ENGLISH
  Güncelleme: 01/09/2009

2009-05-25 AB Bülteni

2009-05-25 AB Bülteni

 

Bülten No : 74 25 Mayıs 2009


DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

 

ALMANYA BASINI

Der Tagesspiegel: "Türk Cumhurbaşkanı Yargının Hedefinde":"(...)Bir gazete, savcılar ve hâkimlerin sürekli siyasete müdahale etmek yerine, işlerini yapmalarının daha iyi olacağı eleştirisinde bulunarak, Türkiye ve diğer Avrupa Konseyi ülkelerinin hukuk sistemleri üzerinde bir nevi kontrol fonksiyonu olan Strasbourg'daki İnsan Hakları Mahkemesinin rakamlarına işaret etti. Strasbourg'un bilançosu Türkiye için çok kötü görünüyor. Strasbourg, Türk mahkemelerinin aldığı 1950 karardan 1700'ünde İnsan Hakları Konvansiyonu'nun ihlal edildiğini tespit ederken, 500'ün üzerindeki davada mağdurların adil bir şekilde yargılanmayışlarını kınadı. Bu eksiklere rağmen Türk hâkimlerin çoğunun ideolojik bilincinin yakında değişmesi olası gözükmüyor. Ülkedeki en yüksek mahkemeler bile Avrupa normlarına uymak yerine, milliyetçilik duygusuyla hareket ediyor. Daha kısa bir süre önce Yargıtay, Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Orhan Pamuk hakkında Ermenilerle ilgili açıklamaları nedeniyle açılan manevi tazminat davasına yeşil ışık yaktı. Davalılar, Türk milletinin bir ferdi olmaları nedeniyle kişisel haklarına saldırıldığını iddia ediyor. Böylesine zehirlenmiş bir iç siyasi atmosferde, AB reformlarının gerçekleşmesi beklenemez. Üst düzey hâkimler, -demokratik olarak seçilen- politikacıları, AB'nin uzun süreden beri yapılmasını talep ettiği anayasayı değiştirmemeleri yönünde uyardılar. Ülkenin önemli meselelerinde uzlaşı arayışı Türkiye'de giderek zorlaşıyor. "(Susanne Gütsen/22/05)

Deutsche Welle: "Avrupa Birliği'ne Türkiye Uyarısı":"Avrupa Birliğinde dönem başkanlığını devralmaya hazırlanan İsveç'in Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Fransa ve Almanya'nın Türkiye karşıtı söyleminin Avrupa'nın güvenliği açısından tehlikeli olduğunu söyledi. 1 Ocak 2009'da AB Konseyi Dönem Başkanlığını devralan Çek Cumhuriyeti, işe oldukça iddialı başlamıştı. Ancak hükûmet krizi de dâhil bir dizi iç siyasi sorunla uğraşan Prag yönetiminin, dönem başkanlığı hedeflerine ulaştığı pek söylenemez. 1 Temmuzdan itibaren bayrağı devralacak olan İsveç de yine zorlu ama iddialı bir dönem başkanlığına hazırlanıyor. Bu vesileyle İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt'in görüşlerine başvurarak, dönem başkanlığı ile ilgili planları hakkında daha ayrıntılı bilgi almaya çalıştık. Türkiye'nin AB'deki en önemli savunucularından olan İsveç'in dönem başkanlığında Ankara-Brüksel ilişkilerinin de yeniden ivme kazanması bekleniyor. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Fransa ve Almanya'nın son dönemdeki Türkiye karşıtı söylemlerini, Avrupa'nın gelecekteki "güvenliği" açısından "tehlikeli" buluyor. İsveç, 1 Temmuzdan itibaren altı aylığına devralacağı AB Konseyi Dönem Başkanlığı süresince Ankara ile en az iki müzakere başlığı açmayı hedefliyor. Ancak Bildt, önümüzdeki altı ayda, Kıbrıs ile limanlar sorununun çözümlenmemesi durumunda, diğer müzakere başlıklarının açılmasının da bir anlamı olmayacağını düşünüyor. Zira Brüksel üç yıl önce, Türkiye'ye, AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti'ne hava ve deniz limanlarını açması için 2009 sonuna kadar süre tanımıştı. Türkiye'ye limanlar konusunda "ek süre" verilmesi ihtimalini dışlayan Bildt, Kıbrıs barış müzakerelerinin de yıl sonuna kadar bitmesi gerektiğini vurguluyor. Satırbaşlarını bu şekilde özetleyebileceğimiz Bildt'in açıklamalarının ayrıntılarına, Türkiye konusuyla başlıyoruz. Almanya ve Fransa'nın Türkiye karşıtı son çıkışını ve Sarkozy'nin "Türkiye ve Rusya ile ortak bir ekonomik alan oluşturulması" önerisini değerlendiren İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Ankara'nın üyelik sürecinin desteklenmesinden yana olduğunu söyledi: "Sarkozy'nin bu önerilerini yaparken Türkiye'ye ve Rusya'ya danıştığını zannetmiyorum. Tabii bu ayrı bir konu. (...) Ama tabii AB ülkelerinin ve Avrupa parlamenterlerinin büyük bir bölümünün Türkiye'nin üyelik sürecini desteklediğini anlamak lazım. Biz bu sürecin sonuna geldiğimizde, tabii ki bambaşka bir dünyada, bambaşka bir Avrupa, bambaşka bir Türkiye olacak karşımızda. O zaman da bu tartışmaların gidişatı değişebilir."

SORU: Peki, bu güçlü ülkelerin karşıt tutumu, Türkiye'nin AB sürecine nasıl bir etkide bulunabilir?

BILDT: Türkiye'deki süreci olumsuz etkileyebilir. Ama tabii ki, insanları düşünmeye sevk edecektir. Sonuçta Avrupa'da daha fazla insanın düşündükçe Türkiye'nin üyeliğini destekleyeceğini düşünüyorum. Çünkü bence Türkiye'nin üye olmamasının sonuçları, AB açısından iyi olmayacaktır.

Sözü Kıbrıs konusuna getirdiğimizde ise Carl Bildt "öncelik Kıbrıs'ta olmalı" değerlendirmesini yapıyor.

BILDT: Bence en kritik konu, Kıbrıs müzakereleri ve "de facto" Ankara Protokolü. Çünkü 8 müzakere başlığı, Ankara Protokolü yüzünden askıya alınmış durumda. Bizim önceliğimiz de bu konuda olacak. Çünkü eğer bu konuda bir ilerleyemezsek, o zaman diğer başlıklarda ne kadar ilerleme sağlarsak sağlayalım, hiçbir yarar sağlamayacaktır.

SORU: AB, Türkiye'nin Kıbrıs'a limanlarını açıp açmadığı konusundaki değerlendirmesi bu yıl sonunda, yani İsveç'in dönem başkanlığı sırasında yapacak. Eğer o tarihe kadar Kıbrıs'taki müzakerelerden bir sonuç alınamazsa, Ankara'ya yükümlülüklerini yerine getirmesi için ek süre verilmesi gündeme gelebilir mi?

BILDT: Ben limanlar konusunun çok da zor bir konu olduğunu düşünmüyorum. Limanlar konusundaki gelişmeleri gözden geçireceğimizi birkaç yıl önce, yani üç yıl önce, Aralık 2006 tarihinde belirlemiştik. Bu nedenle bir ilerleme bekliyoruz. Bu yıl sonunda da bir değerlendirme olacak. Bu kesin.

İsveç Dışişleri Bakanına "Bu konudaki en kötü senaryo ne olabilir?" diye sorduğumuzda ise şu karşılığı alıyoruz:

BILDT: Bu konuda farklı senaryolara girmek istemiyorum. Ama hiçbir gelişme yoksa, o zaman bu durum olumsuz gelişmelerle sonuçlanır.

SORU: Peki barış müzakereleri 2010 yılında da devam ederse?

BILDT: Barış müzakereleri sonsuza kadar süremez. Sonsuza kadar sürerse de hiçbir sonuç alınamaz. Bu açıdan yıl sonuna kadar bir şekilde sonuçlanması gerekiyor.

Carl Bildt, ülkesi İsveç'in Türkiye'ye neden bu kadar önem verdiğini ise şöyle açıklıyor: "Türkiye önemli. Çünkü biz 'açık' ve 'kabul eden' bir Avrupa istiyoruz. Eğer ülkeler AB'ye girmek istiyorlarsa, kriterleri yerine getirdikleri takdirde Birliğe girebilmeliler. Türkiye'nin modernleşmesi de AB'nin çıkarına. Modern, başarılı ve dinamik bir Türkiye en fazla ülkenin kendi çıkarına. Ama bu aynı zamanda AB'nin dinamikliğini artıracaktır." Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin "Avrupa'nın belli sınırları olmalıdır!" ifadesine "Sınırları çizmek tehlikelidir" karşılığını veren Carl Bildt, bunu şöyle gerekçelendiriyor: "Tabii ki Avrupa'nın sınırları var. Bu sınırları sonsuza kadar uzatamazsınız. Biz kabaca Avrupa'nın neresi olduğunu biliyoruz. Ama bazı Avrupa'daki bazı ülkeler Birliğe giremez derseniz, o zaman bu tehlikeli bir yaklaşımdır. Çünkü bu ülkelere, 'başka yere gidin' diyorsunuz. Avrupa'ya gitmek yerine onları, milliyetçi yöne veya başka yönlere gönderiyorsunuz. Avrupa'nın güvenliği açısından bunun sonuçları ise olumsuzdur. Ülkelerin daha modern, daha başarılı, daha Avrupalı, daha hukukun üstünlüğünü savunan ve daha demokratik olmaları bizim çıkarımızadır. Eğer bizimle gelmelerini istemezsek, onlara başka yere gitmelerini söyleriz. Bu başka yer ise Avrupa'nın bütününe zarar getirir." AB sürecinin devamı için, Türkiye'nin halletmesi gereken en büyük sorunu nedir? Bu konudaki öncelikler ülkeden ülkeye farklılık arz edebiliyor. İsveç Dışişleri Bakanı ise "sorun bir tane değil ki" imasıyla yaklaşıyor konuya.

BILDT: Birden çok konu var. Bunları tabii ki Türkiye'nin kendi iç tartışmalarından da biliyorsunuz. Bu nedenle, bu konuda detaylara girmek istemiyorum. Birkaç gün önce Kürt sorunun birinci öncelik olduğunu gördüm. Bu konuda ilginç gelişmeler olabilir. Ortaklık Konseyinde de tabii bütün bu konular bir bir masaya geldi.

SORU: Peki Türkiye'de son aylara damgasını vuran Ergenekon konusunda AB neden suskun kalmayı tercih ediyor? Örneğin Ortaklık Konseyinde Ergenekon'dan neden hiç bahsedilmiyor?

BILDT: Evet bahsetmiyoruz. Çünkü bu konu Türkiye'nin iç meselesi. Tabii ki bu konuyu yakından takip ediyoruz. Ancak bu konu, AB ve Türkiye arasında resmî bir tartışma konusu olamaz. Ergenekon'a referans yapıyoruz ama müzakerelerimizin bir parçası değil. Tabii ki şu anda devam eden bir yasal süreç olduğu için bu konuda konuşurken dikkatli olmak gerekiyor. Mahkemenin bu yasal süreci tamamlaması biraz zaman alacak. Ama tabii ki şu ana kadarki bulgular çok "tehlikeli olayların" cereyan etmekte olduğunu gösterdi. Bize göre Türkiye'de bunun üzerine gidilmesi, sonuç ne olursa olsun, bizim açımızdan çok önemli. (Duygu Leloğlu/22/05)

Frankfurter Allgemeine Zeitung: "Birlik Partileri: Şimdilik AB'ye Yeni Üye Alınmasın": "(...) AB'nin alım kapasitesinin de, tıpkı aday ülkelerin kriterleri yerine getirmesi kadar önemli olduğuna yer verilen metinde, Türkiye'nin ön koşulları yerine getirmediği özellikle vurgulanıyor. CDU/CSU ayrıca, 7 Haziranda yapılacak Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarının, Komisyon Başkanı ve Alman Komiserin seçimi üzerinde etkili olması gerektiğini talep ediyor." (Stephan Löwenstein/22/05)

AVUSTURYA BASINI

Wiener Zeitung: "Nefret Vaazları Verenler": "(...)Strache, Türkiye ve İsrail'in muhtemel AB üyesi olmalarına şiddetli bir şekilde karşı çıkıyor. Bu tavır, uygun afişler aracılığıyla insanlara duyuruluyor. Başbakan bunun üzerine, zaten bu iki ülkenin üyeliklerinin söz konusu bile olmadığını söyledi. FPÖ'lü Obmann ise pazartesi günü Klagenfurt'da tanıklara işaret etti. SPÖ'lü Avrupa Parlamenteri Hannes Swoboda'nın, Türkiye'nin 2012 yılına kadar AB üyesi olması yönündeki dileği bir sır değil. İsrail'e gelecek olursak, bu ülkenin Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman, Viyana'ya yaptığı ziyarette, ülkesinin orta vadede AB üyesi olmayı çabaladığını vurguladı. Strache, "Faymann bilinçli olarak yalan söylüyor" diyor. Swoboda "Şimdilik Türkiye'nin üyeliği, Türkiye'deki reform süreci yeterince ilerlemediği için söz konusu bile değil." diyerek kendisiyle çelişkiye düşüyor. Swoboda, Türkiye'nin AB'ye üye olmasının kendisinin özel bir dileği olmadığı şeklinde açıklamada bulundu. Swoboda, Türkiye'nin AB üyeliğinin önümüzdeki beş ya da on yıl içerisinde söz konusu bile olamayacağını her seferinde vurguladığını söylüyor. FPÖ'nün gözde adayı Andres Mölzer, Klagenfurt'da partisinin afişlerini savundu. Andres Mölzer "Avrupa Hristiyanların elindedir" şeklindeki sözün net bir ifade olduğunu söylüyor. Bugünlerde Avrupa'da İslamlaştırılmaya karşı bir kültür savaşı yaşanıyor. FPÖ'nün, bunu açıkça telaffuz etmeyi göze alan ve buna karşı mücadele veren tek demokratik güç olduğu belirtiliyor." (Robert Benedikt/22/05)

İSVİÇRE BASINI

Le Temps: "AB, Rusya'yı Türk Vaatleriyle Tehdit Ediyor": "(...) 11 Mayısta Prag'da, taşınan doğal gaz üzerinden yaklaşık olarak yüzde 15'lik bir "geçiş vergisi" talep etmek suretiyle, o zamana kadar, Rusya'yı Kafkasların güneyinden dolaşmayı sağlayacak 3000 kilometrelik bu boru hattının ilerlemesini engelleyen Türkiye ile Birlik arasında bir anlaşmaya varıldı. 25 Haziranda Türk başkentinde imzalanacak bir uzlaşma sağlandı. Ankara ile Brüksel arasındaki yakınlaşma, Habarovsk zirvesinin görmezden gelemeyeceği bir ilerleme. Özellikle de, ocak ayında Rusya ile Ukrayna arasında ortaya çıkan doğal gaz krizi ve kış ortasında birçok Avrupa ülkesine yönelik aralıksız ikmal kesintisinden sonra. (Richard Werly/22/05)

YUNANİSTAN BASINI

Kathimerini: "Ufukta Avrupa Mahkûmiyeti":"Güvenilir kaynaklardan edinilen bilgilere göre, olağanüstü bir değişiklik yaşanmazsa Yunanistan, Trakya'daki Müslüman azınlıkla ilgili olarak Avrupa Konseyi tarafından cezalandırılacak. Gelecek ay Avrupa Konseyinden bir heyet Yunanistan'a gelecek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından alınan kararların uygulanıp uygulanmadığını kontrol edecek. Aynı kaynaklar, alınan kararların uygulanması yönünde herhangi bir adım atılmadığını ve bu nedenle AİHM heyetinin, AB Konseyi Genel Kurul toplantısına sunulacak bir rapor düzenleyeceğine kesin gözüyle bakıldığını belirtiyor. AİHM'in kararı Trakya'daki Müslüman azınlık tarafından kurulan derneklere "Türk" olarak adlandırılmasına olanak tanıyor.(...) Bu arada Ankara'nın Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasına izin vermek için bazı karşılıklar sağlamaya çalıştığı anlaşılıyor. Atina'yla doğrudan temaslarda başkaları, özellikle de Amerikalılar bu konuya yer vermemiş olmasına rağmen Türkiye, Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasının "anahtarının" Trakya'da bir Türk üniversitesinin açılması olduğu mesajı gönderiyor.(...)"(Dora Antoniu/22/05)

Ta Nea: "Türkiye'nin AB Değerlendirme Raporu": "Son zamanlarda gelecek sonbaharda AB Konseyinin Türkiye'nin ilerlemesini kapsamlı bir şekilde değerlendireceğine ve bunun çok önemli gelişmelere yol açacağına dair bir masal üretilmeye başlandığı izlenimini edinmiş bulunuyorum. Bunun gerçek olduğunu sanmıyorum. Tabii, her sonbaharda normal bir şekilde olduğu gibi bu yıl da AB Konseyi aday ülkeleri bilinen "ilerleme raporlarıyla" değerlendirecek. Özellikle Türkiye için AB Konseyi ve 2006 yılının Aralık ayındaki Bakanlar Kurulu kararları, AB Komisyonunun 2007, 2008 ve 2009 yılları ilerleme raporlarında Türkiye'nin Ankara'nın Gümrük Birliği Anlaşması'nın ek protokolünü Kıbrıs yönünde uygulamayı reddetmesini göz önünde tutmasını da öngörüyor. Söz konusu kararlarda diğerlerinin yanı sıra Türkiye ek protokolü uygulamadıkça üyelikle ilgili sekiz müzakere başlığının dondurulması da öngörülüyor. Kasım ayına kadar Kıbrıs konusunda gerçekten ilerleme kaydedilmezse, Türkiye'nin protokolü uygulamayacağı kesinlik kazanıyor, bu bağlamda da sekiz bölüm "buzdolabında" kalacak. Bunun dışında önemli herhangi bir gelişme kaydedilmeyecek. Aslında 2005 yılında başlayan Türkiye ile üyelik müzakereleri artık yörüngeden çıktı ve özel ortaklık ilişkisi müzakerelerine dönüştü. Kıbrıs, ek protokol nedeniyle dondurulmuş olan sekiz başlığın yanı sıra Fransa'nın talebi üzerinde dondurulmuş olan tam üyelikle ilgili beş başlık daha var. Kimse müzakerelerin durdurulmasına yol açacak bir değerlendirme istemiyor, ancak bu zaten özellikle İsveç'in dönem başkanı olacağı o aşamada mümkün de değil. Siyasi veya başka bağlantılara veya da çeşitli taleplerin dile getirilmesine izin verecek daha radikal bir değerlendirme için uygun zemin yoktur. Bu bağlamda boşuna ümitlenmeyelim. Dikkatimizi başka yönlere doğrultalım. (P.K. Yoakimidis/22/05)

 

NOT: Bu bülten, 22 Mayıs 2009 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır.


Güncelleme: 01/09/2009 / Hit: 1,449

Copyrights © 2023 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2023 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı