2007-12-31 AB Bülteni

Son Güncelleme: 08 Şubat 2008

2007-12-31 AB Bülteni

  

Bülten No : 174                                                                                                                                                                       31 Aralık  2007

 

DIŞ BASINDA

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

ALMANYA BASINI:

Schweriner Volkszeitung: "AB'li Politikacılar Türkiye'nin Hava Saldırılarının Durmasını İstiyor": "Kuzey Irak'taki Kürt hedeflerine düzenlenen Türk  hava saldırıları, AB içinde kafa karışıklığının artmasına  yol açıyor. Alman AB milletvekili Herbert Reul, Bild  gazetesine verdiği demeçte, saldırıların bir an önce  durdurulmasını talep etti. CDU'lu politikacı, Türklerin  saldırıyı bir an önce durdurması gerektiğini düşünüyor.  Böyle tek başına atılan adımlar sorumsuzluktur. FDP'li  AB milletvekili Alexander Alvaro da Türkiye'nin Irak'ın  kuzeyine yaptığı saldırılara karşı çıkıyor. Türkiye'nin,  AB'nin temel ilkelerinden gittikçe uzaklaştığı  bildiriliyor." (27/12)

FRANSA BASINI:

Les Echos: "Türkiye'nin Gerçek Yüzü": "İtalya-Türkiye Dostluk Derneğinin girişimiyle  geçenlerde eski Venedik Cumhuriyeti'nin Osmanlı  İmparatorluğu'na gönderdiği elçilerinin sefaret binası  olan İstanbul'daki Venedik Sarayı'nda bir seminer  düzenlendi. Duvarlarındaki çeşitli üst düzey temsilcilerin  portreleriyle bu binanın, Venedik Cumhuriyeti ve Osmanlı  İmparatorluğu arasında asırlar boyunca gelişen ilişkilerin  tarihçesini simgelediğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,  Maliye Bakanı, Diyanet İşleri eski Başkanı ve AKP Genel  Sekreter Yardımcısını dinlemeye gelen İtalyan ve Türk  gazeteciler de kuşkusuz hissettiler.  Başbakan Erdoğan başta olmak üzere tüm  konuşmacıların, doğrudan veya dolaylı olarak Nicolas  Sarkozy ve Fransız Hükümeti'nin ülkeleri hakkındaki  tavrını kınamalarıyla, bir köşede oturan Fransızların  ‘istenmeyen misafir' olduğu çok geçmeden anlaşıldı.  Dolayısıyla ve bu şartlar altında, Türkiye'nin, AB'ye katılımı yönündeki müzakerelerin başarısızlıkla  sonuçlanması halinde dış politika rotasının ne şekilde  değişebileceğini anlamaya çalışmak gerekiyordu. Ancak tüm Türk bakanların, bir İtalyan gazetecinin  bu yöndeki sorusuna verdikleri yanıtlarda böylesi bir  olanak göz ardı edildi. Oysa Türkiye'nin önünde başka  seçeneklerin de olduğunu hatırlatabilirlerdi. Türkiye,  Karadeniz, Hazar Denizi, Kafkasya, Orta Asya ve Arap  Orta Doğu ile stratejik bir bölgenin en büyük gücü. Yani  Avrupa kapılarını kapatacak olsa, Türkiye'ye anında başka  kapılar açılacaktır. Ancak hükümet, Türkiye'nin dış  politika alternatiflerinden söz etmenin, Avrupa'nın  hevessiz ve çıkarcı vaadinin kanıtlanması olarak  algılanılmasından çekiniyor. Fransa'nın tutumuna rağmen Türkiye'nin bu ısrarcılığı,  Erdoğan hükümetinin siyasi ve ekonomik stratejileriyle de  açıklanabilir. Erdoğan, AB ile müzakerelerin ve katılım hedefinin  iki olumlu etki yarattığının bilincinde. Zira ülke bu  şekilde hızla ekonomik büyüme kaydediyor. Son yıllarda  kişi başına gayri safi milli hasıla yüzde 7 oranında  büyüdü. Ayrıca bu şekilde ordunun, ülkenin siyasi  sistemindeki gücü de azalıyor. Büyümeyle birlikte ayrıca  yeni sosyal sınıflar beliriyor. Bu sınıflar, hem dinamik,  hem kapitalist hem de Müslüman olarak tanımlanabilir.  Yani Atatürk Türkiye'sini simgeleyen burjuvaziden çok  farklı bir kesim gelişmekte. Recep Tayyip Erdoğan'ın stratejisinin yalnızca  Türkiye'ye faydalı olmadığını da hatırlatmalı. Bu  strateji, Türk İslamcılığının Avrupalı olacağının ve  Türkiye sayesinde sivil ve kültürel geleneklerimizle  uyumlu bir İslamın varolacağının da bir teminatı."  (Sergio Romano, 26/12)

İTALYA BASINI:

L'espresso: "Türkiye İçin 'Stop And Go'": "(...) ABD'nin PKK'ya yönelik askeri operasyonlarla  ilgili yardımları, Türkiye'nin ABD'yi Kuzey Irak'ta cephe  açmak konusunda reddetmesi sonucu patlak veren ABD ile  Türkiye arasındaki ilişkilerdeki derin krizin atlatıldığı  anlamına geliyor. Bu olay, her iki tarafın da tavırları sonucu Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin zayıflamış göründüğü bir  anda ortaya çıkmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, AB'de  Türkiye'nin katılımına karşı takındığı engelleme tavrını  sürdürüyordu. Fransa, ortaklarını, Avrupa Konseyi tarafından  yapılan deklarasyonlarda Türkiye'ye ilişkin bölümlerde, ‘üye'  ve ‘katılım' terimlerini kullanmaktan kaçınması konusunda  sıkıştırıyordu. Buna rağmen, Türkiye'nin destekçileri, daha  önceki kararlara ilişkin belgelerde, Türkiye'nin statüsünü  AB'ye katılmaya ‘aday' ülke olarak teyit ediyordu. Katılım  müzakerelerinde iki yeni başlık açmak suretiyle AB, terörle  mücadelede Türkiye'yi desteklediğini gösterdi. Fransa Türkiye'nin AB'ye katılım sürecindeki karşıt  tavrını devam ettirdiği sürece, Türklerin büyük çoğunluğu  AB genelinde, 2004 yılında Türkiye'ye AB'ye ‘tam üyelik'  konusunda verilen taahhütten vazgeçileceğine inanıyor.  Sonuç olarak, Türkiye'nin AB'ye katılımının lehinde olan  seçmenler, Türk kamuoyunu ikna etmek için verdikleri  savaşta her geçen gün güç kaybediyor. Bugün, AB'nin  Türkiye'deki değişimler üzerinde etkili olma kapasitesi  oldukça sınırlı. Öte yandan, AB, son dönemde Türk Hükümeti'nin pek de  hoşnut olmadığını ve uzun zamandır beklenen reformları  hala yürürlüğe sokmadığını ısrarla söylerken pek de haksız  sayılmaz. AKP hükümeti, iç politikada yaratabileceği olumsuz  etkiler nedeniyle reform sürecini hızlandırma konusundaki  taahhütlerini pek yerine getirecek gibi görünmüyor. Bunun  bir neticesi olarak, her ne kadar katılım süreci mekanizması  ilerlese de, ilişkiler durgunluk safhasına ulaşmış gibi  gözüküyor." (Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Soli Özel -Çeviri Luis E. Morione-, 03/01)

RUSYA BASINI:

RBC Daily: "Türkiye, AB Üyesi Olabilmek İçin Ceza Kanunu'nda Bazı Değişiklikler Yapmaya Hazır": "Türkiye Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yaptığı  açıklamada, Türk makamlarının ifade özgürlüğüne ilişkin  yasada bazı değişiklikler yapmayı planladıklarını söyledi.  Burada, Türk Ceza Kanunu'nun ‘Türklüğe hakaret'i suç sayan  maddesinde değişiklik yapılması öngörülüyor. Zira, Türk  Ceza Kanunu'nun 301. Maddesi Türkiye'nin AB üyeliğini  engelleyen bir konu haline geldi. Uzmanlara göre, Ankara  bu ‘fedakarlık' sayesinde istediğini elde edebilir. Adalet Bakanlığı, değişiklik tasarısını 15 gün içinde  Başbakanlığa gönderecek. Yeni 301. Madde'de "Türk milletine,  Cumhuriyete veya TBMM'ye hakaret' edenlerin altı ay ila üç  yıl arasında değişen hapis cezasına çarptırılması  öngörülüyor. Ayrıca Türkiye Hükümeti'ne, yargı organlarına,  TSK'ya veya güvenlik kurumlarına hakaret edenlere altı ay  ila iki yıl arasında değişen hapis cezası verilebilecek. Bu suçların yurt dışında işlenmesi durumunda cezaların  üçte bir arttırılması söz konusu. Anılan madde gereğince,  eleştiri amaçlı ifadeler suç kapsamından çıkarılıyor. 301. Madde'de değişiklik yapılması konusu, Ankara'nın AB ile bütünleşmesi için önemli şartlardan birini teşkil ediyor.  AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, AB'deki meslektaşlarına hitaben yaptığı konuşmada, Türkiye'nin AB'ye  katılım sürecinde ‘Yargı ve Temel Haklar' konulu başlığın  askıya alınmasını teklif etti. Rusya Federasyonu Siyasi Teknolojiler Merkezi Başkan  Yardımcısı Aleksey Makarkin, konuyla ilgili olarak yaptığı  açıklamada, ‘Türkiye'deki ılımlı İslamcı elit, AB yolunda  sonuna kadar yürümede kararlı görünüyor. Türkiye, AB'nin  bütün şartlarını yerine getirirse, Fransa Cumhurbaşkanı  Nicolas Sarkozy'nin, Türkiye'yi AB'nin içinde görmek  istememesi pek de önemli değil.'" (Alina Lyubimskaya, 27/12) 

NOT: Bu bülten, 26-30 Aralık 2007 tarihleri arasında Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve  yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir