2007-12-19 AB Bülteni

Son Güncelleme: 01 Şubat 2008

2007-12-19 AB Bülteni

Bülten No : 171                                                                                                                                                                      19 Aralık  2007

 

DIŞ BASINDA

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

 

ALMANYA BASINI:

Süddeutsche Zeitung: "İnatçı Bir Üye Adayı": "Bugün Brüksel'de ‘Sağlık ve Tüketici Haklarının  Korunması' ile ‘Trans Avrupa Ulaşım Ağları' başlıkları  müzakerelere açıldığında artık resmen sadece ‘müzakerelerden'  söz edilecek. Başbakan Erdoğan bunun sadece bir ‘kelime' olduğunu ifade ederek ortamı sakinleştirmeye çalışsa da kavramlarla ilgili kılı kırk yaran tutum Türkleri  sinirlendiriyor. Sarkozy'nin hamlesi ve AB'yi kendi  çizgisine çekmesi, Türkler tarafından bir hakaret olarak  algılanıyor. AB, Türkiye'yi 3 Ekim 2005 tarihinde resmen  üye adayı ilan etmemiş miydi? Tepkiler öfkeden inada kadar  uzanıyor. Hükümet de inadına kararlı bir tutum sergiliyor.  Erdoğan hafta sonu, Türkiye'nin AB yolculuğunun tüm  hızıyla devam ettiğini söyleyerek, ‘Bu süreçte kaybeden  değil kazanan taraf olduğumuza inanıyorum' diye konuştu. Dışişleri Bakanı Babacan da hedefin AB tam üyeliği olduğunu  yineleyerek, ‘En küçük bir taviz bile vermeyeceğiz. Bizi  terörize edenlerin karşısında kararlılıkla duracağız' diye  konuştu. Babacan ve onun gibi düşünen birçokları, ‘AB  içindeki Türkiye karşıtlarının, Türkiye'yi kendiliğinden  üyelik başvurusunu geri çekinceye kadar kızdırmak istediğini'  düşünüyor. Erdoğan, ‘Bu tuzağa düşmeyeceğiz' diyerek, Türkiye'nin en başında olduğu kadar istekli olduğunu  kaydetti. Ancak bu biraz fazla abartılı bir açıklama. Zira  eylül ayında yapılan bir kamuoyu yoklaması, Türklerin  sadece yüzde 56'sının AB üyeliğinden yana olduğunu  ortaya koydu. ‘AB projesini neredeyse tamamen gündemden  çıkardık' diyen TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, hükümeti de  eleştiren tek kişi değildi. AB'nin yıllık ilerleme raporu  daha kısa bir süre önce, Türk demokrasisine geçtiğimiz yıl  sağlam bir duruş ve olgunluk notu vermekle birlikte, büyük  eksikler olduğuna da işaret etti. Örneğin, ordunun siyaset  üzerindeki etkisi. Ordunun hala devlet içinde bir devlet  olduğunu Şemdinli olayı da gösteriyor. " (Kai Strittmatter, 18/12)

İRAN BASINI:

Resalet: "Türkiye Avrupa Kıskacında": "Ankara'nın AB üyeliği çabaları sürerken ve Türk  generalleri de hiçbir girişimden kaçınmazken Avrupalı  yetkililer bu duruma karşı çıkmaya devam ediyorlar. Bu arada Sarkozy gibi bazı Avrupalı politikacılar,  uluslararası arenada Türkiye'yi imtiyazlı ortak olarak adlandırmaya çabalıyorlar. Ayrıca Türkiye'nin Avrupa  ülkelerinden tarihsel ve kültürel farklılığı nedeniyle  üyeliğini imkânsız olarak görüyorlar. Bu arada Türk  yetkililer de AB üyeliği konusunda tek bir görüşe sahip  değiller. Generaller ve Mustafa Kemal Atatürk yandaşları,  Türkiye'nin, laiklik düzenini korumak için biran önce AB  üyeliğine girmesi gerektiğine inanıyorlar. Deniz Baykal liderliğindeki CHP ve demokrat partiler de, Türkiye'nin  üyeliği doğrultusunda AB'ye sınırsız ayrıcalık vermek  gerektiğine inanıyorlar. Ancak AKP, Türkiye'nin AB üyeliğini  yararlı görürken bu doğrultuda ülkenin siyasi ve ekonomik  dengelerini bozmaya da hazır değil. İşte burada laikler  ve İslamcılar bir kez daha karşı karşıya geliyorlar. Son zamanlarda Türkiye'nin AB üyeliği konusunda yeni  gelişmelere -bu gelişmelere bakıldığında Ankara'nın bugünkü siyasi dengelerini bir ölçüde parçalayacak- şahit olduk.   Son zamanlarda AB üyesi ülkelerin dışişleri bakanları  yaptıkları bir açıklamayla, Türkiye'nin birliğe tam üyeliğine  karşı çıktıklarını belirttiler. AB'nin, Türkiye'nin üyeliği konusundaki son tutumu,  Avrupalı'nın Ankara'ya olumsuz baktığını gösteriyor. Türkiye  de bu gerçeği kabul etmeli. Türkler ve Avrupalılar arasındaki  kültürel, dini ve çeşitli tarihi köklere bakıldığında Ankara'nın  AB üyeliğine girme imkânı yok. Bu doğrultuda Ankara, bakış  açısını AB'den Orta Doğu'ya çevirmeli ve bu stratejik bölgenin  kapasitelerini dış politikasında yeniden tanımlamalı.  Türkiye'nin AB üyeliği şu ana kadar bu ülke için çok masraflı  olduğu gibi sonuçsuzdur da. Türkiye'nin AB üyeliği, AB'nin tüm  üyelerinin bu meseleye olumlu oy vermesini gerektiriyor. Burada 26 Avrupa ülkesinin, Türkiye'nin üyeliği gibi önemli bir  konuda uyumlu davranması imkânsızdır. Fransa'da Sarkozy gibi  kişilerin varlığı da bu doğrultuda temel bir engel sayılıyor. Türkiye, AB'nin kendisine olumlu bakmadığı ve hatta  bazı konularda hükümete karşı olan isyancıları güçlendirmeye  çalıştığı gerçeğini bilmeli. İlginç olan konu şu ki, Türkiye  Genelkurmay İkinci Başkanı Ergin Saygun, AB'yi PKK terör örgütünü desteklemekle suçladı. Saygun, bu konuda, AB'nin  PKK'yı destekleyerek bu terör örgütünün ülkeye verdiği  zararlarda payı olduğuna inanıyor. Türkiye, AB'nin kendisine yönelik derin olumsuz  bakışını algılamalı, Ankara'nın AB üyeliği doğrultusunda  siyasi ve ekonomik gücünü ve daha fazla enerjisini  harcamaktan vazgeçmeli. Açık olan şu ki, Türkiye'ye  yönelik AB'nin ve Fransa'nın aşırı Cumhurbaşkanı Sarkozy  gibi kişilerin çifte standartları, bazı durumlarda koz  haline geliyor ve bu konu, Türk devleti ve milleti için  çok tehlikeli ve telafisi olmayan bir durum yaratabilir. " (18/12)

İTALYA BASINI:

Il Messaggero: "AB Neden Türkiye'ye Hemen Evet Demeli? İşte Dört Önemli Sebep": "Vahim bir hata: Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerinin başlatılmasının üzerinden iki sene geçtikten sonra,  müzakerelerin ileride saptanacak bir tarihe bir kez daha  ertelenmesi Türkiye'den ziyade AB'yi zarara uğratacak  stratejik bir hatadır. Halbuki bugün Başbakan Erdoğan  tarafından idare edilen Türkiye'nin AB'nin 28'inci üyesi  olması için en azından dört iyi neden mevcuttur. Bunlardan birincisi jeopolitik olup doğrudan çıkarların  da ötesindedir. Bugün Türkiye, Doğu ile Batıyı birbirine  bağlayan köprü konumunda, Batı modelindeki tek İslam ülkesi  örneğidir. AB'ye nihayet İslam dünyasında bir politikaya sahip  olma imkânı tanıyacak bu özel nitelikleri ‘kullanmamak' suretiyle  fırsatın kaçırılması anlamına gelecektir. Türkiye esasen dünyada  yaşayan 1,5 milyar Müslüman'ı temsil eden bir ülke niteliğindedir. Türkiye'nin AB kulübüne alınması ılımlı kesimin liderliğini üstlenmesine ve terör yanlıları karşısında daha sağlam durmasına  imkân tanınması anlamına gelecektir. Türkiye'nin AB'ye katılımına ‘evet' denmesi için ikinci  önemli neden ise Türkiye'nin baskı altına sokulması ve başka  taraflara yönelmesinin engellenmesidir. Putin'in eski emperyalist eğilimlerini yeniden ön plana çıkardığı bir ortamda, Türkiye'nin  siyasi-askeri planda Rusya ile müttefikliğe yönelmesi veya diğer İslam ülkeleri tarafından aşırı pozisyonlara itilmesini görmek  AB için büyük bir kazanç olmayacağı kuşkusuzdur.    AB'nin Türkiye karşısında geri adım atması, AB içerisinde  isteyerek onsuz da kalabileceğimiz ‘Kıbrıs ile diplomatik kriz'  veya tarihte kalmış eski ‘Ermeni meselesi' veya kısa bir geçmişe  sahip ancak daha da karmaşık bir Kürt meselesi (ki söz konusu  azınlığın bir bölümü Erdoğan'ın partisini desteklemektedir) yüzünden mi yapılmaktadır? Madalyonun diğer yüzünde yer alan  tehlikeye oranla tüm bu sayılanlar son derece önemsizdir. Türkiye AB'ne kabul edilmediği takdirde (Türkiye'ye evet  denmesi için üçüncü önemli sebep) Türkiye'nin tam ve güçlü bir  demokratik-laik idare yolundaki çalışmalarının ne gibi bir  istikamete yöneleceğini de bilmiyoruz. Şimdiden hissedilen  Türk kamuoyunun hayal kırıklığı (ki, kısa bir süre içinde Türkiye'de AB'ye üyeliğe taraftar olanların sayısı yüzde 75'ten  yüzde 50'ye indi) hem hukuk devleti açısından (pek çokları  askerlerin pusuda olduğundan endişeleniyor) hem de dini  açılardan tehlikeli geri gidişi teşvik etme riski taşımaktadır.  Biz AB'liler için, bunun engellenmesi ise kırk yılda bir  ileri görüşle hareket etmiş olmak açısından önemlidir. Son olarak ise Türkiye'nin AB'ye katılımına ‘evet'  denmesi için ekonomik nitelik taşıyan bir neden mevcuttur.  Son dört yılda Türkiye o denli mükemmel sonuçlar elde etti  ki, bunların bazıları biz İtalyanları utandıracak ölçülerde.  Türkiye'nin performans listesi ilgi çekici olmanın ötesinde,  şaşırtıcıdır. Türkiye tüm bu kalkınmayı da Maastricht kriterlerini bizden çok  daha iyi yerine getirerek ve kamu borçlanmasına ağırlık vermeden gerçekleştirdi. Türkiye ekonomisinde GSMH/kamu borcu oranı  yüzde 40, Bütçe açığının GSMH'ne oranı ise yüzde 2. Tüm bunlara ülkenin genç nüfusu (nüfusun yüzde 65'i  34 yaşın altındadır), dünya petrol rezervlerinin yüzde 70'inin  Türkiye'nin Doğu veya Batısında yer alması, böylece ülkeyi   bir enerji koridoru ve santralı haline getirmesi ve uluslararası yatırımların (14 milyar dolarlık bir ticaret hacmi ile İtalya  Türkiye'nin üçüncü ticari ortağıdır) ülkeye hızla akışı da eklendiğinde neden bugün Türkiye'nin Çin, Hindistan ve Brezilya  ile birlikte ‘onsuz kalınamayacak' bir ülke konumunda olduğu anlaşılabilir. Öyleyse, tüm bu durumu kabul etmek için daha neyi  bekliyoruz?"  (Enrico Cisnetto, 18/12)

ULUSLARARASI ARAP BASINI:

El Arab: "Türkiye'nin AB'ye Katılımı Sürecinde İki Başlık Daha Açıldı": "AB büyükelçileri çarşamba günü, Türkiye ile  müzakerelerde iki yeni başlığın daha açılmasını onayladı.  ‘Tüketici sağlığının korunması' ve ‘Trans-Avrupa ağları'  ile ilgili olan başlıkların açılması, Sarkozy'nin isteği  üzerine bir çalışma grubunun oluşturulması için cuma günü  düzenlenen zirvede alınan kararın ardından gerçekleşti. Eski İspanya Başbakanı Felipe Gonzales, AB'nin  geleceğini belirleyecek çalışma gurubunun başına geçti.  Gonzales daha önce, Türkiye'nin tam üyelik çabalarını  eleştirmişti. Bir sözcü, Gonzales'in tutum değiştirdiğini  ve AB'nin, Türkiye'ye vermiş olduğu vaatlere bağlı kalması  gerektiğini söyledi. İngiltere, İtalya, İspanya ve İsveç  AB ülkeleri içinde Türkiye'nin tam üyeliğini en çok  destekleyen ülkeler arasında yer alıyorlar. " (18/12)

YUNANİSTAN BASINI:

Yunanistan Radyo-Tv Kurumu: "Türkiye-AB Müzakerelerinde İki Yeni Başlık Açılıyor": "Avrupa Birliği dönem başkanı Portekiz, 27'lerin, Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerinde iki yeni başlığın  açılmasına yeşil ışık yaktıklarını açıkladı. ‘Trans Avrupa  Şebekeleri' ve ‘Tüketici ve Sağlığının Korunması' başlıkları,  Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın katılımıyla çarşamba  sabahı resmen açılıyor. Bu karar, Fransa'nın yeni başlık açılmasına yeşil  ışık yakması için talep ettiği ve cuma günkü Avrupa Doruk  Toplantısında oluşturulan ‘müzakere grubunun' kurulmasından  sonra alındı.   (18/12)

 

NOT: Bu bülten, 18  Aralık  2007 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve  yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

   
Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir