2008-01-29 AB Bülteni

Son Güncelleme: 07 Mart 2008

2008-01-29 AB Bülteni

Bülten No : 015                                                                                                                                                                     29 Ocak 2008


DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

ALMANYA BASINI:
Süddeutsche Zeitung:
"AB, Hristiyan Kulübü Değildir": "Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Avrupa Birliği'ni, bir Hristiyan kulübü haline gelerek diğer ülkelerden soyutlanmaması yönünde uyardı. Davos'taki Dünya Ekonomik Forumuna katılan Bakan Ali Babacan, ‘Eğer AB, kendisini bir Hristiyan kulübü olarak nitelerse bu AB ruhuna aykırı olur' şeklinde konuştu. Babacan, dini farklılıkların hiçbir zaman sınır olarak takdim edilmemesi gerektiğini hatırlatırken, 27 AB ülkesi arasında din, kültür ve dil bakımından zaten büyük ayrılıkların bulunduğuna dikkati çekti. (28/01)

Neue Zürcher Zeitung: "Türkiye Avrupa'ya Karşı Kendinden Emin İfadeler Sarf Ediyor": "Türkiye, başlangıçtaki AB ile katılım müzakerelerine başlanmasının verdiği heyecanın ardından bu aralar Brüksel'in karşısına pragmatik bir öz güvenle çıkmaya başladı. Dışişleri Bakanı Babacan, Davos'ta Türkiye'nin nasıl stratejik bir öneme sahip olduğunu ortaya koydu. Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin dördüncü yılında, 20'den fazla dosyanın sadece üç tanesi resmi olarak açıldı; Türkiye'de özellikle başlangıçta hissedilen Avrupa coşkusundan sonra ayaklar yere basmaya başladı. Bu sürecin aksamasında, Kıbrıs sorunu konusunda Ankara ile Brüksel'in suçu birbirlerine atması gibi bazı siyasi nedenler var. (...) Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan cumartesi günü Dünya Ekonomik Forumunda, çeşitli üye ülkelerin değişken ruh halleri nedeniyle, dosyaların Brüksel tarafından resmen açılmamış olsalar dahi üzerlerinde otonom olarak çalışılmasının elzem olduğunu ifade etti. Babacan orada hazır bulunan AB başbakanlarını kastederek, açılış seremonisinin 15 dakika sürdüğünü, ama önemli bir belirleyiciliğinin olmadığını söyledi. AKP'nin hedefinin, 2013 yılına kadar bu süreci kendi kendine tamamlamak olduğunu ifade eden Babacan, ancak bu tarihin ardından Türkiye'nin AB'ye katılım yeterliliğine sahip olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ve ancak ondan sonra her bir AB üyesinin üyelik kapasitesi ve isteği üzerine tartışmaya başlama zamanının gelmiş olacağını söyledi. Babacan, o zaman Türkiye'nin -beş yıl önceki reform süreci başlangıcında nasıl farklıysa- bugünkünden de farklı olacağını belirtti. Babacan, çeşitli anlamlara gelebilecek bir şekilde, ülkesinin o tarihte AB'ye girmeyi isteyip istemediğinin de ancak o zaman belli olacağını, ama reform sürecinin başarılı bir şekilde yürütülmeye devam edilmesi için elzem olması itibarıyla hedefin tam üyelik olması gerektiğini ifade etti. Babacan'ın Davos'taki açıklamaları, AB ile olan ilişkilerde bir süredir hissedilen bazı yeni nüanslar katıyor. (...) Avrupa'ya pragmatik-mesafeli bir ilişkiyle -Babacan, ‘AB ile ayrıcalıklı ilişkiler yok' dedi- hedefli olarak belirlenen dış ilişkilerinin genişletilmesi, Türkiye'yi bölge ülkelerine, Rusya'ya ve dünyanın geri kalanına bağlıyor. (...)
Dışişleri Bakanı, Kuzey Irak'tan saldıran Kürdistan İşçi Partisi (PKK) konusunda kullandığı kelime seçiminde oldukça sertti. Bunun, AB ve ABD'nin de tanıdığı bir terör örgütü olduğunu belirten Babacan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak'a müdahalesinin zorunlu olduğunu, ancak sadece PKK hedefleriyle sınırlı kaldığını ve ABD ve Bağdat ile anlaşılarak gerçekleştirildiğini ifade etti. (...)" (Markus Spillmann, 28/01)

YUNANİSTAN BASINI:
Antenna TV:
"Fillon Türkiye'nin Üyeliğine Karşı": "Fransa Başbakanı François Fillon, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu yineleyerek, Fransa'nın bu ülke ile ‘çok yakın bir işbirliğini arzu ettiğini' hatırlattı. Lüksemburg ziyareti sırasında yaptığı açıklamada Fillon, ‘Değişiklik yok. Türkiye'nin üyeliğinin bugün ne mümkün olduğuna ne de bunun arzu edildiğine inanıyoruz. Türkiye ile çok yakın bir işbirliğini arzu ediyoruz. Mevcut duruma göre, Fransızların büyük bir çoğunluğunun da bu üyeliğe razı olmayacaklarına inanıyoruz' dedi. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ise Türkiye'nin AB üyeliği konusunu Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy ile ‘doğrudan' görüşmek istediğini açıklamıştı. (28/01)

İNGİLTERE BASINI:
Reuters:
"Türkiye... 301. Maddede Değişiklik Gecikiyor": "İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin üst düzey vekillerinden birinin bugün yaptığı açıklamaya göre, Türk hükümetinin üniversitelerdeki İslami tarzda başörtüsü yasağının kaldırılmasına yönelik çalışmaları, yazarların kovuşturulmasına olanak tanıyan bir başka yasada -AB'nin de desteklediği- değişikliklerin yapılmasını geciktirdi. (...) AB, şimdiye dek birçok kez ertelenen ifade özgürlüğü reformunun ülkenin siyasi reformlara bağlılığı açısından bir sınav niteliğinde olduğunu belirtiyor.(...) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül cuma günü yaptığı açıklamada, hükümetin -laik kesimlerin şiddetle karşı çıktığı- başörtüsü yasağını kaldırmaya yönelik girişimini desteklediğini söylemişti. Aralarında ordu ve yargı mensuplarının da bulunduğu laik elitler, söz konusu yasağa, nüfusunun çoğunluğu Müslüman ancak anayasal olarak laik olan ülkedeki din ve devlet işlerinin ayrılığı açısından hayati bir gereklilik gözüyle bakıyorlar. Öte yandan, Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin önünde büyük bir sorun olarak görülen 301. maddede reform yapılması konusunda ülkede büyük bir hassasiyet mevcut. (...)" (Hıdır Göktaş, 28/01)

İSPANYA BASINI:
El Pais:
"İspanya, Türkiye, İttifak...": " Şimdi uzaklarda bulunan çok güzel ve zeki bir bayan arkadaşım, Yunanistan'ın kuzeyindeki Osmanlı işgalinin etkilerini bana açıklayarak anlattı. Türk İmparatorluğu gibi egemen bir imparatorluğun baskın karakterinin mantığı, otoriter şahsiyetin tipik bir örneği olarak tercüme edilebilir. Daima üstün olmak isteyen bir efendi, kararlarından asla geri dönmez. ‘Ermeni sorununu' yansıtan ‘Yol' ve ‘Nunik'in Kaderi' gibi filmler de bunu gösteriyor. Ancak Balkanlar'da yaşanan savaşlarda Hristiyanların davranışlarını da unutmamak lazım. 1995'te Bosnalı Müslümanlara karşı Sırplar tarafından yürütülen Srebrenica katliamı akıllarda kaldı. Soykırımları gün ışığına çıkarmanın arkeolojiyle hiç de ilgisi yok. Başbakan Erdoğan'ın İspanya'daki açıklamalarını okuyunca bunu düşündüm. Erdoğan'ın Türk siyasetindeki icraatı, onun, çok kaliteli, doksanlı yıllardaki aşırı İslamcı eğilimleri ehlileştirme yeteneğine sahip ve alışılmadık bir dürüstlükle ekonomik büyüme sağlayan bir siyasetçi olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte açıklamalarında, AB'ye girme isteğini, Kıbrıslı Rumların içeride olmasından ve adanın kuzeyindeki Türklerin dışarıda kalmasından dolayı duyduğu rahatsızlığı veya ‘sözde Ermeni soykırımı' ifadesini kullanarak küçümsemeyi teyit etmesi önemli değil.Endişe veren şey, geleneksel zihniyetle bağdaşan, ortaya koyduğu kibirlenmedir. 1974'ten sonra adadaki Türk askeri varlığını kabul edebilen Kıbrıslı Rumların Annan Planı'na karşı olmalarını eleştirerek, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'ye katılmış olmasından dolayı AB'yi itibarsız bırakmak, Erdoğan'ı müteessir etmiyor. Türkiye'nin AB'ye katılımının olası bir reddi için ise ‘bilimsel' açıklamalardan çok dini açıklamaları var.(...)" (Antonio Elorza, 28/01)

 

NOT: Bu bülten, 28 Ocak 2008 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir