ENGLISH
  Güncelleme: 24/08/2009

2009-05-18 AB Bülteni

2009-05-18 AB Bülteni

Bülten No : 70 18 Mayıs 2009


DIŞ BASINDA
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

 

ALMANYA BASINI

Frankfurter Allgemeine Zeitung: "Artık Mister Avrupa Olmak İstiyorum": "Avrupa Libertas Hareketi'nin lideri Declan Ganley ile yapılan mülakatın ilgili bölümünün çevirisi:

ROSS: Sayın Ganley, Lizbon Anlaşmasına karşı yürüttüğünüz kampanyayla "Mister No" olarak tanındınız. Avrupa Parlamentosuna "hayır" demek için mi girmek istiyorsunuz?

GANLEY: Hayır, "Mister Demokrasi" ve "Mister Avrupa" olarak tanınmak istiyorum. Demokratik, şeffaf bir Avrupa'ya ihtiyacımız var. Libertas tüm Avrupalıları yeniden Avrupa'ya inanmaya çağırıyor.

ROSS: Avrupa'nın İslamileşmesinden korkuyor musunuz?

GANLEY: Korkuların yönlendirdiği biri değilim. Ancak, örneğin Türkiye'nin AB üyeliği söz konusu olduğunda, Philippe de Villiers ile aynı görüşteyim. Türkiye yakın bir gelecekte AB'ye katılamaz. Tek başına, Avrupa Parlamentosunda küçük devletlerin ağırlığını daha da azaltacak olması bile, buna karşı çıkılması için bir nedendir. (Andreas Ross/15/05)

Frankfurter Allgemeine Zeitung: "Avrupa Parlamentosu Sola Kaymalıdır": "İnsanlar esasen Avrupa projesinden yanalar" diyen Schulz, tıpkı partidaşı Udo Bullmann gibi, Türkiye'nin AB üyeliğini uzun vadede zorunlu görüyor. Şansölye Angela Merkel'in (CDU) bu konudaki tutumunu "iki yüzlülük" olarak niteleyen Schulz, Şansölye'nin bir yandan Türklerin üyeliğini reddettiği izlenimi verdiğini, diğer yandan ise katılım müzakerelerinin her adımına onayladığını söylüyor. Schulz, "Eğer Merkel Türkiye ile sadece ayrıcalıklı ortaklık istiyorsa, o zaman müzakereleri kessin" diye konuşuyor."(Ralf Euler/15/05)

Financial Times Deutschland: "Polonya, Türkiye'nin AB'ye Entegrasyonunu Hızlandırmak İstiyor": "Polonya Başbakanı Donald Tusk, Türk mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan ile perşembe günü Varşova'da gerçekleşen görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, Polonya'nın 2011 yılındaki AB Dönem Başkanlığı sürecinde, Türkiye'nin Avrupa Toplumuna entegrasyonunu hızlandırmak istediğini söyledi. Tusk, "Her ikimiz de Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinin yakında ve olumlu bir şekilde sonuçlanacağına inanıyoruz." ifadesini kullandı. Polonya'nın AB Dönem Başkanlığında "sürecin hızlandırılmasının belirgin sinyallerinin verileceğini" söyleyen Tusk, Ankara'nın yarım yüzyıldan bu yana AB üyeliği için çaba harcadığını, artık yeni kriterlerin öne sürülemeyeceğini belirtti. Erdoğan da ülkesi için önerilen "ayrıcalıklı ortaklığı" reddetti. Daha birkaç gün önce Şansölye Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduklarını açıklamışlardı." (15/05)

İSPANYA BASINI

El Pais: "Egemen Bağış: Avrupa Sorunlarının Çözümünün Bir Parçasıyız": "Türkiye'nin AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış ile yapılan mülakat:
Egemen Bağış, Türkiye'nin yavaşlayan AB katılım müzakerelerini harekete geçirmek amacıyla geçen ocak ayında AB Başmüzakerecisi ve Devlet Bakanı olarak yeni görevine başladı. New York'ta iki üniversitede eğitim görmüş olan Bağış, diplomatik olmaktan daha çok pragmatik profille AB-Türkiye müzakere sürecini hızlandırmaya çalışıyor.

CARLOS: Avrupa Komisyonu gibi siz de Türkiye'nin AB'ye katılım isteğini göstermek için 2009 yılında final sınavını geçeceğine inanıyor musunuz?

BAĞIŞ: Bu yılın ilk ayları hesaba katılırsa Türkiye, kendi mevzuatı ile Avrupa mevzuatını uyumlu hâle getirmek için ocak ayında dört yıllık bir program sundu. AB ile müzakereleri yürütmek için yeni bir bakanlık kurdu. Kyoto Protokolü'nü imzaladık, bir devlet televizyon kanalı günde 24 saat Kürtçe yayın yapmaya başladı... Sanırım sınavı geçmek için iyi bir yoldayız.

CARLOS: Merkel ve Sarkozy, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini reddetmekte ısrar ediyor ve "imtiyazlı ortaklık" öneriyor.

BAĞIŞ: AB'nin yürürlükteki tüm yasalarını ve AB ile Türkiye arasındaki binlerce sayfalık tüm belgeleri okudum ancak hiçbir yerde imtiyazlı ortaklık ifadesine rastlamadım. Bu, hiçbir kapsamı olmayan, sanal bir fikir. Türkiye AB'den birçok söz aldı ve AB'de sözlerin yerine getirilmesi temel bir prensiptir. Sarkozy ve Merkel, istediklerini söylemekte özgür ancak Türkiye'nin AB meselesini iç politika malzemesi olarak kullanıyorlar.

CARLOS: Başka ülkelerde de Türkiye'ye ret cevabı giderek artacak mı?

BAĞIŞ: Türkiye'nin AB'ye girişine karşı olanların çoğu, tarih kitaplarının sayfalarında bir dip not olarak yer alacaklar. AB, kendi içinde bir barış sürecidir ve Türkiye'nin AB'ye girişi de bu sürecin taçlandırılması anlamına gelebilir. Bütün dünyadaki bir buçuk milyardan fazla Müslüman, büyük bir ilgiyle bu süreci izliyor. İslam dünyasından Avrupa'ya gelen gençlerin -20 milyon Müslüman Avrupa'ya yerleşmiş durumda- bir modele ihtiyaçları var. Bu gençler, ayrımcılık ve şiddet üretenler ile Başbakan Erdoğan gibi ülkesinin modernleşmesi, insan hakları ve demokrasi iddiasında olanlar arasında seçim yapabilirler.

CARLOS: Türkiye, Ermenistan ile ilişkileri normalleştirmek için bir anlaşmaya vardı. Ortak sınırların ne zaman açılacağını biliyor musunuz?

BAĞIŞ: (...) Hazar'dan Avrupa'ya enerji akışında bir merkez hâline gelmek istiyoruz. Türkiye, Avrupa sorunlarının çözümünün bir parçasını teşkil ediyor ve enerji de bu sorunlardan biri. Barış için de önemli bir merkez olmak istiyoruz: İsrail ile Suriye, Rusya ile Gürcistan arasında ara buluculuk yapıyoruz ve de ABD ile İran arasında ara buluculuk yapmamız istendi.

CARLOS: Kıbrıs'ın bölünmüşlüğü, Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin temel engellerinden biri olmaya devam ediyor. Türkiye, adanın yeniden birleşmesi müzakerelerinde hangi rolü oynuyor?

BAĞIŞ: Bütün gücümüzle diyalogu destekliyoruz. Mehmet Ali Talat, Dimitris Hristofyas ile müzakerelere bir anlaşmaya varılıncaya kadar devam etmeli. Türkiye, iki bölgeli ve iki toplumlu bir sisteme dayanan, iki tarafın da kabul ettiği herhangi bir çözümü destekleyecektir. Maalesef Kıbrıs sorunu, Türkiye'nin AB müzakereleri için bir engele dönüşmüştür. 2004'te Avrupa Konseyi Kıbrıslı Türklerin tecridine son verme lehinde oy kullanmıştır, ancak bu karar asla uygulanmamıştır. (1974'ten beri Türk ordusu tarafından işgal edilen) Kuzey Kıbrıs, ne Avrupa ile mübadele yapabiliyor, ne de Avrupa üniversitelerine öğrencilerini gönderebiliyor... Bu izolasyonun kaldırıldığını görmek istiyoruz.

CARLOS: AK Parti hükûmeti, geniş bir anayasa reformu teklif etti, ancak yüksek yargı kurumları laiklik ilkesini savunuyor.

BAĞIŞ: Anayasa reformu Meclisin, hükûmet partisinin ve muhalefet partilerinin bir sorumluluğudur. Anayasamızda reform yapmak ve ülkemizi daha demokratik hâle getirmek için muhalefetle bir anlaşmaya varacağımızı umuyoruz. Eğer gerekirse değişiklikleri onaylamak için bir referandum ilan edeceğiz. Devleti değiştirmek istemiyoruz sadece daha demokrat yapmak istiyoruz.

CARLOS: Avrupa, Türkiye'de 30 yılı aşkın bir süredir devlet tarafından engellenen İstanbul Ortodoks Patrikliğinin Hristiyan toplantılarının yeniden başlaması gibi tavsiyelere uyulduğunun işaretlerini de bekliyor.

BAĞIŞ: Halk toplantılarının yeniden başlaması, AB'nin bir meselesi değildir Bu, bir insan hakları sorunudur. Ortodoks Patrikliği dâhil toplantılara katılanların çoğu İstanbul'da benim çevremde yaşıyor. Bazı yasal zorluklar var ancak bu sorunu hâlletmek benim sorumluluğumun bir parçasıdır. Bunu seçmenlerin buna hakları olduğu için yapacağız, AB öyle istediği için değil.
(....)
CARLOS: İlk kez Türkiye'de, polis ve ordu ile ilişkili silahlı grup üyeleri, hükûmete karşı bir darbe hazırlamaktan dolayı yargılanıyor. Ergenekon davası, ülkenin boyun eğmez bir noktasını mı gösteriyor?

BAĞIŞ: Geçmişin bazı acı verici deneyimleri, daha refah, daha Avrupai ve daha demokratik yeni Türkiye'de gün ışığına çıkıyor. AB'nin diğer ülkelerinde de bu tür soruşturmalar olmuştur, demokrasisi nihayetinde zorlanmıştır. Türkiye, hükûmeti yıkmaya yeltenen bütün çetelere, silahlı gruplara son verecektir. Bu demokratikleşme süreci, AB üyeliği için ülkenin bütün düzenlerinde zihniyet değişikliği gerektirecektir. (Juan Carlos Sanz/15/05)

El Pais: "Paris ile Berlin Türkiye'nin Girişini Donduruyorlar": "(...) İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Fransız tutumunun AB'nin aleyhine dönebileceği uyarısında bulunarak, zira katılım süreçlerinin, kıtanın demokratikleşmesi ve reforme gidilmesinde bir aracı olarak işlev gördüğünü söyledi. Genişleme süreci kapanırsa ivmenin yok olması ve AB'nin nakletmeye çalıştığı değerlerin yerini -Rusya gibi- başka güçlerin değerlerinin alması riski var. Sabit Fransız-Alman muhalifliği sorunu, siyasi gücün kaybedilmesine duyulan korkudan kaynaklanıyor. Yeni Lizbon Sözleşmesiyle nüfus, AB'deki her ülkenin önemini ölçmek için belirleyici bir unsura dönüşecek. Almanya'nın yeni sözleşme üzerindeki büyük etkisi, Türkiye'nin arz ettiği demografik bombanın ışığında kaybolacaktır. Avrupa yaşlanırken ve nüfusu da yerinde sayarken, Türkiye'de nüfus patlıyor. Almanya, şimdiki 82 milyonluk nüfusuna karşın 2060 ufkunda 70 milyona gerileyecek. Aksine şu anki 71 milyonluk Türkiye'de nüfus 97 milyona ulaşacak. 71 milyon nüfusa ulaşacak olmasına rağmen Fransa, Avrupa Konseyi'ndeki ve Parlamento'daki en büyük siyasi gücünü Türkiye gibi çoğunluğu Müslüman bir ülkeye devretmek zorunda kalacak. En büyük fark Türkiye'nin demografik gücündedir. Yaklaşık olarak Türk nüfusunun yüzde 40'ı 20 yaşın altındakilerden oluşuyor. Türk gençleri, giderek yaşlanan Alman ve Fransızları korkutuyor. Türklerin katılımına ikinci engel ise Birliğe nazaran fakirliği. Yıllık kişi başına düşen milli gelirin büyük Avrupa ülkelerininkinin üçte birine denk düşmesi, yeni ortağın Avrupa fonlarından büyük bir pay elde etmesine duyulan korkuyu ortaya koyuyor. Böyleyken, katılım müzakereleri çok yavaş ilerliyor. 35 müzakere başlığının 10'u açıldı ve sadece "bilim ve araştırma" başlığı kapatıldı. Geçen aralık ayında iki yeni başlık konusunda tartışmalar başladı: Serbest para dolaşımı ve bilgi, iletişim yöntemleri. Türkiye'deki ifade özgürlüğünü ivme kazandırmak için belirgin şekilde AB'nin baskı yaptığı iletişim yöntemleri konusundaki başlıkla birlikte tartışılan konuların çoğu teknik, zira en siyasi olanlar sona bırakılıyor."(Andreu Misse/15/05)

SURİYE BASINI

Sana: "Gül: ABD Ve Batı Ülkeleri Suriye'nin Bölge Meselelerine Yönelik Tutumunu İdrak Etmeli ve Karşılık Vermeli": "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le yapılan röportajın AB ile ilgili kısmı: (...)
"Türkiye'nin AB ile müzakereleri hakkındaki soruya Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ülkesinin AB üyeliği konusundaki çabalarına devam edeceğini söyledi. Gül, Türkiye'nin büyük ve önemli bir ülke olduğuna, AB'ye son olarak katılan on ülkeden hem coğrafi hem de ekonomik olarak daha büyük olduğuna dikkat çekti. Demokratik reformların, AB kriterleri için gerekli olduğu kadar, Türk halkının da yararına olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, reformları sürdüreceklerini ifade etti."(15/05)

YUNANİSTAN BASINI

In.Gr: "Bakoyanni Türkiye'ye Davet Edildi": "Türkiye'nin Atina Büyükelçisi Oğuz Çelikkol, Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni'ye Ankara'yı ziyaret etmesi için dün resmî bir davet iletti. Bu arada Ankara, Sarkozy ve Merkel'den güçlü bir "hayır" aldı ama amacının AB'ye tam üyelik olduğunu açıkladı.(...) Kumutsakos, Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra beklenen yeni oluşumlar temelinde, Türkiye'nin üyelik sürecine dair Yunanistan'ın alternatif bir politika düşünüp düşünmediğiyle ilgili bir soruya, "Üye devlet adaylarıyla ilişkilerde AB kararları ve politikaları, Dışişleri Bakanlar Konseyi toplantılarında şekillenir. Bu yüzden Türkiye'nin üyelik sürecinin ne kadar belirleyici ve azimli olduğu değerlendirmesini, şüphesiz bu konuda önemli bir siyasi role sahip Avrupa Parlamentosu değil, Dışişleri Bakanlar Konseyi yapacak." şeklinde cevap verdi. (...) AB Dönem Başkanlığını temmuz ayında devralacak olan İsveç'i ziyaret eden Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, üyeliğin Ankara'nın "öncelikli stratejisi" olduğunu vurgulayarak, 27'lere Türkiye'nin Birliğe üyelik konusunu iç politika sorunu hâline getirmemeleri çağrısında bulundu. AB'nin genişlemeden sorumlu Komiseri Olli Rehn ile ortak basın toplantısında konuşan Davutoğlu, "Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecini, iç mesele hâline getirmemenizi rica ederim." açıklamasında bulundu. Olli Rehn ve İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt ile görüşen Davutoğlu, Türkiye'nin AB üyeliğinin Türk hükûmetinin öncelikli stratejisi olduğunu ve Ankara'nın AB ile müzakerelerde tek amacının tam üyelik olduğunu ifade etti. Ahmet Davutoğlu, "Bu, bizim için alışılmış bir dış politika konusu olmadığı gibi basit bir teknik konu da değil, fakat bu, Türkiye'nin uzun modernleşme süreci kapsamına girmektedir." dedi. Davutoğlu, buna paralel olarak, Çek Cumhuriyeti'nin dönem başkanlığının bitmesinden ve İsveç'in dönem başkanlığına başlamasından önce AB ile müzakere başlıkları konularının açılacağına olan inancını ifade ederek, "Bu bir tercih değil, bir ilke meselesidir." dedi. Carl Bildt, Paris ve Berlin'in aksine Türkiye'nin AB'ye tam üye olması gerektiği değerlendirmesinde bulundu. Olli Rehn yaptığı açıklamada, Türkiye ile müzakerelerin "normal bir şekilde devam ettiğini" belirtti ve Ahmet Davutoğlu ile ciddi bir müzakere süreci gelişmekte olan ve tam bir çözüm bulunması için gerçek bir fırsat bulunan Kıbrıs konusunu görüştüğünü kaydetti."(15/05)

Kosmos Tu Ependiti: "'Dersini Çalışmış" Ahmet ve Tembel Atina": "(...) Ayrıca Başbakan Karamanlis Avrupa'da "Amerikan politikasını" ilerleten ülkelere katılarak hararetli bir şekilde Türkiye'nin AB üyeliğini destekliyor, AB ile Türkiye arasında imtiyazlı bir ortaklıktan yana olan Fransa, Almanya ve başka ortaklara karşı çıkıyor. Öte yandan Kostas Karamanlis Kıbrıs konusuna ilişkin tezinin ayrıntılarını açıklamıyor, Türkiye'nin AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyetine karşı yükümlülükleriyle ilgili olarak AB'de nasıl bir tez savunacağına dair kuşkuların gündeme gelmesine neden oluyor. (...) (K.I. Angelopulos/15/05)

İmerisia: "Avrupa, Balkanlar, Türkiye":"(...)Türkiye'nin, AB'nin yapısını sarsmak isteyen ABD ile İngiltere'nin Truva Atı olduğu, küreselleşmeyi bir Amerikan oyunu kabul edenlerce ileri sürülmüştür. Bunlar, kısmen açık görüşlülük fobisinden, kısmen de Türkiye'nin gerçeklerini bilmemek, ABD'yi kötülük kaynağı görüp İngiltere'nin Avrupa aleyhtarı olduğu masallarına inanmaktan kaynaklanıyor.(...)Yunanistan'da Türkiye'nin üyeliğine tepki var. Türkiye'nin üyeliğine karşı olan milliyetçilerin, AB'nin derinleşmesi gereğini öne sürmeleri, ancak bunu, Avrupa Anayasasını reddederken unutmaları gerçekten komedi. Bu arada Avrupa yanlısı safta da "imtiyazlı ortaklık" önerisi desteklenerek geri adım atıldığı gözleniyor. Bu geri adımla Yunanistan'ın, Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan (özellikle Almanya ve Fransa) ülkeler blokuna geçmesi amaçlanıyor. Ancak, bu ülkeler uygulamada ya kendi çıkarları için müzakere halindeler ya da yurttaşlarının fobilerini işliyorlar. Her iki durumda da kurulan ittifaklar kalıcı değildir. Avrupa'nın "Avrupalı" bir Türkiye'ye ihtiyacı var. Yunanistan'ın Avrupa'dan da fazla böyle bir Türkiye'ye ihtiyacı var. Sadece Türkiye'nin Avrupa yolculuğu, Türk-Yunan ilişkilerinin düzene girmesi ve Kıbrıs konusunun çözüme bağlanmasına yönelik gerçekçi perspektifler sağlayabilir. Yunanistan, hem Türkiye'nin hem de Batı Balkan ülkelerinin Avrupa ailesine katılmasını açık bir şekilde desteklemelidir."(Yorgos Karipidis/15/05)

İmerisia: "Dış Politika AB-Türkiye İmtiyazlı İlişkisinin Dar Yollarında": "(...) Paris ve Berlin'in yakın bir gelecekte üyelik müzakerelerine engel koyan tezlerini değiştirmeyecekleri ne kadar kesinse, üyelik müzakerelerinin durdurulmasının maliyetini üstelenmeyecekleri de bir o kadar kesindir. Tam üyelikten yana ülkeler, İngiltere, 1 Temmuzdan itibaren AB dönem başkanlığını üstlenecek olan İsveç, İspanya, İtalya, Yunanistan ve Kıbrıs'tan oluşuyor. Ayrıca, Türkiye'nin AB üyeliğini açık açık "engellemek", yeni Avro-Atlantik dengelerin arandığı şu aşamada Almanya ve Fransa'nın, ABD ile ilişkilerinde sorun yaratacak. Sonuç: Türkiye'de kısa bir süre içinde reformlar konusunda büyük ilerlemeler sağlansa da, üyelik müzakereleri adını taşımakla birlikte imtiyazlı ortaklık içeriğindeki müzakerelerin statüsü değişmeyecek. Erdoğan, reformları tamamlamayı ve ülkesinin Orta Doğu'da iyice etkili olmasını sağlayabilirse, gelecekte tam üyeliğe açık kapı bırakan imtiyazlı bir ilişkiyi kabul edebilir. Erdoğan'ın bugün AB'ye tam üyelikte ısrar etmesi, Fransa-Almanya tezini önemsemediği anlamını taşımıyor, ne pahasına olursa olsun reformlara ivme kazandırma gereğinden kaynaklanıyor. Türkiye-AB ilişkileri, tam üyelikle imtiyazlı ilişki arasındaki gri bölgedeyken, Ankara'ya, üyelik müzakereleri adına, Kıbrıs konusu ve ikili ilişkilerde daha olumlu bir tutum benimsemesi için baskı yapabilme olasılıkları çarpıcı şekilde azalmış, hatta sıfıra inmiştir. Ankara'nın, AB'nin dış ve savunma politikasına, imtiyazlı olarak ve hemen hemen AB'ye diğer üyelerle eşit şekilde katılımını sağlayacak özel bir ilişki, çözüm bekleyen Türk-Yunan meselelerini iyice karıştıracak. Ankara'ya tam üyelik taleplerine uyması için baskı yapılacağına, Atina'ya imtiyazlı ilişkiyi zora sokmaması yönünde baskı uygulanacak. (Yorgos Kapopulos/15/05)

Ethnos: "Kıbrıs'ın Yardıma İhtiyacı Olacak": "Türkiye'nin AB üyeliği konusunda Karamanlis ve Hristofyas hükûmetleri başka bir dünyada yaşıyormuş gibi davranıyor. Tutumları haklı bir öfkeye neden oluyor. Geçen pazartesi günü Yunanistan Başbakanı Stokholm'de yaptığı açıklamayla "Türkiye'nin üyeliğini desteklemeye devam ettiğini." belirtmeyi uygun gördü.(...)Hükûmet Sözcüsü vasıtasıyla "Lefkoşa'nın Türkiye'nin tam üyeliğini kuvvetle desteklediğini" tekrarladı. Bu arada DİSİ Başkanı Nikos Anastasiadis de Dimitris Hristofyas'a destek verdi. Kıbrıslı Rumların "Attila"nın AB üyeliğini bu kadar büyük bir sıcaklıkla desteklemesi kötü de olsa derin bir şaşkınlık yaratıyor. Kıbrıs'ın bu tür bir tutum benimsemesi, AB-Türkiye müzakerelerinde enerji başlığının açılmasını engelleyen Lefkoşa'yı bundan vazgeçmeye ikna etmesi için Ankara'nın AB'ye baskılarını yoğunlaştırdığı bir aşamaya rastlaması da çelişki yaratıyor. Enerji başlığı Lefkoşa'nın açılmasına engel olduğu yegâne bölümdü. Bu engellemenin nedeni sadece Ankara'nın Kıbrıs Cumhuriyeti'nin münhasır ekonomik bölgesini tanımaması değil, Türkiye'nin Kıbrıs ile arasındaki deniz alanını tanımamakla kalmayarak, güney ve doğusundaki denizler, yani Kıbrıs-Mısır ve İsrail-Suriye ekonomik bölgelerini de tanımamaya yönelik tutumuydu.(...) Bu arada Kıbrıs'ı dolaylı bir şekilde ilgilendiren bir gelişme de, zorlu pazarlıklar sonunda AB ile anlaşan Türkiye, ortak bildiriyi imzaladı. Prag'da bulunan Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Ankara'nın attığı imzaya uyum sağlaması için Kıbrıs'ın AB-Türkiye üyelik müzakerelerinde enerji başlığına vetosunun kaldırılmasını" istedi.Bu nedenle yakın zamanda Lefkoşa'nın vetoyu kaldırması için özellikle AB'nin ve AB Komisyonunun çok yoğun baskılarıyla karşılaşabilir. Kıbrıs hükûmetinin enerji konusunda geri adım atması ise son derece trajik bir tutum olur. Öte yandan Kıbrıs gibi küçük bir ülkenin diğer AB ülkelerine karşı çıkması çok zor. Atina, çok zor bir mücadele içine girerek Lefkoşa'ya yardım etmeye hazır olmalı."(Yorgos Delastik/15/05)

 

 

NOT: Bu bülten, 15 Mayıs 2009 tarihinde Genel Müdürlüğümüze ulaşan haber ve yorumlardan derlenerek hazırlanmıştır


Güncelleme: 24/08/2009 / Hit: 1,583

Copyrights © 2024 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2024 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı