2007-12-18 AB Bülteni

Son Güncelleme: 01 Şubat 2008

2007-12-18 AB Bülteni

 

Bülten No : 170                                                                                                                                                                             18 Aralık  2007

DIŞ BASINDA

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

AVUSTURYA BASINI:

Der Standard: "İlle de Katılım": “Recep Tayyip Erdoğan aslında söylemlerinde Nicolas  Sarkozy karşısındaki dostane tutumunu bozmadı sayılır.  Fransız Cumhurbaşkanının zirve belgesinden Türkiye ile  bağlantılı olarak ‘katılım’ sözcüğünü çıkarmasının neden  olduğu kızgınlık düşünülecek olursa, Türk Başbakanının  ‘iki yüzlülükten’ daha sert sözcükler kullanmaya hakkı  vardı. Çünkü Sarkozy'nin müdahalesi yalnız Ankara'nın haklı taleplerini tehlikeye düşürmekle kalmıyor, reform anlaşması  kararıyla bir yandan etki gücü artan Avrupa Birliğinin inanılırlığının da altını kazıyor. Türkiye'nin AB'ye katılımı aleyhinde gerçekten de bir  dizi güçlü argüman var ama Ankara'ya oy birliğiyle katılım  imkânı ve adaylık statüsünün tanındığı da bir gerçek. Başka  bir deyişle, Türkiye ile AB sadece katılım başlığı altında  müzakerelerde bulunuyor. Türkiye'nin katılım süreci zor bir dönemden geçiyor.  Müzakereler duraksıyor, en iyimser durumda bile yıllarca  sürecek ama Ankara artık bu sürecin içinde ve Avrupa'ya yakınlaşıyor. Avrupa'daki mantıklı politikacılar bundan başka ne isteyebilir? Ancak müzakerelerin başarısızlığa uğraması ya da  Türklerin kendiliğinden Birliğe girmekten vazgeçmesi  halinde, AB başkentleri ile Brüksel'in bir seçenek düşünmeye başlaması gerekir. O zamana kadar kimse  ‘katılım’ sözcüğünü ciddi ciddi silemez. “ (Christoph Prantner,  17/12)

Der Standard: "Türkiye'nin Katılımına İlişkin Çok Fazla Hayal Var": Avusturya Başbakanı Alfred Gusenbauer  ile yapılan mülakatın Türkiye ile ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

            Moravec: Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin  baskısı sonucu Türkiye ile bağlantılı olarak "katılım"  sözcüğü zirvenin nihai belgesinden çıkarıldı. Almanya ve  Avusturya açıkça Türkiye'nin katılımına karşı olduklarını  ifade etti. Bu durumda müzakerelere devam etmenin ne gibi  bir anlamı kalıyor?

            Gusenbauer: Türkiye'nin katılımı konusundaki  tartışmalarda sanki Türkiye hemen kapıdaymış gibi üyelerin fazla hayale kapıldığı inancındayım. Gerçek  olan, kimsenin müzakerelerin gelecek 10 yıl içerisinde biteceğinden yola çıkmadığıdır. Ayrıca biz hep AB'nin  Türkiye, Türkiye'nin de AB olgunluğunda olmadığı argümanını öne sürdük. Bu yüzden başka işbirliği ve  ortaklık imkânları olup olmadığının düşünülmesi gerekir.  Müzakerelerin ille de katılımla sonuçlanması gerekmiyor.  Avusturya'daki Parlamentoda varılan uzlaşma doğrultusunda,  eğer Türkiye'nin katılımı söz konusu olacak olursa, bir  halk oylaması yapılmasına karar verildi. AB'nin giderek  konuya gerçekçi yaklaşabilmesi ve AB'de bizim tutumumuza  katılan başka ülkelerin de olması beni rahatlatıyor.

            Moravec: Ama bir taraftan müzakereler sürerken, öte  yandan AB ülkelerinin önde gelen temsilcilerinin katılımın  söz konusu olamayacağını vurgulaması sonucu, Türkiye  kendisiyle dalga geçildiği hissine kapılacaktır. Bu statü,  bütün şartların yerine getirilmesi halinde AB'ye tam üye  olma hakkını içeriyor. Türkiye'ye bazı ülkelerin görüşüne  göre bunun böyle olmadığını söylemek gerekmez mi?

            Gusenbauer: Bu konuda maalesef görüş birliği yok.  Bazıları Türkiye'nin katılım perspektifine sahip olması  gerektiği görüşünde, diğerleri ise Avusturya gibi bunun  AB'nin gücünü aşacağını düşünüyor.

            Moravec: Şimdi Akil Adamlar Komitesi AB'nin gelecekteki  sınırları konusunda kafa yoracak. Sizce Birliğin sınırları  nerede? Örneğin Ukrayna Türkiye'nin aksine tamamen Avrupa'da  bulunuyor. Bu yüzden daha iyi bir katılım perspektifine mi  sahip?

            Gusenbauer: Belli bir zamanda Avrupa'nın sınırları  buradadır demenin tehlikeli bir şey olduğu kanısındayım.  AB'nin sınırlarını siyasi açıdan kavramamız gerekir.  Bugün sınır olarak görünen, 20-30 yıla kadar artık sınır  olmayabilir. AB öncelikle barış, istikrar ve ekonomik  gelişmeyi güvence altına alan siyasi bir proje. Daha  bugünden sınırları belirlemenin yanlış olacağını  düşünüyorum. (Michael Moravec,  17/12)

Wiener Zeitung: "Zirvede Sözü Edilsin Edilmesin, Herşey Genişlemede Bitiyor": “Hayır; genişlemeden söz edilmedi, yoksa edildi mi?  AB devlet ve hükümet başkanlarının zirve kararlarında küçük  bir cümleye herşeye rağmen yer verildi. Devlet ve hükümet  başkanları AB Komisyonunun genişleme stratejisini dikkate  aldıklarını belirttiler. Yeni ülkelerin ancak öngörülen  şartları yerine getirmeleri halinde Avrupa Birliği'ne katılabilecekleri anlamına gelen bu cümle yeni bir şey  değil. Böylece her AB üyesi bunu kendi ülkesi içinde istediği  gibi yorumlayabilir. Burada söz konusu olan aslında Türkiye. Bundan başka  hiçbir üyelik üzerinde bu kadar tartışılmadı. Zirve  kararlarında ülkenin adı anılmamış bile olsa, AB devlet  ve hükümet başkanları toplantısında oradaydı. Türkiye, Birliğin yapısını reforma tabi tutacak,  dolayısıyla bundan sonraki genişlemeleri mümkün kılacak  Lizbon Anlaşması'nın imzalanmasının yanı sıra Avrupa'nın  sınırlarının ötesinde de düşünce üretecek olan Akil  Adamlar Komitesinin kuruluşunda da bir rol oynuyordu. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de önümüzdeki  hafta yapılacak olan katılım konferansının adının hükümet  konferansı olarak değiştirilmesi için ısrar ederken  aslında Türkiye'yi düşünüyordu. Ankara'nın bunu izleyen protestosu, Türkiye'nin  sabrının giderek tükendiğini gösterdi. AB açıkça hayır demediği gibi, ‘ama’sız  bir evet demeyi de beceremedi. Başbakan Recep Tayyip  Erdoğan'ın Ankara'da, Paris ya da Brüksel'dekinden  farklı bir ifade kullanan Sarkozy'yi ‘ikiyüzlü’ olarak tanımlaması birçok Türk açısından anlaşılır bir davranış. Hem Sırbistan hem de Türkiye'nin katılım için bütün kriterleri yerine getirmesi gerektiği tartışılmaz bir  gerçek. Ancak Belgrad ve Ankara bunun dışında öne sürülen bütün şartları üyeliğin engellenmesi için bahane olarak  algılayabilir.  O zaman da ‘ikiyüzlülük’ sözcüğü yeniden akıllarına  gelebilir. “ (Martyna Czarnowska, 15/12)

 

FRANSA BASINI:

AFP: "Türkiye... AB, Üyelik Müzakerelerinde İki Başlığın Açılmasını Kabul Etti": “AB'nin Portekiz dönem başkanlığı kaynaklarından elde edilen bilgilere  göre, 27'ler bugün, Türkiye'nin AB'ye üyelik  müzakerelerinin iki yeni başlığının çarşamba günü  açılmasına yeşil ışık yaktı. ‘Transavrupa ağları’ ve ‘tüketicinin ve tüketici sağlığının korunması’ ile ilgili başlıklar, çarşamba sabahı,  Türk ve Avrupalı yetkililerin hazır bulunacakları bir toplantıda resmi olarak açılacak.  Sekiz başka başlık ise, Türkiye'nin havaalanlarına ve  limanlarına Kıbrıs Rum uçaklarının ve gemilerinin girişini  reddetmeyi sürdürmesinden dolayı Aralık 2006'dan bu yana  dondurulmuş durumda. “ (17/12)

 

İSVİÇRE BASINI:

Tages Anzeiger: "Düşündürücü 'Akil Adamlar Komitesi'": “Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy sözünü dinletti.  AB dokuz kişilik bir ‘dönüşüm grubu’nu hayata geçirdi.  Bu komite Fransa Devlet  Başkanının düşündüğü gibi olacaksa, genişlemenin sınırları  konusundaki büyük soruyu ve böylece de AB'nin son halinin  ne olacağı sorusunu cevaplayacak. Durum oldukça hassas, zira Sarkozy hedefinin  Türkiye'nin Birliğe alınmasını engellemek olduğunu başından  beri açıkça ortaya koymuştu. Ancak, tüm AB üyelerinin Ankara  ile müzakereleri sürdürme kararı olduğu için, bu açıkça dile getirilemiyor. Akil Adamlar  Komitesi 2020-2030 Avrupa'sı üzerine düşünecek. Raporun 2010  Haziran ayında sunulması gerekiyor. Merkel az rastlanır bir  açıklık ile görev tanımının, grubun ‘neredeyse her şeyi’ ele alabileceği ölçüde geniş bir kapsama sahip olduğunu  açıkladı. Merkel, komitenin tabii ki AB'nin genişlemesi ve pazarlık  yeteneği konusunda da çalışacağını belirtirken, bu söylemini  yine hemen sınırlamak için, Akil Adamlar Komitesinin ‘Türkiye  ile müzakerelere doğrudan bir etkisinin bulunmayacağını’ ve yalnızca ‘siyaset için karar almayı sağlayıcı temel esasları’  sunacağını söyledi. Sarkozy ise durumu biraz farklı görüyor.  Ona göre, AB'nin ‘sınırsız genişlemesi yüzünden’ ‘Avrupa  rüyası’ tehlikeye atılıyor. Sarkozy AB'nin, ‘kıtanın yeniden  birleşmesi ve giderek birbirine daha yakın siyasi bir birlik’  amacı ile kurulduğunu ve bu hülyanın sınırsız bir genişleme  ile zıt düştüğünü belirterek, Akil Adamlar Komitesinin, bu hülyaya tutunmaya devam edilmeli midir, sorusunu cevaplamak  zorunda kalacağını söylüyor. Böylelikle ortaya çıkıyor ki, AB, dönüşüm grubunu oluşturmakla hatırı sayılır bir riske atılıyor: Bu grup  görevini ciddiye alırsa Birlikte bazı türbülanslara neden  olabilir. “ (Luciano Ferrari,  15/12)

 

YUNANİSTAN BASINI:

Eleftheros Tipos: "Türksüz Ne Yapacağız?": “Yunanistan kendi durgun dünyası içinde yaşamını sürdürmeye devam ederken, dünya da ilerlemeye devam ediyor.  Başlangıç birkaç gün önce Angela Merkel'in Türkiye'nin  AB ile özel ilişkiler doğrultusunda ilerlediğini  söylemesiyle oldu. Devamı, AB zirvesi nihai metin taslağından  aday ülkelerin üye olma hedefine ilişkin ifadelerin  çıkarılmasını Brüksel'e kabul ettirmesiyle geldi. ‘Türkiye Avrupa'da’ ideolojisinin çökmeye  başlarken, bu ideolojiyi en sıcak şekilde desteklemiş olan  ülkenin Başbakanı Ankara'yı ziyaret etme hazırlıklarına  başlamış durumda. Konumu pek de zorlu değil, diyeceksiniz.  Herkesin artık yok olduğunu bildiği bir şeyi desteklemeye  devam edecek. Uluslararası ilişkilerde ikiyüzlülüğün devamlı  kullanılan bir araç olduğu biliniyor. Ancak aynı zamanda  bunun sık sık hiçbir sonuca varmadığı da bir gerçektir. Bu  özellikle Türk-Yunan konuları için daima geçerlidir. Bu bağlamda Başbakanın Ankara'ya nasıl gideceği önemli  değil, Ankara'dan nasıl döneceği önemlidir. Ege, Trakya,  Kıbrıs konularıyla ilgili olarak bu ziyaret büyük bir  olasılıkla herhangi bir gelişme getirmeyecek. Avrupa'daki mağlubiyeti nedeniyle Ankara'nın  tutumunu katılaştırması olasıdır. Hazır olması gereken  taraf Atina'dır. Türkiye'nin AB üyeliği perspektifi  arkasında gizlendiği sürece Türkiye karşısındaki hareketsizliği  ve eksiklikleri için bir bahanesi de vardı. Ancak şimdi bu  şaka bitiyor ve bunu artık ne satabilirsin ne de arkasında saklanabilirsin. Artık gerçek bir politika gerekir. Hazin  bir şekilde durgun dünyamız bu konuda hareketlenmek zorunda  kalacak. İyi ki öyle olacak. Ancak bunun gerekli olduğunu kendiliğimizden anlamalıyız, gerçek bunu karşımıza çıkarmadan  önce. Aksi halde gelişmeler sosyal güvenlik ya da Olimpik  Hava Yollarını konularındaki gelişmeleri andıracak. Tek  farkları: Bunlar daha olumsuz olacak. “ (Georgios P. Maluhos, 16/12)

 

 

NOT: Bu bülten, 17  Aralık  2007 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

 

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir