2007-12-05 AB Bülteni

Son Güncelleme: 11 Aralık 2007

2007-12-05 AB Bülteni

 

Bülten No : 161                                                                                                                                                                     05 Aralık 2007

 


DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

ABD BASINI:
AP: "Yunanistan İçişleri Bakanı: AB, Yasa Dışı Göçe Karşı Önlem Almalıdır": "Yunanistan İçişleri Bakanı bugün yaptığı bir açıklamada, AB'nin, güneydoğu ucunu oluşturan Yunanistan ve Kıbrıs sınırlarından kaçak göçmen akışını önlemek için harekete geçmesi gerektiğini söyledi. Konuşmasında, AB üye adayı Türkiye'nin, yasa dışı göç ve insan ticaretine karşı katı düzenlemeleri hakkıyla uygulamadığını da ifade eden Pavlopoulos, AB'ye, ‘Türkiye'nin katılımına açık olduğumuzu beyan ettik' demekle birlikte Ankara'nın AB'ye üyelik koşullarının tamamını yerine getirmesi gerektiğini belirterek ‘Türkiye bu gerçeği kabullenmek zorundadır' dedi. (03/12)

Bloomberg: "Merkel: Alman Hristiyan Demokratlar Türkiye'nin AB Üyeliğine Karşı": "Almanya Şansölyesi Angela Merkel, lideri olduğu Hristiyan Demokrat Birliğinin (CDU) Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik başvurusuna karşı çıktığını ilk defa açık bir şekilde ifade etti. Merkel, bugün Hristiyan Demokratların Hannover'deki yıllık konferansında yaptığı konuşmada, ‘Biz, Türkiye ile imtiyazlı ortaklıktan yana olduk, hâlâ öyleyiz ve olmaya devam edeceğiz, ancak Avrupa Birliği'ne tam üyeliğine karşıyız' dedi. Merkel'in CDU partisi şimdiye kadar Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki katılım görüşmelerinin, sonuçta Türkiye'nin tam üye olma ihtimalini dışlamaması gerektiğini söylüyordu. Merkel, şimdi CDU'nun buna karşı olduğunu ‘açıklamakla doğru yaptığını' söyledi. (Andreas Cremer, 03/12)

Amerika'nın Sesi Radyosu: "Merkel: Türkiye'nin AB'ye Üyeliğine Karşıyız": "Almanya'da Başbakan Merkel'in Hristiyan Demokrat Birlik Partisinin kurultayında Türkiye'nin AB üyeliği tartışmaları gündemi belirledi. Kurultaydan Türkiye'nin birliğe üyeliğine hayır kararı çıktı. Almanya'da koalisyon hükümetinin büyük ortağı Hristiyan Demokrat Birlik Partisi CDU, dün başlayan genel kurultayında Türkiye'nin AB üyeliğine karşı ibareyi partinin temel ilkeler programına aldı. Programda büyük çoğunlukla kabul edilen ve partinin gençlik kolu ve çeşitli eyalet teşkilatları tarafından sunulan ibareye göre Alman muhafazakârları, Türkiye'nin tam üyeliğini artık prensip olarak reddediyorlar. Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin imtiyazlı ortaklık bazında sürmesini tek çözüm olarak öneriyorlar. Kurultayın konuşmasını yapan Başbakan Merkel de Türkiye'yi en iyi şekilde AB'ye bağlamanın yolunun imtiyazlı ortaklıktan geçtiğini tekrarladı. ‘AB'nin genişlemesi ve derinlik kazanmasının paralel yürümesi gerektiğini konuşuyor. Bundan dolayı sizlerin de bir kez daha vurguladığı gibi Türkiye meselesine berraklık kazandırmak doğru olacaktır ve biz daha önce de olduğu gibi, Türkiye'nin Avrupa ile yakın temas yürüten özel konumlu ortaklığından yanayız, ancak AB'ye tam üyeliğine kesin olarak karşı bir tutum içindeyiz.' Dışişleri Bakanı Steinmeier, CDU'nun kararını Türkiye ile olan güven ortamına zarar verecek bir tutum olarak nitelerken, Liberal Partiden yankı kürsüsünde birlik partilerinin Türkiye'nin önemini halen kavrayamadığını savunuyor." (04/12)

Washington Times: "Türkiye ve AB'yi Tartışmak": "Sarkozy Fransız-Amerikan derneğinin düzenlediği bir organizasyonda şunları söylemişti: ‘ABD'deki endişeler sebebiyle Müslümanların Fransa'daki konumuyla ilgili sorularla sıkça karşılaşıyorum. Sevgili dostlarım, tutarlı olun. Müslümanları Fransa'ya ya da Avrupa'ya entegre edebilmemizle ilgili endişe duyulmasının, aynı anda ABD Türkiye'yi AB'ye kabul etmemizi, hem de zorla isterken ne gibi bir anlamı var. Şayet İslam'la ilgili bir problemimiz olduğunu düşünüyorsanız o durumda bize Avrupa'nın İslam'ı reddetmesi ve Avrupalı bir İslam yaratmak için çözüm bulmak amacıyla zaman tanımanız gerekiyor. Ancak ardından da 75 milyon vatandaşıyla Türkiye gibi bir ülkenin entegrasyonuna da eş ölçüde bir destek vermeyin. Tutarlılık Avrupa ile ABD arasındaki ilişkilerin bir parçasıdır.' Aslında pek çok Avrupalı Sarkozy'nin bu görüşlerini paylaşıyor. Türkiye'nin Avrupalılaşmaktan çok Müslümanlaştığı bir gerçek; özellikle de İslami kökenli Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) 2002'de iktidar gelmesinden bu yana... 2006 tarihli Pew küresel yönelimler anketine göre, o tarihten bugüne, Türklerin yüzde 51'i kendisini ilk önce Müslüman olarak tanımlıyor. Dindar olmak sorun değil, ancak kamusal yaşamda İslami pratiklerle karşılaştıklarında insanları gerçekten neyin korkuttuğu hakkında samimi bir tartışma yok. Şayet din hürriyeti kamusal alanlarda başörtüsü takılmasına izin verilmesiyle ölçülecekse o zaman diğerlerinin dini pratiklerinde de yeni yorumlamalara müsaade edilecek mi? Ya da AKP'nin laik devletten anladığı şey Avrupalı laik düzen ile uyuşuyor mu? Sarkozy, ‘Avrupalı bir İslam yaratmayı sağlayacak yolları ve vasıtaları bulmak' için zamana ihtiyacı olduğunu söylemekte haklı. Ancak Avrupalıların başörtüsünün Türkiye'deki siyasi İslam'ın tek sorunu haline gelmesine müsaade ettikleri de bir gerçek ve şimdi meseleye daha derinlemesine bakıyorlar. Türkiye'de en güvenilir kamuoyu araştırma grubu olan Tarhan Erdem'in idaresindeki KONDA, dün, örtünen kadın sayısında önemli bir artışın olduğunu gösteren yeni bir anketin sonuçlarını açıkladı. Söz konusu ankete göre, son dört yıl içerisinde başörtüsü takan kadınların sayısı bir milyon iken siyasi İslam'ın bir sembolü olan türban takan sayısı bunun dört katı. AKP'nin başörtüsü gibi geleneksel pratikler konusundaki ısrarı, onların dini yorumlamalar konusunda açık bir tartışmaya izin vermeyeceklerinin kanıtı. Sarkozy'nin Türkiye'nin AB üyeliğine dair görüşleri konusunda ilginç yandaşları olabilir: laik Türkler de gelecekleri konusunda endişe duyuyor olabilirler. Her ne kadar AKP, AB ile müzakerelerin kendilerinin gözetimi altında başlamasından gurur duyuyorsa da, şimdilerde kamusal reformlar yaparak bunu ilerliye götürme konusuyla pek ilgili değil. Avrupa Komisyonu, Türkiye'nin siyasi reform sürecinde ‘sınırlı bir ilerleme' olduğunu kaydetti. Pew küresel yönelimler anketine göre, Türkiye'de AB'den yana olanların oranı 2004'teki yüzde 58 düzeyinden 2007'ye gelindiğinde bu oran yüzde 27'ye düşmüş. Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde, aralarında Kıbrıs, Ermeni soykırımı suçlamaları ve Kürt ikileminin de bulunduğu çok sayıda dikenli mesele var. Aslında AB'nin meselelerinin tamamı bu konularla ilgili değil. Öte yandan, AKP Türkiye'yi AB'ye üyelik güzergâhında tutma konusunda kararlı olmakla beraber, pek çok çelişkili sinyal gönderiyor. AKP henüz yeni bir parti iken ve iktidarının Türkiye'yi nasıl etkileyeceğini kestirmek mümkün değilken bunlar da endişelerin artmasına sebep oluyor. Ancak şimdilik Türk manzarası mutlak bir kaosun içerisinde gözüküyor. Tüm handikaplara rağmen, Sarkozy, Türkiye'nin Batılılaşma sürecinin ülkenin hudutları ve siyasetçilerinin verdikleri cevaplarla sınırlı olmadığını; aslında bir Avrupa projesi olduğunu anlamış gibi gözüküyor. Türkiye konusunda hâlâ yapıcı bir yaklaşım sergileyebilir. Seçildiğinde Türkiye'nin AB ile katılım müzakerelerini sona erdireceğini söylemiş olmasına karşın Sarkozy şimdilik böyle bir şey yapmadı. Yalnızca muhalefetini açık ve sesli bir şekilde ifade etmeye devam ediyor ki, bu da Avrupa nüfusunun bir kısmının samimi görüşlerini temsil etmesi bakımından oldukça adil. Öte yandan süresi yakında dolacak olan AB Dönem Başkanı Portekiz ile sıradaki dönem başkanı Slovenya, Türkiye'nin üyeliğine tam destek vermeyi sürdürüyor. (Tülin Daloğlu, 04/12)

ALMANYA BASINI:
ARD: "CDU' nun Parti Kurultayı Öncesinde Angela Merkel İle Yapılan Bir Mülakat": Almanya Başbakanı Angela Merkel ile yapılan mülakatın ilgili bölümünün çevirisi şöyledir:

DEPPENDORF: Bir de dış politika ile ilgili bir soru olacak; söz konusu olan Türkiye. İmtiyazlı ortaklık tutumu sürecek mi? Türk iktidar partisinin Avrupa Halk Partisine alınmasına karşı Alman Hristiyan Demokratların (CDU) saflarından yoğun tepkiler geliyor. Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
MERKEL: CDU ve ayrıca CSU'nun da tutumu imtiyazlı ortaklıktır. Bunda hiçbir şey değişmeyecek. Bunun bir kez daha altını çiziyoruz. Eğer konu AK Parti, yani Başbakan Erdoğan'ın partisi ise, biz, Avrupa Halk Partisine (EVP) tam üye olunmasının sadece AB'ye tam üye olunması durumunda söz konusu olabileceğini söylüyoruz. Bu nedenle de bu sorunun şu an için yeri değil. Bu konuyu yarın yapacağımız görüşmelerde tekrar ele alacağız. (Ulrich Deppendorf, 02/12)

FRANSA BASINI:
AFP:
"Merkel Türkiye'nin AB'ye Üyeliğine Karşı Olduğunu Yineledi": "Hristiyan Demokrat partisinin (CDU) bugün Hannover'de (Almanya'nın kuzeyi) yapılan kongresi sırasında Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye'nin AB'ye üyeliğine karşı olduğunu yineledi. Partisinin bin kadar delegesine yaptığı konuşmada muhafazakâr Başbakan, ‘Türkiye ile bir imtiyazlı ortaklık konusunu destekliyoruz, ancak Türkiye'nin AB'ye üyeliğine karşıyız' dedi. Merkel, Fransa'nın da hemfikir olduğu Türkiye ile imtiyazlı ortaklığın tercih edilmesi gerektiği fikrinin CDU'nun kongre sırasında kabul edeceği yeni siyasi programın metninde açıkça yeraldığını belirtti. Angela Merkel, ‘İçinizden birçoğunun bu yaklaşımın yeni siyasi programımıza eklenmesini istemeniz iyi bir şey' şeklinde konuştu. Başbakan Merkel dün akşam yaptığı açıklamada Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP, İslamcı hareketten geliyor) Avrupa Halk Partisi'ne (PPE, muhafazakâr) katılmasının mümkün olmadığını belirtti. Merkel, ‘PPE'ye katılma konusu ancak 'AB'ye de üye olanlar için' sözkonusudur' dedi." (03/12)

AFP: "Bosna İle AB Bir Ortaklık Anlaşması Parafe Etti": "AFP muhabirinin bildirdiğine göre, Bosna bugün Brüksel ile bir ortaklık anlaşması parafe etti. Bu anlaşma, AB'ye üyeliğe doğru uzanan uzun yolun ilk aşaması olarak görülüyor. Ortaklık ve istikrar anlaşması (ASA), düzenlenen bir tören sırasında Bosna Başbakanı Nikola Spiric ile AB'nin genişlemeden sorumlu Komiseri Olli Rehn tarafından parafe edildi." (04/12)

İNGİLTERE BASINI:
Reuters:
"AB Komisyonu: AB Türkiye İle Müzakere Taahhüdüne Bağlı Kalmalı": "Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in Türkiye'nin AB üyeliğine muhalefetini yinelemesine rağmen Avrupa Komisyonundan bugün yapılan açıklamada, AB'nin Türkiye ile müzakerelere devam etmesi gerektiği belirtildi. Komisyon Sözcüsü Johannes Laitenberger düzenlediği toplantıda, ‘Taahhüdümüze bağlı kalmamız gerektiğini düşünüyoruz. Avrupa Komisyonu bu görüşmelerin devam etmesinden yana' dedi. Laitenberger, AB devletlerinin 2005 yılının ekim ayında, kriterleri karşılaması halinde tam üye olacağı düşüncesiyle Türkiye ile müzakerelerin açılmasına oybirliğiyle karar verdiklerini hatırlattı ve üyelik hakkında kararın bu müzakerelerin sonunda verileceğini belirtti. AB diplomatlarına göre, Fransa, bugün AB dışişleri bakanlarınca onaylanacak olan genişleme politikasına ilişkin bildiriden, Türkiye ile yürütülen müzakereler bağlamında ‘katılım' kelimesinin çıkarttırmaya uğraşıyor. Diplomatlar, AB büyükelçilerinin geçen hafta konuyu tartıştıkları sırada Paris'in yalnız kaldığını ve konuyu çözümlemek için bu hafta bir başka girişimde daha bulunacaklarını söylediler. Ankara imtiyazlı ortaklığı kesinlikle reddediyor ve tam üyelik dışında herhangi bir şey istemediğini söylüyor. (04/12)

Reuters: "Yunanistan-Türkiye... İki Ülke Güven Artırıcı Bir Dizi Karar Aldı": "Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, Türk mevkidaşı Ali Babacan'la görüşmesinin ardından basına yaptığı açıklamada, ‘Bugün ilişkilerimizdeki güven havasını artıracak bir adım attık. Güven artırıcı yeni bir karar paketini kabul ettik' dedi. Yunanistan, Türkiye'nin 27 üyeli AB'ye katılma çabasına en çok destek veren ülkeler arasında ve komşusunun AB kriterlerinin tamamını karşılaması durumunda tam üye olması gerektiği görüşünde. Babacan, AB'nin, birliği coğrafi sınırlarla tanımlayarak Müslüman Türkiye'yi üyeliğe kabul etmemesinin yanlış olacağını söyledi. Babacan şöyle konuştu: ‘AB birtakım değerler üzerine kuruludur ve üyeler ortak fikirleri ve değerleri paylaşır. Genişlemeyi sınırlamak büyük bir hata ve yanlış bir başlangıç noktası olur. Türkiye'nin AB'ye girmesi, istikrara ve barışa katkıda bulunarak yeni bir döneme damgasını vuracaktır, farklı insanların tek bir çatı altındaki beraberliğini ortaya koyacaktır'." (Karolos Grohmann, 04/12)

YUNANİSTAN BASINI:
NET TV: "Dışişleri Bakanı Ali Babacan İle Mülakat": Ankara'da Dışişleri Bakanı Ali Babacan'la yapılan mülakatın AB ile ilgili bölümü şöyledir:

PAPATHANASİU: Dışişleri Bakanı ile, Atina ziyareti için ayrılmadan 24 saat önce Ankara'daki bürosunda görüştüm. Sayın Babacan NET'e mülakatında Türk-Yunan ilişkileri için şimdi bir fırsatın olduğunu söylüyor.

BABACAN: Yunanistan ve Türkiye arasındaki ilişkiler her geçen yıl düzeliyor. Bu aşamada iki yeni hükümet var. Her iki ülke adına ilerleyerek, ikili ilişkilerimize yeni bir teşvik için fırsat vermek çok önemlidir. Türk-Yunan ilişkilerinin geleceği konusunda vizyonumuz çok nettir. Vizyonumuz: İkisi de Avrupa Birliği üyesi olan iki komşu ülkenin zaman içinde yan yana olmasıdır.

PAPATHANASİU: Ekümenik Patrikhane ve Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden açılması elbette ikili konular değil, dini özgürlüklerle ilgili konulardır. Türk Hükümeti Heybeliada Okulunun yeniden açılması konusunu ele alıyor mu? Sizce Patrikhanenin korunması Türkiye'nin AB sürecinin yararına olmaz mı?

BABACAN: Patrik Türk vatandaşıdır. Türkiye'de bütün vatandaşlarımız haklardan ve özgürlüklerden yararlanıyor. Özellikle son beş yılda demokratik prototipleri güçlendirmek ve temel haklar ve özgürlüklerle ilgili uygulamaları düzeltmek için birçok reform gerçekleştirdik. Bu demek değildir ki Kopenhag Kriterleri karşısında yüzde 100 mükemmeliz. Ancak haklar ve özgürlüklerle ilgili bütün konular karşısında düzeleceğiz. Böylelikle bütün Türk vatandaşları, elbette istisnasız, bu alanlarda bizler ilerleme kaydettikçe daha da fazla yararlanacak.
PAPATHANASİU: AB süreciyle ilgili bir soru: Öngörüde bulunmanızın zor olduğunu anlıyorum, fakat yıllardan sonra bu sürecin sonunu nasıl görüyorsunuz?

BABACAN: Türkiye'nin AB süreci 2005 yılının Ekim ayında başladı. O dönemde müzakere çerçevesi benimsendi ve bu metin Fransa da dahil olmak üzere bütün AB ülkeleri tarafından benimsendi ve Türkiye de kabul etti. Sürecin sonunda ne olacağı oy birliğiyle karar alınmasının talep edileceği, bu da bütün üye devletlerin Türkiye'nin üyeliğine "evet" demelerinin gerekli olacağı demektir. Bu dönemde Türkiye farklı bir ülke olacak. Bugünün Türkiye'si olmayacak, AB üyesi bir ülke, yarının Türkiye'si, epeyce farklı bir ülke olacak. (Anis Papathanasiu, 03-04/12)

ERT-WORLD: "Babacan-Bakoyanni Ortak Basın Toplantısı": Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni ile Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan arasında Atina'da yapılan görüşmeden sonra düzenlenen basın toplantısında Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyanni, AB konusunda şöyle dedi: "Dost Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan'a Yunanistan'a hoş geldiniz demekten özellikle memnunum. Babacan'ın Yunanistan'a yaptığı resmi ziyaret, ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin özel bir dinamik gelişme aşamasına, bize kararlı bir şekilde, iki ülke halkının istediği gibi bugünkü durumu devamlı bir şekilde düzeltmemiz ve daha iyi bir gelecek inşa etmemiz için çalışmamıza izin verecek bir evreye geçtiğini teyit ediyor. Bunun için ciddi çabalar gerektiğini ve bu amaca ulaşmak için daha fazlasının gerekeceğini biliyoruz. Yunanistan, uluslararası hukuka saygı, iyi komşuluk ilişkileri ve çağdaş Avrupa'nın temeli olan ilke ve değerler olarak nitelenebilecek, bu karşılıklı çıkar yoluna ısrarla ve sabırla devam etmek için siyasi iradeye sahiptir. Türkiye'nin AB üyeliğine adaylığı ve üyelik süreciyle, sadece Türk halkı ve ikili ilişkilerimiz için değil, aynı zamanda Kıbrıs da dahil bütün bölge için yeni bir başlık açıldı. Bu noktada, Kıbrıs sorununa iki toplumlu ve iki bölgeli bir federasyon temelinde adil, kalıcı ve işler bir çözüm bulunmasının özel bir önemi olduğuna değinmek istiyorum. Türkiye'nin Avrupalaşma sürecinin yarattığı fırsatların ve olanakların değerlendirilmesi gerekir. Türkiye'nin tam üyeliğinin Avrupa'nın ön koşullarına bağlı olması gerekir. Yunanistan, Türkiye'nin üyelik sürecini istikrarlı bir şekilde destekliyor. Bu bizim, güvenli barış, sağlam istikrar, ekonomik kalkınma ve daha güçlü demokrasi için bilinçli tercihimizdir. Buna paralel olarak ikili ilişkilerimizin daha fazla geliştirilmesi için çabalarımızı sürdürüyoruz. Ülkelerimizde halk iradesiyle yenilenen ve bu zor iddiayı kazanmaya çalışan yeni iki hükümet var. Açılmış bir fırsat kapısı var ve bunu, iki ülke halkı arasında işbirliğini ve dostluğu geliştirerek değerlendirebiliriz. Samimi görüşmeler ve halihazırda dinamik olarak gelişmiş olan ekonomik ilişkileri daha fazla geliştirerek ve güçlendirerek, görüşme ve Yunan ve Türk halkları için yararlarını artırma fırsatı var. Bu çerçevede, Sayın Babacan ve diğer yetkililerle görüşme fırsatı bulduğumuz hususların da ötesinde, aramızdaki güven arttırıcı önlemlerin geliştirilmesinde bugün bir adım daha attık." (04/12)

NOT: Bu bülten, 3 -4 Aralık 2007 tarihlerinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir