2008-05-21 AB Bülteni

Son Güncelleme: 04 Haziran 2008

2008-05-21 AB Bülteni

Bülten No : 54                                                                                                                                                                        21 Mayıs 2008


DIŞ BASINDA

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

ALMANYA BASINI:
Frankfurter Allgemeine Zeitung:
"Koşullar Yerine Getirilmedi": "Avusturya, Fransa ve Almanya'daki Hristiyan Birlik Partileri gibi Türkiye'nin AB ile ‘imtiyazlı bir ortaklıkta' bulunmasını arzulayan ülkeler arasında yer alıyor. Avusturya'daki Avrupa Güvenlik Politikası Enstitüsü, AB'nin geleceği ve Türkiye'nin AB üyeliğinin etkileriyle ilgili geniş kapsamlı araştırmalarda bulunuyor. Enstitünün yaptığı araştırmalar sonucunda, AB'nin geleceğine dair anayasa tartışmaları kapsamında ortaya çıkan sıkıntıların, Türkiye'nin muhtemel bir AB üyeliğinde daha da artacağı tespit ediliyor. Avusturya'daki Avrupa Güvenlik Politikası Enstitüsü yetkilileri, AB'nin üç farklı şekilde bir tehditle karşı karşıya bulunduğunu belirtiyorlar: Kimlik, işlev ve AB vatandaşlarının birliğin ehil oluşu konusundaki güvenleri. Türkiye ile ilgili kararlar aşamasında ise, Kopenhag kriterlerinin yeterince dikkate alınmadığı gözlemleniyor ve bu bağlamda, özellikle Birlik anlaşmasının altıncı maddesinin birinci bendinde AB'nin temel ve tartışmaya açık olmayan prensipleri hürriyet, demokrasi, hukuk devleti, insan haklarına saygı ve temel özgürlüklerin yer aldığına dikkat çekiliyor. Avusturya'daki Avrupa Güvenlik Politikası Enstitüsünün yaptığı araştırmada, aday ülke Türkiye'nin AB'ye üye olması halinde ortaya çıkacak sorunlara değinilirken, Türkiye'nin muhtemel bir AB üyeliğinin getireceği siyasi, kurumsal, ekonomik, kültürel ve güvenlik politikası açısından etkileri tartışılıyor. Güvenlik Enstitüsünün araştırmacıları, Türkiye'nin üyeliği konusunda siyasi ve hukuksal boyutun fazla dikkate alınmadığını, AB Devlet Başkanları Konseyinin daha çok dış siyasi nedenleri ve Türkiye'nin jeo stratejik önemini dikkate aldığını belirtiyorlar. Yapılan araştırmada, Türkiye'nin muhtemel bir AB üyeliğinin, birliği siyasal ve kurumsal anlamda zorlayacağı ve orta vadede AB'nin varlığını tehdit edeceği sonucuna varılıyor. Bunun yanı sıra araştırmada, Türkiye gibi ulusal tarihi ve kimlik anlayışı gelişmiş ve başka bir kültüre sahip bir ülkenin birliğe üye olmasının, zaten aksayan Avrupa kimliği oluşturma sürecini tehlikeye atacağı ve bloke edeceği vurgulanıyor. AB'nin, Türk toplumunu, ‘Avrupalaştırma' sürecinde Kemalizmden daha başarılı olacağına kuşkuyla yaklaşılıyor, zira Kemalizmin kendisinin de bu konuda 20. yüzyılda başarılı olduğu söylenemez. Türkiye'nin muhtemel bir AB üyeliğinin sosyo-ekonomik olumsuz etkilerinden de bahsedilen araştırmada, ülkenin İslam ülkelerine karşı ‘köprü' işlevi gördüğü argümanı da tutarsız bulunuyor. Sonuç olarak, Avusturya'daki Avrupa Güvenlik Politikası Enstitüsünün yaptığı araştırmada, Türkiye'nin AB'ye üye olmak için gerekli koşulları yerine getirmediği ve yakın zamanda da getiremeyeceği tespit ediliyor." (Stefan Fröhlich, 20/05)

AVUSTURYA BASINI:
Österreich: "Fischer'in Hassas Misyonu": "Cumhurbaşkanı Heinz Fischer bugün Türkiye gezisine başlıyor. Fischer, Avusturyalıların neden Türkiye'nin AB'ye katılımına bu kadar karşı olduğunu açıklamak zorunda. Cumhurbaşkanı Fischer bugün işte bu şartlar altında Türkiye'ye yapacağı dört günlük ziyarete başlayacak. Kendisine dev bir ekonomi heyeti eşlik eden Fischer'in misyonu zor. Fischer sadece Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ikili bir görüşme yapmakla kalmayıp Başbakan Erdoğan ile de görüşecek. Başbakan Erdoğan da ziyaret öncesi çok umutlu görünüyordu. Erdoğan bu konuda şöyle konuştu: ‘Bu ziyaret Türkiye ile Avusturya arasındaki ilişkilerin ivme kazanmasına katkıda bulunacak. Bu, Avusturya kamuoyunun ülkemiz hakkında olumlu bir intiba kazanmasını sağlamak için güzel bir fırsat.' Ancak Fischer'in çantasında Türkiye'nin katılımı için imza yerine imtiyazlı ortaklık var. Dahası Avusturya Hükümeti katılım aşamasına gelindiğinde halk oylaması yapılacağını da belirtmişti." (20/05)

Orf2: "Fischer: AB Müzakerelerinin Ucu Açık" "Cumhurbaşkanı Heinz Fischer Türkiye ziyareti dolayısıyla, Avusturya'nın Ankara'nın AB'ye sıkı sıkıya bağlı olmasına ilgi duyduğunu dile getirdi. Avusturya Haber Ajansı APA ile bugün yaptığı mülakatında Fischer, AB müzakerelerinin ucu açık olarak sürdürülmesi mecburiyetine vurgu yaptı. Cumhurbaşkanı Fischer Ankara'ya hareketinden önce yaptığı konuşmasında, ‘Müzakerelerin nasıl sonuçlanacağı konusunda kesin konuşmanın mümkün olamayacağından hareketle açık uçlu olması gerektiği görüş ve düşüncesindeyiz' dedi." (20/05)

Kurier: "AB Üyeliği Türkiye İçin Çok Büyük Önem Taşıyor": "Arzuhan Doğan Yalçındağ güçlü bir kadın. Türkiye'nin başta gelen gazete ve televizyonlarının sahibi olan medya devi Aydın Doğan'ın kızı olan Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ocak 2007'den beri TÜSİAD'ın başında bulunuyor. Avusturya'ya yaptığı ziyaret çerçevesinde Kurier gazetesi ile Türkiye'deki kadınlara tanınan fırsatlar hakkında görüştü. Avusturya'nın Türkiye'nin AB'ye katılımına karşı direnmesini eleştiren Yalçındağ, ekonomi çevrelerinden bu konuda destek talep ediyor:

Kischko: Türk ekonomisi AB'ye katılım konusunda ısrar ediyor. Sizce katılım şansı ne kadar?

Yalçındağ: AB üyeliği Türkiye için çok önem taşıyor. Ekonominin gelişmesine paralel olan bir şey bu. Ne yazık ki bazı Avusturyalı politikacılar ve Avusturya kamuoyu katılıma olumlu bakmıyor.

Kischko: Bunu değiştirmek mümkün mü?

Yalçındağ: Sanayi temsilcilerine Türkiye'nin kamuoyunda tanıtılması konusunda daha aktif bir rol üstlenmeleri gerektiğini söyledim. Ekonomi, Türkiye imajının olumlu yönde değişmesi ve entegrasyon açısından büyük önem taşıyor.

Kischko: Avusturya halkı Türkiye'nin AB'ye katılımı halinde yoğun bir göç dalgasının olmasından korkuyor.

Yalçındağ: AB'ye üyelik kesinlikle yeni bir göçe yol açmayacaktır. Bu korku yanlış bilgilendirilmekten kaynaklanıyor. Ancak Avusturya'nın da burada yaşayan yaklaşık 200 bin Türk kökenli vatandaşı entegre etmek için daha fazla çaba göstermesi gerekir. Gerçi Türkiye de bu konuda çok az girişimde bulundu. Ülkedeki Türkler ile olan ilişkilerin düzeltilmesi katılım sürecini de olumlu etkileyecektir.

Kischko: Türk halkı da AB'ye karşı değil mi?

Yalçındağ: Bu doğru değil. Türklerin yüzde 70'i AB'ye katılımı istiyor. Son zamanlarda bu oranda biraz azalma oldu ama bu geçici bir olgu.

Kischko: AB'nin müzakereleri durdurması halinde ne olabilir?

Yalçındağ: Böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Türkiye Avrupa'nın enerjiye kavuşması açısından önem taşıyor. Yapımı planlanan doğalgaz boru hattı Nabucco, ancak Türkiye'nin AB üyesi olması halinde bir anlam kazanabilir. " (Irmgard Kischko, 20/05)

Der Standard: "Müzakerelerin Hızlandırılması": "Türkiye'nin AB ile yaptığı müzakereler son zamanlarda çok yavaş ilerliyor. Süreç 2005 yılında başlamış olmasına rağmen, 35 başlıktan yalnızca altısının açılışı yapılabildi ve yalnızca bilim ve araştırma konulu başlık tamamlanabildi. En önemli konular bloke olmuş durumda, çünkü Türkiye, limanlarını Kıbrıs gemilerine açmayı reddediyor. Ankara, AB Kuzey Kıbrıs'ı tanımadığı sürece, limanların açılmasının Kıbrıs'ın tanınması anlamına gelebileceğini belirtiyor. AB bu yüzden 2006'da sekiz müzakere başlığını dondurdu: Malların serbest dolaşımı, iş kurma hakkı ve hizmet sunumu serbestisi, mali hizmetler, tarım ve kırsal kalkınma, balıkçılık, taşımacılık politikası, gümrük birliği ve dış ilişkiler. Diğer başlıklar açılabiliyor, ancak Kıbrıs sorunu çözülmedikçe tamamlanamıyor. AB Genişleme Komiseri Olli Rehn, haziranda müzakerelere hız kazandırıp şirketler hukuku ile fikri mülkiyet hukuku başlıklarını ele almak istiyor." (Michael Moravec, 20/05)

Österreich: "Türkiye, Lütfen Bekleyin": "Şu sıralar Türkiye'nin kendini günün birinde AB bayrağındaki 28. yıldız olarak görmesi çok uzak bir ihtimal gibi. Bunun başlıca nedeni, iktidar partisi AKP aleyhindeki kapatma davası. İç politikadaki kriz, katılım karşıtlarının Türkiye'nin katılımının ister ideolojik, ister ekonomik açıdan olsun, AB'nin temelini sarsacağı yolundaki görüşlerini güçlendirmiş oldu. Şimdi Boğaz'daki durumun nasıl bir gelişme göstereceğini beklemek gerekiyor. Ama aslında Avusturya'nın Türkiye'nin katılımını istememek için bir nedene ihtiyacı yoktu: Halkın yüzde 70 ila 80'i yıllardan beri katılıma karşı. Federal hükümet bu konuda bir referandum yapmayı vadetti. Neden? AB'nin gücü tükendi, Türkiye büyük bir ülke. Ayrıca Hristiyan değerleri tehlikede." (Stefan Knoll, 20/05)

FRANSA BASINI:
Liberation:
"Türkiye'nin AB Üyeliği... Elysee En Sonunda Referanduma Evet Dedi": ‘Türkiye karşıtı' referandum konusu yeniden gündemde. Nicolas Sarkozy, AB'ye katılacak her yeni ülke için referanduma başvurulması zorunluluğunu iptal etmek isterken, UMP'li milletvekilleri bu koşulun Türkiye'nin üyeliği konusunda korunmasını başardılar. Zira Meclis Yasalar Komisyonu, Cumhurbaşkanlığının da desteğiyle AB nüfusunun yüzde 5'ini aşan aday ülkeler için referandum koşulunun korunmasını teklif ediyor. Referandumu anayasal zorunluluk haline getiren maddeyi Jacques Chirac'a borçluyuz. Türkiye'nin, o olmasa katılım müzakerelerini asla başlatamayacağı Cumhurbaşkanı Chirac, Fransız halkına bu konuda karar hakkı tanıyarak, Türkiye karşıtlığı nedeniyle 2005 yılında yapılan Avrupa anayasasına ilişkin referandumda olumsuz yönde oy verilmesinin önüne geçmek istemişti. Zira iki mesele birbiriyle ilgili olmasa da Ankara'nın üyeliğine karşı gelen özellikle sağ parti mensuplarının, Avrupa anayasasına ilişkin referandumu bu görüşlerine alet edebilecekleri düşünülüyordu. Böylece Şubat 2005'te Fransa Anayasası'na 88.maddesinin 5. bendi eklenerek, cumhurbaşkanının Hırvatistan üyeliğinin ardından AB'ye katılacak her yeni ülke için referanduma başvurması zorunluluğu getirildi."(Jean Quatremer, 20/05)

Le Figaro: "Avrupa, Fransa, Referandum ve Türkiye...": "Aralık 1999'da, Helsinki'de yapılan Avrupa Konseyinde, dört yıl kabul edilmemesinin ardından Türkiye'ye aday ülke statüsü verilerek kararlı bir girişim gösterildi. Bu aşamaların sessizce (Aralık 1999) aşılmış olması, hatta (Aralık 2004'te) bir meclis tartışmasının düzenlenmesine karşı çıkılması, Fransa'daki parlamenter sistemin açıklarının bir göstergesidir. Türklerin bunda hiçbir vebali yoktur. Jacques Chirac'ın geç gelen ‘referandum kilidi' girişimi ise herhangi bir çözüm getirmemiştir. Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne kabul etmemek için sağlam nedenler mevcuttur. Bunların en güçlüleri ne coğrafi, ne de ‘kültürel' engellerdir. Zira Avrupa vatandaşları ve bu ülkelerde yaşayan yabancılar arasında milyonlarca Müslüman bulunuyor. Üstelik, İslamın aydınlanma değerleriyle bağdaşabilirliği, uzun zamandır bir dış politika ve AB'nin genişlemesine ilişkin bir mesele olmaktan çıkmıştır. Türkiye'nin üyeliğine başlıca engel, AB'nin temelindeki, devletlerin ve halkların güçlü siyasi hedeflerle birleşme isteğidir. Jean Monnet ve Robert Schuman'ın ülkesi Fransa, nüfusu nedeniyle Türkiye'nin, Avrupa entegrasyonu tarihinde daha önce hiç sorulmamış soruları gündeme getirdiğine dikkat çekme hakkına sahiptir. Türkiye'nin üyeliği, tüm dengeleri bozacak niteliktedir. Bugüne kadar nüfusu bakımından Fransa veya Almanya'yı aşan, ancak bu iki ülkeye nazaran ortak bütçeye katkı olanağı daha düşük hiçbir üye olmamıştır. Türkiye'nin üye olması halinde, kurucu ataların Avrupa projesinden geriye ne kalır? Komisyon ile üye devletler bu soruya hiçbir zaman cevap vermediler. İddialı ortak politikaların finansmanını kim sağlar? Türkiye'ye ‘hoş geldin' derken, ortak tarım politikasına, bölgesel dayanışma politikasına ve özellikle sosyal Avrupa ile, yurttaşlar Avrupa'sına ‘elveda' denecektir. Tabii müzakerelerin başlatılmasından bu yana Türk yetkililerin çelişkili sinyaller vermeleri de ayrı bir konu. Bazı reformlar gecikiyor: Türkiye; Kıbrıs'ı bir AB üyesi gibi kabul etmeyi reddediyor, Avrupa mantığıyla kesinlikle bağdaşmayan bir milliyetçilik anlayışında direterek Ermeni soykırımı konusunun gerçeğe kavuşturulmasını engelliyor ve son olarak da laikliğin, tedirgin edici saldırıların hedefi olduğu görülüyor." (Sylvie Goulard, 20/05)

İNGİLTERE BASINI:
Reuters: "AB Akdeniz Birliğine, Ticaret İlişkileri ve Çevreye Odaklanması Çağrısında Bulundu": "Avrupa Komisyonundan bugün yapılan açıklamada, planlanan Avrupa-Akdeniz Birliğinin, deniz ve kara yollarını iyileştirerek, Akdeniz'i temizleyerek ve güneş enerjisini geliştirerek işe başlaması gerektiği bildirildi. Komisyondan yapılan açıklamada, Akdeniz'in hayati bir stratejik öneme sahip olduğu ve bölgeyle ilişkilerin önem taşıdığı kaydedildi. Projenin, 27 AB üyesi ülkenin yanı sıra Fas, Moritanya, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Ürdün, İsrail, Filistin Yönetimi, Lübnan, Suriye, Türkiye, Arnavutluk, Hırvatistan, Bosna, Karadağ ve Monako'yu kapsaması gerekiyor. Suriye, Libya ve bazı diğer Arap ülkeleri, İsrail ile ilişkilerin dolaylı bir şekilde normalleşmesi anlamına gelebileceğinden projeye sıcak bakarken, Türkiye, tam AB üyeliği girişimine alternatif olarak görülebilecek herhangi bir oluşum içerisinde yer almak konusunda isteksiz." (Darren Enis, 20/05)

NOT: Bu bülten, 20 Mayıs 2008 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir