayacaktır. Bu kilitlenme, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturup genellikle Türkiye'nin resmi laikliğini sınırlandırıcı bulan Müslümanları vurmakla kalmadı, özgürlükleri üzerindeki baskının hafifletileceği ümidindeki küçük Hristiyan cemaati de etkiledi.
Ankara Üniversitesinden Sosyolog Doğu Ergil bu noktada, "Reformcu cephanelerini tüketmiş durumdalar. Ancak buraya kadar gelebilirlerdi" diye yorum yaparken İstanbul Bahçeşehir Üniversitesinden siyaset bilimci Cengiz Aktar, "Dini reform buzluğa kaldırıldı. Bir süre donmuş hâlde tutacaklardır" dedi.
Ülkenin Anayasa Mahkemesi, siyasi İslam hareketinin içinden gelen AK Parti aleyhinde, inançların kamusal hayata sokulmasını men edip camiler ve imamlar üzerinde sıkı bir kontrol mekanizması işleten resmi politikaya aykırı düştüğü iddiasıyla açılan kapatma davasını değerlendiriyor. İslam uzmanları, AK Parti için "post İslamcı" tabirini kullanıyor, zira bu partinin on yıl kadar önce, Türkiye'de sunacağı temel hakların peşi sıra mevcut olandan daha fazla dini özgürlük vadettiğine inandığı modern demokrasi uğruna İslam cumhuriyeti rüyasından vazgeçtiği görüşündeler.

--Erdoğan'ın Büyük Hatası--

Erdoğan ve yandaşlarından "Müslüman demokratlar" diye de söz ediliyor ki bu, İkinci Dünya Savaşı sonrasının Batı Avrupalı muhafazakâr Hristiyan Demokratlarından ödünç alınmış bir terimdir. Bir dönemin hapse girmiş İslamcı radikallerinden Erdoğan 2003'te, ülkenin ordusunda, yargısında, aydınları arasında ve milliyetçi siyasi hareketlerde kök salmış laisist seçkinlerin ateşli muhalefetine karşın başbakan seçilerek çok büyük bir zafer kazanmıştır.
Ekonomiye ve AB davasına ağırlık vererek izlediği yaklaşımla Erdoğan, kentli laik seçkinlerin hâkimiyetindeki iktidar çarkında daha dindar olan kırsal kesime mensup çıkar çevrelerinden bir yandaş kitlesi oluşturdu. Beş yıldır genel demokratik haklara öncelik veren Erdoğan dini reformları erteliyordu. İhtiyatlı tutumu da, İslam ile demokrasiyi kaynaştırmak isteyen Müslümanlar için bir model olarak görülüyor. Ne var ki AK Partinin 2007 Meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde elde ettiği tartışmasız zaferlerin ardından Erdoğan üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağını kaldırmak için harekete geçti. Başörtüsü, bir başsavcının AK Partinin kapatılması istemiyle dava açmasına kadar giden derinliğine sembolik bir mesele. Aktar, "Ne isterlerse yapabileceklerini düşünüyorlardı. İşte büyük hataları bu oldu" diyor.

--İdeolojik Araçlar--

Dini reform ümidinin sönmesi, iktidar partisinin AB üyeliği için öngörülen demokratik reformlara giderek ilgisinin azaldığı gözlemlenen genel tabloya bakınca hiç de abes değil.
Ergil, "Tek istedikleri iktidar sisteminde bir yer edinmekti. Bu olur olmaz da durdular" diyor.
Türkiye'de İslam ve siyaset üzerine çeşitli kitapları bulunan Ruşen Çakır'a göre, AK Partinin laik seçkinlerle çatışmasının esasını dinden ziyade siyasi iktidar kavgası oluşturuyor. Çakır, "Bu bir tür sınıf mücadelesi ve iki tarafın da kendi ideolojik aracı var: ya laiklik veya din" diyor.
AK Parti yetkilileri geçen hafta Reuters'e, partinin kapatılma olasılığına ve Erdoğan'ın beş yıl süresince siyasetten men edilmesi yönünde bir karara karşı hazırlanmakta olduğunu bildirdiler. Yeni bir parti kurulabilir ve hükümeti devralabilir, ama daha yumuşak hedeflerle. Çakır, bunun "post İslamcı projenin sona erdiği" anlamı çıkarılmaması gerektiğine dikkati çekerek "Süreç devam ediyor. Henüz bitmedi" diyor. Ankara'nın AB'ye üyelik davasıyla bağlantılı reformcu inisiyatif, mal varlıklarına el konulmuş ve laiklik adına hakları kısıtlanmış olan ülke Hristiyanlarını da umutlandırmıştı.
Ortodoks Kilisesi, Türkiye'nin 1971'de kapattığı ruhban okulunu yeniden faaliyete geçirtmek için AB baskısına fazlasıyla bel bağlamış durumda. Ne var ki AB üyeliğine ilginin azalmasıyla birlikte bu baskı da hafifledi.
Roma Katolik Kilisesi de, 21 Haziran'da başlayacak St Paul Yılı'na yetişecek şekilde Tarsus'taki bir müzeyi kiliseye dönüştürmek için gerekli izni almayı umut ediyor. Ancak üst düzey bir kilise yetkilisi, bunun dini azınlıklar için genel bir iyileşme anlamına gelmediğini söyleyerek "Ben hâlâ bir koruma eşliğinde seyahat ediyorum" diyor.

REUTERS: "TÜRKİYE AB MÜZAKERELERİNİN YAVAŞ İLERLEMESİNDEN ENDİŞELİ"

BRÜKSEL, 27/05(REUTERS)(BYE)--- Türkiye bugün, Avrupa Birliği'ne katılım müzakerelerinin yavaş seyrinin Türk halkının birliğe katılma hevesini söndürdüğünü belirtti.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Fransa ve Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy'nin muhalefetine, isim vermeden değinerek, bir AB ülkesinin müzakereleri 2005 yılından beri engellemeye çalıştığını belirtti.
Bir basın toplantısında konuşan Babacan, AB'nin katılım için şart koştuğu 35 reform başlığına değinerek, "Bazı başlıkların açılması engelleniyor" dedi.
Brüksel'de AB yetkilileriyle bir araya gelişinin ardından konuşan Babacan, "Bu başlıklar, üye ülkelerden birinin endişeleri nedeniyle açılmadı. Bu durum, Türk halkının reformlar ve katılım konusundaki hevesini olumsuz etkiliyor. Tam üyelik ihtimalinin sürdüğünü ve Türkiye'nin bu hedefe doğru ilerlediğini görmek istiyoruz" dedi.
Diplomatlar, Babacan'ın müzakerelere, Fransa'nın "katılım" kelimesinin AB belgelerinden çıkarılması talebini geri çekmesi üzerine katıldığını açıkladılar. Fransa, Ankara'nın bloka imtiyazlı ortak olarak katılabilmesinde ısrar ediyor.
Fransa'nın Avrupa işlerinden sorumlu Devlet Sekreteri Jean-Pierre Jouyet, son görüşmelerden önce gazetecilere yaptığı açıklamada, Paris'in talebini geri çekmeyi tercih ettiğini belirterek, kısa süre sonra devralacakları AB Dönem Başkanlığı görevinin "tarafsızlık, adalet ve denge" gerektirdiğini söyledi.

REUTERS: "REHN ANKARA'YA REFORMLARI UYGULAMA ÇAĞRISINDA BULUNDU"

BRÜKSEL, 27/05(REUTERS)(BYE)--- Türkiye bugün, AB'ye katılım müzakerelerinin yavaş seyrinin Türk halkının Birliğe katılma hevesini söndürdüğünü beyan ederken AB, Ankara'nın reformlarla ilgili daha fazla çaba göstermesi gerektiğinde ısrar ediyor.
Katılım için gerekli olan 35 müzakere başlığının şu ana dek sadece altısını açan Türkiye, gelecek ay itibarıyla iki başlık -şirketler hukuku ve fikri mülkiyet hakları- üzerinde daha müzakerelerde bulunmayı umuyor.
Ankara ve pekçok Avrupa ülkesini kızdıran Fransa, Türkiye'ye ileride "imtiyazlı ortaklık" verilmesini sağlayabilecek bu başlıklarla ilgili müzakereleri engellemek istiyor. Ancak, AB Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Türkiye'nin öngörülen teknik koşulları yerine getirmesi hâlinde aralarında gıda güvenliği ve tüketici politikalarının da bulunduğu yedi yeni başlığın açılmaya hazır olduğunu söyledi.
Brüksel'de Avrupalı ve Türk parlamenterlere hitaben konuşan Rehn, Ankara'ya sekteye uğrayan devlet yardımı, yerel yönetimler, ombudsmanlıkla ilgili ve Sayıştayın yetkilerini artırmaya yönelik reformları yerine getirme çağrısında bulundu. Rehn, ayrıca "Müzakerelerin seyri, yasal ve demokratik reformların gidişatına ve özellikle de uygulanmasına bağlıdır" dedi.

REUTERS: "TÜRKİYE, FRANSA'DAN AB KATILIM MÜZAKERELERİ İÇİN TEMİNAT ALDIĞINI BELİRTTİ"

BRÜKSEL, 28/05(REUTERS)(BYE)--- Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu toplantısında bugün yaptığı açıklamada, temmuz ayından itibaren altı aylığına AB Dönem Başkanlığını devralacak olan Fransa'nın, Türkiye'ye AB'ye katılım müzakerelerinin normal seyrinde ilerleyeceği yönünde teminat verdiğini ifade etti.
Babacan açıklamasında, "Bize, Fransa Dönem Başkanlığının normal bir dönem başkanlığı süreci olacağına dair güvenceler verildi. Fransız yetkililer, yeni başlıkların açılmasını umduklarını ifade ediyorlar" dedi.
Babacan, Paris'in dönem başkanlığı süresince AB jargonunda başlık olarak nitelenen yeni alanlarda müzakereler açmaya devam edeceğini belirtti.
Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner pazartesi günü yaptığı açıklamada, 35 başlıktan sadece beşinin katılımla doğrudan bağlantılı olduğunu ve bu konuların halledilmesinin uzun zaman alacağını ifade etmişti.

 

İTALYA BASINI

ADNKRONOS: "TÜRKİYE: AB, AKP'NİN KAPANMASI KONUSUNDA GELİŞMELERİ DİKKATLE İZLİYOR"

ROMA, 22/05(BYE)--- İtalyan haber ajansı Adnkronos'un 21 Mayıs 2008 tarihli bülteninde yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

--Davanın Sonucu Demokratik Standartlar ve Hukuk Devletiyle Paralellik Göstermeli--

Türkiye'de hükümette bulunan İslam eğilimli AKP'nin feshedilmesi hakkında Başsavcı tarafından hazırlanan iddianameyi, Anayasa Mahkemesi'nin "teknik olarak kabul edilebilir" bulduğunu açıklamasının ardından, konuyla ilgili gelişmelerin "demokratik standartlar ve hukuk devleti" normlarına uygun olması şeklinde AB'den bir talep geldi. Strasbourg'da tüm üyelerin katıldığı toplantı sırasında konuşma yapan AB dönem başkanı Slovenya'nın Avrupa ilişkilerinden sorumlu Bakanı Janez Lenarcic, Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya'nın ılımlı İslami parti AKP'nin "laiklik karşıtı faaliyetleri" nedeniyle kapatılması yönündeki iddianameyi geçtiğimiz 31 Mart tarihinde Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesinin oy birliğiyle kabul etmelerine ilişkin olarak şunları kaydetti: "Gelişmeleri dikkatle izleyeceğiz. Sonucun demokratik standartlar ve hukuk devleti sınırları içerisinde olmasını ümit ediyoruz."
Bu sözlerin ardından, Lenarcic, Türkiye'nin gelecekte AB'ye muhtemel katılımı açısından da, Türk yetkilileri reformlara devam etmeye davet etti ve "2008 yılı, AB'ye katılım süreci bakımından önemli bir yıl. Bu nedenle, Türkiye elindeki fırsatı kaçırmamalıdır. Kaydedilecek somut ilerlemeler, katılım süreci dahilinde alınacak başka tedbirler üzerinde doğrudan etkili olacaktır" dedi. Nitekim, bugün AB başkanlığından yapılan açıklamada, haziran sonu itibariyle iki yeni müzakere başlığı açılması ihtimali olduğu açıklandı.

 

KIBRIS RUM BASINI

KIBRIS HABER AJANSI: "HRİSTOFYAS: ESAS MESELE TÜRKİYE'NİN AB GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA HAREKET ETMESİDİR"

ANKARA, 28/05(BYE)--- Kıbrıs Haber Ajansının 28 Mayıs 2008 tarihli internet sayfasında yer alan Yunanca haberin çevirisi şöyledir:

Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas, Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısı sonuçları ve AB üyesi ülkelerin ortak tutumundan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Hristofyas, Bulgaristan'ın Lefkoşa Büyükelçiliğinin ulusal bayramları dolayısıyla düzenlediği etkinlik sırasında yaptığı açıklamada, şöyle dedi: "AB üyesi 27 ülkenin, Türkiye'nin AB üyelik süreci konusunda ortak bir tutum içinde olmasından memnunum. Dile getirilen görüşler doğru ve tatmin edicidir, fakat esas mesele, Türkiye'nin bu doğrultuda hareket etmesidir. Biz bu yönde çabalarımıza bütün gücümüzle devam edeceğiz."
AB, Türkiye'ye, iyi komşuluk ilişkilerine ve anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümüne açıkça uyması konusunda çağrıda bulunurken, Ankara ile Kıbrıs arasındaki ilişkilerde yumuşama olmaması, Gümrük Birliği Protokolü'nün uygulanmaması ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin uluslararası kuruluşlara girmesinin engellenmesinden üzüntü duyduğunu dile getirdi.
AB'nin bu uyarıları, AB Dönem Başkanı Slovenya tarafından, AB-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantısı çerçevesinde Türkiye Dışişleri Bakanına sunulan AB'nin 27 üyesinin ortak tutum metninde yer aldı.

 

YUNANİSTAN BASINI

İN.GR.: "FENER'DE BARTHOLOMEOS-FİSCHER GÖRÜŞMESİNDEN ANKARA'YA BİRÇOK MESAJ"

ANKARA, 22/05(BYE)---- Yunanistan'ın elektronik haber sitesi in.gr.'nin 22 Mayıs 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Viyana çıkışlı Yunanca haberin çevirisi şöyledir:

Ekümenik Patrik Bartholomeos ile Türkiye'ye resmi ziyarette bulunan Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer arasında bugün İstanbul'da yapılacak görüşmede Ankara'ya birçok mesaj gönderiliyor. Bu konuda Avusturya'nın tirajı en yüksek gazetesi Kleine Zeitung ile Avusturya Haber Ajansı'nda (APA) ilginç yorumlar yer aldı.
Gazetede yer alan yoruma göre, Avusturya Cumhurbaşkanı, Türkiye ziyareti sırasında, ev sahibinin, Ekümenik Patriği ziyaret eden ziyaretçilerin İstanbul Müftüsü ile görüşmeleri konusunda isteklerine vicdanen karşı çıktı.
Yorumda yazar, bunun nedeninin şu ifadede vurgulandığını belirtti: "Türk hükümeti, Hristiyan-Ortodoksluğun en büyük liderini mahalli bir dini lider derecesine indirmek istiyor. Fakat Fischer, kendisi açısından, onun bütün dünya için ne ise o olduğu, yani Ekümenik Patrik olduğu için bu görüşe katılmıyor. Türklerin, Avrupa'da azınlıkların, Bartholomeos tarafından temsil edilen Hristiyanlarda olduğu gibi, iyi korundukları konusunda Fischer'den ders alması gerekiyor. Ankara'nın, AB'ye tam olarak, sınırlamalar olmadan veya sınırlı girmek isteyip istemediği konusunda düşünmesi gerekir."
Avusturya Haber Ajansındaki yoruma göre de, Avusturya Cumhurbaşkanı Ekümenik Patrik ile yapacağı görüşmede, Avusturya ve AB'nin, Türkiye'deki dini azınlıkların haklarını desteklediğini ve Patrikhanenin yerinin tanınmasını istediğini hatırlatacak. Bundan başka, diplomatik ve kilise çevrelerinden alınan haberlere göre, Fischer'in Türkiye'yi ziyaretinin hazırlıkları sırasında, Türk protokolünün Fener'deki görüşmeyi "Yerel bir dini lider" ile görüşme gibi gösterme çabalarının boşa çıktığı vurgulandı.
APA'nın yorumunda, Avusturya Cumhurbaşkanının ziyaretinin Türkiye'deki çok küçük bir Yunan-Ortodoks azınlığın liderine değil, fakat Dünya Ortodoksluğunun liderine ve Havari Andreas'ın 270. varisine yapıldığı belirtildi.
Yorumda ayrıca, Ekümenik Patrikhanenin Brüksel'de AB nezdinde bir daimi temsilciliği olduğu ve AB'nin de, Ortodoks nüfus çoğunlukta olan dört üye ülkesi bulunduğu (Yunanistan, Kıbrıs, Bulgaristan, Romanya) bildirildi ve Ekümenik Patrik'in 2004-2007 yıllarında Avusturya'yı ziyareti sırasında devlet başkanı gibi karşılandığı kaydedildi.

KATHİMERİNİ: "SCHRÖDER: YUNANİSTAN GÜNEŞTEN FAYDALANMALI"

ATİNA, 26/05(BYE)--- Tirajı pazar günleri 191.138 olan Kathimerini gazetesinin 25 Mayıs 2008 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Ksenya Kunalaki'nin Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder ile yaptığı mülakatın Türkiye ile ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

"Kuzey Akımı" boru hattının Başkanı sıfatıyla konuşan Schröder, Yunanistan'ın "Güney Akımı" boru hattına katılmasının memnuniyet verici olduğunu söyledi. Ancak enerjinin geleceğinin yenilenebilir enerji kaynaklarında olduğunu da öne sürerek "Yunanistan güneşinden faydalanmalı" dedi.

--Türkiye ve Avrupa--

KUNALAKİ: Avrupa'nın geleceğine dair ne düşünüyorsunuz? Türkiye'nin gelecekte Avrupa'ya üye olması gerektiğine inanıyor musunuz?

SCHRÖDER: Her şeyden önce, yönetimdeki AKP'nin mahkeme kararıyla kapatılması girişimleri karşısında AB'nin son derece ihtiyatlı bir tutum benimsemiş olmasından dolayı büyük hayal kırıklığına uğramış olduğumu söylemeliyim. AB'nin Erdoğan Hükümetini daha açık bir şekilde desteklemesini isterdim. Buna paralel olarak Türkiye'nin Avrupa'ya ait olduğuna inanıyorum, bunu ikimiz de biliyoruz.
Avrupa ilkelerinin temelini oluşturan muazzam antik Yunan geleneği hem burada hem bugünkü Türk topraklarında doğdu. Demek ki Türkiye'nin coğrafi açıdan Avrupa'ya ait olmadığı tezi tarihi bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor.

 

İSVİÇRE BASINI

TAGES-ANZEIGER: "İSVİÇRE, İNSAN HAKLARINI İHLAL EDİYOR"

BERN, 23/05(BYE)--- Tirajı günde 216 bin olan Tages- Anzeiger gazetesinin 23 Mayıs 2008 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan SDA kaynaklı ve Strasbourg çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

İsviçre, kriminal bir Türkü ülkeden sınır dışı ederek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal etti. Strasbourg'daki mahkeme, bugün 27 yaşında olan adama tazminat olarak 3.000 avro ödenmesini kararlaştırdı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, İsviçre, söz konusu kişiyi sınırsız olarak sınır dışı etmekle, ülkeye girişi kontrol etme hakkı ile söz konusu kişi ve ailesi arasında "dengeli ilişki" kuramadı. Kararda, söz konusu şahsın daha beş yaşındayken İsviçre'ye geldiğinin de dikkate alınmış olması gerektiği, Türkiye ile bağlarının zayıf olduğu, Türkçeyi yeteri kadar bilip bilmediğinin bile belli olmadığı, işlediği suçların göreceli büyüklükte olduğu ve ayrıca psikolojik problemleri bulunduğu vurgulandı.
BERNBM Notu: Aynı içerikli haber tüm İsviçre basınında yer almıştır.

NEUE ZÜRCHER ZEITUNG: "BİR TÜRKÜN SINIR DIŞI EDİLMESİ NEDENİYLE İSVİÇRE'YE İHTAR"

BERN, 23/05(BYE)--- Tirajı günde 143.800 olan Neue Zürcher Zeitung'un 23 Mayıs 2008 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Strazburg çıkışlı ve SDA kaynaklı haberin çevirisi şöyledir:

--İnsan Hakları Mahkemesinden--

İsviçre, bir Türk genci süresiz olarak sınır dışı etmekle Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonunu ihlal etti. Strasbourg'daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ilgiliye 3000 avro manevi tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Bugün 27 yaşında olan söz konusu kişi, beş yaşındayken ailesiyle birlikte İsviçre'ye gelmiş ve Neuenburg kantonuna yerleşmişti. 1994 yılından itibaren düzenli olarak kanunlarla ihtilaf yaşadı. 2002 yılına kadar adam yaralamak, soygun, bunlara ek olarak mali, trafik ve benzeri suçlardan dolayı üç defa yargılanmıştı. Girişine izin verilmeyen diskoteğin güvenlik görevlilerine ve sahiplerine karşı bir çeteyle beraber intikam saldırıları düzenlemek diğer suçları arasında bulunuyordu. Eylemlerinden dolayı toplam 13 buçuk ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Ağustos 2002'de cezasını çekmeye başlamış, 2003 yılında şartlı tahliye edilmişti. Bunun üzerine Neuenburg Yabancılar Dairesi gencin süresiz olarak İsviçre'den sınır dışı edilmesini kararlaştırmış, bu karar 2004 yılında Federal Mahkeme tarafından onanmıştı. Lozan'daki yargıçlar, işlenen suçların tek başına sınır dışı etmeyi haklı çıkarmayacağı görüşünü dile getirmiş, ancak, suçların seri haline gelmesinin, söz konusu şahsın kriminal kariyerinin başladığını gösterdiğine kanaat getirmişti. Gerçi, hayatının tamamını burada geçirmişti, İsviçre'ye sıkı kültürel, sosyal ve ailevi bağları bulunuyordu, Türkiye ile bağları zayıftı ve geri dönüşü ona büyük sorunlar yaşatacaktı, ancak, Federal Mahkeme böyle diyordu, kamu güvenliği için büyük bir tehlike oluşturan bir suçlunun ülkeden çıkarılması İsviçre'nin yararınaydı. Genç adam 2004 Ekim ayında sınır dışı edildiyse de altı ay sonra yasa dışı yollardan İsviçre'ye geri geldi. 2005 yılında tekrar sınır dışı edildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şimdi, Türkün başvurusu üzerine, İsviçre'nin sınır dışı etme kararıyla şahsın özel ve aile hayatının gözetilmesi ilkesini (Madde 8) ihlal ettiğine hükmetti. İsviçre, 3000 avro manevi tazminat ve 4650 avroyu da masrafları karşılığı olarak ödemeye mahkum edildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre İsviçre, ülkeye girişi kontrol etme hakkıyla ilgili şahsın ve ailesinin çıkarlarını adil şekilde dengelemedi. Buna göre, dikkate alınmış olması gereken hususlar arasında, altı yaşından önce İsviçre'ye gelmesi ve burada 17 yıl yaşamış olması bulunuyordu. Anayurduna bağları zayıftı. Türkçeyi yeterli derecede konuşup konuşamadığı bile bilinmiyordu. Hakkında verilen cezalar, göreceli ağırlığa sahipti. Ayrıca, şahsın psikolojik sorunlarının bulunması ve sınır dışı kararının süresiz olması da dikkate alınması gereken bir husustu. Karar No. 42034/04 tarih 22.5.2008

TAGES-ANZEIGER: "AB VE DOSTLAR HALKASI"

BERN, 23/05(BYE)--- Tirajı günde 216.400 olan Tages-Anzeiger gazetesinin 23 Mayıs 2008 tarihli sayısında Stephan İsrael imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haber-yorumun Türkiye ile ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

--Akdeniz Birliği Tartışmaları, Avrupa Birliği'nin Kendi İçinde Genişleme Sınırları Konusunda Mutabık Olmadığını Bir Kez Daha Gösterdi--

AB, barış, refah ve istikrar getiren başarı modelini ihraç etmeyi seviyor. Fakat bunu yaparken bazen kendi olanaklarını gözünde büyütüyor.
Barcelona süreci çerçevesindeki toplantılara şimdiye kadar Moritanya, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Ürdün, İsrail, Filistin bölgeleri, Lübnan, Suriye, Türkiye ve Arnavutluk gibi farklı ülkeler davet edilmişti. AB Komisyonu şimdi bunlara Hırvatistan, Bosna, Karadağ ve Monako'yu da dahil etmek istiyor.
Sarkozy'nin prestij projesi, AB'nin coğrafî açıdan çok ortak yönleri olmayan ülkeleri de Akdeniz Birliği için bir masada buluşturmaya çalışmasından muzdarip. AB ile tam üyelik müzakereleri yürüten Türkiye de bu konsepte uymuyor. Ankara'nın, Sarkozy'nin Türkiye'yi avutmak ve Avrupa Birliği'nden uzak tutmak için Akdeniz Birliğini kullanmak istediği şeklindeki endişesi pek de yersiz değil.

 

ABD BASINI

BLOOMBERG: "TÜRKİYE LİDERLERİN MAHKEME YASAĞINDAN KORUNMASI İÇİN AB'NİN BASKISI ALTINDA"

WASHINGTON, 22/05(BYE)--- Ekonomi ajansı Bloomberg'in 21 Mayıs 2008 tarihli bülteninde, James G. Neuger imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Brüksel çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Avrupa Birliği yasa koyucuları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasetten yasaklanmasına neden olacak anayasadaki bir boşluğun kapatılması için Türkiye'ye baskı yapıyor.
Türkiye'nin AB üyeliği girişimini tehdit eden bir davaya müdahale eden Avrupa Parlamentosu, Türk mahkemelerinin demokratik olarak seçilmiş partileri yasaklamasını engelleyen anayasa değişikliklerinin yapılması çağrısında bulundu.
62'ye karşı 467 oyla kabul edilen önergede, Türkiye'nin "Avrupa standartlarına" uyması gerektiğini belirten Parlamento, Türk savcılarının, yüksek mahkemenin, yeniden seçilmesinden bir yıl sonra Erdoğan'ın partisini yasaklamasını sağlama girişimlerini eleştirdi. Avrupa Komisyonunun genişlemeden sorumlu Komiseri ve üyelik görüşmelerinde AB'nin önemli ismi olan Olli Rehn, çarşamba günü Fransa'nın Strasbourg şehrindeki Parlamentoya, "Siyasi bir partinin kapatılması sıradan bir iş değildir ve olmamalıdır. Bir Avrupa demokrasisinde bu kadar kolay kabul edilemez" dedi.
Parlamento, Türkiye'den, mahkemelerin siyasi partilere bakışına ilişkin olarak anayasayı "Avrupa ilkeleriyle uyumlu hale getirmesini" istedi.
Bu uyarıya, Erdoğan'ın Türkiye'yi Batı demokrasileri arasına dahil etme çabalarına destek gösterisi olarak, gelecek ay giriş müzakerelerine ağır da olsa devam edileceğini belirten bir başka AB duyurusu eklendi.
Erdoğan'ın görevden alınmasını isteyen Anayasa Mahkemesindeki davada savcılar, Başbakanın İslami kökenli Adalet ve Kalkınma Partisinin, modern Türkiye'nin kurulduğu 1923 tarihine dayanan dini özgürlükleri yıktığını savunuyorlar.

--Başörtüsü Tahriki--

Davanın tetikçisi, şubat ayında hükümetin aldığı ve üniversite öğrencilerinin, Türkiye'nin laik geleneklerinin savunucuları tarafından dinin zorla sınıflara girmesi olarak kabul ettikleri, İslami tarzdaki başörtüsünü takmasına izin veren bir kararı oldu.
Geçtiğimiz yıl son 40 yılın en büyük çoğunluğuyla yeniden seçilen Erdoğan'a yönelik bu meydan okuma, 2005 yılında başlayan AB'ye üyelik görüşmelerinde Türkiye'nin karşılaştığı engellere yenisini ekliyor.
Türkiye, Birliğin 35 müzakere başlığından altısında başlattığı görüşmelerin birisini tamamlamıştı. Rehn, ticaret hukuku ve fikri mülkiyet haklarını içeren iki alandaki görüşmelerin 17 Haziran'da başlayabileceğini açıkladı.
Türkiye'den AB üyesi olan Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'ne uyguladığı ticaret ambargosuna son vermesi isteğini yineleyen Parlamento, Türkiye'yi Kıbrıs'ı tanımaya zorlamak için sekiz alandaki görüşmeleri durdurmuştu.

--İlk Adım--

AB yasa koyucuları ayrıca Türkiye'nin ulusal geleneklerini eleştiren yazarlara dava açılmasını sağlayan ceza kanunundaki bir maddede geçtiğimiz ay yapılan değişikliği "ilk adım" olarak nitelendirdiler.
Yine aynı tasarıda, Türk polisi, 1 Mayıs gösterilerinde tazyikli su ve göz yaşartıcı bomba kullanarak "orantısız güç kullanmakla" eleştirildi.
Rehn, geçtiğimiz yıl Erdoğan'ın yönetimine yönelik bir askeri meydan okuma gibi, söz konusu davanın da Türkiye'de sivil hakların geliştirilmesi ve daha rekabet edebilir ekonominin oluşturulmasını yavaşlatmasından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, "Türkiye reformlar açısından yeni bir yılın kaybedilmesini kaldıramaz. Gerileme değil ilerleme görmemiz gerekir" dedi.

ASBAREZ: "AVRUPA PARLAMENTOSU SOYKIRIMDAN SÖZ ETMEDEN TÜRKİYE RAPORUNU KABUL ETTİ"

ANKARA, 22/05(BYE)--- ABD'de İngilizce-Ermenice yayımlanan Asbarez gazetesinin 22 Mayıs 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Avrupa Parlamentosu, 62'ye karşılık 467 oyla kabul edilen Türkiye ile ilgili son raporunda, bir grup Fransız üyenin sunduğu Ermeni soykırımıyla ilgili değişiklikleri reddetti.
Milletvekilleri, Türk polisinin bu yılki 1 Mayıs gösterilerinde Türk polisinin aşırı güç kullanmasıyla ilgili endişelerini dile getirdiler.
Raporda ayrıca, Türk Ceza Kanunu'nun tartışmalı 301. maddesinde yapılan değişikliklerin yeterli olmadığı belirtilerek, Türk Parlamentosundan söz konusu maddeyi değiştirmesi ve sınırlayıcı şartları tamamen kaldırması istendi.
Raporda yapılan bir başka değişiklikte de Avrupa Parlamentosunun, Türk Anayasa Mahkemesinden Venedik Komisyonu ilkelerine ve Avrupa standartlarına uygun bir şekilde hareket etmesini beklediği söylendi.
Raporda, Türk Hükümetine, reformlar yaparken ve siyasi partilerle uzlaşmaya varmak için çoğulculuk, laiklik ve demokrasiye saygı göstermesi çağrısında bulunuldu ve siyasi partilerden de kendilerini şiddet ve terör örgütlerinden uzak tutmaları istendi.

ASBAREZ: "AVRUPA ERMENİLERİ ADALET VE DEMOKRASİ FEDERASYONU: AB, TÜRKİYE'NİN İNKARINI GÖRMEZDEN GELİYOR"

ANKARA, 23/05(BYE)--- ABD'de İngilizce-Ermenice yayımlanan Asbarez gazetesinin 23 Mayıs 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Strasbourg çıkışlı haberin özet çevirisi şöyledir:

Avrupa Ermenileri Adalet ve Demokrasi Federasyonundan yapılan bir açıklamada, Avrupa Parlamentosunun çarşamba günü Türkiye'nin AB üyeliği yolunda kaydettiği ilerleme hakkındaki taraflı bir raporu onaylayarak, yine, Türkiye'nin AB taahhütlerini açık bir şekilde ihlal etmesini görmezden geldiği belirtildi.
Söz konusu raporun merkezinde, Türkiye'nin demokratik ve yasamaya ilişkin reformları uygulamayı ertelemesi hakkındaki eleştiriler yer alıyor.
Daha önceki raporlarda olduğu gibi, bu raporda da reformların yerine getirilmesinde bir gecikmenin, ülkenin AB üyelik "müzakerelerindeki tempoyu ciddi bir şekilde etkileyeceği" iddia edildi.
Avrupa Ermenileri Adalet ve Demokrasi Federasyonu başkanı Hilda Tchoboian şunları söyledi: "Oomen-Ruijten'in raporu, bir kez daha, Avrupa'nın duruşunun Ermeni soykırımını inkar üzerine kurulu olduğunu kanıtlıyor. Bu rapor, Parlamentonun Ermenistan'a uygulanan ablukaya ilişkin duruşunun etkisini, katılım kriteri ve komşu politikası şartlarıyla açık bir şekilde ters düşerek azaltıyor."
Tchoboian ayrıca, Oomen-Ruijten'in raporunun AB ve Türkiye arasında gerçek bir diyaloğa katkıda bulunacağına inanmadığını belirtti.

AMERİKA'NIN SESİ RADYOSU: "TÜRKİYE VE AB'DEN KARŞILIKLI SUÇLAMALAR"

ANKARA, 28/05(BYE)--- Amerika'nın Sesi Radyosunun 06.30-07.00 Türkçe yayınından:

Türkiye ve Avrupa Birliği yetkilileri, üyelik görüşmelerinin yavaş ilerlemesinden birbirlerini suçladı. Brüksel'de temaslarda bulunan Dışişleri Bakanı Ali Babacan Türkiye'nin üyeliğini sorgulayan bir Birlik üyesini eleştirdi, ancak isim vermedi. Babacan, bu yaklaşımın Türkiye'de halkın kapsamlı reform çabalarına verdiği desteği azalttığını kaydetti.
Babacan'ın isim vermediği ülkenin Fransa olduğu tahmin ediliyor. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Türkiye'nin büyük bir Müslüman ülke olarak Avrupa Birliği üyeliğine çekince koymuştu. Buna karşılık Avrupa Birliğinin genişlemeden sorumlu yetkilisi Olli Rehn de Kıbrıs konusundaki anlaşmazlığın müzakereleri geciktirdiğini savundu. Rehn, Türkiye'nin liman ve havaalanlarını Kıbrıs Rum kesimine açmadıkça üyelik müzakerelerinde istenen hızla ilerlenemeyeceği uyarısında bulundu. Ayrıntıları Brüksel'den Güven Özalp bildiriyor:

Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki en önemli karar organı olan Ortaklık Konseyinin 46. Toplantısı Brüksel'de yapıldı. Türkiye'nin üyelik hedefini sulandırmak amacıyla her türlü manevrayı yapan Fransa'ya yanıt, Dönem Başkanı Slovenya'nın Dışişleri Bakanı Dimitrij Rupel ve Avrupa Birliği Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn'den geldi.
Toplantı sonrasında düzenlenen basın toplantısında konuşan Rupel, Türkiye'nin tartışmasız bir şekilde Avrupa Birliğinin en önemli müttefikleri ve ortaklıkları arasında yer aldığını belirterek, "Türkiye'nin Avrupa Birliğinin en önemli üyelerinden biri olacağına inanıyoruz" dedi. Rehn de paylaşılan hedefin üyelik olduğunu söyleyerek, katılım sürecinde gerçek ilerleme sağlamanın en önemli yolunun reformlara odaklanmak olduğunu söyledi.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan da Türkiye'nin üyelik hedefini tartışma konusu yapan ülkelere şu mesajı verdi: "Avrupa Birliği bir hukuk sistemi olarak kendini ilan ve tarif etmiştir ve gerçek kabul görmüştür. 1999 yılından bu yana Türkiye ile ilgili alınan ve altında kendi onay ve imzası bulunan kararların sonuçlarını yok saymaksa mümkün değildir. Türkiye, Avrupa Birliği ile yürüttüğü katılım müzakerelerinde tek bir ortak hedef doğrultusunda ilerlemektedir, o da tam üyeliktir. Kaldı ki, Avrupa Birliğinin önceki taahhütlerini yok saymak anlamına gelecek yaklaşımlar, en başta Avrupa Birliğinin kendi güvenilirliğine zarar verecektir."
Rehn, müzakerelerin hızının Türkiye'ye bağlı olduğunu savunurken Babacan tüm faturayı Türkiye'ye kesmenin doğru olmadığını, her iki tarafın da yapabilecekleri olduğunu söyledi.
Babacan, müzakere sürecinde karşılaşılan zorlukları şu sözlerle değerlendirdi: "Bu teknik konular şöyle veya böyle aşılır, biz bunlardan korkmuyoruz. Türkiye teknik kriterleri aşabilecek kurumsal kapasiteye ve siyasi iradeye sahiptir. Bizim genelde şikayetçi olduğumuz problem teşkil eden konular siyasi içerikli engellemelerdir. Kaldı ki ülke ismi, fasıl ismi söylemek istemiyorum ancak şu anda birkaç faslımız birkaç üye ülkeler tarafından bir bakıma bloke edilmekte, o fasıllarda Türkiye ilerleyememektedir. Yine bazı fasıllar, bir üye ülke tarafından Türkiye'yi tam üyeliğe götürür endişesiyle açılamamaktadır. Kuşkusuz bunlar Türkiye'de Avrupa Birliğiyle ilgili algılamaları olumsuz etkilemektedir. Türkiye'de reformların sıhhatli bir şekilde yürümesi, Türkiye'nin Avrupa Birliği tüm kriterlerine, tüm standartlarına uyması ancak ve ancak tam üyelik hedefinin sapasağlam yerinde durmasıyla mümkündür."
Reformlarda yaşanan yavaşlamaya yönelik olarak Babacan'ın yorumu ise şu şekildeydi: "Belki bazı reformların zamanlamasıyla ilgili eleştiriler olabilir, bunlar haklıdır da ancak şunu da unutmamak lazım Türkiye'nin üyelikle alakalı henüz bir takvimi yoktur. Yani Türkiye'nin ne zaman Avrupa Birliği üyesi olabileceğiyle ilgili bir takvim de henüz Türkiye'nin önüne konmamıştır. Dolayısıyla o takvim çok somut olarak ortada yokken reformlarımızın takvimiyle alakalı zamanlama Türkiye'nin inisiyatifinde bir konudur."
Toplantının gündem maddelerinden biri de AKP hakkında açılan kapatma davasıydı. Rupen ve Rehn, Avrupa Birliğinin aday ülke olan Türkiye'de yaşananlara kayıtsız kalamayacağını ifade ettiler. Babacan da kapatma davasıyla ilgili olarak şunları söyledi: "Türkiye'de Anayasa Mahkemesi, nihai karar verici bir organdır. Aldığı kararları beğenenler olur, beğenmeyenler olur. Ama aldıkları kararlar nihai kararlardır. Ancak bu kararlar alınırken, bu değerlendirmeler yapılırken kuşkusuz temel alınacak bazı kriterler, bazı normlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin İçtihatları, Kopenhag Siyasi Kriterleri, Venedik Komisyonunun çalışmaları kuşkusuz bunlar da önemlidir."
Babacan, bugün Avrupa Birliği Komisyonunda birtakım görüşmeler yaptıktan sonra Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonunda parlamenterlere bir sunum yapacak ve olası soruları yanıtlayacak.

 

AZERBAYCAN BASINI

ZAMAN: "AVRUPA PARLAMENTOSU, SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İDDİALARINI REDDETTİ"

BAKÜ, 22/05(BYE)--- Tirajı 4.000 olan ve haftada üç kez yayımlanan iktidar eğilimli Zaman gazetesinin 22 Mayıs 2008 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yer alan haberin çevirisi şöyledir:

Avrupa Parlamentosu, Hollandalı Hristiyan Demokrat milletvekili Ria Oomen-Ruijten tarafından hazırlanan Türkiye raporunu görüşerek kabul etti. Milletvekillerinin 467'si raporun lehine, 62'si aleyhine oy verdi. 61 milletvekili ise oy kullanmadı. Bir grup Fransız milletvekili, 1915 yılında meydana geldiği iddia edilen sözde Ermeni soykırımının onaylanması için raporda değişiklikler yapılmasını teklif etse de, teklifleri kabul edilmedi. Raporda, aynı zamanda Avrupa Parlamentosunun, 1 Mayıs gösterilerinde çıkan olaylarda polisin, orantısız güç kullanmasından dolayı endişe duyduğu bildiriliyor.
Söz konusu raporda, son dönemlerde Türkiye'de en çok müzakere edilen konulardan biri olan 301. maddenin değiştirilmesi, reformlar yönünde atılan olumlu bir adım olarak değerlendirilse de, Türkiye'nin reformları sürdürmesi isteniyor.
Tavsiye nitelikli raporda, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kapatılmasının, Türkiye için ciddi sorunlar yaratabileceği özellikle vurgulanıyor. Partinin kapatılmasının, daha çok demokrasiye zarar vereceği ve Avrupa'da benzer olaylar yaşanmadığı bildiriliyor. Ayrıca, bunun, Venedik Komisyonu ölçütlerine aykırı olduğu ve Anayasa Mahkemesi'nin, partiyi kapatma kararı alması halinde, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin krize girebileceği, hatta durdurulabileceği belirtiliyor.
Türkiye'ye Ermenistan ile ilişkileri yeniden kurma, sınırları açma ve bölgenin ekonomik gelişimini sağlamak için çevre ülkelerle ekonomik işbirliğini geliştirme tavsiyesinde bulunulan söz konusu raporda, ayrıca AB ve Türkiye'ye, vize konusunda bazı hususların yumuşatılması teklifi de yer alıyor.

ÜÇ NOKTA: "ANKARA, AB ÜYELİĞİ SÜRECİNDE İLERLEME BEKLİYOR"

BAKÜ, 23/05(BYE)--- Tirajı günde 3.500 olan tarafsız Üç Nokta gazetesinin 23 Mayıs 2008 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Ankara, Fransa'nın AB Dönem Başkanlığı döneminde, Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde bir ilerleme sağlanmasını bekliyor. Türkiye Dışişleri Bakanlığından yazılı olarak yapılan açıklamada, "Fransa'nın Başkanlığı döneminde Türkiye'nin AB üyeliği sürecinin hiçbir sorun olmadan ilerleyeceğine inanıyoruz. AB üyesi olmak Türkiye için stratejik bir hedef ve bu hedefe ulaşmak için Türkiye, birçok reform gerçekleştiriyor, siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda ciddi adımlar atıyor. Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde bir ilerleme sağlanmasını bekliyoruz" deniliyor. Ankara, Türkiye ile Fransa arasında birçok alanda ikili ilişkilerin geliştirilmesi için potansiyel olduğunu düşünüyor.

 

İRAN BASINI

FARS AJANSI: "TÜRK YARGITAYI'NIN AÇIKLAMASINA AVRUPA'NIN SERT TEPKİSİ"

ANKARA, 23/05(BYE)--- İran'ın Fars haber ajansının 22 Mayıs 2008 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yayımlanan Farsça haberin çevirisi şöyledir:

Türkiye'nin "İnternet Haber" sitesinde yer alan habere göre, Avrupa Parlamentosunun Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten sert bir dille, Türk Yargıtay Başkanlar Kurulunun açıklamasını eleştirdi.
Türk savcılarının AKP'nin kapatılması yönündeki isteklerinin yasa dışı olduğuna işaret eden Ruijten, alaylı bir ifadeyle, Yargıtay Başkanlar Kurulunun yaptığı açıklamanın, tarafsız ve bağımsızlığın en belirgin örneği olduğunu belirtti.
AP Raportörü şöyle dedi: "Yargıtay eğer AB kadar Venedik Komisyonunu ciddiye alırsa Türkiye'de her şey yolunda olacaktır. Yargıtaya, Türkiye'nin Avrupa Konseyinin üyelerinden biri olduğunu hatırlatmak isterim. Venedik Komisyonunun kurucusu da Avrupa Konseyidir. Bu açıklama hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum."
Ruijten, aynı zamanda Türkiye-AB ortak Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk'e yönelik saldırıların da kabul edilemez olduğunu vurguladı. Türk Yargıtayı dünkü açıklamasında, AKP'yi yanlı bir yargı sistemi kurmakla suçlayarak, ülkede reformların durmasını istedi.

 

MISIR BASINI

EL WAFD: "AVRUPA PARLAMENTOSUNUN TÜRKİYE İLE ORTAKLIĞININ ÖNCELİKLERİ: KÜRT HAKLARI, ÖZGÜRLÜKLER VE YOLSUZLUĞA KARŞI MÜCADELE"

KAHİRE, 27/05(BYE)--- Tirajı günde 350.000 olan ve ana muhalefet partisi tarafından çıkarılan el Wafd gazetesinin 27 Mayıs 2008 tarihli sayısında, Zeynep El Derbi imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan haberin çevirisi şöyledir:

Avrupa Parlamentosu (AP), Türkiye ile ortaklık konusunda üçüncü gözden geçirmeye ilişkin tavsiyelerini açıklayarak, Türkiye hükümetinden 2001 yılında kabul ettiği yükümlülükleri yerine getirmesini istedi.
Kağıt üzerinde verilen sözlerin eyleme dönüştürülmesini isteyen AP, Kürtler başta olmak üzere azınlıklara saygı gösterilmesini ve Türk halkının diğer fertlerine tanınan siyasi ekonomik ve sosyal hakların verilmesini talep etti.
Anayasada yer alan ifade özgürlüğü ve genel olarak insan haklarının sağlanmasını tavsiye eden AP, Türkiye'nin güneydoğusunda, insanların içine düştüğü ağır yoksulluktan kurtulması amacıyla, kalkınmaya önem verilmesinin üzerinde durdu.
Ordunun, şu anda iktidarda bulunan sivil otoriteye saygı duymasını memnuniyetle karşılayan AP, işkencenin önlenmesi ve gözaltına alınanların iyi muamele görmesi için alınan tedbirleri olumlu değerlendirerek, Türkiye'ye yolsuzluğu ortadan kaldırmak için etkin bir strateji belirleme çağrısında bulundu.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir