2008-02-04 AB Bülteni

Son Güncelleme: 06 Mart 2008

2008-02-04 AB Bülteni 

Bülten No : 019                                                                                                                                                                             04 Şubat 2008

DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

ABD BASINI:
AP:
"Ferrero Waldner: AB, Kosova'da Şiddete Başvurulacağını Düşünmüyor": "Üst düzey bir AB yetkilisinin yaptığı açıklamaya göre AB, Sırbistan'ın ihtilaflı bölgesi Kosova'nın gelecekteki statüsü konusunda şiddete başvurmasını beklemiyor. AB Dış İlişkiler Komisyon Üyesi Benita Ferrero Waldner Viyana'da gazetecilere yaptığı açıklamada, AB'nin, Sırbistan'ın gelecekte Birliğin bir parçasını olmasını istediğini söyledi. (...) Seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra AB'nin daha yakın ilişkiler kurulmasına yönelik bir anlaşma imzalamayı umduğunu belirten Ferrero Waldner, ‘Sırp halkına gelecekte Sırbistan'ı AB'de görmek istediğimizi göstermek istiyoruz. Avrupa'nın bölgenin tamamıyla ilgili bir bakış açısı var' dedi. (...)" (01/02)

ALMANYA BASINI:
Kölnische Rundschau:
"Almanya'daki Türkler Uyum Sağlamada Başarısız": "Türkler, Almanya'da diğer Avrupa ülkelerinde olduğundan çok daha kötü entegre olmuş durumda. Bu sonucu İstanbul'daki Bilgi Üniversitesinin hazırladığı ve Brüksel'de tanıtılan bir araştırma gözler önüne serdi. Yapılan araştırmaya göre, Almanya'da yaşayan Türklerin neredeyse yarısı kendini halen Türkiye'ye ait hissediyor, ancak buna karşılık Fransa'da yaşayan her üç Türkten ancak birisi, memleketiyle halen yakın ilişkiler içerisinde olduğunu ifade ediyor. (...) Araştırmayı yapan Ayhan Kaya ‘Belçika Hükümeti 70'li yıllarda mülk edinme ve aile birleşimini teşvik etmek için çaba sarf etti. Almanya'da ise entegrasyon geçen yıllar içerisinde konu edilmeye başlandı' açıklamasında bulunuyor. Fransa ve Belçika'nın çifte vatandaşlık konusundaki daha liberal tutumu da entegrasyonu oldukça teşvik etti. Kaya ve birçok başka bilim adamı uzun yıllar boyunca Almanya, Fransa ve Belçika'da yaşayan Türklere sorular yöneltti. Amaçları, bu Türklerin yeni vatanlarına, ayrıca AB'ye nasıl baktıklarını ve bir Avrupalı kimlik oluşturup oluşturmadıklarını yani ‘EuroTürkler' olup olmadıklarını öğrenmekti. Kaya'ya göre bu şimdilerde birçoğunu kapsıyor. Ancak ülkeler arasında büyük farklılıklar mevcut. Öyle ki yapılan araştırma, Almanya'da yaşayan Türklerin, Fransa'da yaşayan Türklerden temelde çok daha muhafazakar ve dindar olduklarını, ayrıca AB'ye daha eleştirel baktıklarını ortaya koydu. Soru yöneltilen Almanya'daki Türklerin sadece yüzde 30'u AB'ye olumlu baktıklarını ifade ederken, bu rakam komşu ülkede neredeyse yarıyı buluyor. Katılımcıların çoğu AB üyeliğinin Türkiye'yi daha fazla demokrasi, iş imkanı ve insan hakları konusunda büyük ölçüde teşvik edeceği görüşünde. Katılımcıların yaklaşık yüzde 20'i ise Türkiye'nin AB üyesi olması durumunda ülkelerine geri dönmek istediklerini ifade ediyor. AB ülkelerinde yaklaşık dört milyon Türk yaşıyor. Bunların çoğu Almanya (2.5 milyon), Fransa (400 bin) ve Belçika'da (200 bin) yaşıyor." (Katrin Teschner, 01/02)

Frankfurter Rundschau: "AB, Türkiye'nin İlerleme Kaydettiğini Belgeliyor": "Türkiye ile AB arasında yürütülen üyelik müzakerelerinde hareketlenme görülüyor. AB genişleme sorumlusu Olli Rehn perşembe günü yaptığı bir açıklamada, Slovenya AB Dönem Başkanlığında bazı müzakere başlıklarının görüşülmeye açılmasını umut ettiğini söyledi. Brüksel, 5-6 müzakere başlığının daha açılmaması için teknik olarak bir sebep görmüyor. Müzakere başlıklarının açılıp açılmaması kararını üye ülkeler veriyor. Haziran ayı sonuna kadar Slovenya Başkanlığında üye ülkelerin bir araya gelmeleri bekleniyor. Hangi başlıkların görüşmeye açılacağı konusunda henüz bir bilgi bulunmazken, Frankfurter Rundschau gazetesine gelen haberlere göre, malların serbest dolaşımı, şirketler hukuku, enerji, vergi, eğitim ve kültür ile fikri haklar hukuku ana başlıklarının açılması ihtimali var. AB üyesi ülkelerin tamamının söz konusu altı başlığı aynı anda açılmasını kabul edecekleri beklenmiyor. 2005 yılından beri yürütülen Türkiye-AB müzakereleri oldukça sorunlu ilerliyor. Türkiye'nin AB üyeliğine Alman Şansölye Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy karşı çıkıyorlar. Avrupalı siyasetçiler Türkiye'nin reformlar konusunda yavaş kaldığını ileri sürüyorlar. Müzakereleri olumsuz etkileyen en önemli konu, Kıbrıs meselesi. Son olarak aralık ayında, Avrupa'daki ulaştırma ağları, tüketim ve sağlık korumasıyla ilgili başlıklar müzakereye açılmıştı. Türkiye-AB müzakerelerinde beş ana başlık görüşülmeye açılırken, sadece bir tanesinde görüşmeler tamamlandı. (...)" (Thorsten Knuf 01/02)

Süddeutsche Zeitung: "Ortaklarımız Olmaksızın Hiçbir Şey Yapmayız": "--Fransa'nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanı Jean-Pierre Jouyet Cumhurbaşkanı Sarkozy'i Savunuyor--

RUBNER: Sayın Bakan, siz Akdeniz Birliği'nin AB için bir çekişme nedeni olduğunu söylediniz. Son zamanlarda ise sıkça Akdeniz için bir birlik ve ilgili projelerden söz ediliyor. Bu konuda geri bir adım mı atıyorsunuz?

JOUYET: Akdeniz için bir birlik gerçekten de Akdeniz Birliği'nden farklı bir şeydir, ama buna rağmen çok önemlidir. Biz, AB ile Kuzey Afrika ülkeleri arasındaki ilişkileri ve Akdeniz ülkelerinin kendi aralarındaki ilişkilerini güçlendirmek istiyoruz. Bu suretle kuzey-güney arasındaki dengesizliği ortadan kaldırmayı hedefliyoruz. Bu bağlamda Kuzey Avrupalıların da yardım etmeleri önemlidir. Bu birliğin 4-5 büyük projeden ibaret olması bekleniyor, AB'ye karşı bir rekabet olması söz konusu olamaz. Bu birlik pek başarılı olamayan Barcelona Sürecini tamamlamayı hedefliyor. Çekişme nedeni demek biraz abartılı olmuş, sanırım bir anlaşma sağlayacağız.

RUBNER: Türkiye de katılmak zorunda mı?

JOUYET: İsterse katılır, Türkiye'nin de Akdeniz'e kıyısı var. Fakat bu Türkiye'nin AB ile yürüttüğü üyelik müzakerelerini tamamlayıcı bir oluşum değildir. Bu müzakereleri gayet tabii ki, sonucu açık bir şekilde yürütmek zorundayız." (Jeanne Rubner, 02/02)

 

AZERBAYCAN BASINI:
Halk Cephesi:
"Ankara, AB'ye, Türkiye'den Korkmama Çağrısında Bulundu": "Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in açıklamalarıyla ilgili yorum yapan Başbakanlık Müşaviri Ali Sarıkaya, ‘Ankara, AB'nin, Türkiye'nin gücünden korkmaması gerektiğini düşünüyor. Türkiye'nin AB'ye girmesi, birliğe büyük katkıda bulunacaktır' dedi. Sarkozy ve Merkel, Avrupa'nın geleceğiyle ilgili, ‘Kendi geleceğimizi birlikte kuralım' isimli konferansta yaptıkları konuşmada, Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı çıktıklarını bildirdiler. Sarkozy, ‘Türkiye, Küçük Asya'da bulunduğu için AB'de yeri yoktur. AB'yi sonsuz biçimde genişletirsek, Avrupa siyasetini öldürürüz' dedi. Uzmanlar, Fransa ve Almanya'nın Türkiye ile tutumunun asıl nedeninin, Türkiye'nin AB üyesi olması halinde, AB'nin üç lider ülkesi olan Fransa, Almanya ve İngiltere'nin liderlik sultalarını etkilemesiyle ilgili olduğu kanısındalar. Türkiye, nüfusu, ekonomisi, jeopolitik önemi v.s. ile Avrupa'nın dördüncü lideri olabilir." (02/02)

Ekspress: "Hicaba Haç": "Fransa ve Almanya, Türkiye'nin AB üyesi olma isteğinin üzerine büyük bir haç işareti çizmek istiyorlar. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Almanya Başbakanı Merkel, seçmenlerinin baskılarına dayanamayarak, Türkiye'ye AB'de yer olmadığını açıkladılar. Ankara'ya, AB üyeliği yerine, imtiyazlı ortaklık teklif ediliyor. AB üyeliğinin Türkiye'nin 40 yıllık hayali olması nedeniyle, söz konusu hayalin başarısızlıkla sonuçlanması, Anadolu'daki İslamcıların konumlarını güçlendirecek. (...) Almanya Başbakanı Merkel de, Türkiye'ye AB'de yer olmadığını bildirdi. ‘Türkiye'ye, üyelik yerine, imtiyazlı ortaklık teklif ediyoruz. Adı geçen ülke, Küçük Asya'da bulunması ve iktidardaki siyasi gücün zaman zaman laiklik prensiplerine aykırı adımlar atması nedeniyle hiçbir zaman AB üyesi olamaz.' Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidar olduğu ilk günden beri, ‘Ülkeyi AB'ye sokacağız' dese de, aslında amacı, yaptığı açıklamalardan tamamen farklı. Adalet ve Kalkınma Partisi, yeni İslamcı ve ılımlı, ‘İslam partisi' statüsüyle, AB'yi ve ABD'yi tatmin ediyor. (...) Türkiye'nin AB üyesi olması ve iktidardaki gücün, gerçekten de demokratik, laik ve milliyetçi bir politika yürütmesi, batının uzun yıllar bölge ile ilgili hazırlamış olduğu jeostratejik yapının bozulması anlamına geliyor. AB ve ABD, doğal olarak bunu istemiyor. Onlar, ‘Biraz uygar, biraz İslamcı' bir Türkiye iktidarı istiyorlar. (...) Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, durumdan yararlanmaya çalışan MHP ile birlikte, yüksek öğretim kurumlarında türbanı değişik bir biçimde yasal hale getirmek için çaba göstermesi de, AB'yi tatmin ediyor. Çünkü Türkiye'ye karşı olan ve ellerine iyi bir fırsat geçen politikacılar, şimdi, ‘Türbanın yasal hale geldiği ülkeyi AB'de görmek istiyor musunuz?' diyorlar. AB'de Türkiye'yi destekleyenler de var. Sayısı çok az olan bu ülkelerin etki imkanları Fransa ve Almanya ile kıyaslanamaz bile. AB, Türklere kesin olarak ‘hayır' demek istemiyor. Çünkü siyasi çıkarları ve müttefiklik yükümlülükleri var.(...) Sarkozy'nin, Küçük Asya'da bulunması nedeniyle, Türkiye'nin AB üyesi olamayacağı şeklindeki ‘dahiyane' açıklamasına gelince, çok saçma. Çünkü 40 yıl önce AB üyeliği vaadi verildiğinde, Türkiye aynı yerdeydi. Sarkozy ile Merkel'in açıklamaları, Türkiye'nin yolunu kapamıyor. Çünkü ikisi de sağcı, AB ise solcu Jacques Delor'un kurduğu ‘sol proje'. Türkiye, er geç AB üyesi olacak.(...)" Hasan Ağacan, 02/02)

BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ BASINI:
El Halic:
"Türkiye, Sarkozy ve Merkel'e Öfkeli": "Türkiye, Ankara'nın Avrupa Birliğine üye olmasına kesinlikle karşı olduklarını bir kez daha dile getiren Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile Almanya Başbakanı Angela Merkel'e öfkeli. Sarkozy ve Merkel, Türkiye'nin, imtiyazlı ortaklıktan istifade edebileceğini vurguladılar. Ankara özelikle de, ‘Türkiye'nin Hristiyan menşeli Avrupa Birliğinde yeri olmadığı' yönündeki açıklamasından dolayı Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'e tepkili. (...) Avrupalı Demokrat Hristiyan partilerin de katıldığı toplantıda bir konuşma yapan Sarkozy, ‘Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan'a komşu olan Türkiye, bir Asya ülkesidir ve Hristiyan menşeli Avrupa Birliği'nde yeri yoktur' dedi. Almanya Başbakanı Merkel, Türkiye'nin, Avrupa Birliğine üye olması halinde, AB'nin karşılaşacağı ‘tehlikeye' değindi. Merkel, Türkiye'ye tam üyelik vermek yerine, AB ile ‘imtiyazlı ortaklık' yapmasından yana olduğunu dile getirdi. Türk diplomatik ve siyasi kaynaklar, Merkel'in söz konusu açıklamasına büyük tepki gösterdiler. Mart ayında Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel ile yapacağı görüşme öncesinde, Paris ve Berlin'le herhangi bir gerginliğin yaşanmaması için Ankara, Sarkozy ve Merkel'in açıklamalarına yorumda bulunmaktan kaçındı. Erdoğan'ın, Sarkozy ve Merkel'le yapacağı görüşmede, Türkiye'nin, gelecekte AB ile olan ilişkileriyle ilgili tüm ayrıntılara yer vermeleri bekleniyor." (Hüsnü Mahalli, 01/02)


İNGİLTERE BASINI:
Reuters:
"İnsan Hakları İzleme Örgütü: ABD Ve AB Şüpheli Seçimleri Destekliyor... Türkiye'de İnsan Haklarına İlişkin Durum Kötüleşti":
İnsan Hakları İzleme Örgütü dün, ABD ve Avrupa Birliğinin, Pakistan ve Kenya gibi şüpheli seçimlere sahne olan ülkelere gerçek demokrasi ülkeleriymiş gibi tavır takınmalarına izin vererek dünya çapında insan haklarına zarar verdiklerini bildirdi. New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütünün yıllık raporunda şöyle denildi: ‘Bir demokrasi ülkesi olduğu iddiasında bulunan Kenya ve Pakistan gibi devletler, demokrasinin özü olan ifade özgürlüğü, dernek kurma hakkı ve özgür ve adil seçimleri de içeren insan haklarını güvence altına almalıdır.' (...) Raporda AB adayı Türkiye'de insan haklarına ilişkin durumun geçen yıl daha kötüye gittiği belirtildi. Raporda ‘ifadeyle ilgili adli kovuşturma ve mahkumiyetlerin artışı', tartışmalı mahkeme kararları, Kürt yanlısı Demokratik Toplum Partisi yetkililerinin taciz edilmesi ve polisin şiddet kullandığı yönündeki raporların artışına dikkat çekildi. Ancak örgüt başkanı Roth, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy gibi önde gelen AB liderlerinin Ankara'nın AB üyeliğine muhalefetinin, ‘Türkiye'de AB üyeliğini reform sebebi olarak ifade edenlerin siyasal gücünü azalttığını' söyledi." (Louis Charbonneau, 01/02)

Reuters: "Dışişleri Bakanı Ali Babacan: Türkiye Başörtüsü Yasağını AB İçin Kaldırmalıdır": "Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Türkiye'nin üniversitede başörtüsü yasağını, Avrupa Birliği'ne katılım amaçlı demokratik reformların bir parçası olarak kaldırması gerektiğini söyledi.(...) Babacan bir basın toplantısında, ‘Türkiye -kendi seçimi olan- Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefine ulaşmak için siyasi reformlar yapmak zorunda olan bir ülkedir' dedi. Fransa'nın yanı sıra Hollanda'da da bazı yüksek öğretim kurumlarında başörtüsü yasak, ancak İngiltere ve birçok AB üyesi ülkede başörtüsüne kişisel özgürlük adına izin veriliyor. (...)" (02/02)


İSPANYA BASINI:
Europa Press:
"Zapatero ve Merkel, Mali Krizi Önlemek İçin AB'de Yeni Kurallar Olmasını Savunuyor": "İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero ve Alman Şansölyesi Angela Merkel, borsadaki sorunlar, bunun Avrupa ekonomisine etkileri ve AB'nin iç sorunları gibi konularda görüş alışverişinde bulundukları 21. İspanyol-Alman Zirvesi kapsamında İspanya'nın Palma de Mallorca kentinde bir araya geldi. İki lider, aralarında Kosova ve Türkiye'nin geleceğinin de bulunduğu Avrupa ajandasının gündemini belirleyen konular üzerinde de durdu. İspanya, Kosova'nın bağımsız olması konusunda Almanya ile hemfikir. İspanyol-Alman zirvesinin sonunda Zapatero ile Merkel'in birlikte yaptıkları basın toplantısında bir gazeteci, Türkiye Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Madrid'de geçtiğimiz haftalarda düzenlenen Medeniyetler İttifakı I. Forumu'nda Türkiye'nin AB'ye girmesinin reddedilmesinin yaratacağı sonuçlar konusundaki uyarıları sonrasında, iki ülkenin Türkiye'nin AB'ye girişini kolaylaştırmak için bu girişimi kullandığını düşünüp düşünmedikleri sordu. Şansölye Merkel, Berlin'in ilgiyle takip ettiği bu girişimin Türkiye için ‘bir alternatif' değil aksine ‘kültürel gereksinim mübadelesi' olduğunu ifade etti. Zapatero ise Türkiye'nin AB'ye giriş kapısının ittifak değil AB'nin kendisi olduğuna açıklık getirerek, Ankara ile müzakereler sürecinin verilen tüm garantilerle nihayete erdirilmesinden yana olduğunu belirtti." (Palma de Mallorca, 01/02)


RUSYA BASINI:
Vzglyad:
"Avrupa Sınırı: Avrupalı Sağcılar Coğrafyayı Hatırladı": "Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa Birliği'nin Türkiye ile olan 45 yıllık ilişkilerinde noktayı koydu. Kemal'in Cumhuriyeti'nin bir Avrupa ülkesi olma hakkı kesinlikle reddedildi. Sarkozy ile Merkel coğrafyayı yeniden keşfettiler: Meğer Türkiye Avrupa'da değil, Asya'da bulunuyormuş! Bu keşfin büyük siyasi sonuçları olacaktır muhtemelen. ‘Paris-Bonn eksenini' kuran De Gaulle ve Adenauer zamanından beri Fransa ve Almanya birliği, Avrupa entegrasyon binasının taşıyıcı sistemi rolünü oynuyor. Bu yüzden bu iki ülkenin ortak tutumu tüm Avrupa Birliği'nin genel tutumu oluveriyor. Öyle ki, iki ülke lideri tarafından verilen ortak kesin karar, Türkiye için temyiz edilemeyen bir hüküm anlamına geliyor. Türkiye Cumhuriyeti'ni AB ‘hamamının ön kısmında' tutarak Avrupa liderleri, onu içeriye hiçbir zaman almayacaklarını açıkladılar. (...) Kemal Atatürk, Türkiye'yi laiklik ve Batılılaşma yoluna kararlı bir şekilde döndürdükten sonra, ülkesi 80 yıl onun çizdiği rotadan sapmadı. Türkiye, NATO üyesi oldu, ABD'nin politikasına destek verdi, AB üyeliğine başvuruda bulundu. Ve birden terslik yaşanıyor. Kısa bir süre içinde ikinci terslik: Geçen senenin sonunda Türkiye, Kürt sorunu yüzünden baş jeopolitik müttefiki Amerika ile ilişkilerinde gerginlik yaşadı. (...) Türk meselesinin çözümünün sonuçları, Avrupa Birliği'nin kendisi için daha da ilginç olabilir. AB genişleme stratejisinde görünüşüne göre, nokta konuldu. Yani şimdilik AB dışında kalan eski Yugoslavya'nın kalıntılarını Avrupa galiba daha hazmedecek. Fakat ileriye, Doğu'ya doğru ilerlemek mümkün değil. (...) Ancak Sarkozy ve Merkel'in kararında bir düzine ‘ama' var. Bu kararı sağcı liderler aldı, solcular ne diyecek? AB'nin sosyalist teknokrat Jack Delors ve hemfikirleri tarafınca hayata geçirilen sol bir proje olduğu ve sol eğilimin, bu birlikte oldukça güçlü olduğu hesaba katıldığında ne olacak? Coğrafik gerekçe altında kültürel farklılıklar yattığından politika etiğini ne yapmalı? Azınlıklar (söz gelimi Almanya'daki Türkler) ne tepki verecek? Çok fazla soru var. Fakat yine de sağcıların kararı, belki de AB'yi, genişlemenin doğurduğu sorunların daha da derinleşmesinden koruyacak. Tabii, eğer karar gerçekten alındıysa ve yerine getirilecekse: Malumunuz, zamane Avrupalı politikacılar ilkelere bağlı kalmak ve tutarlılık gibi vasıflardan yoksun." (01/02)


PAKİSTAN BASINI:
Daily Jang:
"Türkiye Avrupa Birliği'ne Katılacak mı?": "Amerika Başkanı Bush ile Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında 8 Ocak 2008'de Washington'da bir görüşme gerçekleşti. Görüşmelerden sonra düzenledikleri basın toplantısında Amerikan Başkanı Bush, ‘Türkiye İslam ile Batı arasında bir köprüdür. Türkiye, tüm İslam ülkeleri için parlak bir örnektir. Türkiye'de İslam ve demokrasi omuz omuza yürümektedir. Bu özellikler nedeniyle Amerika, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınmasını destekliyor' dedi. (...) Bush, Amerika'nın Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılmasını desteklediğini açıkladı. Avrupa Birliği'ne üye olmak için neden bu kadar çaba? Konunun arka planı şöyledir: Avrupa Birliği Avrupa ülkelerinin birliğidir. Başlangıçta kimse, birliğin gelecek yıllarda bu kadar güç kazanacağını düşünemezdi. Ancak bugünlerde Avrupa Birliği'nin ekonomisi hızla büyüyerek dünya üçüncüsü oldu. Avrupa Birliği üye ülkeleri Dünya Ticaret Örgütü, G8 ve Birleşmiş Milletler'in kurucu üyeleridir. Avrupa Birliği'nin 21 üyesi aynı zamanda NATO üyesidir. 1958 yılında Avrupa'nın altı ülkesi; Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu kurdu. Daha sonra her geçen gün büyüyen kuruluşun üye sayısı 2007'de 27'ye çıktı. Daha birçok ülke Avrupa Birliği'ne katılmak istiyor. Bazıları üyelik başvurusunda bulundu. Avrupa Birliği'ne katılmak arzusunda olan ülkeler arasında Hırvatistan, Türkiye ve Bosna ön sıralarda yer alırken, Karadağ ile Makedonya da AB üyeliği için çaba harcamaktadır. Avrupa Birliği'ne katılım konusunda ileri sürülen bir dizi şart arasında ülkede şeffaf seçimlerin yapılması en ön sıralarda yer almaktadır. Ülkeler tüm şartları Avrupa Birliği'nin istediği şekilde tamamlayana kadar Birlik'e katılamazlar. (...) Şunu da hatırlamalıyız ki Türkiye yüzde 99'u Müslüman olan bir nüfusa sahip. Şimdi soru şu; tüm şartları tamamladıktan sonra acaba Türkiye, Avrupa Birliği'ne katılabilecek mi? Eski dostumuz Hacı Babaya göre, pekçok Avrupa ülkesine, koşulları tamamlamadan bile üyelik tanınacak, ancak Bosna ve Türkiye, Avrupa Birliği tarafından konulan tüm şartları yerine getirmesine rağmen Avrupa Birliği'ne katılamayacaktır. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüyle zar zor canını kurtarabilen Avrupa, Müslüman halkın çoğunlukta olduğu devletlerde ekonomik ve siyasi istikrarı tesis ederek, İslam'ın güçlenmesine yol açacak bir tehlikeyi istemeyecektir." (Karzar/Enver Gazi, 02/02)


YUNANSİTAN BASINI:
Yunanistan Radyo-TV Kurumu:
"Sarkozy-Merkel Türkiye'nin AB Üyeliğine Karşı": "Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, Paris'te yaptıkları görüşmede Türkiye'nin AB üyeliğinin her şeklini bir kez daha kesin bir şekilde reddettiler. Sarkozy ve Merkel, Ankara'nın sadece bir ‘imtiyazlı ortaklık ilişkisinden' faydalanabileceğini açıkladılar. Fransa'da iktidardaki Halk Hareketi Birliği (UMP) partisinin kongresinde yaptığı konuşmada Sarkozy, ‘Türkiye'nin dostu olmak istiyorum, ancak basit bir sebepten, Türkiye'nin Küçük Asya'ya uzandığından dolayı, Avrupa'da yeri olmadığını söylüyorum. Avrupa'da olmayan devletleri düşünmeden önce belki de zaten Avrupa'da olan devletleri düşünmeliyiz. Tuzağa düşmememiz gerekir. Avrupa'ya tüm komşu ülkelerin AB'ye girme yönelimleri yok. AB'yi sonsuza kadar genişletirsek o zaman siyasi Avrupa'yı öldürmüş olacağız' dedi. Halk Hareketi Birliği (UMP) Kongresi'nin onursal davetlisi Almanya Başbakanı Angela Merkel de burada yaptığı konuşmada, 27 üyeli AB'ye gelecekte yeni üyelerin dahil olmasına karşı çıktı. Merkel, ‘Halk Hareketi Birliği ile Hristiyan Demokratlar Birliği'ni (CDU) -Başbakan'ın üyesi olduğu sağ parti- birbirine bağlayan tek bir şey vardır. O da, iki partinin Türkiye'ye eşit bir üyelik değil imtiyazlı ortaklık ilişkisini önermeleridir' dedi. Fransa Cumhurbaşkanı tarafından desteklenen Akdeniz Birliği planına da değinen Merkel, ‘AB üyesi tüm üye ülkelere sorumluluklarını üstlenme imkanı tanınması gerekir.'" (Katerina İoannidu, 01/02)

Kosmos Tu Ependiti: "Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Söz Sahibi Değil": Yabancı başkentlerin, Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçimlerinde söz sahibi olduklarını ne zaman kabul ettik? Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tasos Papadopulos, kısa bir süre öncesine kadar kendisiyle işbirliğinde bulunan şimdi ise rakibi olan Dimitris Hristofias'ın uluslararası toplumla ve Kıbrıslı Türklerle daha iyi ilişkileri olduğuna dair açıklamasına bu soruyla cevap verdi.(...) Papadopulos yıllarca uygulanmış olan ‘iyi çocuk' rolünü oynama politikasının Annan Planı'nın ortaya çıkarılmasına yol açtığına inanıyor ve Türkiye'ye, AB üyeliği sürecine ya da AB ile başka türlü herhangi bir kurumsal ilişkiye devam etmek istiyorsa aşırı tezlerinden vazgeçmesinin gerekli olduğu yönünde uyarıda bulunuyor.

(...)

KONSTANTAKOPULOS: Sayın Papadopulos, 2006 yılında Türkiye'nin üyelik müzakerelerine ilişkin bölümlerin açılmasını bloke ederek talep edici bir politika uyguladınız. Ancak Londra'nın, Washington'un, Atina'da bazı çevrelerin hatta koalisyon hükümetinizin yoğun hoşnutsuzluğuna neden oldunuz.

PAPADOPULOS: Yunan hükümetiyle faaliyetimizde mükemmel bir işbirliği ve koordinasyon var. Türkiye'nin AB üyesi olma isteği Ankara'ya siyasi baskı uygulama fırsatını sağlıyor. Hedef bugüne kadar uygulamakta olduğu uzlaşmaz tutumdan vazgeçerek daha uzlaşmalı bir tutum benimsemesi ve böylelikle Kıbrıs sorununun çözümlenmesinin mümkün olması. Uygulamakta olduğumuz politika ile, AB üyeliğiyle ilgili stratejik hedefine ulaşması için Kıbrıs sorununun çözümlenmesinin ön şart olduğunun bilincine varmakta olan Ankara için yüksek bir siyasi maliyet yaratıyoruz. 2006 yılının Aralık ayındaki AB Konseyi'nde uzun süren zorlu müzakerelerden sonra toplantının nihai metninde 2009 yılı Aralık ayında Türkiye'nin AB sürecinin yeniden değerlendirilmesi kararının yer almasını başardık. Türkiye'nin denetimini sağlayan bu etkili mekanizma, Kıbrıs sorununun çözümlenmesi için bugün bir hareketlenmenin var olmasının ve herkesin cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra kaydedilecek gelişmelerden söz etmesinin nedenlerinden birisidir. Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen ülkeler Kıbrıs sorununun çözümlenmesini istiyorlar çünkü Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ne karşı yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve Kıbrıs sorununun çözümlenmemesi durumunda bu hedeflerine ulaşmalarının mümkün olmadığını biliyorlar. Türkiye ile AB arasında üyelik öncesi diyalogun başlamasını önlemiş olsaydık, Ankara'nın uzlaşmaz tavrından vazgeçmesi için herhangi bir neden olmayacaktı, bununla birlikte Kıbrıs'ın da Türkiye yönünde herhangi bir baskı aracı olmayacaktı.(...)"
(Dimitris Konstantakopulos'un GKRY lideri Tasos Papadopulos ile mülakatı, 02/02)

 

NOT: Bu bülten, 01-03 Şubat 2008 tarihlerinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir