2008-05-20 AB Bülteni

Son Güncelleme: 30 Mayıs 2008

2008-05-20 AB Bülteni

Bülten No : 53                                                                                                                                                                      20 Mayıs 2008


DIŞ BASINDA

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

AVUSTURYA BASINI:
Die Presse:
"Avusturyalılar, Türkiye Size Yakın": "19-22 Mayıs tarihlerinde Avusturya Cumhurbaşkanı Sayın Heinz Fischer Türkiye'de bulunacak. Türkiye ile Avusturya arasında görüş birliği sağlanamayan en önemli konu Türkiye'nin AB üyelik sürecidir. Kamuoyunun yüzde 95'i (AB içindeki en yüksek oran) Türkiye'nin üyeliğine karşı. Bu konuda gösterilen argümanların en önemlisi: ‘Sizler Avrupalı değilsiniz!' Soğuk savaş dönemi sonuçlanana kadar Avrupalı olup olmadığımızın tartışılmadığını bir kenara bırakırsak, sanırım vazifemiz mümkün olduğunca Avusturya kamuoyunu aydınlatmak, ortak paydayı vurgulamaktır. Bu yüzden hamasi ve geleneksel olarak hep dile getirilen Viyana Kuşatması, kahve, strudel, lale veya müzikte etkileşim gibi klasik ortak noktalar yerine, iki ülkenin gerçek ortak paydalarını vurgulamak gerekir. Yani demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve eşitlik gibi evrensel değerleri. Türkiye, 19. yüzyıldan beri yüzünü Batı'ya döndürmüştür. Birinci Dünya Savaşı sonunda her iki imparatorluk yıkılmış olup Türk toprakları Batılılar tarafından işgal edilmesine rağmen, batılılaşma/modernleşme süreci Atatürk tarafından daha da büyük bir ivmeyle devam ettirilmiştir. Kadınlara verilen hakların birçok Batı ülkesinden önce sağlanmış olması Türkiye için haklı bir övünç kaynağıdır. Eksikliklerimiz yok mudur? Vardır. Bu yüzden reform süreci devam etmektedir. Bu kez AB müktesebatı çerçevesinde yasal düzenlemelerin çoğu sonuçlanmış, uygulamadaki aksaklıklar da düzeltilmeye çalışılmaktadır. Burada vurgulanması gereken husus, münferit olaylar değil, niyet ve eğilimdir. Olumsuzlukların üstüne hep birlikte gidilmekte, hep daha iyi aranmaktadır. Bu süreç çerçevesinde diğer AB adaylarında olduğu gibi, AB'den destek beklemek bir hata mıdır? Türkiye üye olduğunda Avrupa Birliğinin 30 civarında üyesi olması beklenmektedir. Türkiye ne tek başına ne nüfusu ne de başka bir boyutuyla AB içinde tek başına belirleyici olacaktır. Öte yandan, Avusturya kamuoyunda AB hakkında da ne yazık ki sürekli olumsuz kanaat bulunduğunu gözlemliyorum. AB'nin katkıları kanıksandığı, kimsenin pek dikkate almadığı şeklinde görünmektedir. Halbuki AB'nin faydalarını en çok dışarıdan değerlendirmek mümkün. Barış projesi tutmuş, Schengen sayesinde serbest dolaşım sağlanmış, avro ile neredeyse tek para birliği oluşmuş, bütün üyeler üst standartlar etrafında birleşmiştir. " (16/05)

KRONEN ZEITUNG: "Avrupa Birliği... Anahtar Avusturyalıların Elinde": "Cumhurbaşkanı Heinz Fischer pazartesi günü davetli olduğu Türkiye'ye resmi bir ziyarette bulunacak. Her iki ülke de Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusundaki farklı görüşler haricinde, ikili temasların yoğunlaştırılması gerektiği konusunda aynı görüşteler.

SEİNİTZ: Sayın Cumhurbaşkanı pazartesi günü Avusturya Cumhurbaşkanı Fischer resmi bir ziyarette bulunmak üzere buraya geliyor. Avusturya'nın Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği konusundaki tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

GÜL: AB, müzakerelerin yapılmasına 2005 yılında Avusturya'nın da onayıyla karar verdi. Bunun için Avusturya'ya müteşekkiriz. Avusturya'nın bazı çekinceleri var, bunlara saygı duyuyoruz. Ancak bu çekinceler eğer Türkiye'nin katılımı halinde AB ‘pastasının dilimlerinin' daha küçüleceğinden yola çıkıyorsa, bunun çok aceleye getirilen bir değerlendirme olduğu kanısındayız. Oysa Türkiye'nin katılımıyla pasta daha da büyüyecek, bu Avusturya için de geçerli.

SEİNİTZ: Hükümetin üzerinde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılma tehlikesi gibi bir Demokles Kılıcı sallanıyor. Türkiye'de yine politika ile din arasında bir savaş mı yaşanıyor?

GÜL: Kullandığınız bu sert tanımlamaya katılamayacağım. Burada söz konusu olan şeyin Anayasa çerçevesinde bir dava olduğuna dikkati çekmek istiyorum. Kuşkusuz ki demokrasilere özgü katı bir ihtilaf ile karşı karşıya bulunuyoruz. Ancak, Türkiye'nin bu krizi daha güçlü bir demokrasi olarak atlatacağından eminim." (Kurt Seinitz'in, 17/05)

 

AZERBAYCAN BASINI:
Halk Cephesi:
"Fransa'dan Türkiye'ye Karşı Bir Adaletsizlik Daha": "İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in Türkiye'yi ziyareti arifesinde Ankara, AB üyeliği sürecinde bir adaletsizlikle daha karşılaştı. Uzun süredir suskunluğunu koruyan Fransa, AB'ye aday ülkeler ve AB Maliye ve Ekonomi Bakanları arasındaki toplantıda Türkiye'nin aleyhinde konuştu. Dönem Başkanı Slovenya'nın inisiyatifiyle formatı değişen bildiride, ‘Türkiye'nin AB'ye katılım perspektifi', ‘katılım öncesi yardım' ve ‘katılım ortaklığı' gibi ifadeler yer aldı. Fakat Aralık 2007'deki gibi Fransa yine, Türkiye'nin üyeliğini çağrıştıran ‘katılım' sözcüğünü bildiriden çıkarttırdı. Paris, böyle bir adım atarak, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu bir kez daha sergilemiş oldu. Tüm çabalara rağmen Fransa, tavrından vazgeçmedi. Sonuç olarak AB Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER), Fransızların istediği gibi bildiriyi kabul etti. Temmuz'da AB Dönem Başkanlığı koltuğuna oturacak olan Fransa'nın bu adımı, Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunda yine sorun çıkaracak gibi görünüyor. Geçen yıl Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Türkiye'nin AB'ye değil, Akdeniz Birliği'ne katılması teklifinde bulunmuştu. Türkiye'ye AB üyeliği yerine alternatif bir versiyon teklif eden Paris'e, Londra'dan cevap geldi. İngiltere Kraliçesi ile birlikte Ankara'ya gelen Dışişleri Bakanı David Miliband, Türk meslektaşı Ali Babacan ile görüştü. Görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Miliband, şunları söyledi: ‘Biz, Türkiye'nin AB içerisinde attığı adımları destekleyen bir taraf değil, aynı zamanda müttefik olmak istiyoruz. Paris'in gündeme getirdiği Akdeniz projesi önemli. Fakat şunu özellikle belirtmem gerekiyor. Akdeniz Birliği, AB'nin Türkiye'yi de kapsayacak genişlemesi sürecine kesinlikle alternatif değil. İngiltere, Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunda tam desteğini sürdürecek.'." (16/05)

 

İRAN BASINI:
Abrar: "Türkiye'nin, Avrupa Birliği'ne Girme Yolundaki Çabası": "Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Ankara'da AB Büyükelçilerini kabulünde, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda kesin bir tarih belirlemelerini istedi. Avrupa ülkeleri Büyükelçilerine ev sahipliği yapan Babacan, Türkiye'nin asıl amacının Birliğe tam üyelik olduğunu tekrar vurgulayarak, Avrupa'dan engel oluşturmanın yerine teşvik yoluna başvurmasını beklediklerini ifade etti. Bir Dışişleri Bakanı olarak Türkiye'nin AB'deki dosyasını da takip ediyor. Türkiye dış politika alanında geçmiş dönemlere göre daha yeni adımlar atmaya çalışıyor. Avrupa'da muhafazakâr simaların iktidara geçmesiyle Türkiye'nin AB üyeliği konusunun geçmişe göre daha çok sorunla karşı karşıya gelmesine rağmen, Türkiye, Birliğe tam üyelik talebinden vazgeçmiş değil. Türkiye'nin jeopolitik konumuyla ilgili olarak AB'de iki farklı yaklaşım bulunuyor. İlk yaklaşım olumlu bir yaklaşımdır. Böyle bir yaklaşıma sahip olan kişiler, Avrupa'nın günümüz dünyasında daha çok ve daha belirgin bir rol üstlenmeyi ve ABD ile rekabet edebilmeyi istediğini göz önünde bulundurarak, Birliğin, dünyanın en hassas ve en önemli bölgelerinden olan Orta Doğu'ya komşu olmasının bu hedefe ulaşabilmesine yardımcı olabileceğine inanıyorlar.Türkiye, 3 Ekim 2005 tarihinde Hırvatistan ile birlikte AB müzakerelerinin başlatılması konusunda mutabakata vardı. Türkiye ekonomisi ve bu ülkenin bütçesiyle ilgili meseleleri göz önünde bulunduran AB, aynı tarihte, Türkiye'nin üyeliğinin 2015 yılına kadar sürebileceğini ve Hırvatistan'ın 2009 yılında AB üyesi olabileceğini belirtti. Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin çıkmaza girmesinde teknik sorunlardan çok siyasi sorunların rol oynadığı görülüyor. Türkiye'nin AB üyeliğine tamamen karşı çıkan Fransa ve Avusturya, bu ülkeye alternatif öneriler sundular. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Türkiye'ye, AB üyeliğine alternatif olarak Akdeniz Birliği önerisini sundu. Bu öneriye göre Akdeniz'e kıyıdaş ülkeler birbirleriyle ve AB ile işbirliğinde bulunarak yeni faaliyetler başlatabilecekler. AB, ayrıca Türkiye'nin gözlemci sıfatıyla Birliğe üye olmasını önerdi. Ancak, bu öneriye karşı çıkan Türkiye, müzakerelerin sadece Türkiye'nin tam üyeliğiyle sonuçlanması durumunda görüşmelere devam edeceğini bildirdi. Türkiye'nin Birliğe tam üyeliği konusunda başlatılan müzakereler sekiz bölümden oluşuyor ve bunlardan biri Türk sınırlarının Kıbrıs Rum yerleşim bölgesine karşı kapalı olmasıyla ilgilidir. Ermenilerin Osmanlı Türkleri tarafından katledilmesi konusu da dosyanın başka bir bölümünü oluşturuyor. Türkiye'nin AB üyeliği yolunda birçok siyasi sorun bulunuyor ve bu sorunlar ara sıra artıyor. Ancak, buna rağmen, bazıları, Türkiye'nin AB üyeliğinin kabul edilmemesinin asıl sebebinin ekonomik meseleler olduğuna inanıyor. Türkiye son yıllarda birkaç yıllık bir plan çerçevesinde enflasyonu düşürmeyi ve ekonomik durumunu nispeten düzeltmeyi başardı. Ancak, Türk ekonomisi henüz istikrara ulaşmış ve AB standartlarına uyum sağlamış değil. Elbette ki AB de, Türkiye'nin üyeliği konusunda bu ülkeyle yeterince işbirliği yapmıyor. O kadar ki, AB'nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn geçen ay Türkiye'nin AB üyeliği için 10-15 yıl daha beklemesi gerektiğini söyledi. Bu şartlarda, Türkiye'nin AB üyeliği en iyi ihtimalle 2018 yılına kadar ertelenecek. Bugün Avrupa Birliği şeklinde ortaya çıkan şey, Schuman'ın, Avrupa'da dostane ve barış amaçlı ilişkiler temeli üzerine kurulan görüşlerinin bir sonucudur. Bugün, Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili olarak gündeme gelen başka bir konu, Türkiye'de yaşanan iç çekişmelerdir. AB Komisyonu Başkanı Barroso, Türkiye'nin, AB üyesi olabilmek için laik bir demokrasiye ulaşması gerektiğini söyledi." (17/05)

 

YUNANİSTAN BASINI:
Apoyevmatini:
"Türkiye ve Avrupa Birliği": "AB Parlamenterleri, Strasbourg'da, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkileri konusuna ilişkin 2007 yılı raporu bağlamında Türkiye'nin reformlara ivme kazandırmasını talep edecekler. Raporda söz konusu ülkenin Yunanistan, Kıbrıs ve Ekümenik Patrikhane ile ilişkilerinden net bir şekilde söz edilecek. Bizans'ın kurucularının kutlandığı gün Türkiye Avrupa yolunda ilerleyebileceğini kanıtlamalı." (16/05)

To Vima: "Ankara Yine Patrihkane ve Azınlık Oyunu Oynuyor": "Türkiye, Türk-Yunan ilişkilerindeki sabit tezlerinden -Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili konularda dahi- vazgeçmediğini bir kez daha göstererek AB Parlamentosuna rağmen İstanbul'daki Patrikhanenin Ekümenik özelliğini kabul etmiyor. Bu yetmezmiş gibi karşı atağa geçerek, Türk olarak değerlendirdiği Batı Trakya'daki Müslüman azınlığa ‘baskı' yapıldığını ifade ediyor. Böylece iki konuyu karşılıklılık esası çerçevesinde ele alıyor. Türkiye'nin AB Daimi Temsilcisi Volkan Bozkır'ın (16 Nisan 2008'de) AB Parlamentosu Başkanı Hans-Gert Petering'in (24 Ekim 2007'de Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a gönderdiği) mektubuna cevaben hazırlanan mektupta yer alıyor. Petering mektubunda Türkiye'de Haziran 2007'de Ekümenik Patrikhane aleyhine alınan karara değiniyor. Kararda, Ekümenik Patrikhanenin yalnızca Rum azınlığın kilisesi olarak dini iktidara sahip olduğu kabul ediliyor ve Ekümenik özelliği reddediliyor. Avrupa Parlamentosu Başkanına göre bu karar, AİHM'nin dini özgürlüklere ilişkin maddesine aykırı. Bozkır cevabında Türkiye'nin tezini savunarak, Patrikhaneye ‘Ekümenik' niteliği verilmesi için yasal bir temel bulunmadığını ve Türk Anayasası'nın ülkenin hiçbir dini topluluğunun hukuki varlığını tanımadığını ifade ediyor. Ankara aynı hukuki çerçevede Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasını da reddediyor. Ayrıca, söz konusu yasanın değiştirilmesinin çok hassas bir konu olduğunu da ekliyor. " (Angelos Athanasopulos, 16/05)

 

NOT: Bu bülten, 16-19 Mayıs 2008 tarihleri arasında Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir