Son Güncelleme: 21 Şubat 2008
Bülten No : 006 16 Ocak 2008
FRANSA BASINI:
La Croix: "'Hayır', Türkiye'ye Verilecek Yanıt Değildir": "Türkiye'de son yıllarda milyonlarca kişi, özellikle de gençler, ülkelerinin Avrupa Birliği'ne üyeliği konusunda çeşitli yazılarla karşılaştı. Bu genç Türkler, Fransız veya İtalyan gençlerine benziyor. ‘Facebook'da açtıkları özel sayfalara bir göz atmanız, nelerle ilgilendiklerini bilmeniz, kısacası bugün Türkiye'nin ne olduğu konusunda bir fikir edinmeniz için yeterli olacaktır. Kimileri kendilerini dinsiz olarak tanıtırken, çoğu Müslüman olduğunu belirtiyor. Bunun dışında, onları Avrupalılardan ayıran hiçbir şey yok. Ancak bu genç Türkler bugün bir şüphe ile yaşıyor. Nicolas Sarkozy ve Angela Merkel'in kendilerini AB'den dışlamak istediklerini hissediyorlar. Ve genç oldukları için çok kolayca, ‘Madem bizi istemiyorsunuz, biz de sizi istemeyiz' diyebiliyorlar. Türkiye'deki anketlerde, son üç yıl içinde üyeliğe destekte aşırı bir düşüş kaydedildi. Bu isteksizlik çok geçmeden günlük yaşama da yansıyacaktır. Bu gençler -ve beraberinde Türklerin çoğunluğu- Sarkozy'nin açıklamalarında daha çok kişisel bir şeylerin yattığını seziyorlar. Zira Sarkozy, açıklanmamış nedenlerle onları Avrupalı olarak kabul etmeyi reddederek, kendini durmadan onların kimliklerinin bir yargıcı olarak ortaya koyuyor. (...) Türkiye Avrupa'dan dışlanacak olursa, buna maruz kalan ilk ve belki de tek ülke olacaktır. AB'nin kimi dışlayacağına bir bakalım: Tarihi eskilere dayanan, güvenliği için kilit bir noktada bulunan bir ülke. Ancak aslında AB bundan daha fazlasını dışlayacaktır. Zira Türkiye'nin izlediği yol, -yani toplumun açılımı ve demokrasinin yükselişiyle canlı ekonomi- Avrupa için önemli bir kazançtır. Haritaya bir bakın ve Türkiye'nin, fakirliğe ve cehalete mahkum olmuş, gerici bir ülke olması halinde doğu Akdeniz ile güneydoğu Avrupa'nın ne durumda olacağını bir düşünün... Hiçbir ülke mükemmel değildir. Türkiye'nin AB müktesebatıyla uyum programı da henüz tamamlanmış değildir. Ancak bu yöndeki değişim göz ardı edilemez, üstelik bu yoldan geri de dönülemez. Ayrıca, AB de Türkiye'nin bu değişim sürecine katıldı: Katılım hedefinin itici gücü olmasaydı daha yavaş ilerleme kaydedecek, sosyal ve ekonomik kazançlarımıza daha geç ulaşacaktık. Dolayısıyla, son yıllarda, Avrupalı olmadığımız ve Birliğin kapıyı zamanı gelince yüzümüze kapatacağı şeklindeki mesajlar bizde şok etkisi yaratıyor. (...) Bugünün Türkiyesi Avrupalıdır. Onu dışlamak, doğaya karşı gelmek anlamına gelecektir. Türkiye'yi dışlamak, hem gereksiz, hem de önümüzdeki yıllarda her iki tarafa da zarar verecek, Avrupa'nın bütününden bir parça koparmak anlamına gelecektir. Bunun sonuçları sadece bugün için değil, her şeyden önce özellikle Avrupa'da gelecek nesil için önem taşımaktadır." (Emekli Büyükelçi Özdem Sanberk, 14/01)
AFP: "Zapatero Türkiye'nin AB Üyeliğine Tam Desteğini Yineledi": "Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Madrid'de yaptığı açıklamada, Türkiye'nin AB üyeliği konusunu -karşı olduğunu her fırsatta dile getiren- Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile yüz yüze görüşmek istediğini belirtti. Öte yandan, basın önünde Türk mevkidaşının yanında yer alan Jose Luis Zapatero da Türkiye'nin üyeliğine tam desteğini yineledi. Zapatero, ‘İspanya, Türkiye'nin AB'ye girişini destekliyor ve destekleyecektir. Bu, önümüzdeki yıllarda AB'nin geleceği ve uluslararası istikrar için en önemli kararlardan biridir' şeklinde değerlendirmede bulundu. Erdoğan, İspanya ve Türkiye'nin, kültür ve dinler arasındaki, özellikle de Batı ile İslam dünyası arasındaki anlaşmazlıkları aşmak amacıyla başlattıkları, BM tarafından resmen kabul edilen inisiyatifi, Medeniyetler İttifakı'nın bugün ve yarın yapılacak birinci forumuna katılmak üzere Madrid'de bulunuyor." (15/01)
İSPANYA BASINI:
El Pais: "Türkiye Başbakanı AB Üyeliği Konusunda İspanya'nın Desteğini İstiyor": "Geçtiğimiz temmuz ayındaki seçimlerden zafer kazanarak ve güçlenmiş olarak çıkan ılımlı İslamcı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerinin başlamasından bu yana Türkiye Başbakanı sıfatıyla İspanya'ya ilk kez resmi bir ziyaret gerçekleştiriyor. Başbakan Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in neden olduğu çekinceler sonrasında AB üyeliği konusunda İspanya'nın tam desteğini almaya çalışıyor. Erdoğan'ın İspanya ziyaretine katılan eski bir Türk diplomat, ‘Avrupa gerçekten bir dünya gücü olmak istiyorsa Türkiye'nin AB'ye katılması Avrupa'nın çıkarınadır' diyor. 70 milyondan fazla bir nüfusa sahip olan Türkiye, NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip. Türkiye ekonomisi de yılda yüzde 5'lere varan bir büyüme gösteriyor. Madrid ve Ankara arasındaki ikili ilişkiler, son yıllarda daha da güçlendi ve iktidara gelen her hükümet açısından stratejik bir boyuta vardı." (Juan Carlos Sanz, 14/01)
El Pais: "Zapatero, Fransız-Alman Çekincesi Karşısında Türkiye'nin AB'ye Girişini Destekliyor": "'Türkiye'yi AB'de istiyoruz.' İspanya Hükümet Başkanı Jose Louis Rodriguez Zapatero, Türk devinin demografik ve kültürel ağırlığının Fransa ve Almanya'da sebep olduğu açık redden doğan çekincelere rağmen, lafı dolaştırmadan, Ankara'nın Avrupa Birliği'ne girişini destekledi. Ilımlı İslamcı Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın huzurunda Zapatero, gülümseyerek, ‘İspanya, Türkiye'nin AB'ye girişini destekliyor ve destekleyecektir. Bu, Avrupa Birliği'nin geleceği ve uluslararası istikrar için çok büyük önemi haiz kararlardan biridir' diye tekrarladı. Bu konuşmayı Moncloa Sarayı'ndaki ikili görüşmeden sonra kameralar karşısında yaptı. Bu konuşmadan hoşnut olan Erdoğan, Zapatero'dan ‘dostum' diyerek bahsetti ve ‘Avrupa kulübüne girişi başarmak için verilen uzun mücadelede bizi asla yalnız bırakmadınız.' dedi. Daha önce, iki ülkenin onlarca iş adamını Madrid'de bir araya getiren bir faaliyetin açılışında Zapatero, konuğuna göz kırparak, ‘Avrupa verilen söze her zaman sadık kalmıştır.' dedi. Erdoğan, ‘Bizim için AB'ye giriş, küreselleşme çağında stratejik bir süreçtir; ancak bazı ülkelerin kelime oyunları, halkımızı büyük bir rahatsızlığa sevk etmektedir. AB, bizi neden kabul etmediğini açıklamak zorundadır.' dedi." (M. Gonzalez, J.C. Sanz, 15/01)
YUNANİSTAN BASINI:
İmerisia: "Türkiye-AB: Perde Arkasında Yoğun Müzakereler": "Özellikle Sarkozy'nin, ardından da Merkel'in olumsuz açıklamalarının, ağır adımlarla ancak ciddi engellerle karşılaşmadan devam edecek AB-Türkiye üyelik müzakereleri sürecinde sürekli olarak dile getirilmeye devam edeceğine dair izlenimin yanlış olduğu artık belli oluyor. Şu anda Washington, Londra, Paris, Berlin ve Ankara arasında yoğun perde arkası gelişmeler devam ediyor. Bu gelişmeler elbette akademik düzeyde dile getirilen kaygılar gibi bir şey değil. Sarkozy'yi zor durumdan kurtaracak, aynı zamanda da Erdoğan için konunun özünü (AB üyeliğini, amacını) koruyacak bir formül aranıyor. Konuyla ilgili birinci haber Washington'dan Bush-Gül görüşmesinden çıktı: ABD Başkanı, Erdoğan hükümetine kolaylık sağlamak için Sarkozy ve Merkel ile olumlu kişisel ilişkilerinden yararlanacağına dair güvence verdi. İkincisi, Paris-Londra arasındaki görüşmelerden, özellikle de Sarkozy'nin Mısır'da Blair ile görüşmesinden; Fransa Cumhurbaşkanının İngiltere'nin eski Başbakanının AB Konseyi Birinci Başkanlığı adaylığını destekleyeceğinin doğrulandığı görüşmeden çıkıyor. Blair'e desteğin, AB'nin geleceği için daha geniş bir İngiltere-Fransa uzlaşmasına dayanmaması ve bu uzlaşmanın, Sarkozy'nin Türkiye karşısında bu reddedici tutumu benimsemeye devam etmesine rağmen olması mümkün değil. Üçüncü haber, Fransa'nın Avrupa konuları Bakanı Jean-Pierre Jouyet'den geldi. Bakan, Financial Times gazetesine, Paris'in AB'nin genişlemesine artık karşı çıkmadığı yönünde açıklama yaptı. Dördüncüsü, eski Almanya Başbakanı Schröder'in, Türkiye'nin AB üyeliği lehine açıklaması oldu. Merkel'e, bazı sınırları aşması durumunda "Büyük Koalisyon" hükümetinde Sosyal-Demokratlarla sorunu olacağına dair dolaylı, ancak net bir uyarıydı. Beşinci ve en önemli haber, Erdoğan'ın geçen perşembe günkü açıklamalarından çıktı. Türk Başbakan, Almanya'da Sarkozy ve Merkel ile görüşeceğini açıkladı. Bu görüşmenin ne zaman yapılacağını belirtmedi, ancak iki ayda bir düzenli bir şekilde yapılan Sarkozy-Merkel zirvesinden sonra olacak. Gelişmelerin olumlu ve Türk tarafı için yararlı olacağı kesin olmasaydı, Erdoğan elbette ne üçlü bir görüşme planlayacaktı, ne de bu görüşmenin yapılacağını açıklamaya özen gösterecekti. ABD-Türkiye ilişkilerinin düzene sokulması, Ankara'nın Avrupa perspektifini olumlu yönde etkiliyor. (...)" (Yorgos Kapopulos, 14/01)
NOT: Bu bülten, 14-15 Ocak 2008 tarihleri arasında Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.